Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHÜRİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 19 OCAK 1991
Barış tçin Doğadan Ders!
Nefret nefretle, ateş ateşle söndürülemez. Banş insan olarak tek
başına, toplum olarak uluslarca, tüm gereksinmelerimizi gidererek
varlığımızı sürdürebileceğimiz bir ve tek yaşam pmarıdır.
PINAR BİNGÖL Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Silahlanma yanşında başabaş giden süper dev-
letlerin zaman içinde umutlandına yakınlaşma-
larına karşın, çağlar boyu insanlığın özlemini
duyduğu etkili bir dünya banşından ne yazık ki,
söz edemiyoruz. Banş bir sorun olarak karşunız-
dadır. Çözümü, yaratıcı düşünmeyi gerektirir.
Sonınu anlama, tanımlama, varsayımsal bir çö-
züm biçimi tasarlama açısından bir görüş elde
edebilmemiz için kimi tarihlere ve sayüara göz
atmamız yerinde olur.
Her savaş, yaşandığı an için en büyük savaş-
tır. 20. yy'da ise, insanlık tarihinin en yılgı ve-
ren savaşı hiç kuşkusuz ki, tkinci Dünya Sava-
şı'dır. Yaklaşık ölü sayısının yirmi milyona var-
dığı, o günden bugüne, sözde banş döneminde
yer alan bölgesel savaşlarla, sınır çatışmalan ile
iç savaşlar ve terörle ölenlerin sayısı elli milyo-
na yakîndır neredeyse. Devletlerin kendi gengü-
dürnlerini (stratejilerini) konımak için oluştur-
dukları cephaneleri bir yana bırakarak, salt
(nükleer-tennonükleer) atom silahlannı ele aldı-
ğımızda, bugün Hiroşima'ya atılan ateş topun-
dan (ki, süper iki devletin elinde ortalama onar
gigotonluk-yani toplam yinni milyar ton dina-
mite eşdeğer TNT) bir railyon altı yüz bin tane-
sinin üzerine oturtulmaktayız. Bu gelişen bilim
ve teknolojinin dünya insanının her birinin pa-
yına; kadın, erkek, çocuk farkj gözetmeksizin
dört ton dinamitin patlatümak üzere sunduğu
ölüm armağanıdır.
Antik, Hellenistik, rönesans ve sonrası uygar-
hklann beşiği, demokrasi, insan hakları ve ba-
nşın önderliğini neredeyse yapıyor göriintüsün-
deki Avrupa ülkeleri ve uzantılannın ya da ge-
lişmiş ülkelerin her birinin gücü, bu bombaları
yapacak düzeydedir. Kaldı ki, bugün Ortadoğu
gibi duyarh bölgelerde çıkacak bir çatışmanın,
tüm dünya deyletlerinin katüımı ile bir atom sa-
vaşına ve ateşiyle tüm dünyayı sarsacak bir tır-
manmaya dönüşüvennesi, kurulan bağlaşıklann
(ittifaklann) yarın çeşitli çıkarlar çerçevesinde
birdenbire değişivermesi de her şeyin olanakh ol-
duğu dünyamızda özenle üstünde durulması ge-
reken bir varsayımdır.
Bilim adamlannın bulgulan...
Bilim adamlannın bulgulan, nükleer deneme-
ler sonucunda geçirdiği sarsıntüarla haksız bir
biçimde değiştirüen dünyanın doğal yapısınm bir
atom savaşıyla oluşacak yıkımı artık kaldırama-
yacağı, dünyayı bir 'nükleer kış' iklimine soka-
cağı doğrultusundadır. Savaştan insana yaraşır
değil, ama sağ çıkmayı başaran milyonlarca in-
san açlık ve soğuktan ölebilecektir. Ülkelerin
gengüdümsel (stratejik) savunma girişimi savun-
calan (tezleri) ile bu bulgulann yarattığı zorluk-
lar görmezlikten gelinse bile, bir temel tutarsız-
hkla karşı karşıya kalmaktayız: Bu tür silahlar
(adı ne olursa olsun) savunmadan çok saldında
kullanılmak durumundadır. Oysa dünya ülke-
lerinin savaş giderleri yüda yüz milyonlarca do-
larla ölçülürken, bu paranm önemli bir kısmı si-
lah pazan olarak kullanılan yoksul, aç ve yaz-
gılan, gelişmiş ülkelerin elinde olan Üçfincü
Dünya Ülkeleri'nden çıkmaktadır. Bu paralar
adı geçen ülkelerde yatırımlara dönüştürüldü-
ğünde açlar listesinden birçok ad silinecek; in-
san, kendine, doğaya, cuma ve pazar günleri ca-
mi ve kiliseye giderek inandığı tannya bağlıhğı-
nı kanıtlayacaktır.
Aralanndaki uzlaşmazlığın nedenleri ne olursa
olsun, bütün insanlann kavramak zorunda ol-
duklan bir şey var: O da, günümuzde sonu bel-
li olmayan bir savaşın getireceği karakıyımm (fe-*
laketin) dehşeti, insan aklının düş sınınnın da
çok ötesinde olduğudur.
Banşa katkı açısından...
Gelişen olaylar isteT istemez insanın tarih bo-
yunca gelişim evrimini düşündürüyor. Yaratıcı
evrensel insan davramşlan açısından ele aldığı-
mızda, insan taş döneminde mi daha ileriydi,
yoksa bugün mü daha ileridir? Uzaya giden in-
sanla taş dönemi insam arasındaki sınır, geliş-
mişlik açısından nedir? Bu sorulara kendiliğin-
den verilecek yanıtlar: Uzay çağında bilim, tıp
ve teknoloji açısından daha ilerdeyiz. însanlar
aya ayak basmışlardır. Öbür gezegenlere ulaş-
malarına az bir zaman kalmıştır. Tıp dalında en
yenilmez hastalıklar bile dize getirilebilmektedir
neredeyse. Ama barışı gerçekleştirme konusun-
da, insamn bir arpa boyu yol ilerleyememiş ol-
duğunu görüyoruz. Bilün adamlanna göre, dün-
yanın son 5400 yıhmn salt yuzyılında banş yü-
zü görmüş insanlanndan söz edebiliriz. Uçak-
lar ve uzay araçlan ile gökyüzüne merdiven ku-
ran insan, taş dönemi insanının salt tıraşlı ve kra-
vat takmış biçimidir. Hatta taş dönemi insanı-
nın hemcinslerini ve geri kalan dünyayı bir
çırpıda yok etmek olanağı olmadığı için zorun-
lu bir suçsuzluğu da vardı belki.
İnsanlann teknik yeteneği, kendisi ve dünya
için insancıl açıdan tekniği araç olarak kullan-
ma yeteneğini ne yazık ki kat kat aşmaktadır.
Bu yetenekle insanlar, düşlerindeki cenneti de,
gerçekten cennet olan dünyayı da kendi elleriy-
le yok etme eğilimindedirler. Güneşe güç veren,
galaksiler sisteminin uyumu, evrenin temel gü-
cü olan enerji, bu kez aklı da durduran bir sar-
sıntının buyruğuna koşulacak, olanca gücüyle
yeryüzüne salımverecektir. Bilimsel ve teknik ye-
teneğimizi kullanarak yarattığımız bu mu? Ya
da bu neyin, kimin yasasıdır? Sonımlulan kim-
dir?
Sonuç
Dunyamız, üstünde yaşamın bulunduğuna
inandığımız tek gök cisimdir. Ve doğal dengesi
bozulan dünyada, hangi ülke için olursa olsun
verilebilecek bir yargının sonuçlan, ardumzdan
gözyaşı dökmeyecek bir boşluk bırakacaktır.
Nefret nefretle, ateş ateşle söndürülemez. Ba-
nş insan olarak tek başına, toplum olarak ulus-
larca, tüm gereksinmelerimizi gidererek varlığı-
mızı sürdürebileceğimiz bir ve tek yaşam pına-
rıdır.
İnsanlann uluslar arasında çizdikleri sımrlar
ve bu sımrlar içindeki yapay aynmlar, ayrıca-
lıklar gökyüzünden bakıldığuıda yiterler. Bu ay-
nhklann, bu aynmlann insamn varhğmı sürdü-
rebilmesi için gereksinme duyduğu doğa öğeleri
açısından anlamlan ve önemleri yoktur.
Doğa kendini sunmada insanlar arasında ayı-
nm yapmaz: Giineş ışığını, din, dil, ırk ve kiil-
tiirlerin özellikJerine göre ayn ayrı yansıtmaz.
Su, oldugu her yerde. aktığı her yörede yaşam
sunar. Toprak genç ya da yaşlı, zengin ya da
yoksul tüm insanian bereketkndirir. Ve doga is-
ter yeryüzünde, ister evrende olsun, insandan,
insanın düşlerinde biçimlendiremeyecegi kadar
da güçlüdür.
Bu örneklerden çıkanlacak derslerle, anlaş-
mazlıklann çözümü, kalıcı bir barışın sağlana-
bilmesi ve dünyanın kurtanlabilmesi için tüm in-
sanlann düşünmedikleri biçimde düşünmeleri-
ne gereksinme vardır.
EVET/HAYIR
OKT4YAKBAL
1939 Anıları...
Radyo başında bekleşıyorduk. Savaş ha çıktı ha çıkacak!
Askerlik kampından yeni gelmiştim. Ağustos ayının son gün-
leri... Çok güzel bir yazdı. Erenköy'deki bahçe ışıl ışıl güneş
içindeydi. Hiç böyle güzel bir günde insanlar niye birbirini
öldürsün? Akıl alır iş miydi? Zaten kimse de inanmıyordu.
Bir yıl önceki bunalımı anımsıyorduk. Münih kentinde dört
ülke lideri bir araya gelmiş, barışı kurtarmışlardı. Bu da öyle
gelip geçici bir tıkanıklıktı!
1939 yazı!.. Lise öğrencisi ben, büyükbabam, annem, eve
gelen bir iki önemli konuk. Çaylar, limonatalar içerek, kekler
yiyerek savaştan söz ediyorduk. Çam ağaçlarının gölgesin-
de... Çok bilmişler, kimse savaşa cesaret edemez diyorlar-
dı. Son büyük savaş 1914-18 arasında yaşanmıştı. Herkes der-
sini almıştı. Dokuz milyon ölüydü Birinci Dünya Savaşı'nın
bilançosu... Bir İkinci Dünya Savaşı'nı kimse göze alamaz-
dı. Ne Almanlar, ne ötekiler...
1938'de de böyle bir bunalım yaşanmıştı. Hitler Çekoslo-
vakya'daki Alman azınlığının yaşadığı Südetler bölgesini is-
tiyordu. Çekoslovakya'nın savaş açacağından çekiniyormuş!
Daladier, Çemberlayn, Mussolini, Hitler buluştular, Hitler'e
istediğini verdiler, sonra yurtlarına zafer kazanmış bir insan
havasıyle döndüler. Paris'te ve Londra'da barışsever yığın-
lar, onları çılgınlar gibi alkışlamıştı. Ama şimdi bir yıl sonra
Hitler bu kez Polonya'dan Danzig'i istiyordu. Demokrasiler
diye anılan İngiltere ve Fransa bu isteği de benimseyecek-
ferdi belki! Ama Polonya böyle bir duruma hiç yanaşmıyor-
du.
O yıl askerlik öğretmenimiz Yüzbaşı Kemal Bey sınıfa bir
gaz maskesi getirmişti. Gerçi bozuk bir maskeydi bu. Gös-
termelik olarak sırayla hepimiz bu maskeyi takmıştık. İnsan-
lık dışı birer canavara döndürüyordu bu maske yüzlerimizi...
Pek yaygındı zehirli gaz korkusu. Birinci Dünya Savaşı'nda
Almanlar zehirli gaz püskürtmüşlerdi Fransızlara... Ama rüz-
gâr birden ters esmiş Almanların gazı geri dönüp Alman si-
perlerindeki erleri öldürmüştü. Zehirli gaz bir daha kullanıl-
madı. Rüzgârın esintisine bağlı bir silaha nasıl güvenilirdi!
Bakıyorum, son günlerde pek çok ülkede gaz maskesi ye-
niden gündeme geldi. İsrail'de bu maskeler kutular içinde
halka dağıtıldı. Bizde bile bazı bölgelerde askerlere ve mil-
letvekillerine bu maskeler verilmiş. Yeniden 1915'e mi dönü-
yoruz? Yeniden gaz savaşı mı başlatılıyor? Hem bu kez yet-
miş beş yıl öncenın gazları yok, daha beterleri var, hardal
gazı gibi... Halepçede bu gazla öldürülen Kürtleri anımsa-
mamak güç...
Türkiye'nin başında ismet Paşa gibi savaşlar yaşamış bü-
yük bir komutan, aynı zamanda çok usta bir politika adamı
olmasaydı benim kuşağım bugün yoktu. 1940'larda, on yedi
otuz yaş çizgisınde olanlar, yani bir iki kuşak ortadan kalka-
caktı. Önce Nazi orduları, sonra da kurtarıcı diye Sovyet or-
duları topraklarımızı altüst edeceklerdi. Oysa bir takım aklı
evveller, tıpkı 1914'te Enver Paşa gibi hemen Kafkasya'ya, ora-
dan da Orta Asya'ya yürünmesini istiyorlardı. Nazi orduları
Bakü petrollerini ele geçirmek üzereydiler. Biz de doğudan
girdik mi, tamamdı. Kafkasya'yı elimize geçirir, İtalyan ada-
larını zapteder, büyük bir ülke oluverirdik.
İngilizler, Amerikalılar kendi yanlarında bizi savaşa sokma-
ya çok uğraştılar. ismet Paşa ustalıkla bu önerileri geri çe-
virdi. İsmet Paşa savaş nedir, savaşta kazanmakla kaybet-
mek arasında fark nedir, ne değildir, iyi biliyordu. Serüven
adamlannın Türk milletinin başını büyük dertlere soktukları-
nın, meydan onlara bırakılırsa bir daha sokacaklarının bilin-
cindeydi.
Şu anda Ortadoğu bir savaşın içinde... Bu bizim savaşı-
mız değil! Bir ulus, özgürlüğü için bağımsızlığı için onurlu
bir savaş verebilir, vermek zorunda kalabilir. Ama Körfez bu-
nalımı ile bizim fazla bir ilgimiz yok. Bize düşen, güçlü or-
dumuz, sağlam politikamızla, Atatürk'ün barışı savaştan üs-
tün tutan, her türlü yanlış ve haksız savaşa karşı çıkan an-
layışını benimsemektir. Çok geç kalmadan...
TEŞEKKÜR
Bizler için yeri doldurulamayacak olan
aile büyüğümüz
NAMLI PASTIRMACI
EMINRABIG
MEPA'nın
vefatı nedeniyle bizzat törene ve eve
gelen, çiçek yollayan, hayır kurumlarına
bağışta bulunan, telefonla acımızı
paylaşan tüm dostlarımıza,
akrabalarımıza ve arkadaşlarımıza
teşekkür ederiz.
EŞİ. EVLATLARI. KARDEŞLERİ
Kadın Doğum Uzmanı
Op. Dr. ALİ NURETTİN GÜRSES
hasta kabulüne başlamıştır.
Incirli Caü. 91/6 Bakırköy
Tel: 561 29 05
1986 YILI VE 86/10911 SAYIU BAKANLAR KURULU KARARINAJ3ÖRE SİGARA SAĞUĞA ZARARLIDIR.
ANMA
Ölümünün î. yıhnda değerü büyüğümüz
SABAHATltN SELEK'i
sevgi, saygı ve özlemle amyoruz.
AİLESİ
Dostlarına:
20 Ocak 1991 pazar günü saat 13.30'da
O'nu anmak üzere
Karacaahmet Mezarhğı'ndaki mezan başında olacağız.
1987 model bordo Serçe satılıktır.
Tel: 512 05 05 / 486-485
ZONGULDAK ASLİYE BİRİNCİ
HUKUK MAHKEMESİ'NDEN VERİLEN
İLAN
989/479
Davacı Ray Sigorta AŞ vekili Avukat Ethem Malkoç larafından da-
valı Mustafa Şanal ve Bayram Güneş aleyhine açılmış bulunan taz-
minat davasımn mahkememizde yapılan açık yargılamasi sırasında;
Davalı Bayram Güneş'e dava dilekçesi tebliğ edilemediği gibi adre-
sinin tespiti de mümkün bulunmadığından, duruşma günü olan
13.2.1991 günü saat 9.30'da mahkeme salonunda hazır bulunmamz,
hazır bulunmadığınız takdirde kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz,
temsil ettirmediğiniz takdirde yokluğunuzda karar verileceği HUMK.
213 ve 377'nci maddeleri gereğince dava dilekçesi tebliğ yerine kaim
olmak üzere ilan olunur. Basın:45171
SATILIK OTO
88 model 2000 Fbrd ile 85 model Doğan
(10.000 km.'de)
Tel: 572 96 06
DUYURU
Türkiye Sakatlar Derneği Genel Merkezimizin 20. Genel Kurulu
aşağıdaki gündemle 3.2.1991 günü saat 10.00'da, çoğunluk sağlana-
madığı takdirde 10.2.1991 günü saat 10.00'da İstanbul Bakırköy Sa-
hüyolu No: 21 Ziya Restaurant adresinde toplanmasına karar almıştır.
Şube delegelerimize ve misafirlerimize duyurulur.
GÜNDEM:
1. Saygı Duruşu ve açılış
2. Başkanlık Divam seçimi
3. Yönetim Kurulu-Denetim Kurulu raporlarının okunması
4. Raporlar üzerinde görüşler
5. Yönetim kurulunun aklanması
6. Yeni çalışma döneminin tahmini bütçesinin onayı
7. Tüzük tadili
8. Genel Kunıl onayına sunulacak hususlar
9. Yönetim organlarının ve federasyon delegelerinin seçimi
10. Dilek ve temenniler
11. Kapamş
KORFEZ SULH CEZA
HÂKİMLİĞİ'NDEN
Esas No : 1990/39
Karar No : 1990/96
Sanık : CEVAT AKÇAL / Bayram oğlu, Saadet'ten
1949'da dogma, Araç Çöplüce köyü Cilt: 036, Say-
fa: 37, Kütük: 19'da nüfusa kayıtlı.
Suç : Hırsızlık ve görevli memura pasif mukavemet.
Suç tarihi : 21.2.1990
Karar tarihi : I6.'\I99O
HÜKÜM ÖZETt
Yukarıda a<;ık kimliği yazılı sanığın eylemine uyan TCK'nın 491/3,
260. 647 sayılı yasanın 4. maddeleri gereğince bir yıl hapis ve otuz
beş bııı lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş olup
verilen gıyabi hükum lüm aramalara karşın sanığa tebliğ edilemedi-
ğinden 7201 sayılı Tebligat Yasası'nın 28-29 ve 31. maddeleri uyarın-
ca ilanın tebliği ile tebliğ tarihinden itibaren 15 gün sonra kesinleşe-
ceği ve ilan masraflarının sanıktan alınacağı ilan olunur. 9.1.1991
PENCERE
Dün ile Bugün
Birinci Dünya Savaşı'nda Türk ordularının Arap çöllerin-
deki öyküleri inanılmaz masallar gibidir.
Ünlü Kutülammare muharebelerinde İngilizlerin elinde pır-
pırlı uçaklar varmış.
Bizimkilerde yok.
Halil Paşa, Tovsend komutasındaki İngiliz birliklerini Kutül-
ammare'de kuşartığı zaman Osmanlının hali perişan. İngiliz
uçakları kente erzak atıyorlar, engellemek olanağı yok.
Yüzbaşı Selahattinr
m anılanna göre bizim elimizde her yanı
çürük çarık bir tek uçak varmış; pilotu Bakırköylü Cemal imiş;
İngiliz uçakları rahatça Kutülammare'yi besliyoriar, Tovsend'in
direnme gücünü arttırıyorlar; kuşatma uzuyor; derken bir ernir
gelmiş:
Vfen/ sistem bir Alman uçağı 21.4.1917 günü Bağdafta bu-
lunacaktır. Cephede kullanılması.
Uçak gelmiş. Pilotu Yüzbaşı Şultz.
Şultz demiş ki:
— Düşman uçakları getdiğinde bana telefonla haber verin,
hepsini tepeleyeyim.
•
Öykünün gerisini "Yüzbaşı Selahattirfin Romanı"ndan oku-
yalım:
"22 Nisan 1917 sabahı on iki İngiliz uçağından meydana
gelen bir filonun ilk hatlanmızı geçtiğini ve Kutülammare'ye
yaklaştığını haber verdiler. Ben de bu haberi on kilometre ge-
rimizdeki uçak ambarına ilettim. Hepimiz başlayacak olan ma-
cerayı heyecanla izlemeye hazırlandık. Çünkü gerek ingiliz-
lerde gerek bizde o zaman 'Albatros' denen çift kanatlı, gayet
battal uçaklar bulunuyordu. Bu uçaklarda biri pilot, öteki de
savaş subayı denen iki kişi bulunurdu. Muharebe subayı uçağa
yerleştihlmiş olan makineli tüfekle hava muharebesi yapardı.
O güne dek İngilizlerle bizim aramızda hava muharebesi ol-
mamıştı. Oysa Almanın getirdiği 'Foker1
tek kanatlıydı; maki-
neli tüfeği pilotun ayakla kullanacağı bir düzenle çalışıyordu.
Alman diyordu ki:
— Ben yirmi otuz İngiliz uçağına hücumu işten saymam.
Çünkü onlann sürati yüz kilometreyi geçmez, ben iki yüz kilo-
metreyle uçanm; onlar yerden havalanmak için devamlı bir he-
lezon çizmek zorundadırlar, ben yetmiş beş dereceyle hava-
lanırım.
O güne kadar havalarda ingilizlere diyecek bir sözümüz yok-
tu: ama, artık bizim de sözümüz olacaktı. Böylesine bir heye-
can içinde beklerken düşman uçakları Kutülammare'ye erzak
atmaya başladılar. Alman ortalarda görünmüyordu. Hepimi-
ze bir ürküntü geldi; 'Alman bize yalan söyledi, on iki uçağı
görünce korktu' diye düşünürken bizim uçağın yıldınm gibi ha-
valandığını ve düşman filosuna saldırdıgını gördük. İngilizler
bir tek uçağın bir filoya saldırması karşısında afallamışlardı.
Hele uçağın hızı ve yükseliş ivmesi hepsini şaşırtmıştı. Alman
bir anda on iki uçaklık filonun üstüne çıkarak hepsine birden
ateşe başladı. Bu korkunç saldırı karşısında İngilizler selameti
kaçmakta buldular. Bir uçakları yanarak düştü. Bu zafer he-
pimizi çıldırtmıştı, neşeyle bağıyorduk.
İşte teknik ve bilimin başarısı!.."
•
Aradan geçen yaklaşık 75 yılda çok şey değişti; bilimsel
ve teknolojik devrim ölüm makinelerini öylesine geliştirdi ki,
insanoğlunun başı dönüyor; artık pırpırlı uçak yok; savaş te-
levizyonda izleniyor.
Ama değişmeyen bir şey var: Düvel-i Muazzama, yer altı
kaynakları için yin^ Arap çöllerindedir.
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusunda Arap alay-
ları da bulunurdu. Tarihsel belgelere göre Araplar eğitimsiz,
düzensiz, bilinçsiz sürüler gibiymişler; sıkıştıkları anda da-
ğılır, kaçarlarmış: Türk komutanlar da Arap birliklerine gü-
venmezlermiş.
Araplar, aradan geçen sürede dövüşe dövüşe savaşması-
nı öğrendiler mi? Çoğu halk, sömürge sürecinden bağımsız-
lığa doğru geçerken bu dönüşümû yaşamtştır.
Bize gelince, 1917'de Kutülammare'de Alman yüzbaşı
Şultz'un İngilizlere üstünlüğünü nasıl bilinçsizlikle alkışladıy-
sak, 1991'de Amerika'nın üstün teknolojiyle Irak'ın altını üs-
tüne getirmesine de öyle alkış tutuyoruz.
Yazık...
ÇAĞDAŞ YAYINLARI
İLHAN SELÇUK
7.000 lira
Ödemeli gönderilmez
ÇAĞDAŞ YAYINLARI
Türk Ocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İSTANBU.L
İLAN
İZMİR 1. İCRA TETKİK MERCİİ HÂKİMLİĞJ'NDEN
Dosya No: 1991/43
Dilekçi: AHMET KARAAĞAC, Ege Pazarlama, Yenişehir Gıda
Çarşısı 1202/2 Sok. No: 31 No: 282 Yenişehir-İZMİR
Yukarıda ismi ve adresi yazılı bulunan dilekçenin alacaklıları ile
konkordato akdetmek üzere hâkimliğimize 16.1.1991 tarihinde mü-
racaat etmiş olduğu ilan olunur. 16.1.1991