Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 7 ARALIK 1991
Koalisyonu oluşturan partilerin yükseköğrenime yaklaşımlan beklentileri arttırdı
Ünîversitede değişim rüzgârı
ERS
GENCLİK
F O R U M 9 2 Ç A Ğ R I S I :
Nasıl bir üniversite
istiyorsunuz?
Oğrenciler, doktora
öğrencileri, asistanlar, doçentler, öğretim üyeleri,
yöneticiler... Cumhuriyet, sütunlarını sizlere açtı.
Üniversite ile ilgili tüm isteklerinizi, geleceğe yönelik
düsüncelerinizi {bir daktilo sayfası uzunluğunda ve bir
fotoğrafınızla birlikte) bize gönderın. Saytalarımızda
yayımlayarak sorunlarınıza ortak olalım.
Adres: Üniversiteliler Yazıyor
Cumhuriyet Gazetesi Tiirkocağı Cad. 39/41
34334 Cağaloğlu / İstanbul
Mektupları yayımlamaya devam edeceğiz
Prof. Dr. BURHAN
ŞENATALAR Ist. Üniv. SBF
Bir haftadır bu sayfada çıkan
yazılann buyük bir bölümü or-
tak bir kanıyı yansıtıyordu:
Üniversite değişmelidir. Nasıl
bir üniversite istiyoruz sorusu-
nun yanıtı da çoğunlukla ben-
zer sözcüklerle veriliyordu: öz-
gür, özerk, katılıma vb slogan-
lann çok açıklayıa olmadığı
düşünülebilir. Doğrudur. Üni-
versite ile ilgili birçok soruna bu
sayfada, böylesine kısa yazılar-
da çözüm getirilemeyeceği ile-
ri sürülebilir. O da doğrudur.
Ancak ayrıntılı analizlerin so-
mut çözümlere dönüşebilmesi-
nin, kitlesel talep ve baskıları
gerektirdiği de o ölçüde doğru-
dur. tşte bu sayfadaki yaalar
üniversitelerimizin çeşitli ke-
simlerinde böyle bir ortak tale-
bin paylaşıldığını ortaya koy-
muştur. Şimdi üniversiteleri-
mizde bir değişim rüzgân es-
mektedir. Umutlar yükselmiş,
beklentiler artmıştır.
Umutlann ve beklentilerin
en önemli kaynağı koalisyonu
oluşturan partilerin konuya
yaklaşımlandır. Koalisyon pro-
tokolıinde şöyle denmiştir: "Bu
koalisyonla kurulacak hiikü-
met, köklü bir üniversite refor-
mu gerçeklestirecektir. Hiikii-
metimiz, özgür, özerk, mali
olanaklan en iyi aşamaya geti-
rilmiş bir üniversite anlayışmı
Türkiyeye kazaudıracakbr."
Yükseköğrenimle ilgili olarak hükümetprogramında yer alan ibareler
üniversite mensupları arasında sevinçyarattı. Ancak değişim sürecinin
önünde bazı ciddi engeller var: Bu engeller anayasa değişikliği ile ilgili
görüşler ile YÖK düzeninin egemen kadrolarının halihazır düzeni korumak
için girişecekleripropaganda ve lobifaaliyetlerinden oluşuyor.
Hükümet programında da ay-
nı doğrultuda, daha açık ifade-
ler yer alnuştır: "Hükümetimiz
köklü bir üniversite reformu
gerçekleştirecektir. Üniversite-
lere bilimsel ve yönetsel özerk-
lik tamnacak, YÖK sistemi kal-
dıniarak yiıksek öğretim ku-
nunlannın kendi içlerinden seç-
tikleri organiar eliyle yönetil-
mesi saglanacaktır."
Programda aynca bir üst eş-
güdüm organı olarak "üniver-
sHderin kendi üst korullannca
beürienecek adaylar arasından
secflecek yüksek öğretim ve eği-
tim kurulusunun" oluşturulma-
sı öngörülmüştür. Nihayet üni-
versite öğretim uyelerinin siya-
si partilere üye olabilmesini
sağlayacak düzenlemenin yapı-
lacağı belirtilmiştir.
Bu ifadelerin üniversite men-
suplannın büyük bölümünce
sevinç ve umutla karşılandığı
kuşkusuzdur. Ancak değişim
sürecinin önünde bazı ciddi en-
gellerin bulunduğu da açıktır.
Bu engellerin iki tanesi özellikle
önemlidir:
1) Anayasa değişikliği ile il-
gili engel: Hükümetin parla-
mentodaki çoğunluğu anayasa
değişikliğine yetmemektedir.
Bu durumda anayasayı veri ala-
rak yapılacak yasa değişiklikleri
protokolde ve programda he-
deflenen özerk üniversiteyi ger-
çekleştirmeye yeter mi? Bu so-
runun yanıü olumsuzdur. 1982
Anayasası'nın 130 ye 131. mad-
delerinin özerklik önünde
önemli engeller oluşturduğu ke-
sindir. Peki, bundan anayasa
değişmeden, üniversite düze-
ninde anlamlı hiçbir değişiklik
yapılamaz sonucu mu çıkar?
Bizce hayır. Yüksek öğretimle
ilgili birçok husus anayasayla
değil, 2547 sayıh yasayla düzen-
lenmiştir; dolayısıyla bu gibi
konular yasa değişikliği ile ye-
niden düzenlenebilir.
Anayasada beürlenmiş hu-
suslarda bile atılabilecek olum-
lu adımların tümünün gerçek-
leştırilmesi yararh olacaktır.
örneğin anayasa "Kaınınun be-
lirkdigi osnl ve esasiara göre,
rektörier cumhurbaskajuaca,
dekanlar ise Vuksek Öğretim
Kurulu'nca seçilir ve atanır" di-
yor. Bu durumda universiteler-
de yapılacak rektör secimi ile
belirlenecek iki ismin cumhur-
başkamna sunulması, fakülte-
lerde yapılacak dekan seçimiy-
le belirlenecek iki ismin de
Yüksek öğretim Kurulu'na su-
nulması 1982 Anayasası çerçe-
vesinde bile mümkundür. Bu
formulun özerkliği ve demok-
ratikliği sağlamaya yetmeyece-
ği tartışmasızdır. Ancak belir-
siz bir tarihteki anayasa deği-
şikliğine kadar üniversiteleri
YÖK düzenine mahkûm et-
mektense, böyle bir ara formül
daha hayırlı gözükmektedir.
Yeni yasanın kabulü ile tüm de-
kan ve rektörlerin görev sürele-
rinin sona ermesi sağlanmalı ve
tüm kurumlarda seçime gidil-
meiidir.
1982 Anayasası değişmeden
YÖK kaldınlamaz, ancak bu
konuda da atılabilecek adımlar
var: Anayasa YÖK uyelerinin
sayılannı, niteliklerini ve seçil-
me yöntemlerini yasaya bırak-
mış, ancak şu kadanm belirle-
miş: YÖK üyelerinin bir bölü-
mü cumhurbaşkanınca doğru-
dan doğruya seçiliyor, bir bö-
lümü de üniversiteler, Bakanlar
Kurulu ve Genelkurmay Baş-
kanlığı'nca seçilen adaylar ara-
sından cumhurbaşkanmca ata-
nıyor. Bu durumda üniversite
kanalıyla gelenlerin sayısını
yükseltmek, diğer kanallardan
gelenlerin sayısını da minimu-
ma tndirmek yolu açık gözükü-
yor. Bu formülün de özerkliği
sağlamaya yetmedıği ve kusur-
lu olduğu açık, ancak bugün-
kü düzene göre ileri bir adım.
Nihayet anayasanın 131.
maddesi "Kunüım leşküatı, gö-
rev, yetki, sonmüulııgu ve çalts-
ma esasları kanunla
düzenlenir" dediğine göre bu
konulann yeni yasayla düzen-
lenip sımrlanabileceği de anla-
şdıyor.
Tekrarlamakta yarar var:
Anayasayı veri alarak yapılacak
değişiklikler yetersizdir. özerk
üniversiteyi ve protokol ile
programda belirtilen "köklü
üaiversite reformu"nu gerçek-
leştirmeye yetmez. Ancak kısa
dönemde gerçekci yol budur.
Daha açık bir deyişle, üç asa-
malı bir süreçie karşı karşıyayız:
a) Anayasa veri alınarak yasa
değişikliği, b) Anayasa değişik-
liği, c) Yeni anayasa ışığmda ya-
salara getirilecek yeni değişik-
likler. Kanımızca, bu sürecin
bir benzeri toplumsal yaşamm
başka alanlannda da yaşana-
caktır. örneğin çalışma yaşamı
ile ilgili sorunlann temel kayna-
ğı 1982 Anayasası'dır. Bunun-
la birlikte anayasanın değişme-
sini beklemeden 2821 ve 2822
sayılı yasalarda yapılabilecek
tüm değişiklikJerin gerçekiesti-
rilmesi olumlu bir adım olacak-
tır.
2) önümüzdeki ikinci önemli
engel, YÖK düzeninin egemen
kadrolarının bu düzeni koru-
mak için girişecekleri propa-
ganda ve kulis faaliyetleri ve
hükümeti, parlamentoyu ve ba-
sını etkilemeye yönelik çabala-
ndır. Buna karşı te*k çözüm;
özerkliği, araştırma ve öğretim
özgürlüğunü, katıhm, saydam-
lığı, etkinliği, Uretkenliği savu-
nan tüm öğretim elemanlannın
"köklü bir ünversite reformu"
için seslerini yükseltmeleri ve
caba göstermeleridir.
Beytepe
benim
köyüm
AYDAN YAMAN
(Hacettepe Üni. lng. Dili
Edebiyatı 4. sınıf)
Yok, bu sizin bildiğiniz
köylerden değil. Entelektüel
bir köy bu. Olmaz mı? Eğer
insanı ceketinin astanna di-
kili etikete göre değerlendiri-
yorsanız olmaz tabii.
Ancak kulenin tepesine çı-
kıp aşağıya bakarken hisset-
tiklerimizle, aşağıdayken yu-
kanya baktığımızda hisset-
tiklerimizi birbirine kanştır-
mıyorsak olur tabii.
Beytepe köyü, çelişkiler
yumağıdır. Hep ruzgâra karşı
koştuğumuz bozkırdır.
Neden?
Çünkü devlet memurunun
mesaisine başlamasına daha
yanm saat vardır, ama hoca
sınıfa girmiştir. Kömür yok-
tur kaloriferler yanmaz, pal-
tolu ders yapıur.
Rektörlük belediyeye olan
borcunu ödememiştir, oto-
büs sayısı azalmaya başlar.
Son erdemlerini tamamlasın
diye Beytepe hattına verilen
küîüstür otobüsler sayesinde
otostop tekniğine ahşmışız,
otobüs sayısı inse ne fark
eder, çıksa ne fark eder?'
Sınava beş dakika vardır,
nizamiye kapısında otobüs
birden durur, sınır kftylerine
giriş-çıkışları gibi kimlik
kontrolü, yasak yayın kont-
rolü yapılır.
Ya şehire dönerken. Kuy-
rukta iki yüz kişi var, otobüs
iki tane,
Sınav haftalan en hareketli
günler, kitap yerine herkesin
elinde fotokopisi çekilmiş
defter sayfalan. Fotokopi ti-
careti uğruna günü birlik ar-
kadaşhklar, sempatik davra-
nışlar.
Bütün bunlardan sonra
kim diyebiür ki, öğrenci ha-
yatın zorluklanndan haber-
dar değil.
Bir yanda gdeceğin başba-
kam olmak için okuyanlar,
bir yanda geleceğin üniversi-
teli mankeni ohnak için oku-
yanlar.
Bir tarafta sevgili bulmak
için derslere girmeyenler, bir
tarafta yalnızlıktan ek ders-
lere girenler.
Beş yıldır bu köyün sakin-
leriyiz, ama bütün bunlara
rağmen "Ne Mutlu Beytepe-
liyim" diyebiliyoruz. Çünkü
mutluluğun ve başarımn ta-
dına varabilmek için ona çok
zor şartlarda ulaşmak laam.
Bunun en iyi ömekleri köyün
büyUkleri, öğretmenlerimiz
değil midir?
Insamn bildiklerini başka-
lanna aktarmanın verdiği
mutluluğun gücu herhalde,
onlan bu köyde tutan. Mü-
cadelenin, azmin ve düşün-
menin sonucu.
Demek ki Beytepe köyün-
de gecen yülar, sadece salt
bilgüerin depo edildiği bir sü-
reç değil, kişinin kendini bul-
duğu ya da bulmaya çalıştığı
"ben de vanm" diyebilmek
için verdiği mücadele ve ha-
yal kınkkklanyla sürprizlerin
aynı anda yaşandığı, kullan-
mak ve kuîlanılmamn kardeş
olduğu bir dönemdir.
BlTTİ
Kütüphanede bir öğrenci. Binlerce kitabiB arasında >apa>alnız. (Fotograf: RIZA E/KRı
Şeffaf değil,günışığında yönetim
Prof. Dr. tLHAN ÖZAY
(t. Ü. Hukuk Fakültesı Idare Hukuku Öğretim ÜyesiJ
En önemli konumdaki yonetıcilerin, yani rektör ve
dekanlann merkezden "atama" yoluyla görevlendiril-
melerini ve giderek İstanbul Hukuk Fakültesi'ndeki bir
olayda gorüldüğü gibi doğrudan azledilmelerini öngö-
ren 1982 düzenlemeleri ile yönetsel ve akademik özerk-
liklerini tumden yitiren üniversiteler konusunda yeni
siyasal iktidann ük planda yapmayı vaat ettiği reform,
organlann seçim yoluyla işbaşına gelmesine ilişkin ola-
cak gibi görünüyor. Yeterli mi? Seçim tek başına ne
özerklik ne de üniversite yönetiminde demokratikliği
sağlamaya yeterli olamaz. Çünkü en başta seçimle iş-
başına getirilecek organ ve görevlilerin yine üniversi-
tenin kendi içinden oluşturulmaları gereklidir. Eğer
"üniversite" bir korporasyon ise ve yine eğer üniver-
sitede "demokratik" bir yönetim isteniyorsa.
Bu da yetmez. Yönetimde demokrasiyi sağlayabil-
mek için görevlendirmede işbölümünün de eşitlikçi ol-
raası gerek. Nasıl mı? Eski, yani 1946'da yürürlüğe gi-
ren Üniversiteler Kanunu'nda olduğu gibi. Anılan >a-
sa, rektörlük konusunda her fakültenin bir mensubu-
nun ou yüce göreve sırayla seçilmesını ongormckıey-
di. Şöyle ki, sıra, çok az sayıda öğretim üyesi olan bir
fakülteye geldiğinde de tüm üniversitenin öğretim üye-
lerinden oluşan seçmenler söz konusu kurumun men-
suplarından birini seçmek zorundaydılar. Nitekim
1982'den önce bu sıra sistemi yasadan çıkarılınca rek-
törler de hep en çok öğretim üyesine sahip, hem de
İstanbul Üniversitesi'nde iki tane olan tıp fakültele-
rinden seçilmeye başlandı.
Dekanlara gelince, böyle bir sıra usulü mümkün ol-
mamakla beraber onlann da sınırlı bir süre için seçil-
meleri, sadece bir defa için yeniden seçilebilmeleri ve
araya başka bir dekan girmeden de üçüncü sefer bu
göreve getirilememeleri kuralı vardı ve çok doğruydu.
Bunlar gerçekleşse üniversitede demokratik yönetim
olur mu? Yine de olmaz. Çünkü "öğrenci" de bu ku-
rumun "asG" unsurudur ve yönetimde söz sahibi ol-
madıkça sistem eksik kalır. Şu halde fakültelerde, sa-
dece uzman öğretim üyelerinden oluşturulabilecek
"akademik kuruT'lar dışında, örneğin günlük idari iş-
lerle uğraşan "yönetim kurulu"nda öğrenci temsilci-
lerinin de bulunmaması için hiçbir neden yoktur.
Peki bazı kurullarda her kademeden öğretim elemanı
ve öğrencilerin de temsil edilmesiyle her şey tam anla-
mıyla demokratik olur mu? Olamaz, çünkü bu konu-
da asıt yapılması gereken, bizim ülkemizde benimsen-
diğini rüyamda görsem inanamayacağım, şimdilerin
moda deyimi "saydam" ya da "şeffaf", fakat anla-
mını asıl anlatan terimle "günışığında yönetim"dir.
Saydamlıkta bir varlığın arkası görülebilir, ama o gö-
rünen çirkin de olabilir. "Kamu hukuku dış görüntü-
sü özenli ve tertemiz bir yapıya benzer. Bu yapının içi
ise hiçbir zaman gerçekleştirilmemiş kural ve uyulma-
mış ilkelerle dopdoludur" şeklindeki değerlendirme
saydam yönetim için de geçerlidir. Buna karşıhk
"günışığı" hem her şeyin açık-seçik görülmesine ola-
nak sağlar hem de zararlıları yok edici etkisi nedeniy-
le sağlıkh bir ortam yaratabilir. Fakat nasıl olur bu
"günışığında yönetim?" Günışığında yönetim idare-
nin karar alma sürecine ügililerin hukuksal, yani meşnı
yollarla katılmalan, en azından onu izleyebilmeleridir.
Böyle olunca da örneğin üniversitelerde senato, yöne-
tim kurulu, fakültelerde de "genel", "akademik" ve
"yönetim" kurullannın bütün toplantıları, kural ola-
rak "aleni", yani isteyenin katılıp en azından dinle-
yebileceği oturumlar şeklinde yapılır. Bu durumda, yö-
netim de kapaiı kapılar arkasında değil "günışığında"
olur. Bizde olabilir mi? Neden olmasın.
NASIL BİR ÜNİVERSİTE İSTİYORUZ?
Üniversite değil, insanlar
HÜLYA CENGİZ
(9 Eylül Üniv. G.S.F. Grafik I)
Korkak bir tavırla yaklasırsak sonu ne olur
bu işin? Yarın bizim yavrulanmi2 ezilecekler.
Sorun üniversite değil. Sonun insanlar, kurnaz,
akıllı, zavalh ve aptal insanlar. Uyananlar, uyu-
yanlar, uvntanlar. Çözüm: 1) Özgurluğu gerçek-
ten biliyor olmak. 2) Iyiliği yaşamış olmak. 3)
Kişiler arası iyi ilişkilerin yaygınlaşması. 4) Son-
ra da bu iyilik çemberinde guç olarak insancıl
olayları üniversitelerde etkin kılmak. Bunların yolu sanattan ge-
çer. Düşünen sanattan. Alaya almak, gırgır geçmek işte bunlar
insanlan bayağılaştınyor. Gercek, yasanmayan bir şey ohnayınca
k^endi aramızda hemen üniversiteleri suçluyoruz. Zavalh beton
yığmlan. Düşünemiyorsak gerçekten ozgürlüğü nasıl bilebiliriz?
Alıştınlmak istemiyorum
DERYA KARAKVŞ (Marmara Üm. Ecz. Fak.J
Okul kapısından girerken bile yasal olan gazetenizi polislerin al-
masına ne denir? Ya kantinimizde, koridorlarımızda serbestçe
gezip denetlemelerine ne demeli? Yan tarafta bir kantinimiz da-
ha var ki mimlenmiş öğrenciler var diyorlar. Mimleyen kim? Po-
lisler... Onlarm suçu ne? Özgürce fikirlerini savunmak, devleti
eleştirmek mi? özgür ve laik gençliğin temsilcilerinden olan bu
kişilerin oturduğu yerlere gitmememiz gerektiği üstüne basa ba-
sa söyleniyor. Bu yaptıklarına katlanmak zorunda değiliz. De-
mokrat ve laik bir eğitim duzeyine ulaşabilmek için YÖK'ün kal-
dınlması ve hükümetin eğitim sistemini tekrar gozden geçirip ye-
nilikler getirmesi gerekiyor. Yani iş burada bize duşüyor. Üni-
versitelilerin seslerini duyurmaları... Bu actığınız yeni sütunlar-
la bir şeyler başaracağımızı umuyorum. Neden her şeyi kabulle-
neüm? Neden alıştınhnak zorunda bıraküalım? Ben üzerime du-
şeni yaptım. Gözlemlerimi kısaca anlattım. Şimdi sıra sizde...
Bilim adamına öncelik
VELt YALÇIN
(Cumhuriyet Üniv. Sosyoiojı Yüksek Lisans)
"Nasıl bir üniversite istiyorsunuz" sorusuna
çeşitli yanıtlar verilebilir. Demokratik, özerk,
katılımcı vb gibi. Bu kavramlar yıllardır, söy-
lene söylene bazılanna eskimiş gelebüir, ama öy-
le kolay kolay eskiyeceğe de benzememektedir.
Ülkemizin, çözum bekleyen birçok sorunu
bulunmaktadır. Bunların en başta geleni, gün- *3
cel söylemle "demokratikleşme"dür. Demokra-
tikleşmeyi sürekli gundeminde tutan bir toplumda, üniversite-
lerin de demokratik olmasuu beklemek olsa olsa hayaldir. Çünkü
üniversiteler de bu toplumun dışında değildir.
Aynca üniversitelerin artık ciddi bir biçimde duşünmeleri ge-
reken önemli görevleri vardır. Bunlardan en önemlisi bilim ada-
mı yetiştirihnesidir. Bu yolun ilk basamağı yüksek lisans ve esas
giriş kapısı da doktora öğrenimidir. Üniversiteler, yüksek lisans
ve doktora öğrencilerini yeniden düzenlemelidirler. Ekonomik
olanağı olmayan oğrencilere gerekli kolaylık sağlanmalı ve dok-
tora giriş sınavındaki yabancı dil sınavı kaldınlmalıdır. Dokto-
ra öğrenimi öncesinde "yabancı dıl hazırlık" konulmalı ve bu
sınavı geçen öğrenci doktoraya devam etmelidir. Bu konudaki
eşitsizliğin ortadan kaldırılması zorunlu ve gereklidir.
İnsanın yaşamında hava ve su ne denli gerekli ise, üniversitele-
rin yaşamında da özgürlüğün ve bilimseiliğin o denli gerekli ol-
duğu inancının gelişmesi dileği ile.
Haklarımız nereye kadar?
ERKAN ÖZBEK
(W Cerrahpaşa Tıp Fakultesi son sınıf öğrencisi)
Tıp fakültelerine alınan öğrenci sayısı çok fazla. Bu ülkenin
doktor açığı 1989 yılından beri kapanmış durumda. Mevcut fa-
kültelere daha fazla öğrenci alınması ve yeni yeni tıp fakulteleri-
nin açılması yuzünden ulkemizdeki tıp fakultelerinin ve tabii ki
buralardan mezun olan doktorların kalitesi tehlikeli boyutlara
düşmüştur.
Üniversitelerdeki öğretim görevlilerinin kalitesi ve gorevlerini
ne derece yerine getirdikleri de önemli bir konudur. Öğretim gö-
revlilerinin eğitici ve yol gösterici de olmaları gerekir.
Bürokrası, eğitimde aksamalara yol açan bir başka sorun. Ka-
yıttan başlayarak mezun oluncaya kadar dilekçeler, karne ens-
kripsiyonlan, noter tasdikli evraklar, ikametgâh senedi ve daha
bir süru yazılı belge ile oradan oraya koşuşturmak durumunda-
yız. Öyle anlar oluyor ki bu işler tum zamanımızı ve düşünce-
mizi alabiliyor.
Bir diğer konu da sınav sistemimiz. Hocalann inisiyatifine kal-
mış, onlann egolarını tatminden öte>e öğrenciye bir yararı ol-
mayan, asıl oğrenilmesi gereken konuları sürekli gundem dışı tu-
tan, öğretme amacından çok gecenle kalanı basit bir şekilde ayı-
ran bir sınav sistemimiz var.
Üniversitelerin yönetim biçimi ile ilgili olarak hemen hiç bil-
gimiz yok. Çünkü yönetimin hiçbir kademesinde öğrenci yok.
Haklarımız nereye kadar? Sorumluluklanmız nereye kadar? Öğ-
retim görevlilerinin yetkileri nereye kadar? Bilmiyoruz. Yönet-
melikler sürekli değiştiriliyor. Bizim için hayati öneme sahip ko-
nularda bile hiçbir şekilde görüşumüz alınmadan bu değişiklik-
ler yapılıyor. Sonuçta mağdur olan yine biz oluyoruz. Oysa kendi
koşullarımızı ve çözum yollarını en iyi biz biliriz.