22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/14 20 ARALIK 1991 Kültür Bakanı Fikri Sağlar, yeni hükümetin kültür politikalannı Cumhuriyet 'e yazdı: Resıııi kültür politikası obııaz Kültür Bakanı Fikri Sağlar bu alanda konusunda bakanlığı tarafından izlenmesi planlanan politikalan Cumhuriyet gazetesi için yazdı. Bu yazıyı okuyucularımıza sunuyoruz. Sükyman Demirel ve Erdal tnönii başkanh- ğında kurulan 49. cumhuriyet hükümeti yoğun bir demokratikleşme süreci başlatmıştır. Türki- ye toplumu bu sürece uzun ve çileli bir dönemin sonunda ulaşmıştır. Bu dönem 1980'Ii yülarda yaşanan yasakçı, baskıci, tutucu zihniyette ve onun uygulamalannda somutlaşmıştır. Bu somutlaşmayi yadırgamamak gerekir; çün- kû 1980 Anayasası şimdi yakındığunız ve aşma- ya cahstığımız dönemin uygulamalanna zemin ve gerekçe hazulayan bir ruhu ve bir söylevi bun- yesinde banndınnıştır. 1980 Anayasası daha başlangıcında "kutsal devlet" kavTamına yer verir. Böylelikle devletin karşısında özgür bireylerin değil, ona kayıtsız ko- şulsuz bağh "kullar" olacağını kabul eder. Bu yaklaşım da devletin etki alanını, egemen- lik sırlannı sonuna kadar genışletmesi, kullan- ması ve bireyi de yok sayması demektir. Oysa bugün hazırlanmış hükümet programında top- hımun gereksinimlerinin var olan anayasanın bir hayli ötesinde olduğu açıkça vurgulanmaktadır ve orada "ülkemiz cagdaş ve tam demokratik bir sMl toplum anayasası ihtiyacı içindedir" denil- mektedir. Gene aynı hükümet programında bu arayışın ve bu yaklaşımın doğal bir uzantısı olarak "inanç, düşünce ve anlatım özgüriökleri lopln- m u temebdir, kısrtlanamaz" görüşü yer almak- tadır. Gerçekten de Türkiye topiumunun baştan beri değindiğim ve vuıguladıgun sorunlan yaşama- sının altında yatan en önemli neden, totaliter devlet anlayışının serimlediği, tekil (monist) top- lum olma özlemidir. Bu yaklaşım, toplumdaki çoğulculuğu, toplumdaki çoksesliliği kısıtlamış, insanlann "ünifonn" bir yapı içinde birlikte ya- şamasını istemiştir. Oysa bir toplumun bir örnek (homojen) bir yapıya sahip olması, eski deyişiyle eşyanın tabi- atına aykındır, fakat onunla sınırlı da değildir. Bu yaklaşım insanlann doğasına da ters düşer. Niteldm bu nedenlerle 1980'lerin sonunda dünya yeni yollar aramaya, yeni kavramlar ge- liştinneye, yeni yaklaşımlar içine girmeye baş- lamıştır. 1980'li yıllar tüm dünyada bireysel öz- gürlüklerin yükseltildiği, yetkici devlet anlayış- laruun sorgulandığı, kısıtlayıcı, koşullandıncı ve bağlayıcı tavırlann dışlanchğı bir dönemi başlat- rruşür. Çevremize baktığımız zaman kitle iletişim araçlannda ve haberlesme olanaklannda sağla- nan gelişmelerin, toplumlan birbirine yaklaştır- dığı, günün geçerli deyişiyle dunyayı küreselleş- tirdiği ve bir yerde de küçülttüğü göriilmektedir. Böyle bir dünyada örneğin devletin yurttaşlan, "yvrttaşlanna ragmen" koruması demek olan sansür bile kendiliğinden devre dışı kalırken top- lumun birornek, teksesli bir toplum olmasını is- temek son derece de anlamsız bir girişim olmak- tan öteye gidememektedir. Parii Sozlesmesi, bu doğrultuda Fransız Dev- rimi'nin getirdiği "tnsan Haldan BüdirgesT'n- den sonra insanlık tarihinin yazmış olduğu en önemli metindir. Ülkemizde de bugüne değin birbirinden kopuk ve birbirine ne olursa olsun kapalı kalmış iki si- yasal görüş, şimdi ilk kez tarihsel örneklerine de uygun olarak ortak bir zeminde buluşmuştur ve toplumun demokratikleşmesi ve antidemokratik bir dönemin hızla sonlandınlması için bir araya gelmiştir. Toplum, yıllann, hatta yüzyülann biriktirdi- ği demokratikleşme sorunlannı, şimdi bu hükü- metin ve daha çok da Kültür Bakanlığı'mn bir çırpıda aşmasım istemektedir. Bakanlığirnız bu beklentinin ve bu bekleyişin bilincindedir. Bu- rada da kısaca değinmek ve özetlemek istediğim temel politikamızın başlangıç noktasıru, toplu- mun temel sonınu olarak gördüğümüz demok- ratikleşme oluşturmaktadır. Kültür Bakanhğı, çok uzun bir süre boyunca biraz da yapısal özellikleriyle ona yönelik yak- lasımlar nedeniyle resmi devlet politücasuun oluş- turduğu ve topluma yukandan aşagıya bir yön- tem içinde taşındığı bir kurum olmuştur. Devlet, kitap üzerine yasak koymak, düşün- ceyi baskı altına almak isteğinde, devlet belli bir ideolojiyi toplumda temellendirmek istediğinde bu arayışını, bu yaklaşımını Kültür Bakanbğı aracıhğryla gerçekleştirmiştir. Işin ilginç yanı tüm bu girişimlerin "milli kültür" kavramının arkasına sığınılarak yapıl- ması, fakat bu arada "milH kültür" kavramının içeriğinin net bir biçimde tanımlanmaması ve içe- riğinin yeterince doldurulmamasıdır. Kısu- bir bakış açısıyla tekçi bir yaklaşunla ele caktır. Böylece devlet temel bir kültür politika- sı oluştunnaktan kaçınacak, toplumun kendi di- namikleriyle geliştirdiği kültürün gelişmesi için yasal, hukuksal ve yönetsel düzenlemeleri yap- makla yetinecektir. Geçenlerde bir derginin sorduğu sorular ara- smda devl«in tıpkı "dısişteri" ve tıpkı "milU savnnma" gibi bir de "milU kültür" politikası olmalı rrudır sorusu da vardı. Onu yanıtlarken devletin "degişmez" diye nitelendirilen " o " po- litikalannın da zaman içinde gelişen koşullara bağh olarak değiştiğini, başkalaştığıru söylemiş- tim. Böyle bir ortamda kültür gibi bir kavramın "degişmezligini" gözetmenin anlamsız, ondan da öte yanlış olduğunu vurgulamıştım. Buna karşın devletin bir kültür politikası ol- duğunu belirtmek istiyorum: O politika, devle- tin resmi kültür politikası olmayacagnı söyleyen politikadır. Sorunu bu çerçeve içinde koydugumuz zaman yaptığımız ve yapmamız gereken ilk işler arasın- da düşüncenin özgürce iletilmesini ve dolaşma- sını engelleyen yasalarıu değiştirilmesi vardır. Nitekim bu nedenle oluşturduğumuz Kurul- lar Basın Yasası'nda, Sinema, TV ve Muzik Eserlerinin Denetlenmesi Yönetmeliği'nde, An- titerör Yasası'nda, 430 sayılı Kanun Hükmün- deki Kararname'de ve nihayet Muzır Yasası'nda MSiz yalnızca kültür politikalannı değil, kültür kavramının kendisini de ilkin demokratikleşme kavramı içinde ele almak istiyoruz. Hükümetimizin kültür politikası, kendisini tanımaktan ve açıklamaktan korkmayan bir toplum oluşturmaya yöneliktir. Bu yaklaşımla birlikte, devletin "resmi" bir kültür politikası uygulaması da, devletin resmi bir kimlik tanımlaması da son bulacaktır. ahnan ve yalnızca folklorik ve etnograflk bir bi- çimde tanımlanan milli kültür kavramıyla her- hangi bir toplumun bugünden yanna ulaşması olanaksızdır. Bu nedenle temel sonın her şeyden önce kültür politikasının hangi tabanlar üzeri- ne oturtulacağıdır. Biz yahıızca kültür politikalannı değil kültür kavramının kendisini de ilkin "demokratikleşme' kavramı çerçevesinde ele almak istiyoruz. Kül- tür Bakanhğı programının başına "Hükiuneti- mizin kültür politikası. kendisini tanımaktan ve acıkiamaktan korkmayan bir toplum oluşturma- ya yöneliktir" tanımını koymamızın temel ne- deni budur. Bu amacın gerçekleşmesi, hiç kuşkusuz de- mokrasi kültürünün topluma yerleştirilmesine bağüdır. Demokratikleşme yaklaşunı ve kararhüğı be- raberinde başka bir şeyi getirecektir. Toplumu oluşturan insan öğesinin dil, inanç ve köken farkhlıklan gözetilmeksizin hümaniter ve evren- sel bir anlayışla kavranması, kimsenin toplum- sal düzenden, kafasındaki görüşlerden öturü dış- lanmaması. Kuşkusuz bu yaklaşımla birlikte devletin "resrai" bir kültür politikası uygulaması da dev- letin resmi bir kimlik tanımlaması da son bula- yapüması gereken degisiklikler üzerinde çalış- maktadırlar. Bunun dışında da beürttiğimiz amaçlar doğrultusunda bir dizi yeni yasa tasla- ğı üzerinde calışılmaktadır. Böylelikle kültür politikalanmn oluştunılma- sında ilk yaklaşımımızın devletin demokratikleş- mesi ve toplumun sivilleşmesi yönünde olduğu- nu rahatlıkla söyleyebilirim. Ne var ki toplumun sivilleşmesi ve devletin de- mokratikleşmesi de yalnızca yasal düzenlemele- re ve kamusal alandaki yapüaşmalara bağlı de- ğildir. Aynca da olmamalıdır; çünkü bu sorun ancak demokrasi kültürünün topluma benimse- tilmesiyle çözülebiür. Bir başka deyişle oluşturulması düşünülen yeni kültür politikası iki temel noktaya dayanacak- tır: Bir yandan demokratikleşme sürecinin hız- lanmasını engelleyen yasaklar hızla ortadan kal- dınlacak, öte yandan da demokrasi bilincinin bir kültür öğesi olarak toplumda temellendirilme- sine olanak yaratılacaktır. Demokrasi kultürü kavramının üstünde başka nedenlerden öturü de duruyoruz ve onların başında da toplumun bir kültür toplumu olması gerekiyor. Gerçekten de dünyanın bilişim (cognition) kavramıyla bu kertede yoğun bir üişki kurduğu günümüz dünyasında Türkiye topiumunun hâ- lâ okumayan, hâlâ duşünmekten korkan bir top- lum olmasımn anlaşılabilir bir yanı yoktur ve olamaz. Bu bilinçle işe başladığımızda gene yap- tığımız ilk işler arasında kütüphanelerle ilgilen- mek vardır. Kütüphaneler konusunda da bu ne- denle son derece duyarlıyız. Bu arada yeri gelmişken değinmek istediğim ve bütün gelişmelerin üzerine oturacağı bir başka nokta da türü ne olursa olsun sanat yapıtlann- dan alınan vergiler ve gene bu yapıtlan ilgilen- diren telif hakları sonmlandır. Kuşkusuz yalnızca bizim bakanhğımızı ügilen- diren bir sorun değildir bu; fakat bu sorunlann çözühnesi için ve henüz telif haklarıyla ilgüi ya- sallaşmalara gidilmemiş alanlarda yeni oluşum- lann hızlandırılması için elimİ2xlen geleni yapa- cağız. Çünkü bu gelişmenin de toplumun kül- türel üretimini hızlandıracağı ve onun düşünsel gelişmesini yoğunlaştıracağı kanısmdayız. Ne var ki bu yoğunlasmanın yalnızca bugü- nün kültürel birikimiyle değil, aynı zamanda geç- mişin kültürel birikiminin yeniden dönüşturül- mesiyle olanaklı olduğunu da büiyoruz. Bu noktada kısaca ulusal kültür kavranuna da değinmek ve o konudaki görüşlerimi de açıkla- mak istiyorum. Böylelikle basında sürdürülen tek yanlı tartışmalara, hatta korku ve kaygılara da bir ölçüde yanıt vermiş olacağım kanısında- yun. Bu konuda ilk olarak söylemek istediğim sey ulusal kültür kavramının kimsenin tekelinde ol- madığıdır. Bugüne değin geüştirilen tartısmalar- da belli bir dünyagörüşü, ulusal kültürü yahıız- ca kendisinin anlayacağını ve kavrayacağını öne sürmüştür. Hatta ondan da öte ulusal kültürle yahıızca kendilerinin ilgüendiklerini savlamışlar- dır ve bu tutumlannı bugün de sürdürmektedir- ler. Bu kesinlikJe ve kökünden yanhş bir değerlen- dirmedir. Oysa ulusal kültür kavramı bu tutucu ve hat- ta şovenist yaklaşımın dısında kahnarak ele aun- malıdır. Ulusal kültür kavnunuu yönelik her türden girişim bir sentez düşüncesiyle geliştirOmelidir. Geçmişin birikimini ele alıp knllanacagız, fakat onu döniiştürerek günümiizün çoğulcnlngnna, çoksesliligine uygun bir biçim içinde temeOen- direrek gelecek knşaklara aktaracagu. Bu, o kültürel birikimin aynı zamanda evren- selleştirihnesi de demektir; çünkü kalıplar içine sıkışUrünuş olarak ele ahnmayan, günün duyar- hhğını yansıtan biçimler içinde kullanılan ulu- sal kültür öğeleri, yeryüzü insanınm-gereksinim- lerini de karşüayacağtndan ortak bir büinçte yan- kı bulacak ve kuşaklar boyunca yaşayacaktır. Bu nedenle Kültür Bakanlığı belli kesimlerde yanhp söylendiği üzere ulusal kültüre kapalı kal- mayacaktır, yalnızca onu değerlendirmenin ve daha da geliştirmenin koşullarını yaratacaktır. Nitekim bu yaklaşım içinde olduğumuzdan hükümet programına "bagımsızlıguu Uan eden ve ortak kültür baglamnız olan toplumlarla sı- kı işbirtigi saglanacaktır" cümlesi yazıhnıştır. Bu cümleyi mutlaka yaşama geçireceğiz. Kısacası-Kültür Bakanlığı'nın bundan böyle- ki politikasını çağdaş, yüzünu geleceğe dönmüş, gücünü insanlığın ortak değerlerinden, ortak in- sanlık ülkülerinden alan bir yaklaşım oluştura- caktır. Hiçbir komplekse kapılmadan binlerce yıllık insanlık tarihinin biriktirdiği her türlü değeri "bizinı" kabul eden bu yaklaşım, Türkiye'nin de aydınlık geleceğinin en önemli kilometre taşı olacaktır. İALEVİLİK KONUSULUYOR Aleviler, beş-altı milyon SEYFETTtN DECİRMENCİ (Balıkesir) Bugün Alevilerin mevcut uygulamadan huzursuz oldukla- n gerçektir. Fakat adetleri öyle kendi söyledikleri gibi yirmi, yirmi beş milyon değil, beş-altı milyondur. Geriye kalan elli- beş milyon insanın ise en az elli milyonu Sünnidir*. Eğer Ale- vilerin istedikleri kendilerine verUirse; hutbe ve vaazlarda, rad- yo ve TV'lerde, okullarda din derslerinde Alevilik işlenirse, devlet Alevilere önemli yardım ve yatınmlar yaparsa, elli mil- yonluk Sünni MUslüman halk buna isyan eder. Yağmurdan kaçarken doluya tutuluruz, ki mevcut hükümetin de buna ya- naşacağını zannetmiyorum. Çünkü böyle bir uygulama De- mirel'e oy getirmez, aksine çok oy kaybettirir. Devletin yapacağ^, iyi düşünüp, bir karar vermektir. Çün- kü konu çok hassastır. Devlet Aleviler ile ilgili vereceği her kararda, Sünni tepkisi faktörünü göz önünde bulundurmah- dır. Alevi isteklerini iyi incelemeli, ölçülü ohnahdır. Asıl temelli çözüm ise gerçek laikliğin uygulanmasındadır. Devletin, dinden ehni tamamen çekip, kimseye kanşmama- sıdır. Işi, tophıluklara, cemaatlere bırakmasıdır. Gelecek nesil, kız alıp verecek CEMAL DEDE (KangaVSıvas) Gelin bu kördüğümü daha vakit geçirmeden Sayın Diya- net Reisimiz'in Önderliğjnde elbirliğiyle çözmeye çahşahm. Bence çözümlenmesi gereken hususlar şunlar: Alevi kimdir? Niçin bu vatandaşlara Alevi denilmiştir? Alevinin inancı nedir? Alevi neye inanır? Sünni ile Alevi inancı arasında ne gibi farkhüklar var- 1 2. 3. 4. 5. dır? Bu konuda bunlara benzer birçok soru çoğaltılabilir. Al- lah'ı bir peygamberi bir, kitabı bir olan bu insanlar, neden bir kesimce horlanırlar? Çözüm nedir? Yukanda sıraladığım sorulann saptınlma- dan, hatta vakit geçirmeden bilhassa Diyanet yetküilerince zaman zaman radyo ve televizyondan açıklanması kısa za- manda meyvesini verecektir. Yıllardu- çözüm bekleyen bu kördüğümler çözülür, kardeş- lik bağlanmız bir daha kopmamak kaydıyla sıkıca bağlan- mış olur. Gelecek neslimiz birbirine tereddütsüz kız verip kız ahrlar ve böylece de ulusumuza puıl pınl bir nesil armağan etmiş oluruz. SOSYALDEMOKRATLAR T ARTtŞIYOR Örgöt, tartışmadan korkmasın Kendisini sosyal demokrat parti saymadığim DSP ile olan ilişkilerinde SHP hata yapmıştır. Günlerce birleşme önerisi yapan SHP, DSP'nin ayağa kalkmasuu sağlamıstır. önce kol- tuk verildi sonra "faşist" ilan edildi. Bu bir tutarsızhk ve il- kesizlik örneği idi. Bir başka sorun olarak görülen parti içi tartışmalara ge- lince, sosyal demokrat partilerde kanatlar arasında her za- man parti içi bir yanş vardır. Bu tartışmalar kavgayı değil, daha iyi hizmet vermeyi, bu tartışmalar partiyi en geniş kit- lelere taşımada bir araç olarak görmeyi gerektirir. Elbette se- viyeli ve bilimsel metotlara dayandınhnalıdu-. SHP Genel Başkanı son kurultay konuşmasmda delegelere hitaben yap- tığı konuşmada, "Bu bizim muhalefette yapüğunız son ku- nıltayımızdır. Parti içi bir kanadın 'genel başkan adayı' da kurultay ko- nuşmasında, "Araştırma kuruluşlannın verilerine göre par- timiz 3. parti olarak görülüyor. Bu olumsuzluğu konuşmak, tartışmak, nedenlerini tespit etmek zorundayız," derken ger- çeğin üstüne parmak basıyordu. Yukandaki örneğin çoğal- tılması mümkün. Peki ya şimdi soruyoruz: Bu ve bunun gibi gerçekleri, sorunlan örgüt konuşmayacak mı? Bir başka söy- lemle 20 Ekim seçim sonuçlannı bu parti, kendi içinde ko- nuşup tartışmayacak mı? Sorumlulan bunun hesabuu vermeyecek mi? Sorunları konuşunca, tartısınca hainlik mi yapılmış olacak? Partide hizipçilik mi yapmış olacak? Ben- ce-tabii ki değil! Konuşulmazsa, tartışümazsa daha büyük so- runlara, daha büyük bunalımlara sebep olunacak. Hemen şu soruyu soruyorum. 26 Mart yerel seçimlerinde parti içi tar- tışmalar yok muydu? Yanıtını okuyuculara bırakıyorum. özcan Ertürk/tSTANBUL Meydan-ı Mevlana boş kalmaz (Boftamfı 1. Sayfoda) siz çok güzel olurdu. 'Dedem de yanunda olsaydf diye, beraber olalım diye, dedemin resmini hırkamın cebine koydum. — Duygulann bn gece çok yogun olduğunu söyluyorsunuz. TOP — Birisine 'Aşk nedir' diye sormuşlar, 'Tatmayan bilmez' demiş. O duygu yoğun- luğunu yaşayabUmek için orada olmak lazım. — Sema ayinine basiadı^ınız- da yagadıgımz o duygu yoğnn- İBgiuıa anlatabilir misiniz? TOP — Zaman zaman bu- ye- re gidip geliyorsunuz. Bütün se- ma heyetinin hareketleri, sizin hareketlerinize tabi olduğu için devamh teyakkuz halinde ol- mak durumundasımz. Daha doğrusu konsantrasyon içinde teyakkuz. Zıt kutuplann birleş- mesi gibi bir şey bu. — Postnçiıüigin anlamı nedir •iziniçiııî TOP — Orası çok ağır bir makamdır. Cenab-ı pirin maka- mıdır. Biz hiç layık değüiz, ama bize 'Bu işi yapacaksınız' den- di. Biz de elimizden geldiği, ta- kaümizin, manevi zevkimizin elverdiği ölçüde yapmaya çalı- şıyonız. Herkes layık da ben la- vık değilim oraya. Cenab-ı pir buyurur ki, 'Herkese evliya göz- ivle, enniş gözttyle bakacaksı- •ız*. Kendinize bakamıyorsunuz, ama herkese bakıyorsunuz. — Siz bogüne kadar sema tö- rakrioe Setman Tuzün'ün yar- dımcısı olarak çıktuuz. Bu akşam sizin yarduncuuz kim olacak? TOP — Ben tek çıkacağim. Zaten dedemiz de rahatsızlanın- caya kadar yardımcı bahis ko- nusu değildi. — Siz yerinize, postnişin ola- rak başka bir semazeni yetişti- riyor musunuz? TOP — Yetiştirmek diye bir olay yok. 'Makiun Çelebisi' de- diğimiz, Mevlana hazretlerinin 21. torunu olan Celalettin Çe- lebi hazretleri, manevi işaretle seçer. Meydan-ı Mevlana boş kalmaz. — Zaman, sema törenlerine Ugiyi nasıl etkiliyor? tlgi giderek arbyor mu, yoksa azabyor mn? TOP — Mevlana Hazretleri'- nin görüşleri yuvarlandıkça bü- yüyen bir çığ gibi evrenselleşiyor. Ama enteresan- dır ki, Arap âleminde bu gibi konulara ilgi biraz daha az. Ama guneş bir yere doğarsa, mutlaka ışığıyla ısıür. Onun muziğinden, ayininden, sema- hından bir şeyler insanlara hitap eder. — Şeb-i Arus gecesinin anla- nundan söz eder misiniz? TOP — Düğün gecesi, Haz- reti Mevlana rabbraa kavuşması olayını bir gerdek olayı olarak düşünüyor. Onun özlemi içeri- sinde. Sazla, sözle, dönerek, Al- lah'ı zikrederek onu kutluyoruz. Şeb-i Arus gecesi konsantrasyonumuz daha fazla oluyor. Çünkü pirimiz arzu et- tiğine kavuşuyor. — Mevhma feteefesi günlük yaşantınızı nasd etkiliyor? TOP — Bir aile reisiyim. Pi- rime layık olmaya, din kuralla- nna uymaya çalışıyorum. Maça da gidiyorum. Zamanında güreş de yaptım. Tasavvuf müziğiyle ilgilendim. — Din kurallanna uymakla, yobazlık arastndaki farkı açık- layabilir misiniz? TOP — Hazreti Mevlana, 'Bir ayagını pergel gibi, sımsıkı İslami prensiplerin üzerinde. Diğer ayağımla 72 milleti dolaşınm' der. — Şarap ile aranız nasıl? TOP — Ben 13 yaşmda ha- fız oldum. Içki haramdır. Tah- ribat yapar, sarhoş yapar. Insanlığı kucaklayan, AllaJı'ın bir rahmetidir Mevlana. Fey-'îi, Allah'm aşkmdan almıştır. İs- lamdan başka bir şey yaşama- mıştır. Olayın kabuğunda değil, göbeğinde yaşamıştır. Hazineler harap yerlerde bulunur. Mimar bina yapmak için yıkümış bina- lar, harap yerler arar ki, orayı imar etsin. — Sizin çocuklannız var mı? Varsa, Mevlana'nın doşüncele- riae nasıl bakryorlar? TOP — Benim bilgisayar mü- hendisi olan 29 yaşmda bir kı- zım, İTÜ'nün Elektronik Bölumü'nden bu sene mezun olan 22 yaşmda bir oğlum var. Mevlana'yı çok seviyorlar. On- lann sikkeleri de dedem tarafın- dan tekbirlendi, bu kelama katıldılar. Modern müzikler dinlerler. Baştürk (Baftarafi l. Sayfoda) götürüldü. Prof. Dr. Cengiz Kuday, Baştürk'ün getirildiğin- de "şuurunun kapalı" olduğu- nu, hayati fonksiyonlannın da bulunmadığını söyledi. Gazete- miz baskıya girerken, Abdullah Baştürk yasamsal tehlikeyi atla- tamamıştı. DİSK'te şok LOKANTAa BAR 130 21 87 • 140 84 74 İL IC E Ç İ > I A B*R E $ T A U R A N T ARTIK TADINI UNUTTUGUMUZ NEFIS 0SMANU EV YEMEKLERI FIGEYRA'DA HER Ç A R Ş . v e PAZAR A Ç I K B Ü F E PAZARTESİ HARİÇ HER GECE SERDAR & GİTAR1 SİZLERLE ia.oo-oa.oo TtytMy» Bottan Sok No i ; 161 as 07 RestauratU-Bar Plzza, et, deniz ürûnleri, zengin bir bar, acak bir atmosfer ve gttleryflz; Hepsine KDV dahMdr. EBğdat Caa KasapBr Çarş.9 23/A Bostanc 366 08 4^ Alt tarafı meyhane!.. Ama içinizdeki çeytanı uyandırıyor. Moda Cad No 238 Tel 345 84 74-349 12 01 62 yaşmdaki Baştürk'ün ra- hatsızlığı, 10 yıllık aradan son- ra yeniden açılan ve yoğun bir toparlanma çalışmasına giren DISK'te şok etkişi yarattı. DİSK yöneticileri ve öteki sen- dikacılar, haberin duyulması üzerine önceki gece geç saatler- den itibaren İntematicnal Hos- pital'e giderek genel başkanlan hakkında doktorlardan bilgi al- dılar. Bu arada, Türk-lş Genel Baş- kanı Şevket Yılmaz da bir süre randevularını iptal ederek has- tanenin başhekimini telefonla aradı ve Baştürk'ün durumunu sordu. Şevket Yılmaz, "Şu an- da yapılabilecek, kardeşim Bas- türk'e acil şifalar için dua etmektir" dedi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın eşi, ANAP Istanbul ll Başkanı Semra Özal ise check- up için geldiği International Hospital'de haberi alınca, Baş- türk'ün eşi Ayten Baştürk'ün yanına giderek "geçmiş olsun" dileğinde bulundu. Basın bülteni hazırlıyordu DİSK Yürütme Kurulu Üye- si Rıza Güven, Genel Başkan Baştürk'le birlikte, önceki gün uzun süre "DtSK'in mal varlı- ğına ilişkin mahkeme karannı eleştiren" bir basın bülteni üs- tünde çalıştıklarını söyledi. Dün, Baştürk'ün durumuna ilişkin bir açıklamayla birlikte gazetelere geçilen basın bülte- ninde, Baştürk'Un şu görüşleri- ne yer verildi: "DtSK'in ve bağlı sendikala- nn mal varlıklanna el konulma- sını amaçlavan Terorle Mücade- le Yasası'mn 9. maddesine da- yanarak Ankara tş Mahkemde- ri'nden bazılan, yargı usulüne uymak gereği duymadan, kuru- luşlarımız aleyhinde kararlar vermişlerdi. Verilen bu kararla- nn tümü Yargıtay'ca bozulmuş- tu. Ancak Ankara ilgili iş rnah- kemesi hâkimi, V argıtay'a kar- şı da direndi ve bozulan kara- nnda ısrar etti. Kanunun Anayasa Mahke- Ekderse%U8 zanı geliyor KOMADA — Baştürk yasamsal tehlikeyi atlatamadı. mesi'nin gündeminde olduğu- nun bilinmesine rağmen, aynca verilmiş Yargıtay kararian da göz ardı edilerek ilgili iş mahke- raesinin yeniden devir kararı vermesi yanhş, yanlış olduğu kadar da hukuk devleti ilkeleri- ne aykındır." Sağhk Bakanı Yıldırım Aktu- na ve Devlet Bakanı Mehmet Kahraman DİSK Genel Başka- nı Başturk'u ziyaret edcrek aile- sine geçmiş olsun dileğinde bu- lundular. Aktuna, Sağhk Bakanlıği'nın Baştürk'Un her türlü ihtiyacını karşılamaya haar olduğunu be- lirterek gerekiyorsa yurtdışına EVGILIZCE • Genel ve mesteki ingizce • Toefl-Proficiency • ÖYS fngifızce hazırltk • Orta-Lise takviye kurslan Hafta İçi-Hafta Sonu BOGAZIÇI İNGİLİZCE KURSLARI MECfctYEKÖYHakBankası Yan 174 20 70-174 14 65 Kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. NAFtZ POLA T NUfus cuzdanınu kaybettim. Hükümsüzdür. GÜLHAN StLtK ozel bir uçakla tedavi için gön- derebileceğini söyledi. Baştürk'- ün doktoru Dr. Cengiz Aslan da Baştürk'ün tedavisi için burada ellerinden gelen her şeyi yaptık- larını, yurtdışına gidecek du- rumda olmadığını ve durumu- nun ağır olduğunu belirterek hastanede kalmasının daha ya- rarlı olacağını söyledi. EBahçe'de (Baştarafı Sporda) ileri gelen baz> yetkilileri ile bir görüşme yaptı. Aykut'tan gol şov r-ener antepsporla oynayacağı deplasman maçının hazırlıklan- nı dün sürdürdü. San-Lacivertli futbolcular, 1.5 saatlik çalışmanın ilk bölü- münde kondüsyoner Zrbuak'ın gösterdiği hareketleri yapıp şut çalıştılar. 3 devrelik maçta Aykut, bir- birinden güzel 4 golü ile en faz- la alkışı alan oyuncu oldu. Öte yandan, Fenerbahçe'de başlayan yağ testi uygulaması dün de devam ederken, San- Lacivertli futbolculann bir bö- lümü daha teste tabi tutuldu. B.Şenol Antalya'da Fenerbahçe'de bu sezon bir türlü kadroya giremeyen B.Şe- nol, ikinci lig (B) grubunda şampiyonluk mücadelesi veren Antalyaspor'a kiralandı. ANKARA (AA) — öğret- menler için uygulanan ek ders ücretlerinin "katsayı sistemi"ne bağlanacaği ve bugünkü rakam- lara göre yüzde 118 arttınlacağı öğrenildi. Milli Eğitim Bakanı Köksal Toptan, yaptıgı açıklamada, söz konusu düzenlemeye yer veren kanun hükmünde karanmane- nin (KHK) Başbakanlık'a sunu- larak bugünku Bakanlar Kuru- lu toplantısında imzaya açıldığı- nı bildirdi. Toptan, öğretmenle- re kira yardımının yılbaşından itibaren ödenmesi için çaba gös- tereceğini de açıkladı. Söz konusu KHK, halen, gündüz öğretimi için brüt 4 bin lira, net 3 bin 250 Ura olarak uy- gulanan ek ders ücretinin, brüt 9 bin 400, net 7 bin 100 liraya çı- kanlmasını öngörüyor. Gündüz öğretimi için ek ders ücretleri, yılbaşında memur maaş katsa- yısınuı yüzde 30 arttınhrıası ha- linde, brüt 12 bin 220, net 9 bin 165 liraya yükselecek. Bu da ek ders ücretlerinin 1991 yıına gö- re yüzde 182 oranında arttırıl- ması anlamına geliyor. Kararnameye göre gündüz öğ- retiminde ek ders ücretinin bir saatlik bedeli, 1992 başından iti- baren, beürlenen 20 gösterge ra- kamının memur maaş katsayısı ile çarpımı sonucu belirlenen miktar kadar olacak. Memur maaş katsayısı henüz 470 olarak uygulandığı için bugünkü ra- kamlara göre gündüz öğretimin- de ek ders ücreti saat başına brüt 9 bin 400 liraya yükselecek. Bu miktardan gelir vergisi kesil- diğinden, ek ders ücreti net 7 bin 100 lira olarak ödenecek. Bir öğ- retmenin aylık ortalama ek ders süresi 40 saat dolayında olduğu için ek ders ücretindeki artış, bu- günkü katsayıya göre öğretme- ne ayda 284 bin liralık katkı sağ- lamış olacak. Kararnamede, gece öğretimin- deki ek ders ücretinin gösterge- si 30, hizmetiçi eğitim faaliyet- lerindeki ek ders ücreti göster- gesi de 60 olarak belirlendi. Söz konusu kararname yürür- lüğe girdiği takdirde, öğretmen- lerin ek ders ücretleri, memur maaş katsayısı ile birlikte yılda iki kez arttınlmış olacak. ~ öte yandan ek ders ücretlerin- de artış öngören katsayı sistemi- nin bütçeye getireceği ek maliye- tin, bugünkü memur maaş kat- sayısına göre 634 milyar 312 mil- yon Ura olacağı belirlendi. Bu miktann, memur maaş katsayı- sımn yılbaşında yüzde 30 arttı- rılması halinde 825 milyar lira- ya ulaşacağıran hesaplandığı da bildirildi. Büyükelçi (Baftarafi 1.' Sayfada) gan olay yerinden kaçarak uzak- laştı. Bedrettin Tunabaş, "Zırhlı araç olmasaydı dört kurşun ba- şıma, iki kurşun da koruma me- murunun kalbine isabet edecek- ti. Bizi zırhlı otomobil korudu" dedi. Dün saat 18.3S sıralannda meydana gelen saldırı, telefon- la görüştüğümüz Büyükelçi Bedrettin Tünabaşa'ın anlatımı- na göre şöyle gelişti: 1990 kasımından beri Buda- peşte Büyükelçiliği görevinde bulunan Ibnabaş, Pakistan se- faretinin akşamki davetine katıl- mak için hazırlanmak üzere Bu- din Kalesi içinde bulunan Türk Büyükelçihği'nden erken saatte, TSI 18.20'de ayrüdı. Murat Kar- düz adlı koruma görevlisinin de bulunduğu, Lazlo Almasi adh Macar şoförünün kullandığı Buick marka zırrılı otomobil sa- at 18.35 sıralannda, elçilik ko- nutunun bulunduğu sokağın kö- şesine geldi. Karla kaph yolda yavaşlayan otomobil sokağa gir- diği sırada, konuta 100 metre kala silahh saldırı gerçekleşti. Büyükelçi Tunabaş, köşedeki okulun bahçe duvanmn önün- de çömelmiş olan bir kişinin bir anda ayağa kalkarak ateşe baş- ladığını belirtti. . 61 yaşmdai^ Bedrettin Tuna- baş 1990 kasımında bu göreve atanmadan önce Başbakanlık dışişleri damşmanı olarak görev yapmıstı. Tunabaş, daha önce de KKTC ve Güney Kore'de büyü- kelçilik görevinde bulunmuştu. Evli olan Tbnabaş'ın iki cocuğu- nun Türkiye'de bulunduğu öğ- renildi. Saldından sonra Macar poli- sinin olay yerinde ve otomobil üzerinde inceleme yaptığı bildi- rildi. Ancak polis saldırganın izine rastlayamadı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle