Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 13NÎSAN1991
Düşe Dönüştürenler
Utansm!
Bugün kentlerimiz, köylerimiz, kasabalarımız, bütünüyle ülkemiz, geri
kalmış bir Doğu ülkesi durumunda. Ne tarafa baksanız perişan.
"Kalkındık, köşeyi döndük" övünmeleri neye yarar? Halkımızın
büyük çoğunluğu hâlâ yoksul, mutsuz, bunalımlı. İşsizlik diz boyu.
Çahşan insanımız hakkının beşte birini alamıyor.
TALIP APAYDIN
İstanbul'un nüfusu iki milyon dolaylann-
da donup kaldı. Eski kent fazla büyümüyor.
Yapılar onarılıyor. Boğaz ve çevre özenle ko-
runuyor. Görkemli tstanbul her gün biraz da-
ha güzelleşiyor. Plan dışı tek bir yapıya izin
verilmiyor. Metro ve toplu taşıma, ulaşımı ra-
hatlattı. Doğu'lu, Batı'lı her ülkeden gelen tu-
risrler güzel tstanbul'a hayran kahyorlar. He-
men her sorunu çözümlenmiş, tertemiz. Uy-
gar bir kent tstanbul. Ne kadar övünsek ye-
ri.
Ankara bir milyona ulaştı, hem içerisi hem
çevresi yemyeşil bir orman. 1920'lerin bozkır
kasabası modern bir kent oldu. Plan dışı tek
bir yapı yok. Geri kalmış ülkelerin kentlerini
saran gecekondu tipi evler kesinlikle yapıla-
maz. Toplumumuz o diizeyi çoktan aştı.
Jzmir öyle, Bursa öyle. Tüm kentlerimiz ay-
nı. Her şey planlı, çağa yakışır biçimde, çağ-
cıl. Köylerimiz, kasabalarımız çağdaş insanın
yarattığı her tür uygarlık nimetleriyle dona-
tılmış yerleşim birimleri. Göze kulağa ters ge-
len tek bir görüntü yok. Denizlerimiz terte-
miz, göğümüz masmavi. Sanayileştik, hem de
en ileri aşamalara vardık; ama fabrikaları tüm
yurda yaydık. Kentlerden ve ekilebilir toprak-
lardan uzak, en uygun yerlere yaptık. Tarım-
da da çok geliştik. Her karış toprağımızı bi-
limsel yöntemlerle ektik. Her yıl milyonlarca
ağaç dikip yetiştirdik. Kıraç toprakları sula-
dık. Yer altı, yer üstü sularımızı çok iyi de-
ğerlendirdik. Nüfusun yarısı tarımda, öbür
yarısı sanayide çalışıyor. İşsiz kimse yok. Ki-
şi başına düşen ulusal gelir on bin dolara yak-
laştı. Devletimizin içeriye dışarıya tek kuruş
borcu yok. Dünyada hızla gelişen saygın bir
ulusuz. Nüfus artışı giderek azaldı, normal
duruma girdi. Ülkenin her köşesinde modern
hastaneler ve yeteri sayıda iyi yetişmiş hekim-
lerimiz var. Sağlık hizmetleri herkese parasız.
Bütçemizin büyük bölümü sağlık ve eğitim iş-
lerine aynlıyor. Okullanmız, üniversitelerimiz
tam bir özerklik ve eşitlik içinde çağın en ile-
ri eğitim anlayışı ile çalışıyor. Bilimde, sanat-
ta, teknolojide ülkemizin yüzakı değerler ye-
tişiyor.
Demokrasi içinde
Her alanda şaşırtıcı atılımlar yapıyoruz.
Çünkü gerçek bir demokrasi ile yönetiliyoruz.
Devlet adamlarımız, yöneticilerimiz yurtseyer
ve özverili insanlar. Hiçbirisi bencil değil. Ül-
kenin herhangi bir yerinde haksızkğa uğramış,
yoksul düşmüş insanın onurunu kendi onur-
ları biliyorlar. Öylesine duyarlı davranıyorlar.
Milletvekillerimizin, yöneticilerimizin yürek-
leri hep ülke sorunları ile dolu. Her haksızh-
ğın üstüne atmaca gibi saldırıyorlar. İnsanın
insanı ezmesi, sömürmesi ne demek, Meclis-
te kıyameti koparıyorlar. Vergi kazanandan
alınıyor. Herkesin ne yaptığı, ne alıp sattığı
kuruşuna kadar belli. Partiler, sendikalar, der-
nekler tam bir açıkhk içinde toplum sorunla-
nnın peşindeler.
Dengesizlik yok: Bölgeler arasında, cinsler
arasında hiçbir dengesizlik yok. Cumhurbaş-
kanından dağdaki çobana kadar, sırur köyün-
deki çiftçiye, Zonguldak kömür ocaklannda
çalışan işçiye kadar herkesin evi barkı var, ye-
terli kazancı var. Karnı tok, sırtı pek. Kimin
bir sorunu olursa en yüksek perdeden konu-
şabilir, basına televizyona ulaşabilir. Kimse
fazla harcama yapamaz. Kamu malı, kamu
parası çok titiz harcanır. Bu konuda gelenek-
leşmiş aşılmaz kurallar var. Zorlamaya kal-
kanlar halkın tepkisi önünde rezil olur. Tele-
vizyon üç beş devletlinin değil, tüm ulusun
malı. Cumhurbaşkanı, başbakan ayda yılda
birkaç dakika için çıkabilir televizyona! Ga-
zeteler de öyle, çok önemli bir konuşması ol-
madan kimseye yer vermezler.
Kültürel kalkınma: Ülkemiz
Kırk-elli yıldır tam bir kültür kalkınması ya-
şadık. Bir okuma patlaması oldu. Nereye git-
seniz kadın erkek, okuyan insanlarla, okuyan
gençlerle karşılaşırsıruz. Herkesin elinde kitap,
dergi... Romanlar, öyküler, şiir kftapları yüz
bin basılıyor ve haftaya bitiyor. Çoksesli çağ-
daş müzik beğenisi, resim, heykel, dans,
spor... inanılmaz boyutlarda ilgi görüyor. Sa-
natın en kalitelisi seçiliyor. İnsanların konuş-
ması, tartışması, eğitim düzeyinin yüksekliğini
gösteriyor. Yazarlar, sanatçılar, bilim adam-
ları en saygın kişiler. Gazeteler, radyolar, te-
levizyon hep onlann ürünleriyle dolu. Halkın
en çok tanıdığı kişiler onlar. Her dalda çağ-
daş sanatçılarımız yurtdışında da büyük ba-
şarılar kazanıyorlar. Yazarlarımız tüm dünya-
da okunuyor. Bu yoğun kültür ortamında ye-
tişen genç kuşaklarımız büyük umutlar veri-
yor. Ülkenin her köşesinden büyük yetenek-
ler fışkınyor. Bilim adamlarımız dünya uygar-
bğına ilginç katkılar yapıyorlar. Dünyanın
gözü ülkemize çevrilmiş durumda.
Dtişe çevirdiler!
"Biz yetmiş yıl önce çok geri kalmış, çok
sömürülrnüş bir Doğu ülkesiydik, nasıl geldik
buraya? İnsan gücümüzü her türlü gelişmeye
yatkın bir duruma nasıl getirebildik? Gerçek
demokrasiyi nasıl yerleştirdik ülkemize? Hal-
kımızı nasıl çalışkan ve üretken yaptık?" so-
rusuyla uyanıp düş gördüğümüzün ayırdına
varıyoruz.
Osmanlının çöküş döneminden, o acı de-
neylerden yalın dersler çıkaran Atatürk, bize
yepyeni bir yön çizmişti oysa. Yeni insanı ya-
ratmak, halkımızı çağdaş bir eğitimden geçir-
mek, yurdumuzu işleyip yüceltmek, dünyayı
yaşanır hale getirmek... Düş değil, gerçekti tu-
tulan yol. 1940'larda açılan Köy Enstitüleri'-
nin amacı buydu. Önce sayıları yirmi idi, son-
ra elliye, yüze, beş yüze ulaşmak! Tüm çalı-
şan halkımız, gençliğimiz bu eğitim kurum-
larından geçecek ve çağdaş insan olmanın bi-
lincine varacaktık. Yaşarm güzelleştirmek, ül-
kemizi yeni bilgilerle işlemek, yapıcı bir tavır
kazanmak, gerçek demokrasiyi yaşama geçir-
mek. Bir toplumu bu düzeye getirdiniz mi kal-
kınmak su içer gibi kolaylaşmaz mıydı o za-
man? İnsan sömürülemez, ezilemez, hakları
çiğnenemez. "Herkesin kazancı kendi
kesesine" akar, kimse kimseyi yalanla dolan-
la aldatamaz, o toplum iyi ile kötüyü, doğru
ile yanlışı, güzel ile çirkini daha baştan ayı-
rırdı elbet.
Yeterli değil elbet ~
Yukarıda çizdiğimiz gelişmiş mutlu Türki-
ye tablosunu salt Köy Enstitüleri'ne bağlamak,
yalnızca onunla gerçekleşeceğini sanmak el-
bet yeterli değil. 1940'larda başlayan insanı-
mızı canlandırmaya yönelik bu eğitim kurum-
lan devletin halkçı poliükalan ile desteklen-
meliydi. Gerçek bir demokrasinin işlerliği, top-
raksıza toprak verilrnesi, sanayinin yurt yüze-
yine yayılması, planh bir kalkınma atüımı, ki-
şilere değil kamuya çevrik dürüst bir yöneti-
min uygulanması ısrarla sürdürülmeliydi. İşte
bu fırsatlar kaçınldı. Halkımız alacakaranlık
bir ortamda uyurgezer durumda bırakıldı, is-
teyerek sürüklendi bu çaresizliğe. Bugün kent-
lerimiz, köylerimiz, kasabalarımız, bütünüy-
le ülkemiz, geri kalmış bir Doğu ülkesi duru-
munda. Ne tarafa baksanız perişan. "Kalkın-
dık, köşeyi döndük" övünmeleri neye yarar?
Halkımızın büyük çoğunluğu hâlâ yoksul,
mutsuz, bunalımlı. İşsizlik diz boyu. Çahşan
insanımız hakkmın beşte birini alamıyor. Çar-
pık kentleşme, yanlış ve yetersiz sanayileşme
can yakıcı. Denizlerimiz kirli, ırmaklarımız
irin, göğümüz duman! Kuruluşundan yetmiş
şu kadar yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti böy-
le mi oLmalıydı? Baştan tutulan doğru yolda
yürüseydik çağdaş uygarlığa çoktan kavuşa-
caktık. Elli yıl önce kurulan, ama hemen ka-
patılan Köy Enstitüleri işte çizdiğimiz tablo-
yu getirecek önemli eğitim kurumlanydı. Ona
kıyanlar, yukarıda çizdiğimiz çağdaş Türkiye
yerine bugünkü Türkiye'yi yeğlediler. Yazık!
utansınlarî..
EVET/HAyiR
OKTMAKBAL
'Sözde Cumhurbaşkanı...'
Bay Kenan Evren anılarında şöyle yazıyor:
"Genelkurmay Başkanlığı lojmanında kalan son eşyaları
da alıp getirmek üzere gittiğimde acı tatlı bütün hatıralar ye-
niden canlandı. Kapıyı kapatıp anahtarı ilgilı subaya teslim
edip ayrılırken çok fena oldum. Ağlamamak için kendimi sık-
tım, bir yumruk sanki boğazıma tıkıldı... Ağlayamayınca hep
böyle olurum. Ağlamak en iyisi, ama herkesin de önünde ağ-
layamam ki! Arabayla köşke gelir gelmez tuvalete girdim ve
hüngür hüngür rahatlayıncaya kadar ağladım ve açıldım."
Kendi deyimiyle 82 Anayasası ve onunla birlikte oylanan
Cumhurbaşkanlığı 'ezici bir çogunlukla' halkoylamasından
geçmiş, Bay Evren de 'tek adaylı bir seçim'le Çankaya'nın
konuğu olmuş. 13 Kasım 1982 günü Genelkurmay Başkanlı-
ğı lojmanından ayrılırken işte böylesine hüzüntenmiş! Oysa
sevinmesı gerekmez miydi? Türkiye'nin yedinci cumhurbaş-
kanıydı artık! Nasıl seçilmiş olursa olsun! Bunda ağlayacak
ne var? O akşam anı defterine duygularını şu satırlarla be-
lirtmiş:
"Sözde cumhurbaşkanı oldum. Sevinmem lazım değil mi?
Nerde? Her an yalnızlığın verdiği üzüntü içerisindeyim."
Anılarını yazıp yayımlamakla ne iyi etti Bay Evren. Bugü-
nün, yarının kuşaklanna belgesel bir yapit bırakmış oldu. Sı-
radan bir kişinin cumhurbaşkanhğına kadar yükselmesinin
öyküsü sanırım yıllarca ibretle okunacaktır. Bu anılarda ders
alınması gereken pek çok olay var.
Cumhurbaşkanı seçilen bir kişi neden yüznumaraya ka-
panıp hüngür hüngür ağlasınl Gösterdiği neden, sayın eşi-
nin yaşamda bulunmamasıdır. Bir gece önce Konsey arka-
daşlarına verdiği yemekte Bay Evren'in tek başına kalması-
dır. Eşinin yokluğudur yeni cumhurbaşkanını tek başına hün-
gür hüngür ağlatan! insan ister istemez etkileniyor. Bir Fransız
şairi der ki: "Bir tek kişiden yoksunsunuzdur, oysa dünya ba-
şınıza yıkılmış gibidir." Bu duyarlığı anlamak zor değil. Bay
Evren'in duygulu bir kişiliği olduğu kendi sözleriyle iyice be-
liriyor.
Ama insan yalnız özel yaşamında, kişisel konularda mı du-
yarlı olmalı? Bireysel duyguianmalar duyarlı olmak sayılır mı?
Bay Evren'in, Konsey'in iktidarda olduğu yıllar boyunca yap-
tığı konuşmalar. kitaplar halinde elimizde. Halk önünde yap-
tığı konuşmalarda hiç de duyarlı, duygulu bir kişi olarak gör-
mek kolay değil!
"Asmayalım da besleyelim mi?"
Bir özdeyişe benzeyen bu cümle belleklerden silinir mi?
Askeri mahkemeler karşısında hesap veren, türlü acılardan
geçirilen DİSK'çileri, Barış'çılan, gençlik örgütlerini en ağır
biçimde suçladığı anlarda böyle bir duygulu yaklaşım göre-
miyoruz. Tam tersine, kendisi gibi düşünmeyenlere karşı her
türlü anlayıştan uzak bir acımasızlık içinde!
"Sözde cumhurbaşkanı oldum. Sevinmem lazım değil mi?
Nerde?" sözleri Bay Kenan Evren'in iç dünyasındaki çalkan-
tıları, bilinçaltındaki kuşkuyu, hatta korkuyu göstermiyor mu?
Yüzde 92 oy almışsın, şöyle ya da boyle, halkımız senin yap-
tırdığın, kefil olduğunu da durmaksızın yinelediğin bir tasla-
ğı anayasa diye kabul etmtş ve seni de Çankaya'ya gönder-
miş, gerçekten 'sevinmek gerekmez mi?' Hayır, Bay Evren
sevinemiyor, Çankaya'ya çıkar çıkmaz ilk işi, tuvalete kapa-
nıp hüngür hüngür ağlamak!
'Milliyet' gazetesinde çıkan, sonra da kitaplaşan anıları,
Cumhurbaşkanlığı'nca çıkarılan 'Kenan Evren'in Söylev ve
Demeçleri' adlı kitapların yanına koymalı... 1980'den sonra-
ki yıllarda meydanlarda ya da toplantılarda yaptığı konuşma-
larla bu anılarda yazılanları karşılaştırmalı... Sanmasın Bay
Evren, Cumhurbaşkanlığı görevi bitti, anılarını da yazdı, Türk
ulusu önünde hesabını verip kitabını kapattı, Marmaris'teki
güzel villasında artık rahat ve huzurlu bir yaşam sürebilir, ki-
şi olarak mutlu günler geçirebilir... Onu Çankaya tuvaletin-
de hüngür hüngür ağlatan yalnızca sayın eşini yitirmesinin
acısı değildir. İçine düştüğü yanılgı çıkmaziarının hesabını
yarınki kuşaklara nasıl vereceğinin önsezisidir.
"Sözde cumhurbaşkanı oldum" cümlesi bile anlamlı de-
ğil midir? Tek adaylı, baskılı. her türlü eleştiriden, her türlü
muhalefetten uzak bir halkoyiaması gerçek anlamda demok-
ratik bir seçim sayılabilir mi? Böyle bir oylama sonucu Çan-
kaya'ya giden insan 'sözde cumhurbaşkanı' olduğunu bilmiş-
se yanlış mıdır?
Kttrt Sorunu^ Amerika ve Biz
Türkiye'yi esas itibarıyla toprak ağası-aşiret reisi-tarikat şeyhi
üçlü ittifakı yönetiyor, tıpkı 1790 öncesi Avrupası'nda iktidarı
elinde tutan senyör-kilise ikilisi gibi. Bu feodal düzenin her türlü
gelişmeye kapalı olduğu kuşkusuzdur.
BURHAN OĞUZ Uygarlık Tarihçisi
Bu sütunlarda Doç. Dr. Veysel Batmaz,
TV'nin özerkliği konusunu irdelerken,
"Kültürü heterojen olan bir toplumda
özerklik kime hizmet eder? Kamuya mı, ka-
musal görünümlü bu kişiler topluluğuna
mı, yoksa yurttaş kişilere mi" diye soruyor.
Bu "özerklik" sözcüğünden yola çıkarak
günümüzün çok önemli sorunlarının,
TV'nin, üniversitelerirnizin ve ... bir Kürt
devletinin özerkliği sorunlannın içinde bu-
luyoruz kendimizi.
Kolayca ele geçirmek için...
3-10 mart tarihli Tempo dergisinde yer
alan bir söyleşide, Devlet Bakanı Sayın
Kâmran Inan, "9 Irak tümenini sınırımız-
da angaje etmek suretiyle en büyük katkı-
yı Türkiye yapmıştır" diyerek bunun AT-
ye girmemiz bakımmdan çok olumlu etki
yaptığını, Avrupa'da herkesin ortak görü-
şünün Türkiye'ye mutlaka bir şeyler yapıl-
ması gerektiği şeklinde olduğunu, özetle
"AT'de havaların iyi olduğu"nu söylüyor.
Ne var ki hemen ertesinde "AT, Türkiye'yi
Körfez'de dışladı", "Özal: AT ile iüşkiler aç-
mazda", "Kuveyt'tcn sonra sıra Kıbrıs ve
Kürt sorununda. Avrupa'dan Türkiye'ye oy-
birliği ile baskı" manşetlerini gazetelerden
okuduk. "Kürt diyaloğunun miman" oldu-
ğu ileri sürülen (kendisi bunu inkâr ediyor)
Inan'ın, Cumhurbaşkanı'nı temsilen 10-24
şubatta Avrupa başkentlerinde yaptığı te-
masların hiçbir işe yaramadığı anlaş\lıyor.
İnan, inandırıcılığıru yitiriyor. Kendisinin,
eskiden beri "bir Kürt sorununun mevcut
bulunmadığı, bunu Ankara'nın yarattığı"
yolundaki ısrarh iddialarını biliyoruz. Bu-
nu, 1919'da, Şerif Paşa imzasryla Banş Kon-
feransı'na iletilmiş Kürt taleplerini**' kim-
senin bilmediğini sanarak ileri sürer durur-
du. Bu arada Kürt lideri Talabani, Özal'ın
isteği ile Ankara'yı gizlice ziyaret etmiş ve
başta Dışişleri olmak üzere hiçbir bakanın,
hatta yazıldığına göre Başbakan'ın haberi
olmadan temaslarda bulunmuş. Meğer
"Kürtlerin niyetlerini anlamak için" çağır-
tnışız bunları.
Bu görevi Sayın Özal'a sakın Bush ver-
miş olmasın?..
Ve Kürt Konferansı Stockholm'de başla-
mış.
Bütün bunlarvn arkasından Said-i Nur-
sî'yi anma törenleri... Burada birtakım üni-
versite öğretim üyeleri "Said-i Nursî'nin Os-
manlı Devleti'nin son dönemlerinde Ingiliz
siyasetine karşı ülke içinde birlik ve bera-
berliği sağlamak amacıyla çahşmalar yap-
tığını ve Milli Mücadele'nin önemli mane-
vi mimarlanndan olduğunu anlatmışlar! Bu
işe bir de uzun pardösülü ve türbanlı İngi-
Hz araştırmacısı yazar katümış, tıpkı Mev-
lana ayinlerine çok koyu Müslüman birta-
kım kadınlı erkekli İngilizin katıldığı gibi...
Ve Amerikan TV ekranlannın birinci ko-
nusu Kürtler oluyor.
ABD'nin sürekli olarak Ermenüere oldu-
ğu kadar, hatta daha da çok PKK'ya, bu-
nun bir fazla "K"sının yarattığı endişeye
karşın arka çıktığını her gün görüyoruz.
Oyunun oynandığı alanın Anadolu'nun
zengin petrol ve değerli madenlerinin bulun-
duğu bölgeler olduğunu çok kez yazdık.
Oralarda bir "özerk Kürt devleti"nin kurul-
ması ABD'nin en büyük amacıdır. Şöyle ki;
hiçbir devlet geleneği, yetişmiş bürokrasisi
olmayan, bu kadar eski bir topluluk olma-
sına karşın ortaya hiçbir mimari ve sair kül-
türel eser koymamış olan bu etnik unsur-
ların kuracaklan devletin elinden bu ham-
maddeleri almak saat meselesi olacaktır.
Oysa Türkiye'de, ileri teknolojinin etkili si-
lahlardan yoksun bırakılmış olsa da güçlü
ve etkili bir "zinde kuvvet", bunları kaptır-
maya her zaman büyük direnç gösterir.
Ali Cengiz oyunlan
Adalet Bakanlığı'nın yapmış olduğu bir
anayasa değişikliği çalışması için emekli Bü-
yükelçi Sayın Coşkun Kırca, "Anlaşümış ol-
mahdır ki Adalet Bakanlığı'nın calışmasın-
da yer alan teklifler, ülkemizde laiklik düş-
manlarına destek verecek; milli birliğimizi
bozacak ve demokratik rejime musallat
edilmiş çarpıklıklan büsbütün vahimleşti-
recektir..!' diyor. Türk-İslam sentezine bir
de Kürt-İslam sentezi bulaştınlıyor. Ne Ali
Cengiz oyunlan oynanıyor NVashington
"Enderunu"ndan mezun büyüklerimizin
idaresinde!
Sayın Özal, ABD'den 1 milyar dolar al-
ma peşinde. Sayın Demirel, yıllar yılı "Borç,
yiğidin kamçısıdır" deyip dururdu, kendi-
ni "yiğit" sanarak. "Yiğit", ashnda kimdir?
Hemen söyleyelim: Yiğit, aldığı borcu cid-
di üretime yatırıp bunu rahatça ödeyebilen-
dir. Bugüne kadar, Demirel dönemi dahil,
sırtımıza kambur olan milyarlarca dolar
borcun kaç kuruşu bir gerçek üretime yatı-
rıldı? O halde ortada "yiğit" olarak dola-
nacak kimse yok demektir. 300 bin liraya
satılan süs köpeği çizmesine ithal izni ver-
mek, yiğitlik demek değildir.
Büyük ölçüde seçim yatınmlarına sarf
edileceği anlaşılan bu 1 milyar doları kopa-
rabilmek için Sayın Özal'ın Kıbrıs ve Kürt
sorununda tavizler vereceği endişesi, her
topluluk kesiminde çok yaygın. İnsanımız
bunda haksız değil: Washington "Enderu-
nu"nda yetiştirilip de devletin başına otur-
tulan kişilerin "mecburi hizmet"e tabi ol-
malan normaldir.
Türk dış politikasında köklü değişiklik
oluyormuş ve Amerika ile stratejik işbirli-
ğine giriliyormuş. Hürriyet'in Wa--,hington
muhabiri Sedat Ergin şöyle yazıyor bu ko-
nuda: "Stratejik ortaklık. Bu kavram, iki
ülke arasındaki ilişkilerin yeni bir istikamete
yöneldiği anlamına gelmektedir. Türkiye,
rotasını tayin edemeyeceği bir trene bindi-
ğinde, istenmeyen güzergâhlara sürüklenme
riskini de önceden kabullenmek durumun-
da olduğunu bilmelidir;' Yani bir Konya de-
yimi ile "Bey'le bostan ekenin hıyarı ....
kaçar" demek istiyor Sayın Ergin.
Evet, AtatürkçUlüğün Adnan Hoca'^,
laikliğin korunmasının da Semra Hanım'a
kaldığı bir Türkiye'de yaşıyoruz. Hikâye bu
ya, günün birinde bir köy imamsız kalmış,
ortaya bir de cenaze çıknuş. Çaresiz köylü,
oradan yalpalayarak geçmekte olan Bekrr"
. Mustafa'ya yapışmış, bu işi tek başarabile-
cek adam olarak ona imam kisvesini giydi-
rerek zorla onu cenaze namazını kıldırmak
üzere musalla taşının başına götürmüş. Bek-
ri, cenaze namazını kıldırdıktan sonra eği-
lip tabutun başına doğru bir şeyler mınl-
danmış. Merak edenlere de "Öbür tarafa
gittiğinde köyün ahvalini soracak olanlara
Bekri Mustafa imam oldu dersin, onlar an-
larlar..;' demiş.
Arkadaşımız İlhan Selçuk 1990 UNES-
CO yılhğından aktararak Birleşmiş Millet-
ler'e üye 162 ülkede zorunlu eğitim süresi-
nin Türkiye'den uzun olduğunu, beş yıllık
öğretimin, ancak bizim de içinde bulundu-
ğumuz 10 ülkede kaldığını, kısaca ortaöğ-
retim hususunda Suriye ve Yunanistan'ın ge-
risinde olduğumuzu bildiriyor. Öbür yan-
dan Sayın Ecevit, kurumların, Türk toplu-
tnunun değişimine uyum sağlayamamasın-
dan hakh olarak yakıruyor. Neden bu böy-
le? '_
Sonuç
Son günlerde a>ı edebiyatı, bizi idare
edenler sayesinde moda oldu. Biz de buna
kendimizi katacağız: "Ayının on türküsü
varmış, dokuzu ahlat üstüne imiş". Bizim
on türkümüzün ise onu da şu savda odak-
laruyor: Türkiye'yi esas itibarıyla toprak
ağası-aşiret reisi-tarikat şeyhi üçlü ittifakı
yönetiyor, tıpkı 1790 öncesi Avrupası'nda
iktidarı elinde tutan senyör-kilise ikilisi gi-
bi. Bu feodal düzenin her türlü gelişmeye
kapalı olduğu kuşkusuzdur. Bu itibarla yi-
ne Sayın Ecevit'in deyişi ile dinamik yapı-
ya sahip Türk toplumu, bu ittifakın yerine
Batı anlamında ilerici, üretici, laik ve akh
ön plana alan materyalist düşüncede bir
burjuva-kapitalist düzeni oturtuncaya ka-
dar bu işler böyle gidecektir. Mevcut koşul-
larda bunun başka türlü olması mümkün
değildir. Üniversite dekanı Prof. Dr. kişi,
Darwin kurammın saçma olup her şeyin
Tanrı tarafından yaratümış olduğunu söy-
leyip gidecektir.
(x> Memorandum sur les revendications du peuple
Kurde, Paris 1919
Devrimci arkadaşımız,
büyük insan,
demokrasi ve özgürlük savaşçısı;
HAMDİ ERATALAY'ı
kaybettik.
Anısı mücadelemize ışık tutacaktır.
l'nal KORKMAZ |Avukat|, İNecaıi ÖZ\XRT |Kilap<;ı|. Yusuf
ACAR (Inij. Müh.|. Mehmel ÖZTİRKER (Ecıarı). Gazi (l«man
ŞVKAR (Muhasrberi). Durmuif MF.RT IGazeıeri).
ZELYUT
ALEVİ-BEKTAŞİLERDE
MİZAH
"Günden güne toplumu saran karanlığın içinde,
baba erenlerin güleç mizahının aydınlığına
gereksinimimiz var."
İLHAN SELÇUK'un önsözüyle yeni çıktı. Tüm
dağıtıcılarda... Anadolu Kültürü Yayınları
BODRUM YAT LIMANINDA
KİRALIK DÜKKÂNLAR
TEL: 346 92 98 / 346 79 41
Kızımız
BAŞAK'ın
doğumunu tüm dostlanmıza müjdeleriz.
SEVAL, RAHMİ AKDAŞ
11.4.91 BANDIRMA
KAMUOYUNA
Kürt halkının açlığa, öfüme terk edilmesine seyirci
kalmamak için Ö2GÜR-DER KÜRT HALKI İLE
DAYANIŞMA HEYETİ'nin başlattığı (ilaç, yiyecek, giyecek,
battaniye, çadır vs.) yardım kampanyasını destekliyoruz.
TAYAD'lılar, DEMKAD'lılar. İYO-DER'liler, BEM-DER liler.
HAKAD'Ular, İŞPOR-OER liler, EMEKAD lılar. BAHKAD'lılar,
EKAD'lılar, AKAD lılar, SULKAD'lılar, GOPKAOhlar, YEN-
DER'liler, KKDD liler, SKKD liler, KAR-DERIiler, BEYKAD'lılar,
BİKADhlar. UM-DER liler, ÇİMKAD'lılar, GÜLKAD lılar,
GEYAD lılar, MUCADELE Dergisi. DEVRİMCİ GENÇLİK Dergisi.
THD liler, KAM-SEN'liler, SAĞLIK-SEN liler. BEM-SEN liler,
BELDE-İŞ Sendikası, BELEDİYE-İS Sendıkası 1 No'lu Şb.,
BELEDİYE-İŞ Sendikası Seyoğlu Şb., DEVRİMCİ MÜCADELEDE
ÖĞRETMENLER, DEVRİMCİ MÜCADELEDE PTT ÇALIŞANLARI,
DEVRİMCİ MÜCADELEDE MALİYE ÇALIŞANLARI, DEVRİMCİ
MÜCADELEDE SANATÇILAR, DEVRİMCİ MÜCADELEDE
AVUKATLAR, DEVRİMCİ MÜCADELEDE SAKATLAR
NOT: Y&rdımtannız için Banka Hesap No: Vakıflar Bankast
Beyaz/f Şub. Av. Zerrin SARII 13215-9
BAŞAK'a
Güzel bir yaşam dileriz.
CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ
PENCERE
Çankaya'da Zaman
"Memaf Arapça kökenli bir sözcük; ama, günlük dilde ve
deyişte kullanılır:
— Hayat memat meselesi.
"Memat" ölüm demek..
Tevfik Fikret'ten iki dize:
"Gurup edip de güneş bir veremli taze gibi
Çökünce mağribe reng-i memat olan zulümat.
İnsanoğlu, yaşamında kimi zaman "hayat" ile "memar" ara-
sında kalır; bu "ölüm kalım sorunu"dur; Şekspir'in Prens Ham-
let'i gibi kafatasını eline alıp düşünmeye başlar:
Olmak ya da olmamak
İşte sorun!..
*
Zaman akıp gidiyor; günler, haftalar, aylar hızla geçiyor.
Kuşkusuz zaman kavramı insanın konumuyla bağıntılıdır; es-
nektir, uzar, kısalır, yayılır, yoğunlaşır, gerilir, gevşer; ama, ça-
ğımızda zamanın ivmesi artıyor: çünkü gün geçtikçe yaşam
çarkı daha çabuk dönüyor.
1991'in Nisanını ortaladık, bayram sonrası mayısa girdik
mi, üçüncü ayında baharın tadını damağımızda duyumsa-
yacağız, derken haziranla yaza merhaba!.. Artık yıl dönmüş-
tür, 1992ye göz kırpmaya başlayacağız.
1992 ne yılı?
Genel seçim.
Bakın şu işe; Şekspir, zaman, bahar, yaz, derken yine po-
litikaya girdik mi?
Hem de nasıl!..
•
Zaman, adaletlidir, kendisini herkese eşitlikle dağıtır; köy-
lü ya da kentli, zengin ya da yoksul, sıradan yurttaş ya da
cumhurbaşkanı payını alacaktır. Zaman, bizim sorumsuz
Cumhurbaşkanımız için de geçiyor, ama, Sayın Özal açısın-
dan zaman özel anlam taşıyor.
Nedir o?
Özal'ın Cumhurbaşkanlığı süresi 1996'da bitiyor, daha beş
yıllık görev süresi var gibi görünüyor; ama, bu aldatıcıdır;
1992, Özal için ölüm kaiım yılı olacak.
Çünkü seçim yapılacak.
Herkes bitiyor; ilk seçimde ANAP ufalanacak; bugün yüz-
de 20 oyla Meclis'in yüzde 65'ine yayılan parti küçülecek;
bugünkü muhalefet seçim ertesinde kurulacak yeni siyasal
iktidarın mimarlığını yapacak; yeni kurulacak hükümet, Çan-
kaya'da oturan Özal'a diyecek ki:
— Sayın Cumhurbaşkanı, sizin yetkiniz yok, çünkü sorum-
suzsunuz. Lütfen anayasaya saygı gösterin, Kösk'te oturun,
yasaları çiğnemeyin, ülkeyi hükümet yönetir.
Özal, birdenbire kendisini bambaşka bir Türkiye'de ve dün-
yada bulacak.
Bush, Türkiye'nin yönetimi için Özal'a telefon edip işi biti-
remeyecek; televizyon ekranı değişiverecek; yeni suratlar, ye-
ni diller, yeni yorumlar ızleyeceğız: ülkede anayasal düzen
işlemeye başlayacak..
"Sivil darbe" seçimle tasfiye edilecek..
Korkulu bir rüya mı bu?
Özal için bir karabasan.
•
1992'ye daha çok mu var?
Zaman öyle hınzır ki...
Senin zamanınla benim zamanım, benim zamanımla
Özal'ın zamanı bir değil..
Yaklaşan seçim, sorumsuz Cumhurbaşkanı için bir "ha-
yat memat meselesi"ne, Türkçe deyişle "ölüm kalım sorunıSt
na dönüşmüştür. Günler, haftalar, aylar hızla geçiyor; zama-
nın ivmesi, gaz pedalı köklenmiş otomobilin hızı gibi artıyor.
Özal, cumhurbaşkanlığının gelecekteki beş yılını değil, yak-
laşan genel seçimin aylarını hesaplıyor; Şekspir'in Hamlet'i
Köşk'te hayalet gibi dolaşıyor; elindeki kafatasına bakarak
düşünüyor; doluya koyuyor almıyor, boşa koyuyor dolmuyor:
— Olmak ya da olmamak..
». İşte bütün sorun.
V ***** .;•> •
VEEAT
Merhum Ali Güneş'in sevgili eşi, değerli aile
büyüğümüz
RUHSARE GÜNEŞ
Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 14 Nisan
1991 Pazar günü Üsküdar Karacaahmet Seyit Ahmet
Deresi Camisi'nde kılınacak öğle namazından sonra
aynı yerdeki ebedi istirahatgahına defnedilecektir.
Allah rahmet eylesin
KIZI: GÜLER FAHİMt
OĞULLARI: HÜSEYtN ve HASAN GÜNEŞ
FAHİMİ-AZAR-SİSTAM-KARANt-
DERY4M AİLELERİ
ÇAĞRI
OLCAY UZUN FARLK BAYRAKÇI
Dövüşenler de var bu havalarda
El d.yzk buz kesmiş >Tirek cehennem
Ümi't öfkeli.
Cenazeleri 13.4.1991 C.ıesi günü (bugün) saat 13.00'te
Süivrikapı Kozlu Mezarlığı'nda toprağa verilecektir.
AİLELERİ VE ARKADAŞLARI ADLNA
Tt"RK.\> BALABAN
ANMA
Kimse seni kem kişi bellemez bizde
Öylesine yakınsın ki içimize,
En uzakhğında sanki dün oldun...
HALİSKELEŞ
(1929-1990)
KARAÖZÜ
Ölumünün birinci yılında büyük bir özlemle aıuyoruz.
AİLESİ
NOT: 14 Nisan 1991 günü Güzelbahçe Mezarbğı'nda saat: 14.00'te
mezarı başında toplanacağız.
Kûrt Sonınu: Türkiye sol hareketi son trajediden ne ders çıkaracak?
Dedclet Konuşuyor. AJi Özsoy Dede Akvüiği, dedeliği, cemleri anlatryor.
Dij Borç: Tflrkiye burjuvazisi kullanıyor, ijçi sınıfı ödûyor.
KAVGAMart sayımız elimizde olmayan nedenlerle
geç çıkmışır. Nisan sayımız yakında çıkıyor.
Gazetecinizden isteyiniz.
Dağıtım : GAMEDA
İŞÇİLERDEN TÜRK-İŞ'E: "1 MAYIS'I
ALANLARDA KUTLAYALIM"