22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/10 BLOKNOT YAGMUR ATSIZ Sevdiğimiz Düşman: Almanya BONN — Eskiden en sevdiğimiz düşmanımız Yunanistan^ dı. Olur olmaz her fırsatta bu çelimsiz komşumuzla itişmek- ten, kendimizi onunla mukayese etmekten âdeta marazi bir zevk alırdık. Sonralan Türkiye gerçekten ve ciddi biçimde bü- yüdü (belki de irileşti ya, neyse!) ve bundan böyle Yunanis- tan'la uğraşmak Türkiye'ye ayıp gelmeye başladı. Gerçi iki ülke arasında hâlâ önemli pürüzler var, ama Türkiye bunla- ra uzunca süredir kendine yaraşan soğukkanlı ve ağırbaşlı şekilde yaklaşmayı beceriyor Yunanistan böylece artık en sevdiğimiz düşman olma vasfını kaybedince kendimize en sevdiğimiz bir başka düşman bulduk: Almanya... Gerek ikti- dardaki Hırıstiyan Demokratlar ve Liberaller gerekse muha- lefetteki Sosyal Demokratlar ve Yeşiller. Türkiye'deki insan hakları ihlalleri ve buna bağlı olarak Kürt sorununu dillerine dolayarak demediklerini bırakmıyorlar. Hatta son aylarda ar- tık genel insan hakları ihlalleri de bir yana bırakıldı ve mese- le, hani neredeyse sırf Kürt hakları ihlallerine dönüştû. Bu- na karşılık Türkler de -hemen hemen hiç kimsenin duyama- yacağı kadar cılız bir sesle- şunu anlatmaya uğraşıyorlar: "Türkiye'deki anti demokratik düzen bir gerçektir. Ama şimdi yeni bir hükümet işbaşına geçti ve herkesi şaşırtan bir dürüst- lük ve samımiyetie bütün bunlan kabul edip en geç bir yıl içinde Türkıye'yı yasalar açısından (bazı kafaların içi tabii kı ayrı hi- kâye!) Batı ve Kuzey Avrupa ülkelerinden farksız hale getire- ceğini vaat etti. Ne olur, bu hükumete bırkaç aylık bir şans ta- nıyın da en azından olayların gelişmesini bir görelim..." Fakat buna aldıran olmadı ve hatta "Almanya Sosyal De- mokrat Partisi" (SPD) normal olarak "kardeş parti" diye nite- ledığı SHP'nın artık koalısyon kanadı olmasına bile aldırma- yarak iki üç haftadır Bonn hükümetinin (Hıristiyan Demok- ratlar ve Liberaller) bile aşan bir sertlikle Türkıye'ye yüklen- meyi sürdürdü. Türk basınının verdiği haberler bu yoldaydı. Bu haberlerdeki genel çizgi doğru olmasına doğruydu; ama Alman politikacılan arasındaki belirli bir hava değişikli- ğı yine de gazete sütunlarına yansımıyordu. Ben son bütçe müzakerelerine ilişkin tutanakları inceledim. Orada bir baş- ka nokta dikkatimi çekti: Mesela Alman Hükümeti Sözcüsü Friedrich Vogel 27 ka- sımda parlamento önünde şunları söylemiş: "İnsan hakları savunulurken bu hangi sebeplerden ötürû olursa olsun, başka devletlere karşı bir sopa gibi kullanılma- malıdır. (...)" _ • _ • — _ — — _ _ _ _ _ — — — — Sosyal Demokrat- lar'ın yenı Parlamento Grubu Başkanı Hans- Ulrich Klose de geçen hafta "Bundestag" ta- kı (parlamento) konuş- ması dolayısıyla Türk basınının ağır saldmla- rına hedef oldu. Buna sebep Klose'nın, "Bız, NATO partnerimiz Tür- kiye'nin, kendi ahalisini ezerek Federal Almanya'ya sürmesıne tahammül edemeyiz" cümlesiydi. Evet ama bu cümlenin başı sonu vardı Klose, Şıli'nin ya- nı sıra Türkiye'deki insan hakları konusunun da gündeme ge- tirilmesini talep ediyor ve Kürtlerin, Irak'ta olduğu gibı Türki- ye'de de himayeye muhtaç olduklarını vurguluyordu. Bura- da tabii "etnik Türkler" yine güme gitmişti, ama Klose yeni hükümetin genel olarak durumu iyiye götüreceği ümidini di- le getiriyordu. Konuşmasının devamında Klose, Türkiye'ye ekonomik yardım yapılmasına karşı çıkmadıklarını, fakat yıl- lardır SPD'nin askeri yardımlara karşı çıktığını, bu sefer de yine öyle davranacağını söyleyerek sözlerini şöyle sürdürü- yordu: "Türkiye, bir NATO üyesi olarak dışandan bir tehdide ma- ruz değildir. Kürt azınlığın haklanna saygı göstermediği için kendi kendini içeriden tehdit etmektedır. Burada polisiye ve asken şiddetle PKKnın terörist eylemlen bir kısırdöngü, bir şey- tan çemberi oluşturuyor. Bu fasıd daıre, Irak topraklarına uza- nan taaruzlarla artık sınır ötesi bir karakter kazanmıştır. Fede- ral Almanya, silah sevkıyatıyla buna katkıda bulunmamalıdır. Bugunlerde Türkiye'de, sosyal demokratiann da katılmasıyla yeni bir hükümet kuruldu. Iskenceye son verilecekmiş, sen- dika ve üniversite özgürlükferi güvence attına alınacakmtş. Ko- alisyon aniaşmasına göre 'herkes anadilini, kültürünü, folk- lorunu ve dinini koruyup inceleme hakkına sahiptir' deniyor. Bu, hem Kürtler hem Türkiye ve hem de Alman-Türk ilişkileri bakımından ümit verici bir açıklamadır. Eğer bu vaatler yeri- ne getirilirse SPD Meclis Grubu, Türkiye'ye yapılan kalkınma yardımının çok yoğun biçimde arttınlmasını desteklemeye ha- zırdır." Görüldüğü üzere pek öyle Türk basınına yansıdığı gibi bir 'asalım-keselim' havası içinde değiller. Zaten eğer ocak ayı içinde Alman Dışişleri Bakanı Hans- Dietrich Genscher Ankara'yı ziyaret ederse bazı yanlış anla- ma ve anlaşmazlıkların da giderilmesi mümkündür. Türkiye ve Almanya arasında birikmiş ve oturulup ciddi bi- çimde görüşulerek halledilmesı gereken birçok sorun var. Za- manın artık bu iş için olgunlaştığı yolunda belirli bazı işaret- ler hissediliyor. Eğer ocak ayı içinde Alman Dışişleri Bakanı Hans Dietrich Genscher Ankara'yı ziyaret ederse bazı yanlış anlamave anlaşmazlıkların da giderilmesi mümkündür. ABD Başkanlığa faşist adayKu Klux Klan adlı ırkçı örgütün eski lideri David Duke valilik seçimini yitirmesinin ardından Cumhuriyetçi Parti'den ABD Başkanlığı'na adaylığını koydu. ŞEBNEM ATtYAS NEW YORK — Louisiana- da valiliği deneyip, kaybeden Amerikan faşisti David Duke 1992 seçimleri için başkanlığa aday. Duke adaylığını açıkladı- ğı konuşmasında 1992 seçimle- rinde NeoNazi bir söylem geti- receğini garantiledi. Duke, ABD Başkanı Bush'u "vergile- ri arttırarak, vatandaşlık bak- lan yasasını imzalayarak Cum- huriyrtçi Partiyi satmakla" suç- ladı. Siyahlan ve yabancıları Amerika'dan sürmeyi amaçla- yan, yasadışı faaliyetleri ve ırk- çüığa dayalı cinayetleri ile tanı- nan beyaz cüppeli Ku Klux Klan örgütünün eski liderlerin- den olan Duke aday olacağını Washington'da milü basın bina- sından ilan etti... Estetik ameüyatlan ile ken- dini yakışıklı bir "Kuzeyli Sa- nşıo"a benzeten Duke, konuş- masında Amerika'nın "en sıcak" konulanna ırkçı bakış açısıyla değindi. Duke önce Ja- ponlarla başladı: "Japonların burnuna parmağınuzı dayayıp, 'siz bizden pirinç almak yoksa, biz sizden araba almak yoİc' di- yebilmeliyiz." Duke New York- ta Demokrat Parti'den adaylı- ğını koyması beklenen İtalyan asıllı New York Valisi Mario Cuomo'nun ismini de yanlış te- laffuz etti ve alaylı bir ifadeyle "o key-rao var ya.." diyerek ses tonuyla İtalyan Amerikalıların tüylerini ürperten bir ırkçı me- saj gönderdi. Hıristiyan toplumunun üs- tünlükleri, okullarda Hıristi- yanlığın daha köklü öğretilme- si, göçmenlerin geri gönderil- mesi, siyahlara tanınan eşitlik ve öncelik haklarının beyazla- ra da tanınması ya da siyahiar- dan geri alınması, evlenmeden doğan çocuklann sosyal hak- lardan men edilmesi konulan- na değinirken Duke'un konuş- ması salondan gelen yoğun pro- testolarla birkaç kez kesildi. Ancak eski Klan lideri kesilme- ye rağmen tonunu kaybetme- den, heyecanını düşürmeden konuşmasını kaldığı yerden sürdürdü. DIŞ HABERLER 7 ARALIK 1991 Avrupada ordu kîmîn emrinde?Dış Haberler Servisi — Avrupa Topluluğu'na üye 12 ülke 1993'ten itibaren oluşacak "Tek Avrupa'ya" hazırlanıyor. Hollanda'nın Maastricht kentinde önümüzdeki hafta başında yapılacak topluluk doruğunda bu amaçla siyasi ve ekonomik birlik konularında karar alınacak. Aynı zamanda topluluğun "kendi savunma yeteoegim kazanmas" da gündeme gelecek. Avrupa'nın gündemi bunlaria yüklüyken ltalya'da ilginç bir olay yaşandı. italyan jandarmasından 18 komutan geçen çarşamba parlamento ve hükumete bir "muhtıra" gönderdi. Muhtıra, siyasi kurumlann sağlığına kavuşturulmasmı istiyordu. "Jandarmanın sabnnın taştıgını" vurgulayan muhtıra, "jandarma güçleriniB eliodeki tum olanaklan knllanmakUn kaçınmayacagı ve isio soaaaa dek gidecegJ" uyansını yapıyordu. Bu girişim hem İtalya hem de Avrupa için sürpriz oldu. Gerçi söz konusu olan İtalyan jandarmasından çok küçük bir kesimin girişimiydi ve siyasi çevrelerde ciddi bir tehdit olarak algılanmadı, ancak küçük bir sarsıntıya neden oldu. Kimi İtalyan siyasi liderler bu "mubüranın" küçümsenmemesi gerektiğini ifade ettiler ve gelecek günler için karamsar açıklamalarda bulundular. Latin Amerika ülkeleri için kanıksanmiş bizım içintanıdık bu tür girişimlerin Avrupa'da şaşkınlık yaratması, bu ülkelerdeki sivil iktidar, ordu ilişkilerinin niteliğınden kaynaklanıyor. Avrupa ülkeleri için bu ilişkide ortak özellik ordunun en üst yönetiminin sivil otoritenin kontrolü altında bulunması. Bu durum Nazizm felaketinden sonra Almanya için de 7 yıl Albaylar Cuntası alunda yaşanuş Yunanistan için de geçerli. Almanya'da Yunanistan'da, Ingiltere'de, Fransa'da ve Italya'da, Avrupa ülkelerinde silahlı kuvvetlerin komutanı ya da genelkurmay başkanı bir örnekten diğerine küçük farklar da gösterse, yürütmenin yani sivil iktidarın komutası altında bulunuyor. İTALYA 'Darbe'nin yalnızca fıkrası olurNtLGÜN CERRAHOĞLU ROMA — "Bu bir darbe du- yurusu değil, ancak bir 'Carabinieri' fıkrası olabUir." Laz fıkraları gibi "Carabini- eri" fıkralan ile ünlü jandarma- nın ttalyan hükümetine verdiği "muhtıra"yı, meclis koridorla- nnda bu espriyle karşüayanlar çoğunluktaydı. Bir gün boyun- ca çizmede "postal sesleri" du- yuran, jandarma güçlerini tem- ]sil eden küçük bir grup tarafın- dan verilen "muhtıra" ciddi bir ıtehdit olarak algüanmadıysa da, .olay İtalyan siyasi çevrelerinde küçük bir deprem yarattı. Faşıstler dışındaki türa siyasi parti liderleri, Başbakan Giulio Andreotti, Savunma Bakanı Virginio Rognoni, Jandarma Kuvvet Komutanı Antonio Vi- esti, olayı koro halinde protes- to ettiler. Savunma Bakanı Rog- noni, jandarma güçleri içinde küçük bir kesimi temsil eden so- rumlulann hakkında derhal "soruştunna" açılacağım ve ge- reken "disiplin ceza»"nın veri- leceğini açıkladı. Bu "kınama" korosunda çıkan tek tiz ses Cumhurbaşkanı Francesco Cos- sigı'nınki oldu. "Muhüra"nın ilham kaynağı olarak görülen Cumhurbaşkanı Cossiga, ordu içindeki "ranatsıziıgı aniayışla" karşıladığını belirttikten sonra olayı "üzüntü duyarak" kına- dığını belirtti. Zaten her şey Cumhurbaşka- nı Cossiga'nın cumartesi günü Roma yakınlanndaki Velletri kentinde yapılan bir jandarma yemin törenine katılmasıyla başladı. Bir yıldır protokoller pozisyonunu aşan sürekli müda- haleleri ve sisteme yönelttiği eleştirilerle siyasi sınıfı karşısı- na alan ve hakkında komünist- ler tarafmdan yapılan bir mec- lis soruşturması talebi bulunan Cossiga, bu törende jandarma- lara dert yanarak, "beni siz yargüayın" dedi. Bu çağnya "Cocer" adındaki jandarma güçlerinin Temsilciler Konseyi hemen cevap verdi. "Cocer"ın çatısı altında bir araya gelen 18 mareşal, tugay veteğmen, lider- leri Albay Sebastiano Leotta et- rafında bir araya gelerek "mun- üra"ya imzayı bastılar.Antonio ViestîT nın "durduramadıgı" 4 sayfalık "muhtıra" çarşamba günü hükumete ve parlamento- ya ulaştı. "Cumlıurbaşkanı Cossiga°ya yöneitilen haksız saldınları kınayan" Jandarma Temsilciler Konseyi muhtırası, cumhurbas- kanına "kayıtsu şartsız" destek veriyor ve Ulkenin "siyasi ku- rumhınBin Cossiga'nın uyanlan sayesinde saglıgına kavuştunı- labiiecegini" söylüyordu. Te- melde yıpranan siyasi kurumla- nn ivedilikle yeniden inşaası ve gereken reformların hızla yapıl- ması talebiyle verilen "muhtı- ra", ülkede partitokrasi diye ad- landınlan ve büyük ölçüde par- lamentoyu dışla^an yoz parti sistemine karşı çıkıyordu. And- reotti hükümetini jandarma teş- kilatına karşı gereken ilgiyi gös- termemekle de suçlayan "muh- tıra", jandarmanın "sabnnın taşügudaa" söz ediyor, gereke- İNGİLTERE En sivil genelkurmay Başbakana sorumlu savunma bakanı ile parlamentoya sorumlu başbakana bağlı olan genelkurmay başkanı, ordunun ortalıkta görünmeyen en sivil askeri. EDtP EMtL ÖYMEN LONDRA — Burokratik değil, tarihi ve geleneksel örgütlenmeye bağlı olan İngiliz ordusunda genelkurmay başkanı, başbaka- na sorumlu savunma bakanı ile parlamen- toya sorumlu başbakana bağlıdır. Halkın tanımadığı, bilmediği, ortalıkta görünme- yen bir askerdir. Hava, deniz ve kara kuvvetkrinden en kı- demli subaylardan hükümetin dönüşümlü olarak atadığı genelkurmay başkanlan, son erine kadar profesyonel ve gönüllü ordunun *en sivil' askerleridir. Genellikle üç yıl gö- rev yaparlar, ancak görev süresinin kesin sı- nın da yoktur. Şimdiki Genelkurmay Baş- kanı Feld Mareşal Sir Richard Wincent'in örneğin, ne zaman görevden ayrılacağı he- nüz belli değil. Atamalar sadece orduyu il- gilendirdiğı için basın yayına konu olmaz. Asker ve sivil memurlann görev yaptığı savunma bakanhğında, savunma stratejisini bakan çizer, genelkurmay başkanı da bu- nu lojistiğe tercüme eder.' Bakanlıkta 1904 yılında yapılan örgütlenmenin, 1982'deki yeni düzenlemesi ile genelkurmay başkanı sorumluluğu şu kişilerle paylaşıyor; Bakan, silahlı kuvvetlerden sorumlu devlet bakanı, ordu donatımından sorumlu devlet baka- nı, silahlı kuvvetlerden sorumlu daimi müs- teşar, ordu donatımından sorumlu daimı müsteşar, İngiliz bürokrasi geleneği uyann- ca, bakanlar gelip geçici fakat müsteşarlar kaİıa olduğu için bu görevlüere resmen 'da- imi müsteşar' deniyor. Ordunun görevi savaşta ve barışta ttlkeyi savunmak. Ancak sivil iktidann komutasında. ALMANYA Banş ve savaşta sivil komutaFederal Almanya Silahlı Kuvvetleri'nin komutası anayasaya göre banş zamanında savunma bakanına, savaş zamanında ise başbakana ait. DtLEK ZAPTÇIOĞLU BERLİN — Federal Almanya'da si- lahlı kuvvetler ve komuta zincirinin en üstünde siviller var. Alman anayasası si- lahlı kuvvetlerin komutasını banş zama- nında savunma bakanına savaş halin- de ise başbakana veriyor. Anayasaya gö- re "Silaklı kuvvetler üzerindeki emir ve komuta yetkisi federal savunma baka- nına ait". Yani savunma bakanı, ordu- daki tüm asker ve subaylann en üst as- keri amiri sıfatını taşıyor. Savaş halinde bu sıfat başbakana ge- çiyor. Anayasanın 115'inci maddesi Fe- deral Almanya'da "savunma haü"ni be- lirliyor. Saldınya uğradığı veya uğrama tehlikesı bulunduğu halde hükümet mec- lisi toplantıya çağınyor; mecüste üçte iki çoğunlukla "savunma hafi" ilan edili- yor. Aynı madde, "Savunma haunin Ma- uyla silahlı kuvvetler üzerindeki emir ve komuta yetkisi başbakana gecer" diyor. 1949'da Alman anayasası hazırlanır- ken amaç, tkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan Federal Almanya'run bir daha saldınya geçerek savaş başlatma- sına engel olmaktı. Anayasaya yansıyan bu zihniyetle silahlı kuvvetler doğrudan sivil otoriteye, savunma bakanına bağlı kıhndı ve başka devletlerin anayasasın- da "savaş haü" olarak geçen durum Al- man anayasasına özellikle "savunma hali" olarak yazıldı. Alman ordusunun askeri operasyonlan yalnızca "yurt savunması" ve NATO anlaşmasının maddeleriyle sımrlandı. Bu nedenle Al- manya örneğin Körfez savaşına asker göndermedi. Almanya'da silahlı kuvvetler hiyerar- şisi şöyle: Silahlı kuvvetler hiyerarşisinin en üstünde, yukanda belirttiğimiz gibi savunma bakanı var. Hiyerarşinin ikinci kişisi "Federal Ordu Genel Müfettişi " sıfatını taşıyor. Sadece adı "müfettiş" olan bu şahıs geneikurmay başkanına te- kabül ediyor. Orduya savunma bakanın- dan sonra komuta eden genel müfettiş hükumete, yani sivil otoriteye tabi. Gö- reve savunma bakanı tarafmdan atanı- yor. Savunma bakanımn ataması mec- lis tarafmdan onaylandıktan sonra yü- rürlüğe giriyor. Dolayısıyla Almanya'- mn genelkurmay başkam olan "genel müfettiş" savunma bakanımn şahsında hükumete tabi ve meclis denetiminde gö- rev yapıyor. Alman silahlı kuvvetlerinin de bir iç tüzüğü var. Bu iç tüzükte "ulkenin yö- •ctinüae H koyma" yetkisi kesinlikle bulunmuyor. Bu zaten Almanya'daki si- lahlı kuvvetler anlayışına ters duşerdi. Almanya'da askere bakış kısaca şu iki sozcükle özetlenebilir: "L'niformaİı va- taadas". Ordunun iç tüzüğüne göre "as- kerin yasal slatüsü, özgüriukçü demok- ratik nukuk devletinin temel ilkeleri ışı- ğuıda belirleniyor". Almanya'da yaşayan bütün insanlar gibi askerlenn de dernek kurma özgür- lüğü var. Nitekim ordunun çeşitli kesim- leri kendi görüşleri çerçevesinde örgüt- lenmiş durumda. Ordunun yansından çoğunu oluşturan 260 bin subay ve er "Federal Ordu Biriigi" adlı demeğe üye. nin yapılmaması halinde, "jan- darma göcleriajn eündeki tüaı OfaUUÜdan lmll«nmalft»n kftÇUt- •uyacagrMi ve ne pahasına olnr- sa olsun işin sonuna dek gidecegini " belirtiyordu. "Jandarmadan hakemlik yapmabruu istemek onhuı isya- B* lesvik etmekten başka bir şey değildir" diyen eski Komünist Parti liderlerine, "Demokratik Sol Parti" olarak yeniden vaf- tiz edilen partûıin genel sekre- teri Achille Ochetto da katıldı. Olayın küçümsenemeyeceğioi ileri süren Ochetto, "öni-ıüz- deki günlerde her sey olabiUr" dedi. YUNANİSTAN Orduya ancak fîkri sorulur STELYO BERBERAKİS~ ATtNA — Yunanistan'da ordu-iktidar ilişkileri 197S Ana- yasası'nın öngördüğü biçimde yalnız ülke savunmasıru ilgilen- diren konulan içeriyor. Buna göre hükümetin aldığı kararla- ra ordu karışamaz. Ancak ülke savunmasını ilgilendiren bir ka- rar olursa hükümet, savunma bakanlığı aracılığjyla ordunun "düşiincelerini" alır. Yunanis- tan'da savunma bakanlığına bağlı genelkurmay başkanımn protokoldaki yeri cumhurbaş- kanı, meclis başkanı, başbakan ve başpiskopostan sonra geli- yor. Ordu, hükümet sormadıkça herhangi bir konudaki görüşü- nu açıkça dile getirmiyor. Eğer bir ordu mensubu böyle bir ha- reketce bulunursa, kendiliğin- den istifa etmesi gerektiğinin de biüncindedir. Bu tür olaylar Yu- nanistan'ın yakın gecmişinde yaşandı. Genelkurmay komu- tanlan 1988-89 yıllannda beli- ren iktidar boşluğunda istifala- nnı vererek ordudan aynldılar. Bu yükaek rütbeli ordu mensup- ları o dönemde istifa ettikleri için o yıl içinde iktidardan dü- şen "sssyalist PASOK yandaşı" olarak nitelenmıslerdı. Yunanistan'ın 1967-74 yılla- rı arasında yaşadığı bir de 7 yü- lık albaylar cuntası deneyimi var. Cunta failleri 1975'ten bu yana ömürboyu hapis cezasıyla Pire'deki Kondallos cezaevinde bulunuyor. O dönemde Yunan kamuoyunun "antipatisüü" ka- zanan ordu, şimdi bu gibi "özfemdlerden" kendisini ann- dırmak için üstün ugraşılar gös- terdiği biliniyor. Ordunun sos- yalist PASOK hükümetleri dö- neminde değiştirilen tüzuğü ise Yunanistan'da olası bir askeri darbeyi caydırma amacını taşı- yor. örneğin bir üst rütbeliden "darbe emrini" alacak bir ait rütbeli subaya "emri yeri_e getirmeme" ve "emri veren sabayı" askeri mahkemeye sev- ketme gibi haklar tanınıyor. Ya- ni emir komuta zincirini kıran bu haklar çerçevesinde bir piya- de askeri bile olası "darbe" ha- zırlıklarını sivil idareye "haberd-r" edebiliyor. Yunanlı subayları başkent Atina'da as- keri giysileriyle görmek olduk- ça gttç. Bu olgunun cuntanın yarattığı "antipatkien" kaynak- İandığı sanılıyor. Boylelikle or- du mensuplannı, ancak mesai saatleri içinde askeri üniforma- lanyla görmek mümkün oluyor. FRANSA Ordu ülke politikasına kanşamazFransız ordusunun başkomutanı cumhurbaşkanı. Savaş zamanında hücum emrini de cumhurbaşkanı veriyor. Genelkurmay başkanı yalnızca ordudan sorumlu. MİNE G.SAULNIER PARİS — Dunyanın üçuncü büyük nükleer gücü ve NATO'- nun silahlı kanadından bağım- sız olan Fransız ordusu, son iki yüz yıldır sivil yönetimi ele ge- çiren üç lider Uretti: Napoleon Bonaparte, Mareşal Petain ve Charles de Gaulle. Napoleon, 1799 yılında çeşitli ayaklanmaları bastırmış, düş- manı yenmiş bir general olarak yönetimin başına geçti. Ulkenin Fransız devriminden sonra teh- likeye düşen birliğini sağlamış- tı. Mareşal Petain ise İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransa'- nın Alman işgaline uğraması so- nucu 1939 yılında hükümet baş- kanı "tayin edildi." İşgalci Al- manya ile banş yapan "uzlaşmacı" idi. General Char- les de Gaulle ise Petain'in tersi- ne, düşmanla savaşmayı seçip zafer kazamldıktan sonra tüm Fransızları birleştirici bir lider niteliğinde, devlet başkanı secil- di. Görüldüğü gibi Fransız tari- hinde orduya mensup yönetici- ler, ancak bir savaşın olağandı- şı koşullanyla iktidara gelebil- diler. Bu üç liderler Napoleon ve Petain, biri surgünde, diğeri yasalar tarafmdan suçlu hükmü giymiş olarak öldüler ve taribe gömüldüler. Charles de Gaulle ise büyük bir devlet adamı çapı sergilemesine rağmen "aşırı otoriter" bulunan kişiliği nede- niyle 1969 yılında halkoyuyla devrildi. Fransız ordusu son elli yılda bir kez "darbe" yaptı, bir kez de hazırlanmışken yapmadı. Her iki deney de de Gaulle za- manında yaşandı. Cezayir iç sa- vaşı sırasında 1961 yılında Fran- sa'nın bu sömürgesinden çekil- mesini istemeyen generaller, Ce- zayir yönetimini darbe ile ele ge- çirdiler. Başkan de Gaulle, ken- disine bağlı oian düzenli ordu birliklerini Fransa'dan Ceza- yir'e göndererek darbeyi bozdu ve darbecileri tutuklattı. İkinci ordu müdahalesi, 1968 mayısı diye anılan ve yeni bir "Fran- sız devrim denemesi" olarak ta- rihe geçen öğrenci ayaklanması sırasında gerçekleşmek üzerey- ken yine de Gaulle tarafmdan köşeden döndürüldü. Mayıs fır- tınası koptuğuda başkan de Ga- ulle Paris dışında bulunuyordu. Kendisi başkente dönene değin geçen "sıcak" birkaç gün için- de Almanya'da bulunan (savaş- tan sonraki müttefık güçler kap- samındaki) Fransız ordu birlik- leri alarma geçirildiler. Paris'e yürümek üzere de Gaulle'den emir bekliyorlardı. Zaten de Gaulle olaylara rağmen ya da olaylar yüzünden önce Alman- ya'daki generallere uğradı ve onlarla birlikte bekledi. Bütün gürüitü patırtıya karşın çok bü- yük bir devrimin söz konusu ol- madığı, yenı işçilerin olaylara karışmadığı anlaşıhnca Alman- ya'daki ordu birliklerinin alar- mını söndürüp Paris'e geldi O günlerden sonra ordunun sivil yönetime baş kaldırması Fransa için söz konusu olmadı ve olamaz. Genel bir tanımlama yapmak gerekirse demokrasi ol- gusunu kesinlikle içine sindirmiş olan Fransızlar, sokağa dökül- meye alışık bir ulustur ve sorun- lann çözümü için sivillerin ken- disi oldukça idmanlı "savaşçı" sayılırlar. Genel bir karışıklık- ta ordunun ise el koyması bü- tün uzmanlann paylaştığı bir göruşle bu ülkede ortalığı yatış- tırmaktan çok derhal karşı tep- ki geliştirerek düpedüz bir iç sa- vaşa yol açar. Yasalara göre Fransız ordu- sunun başkomutanı cumhur- başkanıdır. Hücum emrini, Körfez savaşında olduğu gibi yalnız cumhurbaşkanı verebılir. Genelkurmay Başkanı yalnızca ordudan sonîmludur ve ulkenin politikası hakkında fikir yürüt- mesi yasaya aykırıdır. Göreve, cumhurbaşkanımn onayı ve Sa- vunma Bakanı'mn önerisi ile atanır. Bugün Fransız ordusun- da askerlik hizmeti zorunlu. Ancak "vicdan vetosu" denilen hakla, gençler silah altında as- kerliğe zorlanamıyorlar ve bu hizmeti ordunun emrinde, öğ- retmenlik, doktorluk vb. gibi "silahsjz" olarak yapabiliyor- lar. Bu konuda sivil yönetimin en önemli üstünlüğü ise asker- lik görevinden kacan gençlerin dört yıldan bu yana askeri mah- kemelerde değil sivil kamu mah- kemelerinde yargılanması. As- keri mahkemeler artık ancak te- mel ordu mensupları için var.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle