Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/16 DİZİ-RÖPORTAJ 27MAKT1991
2 0 2 0 YILINDA TURKIYE SAHJNALPAY
Bundan böyle demokratik rejimden geri dönüş söz
konusu olmayacaksa da önümüzdeki 30 yılın Tür-
kiye'nin tam anlamıyla bir açık toplum niteliğine ka-
vuşmasına yetmeyeceğini düşünenler, "2020 Yılında
Türkiye" araştırmasında görüştüğümüz kimseler ara-
sında geniş bir grup oluşturuyor.
Problemleri olan bir açık topluma doğnı gittiği-
mizi söyleyen Aydınlar Ocağı Başkanı Prof.Dr. Nev-
zat Yalçıntaş'a göre, "Sosyal bünyemiz otoriter veya
Yöcel
Türkiye'nin
yazgısına
egemen olanlar,
daha geniş bir
demokrasiye
geçiş istiyorlar
mı? Bana, pek
istemiyorlar gibi
geliyor. Ama hem içeriden hem
dışandan bu yönde baskıyı
hissediyorlar. Bizim
yöneticilerimiz çok demokrat
olduklarından değil, ama dünya
koşulları bir yerde bizi daha
demokratikleşme yönüne
götürüyor.
Yalçıntaş
Türkiye
Cumhuriyeti'nin
kendi ürettiği
yerli görüşü,
daha çok
okumuşlann
despotluğuna
dayanıyor.
Okumuşlar her kademede kendi
tercihlerini, değerlerini,
tophımun tercih ve değerlerinden
üstüngörüyorlar. Bu, her
devirde Türkiye'nin problemj
oldu. Bu gruplar, yakın gelecekte
ortadan kalkmayacaklar, ama
zayıflayacaklar.
totaliter çözümleri benimseyen bir nitelik göstermi-
yor. Problem ise antidemokratik güçlerin tamamen
güçsüzleşecek ve tasfıye olacak gibi görünmemele-
rinden kaynaklaıuyor. Şöyle ki Türkiye Cumhuriye-
ti'nin kendi ürettiği, yerli görüşü daha çok okumuş-
lar despotluğuna dayanıyor. Okumuşlar her kade-
mede kendi tercihlerini, değerlerini toplumun tercih
ve değerlerinden üstün görüyorlar. Bu her devirde
Türkiye'nin problemi oldu. Sivil okumuşlar zaman
zaman asker okumuşlarla bu konuda koalisyona gi-
riyorlar. Bu gruplann yakın bir gelecekte ortadan
kâlkabileceğini düşünemiyorum, ama zayıflayacak-
lar. Otoriter-totaliter akımlardan herhangi birinin de-
mokratik rejimi tehdit edebileceğine de inanmıyo-
rum. Bu akımlar rahatsızlık yaptılar, bundan sonra
da yapacaklar. Problemli açık toplum derken, bu-
nu kastediyorum. Problem çıkaracaklardır, ama ba-
şanh olamayacaklardır. Türk toplumu geri dönül-
mez bir biçimde hürriyet rejimine bağlanmış görün-
mektedır. Burada bir milli mutabakat oluşmuşturf'
Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Başkanı
Prof.Dr. Ttaraîı Yazgan, "2020 yıhnda Türkiye de-
mokrasisinin, bugunkü konumuyla tam bir açık top-
lum arasında bir yerde olacağmı düşünüyorum" di-
yor. "Daha ileri bir yerde olacağız, çünkü insanla-
nn çoğu daha geniş hak ve özgürlükleri talep eder
• hale gelecektir. Ama çok daha ileride bir yer için şüp-
heliyim. Çünkü sosyal yapı itibarıyla bazı problem-
lerimiz var. Bu problemler belirli kısıtlamalan, zor-
lamalan gerektirebilir. Etnik yapıya bağh bazı prob-
lemler cıkabilir, ülkenin bölünmesi gibi durumlarla
karşılaşılması halinde tabii ki otorite gerekir. Bugün
antidemokratik akımlann hiçbirinin başanlı olabi-
leceğini düşünemiyorum. Çünkü eskisi kadar halkı
şartlandırma olanağına sahip değillerdir. Zira halk
TV sayesinde dünyaya çok açık hale geldi!'
Otoriter rejim olasılığı
SBP Genel Yönetim Kurulu üyesi ve 'Adunlar' der-
gisi genel yayın yönetmeni Zülfü Dicleli, "Gerek dün-
yadaki gerekse Türkiye'deki gelişmelere baktığımız-
da, önümüzdeki yıllarda daha demokratik bir Türki-
ye olacağını söyleyebiliriz" diyor: "Eğilim bu yön-
de, ama önümüzdeki 30 yılda 'batı ölçulerinde bir
demokrasiye gidiş' eğilimi tamamlanmamış olabilir.
Bana öyle geliyor ki geçici bazı dönemler, çıkış de-
nemeleri dışında, daha otoriter bir rejime yönelme
olasılığı yoktur. Bütün çelişkilere rağmen, önümüz-
deki yıllarda daha demokratik bir Türkiye görece-
ğizr
Tarihçi ve siyaset bilimci Prof.Dr. Mete Tunçay
1
ın Türkiye'de demokrasinin geleceğiyle ilgili görüşü
şu: "Tarihimize bakarsak Türkiye'nin otokratik sis-
temlerden daha çoğulcu bir yapıya geçiş yaptığmı,
bunun acıh olduğunu, maliyetinin yüksek olduğu-
nu, bizim kuşaklann büyük bedel ödediğini düşü-
nüyorum. Ama temennilerim ötesinde Türkiye'nin
insan haklarını tanımaya, hayata geçirmeye eğilimli
olduğu kanısındayun. Ama 30 yıl sonra, Batı ülke-
lerinin demokrasi düzeyine erişmiş olacak mıyız, on-
dan emin değilim!'
Başka bir iyimser Prof.Dr. Tahsin Yücel şöyle di-
yor: "Otoriter bir rejimi aydınlar olarak biz istemi-
yoruz, halk da istemiyor. Toplumda bir özgürlük ara-
yışı var... Demokrasi, bir toplumun insanlarının dü-
zeyinin getirdiği bir sonuç. Derinde bir eğilim ola-
rak bizim halkımızda da var; belirli bir düzeye geli-
yoruz.
Türkiye'nin yazgısına egemen olanlar daha ge-
niş bir demokrasiye geçişi istiyorlar mı? Bana, pek
istemiyorlar gibi geliyor. Ama hem dışarıdan, hem
de içeriden bu yönde baskıyı hissediyorlar. Bizim yö-
neticilerimiz çok demokrat olduklarından değil, ama
dünya koşulları bir yerde bizi daha demokratikleş-
me yönünde götürüyor:'
tşadamı tshak Alaton'un ise temkinli bir iyimser-
liği var: "Ümidim, beklentim, önümüzdeki 30 yüda
Batılılaşma, dolayısıyla demokratikleşme yolunda
daha hızh gitmemiz ve halkın büyük bir kesiminin
Batılılaşmanın yanında olması..!' diyor. Ancak top-
lumsal tabakalar ve bölgeler arasında gelir denge-
sizliğinin getirebileceği politik patlamalardan kaygüı.
öte yandan demokrasiye yatkm olmayan politik kül-
türümüzden, "içimizde yaşayan sultaıidan" yakını-
yor: "Mesela savaşa hayır diyen kızcağızın okul mü-
dürü tarafından ihbar edilip, polis tarafından göz-
altına alındıktan sonra, mahkemece tutuklanıp ce-
zaevine gönderilmesi olayını düşunelim... Müdür
kendi kendine ben ne yapıyorum, diye sormuyor; ge-
len polis, müdüre, yahu sen deli misin, demiyor; hâ-
kim, ne yapıyorsunuz bu çocuğa, diye sormuyor...
Hepsi vazifesini yaptığını sanıyor. Daha önce M.Ç.
olayını da yaşadık. Bir toplumda böyle şeyler olu-
yorsa, kişilerin hastalığı değil, toplumun hastahğı söz
konusu. Toplumumuzda bu hastalık var, onun kö-
kenini de şurada buluyorum: Sultandan hâlâ ayrıl-
madık; astığı astık, kestiği kestik sultan hâlâ içimiz-
de yaşıyor... Sultan, yalnız benim düşüncem doğru,
sen düşünme, diyor. Ben düşünürum, sen yaparsın..!'
Daha demokratik
bir Türkiye için
niyetliyiz ama...
Sultan
hâlâ
içimizde
yaşıyor"Nereye gittiğimizi bilmek için, nerede olduğumu-
za bakmak gerekir.." diyen DYP Genel Başkan Yar-
dımcısı tktisat Profesöru Tansu Çiller'e göre, bugün
Türkiye'de bir azınhk diktası söz konusudur. Çiller'm
demokrasimiz ve geleceğiyle ilgili görüşleri şöyle:
"Demokrasi bir çoğunluk diktası değil, çoğunluğun,
azınlığın, yani bireylerin haklarını koruduğu bir re-
jim; tek bir insanın gözardı edilemediği düzendir. Bu-
gün Türkiye'ye baktığımızda bir azınhk diktası göze
çarpıyor. Bıraktn azınhk haklarının korunmasını, ço-
ğunluğun yönetim hakkı dahi yerleşmiş değil. İkin-
ci olarak, Türkiye'de yerleşmiş bir devlet terörü gö-
rüyorurn. Mesela ben politikaya gireceğim zaman,
çok sevdiğiın, saydığım işadamlan, büyüklerim de-
diler ki 'Politikaya girmen çok iyi, ama sana, ailene
neler olacağını biliyor musun?' Şimdi bu bir devlet
terörü.., Yani insanlar, işadamlan politikaya giremi-
yorlar. Neden korkuyorlar? Bankalar belirli kesim-
lerin eline bağlanmış, krediler anında denetlenebili-
yor...
Bu, bir devlet cerörü. Başka bir partiden bele-
diye başkanı seçildiği takdirde ellerinin kollannın
bağlanacağını ilan etmek de devlet terörü. Sonra,
devletin elinde çok büyük bir iktisadi güç var. Di-
lerse elindeki ekonomik baskı olanaklarıyla basını
bir köşeye sıkıştırabilir... Bu da bir devlet terörüdür:'
Devletin elinde olağanüstü güç toplanmasına kar-
şılık, toplumun örgütsüz olduğunu vurgulayan Çil-
ler'e göre, Türkiye'de demokrasinin geleceği konu-
sunda "iyimser olabilmek için aksiyona geçmek ge-
reklidir... Demokrasi denen şey, aydının önerisiyle ka-
muoyunun rızasmın birleştiği bir alanda yatar!' De-
mokrasinin geliştirilmesi ve ilerletilmesi için "aydın-
lara görev düşmektedir:' Bu görev, politikaya atıla-
rak, aksiyona geçmektir. Çiller, "Benim politikaya
girerken hissettiğim mesuüyet budur" diyor.
Vaşatılan korku
'Zaman' gazetesi eski yazarlarından, Başbakanlık
Muşaviri Doç. Dr. Nabi Avcı, demokratikleşme açı-
sından önümüzdeki 30 yılın, geride bıraktığımız 30
yıldan farkh olmayacağı endişesini taşıyon "Açık top-
lum senaryosu tabii göze de, kulağa da hoş geliyor.
Ama önümüzdeki 30 yılın Türkiye'nin bir açık top-
lum haline gelmesine yetebileceği konusunda endi-
şelerim var. Demokratikleşme bakımından bundan
sonraki 30 yıhn, bundan önceki 30 yıla göre çok fark
etmeyeceğinden korkuyorum açıkçası. Zannediyo-
rum ki bugüne kadar ara rejim olarak yaşadığımız
tecrübeler, bundan sonraki 30 yıl içinde, metne gir-
meyecek de hep derkenar olarak muhafaza edilecek...
Askeri darbe beklentisi korunacak. Bunun muhte-
mel darbecilerden kaynaklanan bir tehdit olması da
gerekmiyor. Siyasilerin, hatta bizzat toplumun ken-
di içinden atamadığı bir şey olarak yaşayacak. Bana
kalırsa Türkiye'nin bunu aşması kolay değil. Türk
eğitim sistemi böyle bir tehdidi ilkokul birinci sınıf-
tan başlayarak, ama çok örtük bir biçimde yaşatmayı
ilke edinmiş bir sistem. tlk, orta, hatta yükseköğre-
timde hep, biz bu oyunu oynuyoruz, ama bu oyu-
nun bir de perde arkası vardır duygusuna ahştınla-
rak yetiştiriliyoruz. öğretmen ne kadar iyi olursa ol-
sun, müdüre güven olmaz duygusunu yaşıyoruz. Bu
birilerinin işine çok yanyor. Bu durumun devam et-
mesi için ellerinden gelen çabayı gösterecekleri dü-
şünülebilir... Doğrusu antidemokratik akımlann hiç-
birinin toplumda somut dayanakları olduğunu san-
mıyorum, ama bunlar az önce sözünü ettiğimiz teh-
didin meşrulaştınlmasında kullanılabiliyor. Bu yüz-
den dayanaksız da olsa varl.'klannı sürdurecekleri-
ni, böylece bir süre daha korkulann yaşatılacağını
düşünebiliriz:'
Sonradan partisinden ihraç edilen DSP eski genel
başkan yardımcısı Haluk Özdalga önümüzdeki 30
yılın Türkiye'nin tam anlamıyla bir açık toplum hali-
ne gelmesine yetmeyeceğini, hatta bu dönemde "ge-
rfye gidiş"in de söz konusu olabüeceğini düşünmekte.
Özdalga görüşünü şöyle açıkhyor: "Ekonomide ol-
duğu gibi, siyasette de fazla iyimser değilim. Türki-
ye'nin ancak 20-30 yıluk sıkıntılı bir dönemden geç-
tikten sonra modern ekonomilerle eş duzeye gelebi-
leceğini düşünüyorum. Ayrusı, demokrasi için de ge-
çerli. Önümüzdeki 30 yıl içinde Türkiye'de kesinlik-
le Batı demokrasileri düzeyinde bir demokrasiye sa-
hip olabileceğimizi sanmıyorum. Bugün çok demok-
rat bir yönetim işbaşına gelse ve ideal anayasa ve ya-
salar hazırlasa bile, politik kültürümüzle ilgili sorun-
lanmız var. Farklı görüşte insanların kavga etmeden
sorunlan tartışma, karşdıklı ödünlerle anlaşma ahş-
kanlıklan çok zayıf... Türkiye'nin Batı demokrasi-
sine bağlı tarihsel bir çizgisi var; bu çizgide ısrar ede-
ceğini düşünüyorum. Ancak 20-30 yıl sürecek sıkın-
tıh bir dönemden sonra modern siyasi yapılan, top-
Avcı
Demokratikleş-
me bakımından
bundan sonraki
30 yılın, önceki
.30 yıla göre çok
fark
etmeyeceğinden
korkuyorum
açıkçası.
Bugüne kadar ara rejim olarak
yaşadığımız tecrübeler, bundan
sonraki 30 yıl içinde, metne
girmeyecek de, hep derkenar
olarak muhafaza edilecek.
Askeri darbe beklentisi
korunacak.
Alaton
Ümidim,
önümüzdeki 30
yılda
demokratikleş-
me yolunda
daha hızh
gitmemiz ve
halkın büyük bir
kesiminin Batılılaşma yanında.
olması. Toplumumuzda bir
hastalık var. Sultandan hâlâ
ayrılamadık; astığı astık, kestiği
kestik. Sultan hâlâ içimizde
yaşıyor. Sultan'yalnız benim
düşüncem doğru, sen düşünme'
diyor.
lumsal örgütlenmeleri kurabileceğimizi sanıyorum.
Bana önümüzdeki dönemde ciddi istikrarsızlıklar ya-
şayacağız gibi geliyor... Demokrasimiz çok cıhz ve
hassas... 20-30 yülık bir perspektifte geriye de gide-
biliriz; demokrasiyi düz bir çizgi üzerinde götüreme-
vebiliriz."
Y a r u : G e l e e e k semaryolmn
-.1 -ı—lm.fl
HABERLERİN DEVAMI
BASKENTTEN AHMET TAN
(Baştarafı 1. Sayfada)
Bu amaç herhalde zamanla
aşmdı, arük mebuslanmız "Mil-
letvekilioin malı meydaoda
olur" diyerek arabalannı bahçe-
ye bırakıyorlar.
Meclis binasına girince kori-
dortar, kulisler daha da karan-
lık gibi geliyor insana...
Bu bahar etkisi.
Ama, asıl etkiyi görmek için
gend kurul salonuna, parti grup
toplantılarına bakmak gerek.
Demirei erkenci. DYP grup
salonuna girdiğimizde haftalık
konuşmasına başlanuştı bile.
Acaba bahar Demirel'i de etki-
lemiş miydi?
Spor ceketioe, kravaüna ve sa-
kin ses tonuna bakılırsa etkile-
miş gibi.
Kulak veriyonız:
"Meme ile oynanmaz" diyor.
Acaba yanlış mı duyduk? Yi-
neUyor.
"Meme ile oynanmaz". Evet,
"diığme" falan demiyor,
"meme" diyor.
Bahar etkisi diyecegiz. Ama
yapügı telkin bahara pek uygun
degU.
Baharda oynanmazsa bangi
mevsimde oynanır ki?
Sonra el yordamı ile "memei
•den "Kürt mesdesini" kastetti-
ğini anlıyoruz.
Heyecan boşuna.
Demirei devam ediyor. Ko-
nuşmasına bahar vunnuş mu
vurmamış mı, anlamak zor.
Vunnuş galiba.
Amerika ile "stratejik
işbüügi" kararuıdan söz ediyor.
Ve birdenbire bağırıyon
— Endepandans N'olcek
peki?..
"Prezidan Buş"a sonılacak
bahar sorasu bu elbette:
"Endepandans N'olcek?"
"Meme"yi 500 milyon liralık
tazminat davası ile ilişkilendiren
Demirei, "Bazı şeyler mahkeme-
ye intikil etti mi çöziım yaklaş-
mış demektir" diyor.
Öte yanda davanın karşı tara-
fı da boş durmuyor, Demirel'e
bir "azizlik" pUnlıyor. Hanrla-
nan "antiterör" yasası ile cum-
burbaşkanına hakareün "terör"
sayüacağı Adaiet Bakanı Oltan
Sungurlu'ca da doğrulanıyor.
Böykce Özal'a hakaret ettiği ge-
rekçesi ile yargılanan Demirei,
yasa yüriiriüğe girdiğinde her-
halde "terörist" sayılacak.
AMAP grnbuna bahar nasd
yansunış?
Tbplantılanna gazeteci alın-
madığı için koridorlarda dola-
şan miUervekiUeriııin yüzkri tek
adres.
ANAPhlarda "dört mevsim
sonbahar" ifadesi hiç degişmiş
değil. Gündemde "tecil yolu ile
af tasansı" var. Ama kimse ne
olacagına kafa yorar bir halde
degü.
Yüzlere yansıyan hava bildiği-
miz hava. Nasıl olsa, konulara
yonılan kafalar, yonılduğu ile
kalacak. Çünkü son sozü "ma-
aeri lider" söyleyecek.
SHP grubu ise tam tersi. tlk
sözü soylemek önemli. Son sö-
zün nasıl söyleneceği belli değil.
Genel başkan rahatsızlığı sur-
dügü için gelmemiş. Hikmet Çe-
tin, Özal'ın "ABD şovunu" de-
ğerlendiriyor. Alkışlanıyor.
Ama koridoriara "her kafadan
ayn ses" programı egemen.
Belediye başkanlan anketinin
sonuçlan tartışılıyor. Belediye-
lerin hem kendi hem de genel
merkezin basını yiyeceği konu-
şuluyor. Bir de Fuat Atalay'ın
Özal'a hakaret terör suçu
(Baştarafı 1. Sayfada)
üç madde ve öngördükleri ceza-
lar şöyle:
"156. madde: Cumhurbaşka-
nı'na suikastta bulunamanı idam,
bu eylemin gerçekleşmesi halin-
de de ömürboyu hapis cezası
verilir.
157. madde: Cumhurbaşka-
nı'na suikast dışında fîili teca-
vüzde bulunanlara 5 yıldan az
ohnamak iizere agır hapis cezası
verilir.
158. madde: Cumhurbaşka-
nı'nın yüzüne karşı hakaret ve
sövme suçunu işleyenlere 3 yıl-
dan az olmamak üzere ağır ha-
pis cezası verilir.
Bu suçun Cumhurbaşkam'mn
gıyabında işlenmesi halinde ce-
za 1-3 yıl arasında uygulanır.
Bu suçun yayın yoluyla işlen-
mesi halinde ceza 1/3 Ue 1/2
oraatannda artınlır."
ANAP milletvekillerince veri-
len ve TBMM'de görüşülen bir
başka yasa önerisiyle de Cum-
hurbaşkanı'na hakaret suçunu
işleyenlere hapis cezasının yani
sıra 2-5 milyon lira arasında ağır
para cezası verilmesi amaçlanı-
yor. Bu öneri, "hakaret suçunun
tahrif edilmiş vesikaya dayanıl-
mak suretiyle işlenmesi" koşu-
luna bağlanıyor. Bu ise özellik-
le basına yönelik bir yaptırım
olarak niteleniyor ve basın or-
ganlarında çıkan haber ve yo-
rumları hedefledijü belirtilivor.
Cumhurbaşkanı Özal, bir bö-
lümü Başbakanlığı döneminde
olmak üzere hukuk mahkeme-
lerinde 29 ayn "hakaret davası"
açtı. Tümü politikacı ve gazete-
ciler için açılan bu davalarda
özal, toplam 2 milyar 250 mil-
yon lira tazminat istedi. Bunlar-
dan 17'si sonuçlandı ve bu da-
Magic Box'taki konuşması.
Deniyor ki, "Bu ne biçim par-
ti? Liderinin korsan >-ayın dedigi
TV iMnyiın», milletvekili konıtş-
maa oluyor. Bu da yetmezmiş
gibi kendi partisini şikâyet
ediyor".
SHP'li belediyeler ise korsan
yayına çanak tutuyorlar.
Bunlan birbirlerine söyleyen-
ler SHP milletvekilleri.
Bahar, SHP'ye yansımamış.
Kış uykusu surüyor.
Oradan parlaraenter demok-
rasimizin kalbi genel kurul sa-
lonuna giriyoruz.
Kürsüde naftalin kokuları
içinde bir Meclis araştırması
önergesi okunuyor.
Aynen şöyle:
— SHP KırklareU MiUetvekili
Gürcan Ersin ve 29 arkadaşının
1980 yılından sonra uygulanan
ekonomik politikalann tanm
sektöründe açtığı iddia edilen
tahribatın boyutiannı tespit et-
mek amacıyla verdikleri önerger
dir. (Tarih 19 Nisan 1990)
Bu bitiyor. Bir yenisi...
Bunun da tarihi geçen yıhn
nisanına ait.
Sırada tam 673 tane soru
önergesi bulunuyor.
Bunlar arasında 1984 tarihi
taşıvanlar bile var.
Bu önergeler niçin bu kadar
beklemiş?
İki nedeni var.
Birincisi, Meclis yeterince et-
kin çalışnuyor. tkincisi ise, ikti-
dann aydınlanması gereken bir-
çok icraatı olması.
Bahar TBMM'ye henüz yan-
sımamış.
Meclis geçmiş baharlaruı dos-
yalannda takılmış kalmış.
Özlenen demokrasi bir başka
bahara...
valarda mahkemeler Özal'a 160
milyon lira tazminat ödenmesi-
ne karar verdi. Diğer davalar sü-
rüyor. Cumhurbaşkanı Özal, en
pahalı davalarmı DYP Genel
Başkanı Süleyman Demirei, ga-
zeteci Emin Çölaşan ve HEP'li
Mahmut Alınak hakkında açtı.
Demirel'den 500 milyon lira taz-
minat isteyen Özal, Çölaşan için
300, Alınak için de 250 milyon
liralık tazminat davaları açtı.
Mahkeme, "Turgut Nereden
Koşuyor" kitabmdan ötürü Çö-
laşan ve Tekin Yayınevi'ni 80
milyon lira tazminata mahkûm
etti. Bu miktann yasal faizin uy-
gulanmasıyla 200 milyona ulaş-
tığı belirtildi. Alınak ise 7 mil-
yon lira tazminat ödedi. Özal
1
ın, başta Alınak ve DYP'li Esat
Kıratlıoglu olmak üzere tazmi-
nata mahkûm olanlardan bu pa-
rayı maaşlanndan icra yoluyla
Dalga dalga gözaltı Kanlu açığı ürküttiyor
(Baştarafı I. Sayfada)
de PKK militanlanyla güvenlik
güçleri arasında çatışma çıkıyor.
Olayda ikisi kadın beş terörist
'ölü olarak ele geçiriliyor.' Öl-
dürülenler, çatışmanın olduğu
yerde bir çukur açılarak gömü-
lüyor. PKK'hlar çevre köyler-
den. Çocuklannın öldürüldüğü-
nü duyan Doğanlı, Büyükkar-
deş, Çölova, Kuruköy halkı İki-
tepe köyüne gelerek cenazeleri-
ni alnıak istiyor. Güvenlik guç-
leriyle yurttaşlar arasındaki ha-
va gerginleşiyor. 'Verirdin-
vermezdin' tartışması sürerken,
olaydan haberdar olan İHD
Nusaybin Temsilcisi Cemal
Kahraman, encümen üyele'ri
Emen ve Anter'le üç İHD üye-
sini de yanına alarak 'gerginle-
şen havayı yumuşatmak' üzere
köyegidiyor. Merkezleri İstan-
bul'da olan baa yayın organla-
nnın temsilciliğini yapan Nusay-
bin Gazetesi Yazı İşleri Müdü-
rü Mecit Akgıin, Yayın Yönet-
meni Süleyman Balan ile gaze-
tenin eski Yazı İşleri Müdürü
Mehmet Baysal da 'heyeti' izli-
yor. İHD'liler köye gelmeden
gergüıleşen havanın bir çatışma-
ya dönüşmemesi için güvenlik
güçleri, cesetleri köylülere veri-
yor. Ancak koşullan "Fazla gü-
riiltü yapıp ses çıkarrmadan,
alın cesetlerinizi ve köyünüze gi-
din". Köylüler de cenazelerini
alınca PKK militanı olan çocuk-
lannı gömmek üzere köylerine
dağılıyorlar. Doktor Kahra-
man'la encümen üyeleri ve ga-
zeteciler köye gelir gelmez,
"gözaltına alınmış olup kendi-
lerinden on gundür haber alına-
mamaktadır."
Ancak bu, işin bir yüzü. Or-
tahsil ettiği de gözlendi. Özaf, şu
9 politikaadan toplam 1 milyar
10 milyon lira tazminat istedi:
"Sukyman Demirei, Gökberk
Ergenekon, Esat Kıratlıoglu,
Kamer Genç, Cevdet Selvi,
Mahmut Alınak, Adnan Keskin,
Beşer Baydar, Ahmet Ersin."
Özal, 1 milyar 240 milyon li-
ra tazminatı da basın organla-
rından istedi.
özal aynca, 20'si Sabah, 4'u
de Bugün gazeteleri hakkında
olmak üzere 24 de ceza davası
açtı. Hakaret savıyla açılan bu
davalarda, Bugün gazetesi 20
milyon lira para cezasına carp-
tırılırken Sabah gazetesine ise
sonuçlanan 6 davada toplam 65
milyon lira para cezası verildi.
Kenan Evren'in görev yaptığı
dönemde ise Cumhurbaşkanı-
na hakaret savıyla 37 dava açıl-
dı.
tada bir de ikinci sav var. Ola-
yın bu boyutunu, gözaltındaki-
lere kotü muamele yapılmama-
sı ve bir an önce savcılığa çıka-
rılmalan için 'devreye giren'
SBP Milletvekili Hüsnü Okçu-
oglu, Olağanüstü Hal Bölge Va-
lisi Hayri Kozakçıoglu'ndan öğ-
reniyor. Okçuoğlu'na verilen
bilgiye göre de olayın 'resmi
yani' şu:
Çatışmada ölenler İkitepe kö-
yü muhtarına teslim edilmiştir.
Muhtarlıkça gömulurler. Dok-
tor Cemal Kahraman ile birlik-
te köye gidenler cenazeleri gö-
müldükleri yerden cıkartırlar ve
ölüleri 'gerçek yerlerine' götü-
rerek ailelerince gömülmelerini
sağlarlar. Burada iki suç vardır.
Birincisi mezar açmak için ge-
rekli izin alınmamıştır, ikincisi
de çatışmada ölenlerin 'gerçek
yerleri'ni bildiklerine göre bu ki-
şileri tanımaktadırlar. Yani bir
bağlantıları vardır.
Ancak ortalıkta, öldürülen-
lerden birinin babası Ekrem
Koç'un ömerli Cumhuriyet
Savcıhğı'na verdiği bir dilekçe
de var. Dilekçe, "On dört yaşın-
daki oğlum M.Salih Koç'un ça-
tışmada öldürüldüğiinü imkân-
larım dahilinde araştırarak öğ-
renmiş bulunmaktayun" diye
başlayıp gidiyor.
Doktor Cemal Kahraman da
olaydan yaklaşık bir ay önce 12
şubat tarihli Nusaybin gazete-
sinde bir de yazı yazmış. Kah-
raman'ın yazısındaki başlık
"Cenazeler suçsuzdur."
İkinci gözaltı dalgasında göz-
altına alınan iki doktor ile otuz
iki kişiye gelince...
Nusaybin'deki Kürder, 'Türk
bayramı' olan Nevruz'u 21
martta kutlamaya karar verir-
ler. Ancak onalık gergindir.
Geçen yıl Savur'da 13 PKK'lı
öldürülmüştü. Bunlardan ikisi
Nusaybinhydi. Cenaze törenine
binlerce kişi taşındı. Hatta ce-
nazenin 'Rlistin usulü' eller üze-
rinde taşındığı da 'resmi
kayıtlara' geçti. Cenaze gömül-
dükten sonra çıkan olaylarda da
bir kişi öldü. İşte geçen yıl mart
ayında meydana gelen olaylann
yıldönümü nedeniyle hem Sa-
vur'da dldürülenler hem de ce-
nazede ölen genç mezarı başın-
da aruhr. Mezarhktan kent mer-
kezine doğru yürüyüşe geçenle-
ri güvenlik güçleri engeller. Ça-
tışma çıkar beş-on kişi gözaltı-
na alınır.
İşte Nusaybin'de Nevruz böy-
le gergin bir ortamda kutlantna-
ya başlanır. 'Aman adımı
yazma' diyen görgü tamklannın
verdiği bilgiye gore halkta Idil'-
de, Şırnak'ta, Dargeçit'te mey-
dana gelen olaylann da gergin-
liği vardır. Davullar-zurnalar
çalar.'Malum sloganlar'atılma-
ya başlanır. Birden yürüyüş baş-
lar. Nusaybinliler 'Türk bayra-
mı'nı yürüye yürüye kutlamaya
karar vermiştir. Kepenkler ka-
panır. Hatta bazılan tahrip edi-
lir. 'Halk duygularını haykın-
yordu, bizim gibi korkanlar
dışında' diyen bir tanığın anla-
ttmına göre yürüyüşün yapıldı-
ğı yerin yakınındaki bir camiye
giren iki polis, telsizle 'Burada
yalnız kaldık' anonsu yapar.
Çevredeki güvenlik güçleri de
bunun üzerine ateş açar. Elbet-
te ki 'havaya'. Sekiz-on kişi ya-
ralanır, bir kişi de ölür.
Yaralananlar 'aman doktor'
deyip 'fakir ilmubaberi' olma-
dığı için devlet hastanesine, si-
gortalı olmadıklan için de
SSK'nın sağlık istasyonuna koş-
mazlar. Bir sava göre de gözal-
tına alınmaktan çekindikleri için
özel doktorlara giderler. Ancak
bu iki doktor da gözaltına alı-
nır.
Bu olayla ilgili de iki sav var.
Biricisi, doktorlar yaralılan te-
davi ettiği için Hipokrat yemi-
nine aykın davranmaktan' göz-
altına alındı. Bu sava kanıt ola-
rak Doktor Sadık Danışman'ın
olay olduktan sonra geceyansı
gözaltına alınmasını kanıt gös-
teriyorlar. Diğer sava göre de
'yaralüann tedavi edilmesim en-
gellemek için doktorlar gözaltı-
na alındı." Bu sava kanıt olarak
da doktor Mehmet Tanhan'ın
olaylardan en fazla bir saat son-
ra gözaltına alınması gösterili-
yor.
Güneydoğu'da gözaltı dalga
dalga geliyor.
(Baştarafı 1. Sayfada)
Verilen bilgiye göre Hazine, 1
trilyon 395 milyan 5 nisan gü-
nü, 1.5 trilyonu da 17 nisan gü-
nü olmak üzere toplam 2.9 tril-
yon lira tutannda iç borç öde-
mesi yapacak. Söz konusu dö-
nemde yapıhnası gerekli 240
milyon dolarbk dış borç anapa-
ra ve faiz transferi ile birlikte
toplam borç ödeme yükü 3.8
trilyon lirayı buluyor. Aym
15'indeki maaşlar için yapıhna-
sı gerekli 2.5 trilyon lirahk öde-
me de gözönüne alındığmda, ni-
san ayının sadece borç ve maaş
ödemeleri 6.3 trilyon lirayı bu-
lacak. Bu durumun da halen 6
trilyon .lira düzeyinde seyreden
Hazine"nin Merkez Bankası üze-
rindeki yükünü, kısa dönemli
dış kaynak girişi sağlanamaması
ve acil ekonomik önlemlerin
alınmaması durumunda 7.5-8
trilyon lira düzeyine yükseltmesi
kaçınılmaz gözüküyor. Ekono-
mi kurmaylan böyle bir geUşme-
yi "düşünmek dahi istemedik-
lerini" ifade ederek Cumhurbaş-
kanı Turgut özal'ın ABD'den
dönmesinden sonra bir dizi ön-
leme başvurulmasının kaçınıl-
maz olduğunu kaydettiler.
Körfez krizi nedeniyle bu yıl
içinde kullarulmak üzere taah-
hüt edilen dış yardımdan önü-
müzdeki dönem için kullanıla-
bilecek toplam miktann 2.8 mil-
yar dolar olduğu da kaydedile-
rek, bunun en azmdan 1 milyar
dolarının Japonya ve ABD pi-
yasalarmdan sağlanacak kısa
vadeli köprü kredilerle nisan
ayında kuüanılmasına çalışıldı-
ğı bildirildi.
Bu arada, döviz kurlarındaki
gelişmeler ise ekonomi kunnay-
ları arasında farkh değerlendir-
melere konu oldu. Hazine ve
Merkez Bankası, yüksek kur ar-
tışlanndanrahatsızlıkduyarken,
DPT uzmanlannın ise gelişme-
yi bir ölçüde olumlu değerlen-
dirdiği öğrenildi. Bazı uzmanla-
ra göre geçen dönemde TL'nin
aşırı reel değer kazanması sonu-
cu dış ticaret olumsuz etkilen-
mişti. Bu yıl gözlenen yüksek
kur artışlan ile TL gerçekçi de-
ğerine doğru çıkarken, bunun
etkisiyle ihracat artacak, ithalat
ise bir ölçüde hazını kaybede-
cek. Bu da döviz dengesi açısın-
dan belirli bir rahatlama sağla-
yabilecek.
YetkiUler, nakit akımındaki
dengesizlikler nedeniyle bu yüın
ilk yansında Hazine ödemele-
rinde zaten büyük sorunlar ol-
duğunu belirterek, kamu fmans-
man açıklarırun öngörülen mik-
tardan 12 trilyon daha yüksek
çıkmasının da sorunu daha da
ağırlaştırdığım kaydettiler. Yet-
kililerin verdiği bilgiye göre,
Körfez krizi nedeniyle şimdiki
hesaplara göre bütçe açı&nda en
az 4.5 trilyon lirakk bir artış ola-
cak. Aynca 1991 yılı programın-
da hükümet, KİPlerdeki orta-
lama ücret artışının yüzde 45
olacağmı varsaynuştı. Toplu söz-
leşmelerle ücret artışlanmn yüz-
de 150-200 arasında değişen
oranlarda bağıtlanması, yakla-
şık 7.5 trilyon lira ek yük geti-
recek. Bu durumda 32 trilyon li-
ra öngörülen finansman açığı 45
trilyon lira düzeyine çıkacak.
45 trilyon liralık açığın "fi-
nanse edilebilir" bir rakam ol-
madığı ifade edilerek, bunun en
az 10 trilyon lirahk bölümünün
Körfez hibelerinden karşılanma-
sı gerektiği kaydedildi.
Terör kol gezîyor
(Baştarafı 1. Sayfada)
nıklarının verdiği bilgiye göre
çocukları otomobilin dışında
beklerken Faysal Hüseyin ara-
ca bindi ve bu anda patlama
meydana geldi. Otomobile ön-
ceden konulduğu sanılan bom-
banın patlamasıyla Faysal Hü-
seyin yaralanırken 4 çocuğa her-
hangi bir şey olmadı.
Patlamadan sonra olay yeri-
ne gelen bomba uzmanlan oto-
mobilde ve çevrede incelemeler-
de bulunarak bomba parçala-
rından örnekler topladılar.
DGM savahğı da olaya el ko-
yarak soruşturmaya başlarken
Istanbul'da bir gazeteyi arayan
kimliği belirsiz kişi eylemi "İs-
lami Cihat" örgütü adına üst-
lendiklerini söyledi. Aynı kişi
eylemi, "Irak'ta kimyasal silah-
larla yapılan katliamı protesto
için" gerçekleştirdiklerini söyle-
di.
Sendikacıya saldın
Türk-Metal Sendikası Pac-
kard İşyeri Baştemsilcisi Meh-
met Mustafa İnci (38) dün saat
06.45 dolaylannda Ümraniye'-
de evinin önünde iki kişinin si-
lahlı saldırısı sonucu yaşamını
yitirdi. İnci, aldığı kurşunyara-
lanyla olay yerinde ölürken sal-
dırganların 2 kişi olduğu ve ya-
ya olarak kaçtıkları belirtildi.
Saldından sonra bir gazeteyi
arayan kimliği belirsiz kişi ola-
yı "Türkiye Komünist tşçi
Hareketi" adına üstlendiklerini
belirtirken "Türk Metal Sendi-
kası şube temsücisini cezalandır-
dık. Kahrolsun faşizm" dedi.
Patlamalar
İstanbul ve Izmir'de dün ge-
ce patlamalar oldu. Istanbul'da
Mecidiyeköy Büyükdere Cadde-
si'nde bulunan Shell Genel Mü-
dürlük binasının yan tarafına
konan ses bombası 22.00 sırala-
nnda patladı. Patlamada cam-
lar kınldı. Bakırköy ANAP il-
çe binasına bomba konulduğu
ihbarından sonra binaya giden
bomba imha ekipleri bombalı
paketi fünyeyle patlattılar. İzmir
Kordon'da ABD Konsolosluğu
ile Citibank'ın bulunduğu bina-
ya atılan bomba 22.45 sıralann-
da patladı. Patlamada binanın
camları kırıldı. Patlamalardan
sonra gazeteleri telefonla arayan
bir kişi olayı THKP-C Halkın.
Devrimci öncüleri örgütü adına
üstlendi.