Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 2 OCAK 1991
Bir Fiske
Kendisine, diziler boyu, bağımlılar var. Ama ashnda, arkasında ne
türdeş bir hükümet ne de uyumlu bir Meclis var; ve hele, ne de halk!
Prof. BAHRİ SAVCI
bir "Başkan Baba'cüık rejimi" diyor; kendisi-
ne, "Şimdiye kadar yaptığın yetmiyormuş gibi,
bundan sonra da ve bu kez anayasal ve siyasal
bir meşruiyet zırhı içinde, Türkiye'yi, hangi oto-
ritaryanizmlere götüreceğini biliyoruz" yanıü ve-
riliyor.
Ve ekleniyor: Türkiye, 200 yılı bulan bir si-
yasal rejim gelişmeciliği geçirmektedir. Bunun
sonucu olarak, çoğulcu bir sosyal yapı kazan-
mıştır. Bu çoğulcu yapı üzerinde, bir "hukuk
devleti"nin, bir "konsensus demokrasisi"nin il-
ke ve kurumlannı işletme çabası içindedir. Siz,
12 Eylül'ün militarizasyonculuğu kapısından gi-
rerek, bugün, bu militarizasyonculuğun sosyal-
ekonomik-siyasal ve rejimsel versiyonlannı an-
yorsunuz, uyguluyorsunuz.
Bunu bulup uygulamak için de, 82'de bile yi-
nelenmiş olan (Çünkü bu taribin buyruğudur;
82 bile onu aşamamıştır) parlamentarizmimiz
üzerine, eylemsel olarak, bir Başkanh Hükümet
yerleştirdiniz. Şimdi onu anayasal kılarak, hem
bu 82 hanisliğinizi (sadakatsızhğınızı) unuttur-
tnak istiyorsunuz, hem de, bu suretle, aynca, bir
de bir meşruluk kazanacak olan "Tek"liğinizi,
Çankaya'da sürdürmek istiyorsunuz. Buha ha-
yır."
tşte bu "hayır"lardır ki, özal'ı bunaltmaya
başlamıştır.
Arkasında, uyumlu bir kabine bulunmayan;
arkasında, uyumlu bir parlamento bulunmayan;
ve arkasında, halkın °?678'i bulunmayan; ken-
disi de üstelik, ulusal egemenlik alanında, "re'-
sen kabil-i icra vel infaz" niteliğinde eylem yap-
mada "yetkisiz" olan; ama bütün bunlara kar-
şın, sorumsuzluğuna dayanarak "parti adamı"
gibi davranan bir totaliter (bütün yetkileri ken-
dinde toplamacı) hevesüsine, bir fıske yeter; üs-
telik, kendisi, bir bunalım üstünde iken...
Arttıkça artan sorunlar
Evet, işte bizimkisi, tam öyle bir durumdadır.
Kendisine, diziler boyu, bağımlılar var. Ama
ashnda, arkasında, ne türdeş bir hükümet, ne
de uyumlu bir Meclis var; ve hele, ne de halk
var!
Arkasındaki bu yoklar yanında, omuzlan üze-
rinde, agjrlığı giderek artan sorunlar var:
Ekonomide-Körfezde-82 Anayasası'mn doğur-
duğu demokratik rejim gereklerinde...
"Refahtayız" diyor; kitleler, kendisine "Boş
Tencere" gösteriyor. "Savaş havariliği yapıyor;
halk tepki gösteriyor, hükümeti bile, suratını bu-
ruşturuyor. Seçmen yaşı 18 olsun; parlamento
600 sandalyalı olsun; Cumhurbaşkanını halk seç-
sin ve bu Başkan da yetkili olsun" diyor; halk,
"kendi iktidannı ebedileştirmek, şimdiye kadar
yaptığı 'anayasa hanislikleri'ni (sadakatsızhkla-
nnı) meşrulaştırmak istiyor" diye bu önerileri
ciddi bulmuyor.
Ve böylece de, kendi suratı asılıyor, bir bu-
nalıma giriyor: Ekonomiyi-Körfezi-rejimi, arka-
sına takip, istediği yere dolu dizgin götüreme-
meden doğan bir bunalım!..
Tabii bunaüma girecektir. "Ekonomi" diyor;
kendisine, kitlelerin "boş tencereleri" ve "sefalet
bordroları" gösterih'yor. "Körfez" diyor; ken-
disine, "Mister Prezidan'ın ve (artık yerinde ol-
masa da, hâlâ bir simgedir) Demir Leydi'nin pet-
rolleri için mi?" yamtı veriliyor. "Zaten yetkin
var ya, daha da yetkili ve peder-veli-vasi rolün-
deliği, halk tarafından seçilmekle artmış güçlü
İkinci fırsat
özal, 26 Eylül 1989 seçimlerinin kendisine çek-
tiği %78'lik reddiye yumruğunu yiyince, bir bu-
nalıma girmişti. O zaman, bir fiske ile bir genel
secime zorlanabilirdi. Muhalefetlerimiz bu fır-
satı kullanamadılar. İşte şimdi, bir ikinci fırsat
doğmuştur: Ekonomide, büyük açıklara uğra-
mıştır, onlan giderme zorlukları içindedir. Ve
Körfez bunalımındaki dışa yaranıcı tutumu.
Körfez'de, bir orta karar devlet adamının bi-
le basiretine sığmayan bir "acüllük" üe savaş se-
naryolarına angaje duruma girmiştir. Fakat,
kendisinden ötedeki bütün siyasal-sosyal dina-
mikler ile halkı, kimi olup-bittilerle savaşa gir-
mek istemediğini açıkca belirtmektedir.
Aynca, 82 Anayasası, "açık toplum" özgür-
lüklerini, bir "Konsensus Demokrasisi"nin ku-
rumlaşmalannı durdurmuştu. Şimdi Özal, bir
yandan bu özgürsüzlük-demokrasisizlik ortamım
hâlâ konımaktadır. Bir yandan da, gelenekseî
parlamentarizm demokrasimizi boşlayarak,
onun yerine, "Tek"liğin merkezci totalitarya-
nizmciliğini, onun, sorumsuz otoritaryanizmci-
liğini getirme senaryoları yaratıp önermektedir.
Fakat, tarihsel kalıtım'ımızın ne olduğunu, re-
jimsel alanda tarihsel gelişim sürecimizin hangi
yönde olduğunu duyumsayanlar-bilenler-algı-
layanlar, bu 'Tek'çiliğin işiediği bu sakat senar-
yoların iç yüzünü bütün ülkeye duyurmaktadır-
lar. (Bunu, hatta, Başbakan bile duymaya baş-
larruştır da, bir "Tek"in, devletin hem temeü,
hem catısı, hem ekseni, hem içeriği olmasına, bir
direnç belirtti.)
Böylece, tam bugünlerde, kendi senaryolan-
nın çıkmazlara uğradığını gören özal, ikinci bir
bunalımın kapısından içeri girmiştir.
Ve bu da, kendisini bir seçime zorlamada bir
"ikinci fırsat" doğurmuştur; eğer bunu da, Inö-
nü'nün durumu dalgalandırmama meşruiyetçi-
liği ile; Demirerin, Ozal'm efeliklerini, bir kar-
şı efelikle kıskaca alma tutkusu, heba etmezse,
bir yeni fıske ile genel seçim yolu açılır; devleti,
bir kişinin istencine ram etme hevesleri de sön-
dürülmüş olur.
"Camm, şurada, 92'ye ne kaldı?" düşünce-
sindeki tehlikeyi görmek gerekir. Çünkü, Özal,
bu ataletten yararlanarak, şimdi içine düşmüş
bulunduğu bunalımdan gene kurtulabilir. 26
Mart 1989 seçiminde yediği yumruk ile içine düş-
tüğü "gergin (bitkinlik)" durumundan kurtuluşu
gibi, bu kez de, "türlü-çeşitli" siyasal ve hukuk-
sal kurmacalar icat ederek, velayetçi bakanlı-
ğını-vesayetçi emir-ül mümininciliğini-ülkenin
sahipliği, "sultan es sultanhğını" kökleştirebi-
lir. (Bu görüşte, korkunun izini değil, kamuo-
yunun doğal belirimlerine, alaturka bir vurdum-
duymazlıkla karşı gelmeler olasılığını arayınız.)
Zamanı geldiginin gerekçeleri
i- Fiskeyi hak etmiştir: Çünkü, tek başına, sa-
vaşçılık oynuyor: Savaş, bir toplumun en büyük
olgusudur. tnce ve uyulması zorunlu bir teknik
kalitesi vardır. Ona Uç kurumun işbirliği ile gi-
dilir (ya da ondan kaçılır):
a- Dışişleri: Burası, savaş konusunun işlendi-
ği, bir ince mutfak, bir bilim ve fen laboratuva-
ndır. Hiçbir "Dahi" devlet adamı, onu "es
geçerek" savaş oluşturamaz, (ya da ondan ka-
çamaz).
Bizimkisi, Türkiye'de, böyle bir kurum yok-
muş gibi davranıyor.
b- Genelkurmay: Burası da, savaşa gidüebi-
lirlik (ya da ondan kaçınmalıhk) durumlanmn
"hesaplanması-ölçülmesi" merkezidir. Bu hesap
ve ölçüleme değerlendirmelerini bir kenara ko-
yarak, hiçbir siyasal ve askersel eyleme gidile-
mez.
Özal, bu hesap ve ölçüt merkezinin değerlen-
dirmelerine aldırmazlık eğilinvni gizleyememiş-
tir.
c- TBMM: Dikkat edilsin, bu kurumun aduı-
da, "Büyük" sözcüğü vardır.
Türkiye'nin bu meclisi, neden "büyük"tür?
Rakipsiz-benzersiz-ortaksız nitelemleriyle,
ulus egemenliğinin ilk belirme ve son değerlen-
dirme yeri oluşundan dolayı... Savaşın, "Dev-
let Egemenliği'nin en büyük eylemi olarak, an-
cak o "mercek"te, son karara ulaştınlabilece-
ğinden dolayı...
özal ne yapıyor?
Onun, meşveret-müzakere- 'karar'ı, ancak bir
serbest tartısmadan çıkarma yöntemine hiç al-
dırmadan, %34 oyla elde ettiği %65 sandalyayı
"manipule" ediyor; onlardan aldığı bir "savaş
cevazı"m cebine koyuyor; ve artık, bu "büyük"
meclisin, kendi grubu dahil, hiçbir dinamiğine
ye meclis tüzelkişiliğinin kendisine bilgi verme-
yi bile çok görüyor (Tann korusun, bir savaş
olursa, Sakarya "Melhame-i KUbra"sında bile,
kaburga kemiği kırık Mustafa Kemal'den bilgi
soran meclis, Ozal'm dinamik savaş yönetimini
yavaşlatıp engeUiyor, diye tatile mi gönderile-
k
ü- Ozal, fiskeyi hak etmiştir: Çünkü, tek ba-
şına, rejimsel değişim girişimi oynuyor. Ve ay-
nca, büyük bir rejim şaşırtmacası ileri sürüyor:
Cumhurbaşkamm halkın seçmesi. Oysa "parla-
mantarizme, 1876'lardan beri alışmış olan Tür-
kiye'ye yaramaz; zaten başka yerlere de yarama-
mıştır.
Evet, Türkiye'nin temel sorunu ve kaygısı, bi-
reysel "Hâkimiyet-i Şahsiye"leri önlemedir.
•7o34 oyla %65'lik bir ağırlık sağlamacılığa, bir
de halk seçiminden gelen üstünlük tarursak açık
topluma veda gelir arkasından. 92'yi bekleme-
meli. Genel seçim yolunu açmaya bir fiske
yeter...
EVET/HAyiR
OKTAYAKBAL
Yann, Bir Başka Gün!
Yarın, önemli bir gün yann... Uzun yıllardan beri ilk kez
bir genel grev uygulaması yapılacak. Yirmi dört saat boyun-
ca emekçiler çalışmayacak, işyerlerine gitmeyecek. Tek bir
gün! Böyle genel grev mi olur diyeceksiniz. İktidarın yanlış
kararfarını, tutumunu protesto etmek için bir şeyler yapmak
gerekiyordu. Halkın desteğini yıllar önce yitirmiş, buna kar-
şın ülkeyi tam bir vurdumduymazlıkla.yönetmeye kalkışan ik-
tidar, ancak bir genel grevle uyarılabilirdi. Ama böyle bir tek
günlük direntşle değil.
ANAP yapay bir siyasal oluşumdur. Ortada ciddi bir parti
yokken; yerleşmiş, yaygınlaşmış bütün partiler dağıtılmışken
ortaya çıkan Turgut Özal adlı bir elektrik mühendisi, kendi-
lerine politikada kolay ve çabuk biçimde yer arayan insanla-
rı bir araya getirdi. Buna dört eğilimi birleştirme adı verildi.
Dört eğilim, yani MHP, CHR AP, MSP partilerinin fırsattan
yararlanıp kendini Meclise atmak isteyenlerden oluşturulmuş
karma bir parti ortaya çıktı. Buna Türkçede politika çorbası
derler! İşte bu karmaşık topluluk, arkasına da askerienn, daha
doğrusu bir avuç 12 Eylülcünün desteğini alarak seçimlere
girdi. Gerçi 12 Eylülcüler başka bir partinin kazanmasından
yana idiler. Olmadı, Özal'ın partisi daha üstün çıktı. O gün
bugün bu dörtlü eğilim partisi işbaşında. Ama arkasında yüz-
de yirminin de altında bir seçmen desteğiyle...
Geçenlerde gazetelerde halkoyu soruşturmaları yayımlan-
dı. Kamar adlı araştırma grubunun yaptığı anketlerde orta-
ya çıkan, ANAP'ın ancak yüzde 18.2'lik bir seçmene sahip
olduğudur. Son yerel seçimlerde ANAP'ın elde ettiği yüzde
21 çizgisi üç sayı aşağı inmiş!... Bir başka araştırmada (ki
bunu Tercüman gazetesi yaptırmış) ANAP'ın oy oranı yüzde
22'den yukarda değil... Öyle ya da böyle, ister yüzde 18, is-
ter 22 olsun, sonuç değişmez. Bay Özal'ı cumhurbaşkanı se-
çen TBMM ANAP grubu ülkede en çok yüzde yirmilerde bir
halk desteğine sahiptir. Bu kadarcık bir destekle bir iktidar
hangi yurt sorunlarını çözebilir? Olsa olsa her türlü seçim-
den kaçarak bir süre daha yerinı korumaya çalışarak hem
kendini hem de halkı aldatabilir, ya da aldatacağını sanabi-
lir.
Kamar'ın halkoyuna sunduğu sonuçlara bir göz atmak ya-
rarlı olacak. Bu soruşturmaya göre ülkemizin birinci partisi
SHP'dir. Kamar'a göre SHP bugün bir seçim olsa en az yüz-
de 27.4; Tercüman'a göre yüzde 2&S oranda oy elde edebi-
lecektir. DYP ise her iki araştırma sonuçlanna göre yüzde
22 ile 25 arasında bir oya sahip. Haydi öteki partileri de ek-
leyelim, DSP yüzde 10 ile 7, Refah yüzde 8, MÇP yüzde 2-a..
Denecek ki hiçbir parti yüzde otuzu aşamıyor. Yüzde otu-
zu bile bulamayan bir oyla işbaşına gelecek partiler nasıl olur
da tüm halkı temsii edebilir? Ne yazık ki ülkemızde oldukça
kalabalık bir çekimser topluiuğu var. Ne demek çekimser?
Hiçbir düşüncesi, görüşü olmayan insan!... Haydi şu anda
Meclis'te bulunan partileri beğenmiyorsun, başka partiler de
var. Sosyalist Halkın Emek, DSP, Refah, Sosyalist Birtik vb.
Önemli bir sayı oluşturan çekimserlerin artık bir karara var-
maları, ağırlıklarını herhangi bir partiden yana koymaları ge-
rekmez mi? Bari 'çekimserler partisi' kurulsa?
Şu anda yüzde 20'yi aşmayan bir desteğe sahip ANAP,
en başta Çankaya konuğu Bay Özal ve Bay Akbulut, istedik-
leri kadar bu çeşit araştırmalara güven duymadıklannı söy-
lesinler, kendi elleriyle belde yaptıkları birtakım köylerde be-
lediye seçimlerinde üstün çıktıklannı ileri sürerek egemen-
liklerini sürdürmeye kalksınlar! Boştur boş!.. Böyle birdüşün-
ce, olsa olsa karanlıkta yürüyen korkak kişinin öksürerek ken-
dine güven vermesine benzer.
Bir ülkeyi, bir halkı baskıyla, korkutmayla, türlü önlemler-
le sindirmeye kalkışmak başarılı yöneticiliğe yakışmayan bir
tutumdur. Ozal yönetimi bu yanlış yolda inatla yürümekte-
dir. Atacağı sonuç ister istemez yıkılışını hazırlamaktır.
Insan Davranışları
Açısııtdan Kalkınmışlık^
Her insan kendi bilgileri, deneyimleri, görevleri çapında
kalkınmaya olumlu ya da olumsuz etki eder. Korkulacak olan
niyetler değil, onun altında yatan tutumlardır. Çünkü tutum,
açık bir eylemin üstü kapah ifade tarzıdır. Ve en tehlikelisi,
bunun herhangi bir görüşü, bir düşünüşü ortaya koymayan
sahte yansımalandır.
PINAR BİNGÖL Hacettepe Üni. Güzel SanatlarFak.
Kalkınma, kalkınmış ve gelişmiş ülkeler-
den en son teknolojiyi halkın kullanımı için
aynen aktarmakla değil, insanı eğitmekle
olabilir ancak. Her şubesi çeşit çeşit bilgi-
sayarlarla donatılmış, duvarlarında Kan-
dinsky röprodüksiyonları olan bir banka-
nm bu modern makineleri iş saatinden bir
dakika önce asla çalıştınlmaya başlanmaz,
ancak onbeş dakika sonra makinenin tuş-
lanna basüîr. Ve dahası, halkın önünde
elinde sigarası beş on metre ilerideki bir ar-
kadaşa seslenilir: "Oğlum Ahmet, bu ma-
kine nasıl çalıştırılıyor lan?"
Aldatmaca
Ashnda her insan kendi bilgileri, dene-
yimleri, görevleri çapında kalkınmaya
olumlu ya da olumsuz etki eder. Korkula-
cak olan niyetler değil, onun altında yatan
tutumlardır. Çünkü tutum, açık bir eyle-
min üstü kapah ifade tarzıdır. Ve en tehli-
kelisi bunun herhangi bir görüşü, bir dü-
şünüşü ortaya koymayan sahte yansımala-
ndır.
Açık bir fikir, bir tutum tam karşıtı olan
bir düşünceye ülke çıkarlan doğrultusun-
da katkı sağlayabilir ya da kendi aksakhk-
lannı, eksikliklerini giderebilir. Oy&a bir
düşünceye ya da tutuma karşı gibi görünen,
onu savunuyor duygusu veren bir beyin, bi-
yolojisi bozuk bir yapıda olduğundan
olumlu ya da olumsuz iki karşıt görüşe de
zarar verir. Bu, salt ülkeyi değil, o ülkeyi
ulus yapan değerleri ortadan kaldırmaya
yönelik olduğundan halkın da yara alma-
sına yol acar. Bu tür insanların dinciliği, li-
beralhği, sosyal demokratlığı ya da Ata-
turkçülüğü, ashnda salt kendini ve kendi çı-
karlannı düşünen dar bir aldatmacadan
başka bir şey değildir.
Insanlar doğru düşünürler, janlış düşû-
nürler... önemli olan, bunlann çevresini
onlan ulusça kalkınmaya yöneltemeyecek
(kılıktan kılığa giren, yetki ve sorumluluk-
lan olduğu halde kişiliği olmayan) kişiler-
den anndırmaktadır. Çünkü ülkemizde, ik-
tidar, muhalefet, sağ, sol, türban kavgala-
nnın yarattığı boşluktan yararlanarak, ken-
di çıkarlanndan başka bir şey düşünmeyen
(ne olduğu önemli değil), fırsatlara göre
inanç değiştiren ve hatta devlet kurumla-
n'nın, kuruluş'lann olanaklarım bu amaç-
lar için kullanan ve acımasızca maddi-
manevi harcayan insanların sayılan gün
geçtikçe artmaktadır. Dahası, ulusal birlik
ve beraberliğin, toplumsal kalkınma bilin-
cinin, ulus olmanın ne olduğunu, bu uğur-
da nelerin feda edildiğini yaşayarak, yapa-
rak öğrenmekten çok uzak bir kuşak (ne-
sil) de arkadan gelmektedir.
Bunun için de kitap sayfalarını kanştı-
rarak bilimsel raporlar sunmaya gerek yok-
tur. Üniversitenin değerli öğretim eleman-
larının sanırız ki bu konuda oldukça canlı
deneyimleri vardır.
Herkesin hemen hemen bildiği, eş, dost,
ahbap arasında söyleyip de bir gönüllünün
bir toplantıda bir özeleştiri'de bulunup, ad-
sız bir kahraman gibi yalnız kaldığı, sağ-
duyulu insanlann konuşması gereken bu
önemli kararlann alınacağı ortamda, ku-
laklannı, gözlerini, dudaklannı kapatarak
o üç maymun heykelciğini anımsatacak de-
recede kendilerini sergiledikleri bu karika-
tür komik bir gülmece (mizah) değil, ciddi
ve düşündürücüdür.
Yukarıda değinilen konularda mutlaka
bir belge de gerekiyorsa, hepimizin bildi-
ği, ilkokul sıralarında cocuklara, ne ifade
ettiği günlük olaylardan somut ömekler ve-
rilmeden ezberletilen Atatürk'ün "Gençli-
ğe Hitabesi"nin bir kez daha okunmasın-
da büyük yararlar vardır. Bu da yeterli de-
ğilse, 1919-1945 tarihleri arasındaki Türk
tarihinin siyasal ve toplumsal olan sayfa-
lannın boş zamanlarda kanştınlması, bel-
ki gözden kacan baa durumlann bu tür in-
sanlara bir kez daha ammsatılması açısın-
dan gereklidir.
Birlik ve beraberliğe her günkünden da-
ha çok gereksinmemiz var. Barış, uğrunda
nice canlar verilen bir yaşam tarzıdır. Ve
okumayan okur-yazarlann sayısı ile değil,
başansı, eğitilen insan sayısı ile doğru oran-
ühdır. Demokrasi ne olduğu, nereden gel-
digj belirsiz bir güç değil, halkın yine halk
üzerindeki egemenliğidir. ÜsteMk bunun
kaydı ve şartı yoktur.
tşte Atatürk'ün buyrugu
Kalkınmayı, tarih içinden bugüne ve ya-
nna, kendi özdeğerlerine sahip çıkarak ve
onu geliştirerek dünya üzerinde sonsuza
dek kalma çabası olarak algılayan toplum-
larda, her çeşit düşünce, bu düşünce çer-
çevelerinde toplanan düzenlemeler (organi-
zasyonlar), birlikte var olabilmenin, birlikte
yaşayabilmenin keyfini çıkarmaktadırlar.
Bu örnekleri çağdaş insan davranışlan açı-
sından incelediğimizde, "Biz insanımızı ne
kadar eğitebiliyoruz, yaraştr olduğu biçim-
de eğitebiHyor muyuz?" sornsu ile karşı
karşıya kalmaktayız.
Dedikodu ve halk dilinde yaygın olduğu
biçimiyle 'Bizans Entrikalan'nın Ust ve alt
mekanizmalar arasında, düzenlemeleri iş-
leten çarkın motor yağı olduğu; dinci, mil-
liyetçi, sosyal demokrat geçinen bir yığm
fırsatçının ashnda bu tür gruplar içinde yer
alması, kendi aralarında maddi çıkar bağ-
larırun kurulması, gerçek anlamda aydın,
ilerici, milliyetçi, sosyal demokrat ya da din
bügini kişiler arasında sağlanacak işbirliğini
ne yazık ki engellemektedir. Oysa böyle bir
işbirliği, kalkınma için ülkenin bütünlüğü,
çağdaşhğı ve kültürlerin sonraki kuşakla-
ra daha da zenginleştirilerek aktarılması
açısmdan birbirlerini dengeleyecek, birbir-
lerini tamamlayacak yeni bir ideal ulusçu-
luk anlayışını yeşertecektir.
" îstiklal ve cumhuriyetine kastede-
cek düşmanlar, bütün dünyada emsali gö-
rülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilir-
ler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün
kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine gi-
rilmiş, bütün ordulan dağıtılmış ve mem-
leketin her köşesi bilfıil işgal edilmiş ola-
bilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve da-
ha vahim olmak üzere, memleketin dahi-
linde, iktidara sahip olanlar, gaflet ve da-
lalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler,
hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaat-
lerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tev-
hit edebilirler, millet, fakr-u zaruret için-
de harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladıî İşte, bu ah-
val ve şerait içinde dahi vazifen; Türk is-
tiklal ve cumhuriyetini kurtarmak-
tır "
cluru turızm
KIŞ VESÖMESTREGEZİLERİ
YÖREVE
KOIUKLMM
ABANT
BOLU
(TP)
ULUDAG
(TP)
YALOVA
BURSA
(YP)
TÎStSLEfl
ABANT PALAS
TÜRBAN AGANT
BO.U KOflU OTEL
3RW0 Y ü ö HOIÎL
3ENÇ YAZC1HOTB.
nmuı TEBMAI
*H»I0OA OTH.
çaKP»uwoTa
CUMA
PAZAR
380 000
295.000
280.000
360 000
330.000
220.000
260 000
330.000
* Abart hafta kf gezi ücretteri (YP) d». (YP): Yar
PERŞEMBE
PAZAR
520 000
«20.000
420.000
rÎK.OOO
440 000
280.000
390.000
495.000
PAZAH
PEfiŞEMBE
390 000
330 000
540 000
500.000
440.000
300 000
390.000
660000
SÖMESTRE'de G«
M * TL'den \toam
235 000
187.500
162.500
180.000
160000
135 000
172 500
123.750
m Pansiyon, (TP): Tam Pansiyon
ULAŞIU:60.000 (Hatta Içl 30.000); ULUDAĞ: 70.000 (Hafta Içl 40.000)
SOMESTflE: 90.000 ULUDAĞ: 120.000 YALOVA-BURSA: 80.000
M2Yt*ç
OOALARD
hGLTERE'C
DCuk hefta içl otobös Ocrttsb otıp, lOmstn
A 3. KtŞt VE COCUKLARA ÖZEL İNDIRİM
IE HGLIZCE VE YUflT 01ŞIPROGHAMUB1MIZI BOBa
t dönemlnd» 30.000 T
I f^iMaf an halıası *»
1 StaWSI8<kMI?fll(tf
fcflr.
ARIMI2DAN OGRENEBILRSMIZ
KAOIKÖYı34S47IO[6ha| HARBİYE: 131*00(ilhaO BEYO&LU: 151S60|6h«l|
BAKIRKÖV:Snt3&Net
T
yngnANKARA: |4)13448«45 tZMİR:(51!?5999OBi
IZMh':(21)UiniGalsnTuıESldŞEHİR: |22l116S00(«Hat]YönTunzın
KAMUOYUNA
Türk-İş Başkanlar Kurulu'nun, Zonguldak
maden işçilerinin grevini ve tüm
çalışanların ekonomik-demokratik hak
mücadelesini desteklemek amacıyla
3 Ocak 1991 günü işçilerin ülke çapında
üretimden gelen güçlerini kullanma
kararını destekliyor;
Tüm eğitim emekçilerini ve belediye
memurlarını dayanışmaya çağırıyoruz.
İSMET AKTAŞ
(EĞİT-SEN Genel Başkanı)
VİCDAN BAYKARA
(TÜM-BEL-SEN Genel Başkanı)
İLAN
20 Aralık 1990 günü kurulan Tüm Belediye Memurları Sendikası
(TÜM-BEbSEN) Genel Merkez Yönetim Kurulu'nun görev bölüraü
aşağıdaki gibidır. Duyurulur.
Adı Unvanı Meslefi Adresi
1) Vicdan Baykara Genel Başkan İşletmeci Pendik Bel.
2) Mazlum An Genel Sekreter' Memur Ümraniye Bel.
3) AIi Işık Gen. Mali Sek. Zb. memuru Bakırköy Bel.
4) Fazlı Kaya Gen. Örg. Sek. Zb. memuru Istanbu! B.Ş. Bel.
5) Dr. AH Rıza Cınk Gen. Eğ. Sek. Tıp doktoru Karlal Bel.
6) Hamza Çolak Üye Mak.Müh. Ankara B.Ş. Bel.
7) M.A1İ Görür Üye Memur Altmdağ Bel.
8) Ibrahim Şen Üye Zb. memuru Konak Bel.
9) Aycan Ündey Üye Memur IZSU'izmir
Genel Merkez adresi: Balabanağa Mah. Fethibey Cad. Zeynep Kâmil
Sok. No: 62/6 Uleli/İSTANBUL
Tel: 513 55 22
KAMUOYUNA
Ankara dersanelerinde çalışan aşağıda imzaları
olan öğretmenler olarak 3 Ocak 1991 Perşembe
günü işçilerimizin önderliğinde ülke çapında
yapılacak GENEL GREV'i destekliyoruz.
N.Demirel, G.Taştekin, L.Demirkapı, İ.Duru, N. Şengün,
S.Çelik, M.Meriç, İ.Poyraz, N.Yılmaz, Z.Temizkan, N.Ocak,
V.Biçer, İ.Usanmaz. Ş.Zöhra, R.Dedebali, M.Arifoğlu,
A.AItuğ, S.Öztürk, A.Maviş. H.Maviş, A.Bulguroğlu,
A.Özçilingir, G.Sayın, B.Atakul, C Kaygusuz, N.Berker,
F.AIan, F.Aktuzlu, N.Tamer, H.Kaplan, Ö.Özköseler.
A.Baloğlu, G.Civelek, L.Kanar, L.Parlak, H.A.Sakınç,
B.Süral. C.Soytemiz, N.Yüzer, H.Genç, Ç.Kurtaran, H.Şahin,
M.Seven. H.Özsu, V. Aşan, A.Ataizi, A.Erol. M.İIhan,
P.AIptekin. N.Aksakal. K.Tutuş, M.Kaya. S.Güngör. H.B.Erişll,
T.BİIginç, N.Baştürk, A.Uçar. M.Batkan, A.Uğur,
M.Göncüoğlu, T.İlyas. T.Cesur. R. Ünlü, O.Suadiye. M.Ünal,
G.Sağlamöz, N.Uğur.
DUYURU
Zonguldak maden ocaklarında insanca
yaşam için direnen maden işçilerinin
onurlu mücadelesini ve 3 Ocak 1991 günü
yapılacak işçi sınıfımn üretimden gelen
güçlerini kullanma eylemini destekliyor ve
bütün teknik elemanlan destek vermeye
çağırıyoruz.
ALİ ERGİN AÇAN (İn>j.Müh.OduBi Ankara Şb.Başkanı)
ALAETTİN DURAN (tnş.Müh.Odası Ankara Şb. Sek. Üye)
REMZl Ö2CA> (İnç.Müh.Odası Ankara Şb. Sayman Üye)
MUSTAFA ATMACA (tmj.Müh.Odası Ank. Şb. Y.K. İJyesi)
ÖMER BAŞ (İnş.MÜh.Odası Ankara Şb. Y.K. Üyesi)
İ.FEYZİ LNAL (İnş.Müh.Uda»ı Ankara Şb.Y.K. lyesi)
AYHAN KIZILATEŞ (İnş.Müh.Oda«ı Ank. Şb. Y.K. İlyeni)
PENCERE
Bir Ülke ki...
Zonguldak grevinde her gün toplantı ve yürüyüş yaptlır-
ken bir slogan üretildi:
"Çankaya'nın şişmanı,
işçi düşmanı!."
İnsan beşer, kimi zaman şaşar, birisi zayıf, öteki şişman
olur. Sorun şişmanlık değil, ama "şişmarf ile "düşman' ara-
sındaki ses benzeşimi emekçinin hoşuna gidiyor, yineledik-
çe yüreklere su serpiliyor:
"Çankaya'nın şişmanı,
işçi düşmanı!.."
Doğrusu Turgut Özal "işçi düşmanı" yaftasını kendi elte-
riyte göğsüne asmıştır. Yaşamı boyunca alınterine karşı sa-
vaşımı siyasetine bayrak yaptı Özal, 12 Eylül'de askeri yöne-
timin güvenilir adamı oldu. 'Büyük patron" Türkiye'yi "ucuz
emek cenneti"ne dönüştürmek istiyordu; bugühkü "Çanka-
ya'nın şişmanı" o günlerde işçinin canına okuyan currtanın
hükümetinde ekonomiyi yönetiyordu.
Ya şimdi?
Özal Cumhurbaşkanı'dır, emekle sermaye arasında yan-
sız kalması gerekirken Zonguldak grevinde kendini tutama-
dı, ortaya attı, işçiyi tehdit etti:
— Ocaklan kapatınm!..
Ailesine bakarsamz öğretmen çocuğu Özal, ortadirekten
biri, öğrenciliği darlık içinde geçmiş. Her nedense toplumun
varlıksız katmanlarından sıyrılıp parlayanlar, sınıf atlayanlar,
sermaye kesimiyle bütünleşenler emekçiye karşı daha za-
lim oluyorlar. Yalnız Özal'da görüien bir ruhsal nitelik değil
bu, yoksulluktan yetişip zenginleşen çoğu kişi, fakirlere gad-
darlaşıyor.
•
İşçi bilinçie Özal'ı karşısına aldı, öfkesini Çankaya'ya yö-
neltti.
Haksız mı?
"İktidar demek Özal demek" değil mi? Başbakan Akbulut:
un kimltği silinmiş. Akbulut ha var ha yok!.. ANAP Medis Gru-
bu'ndaki milletvekillerinde kişilik sorunu rafa kakJırılmış.
ANAP'lı politikaci, ülke tek adamın elinde savaşa sürükle-
nirken dilini yutup koltuğunda dertop olmuş. Halkın yüzde
80'ine ters düşen ANAP'lı, Çankaya'daki kişinin iki dudağı
arasından çıkacak lafa kulaklarını dikmiş. İşçi, kimin neyin
nesi, kimin fesi olduğunu biliyor:
"Çankaya'nın şişmanı,
işçi düşmanı!.."
Olayın en çarpıcı yanı birkaç hafta içinde Zonpuldak'taki
eylemin ülkeye yayılıvenmesidir. Btçak kemiğe dayandığı için
emekçiler bütünleşiverdıler. Türkiye'nin alınteri tarihinde
önemli bir aşama yaşanıyor Bu hareket, demokrasiye doğ-
ru yürüyüşün de anlamını içermektedir.
Demokrasi nedir?
Demokrasi, bir ülkede yaratılan ulusal gelirin hakça payia-
şımına halkın kattlımıdır.
•
Demokrasinin geçerli olduğu yerde; türeten, üreten, yara-
tan, vareden emeğin sahipleri, ulusal gelirin sosyal adalete
uyumlu biçimde paylaşılmasına sendikal örgütleriyle katılır-
lar. Demokratik rejimin uygarlık dünyasındaki anlamı budur
ve çağımızda insan hakları bildirisinde belgelenmiştir. Eko-
nomik özü bir yana itildiğinde demokrasinin siyasal içeriği
boş ve kof bir çerçeveden gayri anlam taşımaz.
Batı Avrupa'dan gelen maden uzmanı Zonguldak'ta ma-
den ocağına indikten sonra ne demişti:
"— Bizde buraya köpekleri bağlamayız."
Ne demektir bu? "Türkiye'de demokrasi yok" demenin bir
başka biçimde dile getirilmesidir. Eğer ülkemizde gerçek de-
mokrasi yürürlükte olsaydı, şimdi Zonguldak'ın milletvekil-
leri parlamentodaki arkadaşlarıyla ve işçilerle kol kola eme-
ğin hakkını savunmak için Çankaya'ya doğru yürüyüşe ge-
çerlerdi. Oysa onlann iktidan, işçinin eylemini durdurmak için
iş mahkemesine başvuruyor.
Bir ülke ki: : ı h r »K» •
r
. s > , ^ .%xi
Yasalar cumhurbaşkanı için geçerli değil. .«i
Yalnız işçi için geçerli.
RTRTURHCU
oisünce
0 ER nCG
GÜÇBİRLİĞİ ÇAĞRISI
Bilindiği gibi Atatürk yeni Türkiye'yi kurarken, yaprtınm temeli-
ni laiklik ilkesiyie atmış, gövdesinı ve çatısını cumhuriyetçilik ilke-
since örüp çatmış, özü kültür, özgürtük ve bağımsızlık bilinci olan
ulusalcılık ilkesini harç diye kullanmıştır.
Ancak bugün Türkiye'nin durumuna bakıldığında bu değerle-
rin nasıl yok edilmeye çalışıldığı açıkça görülmektedir. Özellikle
de basınımıza her gün yansıyan, sıkça da kendi gozlemlerimizle
tanık olduğumuz anti laik eylemler ülkemizin dört bir yanını hızla
sarmakta, devlet dairelerinde, kamu kuruluşlarında. eğitim kurum-
larımızda giderek artan bir etkinlikle varlığını hissettırmektedir.
Laiklik ilkesine yürekten bağlı olan ve halkımızın çoğunluğunu
oluşturduğuna inandığımız insanlarımız ise bir çatı altında toplan-
mamış olmaktan ötürü hiçbir etkinliğe sahip değildir ve endise için-
de gidişatı izlemekten öte hiçbir şey yapamamanın acısını
çekmektedir.
Çoğunluğu oluşturan, yürekleri gerçek vatan sevgteiyle dolu, yur-
dun bütünlüğünün, ulusun bağımsızlığının, laik cumhuriyetin teh-
likede olduğunun bilincinde, fakat umarsız bir izleyici konumundan
öteye geçemeyen bizleri, ancak bir güçbirliği etkin kılabilir. Bu güç-
birliğinin oluşturacağı Atatürkçü çabalar ülkemizi şeriat uçurumuna
düşmekten kurtarabilir.
Demek ki Atatürkçü güçler için zaman yitirilmeden, yasal çizgi-
ler içinde birleşip amaç yönünde, yürekli, dirençli, özverili, uyum-
lu ve uygar bir savaşıma atılmak kaçınılmaz bir görev olmuştur.
Gerçekte her biri bir vatana ihanet suçu niteliğinde olan anti la-
ik tutum ve davranışlan, kimden ve nereden gelirse geisin göğüs-
lemek, şeriat düzeninin getirilmesı ve uydulaşmasının sağlanması
yolunda gösterilen çabalan ve denenen ilkel uygulamaları kamu-
oyuna anlatmak, yargı organlarına duyurmak ve önlemek için ya-
sal çerçevede her olanağa başvurarak savaşım verilecektir.
Savaşımımızın etkili olabilmesı, yukartda belirtildiği gibi güçbirliği
oluşturulmasına önemli ölçüde bağlıdır.
Bu nedenle, Atatürk'ün yapıtını, ilkelerini, düşüncesini benim-
seyip savunan ve duyarlıltğını yitirmemiş herkesi, dayanışmaya gir-
mek ve güçbirliği etmek için derneğimize üye olmaya çağırıyoruz.
Doldurduğunuz üyelik formunu ve varsa önerilerinizi Askeriye
Caddesi. 112 Sokak. No: 9 Kat: 1 Oda 1/2 Zeytinburnu - İSTAN-
BUI adresine gönderebilir, üyelik aidatınızı ve derneğe bağışları-
nızı Atatürkçü Düşünce Dernegi İstanbul Şubesi - Yapı ve Kredi
Bankası Beyazıt Şubesi 920126-0 No'lu hesabımız kanalıyla ya-
pabilir, sesimizi duyuramadığımız, Atatürkçü düşünceye sahip ve
duyarlı dostlarınıza ulaşmakta bize yardımcı olabilirsiniz.
GÖKŞEN
•• •• ••
SURUCU
KURSUGOKŞEN
Mres Millet Cad. No: 20 Aksaray IIST TEL: 525 30 00