Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
i 20 ARALIK 1991 DİZİ-RÖPORIAJ CUMHURlYET/7
i
D A Ğ j L A N S S C B ' D E
T Ü R K İ C U M H U R İ Y E T L E R
OrtaAsya
Uyanıyor
•• FATİH YILMAZ •_
OzBEKİSTANLİDERİKERİMOV
Fanatizme
izinvermemTASKENT — özbekistan
lideri Islam Kerimov, "her şe-
yiyle Türkiye'yi örnek alıyo-
ruz. Eğer Türkiye bize destek
olursa, özbekistan bundan
böyle kimsenin boyundurugu-
na ginnez" diyor. Kerimov,
özbekistan'ın iaik bir ülke ol-
ması için elinden gelen çaba-
yı göstereceğini belirtirken,
AtatUrk'ten etkilendiğini de
soylüyor.
Kerimov, Komünist Parti
saflanndan yetişmiş bir lider.
1989 yılında Yüksek Sovyet
BaşkanlığYna seçilmiş ve şim-
di önünde zor bir sınav var:
Devlet Başkanlığı seçimleri.
Kerimov, seçimleri büyük
farkla kazanacağından emin.
özbekistan lideri, diktatör ol-
madığını, aksine demokrasi-
nin gttvencesi olduğunu belir-
tiyor. Kerimov, Türk halkJa-
nnın birliğinden yana ve Türk
ortak pazan düşüncesine de
sıcak bakıyor.
tslam Kerimovna, Taşkent'-
tekj Yüksek Sovyet binasında-
ki çaiışma odasında görüştük.
Kerimov'a sorduğumuz soru-
lar ve yanıtlan şöyle:
— Türkiye
hakkında ne
düsünüyorsu-
nuz?
Kerimov —
Türkiye*ye ağa-
bey gözüyle
b a k ı y o r u z .
Türkiye'nin bi-
ze vereceği des-
tek, özbekis-
tan'ın geleceği
açısından çok
öncmli. Eğer,
Türkiye bize
her bakımdan
destek olursa,
özbekistan,
hiç kimsenin
boyun'duruğu
altına ginnez.
Bunu, bem
ekonomik hem
kültürel hem
de politik an-
lamda söylüyo-
mm enmov,
Özbekistan'da
yükselen
Islami
muhalefetin
köktenciliğe
dönüşmeyece-
ği inancında.
rum. Türkiye'den öğrenebüe-
ceğimiz çok şey var. Biz bir
tufandan cıktık. Çok yerimiz
lonk içerisinde. Türkiye, teda-
vi için bize destek olnıalı.
Umuyoruz olacaktır. Şu an,
tüm Orta Asya, Türkiye'den
çok şey bekliyor. Biz, Sovyet
sisteminin yeni alacağı biçim
konusunda temkinliyiz. Yine
ezüenler olmak istemiyoruz.
Turkiye'nin de böyle aşama-
da desteğinı arıyoruz.
— Özbekistan, tslamiyetin
Orta Asya'da en gtiçlu oMu-
f» ölkeleıtlen MrL Arap alfa-
besme geçflmesi yönönde ses-
ler yikacttyor. Aynca siz, dik-
tatöriükte sBçlanıyorsBnuz?
Kerimov — Evet, bunlar
doğru. özbekistan, tarihinden
kaynaklanan nedenlerle her
zaman tslamiyetin güçlü ol-
duğu bir yerdir. Şu anda ya-
şanan, Sovyet iktidanndan
kurtulmamn ferahhğıdır. Ben,
tslamiyetin özbekistan'da bü-
yük bir tehlike yaratacağmı,
insanlanmızın köktenci bir
bilince sahip olduğunu dü-
şünmüyorum. Çünkü, Oz-
bekler, fanatizmi aklın içinde
eritebilen insanlardır. Halkın
büyük çoğunluğunun İaik bir
yapısı vardır. Kimsenin din
hürriyetine kanşamayız, an-
cak, köktencüiğin Ozbekis-
tan'ı pençesine almasına da
izin vermeyiz. Benim diktatör
olduğum şeklindeki suçlama-
lar da bu konudaki kararulı-
ğimi7dan geliyor. Ülkeyi bir
uçuruma sürüklememek için
bazı önlemler alıyoruz, adı-
mız diktatöre çıkıyor, Şimdi,
dünyanın neresine giderseniz
gidin, basıbozukluğa izin ve-
rilmez. Türkiye için de bu ge-
çerlidir. Arap alfabesi ile La-
tin alfabesi arasında bir tercih
yapacağız. Bizim tercihimiz,
latin alfabesi yönündedir.
Arap alfabesini isteyenler de
var. Bir dönem, Isla-
miyetin en büyük merkezleri-
ni bünyesinde banndıran öz-
bekistan'da bu tür istekler do-
ğal olarak ortaya çıkacaktır.
Zamana gereksinimiz var.
önce yapılması gereken, eko-
nominin rayına oturtulması-
dır. Gerisi, sonra kendiliğin-
den ortaya çı-.
kar.
— lran ve
Suudi Arabis-
tan, Özbekis-
tan'da yogun
bir faaliyet
içİBdeier.
Kerimov —
Biz, herkesle
karşıhkh saygı
ve birbirimizin
içişlerine kanş-
mama prensip-
leri doğrultu-
sunda işbirliği-
ne girebiliriz.
tran'la, Suudi
Arabistan'la,
Türkiye ile ta-
rihten gelen bir
yakınlığımız
var. Ben, bu üç
ülkeye de aym
gözle bakıyo-
nım, ancak ön-
celiği soracak olursanız,
Türkiye derim. Autürk'ün il-
keleri, özbekistan'ın yapmak
istedikleriyle aynı parakjde-
dir. Ben, Atatürk'e hayranım.
Onun basardıklanm, umanm
Orta Asya halklan da basanr.
— TSrki halklann birtigi ve
otası bir Türk ortak pazan
konusandaki daşünceteriniz?
Kerimov — Ben, Türki
halklann birliği düşüncesini
savunuyorum. Bu mutlaka
gerçekleşmeli. Birliğin nasıl
olacağı, masaya oturup konu-
şulur. Politik bir birlikten zi-
yade, ekonomik bir birlik ku-
rulabilir. Bunun adına, Türk
ortak pazan da diyebilirsiniz.
Slavlann birliği oluyor da Or-
ta Asya halklanmn niye olma-
sın ve bu neden Türkiye'yi,
Azerbaycan'ı kapsamasın.
Ben bunun gerçekleşeceğine
inanıyorum. Orta Asya'da bu-
nu şu an çok kimse istiyor.
Çağımız arayışlar çağı ve
Türk ortak pazan düşüncesi
de bir arayış değil mi? Herkes,
kendi gücünü biliyor.
Taşkent'te yükselen İslamÖzbekistan'ın başkenti Taşkent de iki ayrı dünyadan Suudi Arabistan ve İran, Özbekistan'da îslamiyeti ön plana
oluşuyor. Eski Taşkent, medreseleri, müftülügü, camileri ile çıkararak yoğun bir çaiışma içindeler. Eski Taşkent, Suudi
Islami uyanışı yaşıyor. Özbekistan muhalefeti de Islamcı Arabistan'ın ve tran'm desteğiyle camilerle, mescitlerle
köktenciliği ön plana çıkararak eski Taşkent'te taban anyor. donamyor. Türkiye'nin adı ise büyük bir anlam içermiyor.
TAŞKENT — Semerkand'ın büyülü havası-
m geride bırakıp karayolundan Taşkent'e doğ-
ru ilerliyoruz. Yolun iki yanında, gözalabildi-
ğıne pamuk tarlalan. Enver Paşa, geliyor aklı-
mıza. 20. asnn ilk çeyreğinin, bu buyuk mace-
racısına en fazla yaklaşuğınuz noktalar buralan.
Kendisini, "TörldsUn emki" olarak Uan edip
1921-1922 yülan arasında Basmacüar'dan (Sov-
yet ordusuna karşı savaşan özbekier. Bastna-
a, eşkıya anlamında kullanılıyor) birkaç yuz ki-
şiylc birlikte "Turan" peşinde koşup Pamir
daSlannda öldürülüşünü duşünüyoruz.
Ozbek sürücünün sesiyle, Enver Pasa'yı, tek
başına bir Sovyet BirUğine atııu sürdüğü kare-
de dondurup, bırakjyoruz. Sürücü, eh"yle bir yeri
gösteriyor. Siri Derya (Seyhun) ırmağma yak-
laşıyoruz. Seyhun, kıvnla kıvrıla, gürül gürül
akıyor. Özbek sürücü, ırmağm suyunun gide-
rek azaldıgından, Amu Derya'mn da aynı so-
runla karsı karşıya olduğundan ve AraJ Gölü'-
nün bu nedenle kuruduğundan yakınıyor.
Seyhun, üzerinden geçtiğımiz ovaya hayat ve-
riyor. Pamuk tarlalannın sulanması, bu ırmak-
tan kanallarla taşman sularla yapüıyor. Ovadan
bereket fışkınyor. Stalin'in 1930'lu yülarda öz-
bekistan'da gerçekleştirdiği kolektiflestirme.
ovanın hemen hemen her noktasında kendisini
hissettiriyor.
Sürücümüz, Stalin'i sorduğumuzda yüzunu
buruşturup anlatıyor. "Stalindna" denilen u>-
gulama sonucu, molla olan babasının öldürul-
düğünden, Stalin'in, özbekistan'da birçok mes-
cıdi sinemaya, dans salonuna dönüşturduğunü
söylüyor. Yaküan Kuran'lardan, Sibirya'ya sü-
rülenlerden bahsediyor. Hacca gitmek istediği-
ni, ancak bugüne kadar izin alamadığıru da bir
çırpıda anlatıyor.
Taşkent'e giriyonız. İlk anda, metropol adayı
bir kent izlenimi veriyor Taşkent. Büyük bina-
lan, komunizmi öven afişleri ile karşıhyor sizi.
Duppisi ve pala bıyıklan ile bir özbek dikkati-
mizi çekiyor. Uzun paltosunun üzerine iliştir-
diği madalyalan ile 5 yıldızlı otellerin kapılann-
daki görevlileri çağnştınyor.
Orta Asya'daki ve diğer bölgelerdeki Sovyet
kentlerinden farkı yok Taşkent'in. îlk bakışta
yeni Semerkand'daki ruhsuzluk burada da ken-
disini gösteriyor. Pencereden, Ruslcnn surat-
lan seçiliyor. Moskova'daki Kızıl Meydan'ı
aratmayacak büyüklükteki aym adlı meydanın
yanından geciyoruz. Lenin, Orta Asya'nın en
görkemli heykelinin üzerinden meydana hâkim.
Meydana girişin hemen sağındaki panoda ise
Özbekier için her şeyin üzerinde bir değer taşı-
yan Ali Şir Nevai'nin bir portresi ve 550. do-
ğum yüınm kutlandığına üişkin bir afış var.
Nevai, özbekier için uyaıuşı, Moskova açı-
sından ise birleştiriciliği temsil ediyor. Çağatay
Türkçesine verdigi önem ve Islami yönü nede-
niyle, özbekler, Nevai'ye "en böySk üstat" ola-
rak dört elle sanlmış durumdalar. Moskova ise
1920'h yıllardan günumüze kadar uzanan surede
Nevai'yi, "sınıf mıicadelesinin" bir lideri ola-
rak tamtmaya Ç^II^TP'? BU nedenle Nevai, hem
özbekler hem de Slavlar açısından umut olmus.
Surücümüze, bizi kalacağumz yere bırakma-
dan önce son sorumuzu yöneltiyoruz: "Isiamın .. , , ____. .
mı, yoksa Türkierin mi Mriiği?" özbek sürü- Özbekler, diğer Orta As>a halklan gibi geleceklennı bugüne taşımayı başarmışlar. SSCB'nın ço-
cü, "ikisinin de" şeklinde kısa bir yamt veri- küşüyle Özbekler, bir uyanışı yaşıyoriar. Uyanışın nereye yönelecegi ise şn an beürsiz.
yor. Devasa Özbekistan Oteli'nde taksiden iner- Dışa açılan kapılann önlerine oturmus kadınlı
ken sürücü, dolar bozdurup bozdunnayacağı- erkekli Özbekler, geçmiş damgalı gıysileri, ağır
I I I I - R ]
Özbekistan ile Türkiye arasındaki ılişkiler,
SSCB'nin dağılma sürecine girmesi ile
birlikte ivmekazandı. İlişkilerin gelecekte
yoğunluk kazanacağına ilişkin umutlarda
özbekistan lideri tslam Kerimov'un Türkiye
ziyareti ile arttı. Taşkent'te yaptığımız
göriişmeler ve Kerimov'un Türkiye
ziyaretinin ortaya çıkardığı gelişmeler
çerçevesinde özbekistan'ın Türkiye'den
beklentilerini söyle özetlemek olası:
1) Türkiye'den ekonomik destek: Kesin bir
rakam dile getirilmese de Özbekistan,
Türkiye'den, ekonominin en azından
harekete geçirilmesi için kredi bekliyor.
2) Karşılıklı tkaretin geliştirilmesi:
özbekistan, altın ve pamukta dünya
ölçülerinde bir kaliteye ve üretime sahip.
Özbekistan yönetimi, altın ve pamuğun Türk
işletmelerle kurulacak ortak fabrikalarda
üretilmesını ve dünya pazarlannda
satılmasını istiyor.
3) Dini \ardun: Taşkent Müftülügü,
Türkiye'den en küçük bir yardım
alaınamaktan yakınıyor. Yardım, özellikle
dini yayınlar ve yaptınlacak cami ve
mescidler konulannda isteniyor. Türkiye'nin
bu alanda şu ana kadar hiçbir şey
yapmamasına karşın İran ve Suudi
Arabistan, din konusunda Özbekistan'da
büyük bir atağa geçmişdurumda.
4) Alfabe arayışı: Özbekistan'da komünist
kökenli yönetim, Latin alfabesine geçilmesi
konusunda kararlı bir tutum izliyor.
mızı sonıyor. Bu kez biz kısa bir yamt veriyo-
nız: "Hayır."
Eski Taşkent
Otelde kaldığuıuz bir gecenin büyük bölümü,
özbeklerle, havadan sudan ve özellikle politi-
kadan konuşarak geçiyor. Herkes, eski Taş-
kent'i görmemizi salık veriyor. Bir de özbekis-
tan lideri Islam Kerimov'un baskıcı yönetimin-
den yakınmalar duyuyoruz. Burada da miüi ye-
mek olarak karşımıza palov (pilav üzeri et) çı-
kıyor. Arap etkisiyle yerlesen şurba da (sebzeli
et) kayde değer. Molla görünüşlü özbeklerin iç-
kiye olan düşkünlükleri ise ayrı bir yazı konu-
su yapılacak cinsten.
Yeni Taşkent de can sıkıa. Kendimizi hap-
solmuş hissediyoruz. Bir an önce gün ışısın is-
tiyoruz. Bu havaya, yeni Taskent'i tam olarak
bilmesek de giriyoruz. Çünkü gözümüzden, eski
ve yeni Semerkand arasındaki fark ve eski ken-
tin o karşı konulmaz çekiciliği gitmiyor.
Sabah, ilk işinüz eski kente gitmek oluyor.
Eski Taskent'te de Semerkand'daki gibi olma-
sa da çekici bir hava var. Tek katlı evler, ça-
murlu sokaklar, çamurlann içinde köpeklerle
oynayan çocuklar ve canhlı'û daha ilginç geli-
yor. Burası, tam anlamıyla özbek damgalı ve
Rus izine rastlanmıyor. Ruslar, yeni kentten es-
kisine nazire yapmak istercesine pek çıkmıyor-
lar. Zaten, eski kent, yenisinin epey uzağmda.
hareketleriyle bizı geçmiş zamanlara cağırıyor,
ancak Semarkand'daki girdaptan en küçük bir
iz gözükmüyor. Sokaklan, bir an önce geçmek
istiyoruz. Hedefuniz, Orta Asya ve Kazakistan
Müslümanlan Kurulu'nun bulunduğu Barak-
han medresesine varmak.
Barakhan medresesi, eski Taşkent'in en ge-
niş sokağına bakıyor. Kerpiç mimarinin güzel
örneklerinden biri. Içeri girdiğimizde, bir avluy-
la karşılaşıyoruz. Sonra, birkaç molla geliyor
ve bizi medresenin odalarmdan birine götürü-
yorlar. Biraz sonra büyük müftü olarak da ad-
İandınlan Şeyh Haa Şeyh Muhammed Yusaf,
geliyor ve hoşbeşten sonra konuşmaya başhyo-
ruz.
lslamiyet'in özbekistan'da giderek gliçlendi-
ğini anlatıyor genç müftü. Kuranı Kerim'in en
eski kopyası olarak bilinen Hazreti Osman'm
Kuranı'nı Taşkent müftülügü muhafaza ediyor.
Bu nedenle özbek din adamlan, Orta Asya'da
diğer müftülüklere göre kendilerini daha şansh
olarak addediyorlar. Muhammed Yusufda bu-
nu saklamıyor. Müftü, Suudi Arabistan ve
Iran'ın cami yapınu ve dini kitaplar konusun-
daki çabalanm anlatıyor. Gerçekten de kaldı-
ğımız özbekistan Oteli, tranlı'dan, Arap'tan ge-
çilmiyor.
Muhammed Yusuf, resmi konuşuyor. Soru-
lara kaçamak yanıtlar veriyor. örneğin, Latin
alfabesine mi, yoksa Arap alfabesine mi geçil-
mesini istediğiru sorduğumuzda, " Allah ne der-
se o olur" yanıtım veriyor. Müftülukte çahşan-
lann gözlerinde ise Türkiye'den çok, Arap dün-
yasımn etkilerini görebiliyoruz. Türkiye'nin
Müslümanlığı, özbek din adamlarının beklen-
tilerinin gerisinde kalıyor. Araplann sözü geç-
tiğinde, çalısanlann yuzJerine yerlesen tebessum
hemen farkediliyor. özbek işi çaylanmız daha
bitmeden ezan sesi duyuluyor. Müftüye
"AUahaısmariadık" deyip aynlıyoruz.
lçimizden bir ses namaza gelen bir özbekle
konuşmamız gerektiğini söylüyor. Medresenin
hemen yanındaki camiye girmekte olan bir öz-
bekin yamna yaklaşıp konuşuyoruz. Islamcıh-
ğın, Arap alfabesine geçiş yönündeki isteğin
kuvvetli bir biçimde dile getirilisine tanık olu-
yonız. Eski Taskent'te, lslamiyet, Suudilerin ve
Iran'm da etkisiyle, sivriliyor.
Takkeli çocuklar da babalanyla, dedeleriyle
camiye geliyor. Namaz sonuna kadar bekleyip
özbeklerle konuşmak istegi güçleniyor. Bir ke-
nara çeküip namazın bitmesini bekliyoruz. Ak-
hmızdan Semerkand geçiyor. Eski Taşkent, Se-
merkand'ın çok uzağına düşüyor. Geçmiş, bu-
rada başka bir biçimde yaşıyor. özbekler, göz-
ümüze, Araphğm kenanndaymış gibi gözükü-
yor.
Namaz bitiyor. Kalabahk bir grubun arası-
na dalıp konuşuyoruz. Sorduğumuz sorulara al-
dığımız yanıtlar, bir ağızdan çıkmışcasına hep
aym: "Once İslamiyet." Bir de Islamın müftü-
lük aracılığıyla temsil edilen yüzünün yanında,
bir de ona paralel olarak gelişen bir başka yü-
zünün olduğunu anlıyoruz. Müftü, yönetimle
isbirliği yapmakla suçlamyor ve 1989 yıhnda gö-
revden alınan müftü örnek olarak gösteriliyor.
Şemseddin tbn Ziyaeddin Han adlı eski müf-
tünün, tabandan geien istek üzerine "Kadmiarla
kırıştırdığı ve bilardo oynadıgı" için görevinden
alındığını öğreniyoruz.
İslamın öbtir yflzfl
Cami önünde konuştuğumuz özbekterden bi-
riyle eski Taşkent'in sokaklan arasında kaybo-
luyoruz. Muhalefet Partisi Erk'in lideri M«-
hammed SaNh'le görüşeceğiz. Tek katlı, kapı-
smda insanlar oturan evleri bir bir geçiyonız.
Sonunda, rehberimiz bir evin önünde bekleme-
mizi istiyor. Bekliyoruz. Sıradan bir ev. Kapı-
mn üzerinde, Kuran'dan ayetler yanyor. Reh-
berimiz, biraz sonra yanında başka birisiyle dö-
nüyor. Tamşıyoruz. Adi, Muhammed Salih.
Salih, tslamcı Erk Partisi'nin lideri. Islami
Nuri adlı bir gazetenin de yazı işleri müdürü.
Salih, çay içip içmediğimizi sonıyor, sonra kay-
boluyor ve hemen geliyor. Salih, İslamın birU-
ğini kuvvetle savıınuyor. Böyle bir birliğe Türk-
iye'yi de dahil ediyor. Tum dünyanın böyle bir
birlik karşısında diz çökeceğini anlatıyor.
Muhammed Salih'e göre özbekistan lideri
Kerimov, "şeylan." 1989yüında göreve gelen
Kerimov, gösterileri yasaklamış ve muhalefete
göz açtırmıyormuş. Salih, müftünUn de Keri-
mov'la isbirliği yaptığını söylüyor. Bu ay sonun-
da yapılacak devlet başkanlığı seçimlerinde Sa-
lih, Kerimov'a karşı aday olacakmış. Sovyet sis-
teminin Müslümanlara çektirdiğinden, sürülen-
lerden, öldürülenlerden söz ediyor. Bir gün, "ts-
lami biriigin" gerçekleşeceğini, Arap alfabesi-
ne geçilmesini istediklerini ardı ardına sıralıyor.
Salih, yine muhalefetteki Halk Cehpesi'nin de
kendilerini bu konularda desteklediğini
söylüyor.
Oteldeyîz. Dün akşam<fâp tanıstığuruz birkaç
özbek ilişiyor gözümüze. Hemen yanlanna ya-
naşıp sohbet etmek istediğimizi belli ediyoruz.
Bugün gördüklerimizi anlatıyoruz. llgi gösteri-
yorlar. Nadir Ahmedov adlı özbek, Taşkent'-
in kalbinin, eski kentte atmadığını, birçok öz-
bekin, laikliğe olan inançlanmn tam olduğunu
söylüyor. özbekistan lideri Kerimov'a getirilen
"diktatör" suçlamasına katıldığını belirtiyor.
Ahmedov, bir işadamı. Latin alfabesine ge-
çümesinin, özbekistan'ın gelecegi açısından da-
ha yararlı olduğuna inanıyor. Turki cumhuri-
yetlerin birliği ise Ahmedov için çok uzak bir
olasüık, ancak bu olasdığı gözardı etmiyor. Tur-
ki cumhuriyetler arasında, tarihten gelen anlaş-
mazhklan örnek olarak gösteriyor ve özbekle-
rin, lider olmadıkları bir oluşuma yanaşmaya-
caklannı vurguluyor.
Taşkent, bizi itiyor. Semerkand'daki girda-
bı duşünüyoruz. Timur, Bibi Hanım, çarşı, in-
sanlar. Semerkand, "gel" diyor.
Yann: Nereye
A S I L BN
Az insan, iyi eğitim
BARIŞ BEKAR (Marmara Ûni. Basın Yayp Yüksekokulu)
Büyuk umutlarla geldiğimiz üniversite, bütün
arkadaşlanm gibi beni de hayal kırıklığına uğ-
rattı. Oysa biz hayal kınkhğı yerine eğitim ko-
şullanna uygun bir okulda iyi bir eğitim almayı
bekliyorduk.
Okula geldiğim ilk gunlerde anlamay a başla-
dım burada iyi bir eğitimin alınamayacağını.
Üniversite, üniversite olma özelliğinden j
yoksundu.
Her şey bu eğitim sisteminde kişiye kahyordu. Gerçekten olum-
lu bir eğitim sisteminde de böyle olmakydı. Okulda da dersin
temel ilkeleri verilmeliydi. Ama bugün temel eğitimi alıp alma-
dığımız şüpheli. Bizim okulumuzda da verilmiyor değil bunlar,
ama 240 kişilik bir sınıfta ders dinlemek, hele de bazı derslerde
mümkun olmuyor. Bir amfinin olmaması gibi 240 kişilik bir sı-
mfın en doğal hakkı olan mikrofon teşkilatı bile yok.
Bir dersi dinlemek için dinleme karannı bir gün önceden al-
-ıjnak ve o gün dokuzda başlayan ders için 8.20'de gelip önden
•yer kapmak gerekiyor.
Yetkililere sormak gerekiyor kalitesiz eğitimle çok eleman ye-
tiştirmek yerine, daha az elemanı daha iyi eğitim koşullannda
yetiştirmek daha iyi olmaz mı? tş veremediğiniz üniversite me-
zunlanyla övünmeyi mi tercih ediyorsunuz? Duyduğum kada-
nyla Cağaloglu doluymuş gazeteciyle, 2000 kişi bekliyormuş
kuyrukta.
Böyle bir ortamda gençlerden neler bekh'yorsunuz? Acaba hak-
kınız var mı?
İnşallah bize de uğrar
Prof. Dr. ASLAN OĞUZ (Erdyes Üniv. Tıp Fak. Psıkiyatri Anabilim
DalhKayseri)
Değerli dostum Prof. Halil Demirtaş'ın bu sütuniardaki yazı-
sım okuyunca çok şaşırdım (4 Aralık 1991). Kendisi gibi demokrat
1 R U N i V E R S I T E S T I Y O R U Z
bir insan üniversite özerkliğinin ertelenmesini önersin, doğrusu
şasırmamak elde değil. öte yandan, yazdıklanna hak vermemek
de elde değil. Beyaz bir karga görürseniz bu size, "Beyaz karga-
lar da vardni' demek hakkım tanır. Ben kendisinin tanımladığı
gibi faşist ve teokratik kadrolann rektöründen kapıcısına örgüt-
lendiği bir üniversite biliyorum. Buna göre de 'Böyle üniversite-
ler de var' diyebiliyorum. Bu tür üniversitelerdeki kadrolar, ken-
dileri ile koşut görüşte olmayanlan daha etkin bir şekilde yola
getirebilmek için şimdi dört gözle üniversite özerkliğini bekli-
yorlar. Nasıl olsa kendilerini o günlere hazırladılar ve çoğunlu-
ğu her şekilde sağlayabilecekleri kadrolan oluşturdular. Parmak-
lar kalkacak, ama sonuçta onlann istedikleri seçiiecek.
Bir yandan totaliter amaçlarmı gerçekleştirmeye çalışırken, öte
yandan da "insan hakları, özgürlükler ve demokrasi" sözlerini
ağızlarından düşürmeyenler, bu aşamadan sonra da "Çoğunluk
böyle istiyor. Demokrasi gereği(!) bu sonuca katlanmak zorun-
dasımz"; ya da "Benim arkamda şu kadar oy var" teranelerine
başlayacaklar ve hatta bundan güç alacaklar.
Yazımı Nasrettin Hoca'dan bir alıntı ile bitirmek istiyorum.
Hoca'ya, "Senin hanım gezmeye çıkmış", demişler, "İnşallah bize
de uğrar" demiş. Benim temennim de 'Eğer bir gün üniversite-
lere demokrasi gelirse (özerklik değil), inşallah o üniversitelere
de gelir'den ibarettir.
Küfürsüz üniversite
ŞEVKET ÜNSAL (Fırat Ûnv. Teknik Eğitim Fak. Mak. Eğitimi Bl, 1.
sınıf)
Bir toplumda küfürlü ve argo konuşmalar ne kadar yaygın-
sao toplum, o derece kültilrsüz ve geri kalnuş demektir. Bence
Türkiye'de bu tür kulağa hoş gelmeyen konuşmaların artması-
na sebep olanlar; müstehcen gazete, mecmua ve yine bu özellik-
teki televizyon programlandır. Bu tür gazete ve programlann ya-
yını ne kadar kısıtlanırsa; o toplumda küfürlü ve argolu konuş-
malar da o derece azalır. Buna bağh olarak da toplumun kültür
seviyesi yükselir. Maaiesef bu tür gazete ve mecmuaların yayın-
lanmasım ilerlemenin gereği olarak görenler de var.
Ben kampusunda, yurtlarında ve hiçbir yerinde küfürlü ve ar-
golu konuşmalann olmadığı, kültür düzeyi yüksek bir üniversi-
te istiyorum.
Öğrenci dernekleri
özgür olsun
VOLKAN StNAN (Trakya Ünv. Tıp Fak. 5. Dönem)
Adından da anlaşıldığı gibi evrensellik, üniversitenin olmazsa
olmazlarından, yani varoluşunu gerekçeleyen önemli işlevlerinin
birinci koşuludur. Üniversitenin bir başka olmazsa olmazı da et-
kin eğitimdir.
Üniversite yukanda tanımladığım işlevinden dolayı evrensel-
le yereli akıl, sağduyu, gerçeklik ve yaratıcıhk temelinde birleş-
tirrnek koşuluyla yerei olan toplumsal sorunlara evrensel yakla-
şımla yeni ve somut çözümler, açılımlar sunarak toplumu dö-
nüştürme ve geliştirmede önderlik etme durumundadır.
Üniversitenin bir başka varoluş gerekçesi olan etkin eğitimin
amacı bireyde davranış değişikliği oluşturma yoluyla yaratıcı in-
san kişiliğini her yönüyle geliştirerek; üretken, düşünen, eleşti-
ren, katılan bireylerden oluşan renkli ve çoksesli, dinamik bir
toplum yaratmak olmalıdır.
Ayrıca eğitmenin yönlendirilmesinde, eğitimciler kadar eğitim
süreciyle direkt ilgili olan öğrencilerin yönelimleri de önemlidir.
Bu yüzden programlann yapılması ve uygulanmasında öğrenci-
lerin katılması gereklidir. Bunun sağhkh işleyebilmesi için öğ-
renciler bu sürede kendi özgür iradeleriyle oluşturduklan öğrenci
dernekleri temsilciliği yoluyla katılmak durumundadırlar.
Üniversitelerin en güzeli
VELt SALTIK (Cumhuriyet Üriversitesi, Ziraat Fak. M.Y.O., 2. sınıf
- Tokat)
öncelikle spor dallannın tümünün yapıldığı (basketbol, yüz-
me, tenis vb.) bir spor salonuna sahip ve bu sporlara gerekli ilgi-
nin gösterildiği,
Kahvehane ortammı andıran, sigara dumanlanmn uçuştuğu,
pis kokulara neden olan sigara küllerinin görüntüsünün yaptığı
tiksindirici halden ve düzensizliğin en alâsımn bulunduğu bir kan-
tinden uzak,
Temiz, genis, sessiz ve her türlü yaymlann girdiği güzel bir kü-
tüphane ve aynca arkadaş veya arkadaşlarla dertleşeceğin, ko-
nuşabileceğin,
Derslerinde öğrendye tam olarak yararlı oiabilecek öğretim
görevlilerinin yer aldığı ve bu görevlilerin devamlı denetlendiği,
yani serbest buakılmadığı ve aynca uygulamalı ders olarak al-
dığımız derslerin gerçekten uygulamalı olarak ahndığı ve ezber-
ciliğin yok olduğu, kısaca eğitimin en güzelinin verüdiği bir üni-
versite istiyorum.
Kunı fasulyenin nimeti
MUSTAFA EĞRİBOYUN (Zongukiak Mah. Fak. Ara&rma G6-
revlisi)
12 Eylül 1980'den ve özellikle de YÖK'ten sonra, üniversite-
lerde tek tip yemek diyeti uygulandı. Kunı, pilav, üzüm kompos-
tosu. Bu yemekleri sevmeyenlerin de zorla ağzına tıkıldı. Ara-
dan geçen onca yıldan sonra, geldik bugüne...
Şimdi ıklim değişti. Balkanlar üzerinden gelen soğuk hava dal-
gaları, yerini Isparta-tzmir cephesinden gelen yumuşak ve sıca-
cık bir havaya bırakmca, pek değerli üniversitelerimiz gördüler
ki değişik yemekler de varmış. Hele hele hükümetin önerdiği ye-
mekler öğrencilerimizin ve bazı öğretim elemanlanmn şimdiden
iştahım kabarttı. Kadın budu köfte özerklik, hanım göbeği de-
mokrasi, dilber dudağı seçimler vs. hem adı hem de kendisi gü-
zel yemekler. Bize göre imambayıldı da pek makbule geçecek ya,
bakalım on yüdır kunı fasulye yemeğe ve yedirmeye alışmış olan-
lar ne gibi hazımsızlıklarla karşılaşacaklar. Bırakalım bunu da
YÖK'ün sulayıp yetiştirdiği DeRe'ler (Dr.) teşhis etsinler.
önümüzdeki günler bol çeşitli, sebzeh'-meyveli yemekler yi-
yeceğimizi gösteriyor, gibi... Dileyelim ki bunlan, heyencanla yan-
hş bir şekilde birbirine kanştınp, "aşure" adı altında ama o gü-
zelim aşure yerine ucube bir yemeğe dönüştürmeyelim.