22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
UMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 20 ŞUBAT 1991 rürkler ve Ar ap Kültürti i. Garaudy'nin soruma verdiği yanıt, açıkça anlaşıldığı gibi, >ilimsellikten yoksun, karmaşvk, güdümlü (engage), yanlış, saptırıcı, ranıltıcı, suçlayıcı, amaçh ve yetersizdi. Üstelik R.Garaudy evecen telaşh) bir davranışla Arap kültürü ve İslam kültürü kavramlarmı ıçıkça ayırmıştı. METİN ERKSAN "Batılıhğın ilk koşulu, her şeyden once kendini ilıklerine kadar Turk duymaktıı" Nadir Nadi (Sokakta Gurultü Var. 1943, 1. Bas, Sayfa: 59) Düşunce, bilgi ve beğeni alaıu aşama sırasıy- la: Hıristiyanhk, Marxizm ve Müsiümanlık ol- gulanna yönelik, eski Hıristiyan adı Roger Ga- raudy (1913), yeni Müslüman adı Recai Carudi olan, dünyaca üniü Fransız düşünür ve politika- cısı, 1983 kasun ayı sonunda, lstanbul'da duzen- lenen 2. Kitap Fuarı'nın çağnlısı olarak Türki- ye'ye geldi. Garaudy'ye soro ve yetersiz yanıtı Ünlü adı ve özgün kişiliği tüm Türk basım vç değişik düşünce çevreleri tarafından yaygın ve coşturucu bir biçimde gündeme getirilen R.Ga- raudy onuruna lstanbul'da birçok hoşamedi (karşılama töreni) yapıldı. Değişik düşünceleri özümleyen (temsil eden) aydmlar R.Garaudy ile çeşitli oturum ve söyleşiler gerçekleştirdi. Bu otu- rumlarda sözü edilen konular ve söyleşiler süre- li yayınlar aracılığı ile yayımlandı. R.Garaudy, yönetim rnerkezi tstanbul-Yıldız Sarayı, seyir köşkünde bulunan ve "lslam Kon- feransı Örgütü"ne ilişkin bir kuruluş olan 'ls- lam Tarihi, Sanatı ve Kültürünü Araştırma Mer- kezi' tun(lRCICA) 29.11.1983 günu Yıldız-Çit kas nnda düzenlediği bir toplantıda bulunacaktı. Ben de bu toplantıya, merkezin müdurü Sayın Prof. Dr. Ekmeleddin thsanoğlu'nun çağrıhsı olarak gittim. Bu toplantıda, önceden büdiğim ve top- lantı gündeminde açıkça ve ibretle gözlemledi- ğim Roma Banşı (Pax Romana) benzeri bir ls- lam Banşı'nı tedirgin etmemek düşüncesine uya- rak, R.Garaudy'ye sormak istediğim bir soruyu, toplantı sonunda açıklamayı uygun buldum. R.Garaudy'ye "îslamm Vadettikleri" adıyla Türkçeye çevrilen kitabırun 199. sayfasındaki bir tümceyi okuyarak, bu tümcenin içerdiği yargıyı açıklamasını rica ettim. R.Garaudy'nin tumcesi şuydu: "Arap kültürü, Cami'nin şiiri ve tbni Hal- dun'un görkemli ansiklopedisi ile son bir atılım yaptıktan sonra, beş yüz yıl boyunca, önce Türk daha sonra Avrupa sömurgeciliğinin boyundu- ruğu altında yaşadı. Bu dönem, tam bir sessiz- lik çağıdır!' R.Garaudy bu soruma karşıhk şu yarutı ver- di: "Dikkat ederseniz bu tümcede söz konusu olan Arap kültürudür. Türklerin egemenliğinden sonra Arap kültürü gerilemiş ve kaybolmuştur. Bakıruz tslam kültürü demiyorum. lslam kültü- rü sürmüştur!' Sorumun aynntısız ve eksiksiz yalın olarak tü- mu, R.Garaudy'nin kendi yazdığı kitabından okuduğum, kendi yazdığı tümcesiydi. Bu türn- ceye hiçbir deyim eklememiş ve bu tümceden hiç- bir deyim çıkartmamıştım. R.Garaudy'nin tüm- cesinde tslam kültürü deyimi yoktu. Ben de ts- lam kültürü deyimini kullanmarmştım. Ben R.Garaudy'den tumcesinde vurguladığı yargısı- ru açıklamasını istemiştim. Yanlış yapmadığım bir konuda dikkatimi uyarıp, kitabından okudu- ğum tümcedeki yargısını açıklamak için R.Ga- raudy'nin soruma verdiği yanıt, açıkça anlaşıl- dığı gibi, bilimseüikten yoksun, karmaşık, gü- dümlü (engage), yanhş, saptırıcı, yanıltıcı, suç- layıcı, amaçh ve yetersizdi. Üstelik R.Garaudy evecen (telaşlı) bir davranışla Arap kültürü ve ts- lam kültürü kavramlanru açıkça ayırmıştı. R.Ga- raudy yamtını, kitabında var olan, açıklamasını istediğim tümcesindeki, Türklenn Arap kültürü- nü yok ettiği yargısını bir kez daha vurgulaya- rak ve bu bilim dışı yanlış yargısma, Batı'da ve Türkler dışında Doğu'da kaynağı bilimsel olma- yan fakat kaynağı poıitika olan birtakım yanılt- macalan (mugalata) ve bügiçlikleri (safsata) et- leyerek ve yineleyerek oluşturmuştu. Türklerin yok ettiği Arap kültürü konusundaki yargısıru açıklamasını istediğim ve bu konudaki bilgi ala- nımın sımTİı oluşu nedeniyle kendisi ile tartısa- mayacağımı sorumun girişi olarak söylediğim R.Garaudy'ye öğretilecek çok bilgiler vardı. Garaudy'nin bilmesi gerekenler... Şimdi bu bilgilerin özetini sunmaya çalışaca- ğım. 1. Türklerin Arap kültürünü yok ettiği yargısı ve savı R.Garaudy'nin özgün düşüncesi değildir. Bu yargı ve sav geçen yüzyılda Fransız düşünü- rü, tarihçisi ve dinbilimcisi Ernest Renan (1823-1892) tarafından 29 Mart 1983 tarihinde Sorbonne Universitesi'nde "tslam ve Bilim" adıy- la verdiği bir konferansta gündeme getirilmiştir. Yalnız E.Renan'ın bu konudaki yargısının ve sa- vının boyutlan daha geniştir. E.Renan, "Türk- lerin tslam üzerindeki egemenliği başladıktan sonra, Türklerin felsefe ve bilim alarundaki ge- rilikleri ve eksiklikleri tüm tslam dünyasmdaki bilimi ve felsefeyi yok etmiştir" diyerek, Türkle- rin kültürleri yok etme olgusunu ve işlevini tüm tslam bilimi ve felsefesinin yok edici Öğesi ve ne- deni olarak tanımlamıştır. Bu tarihlerde Arap uluslan ve tslam olgusu ile etkin bir ilişki başla- tan Fransız somürgeciliğinin kuram gereksinme- sini karşılamak için E.Renan tarafından oluştu- rulmuş bu bilim dışı yargı ve savı Namık Kemal, Midüli adasmda sürgündeyken 25 Haziran 1883 tarihinde yazmaya başladığı ve 1 Eylül 1883 ta- rihinde bitirdiği "Renan Savunması" adlı bir ya- zısını "E.Renan'ı gönlümün istediği gibi tepeliyorum" diye tanımlayarak eleştirir ve ya- nıtlar. Nanuk Kemal'in bu yapıtı, ölümünden sonra ancak 1908'de yayımlanmıştır. R.Garaudy yüz yıllık bir aradan sonra, E.Renan'ın bilimsel olmayan, güdümlu yargısı üzerinde hiç düşün- meden, bu konu üzerinde hiç araştırma yapma- dan bu özdeş yargıyı olduğu gibi yinelemekte- dir. 2. Yapıtlarını Arap dilinde yazrruş olan büyük düşünür ve şair Cami (1414-1492) ilk kez biri gök- bilimci, biri yazar olan ünlü Türk hükümdarla- rı Uluğ Bey ve HUseyin Baykara tarafından de- ğeri bilinmiş, yüceltilmiş ve korunmuş bir bilim adamıdır. Ünlü Türk bilginleri Bursaiı Kadıza- de Rumi ve Ali Kuşçu, Cami'nin aritmetik öğ- retmenleridir. Cami'nin değerini bilen ve Cami'yi çok beğenen Fatih Mehmet II., Cami'yi yakın- dan tanıyan Hoca Ataullah Kirmani ile Cami- ye beş bin altm göndermiş ve Cami'yi tstanbul'a davet etmiştir. Fakat Kirmani Cami'ye ulaşama- mıştır. Şemsettin Sami, Kamus-ül-Alam'da Ca- mi'nin Fatih'in davetine uyarak Konya'ya kadar geldiğmi, fakat bu yolculuk sırasında olan Fa- tih'in ölümü nedeni ile Cami'nin geri döndüğü- nü yazar. Bayazıt II. Cami ile birçok kez yazış- mış ve Cami'ye çok büyük boyutlarda para yol- lamıştır. Arap dilini bilen Fatih ve Bayazıt "hiç- bir padişaha kaside (övgü) yazmamış olan Ca- mi'nin" yapıtlarını özgün dilinden okuyabiliyor- lardı. Cami Türkçeye ilk kez 1531'de şair ve bil- gin Lamii (1472-1532) tarafından çevrilmiştir. Fatih'in ve Bayazıt Ilînin çağdaşlan olan Fran- sa krallan XI. Louis'nin ve XII. Louis'nin Ca- mi'nin varlığından haberleri yoktu. Cami, tngi- lizceye 1850'de, Fransızcaya 1911'de çevrilmişür. Arap kültürünü tanıma, bilme, bu kültürü ko- ruma, bu kültürü geliştirme ve bu kültürden ya- rarlanma açısından, Türkler ve R.Garaudy'nin soydaş olarak ilişkin oluduğu Fransızlar arasın- da tam dört yüzyılhk bir ara ve gecikme vardır. 3. tbni Haldun'un (1332-1406) düşüncelerini ve yapıtlannı tüm dünyada ilk kez, özenle irdele- dikten sonra anadilleri olan Türkçeye cevirenler Türk bilim adamlan olmuştur. Bu çeviriler 15. yüzyüda yapılmıştır. Eğer yanlış bilmiyorsam 1b- ni Haldun'dan Türkçeye ilk çeviriyi, Madinat al- ilm adlı yapıtı kapsamında Muhammed Hafız Acamı (7-1550) yapmıştır. Fransız Doğu dilleri bilgini Silvestre de Sacy 1806 yılında fbni Hal- dun'u bulmuş (keşfetmiş), yapıtlarmdan bazı bo- lümleri Fransızcaya çevirmiş ve böylece Fransız ve Batı bilim dünyasına tamtmıştır. Arada dört" yüz yıllık bir gecikme vardır. tbni Haldun'un ün- lü yapıtı Mukaddime. Türkçeye 18. yüzyılda Şey- hülislam Pirizade Osman Sahip Efendi (1710-1770) tarafından çevrilmiştir. Mukaddime Fransızcaya 19. yüzyılda Irlanda asülı Fransız do- ğubilimcisi W. de Slane (1801-1879) eli ile çevril- miştir. Arada yuzyıllık bir gecikme vardır. W. de Slane, Mukaddime'yi Fransızcaya çevirirken Pi- rizade'nin yetkin Türkçe çevirisinden çok yarar- landığını açıkça yazar ve Pirizade'nin çevirisin- den övgüyle söz eder. tbni Haldun'un önemini ilk bilenlerden biri de ünlü tarihçi J.P. Vbn Ham- mer'dir (1774-1856). Hammer, tbni Haldun'un Türkçe çevirilerini okuyarak tbni Haldun'u ta- rumıştır. 4. Türklerin kurduğu son imparatorluk olan çokuluslu Osmanlı imparatorluğunu oluşturan tüm uluslar, Müslüman, Hıristiyan ve Musevi tüm uy- ruklar, ülkenin ve devletin; politik, ekonomik, toplumsal, askeri, kultürel, sanatsal ve teknolo- jik yapısı içinde ortaklaşa, özgür ve katılımcı bir nitelikte konumlanm sürdürmüşlerdir. Politik, ekonomik ve toplumsal yapısı Batı'daki bu ol- gular ile ayrımh bir nitelikte olan Osmanlı'nın Av- rupalı sömurgeci devletler ve toplumlar gibi al- gılanması bilimsel yönden olanaksızdır. Osmanlı toplumunda Araplann kavm-i necip tanımlaması ile ayncalıkh ve saygın bir yeri vardı. Dünyada- ki tüm bilimsel odak ve çevrelerde doğruluğu onanan bilim tarihlerinde, Türklerin Arap kül- türünü yok ettiklerine ilişkin bir belge, bulgu ve bilgi yoktur. Osmanlı toplumunda Arap kültü- rü, imparatorluğun ortaklaşa kültürünü oluştu- ran diğer uluslann kültürlerine haksızhk edile- rek özenle korunmuştur. Sonuç R.Garaudy'nin bilimsel bilgi (ilm-i malumat), yöntembilimsel düşünce (usuliyat), bilim kura- mı (meshas-ı marifet) ve eytişimsel düşünce (ilm-i cedel) ile hiçbir ilişkisi olmayan "Türklerin Arap kültürünü boyunduruk altında tuttukları" yar- gısını R.Garaudy'ye hoşamedi'ler düzenleyen "Türk-tslam Bireşimcileri'ne (Sentezcilere)" su- nanm. tzin verirse Sayın Nadir Nadi'nin bir özdeyiş (vecize) niteliğtnde ve çok değerli bir öğüt değe- rinde algıladığım eşsiz tümcesini de bu duyarlı günlerde ve bu tehlikeli aşamada şöyle düzenle- mek isterim: "Doğulu, Batılı ve tslam olmanm ilk koşulu, her şeyden önce kendini ilıklerine ka- dar Türk duymaktır" EVET/HAyiR OKTMAKBAL Demokrasi Cephesini Oluşturmak.Hepsi işçiden, emekçiden, çalışan halktan yana... Hepsi emek diyor, emekçi diyor, demokrasi, özgürlük, yeni bir ana- yasa, gerçek bir hukuk düzeni diyor. 12 Eylül'den kalan de- mokrasiye yakışmayan bütün yasaların ortadan kaldırılaca- ğını söylüyor. Hepsi de iktidar adayı. Hepsi de ilk genel se- çimde ANAP'ın yıkılacağına inanıyor... M f * « ı 17. Safyada) • ' • : ' ' ' ' • . - • • ' . ' ^^^J ' ANMA (0\ ÖMERC. %*°*4 KORZÂY 1 "*•* / 1966-1986 >O^. jf Butttn şicleuyle devam eden uafık anaışısı sen> ^L'^ğmm^^ bızden alalı beş y\l oldu. Bu beş yıl içinde senınle ^_ ^ " ^ F ^ ^ k bcrabcr ya^adık, yaşayacağız Yegemn ÖMER ^^k J^ ^ ^ ^ CEM dun>aya geldı. Senı onda görmek bıze ^^^k fll ^ H acıtanmuuı yaıunda muılulut veriyor. Benım asıl ^^^K ^L ^ H ruhlu guzel ÖMER'ım Seni hiç unutmayacağız. • • • • 1 C.SÜHA KORZAY Sevgili LEYLAİLERTyi kaybettik. Üzüntümüz sonsuzdur. Aüesi ve yakınlarına başsağhğı dileriz. PARÎSTE1N ARKADAŞLARI: MICHELINE, MAURICE, JEANNE, JULIETTE. SERAP, PATRICK, MAYA, AISÎSE-MARİE BRIGITTE 1, BRIGITTE 2, KOMET. PENCERE Ulusal Savunma ve "Modernizasyon...'' Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, 1990 yılı başında (o zaman Kara Kuvvetleri Komutanrydı) "Savunma ve Havacılık" dergisinde çıkan bir açıklamasmda, Türk Silahlı Kuvvetleri1 nin AKKUM'dan (Avrupa Konvansiyonel Kuvvet Müzakereleri) etkileneceğini söylemişti. Güreş: '— Modernizasyon ihtiyaçlarını sürekli analîz etmekt&yiz" demişti. "Buna bağlı olarak 200Q'li yıllarda Kara KuvvetlerP nin hareket bölgeleri özelliklerine uygun olarak gerek taktik gerekse teşkilat bakımından daha küçük, fakat daha etkili bir kuvvet yapısına kavuşturulması temin edilecektir." Sayın Güreş'in yaklaşımı, askeri kesimde öteden beri dile getirilen gerçeklere dayanıyordu. Çeyrek yüzyıldan beri or- dunun "öafıa küçük, daha etkili kuvvet yap/sj"na ilişkin sav- lar ileri sürülmüştür. 1967'de E. Hava Kurmay Yarbay Hay- dar Tunçkanat şöyle diyordu: — Türkiye'nin 1950'lerde bir milli savunma politikası olmuş mudur? Ben hiç zannetmiyorum. ikinci Dünya Harbi'ne gir- mek ihtimali göz önünde tututarak çok geniş tutulan ordu mev- cudu azaltılmamış, değişen yeni konseptler ve gelişen yeni silahtar karşısında da ulusal savunmamız oyalanarak hareket ve ateş kabıliyeti noksan bırakılmış..." (Türkiye'nin Milli Savun- ma Stratejisi ve Dış Politika Sorunlan, TMGT Yayınları). • O günden bu yana tartışılan savunma konularında ortaya şu gerçekler çıktı: 1) Türk ordusu sayıca büyûktür (1960'larda yaklaşık 500, şimdi yaklaşık 1 milyon) ama, değişmeyen bir niteliği var: Za- man aşımına uğramış silahlarta donatılmıştır; modern silah, araç, gereç bakımından eksiktir. 2) Savunma bütçesinin en büyük bölümü cari masraflara gider; daha açık deyışle, askeri personelin yakacak, yiyecek, giyecek, yolluk gibi harcamalan ve onanm masraflarıyla sa- vunma bütçesi tükenir. Ordunun modern silah, araç, gereçle donatımı da dışandan (Amenka'dan) beklenir. 3) Dışandan gelecek destek Vaşıngton'un kararına bağlıdır; ama Amerika'nın 'devtet politikası'na dönûşmüş bir tutumu var: Türk Silahlı Kuvvetleri'nı; silah, araç, gereç donatımında kısıt- lı bir güç ntteiiğinde bırakmak. Bu temel siyaset bugüne de- ğin değişmemiştir. • Cumhurbaşkanı Özal, son günlerde orduya ilişkin görüs- lerini dıle getiriyor; her zamahki gibi Türkçe sözcükleri yerli yerinde kullanamıyor; yaklaştm biçemı "laubali"6\r, tepkile- re yol açıyor; ilk kez bu konuları ele alan uzman tutumunu takınması da olayın mizahi yanıdır. Olayın soru işaretlerine takılan yönleri ise daha ciddıdir. Çünkü sorumsuz Cumhur- başkanı, yazgısını tümüyle ABD Başkanı Bush'un tutumuna bağlamış görünüyor. Tûrkiye Ortadoğu'daki Amerikan siya- setinde en önde bulunursa, savaş sonunda (hem ekonomide hem askeriikte) Vaşington bizi "ihya" edecektir; Türkiye'ye dış yardım ve silah yağacaktır; "bir koyup yirmi alacağız." Vaktiyle böyle bir deneme yapıldı; Türkiye 1950'lerin ba- şında dünyanın öteki ucundaki Kore savaşma katıldr, Ameri- ka bizi göklere çıkardı. NATO'ya gınşımizde bu olayın etkisi vardır. Ancak ülkemızin yaşamtnda çok bir şey değışmedi. ABO'ye hizmetle sağlayacağımız yararların sınırlı olduğu- nu; temel sorunun, dış değil iç dinamiklerimizde düğümlen- diğini bilmek için yeterli deneyıme sahıbiz. Türkiye, bir NA- TO savaşının ilk hedefi ve ileri karakolu durumunda olma- sına karşın, hiçbir zaman NATO savaşının standartlarına gö- re donatılmadı. • Şimdi Vaşington'da NATO'yu Ortadoğu'ya yaymak ve böl- (Arkası 17. Sayfada) .VAM^.VVJIA.Vl.'VUV.'^Vı.v - * • £ • ' • A C I L I S. İyi elbiselerin kaynağının iyi kumaşta olduğunu bilenler için, güzel bir haberımiz var: Alunyıldız'ın '91 baharhkları. yazlıklan piyasaya sunuldu. Birbirinden seçkin desenlerle. renklerle... Altınyvldız'ın yeni ketenleri. "coolwool"lan, kotonlan, gabardinleri ve moherleri hazır. Sadece ülkemizin değil, dünyanın da sayılı kumaş üreticilerinden olan, kalitenin tartışmasız simgesi Altınyıldız. geleneği sürdürüyor... baharı, yazı bir kez daha açıyor. Kaüteye önem veren tüm hazırgiyim kuruluşlarına, tüccar terzilere. kumaş mağazası sahiplerine ve giyimseverlere saygıyla duyurulur. İ y i b i r e l b i s e n i n s ı r r ı k u m a ş ı n d a g i z l i d i r .
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle