Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 3 ŞUBAT 1991
Yine Savaş Üzerîııe
HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU
Kimbilir, belki de bugünkü yaa savaş konu-
sunda son yazım olur. Öyle ya "savaşa hayır!"
demek, günümüzde neredeyse suç sayılıyor. Si-
yasal parti liderlerinin bu doğrultudaki paneli ya-
saklanmış. Biliyorsunuz, bütün grevler de erte-
lendi. Sivil kılıkh militaristlerden oluşan ANAP
iktidarı bir saldın savaşına doğru, yel yepenek
yelken kürek, aldığı bütün önlemleri bağıra ba-
ğıra açıklayarak, tin tin, ABD'nin önünde hızlı
adımlarla yürüyor. Öyle ki ABD'den "Türkiye
savaş için acele etmemelidir" yolunda uyarılar
geliyor. Nedir bu istek, nedir bu telaş?! Emekli
generallerin ve sivil aydınların bunca uyansma
karşın nedir ANAP politikacılarının türlü vesi-
lelerle açıkladığı bu savaş arzusu? Gerçi Sayın
Başbakan Akbulut yaptığı her konuşmada, "Irak
bize saldırmadıkça kesinlikle biz bu savaşa
katılmayacağız" demekteyse de görünürdeki
olaylar, herhangi bir bahane ile savaşa sürüklen-
mek istediğimizi gösteriyor. ANAP ansının iğ-
nesi ille gidip Saddam'ı sokacak, o da kendi ko-
vanındaki arıları bizim yöne yollayıp insanları-
mızı zehirleyecek.
Bunu mu istiyorlar?!
Iki hafta önceki yazımda Irak'ın Türkive top-
raklarını füze yağmuruna tutması için Ozal ve
yandaşlannın neredeyse yağmur duasma eıkacak-
lannı belirtmiştim. Ülkemizde yaşanan savaş ha-
li, iktidarın borazanı durumundaki TV'de her
gün ANAP politikacılannın yaptıklan savaş yan-
lısı konuşmalar, doğu illerimizde alınan savaş ön-
lemlerinin abartıh biçimde sergilenmesi, benim
simgesel olarak belirttiğim yağmur duasının sü-
rekli olarak yapıldığını gösteriyor.
Kısacası, halkın en az yüzde sekseni bir saldı-
n savaşına karşı olduğu halde ülkemiz, bütünüyle
bu savaşa sürekleniyor. Eğer az önce sözünü et-
tiğim panel yasaklanmasaydı orada da bu sürük-
lenişe karşı sesler yükselecekti. Nitekim daha ön-
ce izin alındığı anlaşılan, Bilim ve Teknoloji Stra-
tejileri Araştırma Enstitüsü'nün seminerinde ko-
nuşan yurtsever aydınlar ve emekli orgeneraller
bu savaşın günümüzde ve gelecekte doğuracağı
tehlikeleri türlü yönleriyle dile getirdiler. TV'nin
bu seminere çok geniş yer vermesi gerekmez miy-
di? İnanmadıkları halde dört elle sarıldıkları de-
mokrasi ve yansızlık ilkeleri böyle davranmala-
rım zorunlu kılmalı değil miydi?
^»avaşlar içinde büyümüş, yalnız büyümüş de-
ğil, bu savaşlarda büyük sorumluluk içeren gö-
revler yüklenmiş, ordulara komuta etmiş ve sa-
vaş sonunda yıkılan Osmanh İmparatorluğu'nun
gövdesi olan bugünkü topraklarımızda çağdaş
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Atatürk ve Inö-
nü, Ulusal Ant (Misakı Milli) sımrlarımızı ko-
rumak ve savunmaktan başka bir amaç gütme-
mişler, bu sınırlara bir saldın olmadıkça sava-
şın bir cinayet olduğunu vurgulayarak, gerek Or-
tadoğu'da, gerek Balkanlar'da oluşturdukları
paktlarla hep banş politikası gütmüşlerdi. On-
İarda akıl yok muydu? Musul, Ulusal Ant sınır-
ları içindeydi. Ama İngilizler oradan çıkmadılar
ve Musul'u, kendi mandaları altında bulunan
Irak'a bağladılar. O tarihte başta Atatürk olmak
üzere Türkiye'yi yönetenler ve bütün komutan-
lar, Yunanlılan Anadolu ve Trakya'dan çıkarmış
olan Türk ordusunu Musul için İngilizlerle, so-
nu belli olmayan yeni bir savaşa sürüklemediler.
Lahey Adalet Divanı'nın hakemliği kabul edildi
ve o Divan, haksız olarak bizim aleyhimize ka-
rar verdi ve yeni bir savaş çıkmadı. İyi de oldu;
çünkü 1911 Libya Savaşı'ndan beri art arda sü-
regelen ve Kurtuluş Savaşı ile sona eren on bir
yıllık savaş sürecinde yıprarunış olan ordulanrru-
zın, İngiltere gibi o tarihte dünyanın en büyük
donanmasına ve en önemli savaş sanayiine sa-
hip bulunan bir devletle başa çıkması olanaksız-
dı.
Demek ki, böyle gerilimli ve uluslararası bu-
naümlı durumlarda çok ihtiyatlı davranmak, bir
noktada durmasını bilmek gerekiyor. Cumhuri-
yetimizi kuranlar işte bu noktayı aşmadıklan için,
tarihimizde 70 yıla yakın bir zaman sürecinde ba-
nş içinde yaşadık. Şimdi ise bu süreç içinde dün-
yaya gelmiş olan kuşaklardan küçük bir bölümü
savaş istiyor.
Ne yandan bakılırsa bakılsın bu tutum kesin-
likle onaylanamaz. Türkiye, Irak'a saldırmama-
lıdır. Ancak Irak, bizim topraklarımıza saldınr-
sa o zaman yurdumuzu savunmak için elbette sa-
vaşmak zorunlu olur. Böyle bir durumda savaşa
hayır demek olanaksızdır, vargücümüzle yurdu
savunuruz. "Birlik ve beraberlik" işte o zaman
gerekli olur. Aklı eren, tehlikeleri gören asker-
sivil bütün aydın yurttaşlarımızın görüşü de sa-
nırım budur. Ancak Irak tahrik edilerek çıkarıl-
ması umulan savaş olasılığı ANAP'lılarca iç po-
litika aleti olarak kullanılmamalıdır. Ülkemizin
yalnız Irak sınırında değil, her bölgesinde ger-
ginlik yaratmaya kimsenin hakkı yoktur.
Sanılmasın ki Saddam'ın tutumunu ve Kuveyt'i
işgal ederek bu ülkenin bağımsızlığına son ver-
mesini onayhyoruz. Elbette değil. Bu davranışı
onaylamadığımız gibi savaş tutsaklannın stratejik
konumu olan yerlere hedef olarak yerleştirilme-
si, Basra Körfezi'nin petrol ile kirletilmesi, ateşe
verilmesi düşüncesi, toplu öldürücü kimyasal ve
biyolojik araçların kullanıknası gibi insanlık ve
hukuk dışı girişim ve uygulamalannı da asla
onaylamıyoruz. Ancak Saddam'ı terbiye edip yo-
la getirmek Türkiye'ye düşen bir iş değildir. Tür-
kiye, Birleşmiş Milletler Güvenük Konseyi'nin ka-
rarlarına uymuş, ambargoyu sıkı biçimde uygu-
lamış, böylece kendisine düşen uluslararası gö-
revini yerine getirmiştir. Bu noktada durmak ge-
rekirdi. Daha ileri gidilmiştir. Irak, topraklan-
mıza tecavüz etmediği sürece, hiç değilse şimdi-
ki nokta bir karış bile aşılmamalıdır.
Ne var ki, Özal iktidarı bu sımn da kesinlikle
aşmaya isteklidir. Oysa bunda bizim hiçbir çıka-
nmız yoktur. Tersine, şimdiden kestirilemeyecek
pek çok zaranmız olabilir. Fransızların bir öz-
deyişi vardır: "Regire c"est prevoir" (Yönetmek
ileriyi görmektir). Özal iktidarı ileriyi bize gül
gülistan olarak göstermek istiyor. Bu, yanlıştır.
Hele demokratik olduğu savunulan bir. ülkenin
halkından en az yüzde sekseni bu saldın savaşı-
na karşı olursa, savaş sonrasının Türkiye için gül
gülistan değil, dikenli bir bahçe olacağını şim-
diden görmemek akılsızlıktır.
Geçende ANAP politikacılanndan biri, "Ata-
türk'ün, yurtta sulh cihanda sulh sözünün arka-
sına sığmarak savaşa karşı çıkıyorlar" gibi bir laf
etti. Biz "Yurtta banş, dünyada barış" ilkesinin
ardına sığınmıyoruz; akhn, sağduyunun, ülke çı-
karlarının gereklerini dile getiriyoruz. Atatürk'-
ün de dile getirdiği zaten buydu.
Hepsi bu kadar; doğalhkla, anlayanlar için...
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Tarık Zafer Tunaya
En zor yazı, sevilen, sayılan bir dostun ölümünden sonra
yazılanıdır. Duygular ağır basar, düşünceler sıcağı sıcağına
ortaya çıkamaz. Önce inanamadığınız için o kişinin yok ol-
duğuna, bu gerçeği benimsemediğiniz için... Bir gün önce
karşılaşîığınız, konuştuğunuz. sapasağlam bir insan ertesi
sabah uçmuş gitmiş. Olacak şey mi? inanılır birdurum mu?
Tarık Zafer Tunaya ile son karşılaşmam, ayaküstü üç beş
sözle konuşmam, anı olamayacak kadar canlı... O çizgiler
çizgiler sarmalında neler anlatmış? Neler anlatmamış! Titiz-
likle. göz ve el emeğiyle yaratılmış bir düş dünyasında yitip
gidiyor seyreden...
O pazartesi akşamüstü, Tunaya'nın kişiyi kendi iç dünya-
sına götüren desenlerini seyrederken şaşkinlığımı gizleye-
memiştim. Elli yıl boyunca geceleri, sabahları vakit bulduk-
ça bu desenleri yaparmış! Bir çeşit dinlenme mi, aramak mı,
yoksa uçmak mı? 'Sanat uçmaktır' demiş sergisi için. Uç-
mak? Belki de kaçmak! Günün sıkıntısından, birtakım acı-
lardan, özlemlerin sonuçlanmamasından...
Pazartesi akşamı sergisindeydi. Dostlarla konuştu. Sağ-
lıklıydı, mutluydu. Yıllardır uğraş verdiği, sayısız öğrenci ye-
tiştirdigi anayasa hukuku alanındaki, bılimsel çalışmaların-
daki havanın dışında bir sanat evrenindeydi. Bir 'hobi' gibi
başladığı bu sanat çalışmalarında değişik bir yaratıya ulaş-
mış olmak elbette ki sevinç vericidir Tunaya, yaşamının son
günlerinde bu mutlu duyguyu tatmıştır.
Dostları, öğrencilen, arkadaslan Tunaya için çok şeyler söy-
lediler, yazdılar. Daha da söylenecek. yazılacak. Tunaya'nın
yarattığı boşluk günden güne daha iyi anlaşılacak... Ardın-
da bıraktığı, ne yazık ki tamamlayamadan bıraktığı "Türki-
ye'de Siyasal Partiler" incelemesi, araştırması öfümsüz bir
anrt gibi... Altı cilt tutacak bu büyük yapıtı kim sürdürür, ta-
mamlar, bilemiyorum. Tunaya, 3. cildin arka kapağında şöy-
le dıyordu:
(Arkası 14. Sayfada)
Körfez Krizimıi Düşündürdükleri
Körfez krizi AGİK'in geçerliliğini tescil ettiği ve BM'nin
önemini arttırdığı gibi bazı uluslararası örgütlerin de
zaafiyetini ortaya koymuştur. Bunların başında Arap Ligi,
İKÖ ve Bağlantısızlar hareketi gelmektedir. Hem Irak hem de
onun işgalindeki Kuveyt bu üç uluslararası örgütün de
üyesidir. Dolayısıyla bu üç örgüt de bir üyelerinin diğeri
tarafından işgalini ve ilhakını önleyememiştir.
MESUT YILMAZ Rize Milletvekili, eski Dışişleri Bakanı
Irak'ın Kuveyt'i önce işgali, daha sonra
da ilhakıyla başlayan ve günümüzde sıcak
savaş halinde süregelen Körfez krizi bir ba-
kıma geçen yıllarda Avrupa'da yaşanan de-
ğişikliğin bir ürünü sayılabilir. Çünkü 1975
yılında Helsinki Nihai Senedi'yle başlayan
ve Gorbaçov'un Sovyetler Birliği'nde ikti-
dara gelmesiyle hız İcazanan AGİK süreci
olmasaydı dehşet dengesine dayalı iki ku-
tuplu dünya düzeninin soğuk savaş koşul-
lannda bugün şahit olduğumuz senaryonun
yaşanması düşünülemezdi. Hatta bırakınız
saldırgan ülkeye karşı askeri harekâta izin
veren kararını, BM Güvenlik Konseyi muh-
temelen krizin başlangıç aşamasındaki am-
bargo kararını dahi alamazdı. Bu açıdan
son aylarda yaşanan gelişmeler Saddam
Hüseyin'in zamanlama konusu:-daki basi-
retsizliğini ortaya koyarken aynı zamanda
AGİK'e vücut veren ilkeler ve yönelimlerin
ateşle sınanıp, başanlı olduğunu göstermek-
tedir.
Bilindiği gibi Helsinki Nihai Senedi'nde
yer alan on ilke arasında, sınırların doku-
nulmazlığı, devletlerin toprak bütünlüğüne
saygı ve kuvvete veya kuvvet kullanma teh-
didine başvurmama ilkeleri bulunmaktadır.
Üye ülkeler 21 Kasım 1990 tarihinde imza-
ladıklan Paris Şartı'nda bu ilkelere bağlı-
lıklarını teyit ettikleri gibi BM Yasası'nda-
ki vecibelerine uygun olarak herhangi bir
devletin toprak bütünlüğüne ve siyasi ba-
ğımsızlığına karşı kuvvet kullanmayacakla-
rını ilan etmişler, aksine davranan ülkele-
rin de uluslararası hukuku ihlal etmiş ola-
cağını hatırlatmışlardır. Şüphesiz bu mesa-
jın adresi Irak yönetimi idi.
Irak dünyanın ekonomik bakımdan en
stratejik bölgesinde yer almaktaydı. Silah-
lanmasının yüzde seksenine yakın bölümü-
nü Sovyetler Birliği'nden sağlamıştı ve kriz
başladığı sırada bu ülkede çok sayıda Sov-
yet askeri uzmanı görev yapmaktaydı. An-
cak Gorbaçov yönetimi tüm bu gerçeklere
ve Irak'ın yaptığı yoğun diplomatik girişim-
lere rağmen -tabii daha öncelikli çıkarları-
nın da bilinciyle- taahhütlerine sadık kal-
mış, Güvenlik Konseyi'nde veto hakkını
kullanmamıştır. Çin'in de aynı biçimde dav-
ranması AGlK sürecine bağlanan umutla-
ra evrensel bir boyut kazandırmıştır. Nite-
kim Başkan "Bush askeri harekâtm başladığı
gün yaptığı televizyon konuşmasında bu ha-
rekâtın yeni bir dönemin başlangıcı olaca-
ğını, artık hiçbir ülkenin kendisinden daha
küçük güçsüz bir ülkeyi kuvvet kullanarak
ilhak etmeye cesaret edemeyeceğini söyle-
miştir.
Süper güçlerin böyle bir ortak anlayışta
buluşması BM ürgütünün uluslararası ba-
nşın korunmasındaki rolünü fiilen yerine
getirmesini sağlayarak örgütün etkinliğini
son derece arttıracaktır. Eğer ABD'nin bu
olaya gösterdiği olağanüstü ilgi ve duyarlı-
hk Bush yönetiminin ifade ettiği gibi pet-
rolden değil de uluslararası hukuk düzeni-
ne duyduğu özlemden kaynaklanıyorsa
bundan sonra bu örnekten hareketle artık
bir BM gücü oluşturulmasına da gerek kal-
mayacak ve zor yoluyla toprak kazanımını
amaçlayan bölgesel savaşlar tarihe karışa-
caktır.
Körfez krizinin AGİK için başanlı bir sı-
nav olmasından esinlenen bazı çevreler ben-
zeri bir düzenlemenin Ortadoğu ülkeleri
arasında da hayata geçirilmesi önerisini or-
taya atmaktadırlar. Aslında bu yeni bir dü-
şünce değildir. Hatırlanacağı üzere Türkiye
1988 nisan ayında Amman'da yapılan lslam
Konferansı Orgütü (İKÖ) Dışişleri Bakan-
lan Toplantısı'nda İslam ülkeleri arasında
AGİK'in güvenlik ve işbirliği boyutlarını kap-
sayan bir mekanizmanın kurulmasını res-
men önermiş ve bu öneri üzerine örgüt ge-
nel sekreterinin gözetiminde beş kişilik bir
komite de oluşturulmuştur. Ancak birçok
benzeri teşebbüs gibi bu da örgütün labi-
rentlerinde kalmıştır. İKÖ üyesi ülkelerin
henüz AGİK'in demokrasi ve insan hakla-
rı boyutu açısından hazır durumda olma-
dıkları ve yakın gelecekte de olamayacak-
ları dikkate alınırsa bu modelin güvenlik ve
ekonomik işbirliğiyle sınırlı tutulması ger-
çekçi bir çerçeve olarak kabul edilebilir. Fa-
kat Saddam örneği demokratik yönetimle-
(Arkası 17. Sayfada)
PENCERE
Corc Ibni Buş'un Satılık
Uşakları
"Nizam-ı âlem" düşkünlük döneminden önce Osmanlı'nınbe-
nimsediği 'evrensel düzen'ûlr.
Osmanlı'nın kendisi 'nizam-ı â/emin doruğundaydı; "padişa-
hımız efendimiz" destur vermeden, hükmertiğimiz topraklarda
hangi köpek havlayabilirdi!.. Elimizin altında krallar, prensler, voy-
vodalar, şeyhler, sultanlar, emirler bulunur, kendi aralarında gül
gibi yaşayıp geçinirler, miskin tebaalarını yönetirlerdi.
"Pax Romana" bir başka 'nizam-ı âlem'd\: "uygar Romahlar"\n
buyurganlığında "barbariar" kaç yüzyıl banş içinde al gülüm ver
gülüm yaşadılar!..
Öyle görünüyor ki 21'inci yüzyıla bir atımlık zaman kala, Pax
Romana"ya benzer bir 'nizam-ı âlem' hevesine kapılmış olanlar,
Ortadoğu'da ve islam dünyasında "Pax Americana'Y kaçınılmaz
bir öngörü sayıyorlar.
Yeni düzenin başında kim var?
Corc ibni Buş!..
Yeni sultanlarının 'irade-i seniye'sim Irak savaşından sonra ka-
çınılmaz coğrafya sayanlar, şimdiden yeni padişahlarının elini
eteğini öpüp Hıristiyan buyurganhğın Müslüman mahallesinde-
ki salyangoz satıcısı rolüne çıkarak prim toplayacaklarını sanı-
yorlar.
Haydi canım sen de!..
Bir yandan Osmanlı mukallitliği yaparak Türk-İslam sentezin-
de sözüm ona devlet düzeni kurmaya çalışanların, öte yandan
Corc ibni Buş'un uşaklığına sıvanmaları gülünç bir çelışki değil
mi?..
Elbette..
Osmanlı, yükseliş döneminde kendisini nizam-ı âlem\r\ başı
sayardı; bunlar uşak!..
Hem de aşağılık uşak!..
Çünkü Mehmetçiğin kanı üzerine efendileri adına kumar oy-
nuyorlar; banş içinde yaşamak isteyen mazlum Türk milletine
reva gördükleri hakaretin bini bir para:
— Korkaklar...
— Tabansızlar.
Ve yalan üzerine yalan söylemekten hiç utanmıyorlar; ülkeyi
savaşa sürüklemek için ellerinden gelen ne varsa ardlarına ko-
mazken Corc ıbni Buş'un hizmetinde uygun adım yürüdüklerini
halktan gizlemeye çalışıyorlar; anlattıklarına bakılırsa Amerika,
Ortadoğu'ya hukuk, demokrasi, uygarlık getirecekmiş...
•
Somürgeciler ve emperyalistler yüzyıllardan beri savaşla gir-
dikleri mazlum ülkelerin yoksul halklanna uygarlığın değerleri-
ni taşıdıklarını söyleyegelmişlerdir. ingiliz Hindistan'a, Amerika
Filipinler'e, Fransız Cezayir'e uygarlık taşımadı mı!.. Şimdi Ame-
rika ve müttefikleri, nam-ı diğer koalisyon, yani Corc ibni Buş'un
başını çektiği Düvel-i Muazzama taifesi, savaştan sonra Ortado-
ğu'ya ve İslam dünyasına demokrasiyi getireceklerini yayıyor-
lar.
Sanki Birinci ve İkinci Dünya savaşlarından sonra kumların
üzerine emperyalizmin bastonuyla Müslüman devletlerin sınır-
larını bunlar çekmediler; sanki şimdiye kadar Ortadoğu'da Ame-
rika, Fransa, ingiltere yoktu; sanki Ortaçağ düzenlerinde Müs-
lümar, halklarm özgürlüklerini bukağıya vuran kralların. emirle-
rin, sultanlann efendileri New York, Paris, Londra'daoturmuyordu;
sanki islam halklarının ilerici ve aydın güçlerine karşı gerici sul-
tanlaria birlik olup karanlığı sürdürmeye bunlar çalışmadılar; san-
ki CIA darbeleriyle Ortadoğu'daki bütün demokratik ve devrim-
ci yönelişleri tuzağa düşürüp bunları yok etmediler; sanki bü-
tün bunları yapanlar başkalarıydı da şimdi Amerika, ingiltere,
Fransa, Ortadoğu'ya mintarafıllah tepeden inerek bölgeye de-
mokrasi, hukuk, dirlik ve düzen getirecek...
Arapların ikiye bölünmesi, "gurtka'iarın nizam-ı âlem ya da Pax
Americana için kendi soydaşları ve dindaşlarıyla çarpışması ye-
ni bir olay mı?.. Yakın tarih bu tragedyanın hüzün verici örnek-
leriyle doludur.
*
Ortadoğu'daki petrol savaşına uzak durmak isteyen Türk ulu-
sunu korkaklıkla suçlamak, ancak Corc ibni Buş'un uşaklarına
yakışan bir densizliktir.
Halkın yüzde 9O'ı savaş istemiyor..
Halka saygı gösteriniz!..
Bankacılıkta, Yapı Kredi'nin Yapı Kredi ile yarışı devam ediyor!
Te1e servis !
Yapı Kredi, Türk bankacılığına getirdiği
yeniliklere bir yenisini daha ekledi...
Ve hayatı bir kez daha kolaylaştırdı!..
•
işte Teleservis!
•
isteyen herkes, şimdi, Yapı Kredi Tele24
Lobileri'ndeki Teleservis terminallerinden,
günün 24 saati. yılın 365 günü hizmet alacak.
Herkes, Teleservis sayesinde, kendi
kendine, ekrana bakarak, ekrana
dokunarak, vadeli, vadesiz Türk Lirası ya da
döviz hesabı açtırma, düzenli ödemeleri için
talimat verme, adres. bakiye inceleme, şifre
değiştirme. havale yapma, "kredili"
kredi kartlan, Telecard, Genç Telecard,
seyahat çeki, çek defteri için başvuru yapma
imkânından yararlanacak... Pek yakında da,
Ferdi Kredi, Otomobil Kredisi, Konut Kredisi,
Yatırım Fonları, Sağlığım Sigortası, Yaşam
Sigortası için başvuru yapma, günlük döviz
ve borsa hareketleri ve mevduat
hesaplan ile ilgili bilgileri anında
izleme imkânına kavuşacak.
Siz de Yapı Kredi'nin bu benzersiz hizmeti
Teleservis'le tanışın, Teleservis
kolaylığını yaşayın!
YAPI^CKREDi
"hizmette sınır yokturn