Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/14 20 ARALIK 1991
Kültür Bakanı Fikri Sağlar, yeni hükümetin kültür politikalannı Cumhuriyet 'e yazdı:
Resıııi kültür politikası obııaz
Kültür Bakanı Fikri Sağlar bu alanda
konusunda bakanlığı tarafından izlenmesi
planlanan politikalan Cumhuriyet gazetesi
için yazdı. Bu yazıyı okuyucularımıza
sunuyoruz.
Sükyman Demirel ve Erdal tnönii başkanh-
ğında kurulan 49. cumhuriyet hükümeti yoğun
bir demokratikleşme süreci başlatmıştır. Türki-
ye toplumu bu sürece uzun ve çileli bir dönemin
sonunda ulaşmıştır. Bu dönem 1980'Ii yülarda
yaşanan yasakçı, baskıci, tutucu zihniyette ve
onun uygulamalannda somutlaşmıştır.
Bu somutlaşmayi yadırgamamak gerekir; çün-
kû 1980 Anayasası şimdi yakındığunız ve aşma-
ya cahstığımız dönemin uygulamalanna zemin
ve gerekçe hazulayan bir ruhu ve bir söylevi bun-
yesinde banndınnıştır.
1980 Anayasası daha başlangıcında "kutsal
devlet" kavTamına yer verir. Böylelikle devletin
karşısında özgür bireylerin değil, ona kayıtsız ko-
şulsuz bağh "kullar" olacağını kabul eder.
Bu yaklaşım da devletin etki alanını, egemen-
lik sırlannı sonuna kadar genışletmesi, kullan-
ması ve bireyi de yok sayması demektir. Oysa
bugün hazırlanmış hükümet programında top-
hımun gereksinimlerinin var olan anayasanın bir
hayli ötesinde olduğu açıkça vurgulanmaktadır
ve orada "ülkemiz cagdaş ve tam demokratik bir
sMl toplum anayasası ihtiyacı içindedir" denil-
mektedir.
Gene aynı hükümet programında bu arayışın
ve bu yaklaşımın doğal bir uzantısı olarak
"inanç, düşünce ve anlatım özgüriökleri lopln-
m u temebdir, kısrtlanamaz" görüşü yer almak-
tadır.
Gerçekten de Türkiye topiumunun baştan beri
değindiğim ve vuıguladıgun sorunlan yaşama-
sının altında yatan en önemli neden, totaliter
devlet anlayışının serimlediği, tekil (monist) top-
lum olma özlemidir. Bu yaklaşım, toplumdaki
çoğulculuğu, toplumdaki çoksesliliği kısıtlamış,
insanlann "ünifonn" bir yapı içinde birlikte ya-
şamasını istemiştir.
Oysa bir toplumun bir örnek (homojen) bir
yapıya sahip olması, eski deyişiyle eşyanın tabi-
atına aykındır, fakat onunla sınırlı da değildir.
Bu yaklaşım insanlann doğasına da ters düşer.
Niteldm bu nedenlerle 1980'lerin sonunda
dünya yeni yollar aramaya, yeni kavramlar ge-
liştinneye, yeni yaklaşımlar içine girmeye baş-
lamıştır. 1980'li yıllar tüm dünyada bireysel öz-
gürlüklerin yükseltildiği, yetkici devlet anlayış-
laruun sorgulandığı, kısıtlayıcı, koşullandıncı ve
bağlayıcı tavırlann dışlanchğı bir dönemi başlat-
rruşür.
Çevremize baktığımız zaman kitle iletişim
araçlannda ve haberlesme olanaklannda sağla-
nan gelişmelerin, toplumlan birbirine yaklaştır-
dığı, günün geçerli deyişiyle dunyayı küreselleş-
tirdiği ve bir yerde de küçülttüğü göriilmektedir.
Böyle bir dünyada örneğin devletin yurttaşlan,
"yvrttaşlanna ragmen" koruması demek olan
sansür bile kendiliğinden devre dışı kalırken top-
lumun birornek, teksesli bir toplum olmasını is-
temek son derece de anlamsız bir girişim olmak-
tan öteye gidememektedir.
Parii Sozlesmesi, bu doğrultuda Fransız Dev-
rimi'nin getirdiği "tnsan Haldan BüdirgesT'n-
den sonra insanlık tarihinin yazmış olduğu en
önemli metindir.
Ülkemizde de bugüne değin birbirinden kopuk
ve birbirine ne olursa olsun kapalı kalmış iki si-
yasal görüş, şimdi ilk kez tarihsel örneklerine de
uygun olarak ortak bir zeminde buluşmuştur ve
toplumun demokratikleşmesi ve antidemokratik
bir dönemin hızla sonlandınlması için bir araya
gelmiştir.
Toplum, yıllann, hatta yüzyülann biriktirdi-
ği demokratikleşme sorunlannı, şimdi bu hükü-
metin ve daha çok da Kültür Bakanlığı'mn bir
çırpıda aşmasım istemektedir. Bakanlığirnız bu
beklentinin ve bu bekleyişin bilincindedir. Bu-
rada da kısaca değinmek ve özetlemek istediğim
temel politikamızın başlangıç noktasıru, toplu-
mun temel sonınu olarak gördüğümüz demok-
ratikleşme oluşturmaktadır.
Kültür Bakanhğı, çok uzun bir süre boyunca
biraz da yapısal özellikleriyle ona yönelik yak-
lasımlar nedeniyle resmi devlet politücasuun oluş-
turduğu ve topluma yukandan aşagıya bir yön-
tem içinde taşındığı bir kurum olmuştur.
Devlet, kitap üzerine yasak koymak, düşün-
ceyi baskı altına almak isteğinde, devlet belli bir
ideolojiyi toplumda temellendirmek istediğinde
bu arayışını, bu yaklaşımını Kültür Bakanbğı
aracıhğryla gerçekleştirmiştir.
Işin ilginç yanı tüm bu girişimlerin "milli
kültür" kavramının arkasına sığınılarak yapıl-
ması, fakat bu arada "milH kültür" kavramının
içeriğinin net bir biçimde tanımlanmaması ve içe-
riğinin yeterince doldurulmamasıdır.
Kısu- bir bakış açısıyla tekçi bir yaklaşunla ele
caktır. Böylece devlet temel bir kültür politika-
sı oluştunnaktan kaçınacak, toplumun kendi di-
namikleriyle geliştirdiği kültürün gelişmesi için
yasal, hukuksal ve yönetsel düzenlemeleri yap-
makla yetinecektir.
Geçenlerde bir derginin sorduğu sorular ara-
smda devl«in tıpkı "dısişteri" ve tıpkı "milU
savnnma" gibi bir de "milU kültür" politikası
olmalı rrudır sorusu da vardı. Onu yanıtlarken
devletin "degişmez" diye nitelendirilen " o " po-
litikalannın da zaman içinde gelişen koşullara
bağh olarak değiştiğini, başkalaştığıru söylemiş-
tim. Böyle bir ortamda kültür gibi bir kavramın
"degişmezligini" gözetmenin anlamsız, ondan
da öte yanlış olduğunu vurgulamıştım.
Buna karşın devletin bir kültür politikası ol-
duğunu belirtmek istiyorum: O politika, devle-
tin resmi kültür politikası olmayacagnı söyleyen
politikadır.
Sorunu bu çerçeve içinde koydugumuz zaman
yaptığımız ve yapmamız gereken ilk işler arasın-
da düşüncenin özgürce iletilmesini ve dolaşma-
sını engelleyen yasalarıu değiştirilmesi vardır.
Nitekim bu nedenle oluşturduğumuz Kurul-
lar Basın Yasası'nda, Sinema, TV ve Muzik
Eserlerinin Denetlenmesi Yönetmeliği'nde, An-
titerör Yasası'nda, 430 sayılı Kanun Hükmün-
deki Kararname'de ve nihayet Muzır Yasası'nda
MSiz yalnızca kültür politikalannı
değil, kültür kavramının kendisini de
ilkin demokratikleşme kavramı içinde
ele almak istiyoruz. Hükümetimizin
kültür politikası, kendisini tanımaktan
ve açıklamaktan korkmayan bir toplum
oluşturmaya yöneliktir. Bu yaklaşımla
birlikte, devletin "resmi" bir kültür
politikası uygulaması da, devletin resmi
bir kimlik tanımlaması da son bulacaktır.
ahnan ve yalnızca folklorik ve etnograflk bir bi-
çimde tanımlanan milli kültür kavramıyla her-
hangi bir toplumun bugünden yanna ulaşması
olanaksızdır. Bu nedenle temel sonın her şeyden
önce kültür politikasının hangi tabanlar üzeri-
ne oturtulacağıdır.
Biz yahıızca kültür politikalannı değil kültür
kavramının kendisini de ilkin "demokratikleşme'
kavramı çerçevesinde ele almak istiyoruz. Kül-
tür Bakanhğı programının başına "Hükiuneti-
mizin kültür politikası. kendisini tanımaktan ve
acıkiamaktan korkmayan bir toplum oluşturma-
ya yöneliktir" tanımını koymamızın temel ne-
deni budur.
Bu amacın gerçekleşmesi, hiç kuşkusuz de-
mokrasi kültürünün topluma yerleştirilmesine
bağüdır.
Demokratikleşme yaklaşunı ve kararhüğı be-
raberinde başka bir şeyi getirecektir. Toplumu
oluşturan insan öğesinin dil, inanç ve köken
farkhlıklan gözetilmeksizin hümaniter ve evren-
sel bir anlayışla kavranması, kimsenin toplum-
sal düzenden, kafasındaki görüşlerden öturü dış-
lanmaması.
Kuşkusuz bu yaklaşımla birlikte devletin
"resrai" bir kültür politikası uygulaması da dev-
letin resmi bir kimlik tanımlaması da son bula-
yapüması gereken degisiklikler üzerinde çalış-
maktadırlar. Bunun dışında da beürttiğimiz
amaçlar doğrultusunda bir dizi yeni yasa tasla-
ğı üzerinde calışılmaktadır.
Böylelikle kültür politikalanmn oluştunılma-
sında ilk yaklaşımımızın devletin demokratikleş-
mesi ve toplumun sivilleşmesi yönünde olduğu-
nu rahatlıkla söyleyebilirim.
Ne var ki toplumun sivilleşmesi ve devletin de-
mokratikleşmesi de yalnızca yasal düzenlemele-
re ve kamusal alandaki yapüaşmalara bağlı de-
ğildir. Aynca da olmamalıdır; çünkü bu sorun
ancak demokrasi kültürünün topluma benimse-
tilmesiyle çözülebiür.
Bir başka deyişle oluşturulması düşünülen yeni
kültür politikası iki temel noktaya dayanacak-
tır: Bir yandan demokratikleşme sürecinin hız-
lanmasını engelleyen yasaklar hızla ortadan kal-
dınlacak, öte yandan da demokrasi bilincinin bir
kültür öğesi olarak toplumda temellendirilme-
sine olanak yaratılacaktır. Demokrasi kultürü
kavramının üstünde başka nedenlerden öturü de
duruyoruz ve onların başında da toplumun bir
kültür toplumu olması gerekiyor.
Gerçekten de dünyanın bilişim (cognition)
kavramıyla bu kertede yoğun bir üişki kurduğu
günümüz dünyasında Türkiye topiumunun hâ-
lâ okumayan, hâlâ duşünmekten korkan bir top-
lum olmasımn anlaşılabilir bir yanı yoktur ve
olamaz. Bu bilinçle işe başladığımızda gene yap-
tığımız ilk işler arasında kütüphanelerle ilgilen-
mek vardır. Kütüphaneler konusunda da bu ne-
denle son derece duyarlıyız.
Bu arada yeri gelmişken değinmek istediğim ve
bütün gelişmelerin üzerine oturacağı bir başka
nokta da türü ne olursa olsun sanat yapıtlann-
dan alınan vergiler ve gene bu yapıtlan ilgilen-
diren telif hakları sonmlandır.
Kuşkusuz yalnızca bizim bakanhğımızı ügilen-
diren bir sorun değildir bu; fakat bu sorunlann
çözühnesi için ve henüz telif haklarıyla ilgüi ya-
sallaşmalara gidilmemiş alanlarda yeni oluşum-
lann hızlandırılması için elimİ2xlen geleni yapa-
cağız. Çünkü bu gelişmenin de toplumun kül-
türel üretimini hızlandıracağı ve onun düşünsel
gelişmesini yoğunlaştıracağı kanısmdayız.
Ne var ki bu yoğunlasmanın yalnızca bugü-
nün kültürel birikimiyle değil, aynı zamanda geç-
mişin kültürel birikiminin yeniden dönüşturül-
mesiyle olanaklı olduğunu da büiyoruz.
Bu noktada kısaca ulusal kültür kavranuna da
değinmek ve o konudaki görüşlerimi de açıkla-
mak istiyorum. Böylelikle basında sürdürülen
tek yanlı tartışmalara, hatta korku ve kaygılara
da bir ölçüde yanıt vermiş olacağım kanısında-
yun.
Bu konuda ilk olarak söylemek istediğim sey
ulusal kültür kavramının kimsenin tekelinde ol-
madığıdır. Bugüne değin geüştirilen tartısmalar-
da belli bir dünyagörüşü, ulusal kültürü yahıız-
ca kendisinin anlayacağını ve kavrayacağını öne
sürmüştür. Hatta ondan da öte ulusal kültürle
yahıızca kendilerinin ilgüendiklerini savlamışlar-
dır ve bu tutumlannı bugün de sürdürmektedir-
ler.
Bu kesinlikJe ve kökünden yanhş bir değerlen-
dirmedir.
Oysa ulusal kültür kavramı bu tutucu ve hat-
ta şovenist yaklaşımın dısında kahnarak ele aun-
malıdır.
Ulusal kültür kavnunuu yönelik her türden
girişim bir sentez düşüncesiyle geliştirOmelidir.
Geçmişin birikimini ele alıp knllanacagız, fakat
onu döniiştürerek günümiizün çoğulcnlngnna,
çoksesliligine uygun bir biçim içinde temeOen-
direrek gelecek knşaklara aktaracagu.
Bu, o kültürel birikimin aynı zamanda evren-
selleştirihnesi de demektir; çünkü kalıplar içine
sıkışUrünuş olarak ele ahnmayan, günün duyar-
hhğını yansıtan biçimler içinde kullanılan ulu-
sal kültür öğeleri, yeryüzü insanınm-gereksinim-
lerini de karşüayacağtndan ortak bir büinçte yan-
kı bulacak ve kuşaklar boyunca yaşayacaktır.
Bu nedenle Kültür Bakanlığı belli kesimlerde
yanhp söylendiği üzere ulusal kültüre kapalı kal-
mayacaktır, yalnızca onu değerlendirmenin ve
daha da geliştirmenin koşullarını yaratacaktır.
Nitekim bu yaklaşım içinde olduğumuzdan
hükümet programına "bagımsızlıguu Uan eden
ve ortak kültür baglamnız olan toplumlarla sı-
kı işbirtigi saglanacaktır" cümlesi yazıhnıştır.
Bu cümleyi mutlaka yaşama geçireceğiz.
Kısacası-Kültür Bakanlığı'nın bundan böyle-
ki politikasını çağdaş, yüzünu geleceğe dönmüş,
gücünü insanlığın ortak değerlerinden, ortak in-
sanlık ülkülerinden alan bir yaklaşım oluştura-
caktır.
Hiçbir komplekse kapılmadan binlerce yıllık
insanlık tarihinin biriktirdiği her türlü değeri
"bizinı" kabul eden bu yaklaşım, Türkiye'nin
de aydınlık geleceğinin en önemli kilometre taşı
olacaktır.
İALEVİLİK KONUSULUYOR
Aleviler, beş-altı milyon
SEYFETTtN DECİRMENCİ (Balıkesir)
Bugün Alevilerin mevcut uygulamadan huzursuz oldukla-
n gerçektir. Fakat adetleri öyle kendi söyledikleri gibi yirmi,
yirmi beş milyon değil, beş-altı milyondur. Geriye kalan elli-
beş milyon insanın ise en az elli milyonu Sünnidir*. Eğer Ale-
vilerin istedikleri kendilerine verUirse; hutbe ve vaazlarda, rad-
yo ve TV'lerde, okullarda din derslerinde Alevilik işlenirse,
devlet Alevilere önemli yardım ve yatınmlar yaparsa, elli mil-
yonluk Sünni MUslüman halk buna isyan eder. Yağmurdan
kaçarken doluya tutuluruz, ki mevcut hükümetin de buna ya-
naşacağını zannetmiyorum. Çünkü böyle bir uygulama De-
mirel'e oy getirmez, aksine çok oy kaybettirir.
Devletin yapacağ^, iyi düşünüp, bir karar vermektir. Çün-
kü konu çok hassastır. Devlet Aleviler ile ilgili vereceği her
kararda, Sünni tepkisi faktörünü göz önünde bulundurmah-
dır. Alevi isteklerini iyi incelemeli, ölçülü ohnahdır.
Asıl temelli çözüm ise gerçek laikliğin uygulanmasındadır.
Devletin, dinden ehni tamamen çekip, kimseye kanşmama-
sıdır. Işi, tophıluklara, cemaatlere bırakmasıdır.
Gelecek nesil, kız alıp verecek
CEMAL DEDE (KangaVSıvas)
Gelin bu kördüğümü daha vakit geçirmeden Sayın Diya-
net Reisimiz'in Önderliğjnde elbirliğiyle çözmeye çahşahm.
Bence çözümlenmesi gereken hususlar şunlar:
Alevi kimdir?
Niçin bu vatandaşlara Alevi denilmiştir?
Alevinin inancı nedir?
Alevi neye inanır?
Sünni ile Alevi inancı arasında ne gibi farkhüklar var-
1
2.
3.
4.
5.
dır?
Bu konuda bunlara benzer birçok soru çoğaltılabilir. Al-
lah'ı bir peygamberi bir, kitabı bir olan bu insanlar, neden
bir kesimce horlanırlar?
Çözüm nedir? Yukanda sıraladığım sorulann saptınlma-
dan, hatta vakit geçirmeden bilhassa Diyanet yetküilerince
zaman zaman radyo ve televizyondan açıklanması kısa za-
manda meyvesini verecektir.
Yıllardu- çözüm bekleyen bu kördüğümler çözülür, kardeş-
lik bağlanmız bir daha kopmamak kaydıyla sıkıca bağlan-
mış olur. Gelecek neslimiz birbirine tereddütsüz kız verip kız
ahrlar ve böylece de ulusumuza puıl pınl bir nesil armağan
etmiş oluruz.
SOSYALDEMOKRATLAR T ARTtŞIYOR
Örgöt, tartışmadan korkmasın
Kendisini sosyal demokrat parti saymadığim DSP ile olan
ilişkilerinde SHP hata yapmıştır. Günlerce birleşme önerisi
yapan SHP, DSP'nin ayağa kalkmasuu sağlamıstır. önce kol-
tuk verildi sonra "faşist" ilan edildi. Bu bir tutarsızhk ve il-
kesizlik örneği idi.
Bir başka sorun olarak görülen parti içi tartışmalara ge-
lince, sosyal demokrat partilerde kanatlar arasında her za-
man parti içi bir yanş vardır. Bu tartışmalar kavgayı değil,
daha iyi hizmet vermeyi, bu tartışmalar partiyi en geniş kit-
lelere taşımada bir araç olarak görmeyi gerektirir. Elbette se-
viyeli ve bilimsel metotlara dayandınhnalıdu-. SHP Genel
Başkanı son kurultay konuşmasmda delegelere hitaben yap-
tığı konuşmada, "Bu bizim muhalefette yapüğunız son ku-
nıltayımızdır.
Parti içi bir kanadın 'genel başkan adayı' da kurultay ko-
nuşmasında, "Araştırma kuruluşlannın verilerine göre par-
timiz 3. parti olarak görülüyor. Bu olumsuzluğu konuşmak,
tartışmak, nedenlerini tespit etmek zorundayız," derken ger-
çeğin üstüne parmak basıyordu. Yukandaki örneğin çoğal-
tılması mümkün. Peki ya şimdi soruyoruz: Bu ve bunun gibi
gerçekleri, sorunlan örgüt konuşmayacak mı? Bir başka söy-
lemle 20 Ekim seçim sonuçlannı bu parti, kendi içinde ko-
nuşup tartışmayacak mı? Sorumlulan bunun hesabuu
vermeyecek mi? Sorunları konuşunca, tartısınca hainlik mi
yapılmış olacak? Partide hizipçilik mi yapmış olacak? Ben-
ce-tabii ki değil! Konuşulmazsa, tartışümazsa daha büyük so-
runlara, daha büyük bunalımlara sebep olunacak. Hemen şu
soruyu soruyorum. 26 Mart yerel seçimlerinde parti içi tar-
tışmalar yok muydu? Yanıtını okuyuculara bırakıyorum.
özcan Ertürk/tSTANBUL
Meydan-ı Mevlana boş kalmaz
(Boftamfı 1. Sayfoda)
siz çok güzel olurdu. 'Dedem de
yanunda olsaydf diye, beraber
olalım diye, dedemin resmini
hırkamın cebine koydum.
— Duygulann bn gece çok
yogun olduğunu söyluyorsunuz.
TOP — Birisine 'Aşk nedir'
diye sormuşlar, 'Tatmayan
bilmez' demiş. O duygu yoğun-
luğunu yaşayabUmek için orada
olmak lazım.
— Sema ayinine basiadı^ınız-
da yagadıgımz o duygu yoğnn-
İBgiuıa anlatabilir misiniz?
TOP — Zaman zaman bu- ye-
re gidip geliyorsunuz. Bütün se-
ma heyetinin hareketleri, sizin
hareketlerinize tabi olduğu için
devamh teyakkuz halinde ol-
mak durumundasımz. Daha
doğrusu konsantrasyon içinde
teyakkuz. Zıt kutuplann birleş-
mesi gibi bir şey bu.
— Postnçiıüigin anlamı nedir
•iziniçiııî
TOP — Orası çok ağır bir
makamdır. Cenab-ı pirin maka-
mıdır. Biz hiç layık değüiz, ama
bize 'Bu işi yapacaksınız' den-
di. Biz de elimizden geldiği, ta-
kaümizin, manevi zevkimizin
elverdiği ölçüde yapmaya çalı-
şıyonız. Herkes layık da ben la-
vık değilim oraya. Cenab-ı pir
buyurur ki, 'Herkese evliya göz-
ivle, enniş gözttyle bakacaksı-
•ız*. Kendinize
bakamıyorsunuz, ama herkese
bakıyorsunuz.
— Siz bogüne kadar sema tö-
rakrioe Setman Tuzün'ün yar-
dımcısı olarak çıktuuz. Bu
akşam sizin yarduncuuz kim
olacak?
TOP — Ben tek çıkacağim.
Zaten dedemiz de rahatsızlanın-
caya kadar yardımcı bahis ko-
nusu değildi.
— Siz yerinize, postnişin ola-
rak başka bir semazeni yetişti-
riyor musunuz?
TOP — Yetiştirmek diye bir
olay yok. 'Makiun Çelebisi' de-
diğimiz, Mevlana hazretlerinin
21. torunu olan Celalettin Çe-
lebi hazretleri, manevi işaretle
seçer. Meydan-ı Mevlana boş
kalmaz.
— Zaman, sema törenlerine
Ugiyi nasıl etkiliyor? tlgi giderek
arbyor mu, yoksa azabyor mn?
TOP — Mevlana Hazretleri'-
nin görüşleri yuvarlandıkça bü-
yüyen bir çığ gibi
evrenselleşiyor. Ama enteresan-
dır ki, Arap âleminde bu gibi
konulara ilgi biraz daha az.
Ama guneş bir yere doğarsa,
mutlaka ışığıyla ısıür. Onun
muziğinden, ayininden, sema-
hından bir şeyler insanlara hitap
eder.
— Şeb-i Arus gecesinin anla-
nundan söz eder misiniz?
TOP — Düğün gecesi, Haz-
reti Mevlana rabbraa kavuşması
olayını bir gerdek olayı olarak
düşünüyor. Onun özlemi içeri-
sinde. Sazla, sözle, dönerek, Al-
lah'ı zikrederek onu
kutluyoruz. Şeb-i Arus gecesi
konsantrasyonumuz daha fazla
oluyor. Çünkü pirimiz arzu et-
tiğine kavuşuyor.
— Mevhma feteefesi günlük
yaşantınızı nasd etkiliyor?
TOP — Bir aile reisiyim. Pi-
rime layık olmaya, din kuralla-
nna uymaya çalışıyorum. Maça
da gidiyorum. Zamanında güreş
de yaptım. Tasavvuf müziğiyle
ilgilendim.
— Din kurallanna uymakla,
yobazlık arastndaki farkı açık-
layabilir misiniz?
TOP — Hazreti Mevlana,
'Bir ayagını pergel gibi, sımsıkı
İslami prensiplerin üzerinde.
Diğer ayağımla 72 milleti
dolaşınm' der.
— Şarap ile aranız nasıl?
TOP — Ben 13 yaşmda ha-
fız oldum. Içki haramdır. Tah-
ribat yapar, sarhoş yapar.
Insanlığı kucaklayan, AllaJı'ın
bir rahmetidir Mevlana. Fey-'îi,
Allah'm aşkmdan almıştır. İs-
lamdan başka bir şey yaşama-
mıştır. Olayın kabuğunda değil,
göbeğinde yaşamıştır. Hazineler
harap yerlerde bulunur. Mimar
bina yapmak için yıkümış bina-
lar, harap yerler arar ki, orayı
imar etsin.
— Sizin çocuklannız var mı?
Varsa, Mevlana'nın doşüncele-
riae nasıl bakryorlar?
TOP — Benim bilgisayar mü-
hendisi olan 29 yaşmda bir kı-
zım, İTÜ'nün Elektronik
Bölumü'nden bu sene mezun
olan 22 yaşmda bir oğlum var.
Mevlana'yı çok seviyorlar. On-
lann sikkeleri de dedem tarafın-
dan tekbirlendi, bu kelama
katıldılar. Modern müzikler
dinlerler.
Baştürk
(Baftarafi l. Sayfoda)
götürüldü. Prof. Dr. Cengiz
Kuday, Baştürk'ün getirildiğin-
de "şuurunun kapalı" olduğu-
nu, hayati fonksiyonlannın da
bulunmadığını söyledi. Gazete-
miz baskıya girerken, Abdullah
Baştürk yasamsal tehlikeyi atla-
tamamıştı.
DİSK'te şok
LOKANTAa BAR 130 21 87 • 140 84 74
İL IC E Ç İ >
I A B*R E $ T A U R A N T
ARTIK
TADINI UNUTTUGUMUZ
NEFIS 0SMANU
EV YEMEKLERI
FIGEYRA'DA
HER Ç A R Ş . v e PAZAR
A Ç I K B Ü F E
PAZARTESİ HARİÇ HER GECE
SERDAR & GİTAR1
SİZLERLE
ia.oo-oa.oo
TtytMy» Bottan Sok No i ; 161 as 07
RestauratU-Bar
Plzza, et, deniz ürûnleri,
zengin bir bar, acak bir atmosfer
ve gttleryflz;
Hepsine KDV dahMdr.
EBğdat Caa KasapBr Çarş.9 23/A
Bostanc 366 08 4^
Alt tarafı meyhane!..
Ama içinizdeki çeytanı
uyandırıyor.
Moda Cad No 238 Tel 345 84 74-349 12 01
62 yaşmdaki Baştürk'ün ra-
hatsızlığı, 10 yıllık aradan son-
ra yeniden açılan ve yoğun bir
toparlanma çalışmasına giren
DISK'te şok etkişi yarattı.
DİSK yöneticileri ve öteki sen-
dikacılar, haberin duyulması
üzerine önceki gece geç saatler-
den itibaren İntematicnal Hos-
pital'e giderek genel başkanlan
hakkında doktorlardan bilgi al-
dılar.
Bu arada, Türk-lş Genel Baş-
kanı Şevket Yılmaz da bir süre
randevularını iptal ederek has-
tanenin başhekimini telefonla
aradı ve Baştürk'ün durumunu
sordu. Şevket Yılmaz, "Şu an-
da yapılabilecek, kardeşim Bas-
türk'e acil şifalar için dua
etmektir" dedi.
Cumhurbaşkanı Turgut
Özal'ın eşi, ANAP Istanbul ll
Başkanı Semra Özal ise check-
up için geldiği International
Hospital'de haberi alınca, Baş-
türk'ün eşi Ayten Baştürk'ün
yanına giderek "geçmiş olsun"
dileğinde bulundu.
Basın bülteni
hazırlıyordu
DİSK Yürütme Kurulu Üye-
si Rıza Güven, Genel Başkan
Baştürk'le birlikte, önceki gün
uzun süre "DtSK'in mal varlı-
ğına ilişkin mahkeme karannı
eleştiren" bir basın bülteni üs-
tünde çalıştıklarını söyledi.
Dün, Baştürk'ün durumuna
ilişkin bir açıklamayla birlikte
gazetelere geçilen basın bülte-
ninde, Baştürk'Un şu görüşleri-
ne yer verildi:
"DtSK'in ve bağlı sendikala-
nn mal varlıklanna el konulma-
sını amaçlavan Terorle Mücade-
le Yasası'mn 9. maddesine da-
yanarak Ankara tş Mahkemde-
ri'nden bazılan, yargı usulüne
uymak gereği duymadan, kuru-
luşlarımız aleyhinde kararlar
vermişlerdi. Verilen bu kararla-
nn tümü Yargıtay'ca bozulmuş-
tu. Ancak Ankara ilgili iş rnah-
kemesi hâkimi, V argıtay'a kar-
şı da direndi ve bozulan kara-
nnda ısrar etti.
Kanunun Anayasa Mahke-
Ekderse%U8
zanı geliyor
KOMADA — Baştürk yasamsal tehlikeyi atlatamadı.
mesi'nin gündeminde olduğu-
nun bilinmesine rağmen, aynca
verilmiş Yargıtay kararian da
göz ardı edilerek ilgili iş mahke-
raesinin yeniden devir kararı
vermesi yanhş, yanlış olduğu
kadar da hukuk devleti ilkeleri-
ne aykındır."
Sağhk Bakanı Yıldırım Aktu-
na ve Devlet Bakanı Mehmet
Kahraman DİSK Genel Başka-
nı Başturk'u ziyaret edcrek aile-
sine geçmiş olsun dileğinde bu-
lundular.
Aktuna, Sağhk Bakanlıği'nın
Baştürk'Un her türlü ihtiyacını
karşılamaya haar olduğunu be-
lirterek gerekiyorsa yurtdışına
EVGILIZCE
• Genel ve mesteki ingizce
• Toefl-Proficiency
• ÖYS fngifızce hazırltk
• Orta-Lise takviye kurslan
Hafta İçi-Hafta Sonu
BOGAZIÇI
İNGİLİZCE KURSLARI
MECfctYEKÖYHakBankası Yan
174 20 70-174 14 65
Kimliğimi kaybettim.
Hükümsüzdür.
NAFtZ POLA T
NUfus cuzdanınu kaybettim.
Hükümsüzdür.
GÜLHAN StLtK
ozel bir uçakla tedavi için gön-
derebileceğini söyledi. Baştürk'-
ün doktoru Dr. Cengiz Aslan da
Baştürk'ün tedavisi için burada
ellerinden gelen her şeyi yaptık-
larını, yurtdışına gidecek du-
rumda olmadığını ve durumu-
nun ağır olduğunu belirterek
hastanede kalmasının daha ya-
rarlı olacağını söyledi.
EBahçe'de
(Baştarafı Sporda)
ileri gelen baz> yetkilileri ile bir
görüşme yaptı.
Aykut'tan gol şov
r-ener antepsporla oynayacağı
deplasman maçının hazırlıklan-
nı dün sürdürdü.
San-Lacivertli futbolcular,
1.5 saatlik çalışmanın ilk bölü-
münde kondüsyoner Zrbuak'ın
gösterdiği hareketleri yapıp şut
çalıştılar.
3 devrelik maçta Aykut, bir-
birinden güzel 4 golü ile en faz-
la alkışı alan oyuncu oldu.
Öte yandan, Fenerbahçe'de
başlayan yağ testi uygulaması
dün de devam ederken, San-
Lacivertli futbolculann bir bö-
lümü daha teste tabi tutuldu.
B.Şenol Antalya'da
Fenerbahçe'de bu sezon bir
türlü kadroya giremeyen B.Şe-
nol, ikinci lig (B) grubunda
şampiyonluk mücadelesi veren
Antalyaspor'a kiralandı.
ANKARA (AA) — öğret-
menler için uygulanan ek ders
ücretlerinin "katsayı sistemi"ne
bağlanacaği ve bugünkü rakam-
lara göre yüzde 118 arttınlacağı
öğrenildi.
Milli Eğitim Bakanı Köksal
Toptan, yaptıgı açıklamada, söz
konusu düzenlemeye yer veren
kanun hükmünde karanmane-
nin (KHK) Başbakanlık'a sunu-
larak bugünku Bakanlar Kuru-
lu toplantısında imzaya açıldığı-
nı bildirdi. Toptan, öğretmenle-
re kira yardımının yılbaşından
itibaren ödenmesi için çaba gös-
tereceğini de açıkladı.
Söz konusu KHK, halen,
gündüz öğretimi için brüt 4 bin
lira, net 3 bin 250 Ura olarak uy-
gulanan ek ders ücretinin, brüt
9 bin 400, net 7 bin 100 liraya çı-
kanlmasını öngörüyor. Gündüz
öğretimi için ek ders ücretleri,
yılbaşında memur maaş katsa-
yısınuı yüzde 30 arttınhrıası ha-
linde, brüt 12 bin 220, net 9 bin
165 liraya yükselecek. Bu da ek
ders ücretlerinin 1991 yıına gö-
re yüzde 182 oranında arttırıl-
ması anlamına geliyor.
Kararnameye göre gündüz öğ-
retiminde ek ders ücretinin bir
saatlik bedeli, 1992 başından iti-
baren, beürlenen 20 gösterge ra-
kamının memur maaş katsayısı
ile çarpımı sonucu belirlenen
miktar kadar olacak. Memur
maaş katsayısı henüz 470 olarak
uygulandığı için bugünkü ra-
kamlara göre gündüz öğretimin-
de ek ders ücreti saat başına
brüt 9 bin 400 liraya yükselecek.
Bu miktardan gelir vergisi kesil-
diğinden, ek ders ücreti net 7 bin
100 lira olarak ödenecek. Bir öğ-
retmenin aylık ortalama ek ders
süresi 40 saat dolayında olduğu
için ek ders ücretindeki artış, bu-
günkü katsayıya göre öğretme-
ne ayda 284 bin liralık katkı sağ-
lamış olacak.
Kararnamede, gece öğretimin-
deki ek ders ücretinin gösterge-
si 30, hizmetiçi eğitim faaliyet-
lerindeki ek ders ücreti göster-
gesi de 60 olarak belirlendi.
Söz konusu kararname yürür-
lüğe girdiği takdirde, öğretmen-
lerin ek ders ücretleri, memur
maaş katsayısı ile birlikte yılda
iki kez arttınlmış olacak.
~ öte yandan ek ders ücretlerin-
de artış öngören katsayı sistemi-
nin bütçeye getireceği ek maliye-
tin, bugünkü memur maaş kat-
sayısına göre 634 milyar 312 mil-
yon Ura olacağı belirlendi. Bu
miktann, memur maaş katsayı-
sımn yılbaşında yüzde 30 arttı-
rılması halinde 825 milyar lira-
ya ulaşacağıran hesaplandığı da
bildirildi.
Büyükelçi
(Baftarafi 1.' Sayfada)
gan olay yerinden kaçarak uzak-
laştı. Bedrettin Tunabaş, "Zırhlı
araç olmasaydı dört kurşun ba-
şıma, iki kurşun da koruma me-
murunun kalbine isabet edecek-
ti. Bizi zırhlı otomobil korudu"
dedi.
Dün saat 18.3S sıralannda
meydana gelen saldırı, telefon-
la görüştüğümüz Büyükelçi
Bedrettin Tünabaşa'ın anlatımı-
na göre şöyle gelişti:
1990 kasımından beri Buda-
peşte Büyükelçiliği görevinde
bulunan Ibnabaş, Pakistan se-
faretinin akşamki davetine katıl-
mak için hazırlanmak üzere Bu-
din Kalesi içinde bulunan Türk
Büyükelçihği'nden erken saatte,
TSI 18.20'de ayrüdı. Murat Kar-
düz adlı koruma görevlisinin de
bulunduğu, Lazlo Almasi adh
Macar şoförünün kullandığı
Buick marka zırrılı otomobil sa-
at 18.35 sıralannda, elçilik ko-
nutunun bulunduğu sokağın kö-
şesine geldi. Karla kaph yolda
yavaşlayan otomobil sokağa gir-
diği sırada, konuta 100 metre
kala silahh saldırı gerçekleşti.
Büyükelçi Tunabaş, köşedeki
okulun bahçe duvanmn önün-
de çömelmiş olan bir kişinin bir
anda ayağa kalkarak ateşe baş-
ladığını belirtti. .
61 yaşmdai^ Bedrettin Tuna-
baş 1990 kasımında bu göreve
atanmadan önce Başbakanlık
dışişleri damşmanı olarak görev
yapmıstı. Tunabaş, daha önce de
KKTC ve Güney Kore'de büyü-
kelçilik görevinde bulunmuştu.
Evli olan Tbnabaş'ın iki cocuğu-
nun Türkiye'de bulunduğu öğ-
renildi.
Saldından sonra Macar poli-
sinin olay yerinde ve otomobil
üzerinde inceleme yaptığı bildi-
rildi. Ancak polis saldırganın
izine rastlayamadı.