14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 16 EKİM 1991 HaDa Küçümseyen Övüngenler! Bugün deyletin en üst katında oturanlara ve oraya çıkmak isteyenlere bakınız, bir çalımdan, bir büyüklenme, bir böbürlenmeden başka bir şey göremezsiniz. Sanki dünyayı onlar yaratmışlardır. Kasım kasım kasılmakta, "Benim köylüm, benim çiftçim, benim işçim, benim halkım" diye bangır bangır bağırmaktadırlar. Bu kurumlanmanın tek nedeni, hiç kuşkusuz köylüyû, işçiyi kendilerinden küçük görmeleridir. M. tSKENDER ÖZTURANLI Hukukçu Atatürk'ün "'Söylev ve DemeçlerT'ni gözden geçiriniz, "Büyük Söylev"i başından sonuna kadar okuyunuz. hiçbir satınnda "benim iş- çim, benim çiftçim, benim köylüm" gibi söz- cükler bulamazsınız. Tûm seslenişlerinde "Aziz çiftçi kardeşlerim", "Aziz Türk köylü- sü", biçiminde sözcüklerle, tüm konuşmala- nnda "Ulus karar venniştir," "Ulus böyle isti- yor", "Türk ulusu çalışkandır" gibi deyimler- le karşılaşırsınız. Çünkü Atatürk, her şeyi ile büyük olduğu kadar, alçakgönüllülüğü ile de büyük olan bir devlet adamıdır. Sakarya Sa- vaşı'ndaki üstün katkısına karşın "Zaferi Anadolu halkına borçluyuz" diyebilen bir öz- yapıya sahiptir. Ama bugün devletin en üst katında oturan- lara ve oraya çıkmak isteyenlere bakınız, bir çalımdan, bir büyüklenme, bir böbürlenme- den başka bir şey göremezsiniz. Sanki dünyayı onlar yaratmışlardır. Kasım kasım kasılmak- ta, "Benim köylüm, benim çiftçim, benim iş- çim, benim halkım" diye bangır bangır ba- gırmaktadırlar. Bu kurumlanmanın tek nede- ni, hiç kuşkusuz köylüyü, işçiyi kendilerinden küçük görmeleridir. Devlet adambğı kolay bir iş değildir. Her şeyden önce bir beceri, bir ustalık, bir yetenek ışidir. Bunun için doğuştan bazı nitelıkler de gereklidir. Bu niteliklere sahip olanlar devleti ıyi, olmayanlar kötü yönetirler. Politika ince bir sanattır. Kabalaştığı takdirde politika ol- maktan çıkar. Bugüne değin politikanın çeşitli tanımlan yapılmıştır. Kimileri bilim, kimileri sanat de- miştir politikaya. Kimileri de "Arslanın pos- tunun erişmediği yere tilkinin postunu ek- lemek" biçimde tanımlamıştır onu. Siyasette tilkiliğin bazı olaylar karşısında ve bazı koşullarda geçerli olduğu yazık ki yadsı- namaz. Ama her yerde ve her zaman tilkilik yapmaya kalkışanlann. sonunda kumru gibi düşündükleri görülmektedir. Böylesine davra- nışîar yüzünden Türk ulusu, en az iki yıldan beri bir genel seçim beklemiş, en sonunda san- dığı güçTükle yakalamıştır. 20 ekimde yapıla- cak seçimlerle siyasal iktidar belirlenecek, er- ken genel seçim istemleri geç de olsa gerçekleş- miş olacaktır. Ne var ki adaletli ve demokratik olmayan bir yasa ile gidilmektedir seçimlere. önümüzdeki seçimlen bir "Rus ruleti"ne ben- zetenlere hak vermemek olanaksızdır. Küçük oylann büyük haksızlıklara yol açacağı gün gibi ortadadır. Parlamento, ne yazık ki ulusal istenci tam olarak yansıtacak bir seçim yasası çıkaramamıştır. Her şeyi "yazgı ve rastlantı"- ya bağlayan siyasal iktidar, seçimi de aynı mantığa bağlamıştır. Bütün bunlara karşın 20 ekimde çok önemli şeyler olabilir. önce siyasal iktidar degişebilir. Sonra da cumhurbaşkanı Çankaya'dan ındiri- lebilir. Yüce Divan'a gönderilebılir. Devlet gemisini birkaç kez karaya oturtan- lar, yeniden oy istemeye kalkışmışlardır. İste- dikleri oyu toplayıp toplayamayacaklan belli değildir. Belli olan tek şey, denenmişi bir daha denemenin akıllıca bir iş olmadığıdır. Eskile- rin yeniden ortaya çıkmasının tek nedeni. veni kuşaklann politikanın acımasızlığından, çır- kinliğinden korkarak yan çizmeleridir. Bu ne- denle siyaset alanı hep eskilere kalmaktadır. Eskiler gitmekte. eskiler gelmektedir. Karaba- tak gibi batıp batıp çıkmaktadırlar ortaya. Politikada "çamur atılmaktan korkan, dev- let adamı olmaz" sözü doğrudur. Doğrudur ama atılan çamur değil de balçık olursa iş de- ğişir o zaman. Çünkü balçık, politikaya ve po- Gtika sanatına yakışmayan bir nesnedir. Parti- ler de balçık yığınağı, balçık yumağı değil. bi- limsel birer okul olmalıdırlar. Bu okullarda genç kuşaklar yetıştirilmeli. eğitilmeli, politi- kaya özendirilmelidirler. Ne yazık ki hemen hemen tüm partilenmiz, böylesine bir eğitım yönteminden yoksundur- lar. Her kişi kendi gemisini yürütmeye çalış- maktadır. Eskiler yenilere katlanamamakta, kendi kısır kadrolanyla yetinmektedırler. Es- kilerle yeniler arasmdaki diyalog kopuktur. Yeni adlar yadırganmaktadır. Bu yüzden genç kuşaklar ya politikadan aynlmak zorunda kalmakta ya da alışılmış yöntemlerle ve uygun olmayan davranışlarla parti içinde ölüm kalım savaşına girişmektedirler. Bir yerlere geldikle- ri zaman da "Alikesen başkıran" olmaktadır- lar. Böylesine bir savaşım sonucunda "kötü para iyi parayı kovar" kuralı gereğince, iyiler hep dışlanmakta, gözükaralann egemenliği kurulmaktadır. "Dünya erdemlileri sevmiyor" gerçeği bu- rada da borusunu öttürmektedir. Bu suretle toplum anların değil, eşekanlannın yönetimi altına girmektedir. Birkaç kez batıp çıkan eskileri diriltmek için kılıf hazırdır: Değişiklik. Eskiler degişmiş. yepyeni adam olmuşlardır. Kişihkleri değiş- miş, düşünceleri değişmiş, davranışlan değiş- miştir. Soldan biraz sağa, sağdan biraz sola kaymışlar, bambaşka birer insan kılığına bü- rünmüşlerdir. 1977'lerde "sol ve komünizmle mücadele edenler, solu iktidara getirenlerden kıyamete kadar davacı olacaklardır" sözlerinı sanki onlar söylememiştir. Sanki •'Milliyetçi Cephe" iktidannı kurarak ülkeyi içinden çı- kılmaz duruma getiren onlar değildir!.. Değişiklik güzel bir şeydir. Dünya değiş- mekte, evren değişmekte, yaşam değişmekte- dir. Değişmeyen ve düşüncesini değiştirmeyen yalnız "ölüler ve budalalardır." Bu nedenledir ki güzele doğru, ileriye doğru değişmek büyük bir başandır. Ama "değişim", "dönüşüm" ve "değişkenlik" sözcükleri birbirine kanştınl- mamahdır. Değişim, kendini ve düşüncesini değıştirmektir. Dönüşüm ve değişkenlik ise ol- duğundan başka bir kıhkla ortaya çıkmaktır. '"Bizimkiler'Mn hangı doğrultuda değiştiklen belli değıldir. Esop'un kölesi gibi de değişmiş olabilirler çünkü. Hani varsıl bir kişi, ev hiz- metleri için bir köle satın almış. Kadının teni biraz esmermiş "eski efendisi temizliğine özen göstermemiş" diyerek hamama göndermiş kö- leyi. Yıkamışlar Allah yıkamışlar, yıkamışlar AUah yıkamışlar, ama bir türlü ağartamamış- lar. Üstelik yaşamı boyunca öylesine çok mik- tarda su görmediği için de hastalanmış zavallı. Bir kişinin teni ve bedeni neyse, özyapısı da (karakteri) odur. Ve özyapının değışmesıne olanak yoktur. İnsanoğlu zamanla bilgisini, deneyimini arttınr, ama özyapısını değiştire- mez. Devlet yönetme sorunu ise bir bilgi soru- nu olduğu kadar bir beceri, bir yetenek ve bir özyapı sorunudur. Buna devlet yönetme yetisi denir. Onun için- dir ki atalanmız, özyapının bu değişmezliğı karşısında "yedisinde neyse yetmişinde de odur" deyimini kullanmışlardır. Janus. Roma'ya özgü bir tanndır. "Söylen- ceye göre kendisine geçmişi ve geleceği görme yetisi bağışlanmıştır."' Romalılar bu tannyı iki çehreli olarak belirlemişlerdır. Romahlann al- tın paralan üstünde Janus'un biri ileri, öteki geriye bakan iki çehreli profili vardır. Ve Ja- nus politikanın simgesi sayılmıştır. Bu nedenle politikacının niteliklerinden bıri geçmişi iyi bilmesiyse, ikıncisi geleceği de he- saplaması ve değerlendirmesidir. Politika bir bakıma olaylan gözleyerek geleceği önceden görme sanatıdır. Bunu göremeyenler politika- ya atılmamah, devlet adamlığına özenmemeli- dirler. EVET/HAYIR OKTAYAKBAL Yıllar Geçmiş, Ne Değişmiş? YakupKadri 1930da soruyordu: "Alelade bir sıyasi teşekkül müyüz? Bir ınkılâp müessese- si miyiz?" Söz konusu kurum, CHP idı. Nazım Hikmet, Serbest Cumhu- riyet Fırkası önünde CHP'nin saygınlık yitirmesini inceleyen Yakup Kadri'nin sorduğu sorunun yanıtını bulmak ıstiyordu. Nazım Hikmet, Hür Adam da çıkan başka bir yazısında Halk Fırkası için şöyle diyordu: "Bu fırkanın da ismiyle cismı arasında hiçbir münasebet yoktur. Halk, şehir ve köylerdeki küçük mülkiyet sahıplerinin kitlesi demektir. Halbuki, Halk Fırkası, takip ettiği içtimai ve iktisadi siyasetle bu fakir, küçük mülkiyetlen temsil etmekten çok uzaktır." Sonra bir bir sıralıyordu bunun nedenlerini: "Halk Fırkası mebuslannın kabul ettiği Teşvik-i Sanayi Kanunu meydanda Bu kanun sanayi erbabını üç kısma ayır- mıştır. Ve üçürtcü kısma soktuğu esnaf, yani halk kitlesinin çok mühim bir parçasını her nevi himaye ve teşvikten maiv rum bırakmıştır. Halk Fırkası nın takip ettiği vergi siyaseti (Arkaa U. Sayfada) OIDIŞ/DONUŞ 10INDIRİMLİDİR (Tüm hatlanmızda) ISTANBUL 349 99 97 ANKARA İZMİR 311 03 30 22 36 02 BOĞAZLAR VE DELTALAR Muhlis Nadas'ın, İstanbul Boğazı, Fırat ve Nil deltası üzerine, dünya banşı için Ortadoğu gerçeğini yetkiyle inceleyen iki ciltlik kitabı çıktı. t<> üf l ,; üd n«U KASTAŞ YAYINLARI İstanbul Tel.: 520 59 70 RESMi TARİH SİVİL ARAYIŞ RÖPORTAJ RUŞEN ÇAKIR. HIDIR GÖKTAŞ SOSYAL DEMOKRATLARIN İDEOLOJİ VE POLİTİKASI ÜZERİNE KONUŞMALAR Aydın Güven Gürkan • Murat Karayalçın • İlkay Sunar • Korel.Göymen • Şükrü Sina Gürel • Emre Kongaı* Haluk Özdalga • A. Savaş Akot • Ercan Karakaş • İshak Alaton • Yakup Kepenek • Şahin Ajpay • Ertuğrul Gürtay / \ siyahbeyax METIS GÜNCEL SATHJK 1990 model Serçe 512 05 05 (48S-486) PENCERE Evrensel Kural Seçime beş gün kala, Başbakan Yılmaz, Sabah gazetesinin* manşetinde kocaman harflerle durum saptaması yaptı: "- Ecevitbiraz dişini sıkarsa istanbul'u 50-0 alırız. Istanbul'- da umudumuz Ecevit.." Ne var ki bu gerçek DSP'lileri öfkelendiriyor. Ecevit'e yürekten bağlı DSP'liler particilik duygularının sarmalında düşünüyorlar; doluya koysan almıyor, boşa koy- san dolmuyor. Bu işin içinden nasıl çıkılacak? Birçıkışyolu var: Oünya ve ülke gerçeklerini bir kişiye ya da bir partiye bağlı- lığın üstüne çıkararak düşünmek!.. Duyguları dışlayarak aklı devreye sokmak!.. ister hızlı devrimci olsun, ister demokrat ya da sosyal demokrat, sosyalist veya komünist bir solcunun uyması gereken evrensel kuralı gözeterek oy vermek.. Nedir o kural? Kural şudur: Çağdaş insan, demokratik örgütlenmesini tamamlayama- mış bir ülkede yaşıyorsa, iktidara en yakın sol partiye oyunu verır; çünkü ılkaşamadakı yakın hedef demokrasıdir.. Ancak demokrası ortamı sağlandıktan sonradır ki paşa gönlünün çektiği partiye oy vermek gibi bir demokratik lüksü kullanmaya vicdanında hak kazanır. • iran'da, Lübnan'da, Pakistan'da, Hotanto da, Patagonya'da ya da Türkiye'de yaşamak ne demek?.. Eytişimin evrensel iffuklarını tarayabilen kişi, Hotanto ya da Patagonya'da de- mokratik savaşımını araziye uyarak sürdüremezse, amacına ulaşmak yolunda yaya kalır. Yeryüzünde demokratik yapılanmasını gerçekleştireme- miş o kadar çok toplum var ki.. Say sayabildiğince... Türkiye bunlardan birıdir. Ülkemizde yeterince demokrası yok!.. İnsan hakları ve te- mel özgürlükiere kavuşamadık. Fikir özgürlükleri nerede? Bir buçuk milyon memur -ki ülkenin en okumuş yazmış katma- nını oluşturur- 21'inci yüzyıla yaklaşırken sendikal örgütlen- meden uzak yaşıyor. Siyasal partiyle isçı sendikasının işbırliği yasak!.. 12 Eylül 1980faşizminin hukuk düzeni 1991'- de geçerli... Böyle bir ülkede darparticilik' anlayışıyla seçim sandığına yönelen solcu iktidar yolunda yaya kalacaktr 'Oar particilik' anlayışı ne?.. Ecevit mi? İnönü mü? DSP mi? SHP mi? İki partılinin bu sorulann iddiasında ve inadında karşı karşt- ya gelmesi, La Fontaıne'in ünlü öyküsündeki gibi iki keçınin dar bir köprüde karşı karşıya gelmesıdir. Sonuç daha öykünün başında bellidir. Ne lider... Ne parti... Sol seçmen lıderlere sevgi duygularını aşan, partilere bag- lılık eğilimlerinin üstüne çıkan tarihsel demokratik görevin sınavını vermek zorundadır: Hangı sol parti iktidara daha yakın görünüyorsa, ağırlıklan o yönde toplamak demokrasinın gereği, aklın mantığıdır. Tersinı düşünmek, particilik fantezisınde boğulmaktan gayrı ne kazandırır? 12 Eylûl'ün kurduğu düzeni yıkmak, demokrasiye acılmak ve solu iktidar düzeyinde söz sahibi yapmanın yolu aklın ışı- ğında aydınlanıyor. Bu ış, Inönü-Ecevit, SHP-DSP'yi aşan evrensel kuralın zamanımıza ve mekânımıza uygulanmasın- dan başka bir şey değil... O P E L V E C T R A FRANSA, İTALYA, ÎSPANYA T Ü R K Î Y E ' D E Ü R E T İ L D İ OPEL VECTRA. Bir başka otomobü değÜ. Bambaşka bir dünyadır. Opel Vectra. Almanya'da doğdu. Türkiye'de üretiliyor... Dünyanın en zor beğenen sürücülerinin isteklerini karşılamak için. Çünkü burada, Türkiye'de üretilen Vectra Avrupa ülkelerine Türkiye'den ihraç ediliyor. Opel bayinize gelin, bu uluslararası başarıyı keşfedin: Güç, dizayn, kalite ve konfor... Tüm bu üstünlükler GM'in yurtçapındaki yedek parça ye servis ağıyla ulaşıyor size. Opel bayinize gelin, bu uluslararası başarıyı görün.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle