22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
i 20 ARALIK 1991 DİZİ-RÖPORIAJ CUMHURlYET/7 i D A Ğ j L A N S S C B ' D E T Ü R K İ C U M H U R İ Y E T L E R OrtaAsya Uyanıyor •• FATİH YILMAZ •_ OzBEKİSTANLİDERİKERİMOV Fanatizme izinvermemTASKENT — özbekistan lideri Islam Kerimov, "her şe- yiyle Türkiye'yi örnek alıyo- ruz. Eğer Türkiye bize destek olursa, özbekistan bundan böyle kimsenin boyundurugu- na ginnez" diyor. Kerimov, özbekistan'ın iaik bir ülke ol- ması için elinden gelen çaba- yı göstereceğini belirtirken, AtatUrk'ten etkilendiğini de soylüyor. Kerimov, Komünist Parti saflanndan yetişmiş bir lider. 1989 yılında Yüksek Sovyet BaşkanlığYna seçilmiş ve şim- di önünde zor bir sınav var: Devlet Başkanlığı seçimleri. Kerimov, seçimleri büyük farkla kazanacağından emin. özbekistan lideri, diktatör ol- madığını, aksine demokrasi- nin gttvencesi olduğunu belir- tiyor. Kerimov, Türk halkJa- nnın birliğinden yana ve Türk ortak pazan düşüncesine de sıcak bakıyor. tslam Kerimovna, Taşkent'- tekj Yüksek Sovyet binasında- ki çaiışma odasında görüştük. Kerimov'a sorduğumuz soru- lar ve yanıtlan şöyle: — Türkiye hakkında ne düsünüyorsu- nuz? Kerimov — Türkiye*ye ağa- bey gözüyle b a k ı y o r u z . Türkiye'nin bi- ze vereceği des- tek, özbekis- tan'ın geleceği açısından çok öncmli. Eğer, Türkiye bize her bakımdan destek olursa, özbekistan, hiç kimsenin boyun'duruğu altına ginnez. Bunu, bem ekonomik hem kültürel hem de politik an- lamda söylüyo- mm enmov, Özbekistan'da yükselen Islami muhalefetin köktenciliğe dönüşmeyece- ği inancında. rum. Türkiye'den öğrenebüe- ceğimiz çok şey var. Biz bir tufandan cıktık. Çok yerimiz lonk içerisinde. Türkiye, teda- vi için bize destek olnıalı. Umuyoruz olacaktır. Şu an, tüm Orta Asya, Türkiye'den çok şey bekliyor. Biz, Sovyet sisteminin yeni alacağı biçim konusunda temkinliyiz. Yine ezüenler olmak istemiyoruz. Turkiye'nin de böyle aşama- da desteğinı arıyoruz. — Özbekistan, tslamiyetin Orta Asya'da en gtiçlu oMu- f» ölkeleıtlen MrL Arap alfa- besme geçflmesi yönönde ses- ler yikacttyor. Aynca siz, dik- tatöriükte sBçlanıyorsBnuz? Kerimov — Evet, bunlar doğru. özbekistan, tarihinden kaynaklanan nedenlerle her zaman tslamiyetin güçlü ol- duğu bir yerdir. Şu anda ya- şanan, Sovyet iktidanndan kurtulmamn ferahhğıdır. Ben, tslamiyetin özbekistan'da bü- yük bir tehlike yaratacağmı, insanlanmızın köktenci bir bilince sahip olduğunu dü- şünmüyorum. Çünkü, Oz- bekler, fanatizmi aklın içinde eritebilen insanlardır. Halkın büyük çoğunluğunun İaik bir yapısı vardır. Kimsenin din hürriyetine kanşamayız, an- cak, köktencüiğin Ozbekis- tan'ı pençesine almasına da izin vermeyiz. Benim diktatör olduğum şeklindeki suçlama- lar da bu konudaki kararulı- ğimi7dan geliyor. Ülkeyi bir uçuruma sürüklememek için bazı önlemler alıyoruz, adı- mız diktatöre çıkıyor, Şimdi, dünyanın neresine giderseniz gidin, basıbozukluğa izin ve- rilmez. Türkiye için de bu ge- çerlidir. Arap alfabesi ile La- tin alfabesi arasında bir tercih yapacağız. Bizim tercihimiz, latin alfabesi yönündedir. Arap alfabesini isteyenler de var. Bir dönem, Isla- miyetin en büyük merkezleri- ni bünyesinde banndıran öz- bekistan'da bu tür istekler do- ğal olarak ortaya çıkacaktır. Zamana gereksinimiz var. önce yapılması gereken, eko- nominin rayına oturtulması- dır. Gerisi, sonra kendiliğin- den ortaya çı-. kar. — lran ve Suudi Arabis- tan, Özbekis- tan'da yogun bir faaliyet içİBdeier. Kerimov — Biz, herkesle karşıhkh saygı ve birbirimizin içişlerine kanş- mama prensip- leri doğrultu- sunda işbirliği- ne girebiliriz. tran'la, Suudi Arabistan'la, Türkiye ile ta- rihten gelen bir yakınlığımız var. Ben, bu üç ülkeye de aym gözle bakıyo- nım, ancak ön- celiği soracak olursanız, Türkiye derim. Autürk'ün il- keleri, özbekistan'ın yapmak istedikleriyle aynı parakjde- dir. Ben, Atatürk'e hayranım. Onun basardıklanm, umanm Orta Asya halklan da basanr. — TSrki halklann birtigi ve otası bir Türk ortak pazan konusandaki daşünceteriniz? Kerimov — Ben, Türki halklann birliği düşüncesini savunuyorum. Bu mutlaka gerçekleşmeli. Birliğin nasıl olacağı, masaya oturup konu- şulur. Politik bir birlikten zi- yade, ekonomik bir birlik ku- rulabilir. Bunun adına, Türk ortak pazan da diyebilirsiniz. Slavlann birliği oluyor da Or- ta Asya halklanmn niye olma- sın ve bu neden Türkiye'yi, Azerbaycan'ı kapsamasın. Ben bunun gerçekleşeceğine inanıyorum. Orta Asya'da bu- nu şu an çok kimse istiyor. Çağımız arayışlar çağı ve Türk ortak pazan düşüncesi de bir arayış değil mi? Herkes, kendi gücünü biliyor. Taşkent'te yükselen İslamÖzbekistan'ın başkenti Taşkent de iki ayrı dünyadan Suudi Arabistan ve İran, Özbekistan'da îslamiyeti ön plana oluşuyor. Eski Taşkent, medreseleri, müftülügü, camileri ile çıkararak yoğun bir çaiışma içindeler. Eski Taşkent, Suudi Islami uyanışı yaşıyor. Özbekistan muhalefeti de Islamcı Arabistan'ın ve tran'm desteğiyle camilerle, mescitlerle köktenciliği ön plana çıkararak eski Taşkent'te taban anyor. donamyor. Türkiye'nin adı ise büyük bir anlam içermiyor. TAŞKENT — Semerkand'ın büyülü havası- m geride bırakıp karayolundan Taşkent'e doğ- ru ilerliyoruz. Yolun iki yanında, gözalabildi- ğıne pamuk tarlalan. Enver Paşa, geliyor aklı- mıza. 20. asnn ilk çeyreğinin, bu buyuk mace- racısına en fazla yaklaşuğınuz noktalar buralan. Kendisini, "TörldsUn emki" olarak Uan edip 1921-1922 yülan arasında Basmacüar'dan (Sov- yet ordusuna karşı savaşan özbekier. Bastna- a, eşkıya anlamında kullanılıyor) birkaç yuz ki- şiylc birlikte "Turan" peşinde koşup Pamir daSlannda öldürülüşünü duşünüyoruz. Ozbek sürücünün sesiyle, Enver Pasa'yı, tek başına bir Sovyet BirUğine atııu sürdüğü kare- de dondurup, bırakjyoruz. Sürücü, eh"yle bir yeri gösteriyor. Siri Derya (Seyhun) ırmağma yak- laşıyoruz. Seyhun, kıvnla kıvrıla, gürül gürül akıyor. Özbek sürücü, ırmağm suyunun gide- rek azaldıgından, Amu Derya'mn da aynı so- runla karsı karşıya olduğundan ve AraJ Gölü'- nün bu nedenle kuruduğundan yakınıyor. Seyhun, üzerinden geçtiğımiz ovaya hayat ve- riyor. Pamuk tarlalannın sulanması, bu ırmak- tan kanallarla taşman sularla yapüıyor. Ovadan bereket fışkınyor. Stalin'in 1930'lu yülarda öz- bekistan'da gerçekleştirdiği kolektiflestirme. ovanın hemen hemen her noktasında kendisini hissettiriyor. Sürücümüz, Stalin'i sorduğumuzda yüzunu buruşturup anlatıyor. "Stalindna" denilen u>- gulama sonucu, molla olan babasının öldürul- düğünden, Stalin'in, özbekistan'da birçok mes- cıdi sinemaya, dans salonuna dönüşturduğunü söylüyor. Yaküan Kuran'lardan, Sibirya'ya sü- rülenlerden bahsediyor. Hacca gitmek istediği- ni, ancak bugüne kadar izin alamadığıru da bir çırpıda anlatıyor. Taşkent'e giriyonız. İlk anda, metropol adayı bir kent izlenimi veriyor Taşkent. Büyük bina- lan, komunizmi öven afişleri ile karşıhyor sizi. Duppisi ve pala bıyıklan ile bir özbek dikkati- mizi çekiyor. Uzun paltosunun üzerine iliştir- diği madalyalan ile 5 yıldızlı otellerin kapılann- daki görevlileri çağnştınyor. Orta Asya'daki ve diğer bölgelerdeki Sovyet kentlerinden farkı yok Taşkent'in. îlk bakışta yeni Semerkand'daki ruhsuzluk burada da ken- disini gösteriyor. Pencereden, Ruslcnn surat- lan seçiliyor. Moskova'daki Kızıl Meydan'ı aratmayacak büyüklükteki aym adlı meydanın yanından geciyoruz. Lenin, Orta Asya'nın en görkemli heykelinin üzerinden meydana hâkim. Meydana girişin hemen sağındaki panoda ise Özbekier için her şeyin üzerinde bir değer taşı- yan Ali Şir Nevai'nin bir portresi ve 550. do- ğum yüınm kutlandığına üişkin bir afış var. Nevai, özbekier için uyaıuşı, Moskova açı- sından ise birleştiriciliği temsil ediyor. Çağatay Türkçesine verdigi önem ve Islami yönü nede- niyle, özbekler, Nevai'ye "en böySk üstat" ola- rak dört elle sanlmış durumdalar. Moskova ise 1920'h yıllardan günumüze kadar uzanan surede Nevai'yi, "sınıf mıicadelesinin" bir lideri ola- rak tamtmaya Ç^II^TP'? BU nedenle Nevai, hem özbekler hem de Slavlar açısından umut olmus. Surücümüze, bizi kalacağumz yere bırakma- dan önce son sorumuzu yöneltiyoruz: "Isiamın .. , , ____. . mı, yoksa Türkierin mi Mriiği?" özbek sürü- Özbekler, diğer Orta As>a halklan gibi geleceklennı bugüne taşımayı başarmışlar. SSCB'nın ço- cü, "ikisinin de" şeklinde kısa bir yamt veri- küşüyle Özbekler, bir uyanışı yaşıyoriar. Uyanışın nereye yönelecegi ise şn an beürsiz. yor. Devasa Özbekistan Oteli'nde taksiden iner- Dışa açılan kapılann önlerine oturmus kadınlı ken sürücü, dolar bozdurup bozdunnayacağı- erkekli Özbekler, geçmiş damgalı gıysileri, ağır I I I I - R ] Özbekistan ile Türkiye arasındaki ılişkiler, SSCB'nin dağılma sürecine girmesi ile birlikte ivmekazandı. İlişkilerin gelecekte yoğunluk kazanacağına ilişkin umutlarda özbekistan lideri tslam Kerimov'un Türkiye ziyareti ile arttı. Taşkent'te yaptığımız göriişmeler ve Kerimov'un Türkiye ziyaretinin ortaya çıkardığı gelişmeler çerçevesinde özbekistan'ın Türkiye'den beklentilerini söyle özetlemek olası: 1) Türkiye'den ekonomik destek: Kesin bir rakam dile getirilmese de Özbekistan, Türkiye'den, ekonominin en azından harekete geçirilmesi için kredi bekliyor. 