Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 23 ARALIK 1991
CUMHURIYETTEN
OKURLARA
OKAY GÖNENSİN
Tepemizdeki Scud'lar
D ün, bir ay kadar önce pazar günleri yayımlamaya
başladığımız "Uzak Yakın" köşesi bir tam sayfa
ilan yüzünden gazeteden uzaklaşmış oldu. Ama
yazıdan olmak, bir ilan nedeniyle olunca pek üzüntü
yaratmryor. Irak'ın yılbaşında yağdırmaya başladığı
Scud füzelerinin İsrail ve Suudi Arabistan'da yarattığı
tahribat sadece göstermelik kalırken dünya basını hâlâ
belini doğrultamamış durumda.
Batı basın-yayın sektörü son yılların en büyük
krizlerinden birini yasamaya devam ediyor. Maxwell
imparatoriuğunun çöküşü bundan bir yıl önce kimsenin
öngöremeyeceği bir olaydı. Avustralya'nın en büyük
basın grubu Fairfax, girdiği büyük krizin ardından
Kanadalı milyarder Conrad Black'e satılıyor ve olay
büyük bir siyasal soruna dönüşüyor. Fransa, en iddialı
özel kanalınm, çalışanlarının büyük çoğunluğunu
çıkarmasıyla uğraşıyor.
İlan gelirierindeki hızlı gerileme, şu anda Batı basınının
başını en çok ağrıtan konulardan biri, Fransa'da
yılbaşından bu yana ilanlarda yüzölçümü olarak
gerileme yüzde 17.5 oranına yaklaşıyor. Bu gerileme de
gazetelerin gelirlerinde yüzde 5.2'den (LJberation)
yüzde 28.6'ya (France-Soir) uzanan net kayıplara
ulaşıyor.
Arkadan gelen çözüm önerileri de her yerde aynı:
Masrafların kısılması. Bunun anlamı, yazı işlerinin
haber izleme harcamalarınm azattılması ve de personel
tasarrufu... Bunun ardından da kâğıt tasarrufu geliyor.
Batı'da genel giderler içinde kâğıt bizdeki kadar bir
orana ulaşmadığından genellikle çözüm önerilerinin
daha alt sıralarında yer alıyor. Bunun anlamı da
daralma... Diğer çözüm önerisi gazetelerin satış
fiyattarını arttırması. Ama Batı'daki okur da bu çözüm
karşısında fazla duyarlı; yani okuyucu olarak tüketimini
mali açıdan daha selektif kılabiliyor.
Saddam'ın Scud'ları hâlâ Batı basınının tepesine
yağmaya devam ediyor ve bazı kötümser yorumculara
göre de önümüzdeki iki üç yıl için farklı bir durum
düşünmemek gerekiyor.
•
Bileşim Araştırma Kuruluşu'nun verileri elimize geç
geldiği için kasım ayı tirajlannı yayımladığımız hafta
verememiştik. Kasım ayında gazetelerin televizyonda
yaptıklan reklamların toplam tutarı 14 milyar lirayı aştı.
Bu harcamaların gazetelere göre dökümü şöyle? .
Hürriyet
Sabah
Milliyet
Meydan
Bugün
İlkhaber
Türkiye
Cumhuriyet
Günaydın
Fotomaç
Zaman
Tan
3.9 milyar TL
' 3 milyar TL
2.3 milyar TL
1.4 milyar TL
1.2 milyar TL
800 milyon TL
650 milyon TL
570 milyon TL
180 miİyon TL
82 milyon TL
45 milyon TL
15 milyon TL
BAŞSAĞLIĞI
Hayatını işçi sınıfı mucadelesine adayan, değerli sendikacı,
DtSK Genel Başkanı, CHP ve SHP eski mületvekili
Abdullah BAŞTÜRK'ün
ölümünden dolayı derin üzüntü içindeyiz.
Yakınlanna, çalışanlara, tüm kamuoyuna başsağlığı dileriz.
SHP İst. İl Başkanhğı
BAŞSAĞUĞI
Türkiye işçi sınıfının öz sendika örgütünün değerli önderi, güzide
temsilcisi, DtSK Genel Başkanı Sayın
ABDULLAH
BAŞTÜRK'ü
yitirmenin üzüntüsü içindeyiz. Kendim ve Sincan Belediyesi
çalışanlan adına, Türkiye işçi sınıfına ve Sayın Baştürk'ün
yakınlanna, ailesine başsağlığı diler, acılarını paylaşırız. Anılan
sürekli yüreğimizde yaşayacaktır.
Saygılarımla
SİNCAN BELEDİYE BAŞKANI
AZİZGÜRSOY
ÖMER MADRA
R E M Z İ K İ T A B E V İ
ROMANIMLA
SANA
BİR SES...
Yıllardır Beklenmeyen Kitabı Nihayet Çıktıl
(9)
TÜRK
KALP
VAKFI
Muayene, TeşNs Tedavi, Laboratuvar,
Röntgen
T«l: 17512 44/45
148 58 66
Oktay Akdemir Cinayetinde
Soramlular Bulunmalı
Bu olayda Galatasaray Kulübü'ne hiçbir hukuki sorumluluk
yüklenemez. Ancak hukuki sorumluluk ve sosyal sorumluluk farklı
şeylerdir. Galatasaray Kulübü'ne yakışan, cinayetin sosyal
sorumluluğunu üstlenip bir eğitim ve sportmenlik kampanyasının
öncülüğünü yapmasıdır.
Doç. Dr. ACAR BALTAŞ Cerrahpaşa Tıp Fak.Nöroloji
Anabilim Dalı öğretim üyesi
Geçen hafta oynanan Galatasaray-Beşiktaş
maçından sonra Oktay Akdemir adındaki
gencin Mecidiyeköy ara sokaklarında boy-
nundaki siyah-beyaz atkı sebebiyle saldınya
uğrayarak öldürülmesi, "saldırganlık" konu-
sunun gündeme gelmesine sebep oldu.
Saldırganlık nedir?
Birine veya bir şeye zarar vermek amacını
taşıyan her türlü davranışa saldırganhk denir.
Sadece ülkemizde değil, Dünyanın birçok ye-
rinde saldırganlık, insanlara ve mala dönük
olarak, şiddete dönüşmüş bir biçimde patla-
ma yapmıştır.
Bilim adamları saldırganlığın sebepleri ko-
nusunda farkh düşünmektedirler. Bazı bilim
adamlan saldırganhğı doğuştan gelen kalıtım-
sal özelliklere, bazılan öğrenme yoluyla ka-
zanılmasına, bazılan da bu iki faktörün etki-
leşmesine bağlamaktadır.
Sosyobiyologlara göre saldırganlık, evrim
süresinde ortaya çıkan uyum sağlayıa bir dav-
ranıştır. Engellenme -isteğin yerine
gelmemesi;, acı veya sıkıntı ve tehdit, canlıla-
rın saldırgan eğilimlerini ortaya çıkartır.
Ünlü bilim adamı Konrad Lorenz, saldır-
ganlığın bir içgüdü olarak hayvanlarda ve in-
sanlarda bulunduğunu ileri sürmektedir.
Gerçekten de beyindeki bazı yapılar saldır-
gan davranışların düzenlenmesinde rol oyna-
maktadır. Ayrıca erkeklerde bulunan testos-
teron hormonu saldırganhğı harekete geçiren
kimyasal araadır. Erkeklerin kadınlardan da-
ha saldırgan olmasının arkasındaki sebep
budur.
Benzer şekilde regl döneminden önce pro-
gesteron hormonu azalıp estrojen hormonu
seviyesinin ytikselmesi, kadınların saldırgan-
lık eğilimini arttırır.
Saldırganlığın sebepleri
Saldırganlığın en temel sebebi, insanın her-
hangi bir isteğinin yerine gelmemesi, ulaşmak
istediği amacın engellenmesidir. Ancak engel-
lenme her zaman saldırganlık doğurmaz. En-
gellenme, beklenmedik ve keyfi nitelik taşır-
sa saldırganlığa yol açar.
Spor sahalarında görülen saldırganlığın en
önemli sebebi, yenilginin kabul edilmemesi ve
hesap dışı tutulmasıdır. Benzer şekilde, yenilgi
hakemin sebep olduğu bir sonuç olarak gö-
rüldüğü zaman da "keyfilik" düşüncesi sal-
dırganlığı körükler.
Hayatla ilgili olumlu beklentiler içinde ol-
mamak saldırganhğı tetikler. Gelecekleri ile
ilgili bir umut taşımayan insanlar dış dünya-
ya karşı düşmanca duygular besler ve kolay-
ca şiddete yönelebilirler.
Saldırganlığın en önemli sebeplerinden bi-
ri de çocukluğunda şiddete ve kaba güce he-
def olmaktır. ÇocukJuklarında dayakla büyü-
yen veya dayak tehdidi ile eğitilmeye çalışan
çocuklar, yetişkinliklerinde kolayca saldırgan
davranışlarda bulunurlar.
Saldırganlık nasıl öğrenilir?
Saldırganhk sosyal çevreden öğrenilir. Ken-
di anne-babası sakin olan ve problemleri gü-
ce başvurmadan çözen çocuklar da yetişkin-
liklerinde saldırganca eylemlerden uzak du-
rurlar. Her türlü eğitimde en önemli faktör
canh örneklerdir. Saldırgan davranışlar gös-
termeyen topluluklar üzerinde yapüan araş-
tırmalar, çocukların olumlu davranışlarının
ödüllendirildiğini, olumsuzların tepkisiz bı-
rakıldığını ve çocukların daha çok evde bü-
yütülüp yakın ilgi gördüklerini ortaya koy-
muştur.
Bir başka önemli araştırma bulgusu, saldır-
gan davranışların en önemli sebebi televiz-
yondaki şiddete tanık olmaktır. Televizyon-
daki şiddet, gerçek dışı bir dünyada insanla-
rın dilediklerine zarar verebilecekleri duygu-
sunu yaratmakta ve saldırganca eğilimler ta-
şıyan izleyicileri bu davranışları taklide teş-
vik etmektedir.
Saldırganlık nasıl önlenir?
Spor sahalanndaki saldırganhğın önlenmesi
için kitle iletişim araçlarına büyük görevler
düşmektedir.
1. Spor basını bu eylemlere giren talihsiz
hooliganlar tarafından izlenmektedir. Basın
mensuplarının kendileri ellerinde kalem olan
PARİSTEN SELÇUK DEMİREL
hooliganlar rolünden çıkıp sosyal sorumluluk-
lannın bilincine vannalı ve kışkırtıcı yazı ve
üsluplardan kaçınmalıdır.
2. Spor kulüplerinin yöneticileri ve oyun-
cuları kitle iletişim araçlarında dostluk ve
sportmenlik mesajı vermeli ve bunu sık sık
tekrarlamahdır.
3. Televizyon bu konuda sürekli uyancı ve
eğitici yayınlar yapmah, sportmenlik dışı dav-
ranan sporcular teşhir edilmeli ve kulübünce
korunmamalıdır. Sportmence davranmayan
bir sporcu çok kere sonradan pişman olur. Bu
pişmanhk yine kitle iletişim araçlarıyla yan-
sıtılmahdır.
4. Güvenlik güçleri ve sonımlular, sporu
sportmence izleyen büyük topluluklann çıka-
rını gözeterek olaylara seyirci kalmamaidır.
Tribüne yerleştirilen polislerden beklenen kü-
fürlü sloganlara engel olmak, Spor Bakanı'n-
dan beklenen olaylara sebep olan kendi ku-
lübüne en ağır cezayı verdirmektir. Bunun ter-
si olunca saldırganlığın bir başka sebebi olan
"keyfilik" ortaya çıkmakta ve saldırganlann
kendilerini haklı hissetmelerine sebep ol-
maktadır.
Maç, en centilmen maçlardandı...
Galatasaray ve Beşiktaş son yıllann en cen-
tilmen maçını oynamış, sporcu ve yöneticiler
hiçbir kışkırtıcı davranışta bulunmamışlardır.
Buna rağmen Galatasaray Kulübü taraftan
olan hooliganlar, engellenmelerinin sonucu
yaşadıkları saldırganca duyguları Oktay Ak-
demir'e vahşice saldırarak doyuma ulaştırmış-
lardır.
Bu olayda Galatasaray Kulübü'ne hiçbir
hukuki sorumluluk yüklenemez. Ancak hu-
kuki sorumluluk ve sosyal sorumluluk farklı
şeylerdir. Galatasaray Kulübü'ne yakışan, ci-
nayetin sosyal sonımluluğunu üstlenip bir eği-
tim ve sportmenlik kampanyasının öncülüğü-
nü yapmasıdır.
Oktay Akdemir'in katilleri bulunduğu za-
man, süklüm püklüm, hırpani, işsiz, önüne
bakan iki genç, "El işaretleriyle bizi tahrik
etti" veya "Önce o bize küfür etti" gibi hiç-
bir anlamı olmayan bir ifade vereceklerdir.
Bu olayda sorumlulann bulunması ve on-
lara sorumluluklarının hatırlatılması, katille-
rin bulunmasından daha büyük önem taşı-
maktadır.
Sokakta büyuyen eğitimsiz, işsiz ve gelecek-
le ilgili hiçbir olumlu beklenti taşımayan ve
adlarına "hooligan" denen bu talihsiz genç-
lerin saldırganca davranışlan bütünüyle ön-
lenemez. Ancak bu kişiler, töplumun sağdu-
yulu çoğunluğu tarafından kontrol edTIeBilır ve
benzeri üzücü olaylann bundan böyle tekrar-
lanması onlenebilir.
Kttrt Gerçegi Nasd Algdanmalı?
"Kürt gerçeği" bu halkın ulusal kimliğinin ifadesi biçiminde
algılanmahdır. Bu algı her ulusal kimliğin mutlaka ayrı devlet
olacağı sonucunu doğurmaz. Çağımızın gittikçe globalleşen
dünyasında, ulusların "Eşitlik-Kardeşlik-Gönüllü birliktelik"
arzuları öne çıkmakta.
HÜSNÜ OKÇUOĞLU Eski parlamenter
Yıllardan berîtartışılagelen ve son zâ-
manlarda giderek pQİitik gündemi doldu-
ran "Kürt gerçeği" yeni hükümetin ku-
rulması ile bir başka boyut kazandı. Bur
tartışmalara katılmak ve sorunun çözü-
müne katkı sağlamak amacıyla düşünce-
lerimi aktarmak istiyorum.
Düşünce özgürlüğünün emekleme aşa-
masında olduğu ülkemizde gerçek bir de-
mokratik düzeye ulaşmak için "Kürt ger-
çeği"nin tüm boyutlanyla tartışılmasının
vazgeçilmez ve ertelenmez bir gereksinim
olduğu kanısındayım. Bu yaklaşımın iki
önemli yaran olacaktır. Birincisi Türki-
ye'de düşünceıerin özgürce anlatımı ve
giderek örgütlenmesi ülkenin demokra-
tikleşmesini gerçekleştirecektir. Ikinci
olarak yıllardır inkâr edilen ve tartışma-
sı yasaklanan "Kürt gerçeği"nin toplu-
mun tüm kesimlerince tartışılması ve ta-
bu olmaktan çıkarılması, sorunun de-
mokratik, barışçı, kalıcı ve adil çözümü-
ne sayılamayacak kadar çok yarar sağ-
layacaktır.
Siyasal gündemdeki sorun
Son günlerde siyasal gündemden çık-
mayan "Kürt gerçeği'nin Sayın Başba-
kan Demirel tarafından Güneydoğu ge-
zisinde kabulü ve miting ai'anında belir-
tilmesi çok anlamlı ve olumlu olmakla
birlikte yeterli değildir. Çünkü bugerçe-
ğin kabulü bazı belirsizliklerin netleşme-
sini gerektirmektedir. "Kürt kimliği"nin
kabulü bir hakkın tescilidir, teslimi de-
ğil. Bu nedenle sorunun çözümüne iliş-
kin söylem, politika ve uygulamalara ge-
reksinim vardır. Yetkililerin kabulü ve bu
yaşamsal konunun bir siyasal çerçeveye
oturtulmasını da birlikte gerektir-
mektedir.
'Kürk gerçeği', bu halkın ulusal kim-
liğinin ifadesi biçiminde algılanmahdır.
Bu algı, her ulusal kimliğin mutlaka ay-
n devlet olacağı sonucunu doğurmaz.
Çağımızın gittikçe globalleşen dünyasın-
da, ulusların "Eşitlik-Kardeşlik-Gönüllü
birliktelik" arzuları öne çıkmakta, bir-
likte yaşamanın siyasal, ekonomik yarar-
ları bu temel yaklaşım Üzerinde yoğun-
laşmaktadır. AyrUma fikrinin, "terör"
ile eş anlam taşıdığı ve cezalandınldığı bir
ortamda, bu fikri savunma ve tartışma
hakkının, birlikte yaşamayı önerme ka-
dar özgür olması ve suç olmaktan çıkma-
sı gerekmektedir. Ancak bu şekilde "gö-
nüllü birliktelik" tezi güçlü ve inandtn-
cı olabilir ve geniş yığınlarca saygınhk ve
de kabul görebilir.
"Kürt gerçeği" ve "Kürt kimliği" kav-
ramları kültür, dil, gelenek, yaşam biçi-
mi ve tarihsel birikimlerin anlatımıdır.
Kurt halkının varhğı ortaya çıktıktan
sonra sorun, bu varlığın siyasal olarak
nasıl şekillendirileceğidir. Bu nedenle
"Kürtlerin, dilini sokakta serbestçe ko-
nuşması, yazısını yazabilmesi, gazete çı-
karabilmesi, enstitü kurabilmesi" hedef-
leri, kimliğin tarifi için yeterli değildir.
"Üniter devlet" ile "Kürt gerçeği" çeli-
şen tariflerdir. Bu tarifler bir yönden kül-
türel kimliği anlatır görünürken diğer
yandan da belirsizliğe, somuttan uzaklaş-
maya gitmektedir. Bunların açıklanma-
sı ve netleşmesinde büyük yarar vardır.
Kararlı ve cesur adımlar
Yeni kurulan hükümetin önemli bir
olanağa ve özelliğe sahip olduğunu söy-
lemeliyim. Büyük bir olanak, geniş halk
desteğinden kaynaklanıyor. Özellik ise
yıllardır siyasal yapılardan, merkez-sağ
ile merkez-sol tabana dayalı güçlerden
oluşan iki partinin ortaklığından doğu-
yor. Bu konum, kamuoyunun geniş kredi
açtığı hukümete, tüm konularda ve özel-
likle Kürt sorununda kararlı ve cesur
yaklaşımlarla somut çözümler üretme
görev ve sorumluluğunu yüklüyor.
Liderlerin son gezisinde iki temel gö-
rünüm ortaya çıkıyordu. Halkın liderle-
re ve söylenenlere ilgisi yüksekti, ama bu
ilgiye karşın coşku azdı. Nedeni, söylenen-
lerden çok bunların gerçekleşeceği yolun-
daki kuşkulardı. Kürt halkının yanılmış-
lığı, aldanmışlığı çok yaşanmış olması,
onu geçmişin yarattığı bu güvensizliğe ça-
bucak itiveriyordu. Bu güvensiz ortamın
dağıtılması, yeni hükümetin hiç unutma-
ması gereken görevlerinden biridir.
Yıllardır uygulanan baskı, insan hak-
ları ihlalleri, sansür kararnameleri ve göç
politikasının yöre halkında bıraktığı de-
rin ve olumsuz izleri silmek ve bu halkı
kendi kimliğiyle "özgür birey" ve "öı-
gür yurttaş" konumuna ulaştırmak için
yeni hükümetin büyük bir çaba harcama-
sı ve çok hızb davranması gerekmektedir.
Liderlerin soruna "askcri çözümler"
dışında yaklaşmış olmalan bir iyiniyet ve
değişimin belirtisidir. Yine ilk kez bir ge-
nelkurmay başkanı soruna sivil bakmak
istemiş olmalı ki Kürtçe "gel, gel" anla-
mına gelen "vere, vere" sözcüklerini kul-
lanmayı yeğlemiştir. Bu olumlu davranı-
şın, bir jestin ötesinde, yeni bir yaklaşı-
mın belirtisi olmasını umuyor. ve di-
liyorum.
Demokratik ve adil çözüm
Türkiye'de demokrasi sorunu ile Kürt
sorunu iç içedir. Demokrasinin tüm ku-
rum ve kurallarıyla işlerliğe kavuşması
Kürt sorununun çözümüne bağhdır.
Türkiye'ye demokrasi gelmeden Kürt so-
rununa demokratik ve adil bir çözüm ge-
tirilemez. Yani sorun hem bir neden hem
de bir sonuç olarak karşımıza çık-
maktadır.
Türkiye'ye demokrasinin yerleşmesi
Kürt sorununun hemen çözüleceği anla-
mına gelmemelidir. Demokrasi gelince,
Kürt sorununda, demokratik çözüm yön-
temlerinin kanallan açılacaktır. Bu ne-
denle "Demokrasi içinde çözülür" kanısı
ve yaklaşımı önemli bir anlam ve işlev
kazanmaktadır.
Kürt sorununa demokratik ve adil çö-
zümle yaklaşım, ülkemize yeni bir dina-
mizm getirecek, yeni bir atmosfer yara-
tacaktır. İvedi olarak iyiniyet ve güven
ortamı yaratılmalıdır. Bunun ilk adımı
olarak olağanüstü hal, korucu sistemi
kaldınlmalı; özel tim dağıtılmalıdır.
TRT GAP Televizyonu Kürtçe yayınla-
ra yer vermeli, TBMM'deki genel görüş-
meden sonra gerekli yasal düzenlemeler
yapılmalıdır.
Bu uygulamalarla başlayan demokra-
tik süreç, oluşacak güven duygusu ve hal-
kın katılımının erdemi, Kürt sorununun
çözümünde inandırıcı bir ortam yarata-
caktır. Aksi halde "yarın" geç kalmışlı-
ğın, geriye dönüşün acılarını hep birlik-
te cekeceğiz ve bu toplumsal faturayı hep
birlikte ödeyeceğiz...
tLAJS
T.C MUCUR SULH
HUKUK
HÂKİMLİGİ'NDEN
Dosya No: 1991/29 Esas
Dvıruşma Günü: 27.1.1992
Davacı Halim Çokçetin Vekili
Av. Erol Guner tarafından davalı-
lar Fatma Ata ve arkadaşlan aley-
hine mahkememizde açılan Mucur
ilçesi Solakh Mahallesi'nde kain
bulunan 208 ada, 114 parsel sayılı
taşınmayla ilgili izaleyi şuyu dava-
sının yapılan açık duruşması sıra-
sında;
Kıiîehiı Merkez Çayağzı köyun-
den Muharrem eşi Fatma Ata'ya
dava dilekçesi ve dunışma gününü
bildirir davetiye tebligi edilmediğin-
den Uanen tebliğine karar verilmiş
ohıp duruşma günü olan 27.1.1992
günü saat 09.00'da mahkememiz-
de haar olmanıı veya kendınızı bir
vekille temsü ettırmemz, duruşma-
ya gelmediğiniz ve kendiıuzi bir ve-
kille de temsil ettirmediğiniz
takdirde tahkikat ve dunışmaya
yokluğunuzda devam edileceği ve
hüküm verileceği ihtarlı olarak da-
vetiye yerine ilan olunur. 14.11.1991
Basın: 51024
YENİ KASEDIYLE YİNE BIZIMLE
GÜLÜN
ELİNDEN
YAPIM: YENİ DÜNYA PIAK
Doğıhm: ADA MÜZİK (İst. 513 00 64, Ank. 131 50 63)
OZEL BORA
SÜRÜCÜ KURSU
73. DÖNEM KAYITLAM
BAŞLADI
18 aralık akşamı
21 aralık hafta sonu
23 aralık hafta içi
Dersane Usküdar 343 «7 81
PISTLERIMIZ
Kozyatağı 362 47 33
Tarabya 162 08 18
KAMUOYUNA
Buca Cezaevi'ndeki hak gasplanna, keyfiliğe, >-asaklara veinsanlık dı-
şı uygulamalara "dur" demek için başlatılan açbk grevi direnişi 40. gunünde
ve direnişçiler öium sınınndadır.
Yeni ölumler, sakat kalmalar istemiyor, day'atüan insanlıkdışı uygula-
malann bir an önce son bulmasııu istiyoruz.
DevTİmci-demokrat ve yurtsever kamuoyunu bu konuda du>arlı otmaya
davet edıyoruz.
Sağmalcılar Cezaevi'ndekı siyasi tutuklular adına:
Mehmet DOĞAN, Hıdır ULUDAC, A. Salim BAYER, HasanSEVtM.
Cem KO.NUK, Adem BUDAK, M. Akif HAN. Erbay YLCAK. Halıl ÇA-
KIROCLU. M. Ali BOZDEMtR, Abbas YOKUŞ, Mehmet ÇİFTÇİ, Ta-
lat COŞKUN, Hamza YALÇIN, Raraazan MACtT. 1 9 1 2 1 9 9 1
BURHAN APAYDEV
Baştürk'ü Kim Öldürdü?
Abdullah Baştürk'ün ani ölümünün attında, 12 Eylül
1980 hükümet darbesinin yattığını düşünmek gerekir. Bu-
gün kişiliği hakkında TV'den yayın yapılan Abdullah Baş-
türk, 12 Eylül'de darbecilerin başı olan emekli general Ke-
nan Evren tarafından TV'de millete "vatan haini" ilan edil-
miş idi.
Gerçekte ise vatan hainliğisuçunu ışİeyenfer 0 günün
Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve 4 kuvvet komutanı
idiler. Çünkü Atatürk'ün, kan ve ateşle yoğurduğu Kur-
KJIUŞ Savaşı sonucunda kurmuş olduğu Türkiye Cumhu-
riyeti'nin temelini oluştu.ran "Milli Egemenlik" kuralını
ayaklar altına almak ve "Milli İrade"yı temsil eden Türki-
ye Büyük Millet Meclisi'ni dağıtmak suretiyle Türk Ceza
Kanunu'nun 146. maddesi kapsamına giren vatan hainli-
ği suçunu işlemiş bulunuyoriardı.
Fakat Kenan Evren ve arkadaşlan, kurdukları dikta yö-
netiminin uygulamalarını haklı ve meşru göstermek için
masum ve şerefli insanların yaşam hakları üzerinde sal-
dınya geçtiler. İşte bu saldırının konularından birini, 0 ta-
rihte DISK'in Genel Başkanı olan Abdullah Baştürk teş-
kil etmiştir. Aylarca "Otağ" denilen yerde en ağır işken-
celere tabi tutuldu. Hakkında uydurma suçlara dayalı ola-
rak idam istemiyle dava açıldı. İstanbul Barosu Başkanı
Orhan Apaydın, kurulmuş olan dikta yönetiminin tehdit-
lerine aldırış etmeksizin arkadaşı olan Abdullah Baştürki
ün savunmasını üstlendi.
Davutpaşa kışlasına Orhan Apaydın'la birirkte gidip
Baştürk'ü ilk defa zi-
yaret ettiğimizde, fizik
varhğı bakımından, 0
tarihte zaten öldürül-
müş olduğunu gör-
müştük. Ancak de-
mokrasiye ve ulusu-
na hizmet aşkı kay-
bolmadığından yaşa-
yabiliyordu.
Ulkemizin bugün içinde
bulunduğu bunalımın esas
kaynağmı oluşturan 12
Eylül olayı, Abdullah
Baştürk'ün de ölümünün
başlıca nedeni olarak
.„ „ , _ ...,, kabul edilmek gerekir.
Abdullah Başturk a
hakkında sıkıyönetim mahkemesinde davanın açıldığı ilk
duruşmada Orhan Apaydın'ın yapacağı savunmadan kor-
kulduğu için Apaydın duruşmadan çıkarıldı. Ve Banş Der-
neğ/'davası bahanesiyletutuklandı. Böylece Baştürk, sa-
vunma hakkından yoksun bırakılmıştır.
Aradan geçen olaylar herkesin malûmudur. Üzerinde
durmayacağım.
Ancak Orhan Apaydın ve Abdullah Baştürk serbest bı-
rakıldıktan sonra, bir akşam üçümüz Boğaziçi'nöe, Kireç-
bnmu Sefüsftv'nde bir lokantada buluştuk. Baştürk, bu ye-
mek buluşmasından dahi, bir anlam verilir düşüncesiyle
endişeliydi. Konuşmalar sonucunda üzerinde birleştiği-
miz nokta şu olmuştur: 12 Eylül darbesini yapanlardan,
"Milli Egemenlik" prensibi yönünden ve yaptırdıkları iş-
kencelerden dolayı yargı önünde hesap sorulmadıkça, ül-
kenin hukuki, siyasi, ekonomik ve sosyal bakımdan fera-
ha çıkabilmesi ve hukuka dayalı devlet ilkesinin gerçek-
leşebilmesi asla mümkün değildir.
Şimdi, Abdullah Baştürk'ün ölümü ile ortaya çıkan ve
üzerinde ivedilikle ve ciddiyetle durulması gereken konu
budur.
Fakat ne kadar hazindir ki, hükümet darbesi yapan ve
Türkiye Büyük Millet Meclısi kürsüsünden Cumhurbaş-
kanlığı yeminini etmemiş olan ve gerçekte TCK'nın 146.
maddesine göre idamla yargılanması gereken Kenan Ev-
ren'den "Yfed/nc/ Cumhurbaşkanı" diye bahsedilmektedir.
Yunanistan'da dahi anayasayı ve demokratik sistemi çiğ-
nemiş olan Cuntacı Albaylar, bu eylemleri nedeniyle hâlâ
Atina'da cezaevinde yatmakta iken, biz, darbecilerin ba-
şını çekmiş olan bir kişiye "Yedinci Cumhurbaşkanı" di-
ye hitap edip, onu, Atatürk'le birlikte başlamış olan Cum-
hurbaşkanlığı zincirinin birhalkası olarak kabullenmek du-
rumunu yaratmaya çalışıyoruz.
Ulkemizin bugün içinde bulunduğu bunalımın esas kay-
nağını oluşturan 12 Eylül olayı, Abdullah Baştürk'ün de
ölümünün başlıca nedeni olarak kabul edilmek gerekir.
Bu hesap sorulmadıkça Abdullah Baştürk için yapılacak
merasimin, ilerisi için dahi hiçbir manevi değeri olamaz.