22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 ARALIK 1991 DİZİ-RÖPORTAJ CUMHURİYET/7 SemerkancFda 'biııbir gece' gerceği D A Ğ j L A N S S C B ' D E T Ü R K İ C U M H U R İ Y E T L E R OrtaAsya Uyamyor FATİH YILMAZ özbeklerin, adma ilk kez 14. yüzyüda rastlanıyor. Altınordu hanı Özbek Han'a bağlı boylara özbek denildiği biliniyor. Islamiyeti kabul etmeden önce Tuğinak olaraJc bilinen Özbekler, tarih sahnesin- de kendi adlanyla ilk kez Ebul Hayr'in önderliğinde 15. yüzyüda devlet oldular. Daha sonra 16. yüzyılda özbek hanı Şeybak, Semerkant'ta Timur sülaksinin egemenliğine son vererek topraklannı ge- nişletti. Özbekler, daha sonra Ruslann boyunduruğuna girdiler. özbekçe, Çağatay Türkçesinin devamı- dır. Bazı sözcüklerin karşıhklan şöyle: Türkçe oldu kazan ben gel yol yıldız et yumurta takke inanmak gül geliyorum çalışmak Özbckçe oldi kozon men kel yul yulduz guşt tukum duppi ışanmak gul kele yetirman işlamak AfGAPiiSTAN KİMLtK KARTI ÖZBEKİSTAN Bol altın madeniNiifusu: 20 milyon. Yüzölcümü: 447.400 kilometrekare. Başkenti: Taşkent. Etnik dagüım: Yüzde 69 özbek, yûzde 11 Rus, yüzde 4 Tatar, yüzde 4 Tacik, yüzde 2 Karakalpak, yüzde 10 Ukraynah, Ahıska, Koreli, Uygur, Ermeni. Kaynaklan: Altın, kömür, uranyum ve doğal gaz. Ekonomisi: Kimya, gaz ürünleri ve tekstil sanayi, ağırhktadır. özbekistan'da yılda 1.5 milyon tonun üzerinde pamuk üretilmektedir. Semerkand, Özbekistan'm 1924-1930 yılları arasında ilk başkenti. Bu nedenle özbekistan izlenimlerimize Semerkand'dan başladık. Semerkand, Buhara ite hirlikte 8. yüzyıldan başlayarak Mavera Ul Nehir'in (Aral gölüne dökülen Amu Derya ve Siri Derya ırmakları arasında kalan bölge) en önemli kültür, ticaret ve din merkeziydı. Orta Asya'mn en eski kentlerinden biri olan Semerkand'da Türkterin, Iranlılarm, Araplartn yonetimleri sonucu kültürlerin bileşimi oluştu. Kent, 1220 yılında Moğol Hakanı Cengiz tarafından yıkıldı, sonra Timur döneminde ününün doruğuna çıktı. SEMERKAND — Timur'un başkenti birbirine hiçbir biçimde benzemeyen iki farklı dünya olarak karşımza çıkıyor. Bir yanda Lenin, Gorki, Gagarin adlı geniş caddelerden oluşan yeni Semerkand, diğer yenda Mavera ül Nehir'in bütün geçmişi- ni her köşesinde yansıtan eski kent. özbeklerin "Tinıur'un dağlan" olarak adlandırdığı alçak tepelerı. bu tepelerin bırbirlerine yaklaştıklan boğazlan aşıp Semerkand'a girdiğinizde, bu iki ayn dünyayı hemen fark ediyorsunuz. Eski kentin mimarisi, gökyüzüne uzanan mi- nareleri, neredeyse "btıradayız" diye bağıran medreseleri, mıknatıs gıbi çeki- yor. Sanki Binbir Gece MasalJan'ndan çı- kacak kahramanlar, biraz sonra önü- nüzden geçecekler ya da Aksak Timur biraz sonra Nasreddın Hoca ile oturup şakalaşacak gibi. Hava durumu, özbek kızlan. sokaktaki insanlan hiç de ilgi- lendirmiyor. Tarihin rüzgân, Semer- kand'ın eski şehrinin üzerinde girdap olup sizi içine