2) Karşılıklı tkaretin geliştirilmesi: özbekistan, altın ve pamukta dünya ölçülerinde bir kaliteye ve üretime sahip. Özbekistan yönetimi, altın ve pamuğun Türk işletmelerle kurulacak ortak fabrikalarda üretilmesını ve dünya pazarlannda satılmasını istiyor. 3) Dini \ardun: Taşkent Müftülügü, Türkiye'den en küçük bir yardım alaınamaktan yakınıyor. Yardım, özellikle dini yayınlar ve yaptınlacak cami ve mescidler konulannda isteniyor. Türkiye'nin bu alanda şu ana kadar hiçbir şey yapmamasına karşın İran ve Suudi Arabistan, din konusunda Özbekistan'da büyük bir atağa geçmişdurumda. 4) Alfabe arayışı: Özbekistan'da komünist kökenli yönetim, Latin alfabesine geçilmesi konusunda kararlı bir tutum izliyor. mızı sonıyor. Bu kez biz kısa bir yamt veriyo- nız: "Hayır." Eski Taşkent Otelde kaldığuıuz bir gecenin büyük bölümü, özbeklerle, havadan sudan ve özellikle politi- kadan konuşarak geçiyor. Herkes, eski Taş- kent'i görmemizi salık veriyor. Bir de özbekis- tan lideri Islam Kerimov'un baskıcı yönetimin- den yakınmalar duyuyoruz. Burada da miüi ye- mek olarak karşımıza palov (pilav üzeri et) çı- kıyor. Arap etkisiyle yerlesen şurba da (sebzeli et) kayde değer. Molla görünüşlü özbeklerin iç- kiye olan düşkünlükleri ise ayrı bir yazı konu- su yapılacak cinsten. Yeni Taşkent de can sıkıa. Kendimizi hap- solmuş hissediyoruz. Bir an önce gün ışısın is- tiyoruz. Bu havaya, yeni Taskent'i tam olarak bilmesek de giriyoruz. Çünkü gözümüzden, eski ve yeni Semerkand arasındaki fark ve eski ken- tin o karşı konulmaz çekiciliği gitmiyor. Sabah, ilk işinüz eski kente gitmek oluyor. Eski Taskent'te de Semerkand'daki gibi olma- sa da çekici bir hava var. Tek katlı evler, ça- murlu sokaklar, çamurlann içinde köpeklerle oynayan çocuklar ve canhlı'û daha ilginç geli- yor. Burası, tam anlamıyla özbek damgalı ve Rus izine rastlanmıyor. Ruslar, yeni kentten es- kisine nazire yapmak istercesine pek çıkmıyor- lar. Zaten, eski kent, yenisinin epey uzağmda. hareketleriyle bizı geçmiş zamanlara cağırıyor, ancak Semarkand'daki girdaptan en küçük bir iz gözükmüyor. Sokaklan, bir an önce geçmek istiyoruz. Hedefuniz, Orta Asya ve Kazakistan Müslümanlan Kurulu'nun bulunduğu Barak- han medresesine varmak. Barakhan medresesi, eski Taşkent'in en ge- niş sokağına bakıyor. Kerpiç mimarinin güzel örneklerinden biri. Içeri girdiğimizde, bir avluy- la karşılaşıyoruz. Sonra, birkaç molla geliyor ve bizi medresenin odalarmdan birine götürü- yorlar. Biraz sonra büyük müftü olarak da ad- İandınlan Şeyh Haa Şeyh Muhammed Yusaf, geliyor ve hoşbeşten sonra konuşmaya başhyo- ruz. lslamiyet'in özbekistan'da giderek gliçlendi- ğini anlatıyor genç müftü. Kuranı Kerim'in en eski kopyası olarak bilinen Hazreti Osman'm Kuranı'nı Taşkent müftülügü muhafaza ediyor. Bu nedenle özbek din adamlan, Orta Asya'da diğer müftülüklere göre kendilerini daha şansh olarak addediyorlar. Muhammed Yusufda bu- nu saklamıyor. Müftü, Suudi Arabistan ve Iran'ın cami yapınu ve dini kitaplar konusun- daki çabalanm anlatıyor. Gerçekten de kaldı- ğımız özbekistan Oteli, tranlı'dan, Arap'tan ge- çilmiyor. Muhammed Yusuf, resmi konuşuyor. Soru- lara kaçamak yanıtlar veriyor. örneğin, Latin alfabesine mi, yoksa Arap alfabesine mi geçil- mesini istediğiru sorduğumuzda, " Allah ne der- se o olur" yanıtım veriyor. Müftülukte çahşan- lann gözlerinde ise Türkiye'den çok, Arap dün- yasımn etkilerini görebiliyoruz. Türkiye'nin Müslümanlığı, özbek din adamlarının beklen- tilerinin gerisinde kalıyor. Araplann sözü geç- tiğinde, çalısanlann yuzJerine yerlesen tebessum hemen farkediliyor. özbek işi çaylanmız daha bitmeden ezan sesi duyuluyor. Müftüye "AUahaısmariadık" deyip aynlıyoruz. lçimizden bir ses namaza gelen bir özbekle konuşmamız gerektiğini söylüyor. Medresenin hemen yanındaki camiye girmekte olan bir öz- bekin yamna yaklaşıp konuşuyoruz. Islamcıh- ğın, Arap alfabesine geçiş yönündeki isteğin kuvvetli bir biçimde dile getirilisine tanık olu- yonız. Eski Taskent'te, lslamiyet, Suudilerin ve Iran'm da etkisiyle, sivriliyor. Takkeli çocuklar da babalanyla, dedeleriyle camiye geliyor. Namaz sonuna kadar bekleyip özbeklerle konuşmak istegi güçleniyor. Bir ke- nara çeküip namazın bitmesini bekliyoruz. Ak- hmızdan Semerkand geçiyor. Eski Taşkent, Se- merkand'ın çok uzağına düşüyor. Geçmiş, bu- rada başka bir biçimde yaşıyor. özbekler, göz- ümüze, Araphğm kenanndaymış gibi gözükü- yor. Namaz bitiyor. Kalabahk bir grubun arası- na dalıp konuşuyoruz. Sorduğumuz sorulara al- dığımız yanıtlar, bir ağızdan çıkmışcasına hep aym: "Once İslamiyet." Bir de Islamın müftü- lük aracılığıyla temsil edilen yüzünün yanında, bir de ona paralel olarak gelişen bir başka yü- zünün olduğunu anlıyoruz. Müftü, yönetimle isbirliği yapmakla suçlamyor ve 1989 yıhnda gö- revden alınan müftü örnek olarak gösteriliyor. Şemseddin tbn Ziyaeddin Han adlı eski müf- tünün, tabandan geien istek üzerine "Kadmiarla kırıştırdığı ve bilardo oynadıgı" için görevinden alındığını öğreniyoruz. İslamın öbtir yflzfl Cami önünde konuştuğumuz özbekterden bi- riyle eski Taşkent'in sokaklan arasında kaybo- luyoruz. Muhalefet Partisi Erk'in lideri M«- hammed SaNh'le görüşeceğiz. Tek katlı, kapı- smda insanlar oturan evleri bir bir geçiyonız. Sonunda, rehberimiz bir evin önünde bekleme- mizi istiyor. Bekliyoruz. Sıradan bir ev. Kapı- mn üzerinde, Kuran'dan ayetler yanyor. Reh- berimiz, biraz sonra yanında başka birisiyle dö- nüyor. Tamşıyoruz. Adi, Muhammed Salih. Salih, tslamcı Erk Partisi'nin lideri. Islami Nuri adlı bir gazetenin de yazı işleri müdürü. Salih, çay içip içmediğimizi sonıyor, sonra kay- boluyor ve hemen geliyor. Salih, İslamın birU- ğini kuvvetle savıınuyor. Böyle bir birliğe Türk- iye'yi de dahil ediyor. Tum dünyanın böyle bir birlik karşısında diz çökeceğini anlatıyor. Muhammed Salih'e göre özbekistan lideri Kerimov, "şeylan." 1989yüında göreve gelen Kerimov, gösterileri yasaklamış ve muhalefete göz açtırmıyormuş. Salih, müftünUn de Keri- mov'la isbirliği yaptığını söylüyor. Bu ay sonun- da yapılacak devlet başkanlığı seçimlerinde Sa- lih, Kerimov'a karşı aday olacakmış. Sovyet sis- teminin Müslümanlara çektirdiğinden, sürülen- lerden, öldürülenlerden söz ediyor. Bir gün, "ts- lami biriigin" gerçekleşeceğini, Arap alfabesi- ne geçilmesini istediklerini ardı ardına sıralıyor. Salih, yine muhalefetteki Halk Cehpesi'nin de kendilerini bu konularda desteklediğini söylüyor. Oteldeyîz. Dün akşam<fâp tanıstığuruz birkaç özbek ilişiyor gözümüze. Hemen yanlanna ya- naşıp sohbet etmek istediğimizi belli ediyoruz. Bugün gördüklerimizi anlatıyoruz. llgi gösteri- yorlar. Nadir Ahmedov adlı özbek, Taşkent'- in kalbinin, eski kentte atmadığını, birçok öz- bekin, laikliğe olan inançlanmn tam olduğunu söylüyor. özbekistan lideri Kerimov'a getirilen "diktatör" suçlamasına katıldığını belirtiyor. Ahmedov, bir işadamı. Latin alfabesine ge- çümesinin, özbekistan'ın gelecegi açısından da- ha yararlı olduğuna inanıyor. Turki cumhuri- yetlerin birliği ise Ahmedov için çok uzak bir olasüık, ancak bu olasdığı gözardı etmiyor. Tur- ki cumhuriyetler arasında, tarihten gelen anlaş- mazhklan örnek olarak gösteriyor ve özbekle- rin, lider olmadıkları bir oluşuma yanaşmaya- caklannı vurguluyor. Taşkent, bizi itiyor. Semerkand'daki girda- bı duşünüyoruz. Timur, Bibi Hanım, çarşı, in- sanlar. Semerkand, "gel" diyor. Yann: Nereye A S I L BN Az insan, iyi eğitim BARIŞ BEKAR (Marmara Ûni. Basın Yayp Yüksekokulu) Büyuk umutlarla geldiğimiz üniversite, bütün arkadaşlanm gibi beni de hayal kırıklığına uğ- rattı. Oysa biz hayal kınkhğı yerine eğitim ko- şullanna uygun bir okulda iyi bir eğitim almayı bekliyorduk. Okula geldiğim ilk gunlerde anlamay a başla- dım burada iyi bir eğitimin alınamayacağını. Üniversite, üniversite olma özelliğinden j yoksundu. Her şey bu eğitim sisteminde kişiye kahyordu. Gerçekten olum- lu bir eğitim sisteminde de böyle olmakydı. Okulda da dersin temel ilkeleri verilmeliydi. Ama bugün temel eğitimi alıp alma- dığımız şüpheli. Bizim okulumuzda da verilmiyor değil bunlar, ama 240 kişilik bir sınıfta ders dinlemek, hele de bazı derslerde mümkun olmuyor. Bir amfinin olmaması gibi 240 kişilik bir sı- mfın en doğal hakkı olan mikrofon teşkilatı bile yok. Bir dersi dinlemek için dinleme karannı bir gün önceden al- -ıjnak ve o gün dokuzda başlayan ders için 8.20'de gelip önden •yer kapmak gerekiyor. Yetkililere sormak gerekiyor kalitesiz eğitimle çok eleman ye- tiştirmek yerine, daha az elemanı daha iyi eğitim koşullannda yetiştirmek daha iyi olmaz mı? tş veremediğiniz üniversite me- zunlanyla övünmeyi mi tercih ediyorsunuz? Duyduğum kada- nyla Cağaloglu doluymuş gazeteciyle, 2000 kişi bekliyormuş kuyrukta. Böyle bir ortamda gençlerden neler bekh'yorsunuz? Acaba hak- kınız var mı? İnşallah bize de uğrar Prof. Dr. ASLAN OĞUZ (Erdyes Üniv. Tıp Fak. Psıkiyatri Anabilim DalhKayseri) Değerli dostum Prof. Halil Demirtaş'ın bu sütuniardaki yazı- sım okuyunca çok şaşırdım (4 Aralık 1991). Kendisi gibi demokrat 1 R U N i V E R S I T E S T I Y O R U Z bir insan üniversite özerkliğinin ertelenmesini önersin, doğrusu şasırmamak elde değil. öte yandan, yazdıklanna hak vermemek de elde değil. Beyaz bir karga görürseniz bu size, "Beyaz karga- lar da vardni' demek hakkım tanır. Ben kendisinin tanımladığı gibi faşist ve teokratik kadrolann rektöründen kapıcısına örgüt- lendiği bir üniversite biliyorum. Buna göre de 'Böyle üniversite- ler de var' diyebiliyorum. Bu tür üniversitelerdeki kadrolar, ken- dileri ile koşut görüşte olmayanlan daha etkin bir şekilde yola getirebilmek için şimdi dört gözle üniversite özerkliğini bekli- yorlar. Nasıl olsa kendilerini o günlere hazırladılar ve çoğunlu- ğu her şekilde sağlayabilecekleri kadrolan oluşturdular. Parmak- lar kalkacak, ama sonuçta onlann istedikleri seçiiecek. Bir yandan totaliter amaçlarmı gerçekleştirmeye çalışırken, öte yandan da "insan hakları, özgürlükler ve demokrasi" sözlerini ağızlarından düşürmeyenler, bu aşamadan sonra da "Çoğunluk böyle istiyor. Demokrasi gereği(!) bu sonuca katlanmak zorun- dasımz"; ya da "Benim arkamda şu kadar oy var" teranelerine başlayacaklar ve hatta bundan güç alacaklar. Yazımı Nasrettin Hoca'dan bir alıntı ile bitirmek istiyorum. Hoca'ya, "Senin hanım gezmeye çıkmış", demişler, "İnşallah bize de uğrar" demiş. Benim temennim de 'Eğer bir gün üniversite- lere demokrasi gelirse (özerklik değil), inşallah o üniversitelere de gelir'den ibarettir. Küfürsüz üniversite ŞEVKET ÜNSAL (Fırat Ûnv. Teknik Eğitim Fak. Mak. Eğitimi Bl, 1. sınıf) Bir toplumda küfürlü ve argo konuşmalar ne kadar yaygın- sao toplum, o derece kültilrsüz ve geri kalnuş demektir. Bence Türkiye'de bu tür kulağa hoş gelmeyen konuşmaların artması- na sebep olanlar; müstehcen gazete, mecmua ve yine bu özellik- teki televizyon programlandır. Bu tür gazete ve programlann ya- yını ne kadar kısıtlanırsa; o toplumda küfürlü ve argolu konuş- malar da o derece azalır. Buna bağh olarak da toplumun kültür seviyesi yükselir. Maaiesef bu tür gazete ve mecmuaların yayın- lanmasım ilerlemenin gereği olarak görenler de var. Ben kampusunda, yurtlarında ve hiçbir yerinde küfürlü ve ar- golu konuşmalann olmadığı, kültür düzeyi yüksek bir üniversi- te istiyorum. Öğrenci dernekleri özgür olsun VOLKAN StNAN (Trakya Ünv. Tıp Fak. 5. Dönem) Adından da anlaşıldığı gibi evrensellik, üniversitenin olmazsa olmazlarından, yani varoluşunu gerekçeleyen önemli işlevlerinin birinci koşuludur. Üniversitenin bir başka olmazsa olmazı da et- kin eğitimdir. Üniversite yukanda tanımladığım işlevinden dolayı evrensel- le yereli akıl, sağduyu, gerçeklik ve yaratıcıhk temelinde birleş- tirrnek koşuluyla yerei olan toplumsal sorunlara evrensel yakla- şımla yeni ve somut çözümler, açılımlar sunarak toplumu dö- nüştürme ve geliştirmede önderlik etme durumundadır. Üniversitenin bir başka varoluş gerekçesi olan etkin eğitimin amacı bireyde davranış değişikliği oluşturma yoluyla yaratıcı in- san kişiliğini her yönüyle geliştirerek; üretken, düşünen, eleşti- ren, katılan bireylerden oluşan renkli ve çoksesli, dinamik bir toplum yaratmak olmalıdır. Ayrıca eğitmenin yönlendirilmesinde, eğitimciler kadar eğitim süreciyle direkt ilgili olan öğrencilerin yönelimleri de önemlidir. Bu yüzden programlann yapılması ve uygulanmasında öğrenci- lerin katılması gereklidir. Bunun sağhkh işleyebilmesi için öğ- renciler bu sürede kendi özgür iradeleriyle oluşturduklan öğrenci dernekleri temsilciliği yoluyla katılmak durumundadırlar. Üniversitelerin en güzeli VELt SALTIK (Cumhuriyet Üriversitesi, Ziraat Fak. M.Y.O., 2. sınıf - Tokat) öncelikle spor dallannın tümünün yapıldığı (basketbol, yüz- me, tenis vb.) bir spor salonuna sahip ve bu sporlara gerekli ilgi- nin gösterildiği, Kahvehane ortammı andıran, sigara dumanlanmn uçuştuğu, pis kokulara neden olan sigara küllerinin görüntüsünün yaptığı tiksindirici halden ve düzensizliğin en alâsımn bulunduğu bir kan- tinden uzak, Temiz, genis, sessiz ve her türlü yaymlann girdiği güzel bir kü- tüphane ve aynca arkadaş veya arkadaşlarla dertleşeceğin, ko- nuşabileceğin, Derslerinde öğrendye tam olarak yararlı oiabilecek öğretim görevlilerinin yer aldığı ve bu görevlilerin devamlı denetlendiği, yani serbest buakılmadığı ve aynca uygulamalı ders olarak al- dığımız derslerin gerçekten uygulamalı olarak ahndığı ve ezber- ciliğin yok olduğu, kısaca eğitimin en güzelinin verüdiği bir üni- versite istiyorum. Kunı fasulyenin nimeti MUSTAFA EĞRİBOYUN (Zongukiak Mah. Fak. Ara&rma G6- revlisi) 12 Eylül 1980'den ve özellikle de YÖK'ten sonra, üniversite- lerde tek tip yemek diyeti uygulandı. Kunı, pilav, üzüm kompos- tosu. Bu yemekleri sevmeyenlerin de zorla ağzına tıkıldı. Ara- dan geçen onca yıldan sonra, geldik bugüne... Şimdi ıklim değişti. Balkanlar üzerinden gelen soğuk hava dal- gaları, yerini Isparta-tzmir cephesinden gelen yumuşak ve sıca- cık bir havaya bırakmca, pek değerli üniversitelerimiz gördüler ki değişik yemekler de varmış. Hele hele hükümetin önerdiği ye- mekler öğrencilerimizin ve bazı öğretim elemanlanmn şimdiden iştahım kabarttı. Kadın budu köfte özerklik, hanım göbeği de- mokrasi, dilber dudağı seçimler vs. hem adı hem de kendisi gü- zel yemekler. Bize göre imambayıldı da pek makbule geçecek ya, bakalım on yüdır kunı fasulye yemeğe ve yedirmeye alışmış olan- lar ne gibi hazımsızlıklarla karşılaşacaklar. Bırakalım bunu da YÖK'ün sulayıp yetiştirdiği DeRe'ler (Dr.) teşhis etsinler. önümüzdeki günler bol çeşitli, sebzeh'-meyveli yemekler yi- yeceğimizi gösteriyor, gibi... Dileyelim ki bunlan, heyencanla yan- hş bir şekilde birbirine kanştınp, "aşure" adı altında ama o gü- zelim aşure yerine ucube bir yemeğe dönüştürmeyelim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle