Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10
BLOKNOT
YAGMUR ATSIZ
Sevdiğimiz Düşman:
Almanya
BONN — Eskiden en sevdiğimiz düşmanımız Yunanistan^
dı. Olur olmaz her fırsatta bu çelimsiz komşumuzla itişmek-
ten, kendimizi onunla mukayese etmekten âdeta marazi bir
zevk alırdık. Sonralan Türkiye gerçekten ve ciddi biçimde bü-
yüdü (belki de irileşti ya, neyse!) ve bundan böyle Yunanis-
tan'la uğraşmak Türkiye'ye ayıp gelmeye başladı. Gerçi iki
ülke arasında hâlâ önemli pürüzler var, ama Türkiye bunla-
ra uzunca süredir kendine yaraşan soğukkanlı ve ağırbaşlı
şekilde yaklaşmayı beceriyor Yunanistan böylece artık en
sevdiğimiz düşman olma vasfını kaybedince kendimize en
sevdiğimiz bir başka düşman bulduk: Almanya... Gerek ikti-
dardaki Hırıstiyan Demokratlar ve Liberaller gerekse muha-
lefetteki Sosyal Demokratlar ve Yeşiller. Türkiye'deki insan
hakları ihlalleri ve buna bağlı olarak Kürt sorununu dillerine
dolayarak demediklerini bırakmıyorlar. Hatta son aylarda ar-
tık genel insan hakları ihlalleri de bir yana bırakıldı ve mese-
le, hani neredeyse sırf Kürt hakları ihlallerine dönüştû. Bu-
na karşılık Türkler de -hemen hemen hiç kimsenin duyama-
yacağı kadar cılız bir sesle- şunu anlatmaya uğraşıyorlar:
"Türkiye'deki anti demokratik düzen bir gerçektir. Ama şimdi
yeni bir hükümet işbaşına geçti ve herkesi şaşırtan bir dürüst-
lük ve samımiyetie bütün bunlan kabul edip en geç bir yıl içinde
Türkıye'yı yasalar açısından (bazı kafaların içi tabii kı ayrı hi-
kâye!) Batı ve Kuzey Avrupa ülkelerinden farksız hale getire-
ceğini vaat etti. Ne olur, bu hükumete bırkaç aylık bir şans ta-
nıyın da en azından olayların gelişmesini bir görelim..."
Fakat buna aldıran olmadı ve hatta "Almanya Sosyal De-
mokrat Partisi" (SPD) normal olarak "kardeş parti" diye nite-
ledığı SHP'nın artık koalısyon kanadı olmasına bile aldırma-
yarak iki üç haftadır Bonn hükümetinin (Hıristiyan Demok-
ratlar ve Liberaller) bile aşan bir sertlikle Türkıye'ye yüklen-
meyi sürdürdü. Türk basınının verdiği haberler bu yoldaydı.
Bu haberlerdeki genel çizgi doğru olmasına doğruydu;
ama Alman politikacılan arasındaki belirli bir hava değişikli-
ğı yine de gazete sütunlarına yansımıyordu. Ben son bütçe
müzakerelerine ilişkin tutanakları inceledim. Orada bir baş-
ka nokta dikkatimi çekti:
Mesela Alman Hükümeti Sözcüsü Friedrich Vogel 27 ka-
sımda parlamento önünde şunları söylemiş:
"İnsan hakları savunulurken bu hangi sebeplerden ötürû
olursa olsun, başka devletlere karşı bir sopa gibi kullanılma-
malıdır. (...)" _ • _ • — _ — — _ _ _ _ _ — — — —
Sosyal Demokrat-
lar'ın yenı Parlamento
Grubu Başkanı Hans-
Ulrich Klose de geçen
hafta "Bundestag" ta-
kı (parlamento) konuş-
ması dolayısıyla Türk
basınının ağır saldmla-
rına hedef oldu. Buna
sebep Klose'nın, "Bız,
NATO partnerimiz Tür-
kiye'nin, kendi ahalisini
ezerek Federal Almanya'ya sürmesıne tahammül edemeyiz"
cümlesiydi.
Evet ama bu cümlenin başı sonu vardı Klose, Şıli'nin ya-
nı sıra Türkiye'deki insan hakları konusunun da gündeme ge-
tirilmesini talep ediyor ve Kürtlerin, Irak'ta olduğu gibı Türki-
ye'de de himayeye muhtaç olduklarını vurguluyordu. Bura-
da tabii "etnik Türkler" yine güme gitmişti, ama Klose yeni
hükümetin genel olarak durumu iyiye götüreceği ümidini di-
le getiriyordu. Konuşmasının devamında Klose, Türkiye'ye
ekonomik yardım yapılmasına karşı çıkmadıklarını, fakat yıl-
lardır SPD'nin askeri yardımlara karşı çıktığını, bu sefer de
yine öyle davranacağını söyleyerek sözlerini şöyle sürdürü-
yordu:
"Türkiye, bir NATO üyesi olarak dışandan bir tehdide ma-
ruz değildir. Kürt azınlığın haklanna saygı göstermediği için
kendi kendini içeriden tehdit etmektedır. Burada polisiye ve
asken şiddetle PKKnın terörist eylemlen bir kısırdöngü, bir şey-
tan çemberi oluşturuyor. Bu fasıd daıre, Irak topraklarına uza-
nan taaruzlarla artık sınır ötesi bir karakter kazanmıştır. Fede-
ral Almanya, silah sevkıyatıyla buna katkıda bulunmamalıdır.
Bugunlerde Türkiye'de, sosyal demokratiann da katılmasıyla
yeni bir hükümet kuruldu. Iskenceye son verilecekmiş, sen-
dika ve üniversite özgürlükferi güvence attına alınacakmtş. Ko-
alisyon aniaşmasına göre 'herkes anadilini, kültürünü, folk-
lorunu ve dinini koruyup inceleme hakkına sahiptir' deniyor.
Bu, hem Kürtler hem Türkiye ve hem de Alman-Türk ilişkileri
bakımından ümit verici bir açıklamadır. Eğer bu vaatler yeri-
ne getirilirse SPD Meclis Grubu, Türkiye'ye yapılan kalkınma
yardımının çok yoğun biçimde arttınlmasını desteklemeye ha-
zırdır."
Görüldüğü üzere pek öyle Türk basınına yansıdığı gibi bir
'asalım-keselim' havası içinde değiller.
Zaten eğer ocak ayı içinde Alman Dışişleri Bakanı Hans-
Dietrich Genscher Ankara'yı ziyaret ederse bazı yanlış anla-
ma ve anlaşmazlıkların da giderilmesi mümkündür.
Türkiye ve Almanya arasında birikmiş ve oturulup ciddi bi-
çimde görüşulerek halledilmesı gereken birçok sorun var. Za-
manın artık bu iş için olgunlaştığı yolunda belirli bazı işaret-
ler hissediliyor.
Eğer ocak ayı içinde Alman
Dışişleri Bakanı Hans
Dietrich Genscher
Ankara'yı ziyaret ederse
bazı yanlış anlamave
anlaşmazlıkların da
giderilmesi mümkündür.
ABD
Başkanlığa
faşist adayKu Klux Klan adlı ırkçı örgütün eski lideri
David Duke valilik seçimini yitirmesinin
ardından Cumhuriyetçi Parti'den ABD
Başkanlığı'na adaylığını koydu.
ŞEBNEM ATtYAS
NEW YORK — Louisiana-
da valiliği deneyip, kaybeden
Amerikan faşisti David Duke
1992 seçimleri için başkanlığa
aday. Duke adaylığını açıkladı-
ğı konuşmasında 1992 seçimle-
rinde NeoNazi bir söylem geti-
receğini garantiledi. Duke,
ABD Başkanı Bush'u "vergile-
ri arttırarak, vatandaşlık bak-
lan yasasını imzalayarak Cum-
huriyrtçi Partiyi satmakla" suç-
ladı. Siyahlan ve yabancıları
Amerika'dan sürmeyi amaçla-
yan, yasadışı faaliyetleri ve ırk-
çüığa dayalı cinayetleri ile tanı-
nan beyaz cüppeli Ku Klux
Klan örgütünün eski liderlerin-
den olan Duke aday olacağını
Washington'da milü basın bina-
sından ilan etti...
Estetik ameüyatlan ile ken-
dini yakışıklı bir "Kuzeyli Sa-
nşıo"a benzeten Duke, konuş-
masında Amerika'nın "en
sıcak" konulanna ırkçı bakış
açısıyla değindi. Duke önce Ja-
ponlarla başladı: "Japonların
burnuna parmağınuzı dayayıp,
'siz bizden pirinç almak yoksa,
biz sizden araba almak yoİc' di-
yebilmeliyiz." Duke New York-
ta Demokrat Parti'den adaylı-
ğını koyması beklenen İtalyan
asıllı New York Valisi Mario
Cuomo'nun ismini de yanlış te-
laffuz etti ve alaylı bir ifadeyle
"o key-rao var ya.." diyerek ses
tonuyla İtalyan Amerikalıların
tüylerini ürperten bir ırkçı me-
saj gönderdi.
Hıristiyan toplumunun üs-
tünlükleri, okullarda Hıristi-
yanlığın daha köklü öğretilme-
si, göçmenlerin geri gönderil-
mesi, siyahlara tanınan eşitlik
ve öncelik haklarının beyazla-
ra da tanınması ya da siyahiar-
dan geri alınması, evlenmeden
doğan çocuklann sosyal hak-
lardan men edilmesi konulan-
na değinirken Duke'un konuş-
ması salondan gelen yoğun pro-
testolarla birkaç kez kesildi.
Ancak eski Klan lideri kesilme-
ye rağmen tonunu kaybetme-
den, heyecanını düşürmeden
konuşmasını kaldığı yerden
sürdürdü.
DIŞ HABERLER 7 ARALIK 1991
Avrupada ordu kîmîn emrinde?Dış Haberler Servisi — Avrupa Topluluğu'na
üye 12 ülke 1993'ten itibaren oluşacak "Tek
Avrupa'ya" hazırlanıyor. Hollanda'nın
Maastricht kentinde önümüzdeki hafta
başında yapılacak topluluk doruğunda bu
amaçla siyasi ve ekonomik birlik konularında
karar alınacak. Aynı zamanda topluluğun
"kendi savunma yeteoegim kazanmas" da
gündeme gelecek. Avrupa'nın gündemi
bunlaria yüklüyken ltalya'da ilginç bir olay
yaşandı. italyan jandarmasından 18 komutan
geçen çarşamba parlamento ve hükumete bir
"muhtıra" gönderdi. Muhtıra, siyasi
kurumlann sağlığına kavuşturulmasmı
istiyordu. "Jandarmanın sabnnın taştıgını"
vurgulayan muhtıra, "jandarma güçleriniB
eliodeki tum olanaklan knllanmakUn
kaçınmayacagı ve isio soaaaa dek gidecegJ"
uyansını yapıyordu.
Bu girişim hem İtalya hem de
Avrupa için sürpriz oldu. Gerçi söz
konusu olan İtalyan jandarmasından çok
küçük bir kesimin girişimiydi ve siyasi
çevrelerde ciddi bir tehdit olarak algılanmadı,
ancak küçük bir sarsıntıya neden oldu. Kimi
İtalyan siyasi liderler bu "mubüranın"
küçümsenmemesi gerektiğini ifade ettiler ve
gelecek günler için karamsar açıklamalarda
bulundular. Latin Amerika ülkeleri için
kanıksanmiş bizım içintanıdık bu tür
girişimlerin Avrupa'da şaşkınlık yaratması,
bu ülkelerdeki sivil iktidar, ordu ilişkilerinin
niteliğınden kaynaklanıyor. Avrupa ülkeleri
için bu ilişkide ortak özellik ordunun en üst
yönetiminin sivil otoritenin kontrolü altında
bulunması. Bu durum Nazizm felaketinden
sonra Almanya için de 7 yıl Albaylar Cuntası
alunda yaşanuş Yunanistan için de geçerli.
Almanya'da Yunanistan'da, Ingiltere'de,
Fransa'da ve Italya'da, Avrupa ülkelerinde
silahlı kuvvetlerin komutanı ya da
genelkurmay başkanı bir örnekten diğerine
küçük farklar da gösterse, yürütmenin yani
sivil iktidarın komutası altında bulunuyor.
İTALYA
'Darbe'nin yalnızca fıkrası olurNtLGÜN CERRAHOĞLU
ROMA — "Bu bir darbe du-
yurusu değil, ancak bir
'Carabinieri' fıkrası olabUir."
Laz fıkraları gibi "Carabini-
eri" fıkralan ile ünlü jandarma-
nın ttalyan hükümetine verdiği
"muhtıra"yı, meclis koridorla-
nnda bu espriyle karşüayanlar
çoğunluktaydı. Bir gün boyun-
ca çizmede "postal sesleri" du-
yuran, jandarma güçlerini tem-
]sil eden küçük bir grup tarafın-
dan verilen "muhtıra" ciddi bir
ıtehdit olarak algüanmadıysa da,
.olay İtalyan siyasi çevrelerinde
küçük bir deprem yarattı.
Faşıstler dışındaki türa siyasi
parti liderleri, Başbakan Giulio
Andreotti, Savunma Bakanı
Virginio Rognoni, Jandarma
Kuvvet Komutanı Antonio Vi-
esti, olayı koro halinde protes-
to ettiler. Savunma Bakanı Rog-
noni, jandarma güçleri içinde
küçük bir kesimi temsil eden so-
rumlulann hakkında derhal
"soruştunna" açılacağım ve ge-
reken "disiplin ceza»"nın veri-
leceğini açıkladı. Bu "kınama"
korosunda çıkan tek tiz ses
Cumhurbaşkanı Francesco Cos-
sigı'nınki oldu. "Muhüra"nın
ilham kaynağı olarak görülen
Cumhurbaşkanı Cossiga, ordu
içindeki "ranatsıziıgı aniayışla"
karşıladığını belirttikten sonra
olayı "üzüntü duyarak" kına-
dığını belirtti.
Zaten her şey Cumhurbaşka-
nı Cossiga'nın cumartesi günü
Roma yakınlanndaki Velletri
kentinde yapılan bir jandarma
yemin törenine katılmasıyla
başladı. Bir yıldır protokoller
pozisyonunu aşan sürekli müda-
haleleri ve sisteme yönelttiği
eleştirilerle siyasi sınıfı karşısı-
na alan ve hakkında komünist-
ler tarafmdan yapılan bir mec-
lis soruşturması talebi bulunan
Cossiga, bu törende jandarma-
lara dert yanarak, "beni siz
yargüayın" dedi. Bu çağnya
"Cocer" adındaki jandarma
güçlerinin Temsilciler Konseyi
hemen cevap verdi. "Cocer"ın
çatısı altında bir araya gelen 18
mareşal, tugay veteğmen, lider-
leri Albay Sebastiano Leotta et-
rafında bir araya gelerek "mun-
üra"ya imzayı bastılar.Antonio
ViestîT
nın "durduramadıgı" 4
sayfalık "muhtıra" çarşamba
günü hükumete ve parlamento-
ya ulaştı.
"Cumlıurbaşkanı Cossiga°ya
yöneitilen haksız saldınları
kınayan" Jandarma Temsilciler
Konseyi muhtırası, cumhurbas-
kanına "kayıtsu şartsız" destek
veriyor ve Ulkenin "siyasi ku-
rumhınBin Cossiga'nın uyanlan
sayesinde saglıgına kavuştunı-
labiiecegini" söylüyordu. Te-
melde yıpranan siyasi kurumla-
nn ivedilikle yeniden inşaası ve
gereken reformların hızla yapıl-
ması talebiyle verilen "muhtı-
ra", ülkede partitokrasi diye ad-
landınlan ve büyük ölçüde par-
lamentoyu dışla^an yoz parti
sistemine karşı çıkıyordu. And-
reotti hükümetini jandarma teş-
kilatına karşı gereken ilgiyi gös-
termemekle de suçlayan "muh-
tıra", jandarmanın "sabnnın
taşügudaa" söz ediyor, gereke-
İNGİLTERE
En sivil
genelkurmay
Başbakana sorumlu savunma
bakanı ile parlamentoya
sorumlu başbakana bağlı olan
genelkurmay başkanı,
ordunun ortalıkta görünmeyen
en sivil askeri.
EDtP EMtL ÖYMEN
LONDRA — Burokratik değil, tarihi ve
geleneksel örgütlenmeye bağlı olan İngiliz
ordusunda genelkurmay başkanı, başbaka-
na sorumlu savunma bakanı ile parlamen-
toya sorumlu başbakana bağlıdır. Halkın
tanımadığı, bilmediği, ortalıkta görünme-
yen bir askerdir.
Hava, deniz ve kara kuvvetkrinden en kı-
demli subaylardan hükümetin dönüşümlü
olarak atadığı genelkurmay başkanlan, son
erine kadar profesyonel ve gönüllü ordunun
*en sivil' askerleridir. Genellikle üç yıl gö-
rev yaparlar, ancak görev süresinin kesin sı-
nın da yoktur. Şimdiki Genelkurmay Baş-
kanı Feld Mareşal Sir Richard Wincent'in
örneğin, ne zaman görevden ayrılacağı he-
nüz belli değil. Atamalar sadece orduyu il-
gilendirdiğı için basın yayına konu olmaz.
Asker ve sivil memurlann görev yaptığı
savunma bakanhğında, savunma stratejisini
bakan çizer, genelkurmay başkanı da bu-
nu lojistiğe tercüme eder.' Bakanlıkta 1904
yılında yapılan örgütlenmenin, 1982'deki
yeni düzenlemesi ile genelkurmay başkanı
sorumluluğu şu kişilerle paylaşıyor; Bakan,
silahlı kuvvetlerden sorumlu devlet bakanı,
ordu donatımından sorumlu devlet baka-
nı, silahlı kuvvetlerden sorumlu daimi müs-
teşar, ordu donatımından sorumlu daimı
müsteşar, İngiliz bürokrasi geleneği uyann-
ca, bakanlar gelip geçici fakat müsteşarlar
kaİıa olduğu için bu görevlüere resmen 'da-
imi müsteşar' deniyor. Ordunun görevi savaşta ve barışta ttlkeyi savunmak. Ancak sivil iktidann komutasında.
ALMANYA
Banş ve savaşta sivil komutaFederal Almanya Silahlı Kuvvetleri'nin komutası anayasaya
göre banş zamanında savunma bakanına, savaş zamanında
ise başbakana ait.
DtLEK ZAPTÇIOĞLU
BERLİN — Federal Almanya'da si-
lahlı kuvvetler ve komuta zincirinin en
üstünde siviller var. Alman anayasası si-
lahlı kuvvetlerin komutasını banş zama-
nında savunma bakanına savaş halin-
de ise başbakana veriyor. Anayasaya gö-
re "Silaklı kuvvetler üzerindeki emir ve
komuta yetkisi federal savunma baka-
nına ait". Yani savunma bakanı, ordu-
daki tüm asker ve subaylann en üst as-
keri amiri sıfatını taşıyor.
Savaş halinde bu sıfat başbakana ge-
çiyor. Anayasanın 115'inci maddesi Fe-
deral Almanya'da "savunma haü"ni be-
lirliyor. Saldınya uğradığı veya uğrama
tehlikesı bulunduğu halde hükümet mec-
lisi toplantıya çağınyor; mecüste üçte iki
çoğunlukla "savunma hafi" ilan edili-
yor. Aynı madde, "Savunma haunin Ma-
uyla silahlı kuvvetler üzerindeki emir ve
komuta yetkisi başbakana gecer" diyor.
1949'da Alman anayasası hazırlanır-
ken amaç, tkinci Dünya Savaşı'ndan
sonra kurulan Federal Almanya'run bir
daha saldınya geçerek savaş başlatma-
sına engel olmaktı. Anayasaya yansıyan
bu zihniyetle silahlı kuvvetler doğrudan
sivil otoriteye, savunma bakanına bağlı
kıhndı ve başka devletlerin anayasasın-
da "savaş haü" olarak geçen durum Al-
man anayasasına özellikle "savunma
hali" olarak yazıldı. Alman ordusunun
askeri operasyonlan yalnızca "yurt
savunması" ve NATO anlaşmasının
maddeleriyle sımrlandı. Bu nedenle Al-
manya örneğin Körfez savaşına asker
göndermedi.
Almanya'da silahlı kuvvetler hiyerar-
şisi şöyle: Silahlı kuvvetler hiyerarşisinin
en üstünde, yukanda belirttiğimiz gibi
savunma bakanı var. Hiyerarşinin ikinci
kişisi "Federal Ordu Genel Müfettişi "
sıfatını taşıyor. Sadece adı "müfettiş"
olan bu şahıs geneikurmay başkanına te-
kabül ediyor. Orduya savunma bakanın-
dan sonra komuta eden genel müfettiş
hükumete, yani sivil otoriteye tabi. Gö-
reve savunma bakanı tarafmdan atanı-
yor. Savunma bakanımn ataması mec-
lis tarafmdan onaylandıktan sonra yü-
rürlüğe giriyor. Dolayısıyla Almanya'-
mn genelkurmay başkam olan "genel
müfettiş" savunma bakanımn şahsında
hükumete tabi ve meclis denetiminde gö-
rev yapıyor.
Alman silahlı kuvvetlerinin de bir iç
tüzüğü var. Bu iç tüzükte "ulkenin yö-
•ctinüae H koyma" yetkisi kesinlikle
bulunmuyor. Bu zaten Almanya'daki si-
lahlı kuvvetler anlayışına ters duşerdi.
Almanya'da askere bakış kısaca şu iki
sozcükle özetlenebilir: "L'niformaİı va-
taadas". Ordunun iç tüzüğüne göre "as-
kerin yasal slatüsü, özgüriukçü demok-
ratik nukuk devletinin temel ilkeleri ışı-
ğuıda belirleniyor".
Almanya'da yaşayan bütün insanlar
gibi askerlenn de dernek kurma özgür-
lüğü var. Nitekim ordunun çeşitli kesim-
leri kendi görüşleri çerçevesinde örgüt-
lenmiş durumda. Ordunun yansından
çoğunu oluşturan 260 bin subay ve er
"Federal Ordu Biriigi" adlı demeğe üye.
nin yapılmaması halinde, "jan-
darma göcleriajn eündeki tüaı
OfaUUÜdan lmll«nmalft»n kftÇUt-
•uyacagrMi ve ne pahasına olnr-
sa olsun işin sonuna dek
gidecegini " belirtiyordu.
"Jandarmadan hakemlik
yapmabruu istemek onhuı isya-
B* lesvik etmekten başka bir şey
değildir" diyen eski Komünist
Parti liderlerine, "Demokratik
Sol Parti" olarak yeniden vaf-
tiz edilen partûıin genel sekre-
teri Achille Ochetto da katıldı.
Olayın küçümsenemeyeceğioi
ileri süren Ochetto, "öni-ıüz-
deki günlerde her sey olabiUr"
dedi.
YUNANİSTAN
Orduya
ancak fîkri
sorulur
STELYO BERBERAKİS~
ATtNA — Yunanistan'da
ordu-iktidar ilişkileri 197S Ana-
yasası'nın öngördüğü biçimde
yalnız ülke savunmasıru ilgilen-
diren konulan içeriyor. Buna
göre hükümetin aldığı kararla-
ra ordu karışamaz. Ancak ülke
savunmasını ilgilendiren bir ka-
rar olursa hükümet, savunma
bakanlığı aracılığjyla ordunun
"düşiincelerini" alır. Yunanis-
tan'da savunma bakanlığına
bağlı genelkurmay başkanımn
protokoldaki yeri cumhurbaş-
kanı, meclis başkanı, başbakan
ve başpiskopostan sonra geli-
yor.
Ordu, hükümet sormadıkça
herhangi bir konudaki görüşü-
nu açıkça dile getirmiyor. Eğer
bir ordu mensubu böyle bir ha-
reketce bulunursa, kendiliğin-
den istifa etmesi gerektiğinin de
biüncindedir. Bu tür olaylar Yu-
nanistan'ın yakın gecmişinde
yaşandı. Genelkurmay komu-
tanlan 1988-89 yıllannda beli-
ren iktidar boşluğunda istifala-
nnı vererek ordudan aynldılar.
Bu yükaek rütbeli ordu mensup-
ları o dönemde istifa ettikleri
için o yıl içinde iktidardan dü-
şen "sssyalist PASOK yandaşı"
olarak nitelenmıslerdı.
Yunanistan'ın 1967-74 yılla-
rı arasında yaşadığı bir de 7 yü-
lık albaylar cuntası deneyimi
var. Cunta failleri 1975'ten bu
yana ömürboyu hapis cezasıyla
Pire'deki Kondallos cezaevinde
bulunuyor. O dönemde Yunan
kamuoyunun "antipatisüü" ka-
zanan ordu, şimdi bu gibi
"özfemdlerden" kendisini ann-
dırmak için üstün ugraşılar gös-
terdiği biliniyor. Ordunun sos-
yalist PASOK hükümetleri dö-
neminde değiştirilen tüzuğü ise
Yunanistan'da olası bir askeri
darbeyi caydırma amacını taşı-
yor. örneğin bir üst rütbeliden
"darbe emrini" alacak bir ait
rütbeli subaya "emri yeri_e
getirmeme" ve "emri veren
sabayı" askeri mahkemeye sev-
ketme gibi haklar tanınıyor. Ya-
ni emir komuta zincirini kıran
bu haklar çerçevesinde bir piya-
de askeri bile olası "darbe" ha-
zırlıklarını sivil idareye
"haberd-r" edebiliyor. Yunanlı
subayları başkent Atina'da as-
keri giysileriyle görmek olduk-
ça gttç. Bu olgunun cuntanın
yarattığı "antipatkien" kaynak-
İandığı sanılıyor. Boylelikle or-
du mensuplannı, ancak mesai
saatleri içinde askeri üniforma-
lanyla görmek mümkün oluyor.
FRANSA
Ordu ülke politikasına kanşamazFransız ordusunun başkomutanı
cumhurbaşkanı. Savaş zamanında hücum
emrini de cumhurbaşkanı veriyor.
Genelkurmay başkanı yalnızca ordudan sorumlu.
MİNE G.SAULNIER
PARİS — Dunyanın üçuncü
büyük nükleer gücü ve NATO'-
nun silahlı kanadından bağım-
sız olan Fransız ordusu, son iki
yüz yıldır sivil yönetimi ele ge-
çiren üç lider Uretti: Napoleon
Bonaparte, Mareşal Petain ve
Charles de Gaulle.
Napoleon, 1799 yılında çeşitli
ayaklanmaları bastırmış, düş-
manı yenmiş bir general olarak
yönetimin başına geçti. Ulkenin
Fransız devriminden sonra teh-
likeye düşen birliğini sağlamış-
tı. Mareşal Petain ise İkinci
Dünya Savaşı sırasında Fransa'-
nın Alman işgaline uğraması so-
nucu 1939 yılında hükümet baş-
kanı "tayin edildi." İşgalci Al-
manya ile banş yapan
"uzlaşmacı" idi. General Char-
les de Gaulle ise Petain'in tersi-
ne, düşmanla savaşmayı seçip
zafer kazamldıktan sonra tüm
Fransızları birleştirici bir lider
niteliğinde, devlet başkanı secil-
di.
Görüldüğü gibi Fransız tari-
hinde orduya mensup yönetici-
ler, ancak bir savaşın olağandı-
şı koşullanyla iktidara gelebil-
diler. Bu üç liderler Napoleon
ve Petain, biri surgünde, diğeri
yasalar tarafmdan suçlu hükmü
giymiş olarak öldüler ve taribe
gömüldüler. Charles de Gaulle
ise büyük bir devlet adamı çapı
sergilemesine rağmen "aşırı
otoriter" bulunan kişiliği nede-
niyle 1969 yılında halkoyuyla
devrildi.
Fransız ordusu son elli yılda
bir kez "darbe" yaptı, bir kez
de hazırlanmışken yapmadı.
Her iki deney de de Gaulle za-
manında yaşandı. Cezayir iç sa-
vaşı sırasında 1961 yılında Fran-
sa'nın bu sömürgesinden çekil-
mesini istemeyen generaller, Ce-
zayir yönetimini darbe ile ele ge-
çirdiler. Başkan de Gaulle, ken-
disine bağlı oian düzenli ordu
birliklerini Fransa'dan Ceza-
yir'e göndererek darbeyi bozdu
ve darbecileri tutuklattı. İkinci
ordu müdahalesi, 1968 mayısı
diye anılan ve yeni bir "Fran-
sız devrim denemesi" olarak ta-
rihe geçen öğrenci ayaklanması
sırasında gerçekleşmek üzerey-
ken yine de Gaulle tarafmdan
köşeden döndürüldü. Mayıs fır-
tınası koptuğuda başkan de Ga-
ulle Paris dışında bulunuyordu.
Kendisi başkente dönene değin
geçen "sıcak" birkaç gün için-
de Almanya'da bulunan (savaş-
tan sonraki müttefık güçler kap-
samındaki) Fransız ordu birlik-
leri alarma geçirildiler. Paris'e
yürümek üzere de Gaulle'den
emir bekliyorlardı. Zaten de
Gaulle olaylara rağmen ya da
olaylar yüzünden önce Alman-
ya'daki generallere uğradı ve
onlarla birlikte bekledi. Bütün
gürüitü patırtıya karşın çok bü-
yük bir devrimin söz konusu ol-
madığı, yenı işçilerin olaylara
karışmadığı anlaşıhnca Alman-
ya'daki ordu birliklerinin alar-
mını söndürüp Paris'e geldi
O günlerden sonra ordunun
sivil yönetime baş kaldırması
Fransa için söz konusu olmadı
ve olamaz. Genel bir tanımlama
yapmak gerekirse demokrasi ol-
gusunu kesinlikle içine sindirmiş
olan Fransızlar, sokağa dökül-
meye alışık bir ulustur ve sorun-
lann çözümü için sivillerin ken-
disi oldukça idmanlı "savaşçı"
sayılırlar. Genel bir karışıklık-
ta ordunun ise el koyması bü-
tün uzmanlann paylaştığı bir
göruşle bu ülkede ortalığı yatış-
tırmaktan çok derhal karşı tep-
ki geliştirerek düpedüz bir iç sa-
vaşa yol açar.
Yasalara göre Fransız ordu-
sunun başkomutanı cumhur-
başkanıdır. Hücum emrini,
Körfez savaşında olduğu gibi
yalnız cumhurbaşkanı verebılir.
Genelkurmay Başkanı yalnızca
ordudan sonîmludur ve ulkenin
politikası hakkında fikir yürüt-
mesi yasaya aykırıdır. Göreve,
cumhurbaşkanımn onayı ve Sa-
vunma Bakanı'mn önerisi ile
atanır. Bugün Fransız ordusun-
da askerlik hizmeti zorunlu.
Ancak "vicdan vetosu" denilen
hakla, gençler silah altında as-
kerliğe zorlanamıyorlar ve bu
hizmeti ordunun emrinde, öğ-
retmenlik, doktorluk vb. gibi
"silahsjz" olarak yapabiliyor-
lar. Bu konuda sivil yönetimin
en önemli üstünlüğü ise asker-
lik görevinden kacan gençlerin
dört yıldan bu yana askeri mah-
kemelerde değil sivil kamu mah-
kemelerinde yargılanması. As-
keri mahkemeler artık ancak te-
mel ordu mensupları için var.