Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 10NİSAN1991
Lozan mı?.. Sevr nıi?
Son günJerde Atatürkçülük (Kemalizm) "resmi ideoloji" denilerek
toplumun bazı kesitlerinde tartışılmakta, çürütülerek aşağılanmak
istenmektedir. Bunların aynlımcı takımı da Lozan'ı geri çevirip
akıllara durgunluk verecek biçimde, "Sevr daha iyi idi"
diyebiliyorlar!.. Yetmiş yıldır Türkiye'de "Sevr daha iyi idi"
diyebilenJer ne görülmüştü ne de duyulmuştu!
SUPHİ KARAMAN
tnsan haklanna dayalı laik, sosyal bir hu-
kuk devleti olan rejimimizi, Türkiye halkının
mutluluğu için, hep birlikte yüceltmeye çah-
şıyoruz. Çalışmalann hareket noktası 19 Ma-
yıs 1919'da Samsun'a çıkışla başladı. Yur-
dun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlike-
de idi. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun ka-
ran ve direnişi kurtaracaktı.
Bu amaçla önce işgalcilere karşı Ulusal Kur-
tuluş Savaşı verdik. Bizi yok etmek isteyen
emperyalizme ve boğmak isteyen kapıtalizme
karşı tam bağımsızlığımızı elde etmek için iç
ve dış düşmanlarla savaştık. Bunları yendik.
Sonra cumhuriyeti ve halk egemenliğini kur-
mak için salranau ve hüafeti kaldırdık. Top-
lumsal yapıda, birçok kurum ve kuruluşlar-
da, ama üstyapıda ama altyapıda yeniiikler,
devrimler yaptık. Daha sonra da demokrasi-
ye, çok partili rejime yöneldik.
Zaman zaman yeniden anayasalar yapıyor
seçimlere gidiyoruz. Iktidarlar oluşturuyoruz.
Seçilenler Meclis kursülerinde antlar içiyor-
lar: "Vatanın variıgı ve bağımsızlığını, vala-
nın ve millelin böliinmez bütunluğünü, mil-
letin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruya-
cagıma;faukuküstiinlüğüne, demokratik ve
laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılap-
lanna bağlı kaiacağıraa; toplumun buzur ve
refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı için-
de herkesin insan haklarından ve temel hür-
riyetlerden >ararlanması ülkusunden ve ana-
vasava sadakaıten aynJmayacağıma, biiyük
Türk milleti öniinde namusam ve şerefim üze-
rine an» içerim."
12 Eylül 1980'den sonra yapılan yeni du-
zenlemelerle gıttikçe oturmuş bir topluma yö-
nelmek şöyle dursun, siyasaJ ve toplumsal ya-
pımız inanılmaz çatırtılarla başgosteren yeni
huzursuzlukJarı onaramaz, karşıJayamaz bir
güçsüzlüğe düşürülmuştür. İstikrarh hükü-
metler kurabilmek için seçim sistemlerinde
onerilen haksızlıklar, istikrarsızlığı en yüce
makamların meşruiyetlerini tanışmaya suruk-
lemiştir. Anarşiyi ve terorizmi yok etmek için
ahnan yasal önlemler demokratik kurum ve
kuruluşlan, siyasal partileri politika üretemez
duruma sokmuştur. Bireyleri suskun, tepki-
siz bir toplum haline getirmiş, yeni haksızlık-
ların ve yağmanın yaygıniaşmasına yol açmış-
tır. Özgür düşüncenin ve laik olabilmenin ma-
ymlanan ortamı hak aramanın ve hukukun
üstünlüğünü kurabilmenin yollarını tıkamış-
jtır
Böliicü tutumlar!..
Şımdi sıra "vatanın ve milletin böliinmez
butünliiğü"nün bozulmasına gelmiştir. Ülke-
miz son on yıldır süregelen uygulamalarla bu
noktaya getirilmiştir. Sorumsuz davranışlann
ve yaratılan kavram kargaşasmın etkisi ile bu-
gün tehlikeli bir gidişin başlangıcındayız.
Son günlerde Atatürkçülük (Kemalizm)
"resmi ideoloji" denilerek toplumun bazı ke-
sitlerinde tartışılmaJcta, çürütülerek aşağılan-
mak istenmektedir. Bunların ayrılımcı takı-
mı da Lozan'ı geri çevirip, akıllara durgun-
luk verecek biçimde, "Sevr daha iyi idi" di-
yebiliyorlar!.. Yetmiş yıldır Türkiye'de "Sevr
daha iyi idi" diyebilenler ne görülmüştü ne
de duyulmuştu!
Yetmiş yıldır Türkiye'de, okullarda, camı-
lerde, kışlalarda ve her yerde, "Kemalizm"
denilerek bir komedya mı oynatılrmştır? Ino-
nu'lerde, Sakarya'da dökülen kanlar boşa mı
gitmiştir? Yunanlıların kişiliğinde Dumlupı-
nar'da mezara gömdüğümüz emperyalizme
yazık mı etmişizdir? Kurtuluş Savaşı'nı ka-
zanmamalı mı idik? Şanlı ordularımız güzel
İzmir'i, yeşil Bursa'yı, Boğazlan, Trakya'yı,
Erzurum'u, Kars'ı kurtarmamalı mı idiler?
Doğu Anadolu halkımız Ermenistan egemen-
liğinde daha mj mutlu olacaklardı? İngilizle-
rin işgali altında kalacak İstanbul'un o guze-
lim camilerinde cuma namazları kıhnabilecek
mi idi?
Sevrciler!
920 yıldan beri Anadolu topraklarındayız.
"Yurtta barış, cihanda barış" ülküsüne ka-
pılarak ilk kez 69 yıldanberi savaş yapmadan
yaşıyoruz. Fena mı oldu? On milyon nüfus-
tan 57 milyona çıktık. Okuryazarlık oranı
%10'dan %90'lara yükseldi. Azgelişmişlik
çemberini henuz kıramadık, ama 20. yüzyıl
başında, kapitülasyonların kucağında olduğu-
muz günler kadar yoksul da değiliz. Kurtu-
luş Savaşı'ndan ve Lozan'dan başlanılarak ve
Kemalizm sürecinden, demokrasi yolundan
geçilerek bu noktaya gelindi. "Sevr'de Kur-
distan vardı, Lozan'da yoktu" diyenlere
anımsatmakgerek. Sevr'de Trabzon'dan Er-
zincan'a, Muş'a, Bitlis ve Van'a kadar uza-
nan ve buraları da içine alan Doğu Anado-
lu'da bir Ermenistan da vardı. Buna ne bu-
yurulur?
Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndan yetmiş yıl, çok
partili demokratik rejime geçişten 45 yıl son-
ra, çok azınhkta olsalar da kimi gnıplarca Ke-
malizmin yerildiği ve Sevr'in övüldüğü bir
aşamaya girilmiş olması üzücü olduğu kadar
düşündürücüdür de. Bu noktaya gelinmesin-
de 12 Eylül'ün baskıcı uygulamalanna duyu-
lan tepkiler neden olmuştur. Daha önceleri ge-
rici ve tutucu çevrelerin din perdesi arkasın-
da Atatürk'e yaptıkları haksız saldırılarla
oluşturdukları ortam, 12 Eylül uygulamala-
rından sonra aydınların ve sol düşuncede
olanların duydukları güvensizlik ve tepkiler-
le de pekiştirilince işte şimdi aynbkçıların Ke-
malizmi resmi ideoloji diye küçümsemeleri ve
Sevr'i Lozan'dan üstün görmeleri aşamasına
girildi. Toplum depolitize edilmeseydi, yılgın-
laştınlmasaydı, demokratik geniş boyutlarda
tartışma ortamı korunabilseydi bu olumsuz
noktaya gelinmezdi. Aydınlar yılgınlıkların-
dan ve komplekslerinden sıynldıkça bireyler
suskunluklannı attıkça, demokratik kurum ve
kuruluşiar, siyasal partüer demokratik sorum-
luluklannı duydukça bu sureç kısa sürede aşı-
lacaktır.
Bugün olduğu gibi tarihin her döneminde
emperyalizm Doğu halklarını, özellikJe Müs-
luman ülkeleri bölüp parçalamış ve sömürme-
ye çahşmıştır. Körfez bunahmı ile başlatılan
sureçte emperyalizm, petrol kuyularınj ve Ku-
veyt şeyhliğini kurtarmış, fakat Kuzey Irak'-
ın dört milyonluk Kürt, Turkmen ve Arap
halklarıru önce cesaretlendirmiş, sonra peri-
şan etmiştir. Türkiye ve İran sımrlarına son
günlerde yığılan yüz binlerce kişinin acıklı du-
rumu, ülkemizin ve halkımızın bütunluğünü
ve birliğini korumak için uyarıcı olmalıdır.
Sonuç
Demokrasi, özgürlükler içerisinde çarelerin
bulunabileceği rejimin adıdır. Demokrasiler-
de çare tükenmez. Göruluyor ki 12 Eylül de-
mokrasisinde çarelerin hemen oluşturulabil-
mesi zorluklar içerisindedir. Bu olumsuz su-
reç geçmek uzeredir. Bugün demokrasi gün-
demimizdeki ilk madde "insan baklan"dır.
Özgürlükler, hukukun ustunlüğü, tam de-
mokrasinin yeniden kurulması, anayasal dü-
zenlemeler ve budunsal (etnik) sorunlar hep-
si insan haklannın egemen kılınması ile çö-
züme ulaşacaktır. Yeter ki demokrasıyi koru-
yalım, ona sahip çıkalım, onu yaşatalım. Bu-
nun da ön koşulu: "Vatanın ve milletin bö-
liinmez biitiinlüğünü korumak, laik cumhu-
riyet ve Atatürk ilkelerine bağlı kalmak"tan
geçer.
PENCERE
EVET/HAYIR
OKTftYAKBAL
İnsanlık Sınavı Önünde...
Bu, bir sınavdır, insanlık sınavı!.. Yalnız biz değiliz bu bü-
yük sınavı veren; bütün uygarlıktır, çağdaş dünyadır, yirmi bi-
rinçi yüzyılın eşiğindekı dönemde yaşayan tüm insanlardır.
Öyie suçlar vardır ki bağışlanması güçtür. Irak'tan kaçan
yüz binlerce insanın Türkiye sınınna dayanması da bu tür
bir insanlık suçunun sonucudur. En başta Saddam, sonra
Bush, Özal, sanık koltuğuna oturtulmalıdır. Kim kışkırttı Ku-
zey Irak'taki Kürt liderferini, eyleme geçerek bağımsızlık, öz-
gürlük ardında koşan Kürt topluluklarını? Bilmiyorlar mıydı
Saddam'm elinde büyük olanaklar ofduğunu... Irak ordusu
Kuveyt savaşından o kadar büyük bir yenilgiyle çıkmadı. Or-
dusunu fazla yıpratmadı, elindeki silahları tüketmedi, teslim
etmedi. Bu öldürücü gücü kuzeyde ayaklanan Kürtlere karşı
kullanacaktı. nitekim kullandı da...
Bay ÖzaJ, TâJabam'yle, bilmem kimte görüştü; Irak'ta Kürt,
Türkme*» Federasyonu'ndan söz etti. Bir bafcıma Kürtlerin
başkaldırmasını destekledi. umut verdı. Bush'un, Saddam'a
karşı düşmanltğı da bir anda ortadan kalktı nedense! Kürt-
ler büyük bir aldatışın kurbanı oldular. Bush da, Özal da ya-
nıltmıştı onları. Bugünkü korkunç görünüş ne dediğini, ne
yaptığını bilmeyen devlet adamlarının, daha doğrusu devlet
adamlığına soyunmuş insanlann suçu değılse nedir?
Her şeyi bildiğıni sanan, aklından her geçeni uygularsa ba-
şarılı olacağına inanan insanlann sorumlu yeriere gelmesi
kadar tehlikeli bir şey yoktur. Boyleleri boyuna övünürler, ken-
dilerini göklere yüceltirler. çevrelerinde de birtakım adamla-
rı toplayarak destek sağlarlar. Bir süre vatan kurtaran aslar^
mış gibi yığınları aldatarak oylarını eilerınden alırlar.
Son yıllarda Türkıye'nın yönetımınde sağduyu sahibi, dün-
yayı bılen, insan sevgısi taşıyan kişıler yok. 12 Eylül olayın-
dan sonra meydanı boş bularak polıtıkaya atılıp ön yeriere
gelenler ülkemızı yönetmekteler. Boylelerının konuşmaları-
na, davranışlarına bakarsanız, altmış milyonluk bir fürk ulu-
sunu gereğı gıbı yönetmelerine olanak bulunmadığını anlar-
sınız.
Büyük büyük okullan bitirmış; mühendis. hukukçu, dok-
tor falan olabilirler. Ama kendi mesleklerinde herhangi bir
başarı gösterdikleri çok kuşkuludur. Kendi işini başarama-
yan, yararlı olamayan bırinin ülke yönetiminde yararlı olaca-
ğı düşünülebilir mi?
Körfez bunalımı süresince Türkiye'nin Çankaya konuğu
yanlışlık üstüne yanlışlık yaptı. Bugün sınır kapımıza bir mil-
yon insan yığılmışsa, bu Bay Özal'ın bir koyup yırmi almak
anlayışının sonucu değil midir? Kimler Kürtlerı kışkırttı? Kim-
ler Saddam'm Kürt halkını ezmesine olanak yarattı? Körfez
bunalımından sonra Türkiye, dünya ölçüsünde saygınlık el-
de etti dıyenler, şimdi bir milyon insana nasıl bakacaklarını
bilemiyorlar!
Gerçek, içter acısıdır. Hergün yüzlerce çocuk ölüyor. Yağ-
murda, soğukta, insanlar naylon örtülerin altında yaşamak
savaşı venyorlar. Ekmekler, süttozları kapışılıyor. İnsanlar bir
şeyler elde etmek için bırbirini çığnıyor. Güneydogu sınırla-
rımıza yığılmış yüz binler 1991 yılının en unutulmaz görün-
tüleridir. Uygar dünya ne yapıyor. buna karşılık? Bırazcık pa-
ra, birazcık ilaç göndererek vicdanını rahatlatmak istiyor. Bir-
leşmiş Milletlerörgütünün; günler geçıyor, insanlar acılar ıçin-
de kıvranıyor, ama olumlu bir davranışı yok. Düşüneceğiz,
bakacağız sözleri ağızlarda!..
Türkiye'de bir hükümeî var mı, bir başbakan var mı? Her-
kes bunu soruyor. Bir Özal var her şeye karışan, herkesle
görüşen, durmaksızın konuşan? Ama anayasada hiçbir so-
rumluluğu yokmuş. yeri geldiğinde ben 'sorumlu bir kişi
değilim' deyip işin içınden çıkabilirmiş! Kimse de bir şey di-
yemezmiş! Başbakan ve bütün bakanlar devre dışıdır. Söz,
hak, yetkı, sorumsuz cumhurbaşkanındadır. O cumhurbaş-
kanı ki, yüzde 20'lere düşmüş bir partinin Meclis grubunun
oylarıyla seçılmiştir! Çelişki üstüne çelişkı...
Sınırlarımızda yuz binlerce insan acılar ıçindedir. Açtır, su-
suzdur, hastadır, umutsuzdur. TV'ler, radyolar, ga2eteler, der-
giler yüzyılın belki en korkunç dramını dünyaya duyuruyor.
Ama uygarlığın son aşamalarına ulaşmış insanlık bütün so-
rumluluk yükünü Türklere bırakmış, uzaktan seyircidir. Bu
arada Çankaya konuğu Özal, kalkıp Hollanda'da panelde ko-
nuşmaya gidiyor! Her şey iyi, düzeniiymiş gibi! Ülkemizi, hal-
kımızı bu karanlık çıkmazdan kim kurtaracak? Elbette hal-
kın kendisi... Eline bir fırsatgeçer geçmez. Ama ne zaman?
VEFAT
Yardım sever iyi insan can dostu
MEHMET
TUNAKMAN'ımızı
kaybettik. Sevenlerin başı sağolsun.
TOMRİS-YILMAZ ÖKTEM
Ramazan Davulu...
Bir kitaplı din, zamanla çatallaşabilir, dallara ayrılır, mez-
hepler oluşur; Hıristiyanlıkta Ortodoks, Katolik, Protestan vb.
var; Anadolu Müslümanlığında ıki büyük kol Sünnilik ve Ale-
viliktir.
Osmanh'nın erken döneminde Sünni-Alevi ayrımı bir so-
run değildi. Yavuz Sultan Selim Mısır seferinde hilafeti alıp
İstanbul'a getirmce iş değişti. Artık padişah Sünnilerin hali-
fesıydı; Alevilerin durumu güçleşti; Osmanlı, Hıristiyana karşı
hoşgörulû, Aleviye karşı gaddardı; devlet düzeni laik olma-
dığından zulüm yıllargeçtikçe artıyordu; Şeyhülislam Ebus-
suut Efendi'nin Aleviye ilişkin "KatK vaciptir" fetvalan ünlüdür.
Aleviye "kızılbaş" da deniyordu, Bektaşi de Aleviydi. Bu
mezhebin Müslümanı, Tann'yı, Kuran'ı, Hazreti Muhammed'i
özümseyip Hazreti Ali'yi benımser; namaz kılmaz, oruç tut-
maz, hacca gitmez; şeriata karşıdır. Gerçekte Türkiye'de, öte-
den ben, Alevi olmasa da günde beş vakit namaz kılmayan,
oruç tutmayan, hacca gitmeyen Müsfümanlar çoğunluktadır.
Peki, Alevinin sayısı kaç?
Bilinmiyor.
Kimine göre 10 ya da 15, kimine gore 20 milyonu aşkın
Alevi Türkiye'de yaşıyor; ama baskı altında...
Niçın?
•
Osmanh'nın zulmünden ve baskısından soluksuzlaşan Ale-
vıler. Kurtuluş Savaşı'nda ve cumhuriyet devrımınde Atatürk'ü
desteklediler, laıkliğın gönüllü halk tabanını oluşturdular; Mus-
tafa Kemal, Sünnılerin halifesini yıkmıştı, vicdan özgürlüğü-
nü sağlamış, devleti dinler ve mezheplere karşı yansızlaştır-
mıstı; öğretım devriminde okullardan din dersleri kaldınlmıştı;
Alevıler bir soluk aldılar, kendilerine geldiler.
Ne var ki çok partili rejımden sonra ış değişti; siyasal ikti-
dar Sünnileşti; şeriatçılar adım adım devleti ele geçirdiler;
bugün Alevi çocuklara devlet okullarında zorla Sunni mez-
hebinin öğretisi okutulup aşılanıyor. 1960'lardan bu yana
imam devlet memurudur, merkezi hükümet, Alevi köylerın-
de Sünni imamı görevlendırıyor. İmam-hatıp okullan "mes-
/e^a/77ac/"ndan saptırıldı; temel öğretim kurumlarına dönüştü;
şeriat eğitiminden geçen öğrencilerın çoğunluğu imamlık
yapmıyor; bürokrasinin kilit noktalarına geçiyor. Televizyon
tekeli bütünüyle Sünni mezhebınin şerıatına göre din pro-
pagandasını yürütüyor.
İnsanlık 21'inci yüzyıla yaklaşırken Aleviler baskı altın-
dadır; vicdan özgürlüklerı çiğ-
nenmektedir.
Yıllardan beri koyulaşan bu
baskı elbette bir direnişe yol
açacak; toplumsal katmanlar-
da yankısını bulacaktır; milyon-
larca Alevinin Sünnileşmesi ya
da zorla Sünnileştırilmesi ola-
naksızdır. Çok partili rejimden
çağdaş ve katılımcı demokrasi-
ye uzanan yolda Aleviler laik
cumhuriyetin temel ilkelerine
göre vicdan özgürlüklerine ka-
vuşacaklar...
/>•'"
Televizyon devlet tekelınde...
Ve dinsel yayın yapıyor...
Peki, ekranda şımdiye kadar
bir Alevi ya da Bektaşi gördü-
nüz mü? Bir Alevi dedesi dev-
letin TRT'sınden kendi toplulu-
ğuna neden seslenemiyor?
Devletın televizyonu Sünni te-
kelciliğin hizmetine verilıyor;
bütün Ramazan boyunca prc-
paganda sürüyor. Laik Türkiye,
Cumhuriyeti'nde yaşayan Hı-
ristiyan yok mu? Musevi yurt-'
taşlarımız da Türk değiller mi?
Onlar neden televizyonda dış-
lanıyorlar? Ortodoks, Süryani,
Katolik ya da Protestanın vic-
dan özgürlüklerı ne olacak? Ni-
çin yok sayılıyorlar?..
İçinde yaşadığımız koşullar,
bırakın laik cumhuriyeti, "isla-
mın hoşgörüsü"ne bile ya-
kışmıyor.
Bektaşi, ramazanda oruç
tutmuyormuş, mahalle kahve-
sinde kibarca anımsatmak is-
temişler:
— Baba Erenler ramazan
geldi...
Bektaşi:
— Ramazan gelir gider, de-
miş, ben bir gidersem, bir da-
ha gelemem...
Ham ervah sofuluk, Bektaşi
fıkrasına bıle öfkelenir; toplum
günden güne Anadolu Müslü-
manlığı yerine Arabın İslamiyet
anlayışına gömülüyor; din ra-
mazanda çatık kaş, asık surat,
cehennem korkusu ve insana
baskı demek değildir; kendimi-
ze gelelim...
- . Veşıl, yeşılın tonları,
marin grubu renkler de
var, arna ağırlık toprak
tonlannda Executıve
erkeğinın takım elbise-
sınden, safarisıne kadar
kullandık bu renklerı
RUSÇA-TÜRKÇE
CEP SÖZLÜĞÜ
20.000.-TL
Sovyet Krraplon
Türkiye Temsilcisi:
Evrensel Kitabevi
AtatüH(Bul.lO7/i2Kızılqy-
ANKARA Tel.(4) 117 2989
18-23 Nisan
FRAG Bahanm
»ile Yaşayın
a 5 gece yanm pansiyon
a Direkt uçuş a Şehir Turu
• Transferler DAHİL
595 USD
Yalnu uçak: 300 - USD
Tel:130 46 73(3Hat)147 8 3 i 8
Fax:134 05G5 Tlx: 39412
T.C. ABANA KADASTRO HÂKİMLİĞİ'NDEN
Dos>a No: 1990/231
Davacı Adem Şahın tarafından davalılar Salih Mesut ve Seher aley-
hine mahkememızde açtığı 58 ada 2 no.Iu parscle itiraz davasının ya-
pılan duruşması sırasında verilen ara kararı gereğınce:
Davalılar, Abana ılçesi Merkez Mahallesi'nden Mustafa oğlu Sa-
lıh Meıut ile Muslafa kızı Seher'e, dava dilekçesı ve duruşma gunu
adlanna tebliğ edilememiş olup yaptırılan zabıta araştırmasında da
tebligata sarih açık adreslerı lespıt edılememış olup, mahkememizce
teblıgat verıne geçmek uzere ilanen teblığıne karar verilmiş olmakla:
Davalılar Abana Merkez Mahallesi'nden Mustafa oğlu Salih Me-
sut ile Mustafa kızı Seher'ın duruşma gunu olan 29.4 1991 gunu sa-
at 9.00'da duruşmada hazır bulunmaları veya kendilerını bir vekıl
ile temsil etlirmelen, aksı takdırde dava basıt usule tabı olduğundan
HLMK 'nın 509-510 maddeleri gereğince karar verüecegı hususu dava
dılekçesi ve duruşma gunü tebliğ yerine kaım olmak uzere ılan olu-
nur 28 3 1991
Basın: 46440
ARAYAN
KAZANIR
Te!evızyonlarıni2 -
Vıdeolarınız ve beyaz
eşyalarınız ycrinde nakıt
olarak alınır
Tel: 160 84 02
Kimliğimi kaybettim.
Geçersizdir.
YUSUF ALTUNAY
Pasaportumu kaybettim.
Hükümsüzdür.
TANSEL EMANET
Kimlik, sigorta kartı ve
pasomu kaybettim.
Geçersizdir.
ÖZCAN A YTAŞ