çekiyor. Kurtulmak ola- naksız, artık büyülüsünûz ve sizi çağıran sese uyacaksınız. Gür-i Emir'de yani Timur'un türbe- sındeyiz. Bir özbek kadın, türbe hak- kında bilgi veriyor Özbekçe. tlk başta cümleler havada kalıyor, biraz süre ge- çince anlamaya başhyorsunuz. Timur, siyah mermer bir lahitin altında yatıyor. Yanında, çocuklan ve 5 metrelik bir so- panın ucuna asılı tuğu. Özbek kadın hız- lı hızlı konuşmasını sürdüniyor, Timur- un boyunun iki metre olduğundan, kanlarından bahsediriyor. "Timıır, Mo- ğol mu Türk mü" diye sorduğumuzda ise "özbek" yanıtını veriyor. Sonra türbenin dışmda Timur'un mermer tahtını görüyoruz. Arkasında taştan, küçük bir havuz. Hizmetkârlan, Timur için bu havuza nar suyu sıkarlar- mış. Anadolu'ya kadar gelip, 1402 yılın- da Osmanlı padişahı I. Beyazid'i yendiğinde, bu tahtın da yanında oldu- ğunu anlatıyor şirin özbek rehberimiz. Herhalde, Nasreddin Hoca'yı da bu tah- tın üzennden dinleyip. gülmüştür diye dûşünüyoruz. Nasreddin Hoca. Semerkand halkı ta- rafından çok seviüyor. Eski kentin hemen hemen her yerinde, Nasreddin Hoca'dan bır iz görmek olası. Timur'un türbesinin yanında, medreselerin önle- rinde Nasreddin Hoca biblolan satılı- yor. Semerkand, Mavera ül Nehir'in en büyük kapalı çarşısının içinde barındırı- yor. Bu kadar canlı bir pazar yerini Orta Asya'nınherhangi bir köşesinde görrnek olası değil. Pazar, yiyecekleriyle, giye- cekleriyle büyük bir bolluğu yansıtıyor. Her şeyin iyisine ve tazesıne rasthyorsu- nuz. Yaşlı, dişsiz bir kadın bir tezgâhın arkasında saç satıyor. Örülü saçlar. Çiftı 20 Ruble. Kadınla konuştuğunuzda, kendi saçlan olduğunu öğrenıp, şaşırı- yorsunuz. Bir kenarda kırmızı yüzlü köylü ka- dınlan alma (elma), pirinç, karabiber, kimyon satıyorjar. Pazar yeri canlı ve Sovyet gerçeğinin çok uzağına düşüyor. Bir zamanlar, İpek Yolu'nun kavşağm- da olan Semerkand. pazanyla, kapalı çarşısıyla "ben gecmişim" diye bağın- yor. Semerkand pazannda, geçmiş zaman tacırlen hâlâ yaşıyor. özbek takkesi (duppi) giymiş, panto- lonlanm ince deri çizmeîerinin içine atmış erkekler, başı örtülü kadınlar, sıze zaman kavramını kaybettiriyor. İster is- temez mekânla özdeşleşiyorsunuz. Karabiberin gramının ne kadar olduğu- nu soruyorsunuz. Bir duppi almaya yelteniyorsunuz. Pazann dışına çıktığı- nızda 70-80 kişilik bir cenaze grubunu görüp, gözden kaybolacakları ana ka- dar bekliyorsunuz. Girdap, giderek sizi içi- ne çekiyor. Gözünüz, karşıdaki meydanda topla- nan kalabalığa kayıyor. Eski bir otobü- sün önündeki küçük meydanın etrafın- da toplanan kalabalık, ellerinde fileleri, torbalan ıle gülüp eğleniyorlar. Meyda- nın ortasında yüzleri boyalı iki kişi, konuşuyorlar. "Kelin, Temaşa" (Gelin Temaşa) diye bağınyor birisi. Sonra, ye- re paralel olarak hazırlanan bir direğin üzerine bir genç çıkıyor, tam altında cam kınklan. Genç, cam kınklannın üzerine atlıyor. çılgınca alkışlar. Sonra ayaklannı gösteriyor, kan yok. Alkışlar, daha da güçleniyor. Hemen arkanızda, Timur'un. karısı Bibi Hanım için yaptırdığı medrese uza- nıyor. Medreseyi, gezdiren rehberimiz yine bir Özbek kadın ve hızlı hızlı anlatı- yor. Bibi Hanım, Timur sefere çıktığın- da burada namaz kıiıp, dua edermiş. Medresenin tam ortasındaki taştan bü- yük bir rahlede de Kuran okurmuş. Bibi Hanım. Timur'un en sevdiği kadını ve Mogol. Semerkand'da birçok kadının adı da Bibi. Kerpiçten tek kath evleri. dar ve ça- murlu sokaklan geçıyoruz. Zaman, burada 15. yüzyılda durmuş gibi. Birden önümüze Rigestan çıkıyor. Minarelerin- den ışık hüzmeleri süzülen, büyük bir meydana bakan medreseler ve bır cami. Rigestan'ın önünde, molla kıvafetleri giymiş bırkaç kışı fotoğraf çeîctiriyor. Biraz sonra sizin için borular çalınacak ve içeri kabul edileceksiniz gibi. Medre- senin avlusuna girdiğinizde, çinı duvar- lann altındaki tahta kapılar açılacak ve mollalann "çileli" yaşamlannı dinleye- cekmiş hissıne kapılıyorsunuz. Yeniden kerpiç tek kath evlerle dolu o daracık sokaklara giriyoruz. Timur'un Semerkand, iki ayn dünya. Birisi, Sovyet yapımı kişiliksiz kent; digeri, geçmişten gelen canlı bir dünya, eski Semerkand... Burada büyiilenmemek, tarih denen o tamahkâr tüccann sizi çağıran sesine uymamak olası değil. ORTA ASYA TARİHİNE DAMGASINI VURAN HÜKÜMDAR Aksak Timur: Türk mü Moğol mu? Semerkandı imparatorluğuna başkent yapan Timur, Hındistan'dan Rusya'ya, Çin'den Akdeniz'e kadar uzanan topraklara hükmetti. Timur'un Moğol mu yoksa Türk mü olduğuna ilişkin tartışmalar bugûn de voğun olarak sürüyor. Özbekistan ve diğer Türki cumhuriyetlerde Timur'un Türk olduğuna inanıhyor. Bir özbeğe, Kırgıza, hatta Kazağa sorduğunuzda, Timur'un en büyük Türk hanlanndan biri olduğu yanıtını alıyorsunuz. Semerkandhlara göre ise Timur, özbek. Orta Asya'nın Türki cumhuriyetlerinde okullarda okutulan tarih kitaplannda da Timur'dan, "aonesi Moğol, babası Türk" olarak bahsedılıyor, ancak Türkiyeli ve Batılı birçok tarihçiyegöre Timur, Moğol. Birçok Batılı tarihçi, Timur'un, Moğol hükümdan Cengiz Han'a dayalı bir aileden geldiğini savunuyor. Semerkand'da 14. yüzyılda hüküm süren Çağataylann da Cengiz sülalesinden olduklan biliniyor. Timur'un, Çağatay hanlığında önemli mevkilere yükselmesi, Moğol oldugunun bir işareti sayıüyor. Timur'un, daha sonra 1369 yılında • Çağataylar'dan bağımsızlığını ilan edip kendi imparatorluğunu kurması ise Orta Asyalı bilim adamlannca Türklüğûne kanıt olarak gösterihyor. Gençlik çağlannda bir baskında elinden ve ayağından sakatlanan Timur, Semerkand'ı. Mavera Ul Nehir'in en büyük ticaret ve kültür merkezi yaptı. Sakathğı nedeniyle "lenk" (aksak) olarak adlandınlan Timur, ölümünün ardından cesedi mumyalanarak Semerkand'da Gûr-i Emir türbesine gömüidü. Timur'un Moğol mu Türk mü olduğu yolunda tartışmalar tarihçiler arasında sürerken, Batılı basın yayın organlannda, SSCB'de ortaya çıkan son gelişmeler üzerine, "Timur'nn çocuklan uyamyor" başlıklan atılmaya ve Türki cumhuriyetlerin Türkiye ile bir bırliğe gidebileceğine ilişkin haberlere gemş yer verilmeye başlandı. sarayına doğru ilerliyoruz. Bir köşede, üç kargı ve uçlannda tuğlar. Arapça, "İokanta" yazıyor. Kendimizi içeri atı- yoruz. Kütüklerin üzerinde, ağaç masa- lann çevresine oturmuş insanlar, umarsız kahkahalar atıp, önlerindeki koca koca guştlan (etlen) ellenyle par- çalayarak mideye indiriyorlar. Bir kütüğün üzerine ilişiyorsunuz. Garsona yalnızca "guşt" demek yeterli. Biraz sonra birisi yanınıza ilişiyor. Adı, Hakberdi. Mühendis "Mühendis olma- mabsımz" demek geliyor içinizden. Büyü bozulsun istemiyorsunuz. Hak- berdi, Türkiye'den geldiğinizi duyunca, kalkıp hararetli hararetli elinizi sıkıp, si- zi kucaklamaya çalışıyor. Hakberdi, "tslaram birüğinden" bah- sediyor. Semerkandda Pan-Türkizmin hiçbir tabanı olmadığını, önemli faktö- rûn din olduğunu söylüyor. Kafasında- ki duppiyi arada sırada çıkanp, elleriyle saçlannı tanyor. Sıze, Köroğlu destanı- nın bir parçası olan Alpamis'ten de söz ediyor. Nasreddın Hoca'dan bir fıkra ve Islamiyetin erdemleri, peşisıra geliyor. Yemeğiniz bittiğinde, üç kargılı lokan- tayı geride bırakıp, hemen yandaki Timur'un sarayına yöneldiğinizde, res- torasyon nedeniyle kapalı olduğunu öğrenip, büyüden kurtuluyorsunuz. Artık, büyü bozuldu. Şimdi, yeni Şe- merkand'dasınız. Caddelerin sessizliği, mağazalann boşluğu sinirlerinizi bozu- vor. Eski kentin bittiği bir noktadan başlayarak uzanan meydanda Lenin, sırtını eski kente dönmüş bir eliyle ileriyi göstererek duruyor. Devasa binalar, Se- merkand Oteli, sanki eski kente gösteriş yapıyor, ancak, siz, hayalet bir kentte ol- duğunuz hissine kapılıyorsunuz. Siz, sürekli kıyaslamada bulunuyor- sunuz, Sovyet sisteminin. "buyrun karşı- laştırın, hangisi guzel" diye eski kentin dışına inşa ettığı yeni Semerkand'ı kişi- liksiz buluyorsunuz. Böyle düşünmekte haklısınız, çünkü özbekler de böyle dü- şünüyor. Semerkand'ı bir bütün olarak hemen kucaklayacakmış gibi uzanan Zerefsan vadisinden adını alan gazete- nin yazı işleri müdürü ile konuştuğunuz- da. ne kadar haklı olduğunuzu anlıyor- sunuz. Muzaffer Mukimov, ınançlı bir komü- nıst olduğunu sövlüyor.Tüm OrtaAsya komünıstlen gıbi çelişkide. Çelişkı, hem komünıst olup hem de komünizmin 70 yılhk sultasını beğenmemekten kaynak- lanıyor. Beğenmemenin ölçüsü de Rus- lara, Ukraynalılara oranla geride kalmak. örneğin, ne Özbekler, ne Kır- gızlar ne Kazaklar ne de Türkmenler yönetımde pek yükseliyorlar ve gizlilik derecesi yüksek yerlerde çalışabiliyor- lar. Mukimov, bunlan anlattıktan sonra Semerkanda geliyor. Zerefsan gazetesi- nin yazı işleri müdürüne göre eski kent, 15 yıl önce nasıl canlıysa, şimdi de aym. Yeni Semerkand'ı ise her dönem kişilik- siz olarak gördüğünü söylüyor. Siz, dinliyorsunuz. özbeklerin, Semerkand ve Buhara gi- bi kentler nedeniyle Orta Asya'nın tek hâ- kımi olarak kendilerini gördüklerini, Orta Asya cumhuriyetleri arasında, yeni Slav hâkimiyetine karşı bir birlik oluştu- rulması gerektiğini, bunun çapının Türkiye'yi de içine alabilecek şekilde ge- nişleyebileceğini Mukimov'un düşünce- leri olarak, kafanızın bir köşesine vazıyorsunuz. Aklınız, eski Semer- kand'da. Politikayı bir köşeye atıp, yeniden sizi çağıran o girdabın içine ken- dinizi atmak istiyorsunuz. Yann: Taşk^nt ve polkika A S I L BN Tekil yanıtlar sığ... MUSTAFA KARADEMtR (Anadolu Ürv. Afyon İkt. ve İd. BHknler Fakûttasi, Maltys B&ümû) Ülkemizdeki bireysel-toplumsal ahlakın tek kri-1 teri cinsellik ve dindir. Poütik, ekonomik, bilimsel I ahlak belirleyici, henüz ülkemizde kabul edilme-1 miş. Sermaye handikapı savunduğumuz/inandığı-1 mız değerlere karşı hep sempatizan gizliliktej olusmuştur. Yukandaki iki kritere göre yapılmış de-1 ğerlerimiz/külturümüz ikilemler içinde sığ kalmış I kalıplasnus şekilde yeni bireylere aktanlmısnr. Top-1 lumsal anlayışlanmız farklı, kitap okumayı, "boş. zamanlan değerlendirme, boşzamanlannızdane yaparsınızsorusuna cevap olarak değerlendiren kimlikle karşı karşıyayız. Sosyal etkinliklerimizin baş köşesi erkeklerde: Kahvehane/cinsel sohbet tabii bu da ne duyarlı öğretici -bacak arasma dayalı- Kızlan- mızda: Kendilerini erkek toplumuna karşı koruma bir tali durumu kabullenmiş, sanki "eşinehizmeti, çocuk hizmeti, çocuk doğurma- yı ve bakmayı, ev işlerini... vs. Kanıksamış konumdaki düşünce en- jektesiyle karşı karşıyadır. — Doğurganlığını, emeğini ve kimliğinitasarruf etmehakkına sa- hip ohnayı ütopya edinmiş, katılımcı üretkenlikten soyutlanmış bir karşı cins potansiyeli oluşmuştur. Ben karşı bir hemcinsimin "eko- nomik cinsel-kültürel" özgürlükleri kazanmadan erkek hegemon- yahğındaki şu toplumda yer almalan zor belkili. Mal, meta, kapital olarak etiyle, emeğiyle, düşüncesiyle sürekli sömüriı içinde kalacak- lannıgerçekte radikal haklannın "kadın haklan" diye sunulmasının onlara marjinal/feminist düzeyde tartışma-uzlaşmayaratmakta sö- müriınün bir başka yönüdur. Değişmesi gerekli -mutlak- toplum anlayışının üniversitelerimizi de etki altına alması "nasıl bir üniversite istiyoruz" sorusuna karşı verilen tekil yanıtlann sığ kalmasına neden olur. Bu sorunların tekil sunumlarla çözülemeyeceğini, sorunun ülke- mizir. temel sorunu olduğunu, bunun da toplumsal bir değişme asa- masından sonra ortadan kalmış bir durumda kalacağı kanısındayım. Yüksek öğrenim gençliğininden sevgi, ümit, inanç içindeyasama atıl- mak için çalışmalarını en aandan buradan betonlaşmış duyarlı kim- likte tekil duyumsallıkla anlayısb uzlasmacı kimlikle zor ve mücadele gerektirse de istemek bir görevdir. İ R u N İ V E R S T İ Y O R U Z ? Bırakın, öğrencileryönetsin SERCAN ÖZKAN (İTÛ Fızik Müh. Hazırttk Smfı) Demokrasi çarklannın tam işlediği özerk bir üniversite, poli- sin olmadığı bir üniversite... Bilimsel ve akücıhğı ön planda tutan üniversiteler istiyorum. Bunun yanında özel statüye geçirilmeye çalışılan üniversiteleri- miz -çünkü onlar bizim- var. Üniversitelerin yalnızca öğrencilere ait olmasını istiyorum. Kültürel ve sanatsal etkinliklerin olduğu -olanlann da kısıtlanmadığı- bir üniversite istiyorum. Aynca uygulamalı derslere ağırhk verilmelidir. Öğrencinin sosyal ve kültürel etkinliklere katılabümesi için ders programı ona göre ayarlanmalıdır. Hep ders değil, dersin olmadığı günün de olmasını istiyorum. öğrenci bu dersin olmadığı günde bazı sosyal ve kültürel etkin- liklere katüabilme olanağı yaratır. öğrencilerin uretken bir kafaya sahip olmasını sağlayan üni- versitelerin olmasını istiyorum. Çünkü geleceği yaratan bizler olacağız. Burada YÖK'e bir mesaj gönderiyorum. Söylenen bir lafı de- ğiştirerek, "Bırakın üniversiteleri öğrenciler yönetsin". , şiirjdebilmeli HÜSEYtN KALAY (Ege Ünv. Ttp Fakültesi, 5. sınıf) Hiçbir yıldız, "üniversite" kavramı kadar par- • lak değildir liseli bir öğrencinin düşüncelerin- de. Hiçbir umut onun kadar çekici değildir. Ne I var ki her yıl, bu umut, kazanamayan yüzbin- lerde bir sonraki şans numarasına bırakır ken- dini ve sonunda kendi karanlığmda intihar eder. Ya kazanan şanslı (!) azınlık? "Üniversite" adı altında, çoğu kez onlar da bir başka ezber ce- henneminde bulacaklardır kendJerini. I Oysa üniversite, geniş ufuklar sahnesidir öncelikle. Istenılen mesleğe adım atışta acdmayı bekleyen bir kapıdır. Ne var ki ÖSYS temelde bir şans oyunu olduğundan isteyen, becerebileceği, ye- teneği olduğunu bildiği mesleği seçemez ülkemizde. Kitleler hiç ilgi du>madıklan bir ipte, cambazlığın en kötüsünü oynarlar. tp durmadan kopar. Üniversite, "araştırma" demektir de aym zamanda. Insan beyni kıvnmlannın dans edeceği bir yalnızlık pistidir. "Evreka"lann doğuşu, ezberciliğin gerekmedikçe çöpe yollanacağı, mantıksal labrentin en bilinmeyen çıkıslar yapacağı ulkenin adıdır üniversite. Bir tıp öğrencisi şiir, resim, heykel diyebilmeli, bir mühendis insan ruhunun derinlikleri üzerinde bir araştırmada "hayat ne güzel" diyebilmelidir. Tüm bunlara sahip üniversite elbette kendi özgürlüğunü ya- şatacak, öğrenci kendi kimliğine gizlenmiş bir sivil polis arayışı- na gerek duymayacak. En önemlisı "bu benim üniversitem" bi- lincini yüreğinin derinliklerine, beyninde bir yerlerden ışınlaya- caktır. Kapılar yüzümüze kapanmasın HALlL ÎBRAHtM OÇUZ (Eğitim ön Usans Programı) Üniversitelerimiz çeşitli branşlarda iyi meslek sahibi insanlar yetiştirmektedir. Kammca genç-1 lerimizin iyi bir mühendis, doktor, hukukçu veya I sanatkâr olması yeterli değildir. Gençlerimizin, 1 ulusal ülkülere bağlı ve bu ülkülerin gerçekleş- mesinde kendisini sorumlu hissetmesi, şartlar ne olursa olsun bu Ülkülerin gerçekleşmesinde her türlü özveriyi gösterebilecek karakterde yetişti- rilmeleri zorunludur. Ulusal ülkülerin gerçekleşmesi için şunu kabul etmeyüiz: Üni- versiteli bir çocuk veya lise öğrencisi değildir. Onlar 1-2 yıl son- ra ulusumuzun sağlığına, eğitimine, hukukuna, bilim ve tekni- ğine damgasını vuracak, kısaca ulusumuzun geleceği ve gelece- ğimizi hazırlayacak kişilerdir. öyleyse üniversiteli gençlerimiz; siyasal, sosyal, ekonmik, toplumsal hayatımızın her yönü ile il- gilenebilmeli, sivasi düsüncelerinden dolayı hor görülmemeli, dev- let kapılarının yüzüne kapanacağı endişesinden kurtulmalıdır. Üniversiteli, laik düşünceye sahip olmalıdır. Üniversiteli, demokrasiyi vazgeçilmez yaşam tarzı olarak gör- meli, demokrasiyi her türlü kunım ve kurallan ile yaşatma mü- cadelesi verebilecek güce sahip olmalıdır. Üniversiteli, ulusal kültür değerlerimize bağlı, fakat çağdaş kül- tür değerlerini gozardı etmeyen, sırtım dönmeyen biri olmalıdır. Üniversiteli, Atatürk ilkelerini ve devrimlerini çağdaş uygar- lık düzeyine ulaşmamızda vazgeçilmez bir yol olarak kabul et- meli, Atatürkçülüğün içeriğini zenginleştirme gücünü kendinde gören şartlar ne olursa olsun Atatürkçülük'ten asla bir ödün ver- meyen bir genç olmalıdırlar. Şatolardaki araştırmacılar İRFAN KAYA ÜLGER (Ankara Om. SBF Uluslararası ilışkiler Yüksek LJsans öğrencisi) Bir bilimsel araştırma sağlam verilere dayan-1 mahdır. Temel kaynaklara ulaşılmadan yapılanl araştırmalarda, hata olması kaçınılmazdır. Bu-1 gün özellikle uluslararası münasebetlere ilişkin I konularda, araştırmamn dayanacağı birincill kaynaklara ulaşmak mümkün olmamaktadır. ıkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'nin Baü ül-l keleri ile ilişkileri yahut Türkiye'nin Bandungl Konferansı'ndaki tutumu gibi spesifık bir ko-| nu tespit ettiğinizde, hiçbir şekilde birincil kaynaklara ulaşama- dığınızı hayretle fark ediyorsunuz. Dış münasebetlere ilişkin ev- raklar arşivlerde, kapalı kapılar arkasında bekletilmektedir. Bunlann, en azından bir 60-70 yıl sonra araştırmacılara açıla- cağı belirtilmektedir. Halbuki, Avrupa ülkelerine eğitim için gi- den arkadaşlarımız, söz konusu ülkelerde, Körfez savaşına ait "Top Secret" belgelere araştırmaalann ulaştığını ifade etmek- tedirler. Türkiye bu alanda da Batı'nın gerisinde kalmıştır. Ceza ya- sasındaki fikir suçlanna ilişkin maddelerin kaldınlması ve in- san haklarına ilişkin yeni düzenlemeler yeni bir çığır açarak, Baü ile ülkemiz arasmdaki demokratik mesafeyi kısaltmıştır. Ümit ederiz yakın bir zamanda, dış münasebetlere ilişkin arşivler de bu şeffaflık akımından payını almış olur. Bu durumda araştır- macılar da şövalye şatolannda "Şöyle olmuş olabilir, böyle ol- muş olabilir," gibi ahkam kesme araştırmacılığmdan kurtulmuş olurlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle