12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 23 ARALIK 1991 CUMHURIYETTEN OKURLARA OKAY GÖNENSİN Tepemizdeki Scud'lar D ün, bir ay kadar önce pazar günleri yayımlamaya başladığımız "Uzak Yakın" köşesi bir tam sayfa ilan yüzünden gazeteden uzaklaşmış oldu. Ama yazıdan olmak, bir ilan nedeniyle olunca pek üzüntü yaratmryor. Irak'ın yılbaşında yağdırmaya başladığı Scud füzelerinin İsrail ve Suudi Arabistan'da yarattığı tahribat sadece göstermelik kalırken dünya basını hâlâ belini doğrultamamış durumda. Batı basın-yayın sektörü son yılların en büyük krizlerinden birini yasamaya devam ediyor. Maxwell imparatoriuğunun çöküşü bundan bir yıl önce kimsenin öngöremeyeceği bir olaydı. Avustralya'nın en büyük basın grubu Fairfax, girdiği büyük krizin ardından Kanadalı milyarder Conrad Black'e satılıyor ve olay büyük bir siyasal soruna dönüşüyor. Fransa, en iddialı özel kanalınm, çalışanlarının büyük çoğunluğunu çıkarmasıyla uğraşıyor. İlan gelirierindeki hızlı gerileme, şu anda Batı basınının başını en çok ağrıtan konulardan biri, Fransa'da yılbaşından bu yana ilanlarda yüzölçümü olarak gerileme yüzde 17.5 oranına yaklaşıyor. Bu gerileme de gazetelerin gelirlerinde yüzde 5.2'den (LJberation) yüzde 28.6'ya (France-Soir) uzanan net kayıplara ulaşıyor. Arkadan gelen çözüm önerileri de her yerde aynı: Masrafların kısılması. Bunun anlamı, yazı işlerinin haber izleme harcamalarınm azattılması ve de personel tasarrufu... Bunun ardından da kâğıt tasarrufu geliyor. Batı'da genel giderler içinde kâğıt bizdeki kadar bir orana ulaşmadığından genellikle çözüm önerilerinin daha alt sıralarında yer alıyor. Bunun anlamı da daralma... Diğer çözüm önerisi gazetelerin satış fiyattarını arttırması. Ama Batı'daki okur da bu çözüm karşısında fazla duyarlı; yani okuyucu olarak tüketimini mali açıdan daha selektif kılabiliyor. Saddam'ın Scud'ları hâlâ Batı basınının tepesine yağmaya devam ediyor ve bazı kötümser yorumculara göre de önümüzdeki iki üç yıl için farklı bir durum düşünmemek gerekiyor. • Bileşim Araştırma Kuruluşu'nun verileri elimize geç geldiği için kasım ayı tirajlannı yayımladığımız hafta verememiştik. Kasım ayında gazetelerin televizyonda yaptıklan reklamların toplam tutarı 14 milyar lirayı aştı. Bu harcamaların gazetelere göre dökümü şöyle? . Hürriyet Sabah Milliyet Meydan Bugün İlkhaber Türkiye Cumhuriyet Günaydın Fotomaç Zaman Tan 3.9 milyar TL ' 3 milyar TL 2.3 milyar TL 1.4 milyar TL 1.2 milyar TL 800 milyon TL 650 milyon TL 570 milyon TL 180 miİyon TL 82 milyon TL 45 milyon TL 15 milyon TL BAŞSAĞLIĞI Hayatını işçi sınıfı mucadelesine adayan, değerli sendikacı, DtSK Genel Başkanı, CHP ve SHP eski mületvekili Abdullah BAŞTÜRK'ün ölümünden dolayı derin üzüntü içindeyiz. Yakınlanna, çalışanlara, tüm kamuoyuna başsağlığı dileriz. SHP İst. İl Başkanhğı BAŞSAĞUĞI Türkiye işçi sınıfının öz sendika örgütünün değerli önderi, güzide temsilcisi, DtSK Genel Başkanı Sayın ABDULLAH BAŞTÜRK'ü yitirmenin üzüntüsü içindeyiz. Kendim ve Sincan Belediyesi çalışanlan adına, Türkiye işçi sınıfına ve Sayın Baştürk'ün yakınlanna, ailesine başsağlığı diler, acılarını paylaşırız. Anılan sürekli yüreğimizde yaşayacaktır. Saygılarımla SİNCAN BELEDİYE BAŞKANI AZİZGÜRSOY ÖMER MADRA R E M Z İ K İ T A B E V İ ROMANIMLA SANA BİR SES... Yıllardır Beklenmeyen Kitabı Nihayet Çıktıl (9) TÜRK KALP VAKFI Muayene, TeşNs Tedavi, Laboratuvar, Röntgen T«l: 17512 44/45 148 58 66 Oktay Akdemir Cinayetinde Soramlular Bulunmalı Bu olayda Galatasaray Kulübü'ne hiçbir hukuki sorumluluk yüklenemez. Ancak hukuki sorumluluk ve sosyal sorumluluk farklı şeylerdir. Galatasaray Kulübü'ne yakışan, cinayetin sosyal sorumluluğunu üstlenip bir eğitim ve sportmenlik kampanyasının öncülüğünü yapmasıdır. Doç. Dr. ACAR BALTAŞ Cerrahpaşa Tıp Fak.Nöroloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Geçen hafta oynanan Galatasaray-Beşiktaş maçından sonra Oktay Akdemir adındaki gencin Mecidiyeköy ara sokaklarında boy- nundaki siyah-beyaz atkı sebebiyle saldınya uğrayarak öldürülmesi, "saldırganlık" konu- sunun gündeme gelmesine sebep oldu. Saldırganlık nedir? Birine veya bir şeye zarar vermek amacını taşıyan her türlü davranışa saldırganhk denir. Sadece ülkemizde değil, Dünyanın birçok ye- rinde saldırganlık, insanlara ve mala dönük olarak, şiddete dönüşmüş bir biçimde patla- ma yapmıştır. Bilim adamları saldırganlığın sebepleri ko- nusunda farkh düşünmektedirler. Bazı bilim adamlan saldırganhğı doğuştan gelen kalıtım- sal özelliklere, bazılan öğrenme yoluyla ka- zanılmasına, bazılan da bu iki faktörün etki- leşmesine bağlamaktadır. Sosyobiyologlara göre saldırganlık, evrim süresinde ortaya çıkan uyum sağlayıa bir dav- ranıştır. Engellenme -isteğin yerine gelmemesi;, acı veya sıkıntı ve tehdit, canlıla- rın saldırgan eğilimlerini ortaya çıkartır. Ünlü bilim adamı Konrad Lorenz, saldır- ganlığın bir içgüdü olarak hayvanlarda ve in- sanlarda bulunduğunu ileri sürmektedir. Gerçekten de beyindeki bazı yapılar saldır- gan davranışların düzenlenmesinde rol oyna- maktadır. Ayrıca erkeklerde bulunan testos- teron hormonu saldırganhğı harekete geçiren kimyasal araadır. Erkeklerin kadınlardan da- ha saldırgan olmasının arkasındaki sebep budur. Benzer şekilde regl döneminden önce pro- gesteron hormonu azalıp estrojen hormonu seviyesinin ytikselmesi, kadınların saldırgan- lık eğilimini arttırır. Saldırganlığın sebepleri Saldırganlığın en temel sebebi, insanın her- hangi bir isteğinin yerine gelmemesi, ulaşmak istediği amacın engellenmesidir. Ancak engel- lenme her zaman saldırganlık doğurmaz. En- gellenme, beklenmedik ve keyfi nitelik taşır- sa saldırganlığa yol açar. Spor sahalarında görülen saldırganlığın en önemli sebebi, yenilginin kabul edilmemesi ve hesap dışı tutulmasıdır. Benzer şekilde, yenilgi hakemin sebep olduğu bir sonuç olarak gö- rüldüğü zaman da "keyfilik" düşüncesi sal- dırganlığı körükler. Hayatla ilgili olumlu beklentiler içinde ol- mamak saldırganhğı tetikler. Gelecekleri ile ilgili bir umut taşımayan insanlar dış dünya- ya karşı düşmanca duygular besler ve kolay- ca şiddete yönelebilirler. Saldırganlığın en önemli sebeplerinden bi- ri de çocukluğunda şiddete ve kaba güce he- def olmaktır. ÇocukJuklarında dayakla büyü- yen veya dayak tehdidi ile eğitilmeye çalışan çocuklar, yetişkinliklerinde kolayca saldırgan davranışlarda bulunurlar. Saldırganlık nasıl öğrenilir? Saldırganhk sosyal çevreden öğrenilir. Ken- di anne-babası sakin olan ve problemleri gü- ce başvurmadan çözen çocuklar da yetişkin- liklerinde saldırganca eylemlerden uzak du- rurlar. Her türlü eğitimde en önemli faktör canh örneklerdir. Saldırgan davranışlar gös- termeyen topluluklar üzerinde yapüan araş- tırmalar, çocukların olumlu davranışlarının ödüllendirildiğini, olumsuzların tepkisiz bı- rakıldığını ve çocukların daha çok evde bü- yütülüp yakın ilgi gördüklerini ortaya koy- muştur. Bir başka önemli araştırma bulgusu, saldır- gan davranışların en önemli sebebi televiz- yondaki şiddete tanık olmaktır. Televizyon- daki şiddet, gerçek dışı bir dünyada insanla- rın dilediklerine zarar verebilecekleri duygu- sunu yaratmakta ve saldırganca eğilimler ta- şıyan izleyicileri bu davranışları taklide teş- vik etmektedir. Saldırganlık nasıl önlenir? Spor sahalanndaki saldırganhğın önlenmesi için kitle iletişim araçlarına büyük görevler düşmektedir. 1. Spor basını bu eylemlere giren talihsiz hooliganlar tarafından izlenmektedir. Basın mensuplarının kendileri ellerinde kalem olan PARİSTEN SELÇUK DEMİREL hooliganlar rolünden çıkıp sosyal sorumluluk- lannın bilincine vannalı ve kışkırtıcı yazı ve üsluplardan kaçınmalıdır. 2. Spor kulüplerinin yöneticileri ve oyun- cuları kitle iletişim araçlarında dostluk ve sportmenlik mesajı vermeli ve bunu sık sık tekrarlamahdır. 3. Televizyon bu konuda sürekli uyancı ve eğitici yayınlar yapmah, sportmenlik dışı dav- ranan sporcular teşhir edilmeli ve kulübünce korunmamalıdır. Sportmence davranmayan bir sporcu çok kere sonradan pişman olur. Bu pişmanhk yine kitle iletişim araçlarıyla yan- sıtılmahdır. 4. Güvenlik güçleri ve sonımlular, sporu sportmence izleyen büyük topluluklann çıka- rını gözeterek olaylara seyirci kalmamaidır. Tribüne yerleştirilen polislerden beklenen kü- fürlü sloganlara engel olmak, Spor Bakanı'n- dan beklenen olaylara sebep olan kendi ku- lübüne en ağır cezayı verdirmektir. Bunun ter- si olunca saldırganlığın bir başka sebebi olan "keyfilik" ortaya çıkmakta ve saldırganlann kendilerini haklı hissetmelerine sebep ol- maktadır. Maç, en centilmen maçlardandı... Galatasaray ve Beşiktaş son yıllann en cen- tilmen maçını oynamış, sporcu ve yöneticiler hiçbir kışkırtıcı davranışta bulunmamışlardır. Buna rağmen Galatasaray Kulübü taraftan olan hooliganlar, engellenmelerinin sonucu yaşadıkları saldırganca duyguları Oktay Ak- demir'e vahşice saldırarak doyuma ulaştırmış- lardır. Bu olayda Galatasaray Kulübü'ne hiçbir hukuki sorumluluk yüklenemez. Ancak hu- kuki sorumluluk ve sosyal sorumluluk farklı şeylerdir. Galatasaray Kulübü'ne yakışan, ci- nayetin sosyal sonımluluğunu üstlenip bir eği- tim ve sportmenlik kampanyasının öncülüğü- nü yapmasıdır. Oktay Akdemir'in katilleri bulunduğu za- man, süklüm püklüm, hırpani, işsiz, önüne bakan iki genç, "El işaretleriyle bizi tahrik etti" veya "Önce o bize küfür etti" gibi hiç- bir anlamı olmayan bir ifade vereceklerdir. Bu olayda sorumlulann bulunması ve on- lara sorumluluklarının hatırlatılması, katille- rin bulunmasından daha büyük önem taşı- maktadır. Sokakta büyuyen eğitimsiz, işsiz ve gelecek- le ilgili hiçbir olumlu beklenti taşımayan ve adlarına "hooligan" denen bu talihsiz genç- lerin saldırganca davranışlan bütünüyle ön- lenemez. Ancak bu kişiler, töplumun sağdu- yulu çoğunluğu tarafından kontrol edTIeBilır ve benzeri üzücü olaylann bundan böyle tekrar- lanması onlenebilir. Kttrt Gerçegi Nasd Algdanmalı? "Kürt gerçeği" bu halkın ulusal kimliğinin ifadesi biçiminde algılanmahdır. Bu algı her ulusal kimliğin mutlaka ayrı devlet olacağı sonucunu doğurmaz. Çağımızın gittikçe globalleşen dünyasında, ulusların "Eşitlik-Kardeşlik-Gönüllü birliktelik" arzuları öne çıkmakta. HÜSNÜ OKÇUOĞLU Eski parlamenter Yıllardan berîtartışılagelen ve son zâ- manlarda giderek pQİitik gündemi doldu- ran "Kürt gerçeği" yeni hükümetin ku- rulması ile bir başka boyut kazandı. Bur tartışmalara katılmak ve sorunun çözü- müne katkı sağlamak amacıyla düşünce- lerimi aktarmak istiyorum. Düşünce özgürlüğünün emekleme aşa- masında olduğu ülkemizde gerçek bir de- mokratik düzeye ulaşmak için "Kürt ger- çeği"nin tüm boyutlanyla tartışılmasının vazgeçilmez ve ertelenmez bir gereksinim olduğu kanısındayım. Bu yaklaşımın iki önemli yaran olacaktır. Birincisi Türki- ye'de düşünceıerin özgürce anlatımı ve giderek örgütlenmesi ülkenin demokra- tikleşmesini gerçekleştirecektir. Ikinci olarak yıllardır inkâr edilen ve tartışma- sı yasaklanan "Kürt gerçeği"nin toplu- mun tüm kesimlerince tartışılması ve ta- bu olmaktan çıkarılması, sorunun de- mokratik, barışçı, kalıcı ve adil çözümü- ne sayılamayacak kadar çok yarar sağ- layacaktır. Siyasal gündemdeki sorun Son günlerde siyasal gündemden çık- mayan "Kürt gerçeği'nin Sayın Başba- kan Demirel tarafından Güneydoğu ge- zisinde kabulü ve miting ai'anında belir- tilmesi çok anlamlı ve olumlu olmakla birlikte yeterli değildir. Çünkü bugerçe- ğin kabulü bazı belirsizliklerin netleşme- sini gerektirmektedir. "Kürt kimliği"nin kabulü bir hakkın tescilidir, teslimi de- ğil. Bu nedenle sorunun çözümüne iliş- kin söylem, politika ve uygulamalara ge- reksinim vardır. Yetkililerin kabulü ve bu yaşamsal konunun bir siyasal çerçeveye oturtulmasını da birlikte gerektir- mektedir. 'Kürk gerçeği', bu halkın ulusal kim- liğinin ifadesi biçiminde algılanmahdır. Bu algı, her ulusal kimliğin mutlaka ay- n devlet olacağı sonucunu doğurmaz. Çağımızın gittikçe globalleşen dünyasın- da, ulusların "Eşitlik-Kardeşlik-Gönüllü birliktelik" arzuları öne çıkmakta, bir- likte yaşamanın siyasal, ekonomik yarar- ları bu temel yaklaşım Üzerinde yoğun- laşmaktadır. AyrUma fikrinin, "terör" ile eş anlam taşıdığı ve cezalandınldığı bir ortamda, bu fikri savunma ve tartışma hakkının, birlikte yaşamayı önerme ka- dar özgür olması ve suç olmaktan çıkma- sı gerekmektedir. Ancak bu şekilde "gö- nüllü birliktelik" tezi güçlü ve inandtn- cı olabilir ve geniş yığınlarca saygınhk ve de kabul görebilir. "Kürt gerçeği" ve "Kürt kimliği" kav- ramları kültür, dil, gelenek, yaşam biçi- mi ve tarihsel birikimlerin anlatımıdır. Kurt halkının varhğı ortaya çıktıktan sonra sorun, bu varlığın siyasal olarak nasıl şekillendirileceğidir. Bu nedenle "Kürtlerin, dilini sokakta serbestçe ko- nuşması, yazısını yazabilmesi, gazete çı- karabilmesi, enstitü kurabilmesi" hedef- leri, kimliğin tarifi için yeterli değildir. "Üniter devlet" ile "Kürt gerçeği" çeli- şen tariflerdir. Bu tarifler bir yönden kül- türel kimliği anlatır görünürken diğer yandan da belirsizliğe, somuttan uzaklaş- maya gitmektedir. Bunların açıklanma- sı ve netleşmesinde büyük yarar vardır. Kararlı ve cesur adımlar Yeni kurulan hükümetin önemli bir olanağa ve özelliğe sahip olduğunu söy- lemeliyim. Büyük bir olanak, geniş halk desteğinden kaynaklanıyor. Özellik ise yıllardır siyasal yapılardan, merkez-sağ ile merkez-sol tabana dayalı güçlerden oluşan iki partinin ortaklığından doğu- yor. Bu konum, kamuoyunun geniş kredi açtığı hukümete, tüm konularda ve özel- likle Kürt sorununda kararlı ve cesur yaklaşımlarla somut çözümler üretme görev ve sorumluluğunu yüklüyor. Liderlerin son gezisinde iki temel gö- rünüm ortaya çıkıyordu. Halkın liderle- re ve söylenenlere ilgisi yüksekti, ama bu ilgiye karşın coşku azdı. Nedeni, söylenen- lerden çok bunların gerçekleşeceği yolun- daki kuşkulardı. Kürt halkının yanılmış- lığı, aldanmışlığı çok yaşanmış olması, onu geçmişin yarattığı bu güvensizliğe ça- bucak itiveriyordu. Bu güvensiz ortamın dağıtılması, yeni hükümetin hiç unutma- ması gereken görevlerinden biridir. Yıllardır uygulanan baskı, insan hak- ları ihlalleri, sansür kararnameleri ve göç politikasının yöre halkında bıraktığı de- rin ve olumsuz izleri silmek ve bu halkı kendi kimliğiyle "özgür birey" ve "öı- gür yurttaş" konumuna ulaştırmak için yeni hükümetin büyük bir çaba harcama- sı ve çok hızb davranması gerekmektedir. Liderlerin soruna "askcri çözümler" dışında yaklaşmış olmalan bir iyiniyet ve değişimin belirtisidir. Yine ilk kez bir ge- nelkurmay başkanı soruna sivil bakmak istemiş olmalı ki Kürtçe "gel, gel" anla- mına gelen "vere, vere" sözcüklerini kul- lanmayı yeğlemiştir. Bu olumlu davranı- şın, bir jestin ötesinde, yeni bir yaklaşı- mın belirtisi olmasını umuyor. ve di- liyorum. Demokratik ve adil çözüm Türkiye'de demokrasi sorunu ile Kürt sorunu iç içedir. Demokrasinin tüm ku- rum ve kurallarıyla işlerliğe kavuşması Kürt sorununun çözümüne bağhdır. Türkiye'ye demokrasi gelmeden Kürt so- rununa demokratik ve adil bir çözüm ge- tirilemez. Yani sorun hem bir neden hem de bir sonuç olarak karşımıza çık- maktadır. Türkiye'ye demokrasinin yerleşmesi Kürt sorununun hemen çözüleceği anla- mına gelmemelidir. Demokrasi gelince, Kürt sorununda, demokratik çözüm yön- temlerinin kanallan açılacaktır. Bu ne- denle "Demokrasi içinde çözülür" kanısı ve yaklaşımı önemli bir anlam ve işlev kazanmaktadır. Kürt sorununa demokratik ve adil çö- zümle yaklaşım, ülkemize yeni bir dina- mizm getirecek, yeni bir atmosfer yara- tacaktır. İvedi olarak iyiniyet ve güven ortamı yaratılmalıdır. Bunun ilk adımı olarak olağanüstü hal, korucu sistemi kaldınlmalı; özel tim dağıtılmalıdır. TRT GAP Televizyonu Kürtçe yayınla- ra yer vermeli, TBMM'deki genel görüş- meden sonra gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bu uygulamalarla başlayan demokra- tik süreç, oluşacak güven duygusu ve hal- kın katılımının erdemi, Kürt sorununun çözümünde inandırıcı bir ortam yarata- caktır. Aksi halde "yarın" geç kalmışlı- ğın, geriye dönüşün acılarını hep birlik- te cekeceğiz ve bu toplumsal faturayı hep birlikte ödeyeceğiz... tLAJS T.C MUCUR SULH HUKUK HÂKİMLİGİ'NDEN Dosya No: 1991/29 Esas Dvıruşma Günü: 27.1.1992 Davacı Halim Çokçetin Vekili Av. Erol Guner tarafından davalı- lar Fatma Ata ve arkadaşlan aley- hine mahkememizde açılan Mucur ilçesi Solakh Mahallesi'nde kain bulunan 208 ada, 114 parsel sayılı taşınmayla ilgili izaleyi şuyu dava- sının yapılan açık duruşması sıra- sında; Kıiîehiı Merkez Çayağzı köyun- den Muharrem eşi Fatma Ata'ya dava dilekçesi ve dunışma gününü bildirir davetiye tebligi edilmediğin- den Uanen tebliğine karar verilmiş ohıp duruşma günü olan 27.1.1992 günü saat 09.00'da mahkememiz- de haar olmanıı veya kendınızı bir vekille temsü ettırmemz, duruşma- ya gelmediğiniz ve kendiıuzi bir ve- kille de temsil ettirmediğiniz takdirde tahkikat ve dunışmaya yokluğunuzda devam edileceği ve hüküm verileceği ihtarlı olarak da- vetiye yerine ilan olunur. 14.11.1991 Basın: 51024 YENİ KASEDIYLE YİNE BIZIMLE GÜLÜN ELİNDEN YAPIM: YENİ DÜNYA PIAK Doğıhm: ADA MÜZİK (İst. 513 00 64, Ank. 131 50 63) OZEL BORA SÜRÜCÜ KURSU 73. DÖNEM KAYITLAM BAŞLADI 18 aralık akşamı 21 aralık hafta sonu 23 aralık hafta içi Dersane Usküdar 343 «7 81 PISTLERIMIZ Kozyatağı 362 47 33 Tarabya 162 08 18 KAMUOYUNA Buca Cezaevi'ndeki hak gasplanna, keyfiliğe, >-asaklara veinsanlık dı- şı uygulamalara "dur" demek için başlatılan açbk grevi direnişi 40. gunünde ve direnişçiler öium sınınndadır. Yeni ölumler, sakat kalmalar istemiyor, day'atüan insanlıkdışı uygula- malann bir an önce son bulmasııu istiyoruz. DevTİmci-demokrat ve yurtsever kamuoyunu bu konuda du>arlı otmaya davet edıyoruz. Sağmalcılar Cezaevi'ndekı siyasi tutuklular adına: Mehmet DOĞAN, Hıdır ULUDAC, A. Salim BAYER, HasanSEVtM. Cem KO.NUK, Adem BUDAK, M. Akif HAN. Erbay YLCAK. Halıl ÇA- KIROCLU. M. Ali BOZDEMtR, Abbas YOKUŞ, Mehmet ÇİFTÇİ, Ta- lat COŞKUN, Hamza YALÇIN, Raraazan MACtT. 1 9 1 2 1 9 9 1 BURHAN APAYDEV Baştürk'ü Kim Öldürdü? Abdullah Baştürk'ün ani ölümünün attında, 12 Eylül 1980 hükümet darbesinin yattığını düşünmek gerekir. Bu- gün kişiliği hakkında TV'den yayın yapılan Abdullah Baş- türk, 12 Eylül'de darbecilerin başı olan emekli general Ke- nan Evren tarafından TV'de millete "vatan haini" ilan edil- miş idi. Gerçekte ise vatan hainliğisuçunu ışİeyenfer 0 günün Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve 4 kuvvet komutanı idiler. Çünkü Atatürk'ün, kan ve ateşle yoğurduğu Kur- KJIUŞ Savaşı sonucunda kurmuş olduğu Türkiye Cumhu- riyeti'nin temelini oluştu.ran "Milli Egemenlik" kuralını ayaklar altına almak ve "Milli İrade"yı temsil eden Türki- ye Büyük Millet Meclisi'ni dağıtmak suretiyle Türk Ceza Kanunu'nun 146. maddesi kapsamına giren vatan hainli- ği suçunu işlemiş bulunuyoriardı. Fakat Kenan Evren ve arkadaşlan, kurdukları dikta yö- netiminin uygulamalarını haklı ve meşru göstermek için masum ve şerefli insanların yaşam hakları üzerinde sal- dınya geçtiler. İşte bu saldırının konularından birini, 0 ta- rihte DISK'in Genel Başkanı olan Abdullah Baştürk teş- kil etmiştir. Aylarca "Otağ" denilen yerde en ağır işken- celere tabi tutuldu. Hakkında uydurma suçlara dayalı ola- rak idam istemiyle dava açıldı. İstanbul Barosu Başkanı Orhan Apaydın, kurulmuş olan dikta yönetiminin tehdit- lerine aldırış etmeksizin arkadaşı olan Abdullah Baştürki ün savunmasını üstlendi. Davutpaşa kışlasına Orhan Apaydın'la birirkte gidip Baştürk'ü ilk defa zi- yaret ettiğimizde, fizik varhğı bakımından, 0 tarihte zaten öldürül- müş olduğunu gör- müştük. Ancak de- mokrasiye ve ulusu- na hizmet aşkı kay- bolmadığından yaşa- yabiliyordu. Ulkemizin bugün içinde bulunduğu bunalımın esas kaynağmı oluşturan 12 Eylül olayı, Abdullah Baştürk'ün de ölümünün başlıca nedeni olarak .„ „ , _ ...,, kabul edilmek gerekir. Abdullah Başturk a hakkında sıkıyönetim mahkemesinde davanın açıldığı ilk duruşmada Orhan Apaydın'ın yapacağı savunmadan kor- kulduğu için Apaydın duruşmadan çıkarıldı. Ve Banş Der- neğ/'davası bahanesiyletutuklandı. Böylece Baştürk, sa- vunma hakkından yoksun bırakılmıştır. Aradan geçen olaylar herkesin malûmudur. Üzerinde durmayacağım. Ancak Orhan Apaydın ve Abdullah Baştürk serbest bı- rakıldıktan sonra, bir akşam üçümüz Boğaziçi'nöe, Kireç- bnmu Sefüsftv'nde bir lokantada buluştuk. Baştürk, bu ye- mek buluşmasından dahi, bir anlam verilir düşüncesiyle endişeliydi. Konuşmalar sonucunda üzerinde birleştiği- miz nokta şu olmuştur: 12 Eylül darbesini yapanlardan, "Milli Egemenlik" prensibi yönünden ve yaptırdıkları iş- kencelerden dolayı yargı önünde hesap sorulmadıkça, ül- kenin hukuki, siyasi, ekonomik ve sosyal bakımdan fera- ha çıkabilmesi ve hukuka dayalı devlet ilkesinin gerçek- leşebilmesi asla mümkün değildir. Şimdi, Abdullah Baştürk'ün ölümü ile ortaya çıkan ve üzerinde ivedilikle ve ciddiyetle durulması gereken konu budur. Fakat ne kadar hazindir ki, hükümet darbesi yapan ve Türkiye Büyük Millet Meclısi kürsüsünden Cumhurbaş- kanlığı yeminini etmemiş olan ve gerçekte TCK'nın 146. maddesine göre idamla yargılanması gereken Kenan Ev- ren'den "Yfed/nc/ Cumhurbaşkanı" diye bahsedilmektedir. Yunanistan'da dahi anayasayı ve demokratik sistemi çiğ- nemiş olan Cuntacı Albaylar, bu eylemleri nedeniyle hâlâ Atina'da cezaevinde yatmakta iken, biz, darbecilerin ba- şını çekmiş olan bir kişiye "Yedinci Cumhurbaşkanı" di- ye hitap edip, onu, Atatürk'le birlikte başlamış olan Cum- hurbaşkanlığı zincirinin birhalkası olarak kabullenmek du- rumunu yaratmaya çalışıyoruz. Ulkemizin bugün içinde bulunduğu bunalımın esas kay- nağını oluşturan 12 Eylül olayı, Abdullah Baştürk'ün de ölümünün başlıca nedeni olarak kabul edilmek gerekir. Bu hesap sorulmadıkça Abdullah Baştürk için yapılacak merasimin, ilerisi için dahi hiçbir manevi değeri olamaz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle