25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbı Cumhurıyct Maıbaacılık vc Gazetecilık Turk Anonım Şırketı adııu ISadir NMU % Genel "layın Muduru Hasu Cemal. Mıiessese Mûdunl Eoıioc işakhgU, Yazı Işlerı Muduru Ofcay Gönraaıı. # Haber Merkezı Muduru Yıiçn Ba?vr. Sayfa Duzenı Yönetmenı Ali Ac«r 0 Temsticıler Akml T»n, İZMİR Hikmel Çttıntayı. ADAN * Çelia Y4n»{|y k Polıt««a CHai •aftaaapç. Dıs Hahcrler EJgaa lalrı. Ekonomı Ctmga Tartaa. Is Sendıka- Şakna Kfitaet. kultur tHal l'ucr, Ktanbü1 Habertaı b ^ i n L tjnım Gem> Şariu, Haba •juıırma l _ M I n t u . lun Habcrkn \*c*ı Do*aa. Sper Oa.-n~.in « k M k > * Vactkaaa. Duı feııtar Kcna Ç-^—- ».rajıırma Ş»M" Alp». Duztlımc t k M U V«nı £ Koonlınaılır Aaact Karafaaa # M ı : Isln EnM Ertal 0 Muhasrtc h M 1tan 0 BuKt Planlım» >**t> O™aat»|ratl« # I n l » W T«m # Ek Yavınlaı Haija Akı* 0 lcUre Haırrfe GaıCT •) Ijleunr Öa*r Çrt» 0 Bılgı Islcm Na» laal 0 Prronel Knın Au/T./u Ba>kan >ıdi> >ulı Oktat U U talçıa Ha>w. Haıaa ( « 1 Hıkavn <.ru»k><>. Okr, (.oflcasia. L|af Mamca. ilhaa \aıwl Taa Bmm .* K7vm Cumbun-n Marbaaolık >e Gazettalık TA Ş Türk Ocaiı OHL 39/41 Cl*»loi)ll 34J34 Is! Pk :«« IslanbuL Td 512 0! 05 I » hall. Tdex 22246 F n (I) 526 60 72 # Surotar \aaara: Zı»a COkalp Bi> Inkjap S No 19 4, Trf 133 11 41-4'' Tel<* 42344, F u (4) 133 05 6' f ) lımfc- H Zıya Blv 1352 & 2/J, Td 13 12 30 Tele» 52359, F«x: (511 I» 53 60 Inöntl C»d 119 5 No I Kal I. Tel 19 37 52 (4 hall, Tele» 62155, Flx (71) 19 25 7» TAKVİM: 24 EYLÜL 1990 Imsak: 4.20 Güneş: 5.46 öğle: 12.01 Ikindi: 15.25 Akşam: 18.06 Yatsı: 19.26 ANTIKA TALANI Batı'ya açılan ilk Türk antika kaçakçısı Üzülmez: 'Mal getir, senden de alayurfthtiyur Kurt Fuat Üzülmez'in babası Faraç, Kapahçarşı'nın "ihtiyar kurdu"ydu. Dükkânında en değerli eser ile bitpazarhk hatta çöp tenekelik bir parça birlikte dururdu. 11 Şubat 1966'da bir ihbar üzerine Baba Faraç'ın evinde yapılan aramada aynı günün sabahı Antalya'dan getirilmiş bazı eserler bulundu. Kendisi o sırada yurtdışındaydı. Malı Antalya'dan getiren oğlu Fuat adliyeye sevk edilmiş, ancak tstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nin kararıyla aklanmıştı. ÖZGEN ACAR M A N t S A / t S T A N - BUL/MÜNtH/NEW YORK — MagazLn gazeteciliği yapsay- dım, bu yazıya herhalde şöyle başlamam gerekirdi: Alman vatandaşhğına giren, Türkiye'nin en önemli antika kaçakçısı Aydıner ve Dere'ler gibi Mardinli Süryani Büyük Fuat, bana kaçakçılık öoerdi ve "Mal getir, scndcn dc alayun ' dedi. Yazıya böyle başladıgıma göre biraz 'magazin' yapmış ol- duk. Şaka bir yana 'Büyük Fuat' diye bilinen Fuat Üzül- mez'e ben de mal, yani antika götflrsem, hiç kuşkum yok ke- sinlikle alacaktır. Yeter lü mal gelsin... Malın ardı arkası ke- silmesin... Amerikah bir antikacının de- yişiyie 'Fuat Üzüiroez'in elin- den hayatı boyunca geçen eski eserlerle tstanbul, Ankara, Efes, lzmir ve Antalya müze- lerinin dışında kalan ve Turki- ye'deki öteki müzelerden çok daha güzel, dünya çapında bir müze 'kurulabilirtii.' Babasının 'BÜYÜK FUAT' — Avnıpa'ya açılan ilk Türk eski eser kaçak- çısı Fuat Üzülmez. dükkânında geçen çocukluğu- nu saymazsak son 30 yıl bo- yunca 'Büyük Fuat' neler gör- memiş, neler satmamıştı ki... Münih'te Maximillian Platz 12 numaralı binanın arka avlu- ya bakan 3. katında 'Artemis' yazılı kapıyı çaldığımda karşı- ma bu kez Fuat Üzülmez biz- zat çıktı. Kendisine kim oldu- ğumu daha söylemeden, beni tanıdığuıı, avadan ürkmüş cey- lan gibi tedirgin oluşundan an- ladım. Daha önce ikisi bir arkada- şımla birlikte, biri de yalruz ol- mak üzere üç kez galerisine gel- miş, bulamamıştım. Ortağı olan Yunana da adırru bırak- mak istememiştim. Ancak o sırada Edip Teüi ile görüşmüştüm. Dolayısıyla bir Alman antikacının deyisiyle 'Münih Connection' bu müla- katı çoktan duymuştu. Bu ne- denle Fuat Üzülmez de beni gö- rur görmez kim olduğumu der- hal anlamıştı. Kapı yan aralıktı.'Büyük Fuat' diye bilinen Fuat Üzül- mez'in beni içeriye almaya ni- yeti yoktu. tster istemez o eliyle kapatacak biçimde kapıyı tu- tarken ben de mümkün oldu- ğunca kapımn geç kapanması- nı sağlamak üzere ayağımı da- yamıştım. Getir, seninkini de alayım Büyük Fuat, söylendiği gibi gerçekten yakışıklıydı. Çapkın olarak tanınıyordu. 1941 do- ğumluydu. Favorilerinde lar vardı. Saçlan dalgalı idi, gali- ba biraz da boyalıydı. Bir yan- dan yüzünü belkğime yerleştir- meye çalışıyor, bir yandan da aramızdaki şu konuşmanın uzamasına çalışıyordum: —Fuat Bey, ben gazeteci öz- gen Acar. Sizinle şu Elmalı... —Paşam, sizinle konuşacak Uçbir şeyim yok. —Biliyorsunuz, Elmalı Defî- nesi uluslararası bir olay oldu. Bu konuda sizin de söyleyece- ğiniz bir seyler olmalı. —Benim yok. —Bakın Edip Bey'le saatler- ce konuştum. Sizinle de... —Beuim konuşacak bir şe- yim yok. —Bu Elmalı Definesi'nin ka- çınlması ile ilgili olarak sizinle konuşmam gerekiyor. Lütfen izin verin de gireyim. —Paşam, bakın ben size bir jey söykyeyim. Ben ber yerden mal alınm. lspanya'dan da ata- nm... BntüD dinyadan alıyo- nım. Açıkaıttırmalardaıı alı- yorum. Kim mal getiıirse OB- dan alryornm. Istersen sen ge- tir, senden de alayım. Fuat Üzülmez, bu noktada önemli bir ilkesini açıklamış oluyordu. öteki meslektaşlan gibi eser kaçırmıyordu. Gece- lerini cezaevi yerine.'drit' ata- rak gecirmek istediği için o mal kaçırmak yerine, kaçınlanı pa- zarlamak, yani kendisine geti- rileni pazarlamak istiyordu. Pardon, ufak, ancak önemli bir yanüşLk yaptım. "O ken- disine gelen malın kaçak old«- ğunu nereden biJebüirdi ki?" —Fuat Bey, benim ne mal getirmeye niyetim var ne de bu- nu konuşmaya geldim. Ben si- zinle Elmalı Defınesi hakkında konuşmak istiyorum. Bunu bir gazeteciden lütfen esirgemeyin. —Paşam, size ne dedim? Ben Idmden olursa olsun, kim getirirse getirsin, mal aunm. Ben sizfaı yazdıgnnz gibi kaçak- çı detflim. Ben, bana getirilea mah alır ve satarun. Yeter ki müzeden ya da özel koleksi- yoadan çalınmamış olsun. —Ama bu define müzeden, özel koleksiyondan çalınmadı, ama Türkiye'den yasadışı yol- lardan çıkanlrp kaçınldı... —Bana define falan getirme- diler. Ben bUmiyornm. Görüşme sürerken Büyük Fu- at eliyle, ben de ayağımla kapı- yı tutuyorduk. Arka avluda bi- zi gören Alman komşular her- halde bu sahneyi garipsemişler- dir. —Defineyi satuğınız Ameri- kalı VVilliam Koch ile anlaşma- nızın metnini bile acıkladım. tmzamz da var anlaşmada. —BeUu başka bir sey satmı- şızdır. Define oldugu ne ma- İum? Böyle bir şey bflmiyorum. Belki defıneyi soykdiginiz bu Idşilere bizzat siz satmışsuuz- dır. Bir anlık duraklamamdan yararlanan Üzülmez: —Paşam, bakm şimdi beaim çok işim var. Siz New York'ta oturuyorsunuz. Oraya geUnce koBuşalım mı? JM —SÖ2. MI Ve ayağımı çektiğünde kapı ardımdan kapandı. 1984 yüında Antalya'mn El- malı ilçesinde Bayındır köyün- de üç kişinin bulduğu 1900 an- tik gumuş sikke Amerika'da 3.5 milyon dolara pazarlanmış- tı. Bugünkü değeri Türk hükü- metinin açtığı davadan dolayı (0) dolardı. çünkü, kimse bu defineden sikke almak istemi- yordu. Defıneyi elinde tutanlar da bunu satamıyorlardı. Buna karşüık, Türk hükumeti dava- yı kaybedecek olsa definenin toplam müzayede değeri 30 milyar lira olarak tahmin edi- liyordu. l$te bu defıneyi pazar- layanlardan biri de Fuat Üzül- mez'di. Daha önce değindiğimiz gi- bi Fuat Üzülmez ile Fuat Ay- dıner'i ayırt edebiimek için Ka- pahçarşı Üzülmez'e 'Büyük Fuat'. Aydmer'e de 'Fuat' adı- m takmıstı. Babası Faraç (Fe- som), Kapahçarşı'nın ihtiyar knrdu' idi. Dükkânında en de- ğerli eser ile bitpazarhk hatta çöp tenekelik bir parça birlik- te dururdu. Baba Faraç 11 Şubat 1966'da bir ihbar üzerine 'Baba Faraç'ın evinde yapılan aramada aynı günün sabahı Antalya'dan getirilmiş bazı eserler vardı. Kendisi o sı- rada yurtdışındaydı. Malı An- talya'dan getiren oğlu Fuat ad- (Arkası 15. Sayfada) Ferruh Başağa, 55 yıllık resim yolunun 45 yılını soyut araştırmalarla aldı Uçgenlerin resîmsel dili"Soyut resim, çağımıza uygun düşüyor. Öyle sanıyorum ki toplumumuz 2000'lerde soyut resme tamamen sahip çıkacak." ALPAY KABACALI Üç ay sonra Ankara'da aça- cağı serginin konusu, banş. Tu- vaünde güvercinler... Ama bun- lann güvercin olduğunu, ayak- lanru görünce anlayabiliyorsu- nuz. Güvercinlerin başı, gövdesi yerine "Hacim etkisi veren ya- n saydam üçgen fonnlara dayah geometrik kompozisyoıuar" gö- rüyorsunuz. Yıllardır bunlan çi- zip boyuyor Ferrah Başaga. EIli beş yıllık resim yolunun kırk beşini soyut resimlerle al- mış. "Tuttuğu yolu izledi", di- yor Ferit Edgü. "Çünkü ruttu- gu yol, inandıg] yoklu. Eger bu- gün resimleri kapışılmıyorsa, bondan ne göneniyor, ne yeri- nlyor. Çünkü 'talep'e göre re- sim yapnuyor. Çünkü bir pazar- hunaa degil, bir sanatçı o." Sekiz yaşındayken annesiyle birlikte Yugoslavya'ya gidiyor. On dört yıl kahyorlar orada. Orta Teknik Okulu'nda elektro- nik mekaniği okuyor. O sıralar başlıyor resme. Istanbul'a gelin- ce, Nuri Demirag'ın Beşiktaş'- taki uçak fabrikasına giriyor. Resim tutkusu, yolunu Güzel Sanatlar Akademisi'ne düşürü- yor. Hocalan Liopold Levy, Nazmi Ziya, Zeki Kocamemi. 1940'ta Akademi'yi birincüikle bitiriyor, açılan "konkur"u da kazanarak Avnıpa'ya gitme hakkım elde ediyor. Tam o sı- rada Ikinci Dünya Savaşı patlak verdiği için, gjdemiyor Avnıpa'- ya... Resimle geçinmenin olanağı yok... Basın Yayın Genel Mü- dürlüğü'ne giriyor memur ola- rak. Ve askerlik, otuz üç ay... Memurluğu 1949'a, Basın Ya- yın Genel Müdürlüğü'nün kal- dınlmasına (lağvına) degin sü- POKTRE FERRUH BAŞAĞA Mozaik, vitray, rölyef BAŞAĞA — "S liraya resin: satmaya çalışırdık." 1914'te îstanbul'da doğdu. Yugoslavya'da Orta Teknik Okulu'nu bitirdi. Türkiye'ye gelince bir özel uçak fabrikasında çalışmaya başladı. öğrenimini Güzel Sanatlar Akademisi'nde, L6pold Levy, Zeki Kocamemi ve Hikmet Onat atölyelerinde sürdurdü (1936-40). Akademi'de Yüksek Resim BöJumu açılınca dört yıl da orada öğrenim gördü (1943-47). Basın-Yayın Genel Müdürlüğü'nde memur olarak çalıştı (1940-49). 1941'de Yeniler Grubu içerisinde yer aldı, 1949'dan sonra soyut resme yöneldi. 1946'dan bu yana çok sayıda kişisel sergi açan Ferruh Başağa, ayrıca birçok uluslararası sergiye katıldı. 1985'te Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü'ne değer görüldü. 1952'den sonra mimari yapılar için mozaik, vitray ve rölyefler yaptı. 1971'de Güzel Sanatlar Akademisi'nde vitray ve mozaik atölyelerini kurdu; burada on yıl öğretim görevlisi olarak çalıştıktan sonra emekliye ayrıldı. rüyor. İlk kez 1940'ta HaUcevleri'nin Ankara'da düzenlediği yansma- lı sergiye kaülıyor. flk ödül... Leopold Levy'nin öğrencile- ri 1941'de Yeniler Grubu'nu oluştururlar. Ayni Arbaş, Nui tyem. Fethi Karakas, Selinı Tu- ran, Agop Arad, Mümtaz Ye- ner, Kemal Incesu, Kemal Söa- mezler... O sıralar askerdedir Ferruh Başağa. Dönüşte "Yeniler" arasında yer ahr, 1943'te açılan ikinci "Liman SergisT'ne katılır. Resim tari- hinde belirli bir aşamamn öncü- sü olan bu grup daha sonra da- ğılacaktır. Dört yıl da Akademi'nin ye- ni açılan Yüksek Resim Bolü- mü'nde öğrenim gören (1943-47) Ferruh Başağa bir noktaya dikkati çekiyor. He- men hemen aynı yıllarda edebi- yatta da yeni atıhmlara tanık olunur. Sonradan "1940 Kuşagı" diye adlandınlacak genç edebiyatçılar ilk şürlerini, ilk yazılarını "Yeniler"in çıkış yapüğı o yıliarda yayımlarlar. "Biz edebiyatçüaria iç içey- dik", diyor Ferruh Başağa. "Sait Faik, Melih Cevdet, Sa- bahattin Kadret, Necati Cuma- b, Oktay Akbal, Cahit Irgat... Sık nk toplanırdık. Nisuaz'da, başka yerlerde... Servetifü- nun'a, Yenilik dergisine kapak- lar yapardım, o sıralar grarür atölyesinde çabşıyordnm. Bu- gün böyle bir flgl, iüşld yok. So- ruyorum genç ressamlara, bir- çogu 'yazarian görmüyoruz, tanmnyoruz' dryoriar." Anılar... "Estetigi ve sanat tarihini bocamız Ahmet Ham- di Tanpınar'da seve seve ögren- dik. Bir soru sorardık; 'Yarın saat birde Edirnekapı'daki kah- vede toplanıp orada konuşaJım' derdi. Sekiz on kişi topianıp gi- derdik. Oraya, KiBük'e, başka yeriere... Sürekli ilişkideydik hocayla, ölümüne kadar." (Tanpınar, 1952'de, öğrencisi- nin resimlerini değerlendirirken "Ferruh çok gizli güzelliklerin pesinde. Kendine güçiükler kat ediyor", diyecek). Tanpmar, Sabahattin Eyu- boğlu, Mustafa Şekip Tunç, Fikret Adil zaman zaman resim konusunda yazmasalar, sergi- lerden söz etmeseler, çok dar bir çevrenin dışında kimsenin habe- ri olmayacak resim etkinlikle- rinden. Zaten ayda yılda bir ser- gi açılıyor. Sergi salonu da yok... "Fransız Konsoloslugu salo- nunda bir toptn sergi acacaktık. Üç dört resmimi götünnüştüm. Bakam, arkadaşlar gelmemiş- ler, salon kapalı. Arka kapıdan girip açûrgyım, dedim, resimleri bıraktım. Dönup geldigimde resmin biri yoktu. Çalınmış. önce üzüldüm, sonra sevindim. Resim de çaunıyonnuş, diye..." Evet, resmin "para etmedigı" dönemdir o dönem. Kimi res- samlar yann Izmir Fuarı'na gi- derler; orada panolar, düzenle- Joan, yuvaya döndtiEDtP EMİL ÖYMEN COLLINS—Hanedan'daki Aleksis'ten sonra, şimdi Amanda rolünde... LONDRA — Joan Collins, Amanda rolünde... Aman da aman! Eskiden beri bu Amanda rolünu istermiş. Birinci ve ikinci savaş arasında Ingilizlerin "yumuşak" oyun yazarı Noel Coward'ın "Özel Hayatlar"ında şimdi kendini oynuyor. Şimdiye kadar olduğu gibi. 56 yaş için cazip bir rol. Teknik sorun; boyu. Televizyonda omuzun üstu kutuda. Altta ne olduğuna bakan yok. Sahnede böyle kurnazlıklar sökmez. Hele az biraz sanatçı da olmak lazım. Joajı teyzede ikisi de olmadığından, 90 bin liraya, bir yarı- efsane seyretmeye yanlıyor çekler. Tiyatronun önunde üç adam boyu fotoğraf. Amanda divana uzanmış, karşısındaki kırantayı keserken, Amanda, ayakta, dibinde ona hayran başka biri. Amanda, elinde uzun ağızlığı ile sigara tüttürurken, Amanda'dan yan bir bakış, Amanda'dan büyük yok. "Hanedan"da Aleksis, sonunda merdivenden düşüp ölmüştü. O "Hanedan" ki koca salon dolusu davetlinin üzerine teröristler kurşun yağdırmıştı da kimsenin makyajı bile bozulmamıştı. Aleksis ne badireler atlattı "Hanedan" boyunca, J.Rldan beterdi. Sue Ellen kadar iyi büzemiyordu dudaklannı, ama olsun. 80'lerle birlikte "Hanedan" da bitti. Kınlmaz, dökülmez, paslanmaz, kınşmaz plastik Aleksis, "sanata" terfi etti. Kanlı canlı, kısa boylu, guzel gözleri ancak yanına gidiürse fark edilen bembeyaz gülüşlü bir genç teyze oldu. Joan teyzeyi yüzü kurtanyor. Bir de ünü... Bath'de sahneye çıkıyor Londra'mn "Batı Yakası Tiyatroları", ne olur ne olmaz diye oyunlan önce taşrada dener. Ola ki seyirci yumurta atabilir sahneye diye, Joan teyze de once ılıcasıyla ünlü "Bath"de çıktı sahneye. Yumurta ne demek? Halk, Joan için omlet oldu. Ne de olsa yuvaya dönmüştü Joan. Biraz kafası çalışan her Ingiliz sanatçı gibi o da Hollywood'da yapacağını yapmış, dünyalığını doğrultmuş, 4 evlilik, 3 çocuk, epey paradan sonra şimdi halkının önunde. Bir de boyoınu uzatmak için portakal sandığı üzerine çıkabilse ve herkes onu sadece vatkah omuzlarının hizasından seyredebilse yine... meler yaparak para kazarunaya çalışırlar. "Bir ara beş liraya resim sat- maya çahştık", diyor Ferruh Başağa, "IsUnbul Üniversite- si'ndeki, Teknik Üniversite'deki (Îstanbul'da bu iki tniversite vardı) hocalara, doçentlere, asistanlara bülten gibi bir şey gönderiyorduk. Beş lira verip almadardı..." 194S'te açtığı ilk kişisel sergi- sinde kübizmden etkilenmeler vardır. 1947'de "soyut araştır- malar"a yönelir. 1949'da Dev- let Resim ve Heykel Sergisi'nde yer alan üç resminin, sergilenen ilk soyut ürünler olduğunu be- lirtiyor Fernıh Başağa. Bunlar beğenilir, devletce satm ahnır... "Soyut araşürmalar"ını sür- dürür; "bep geometrik arama- lar içerisinde, konstraktivizm içerisinde" kalır. Arabesk so- yuttan, yani biçimleri yuvarlak kıvnmİarla resmetmekten kaçı- nır. Yugoslavya'da öğrenim gördüğü Teknik Okul'un etki- leri de vardır geometrik düz çiz- gilere yönelmesinde. Non- fıgüratif (fıgürsuz resim) içinde biçim arayışları 1980'lerde üç- genlere götürür onu. "Soyut resimde, resimsel dü- zenlemeye üişkin salt resimsel mantık ön plana çıkıyor", di- yor. "Bana göre soyut resim, çağımıza uygun düsmektedir. Çağunızın dinamizmini, akılcı- liğııu, geniş görüş(ülü|ünii sim- gelemektedir." Soyut-somut tartışmalan üzerine görtlşünü açıklarken de şunları söylüyor: "Dogada bugüne kadar sanat eserine rastlanmamış. Do{a ye- ni bir şey yaratmıyor, kendisini devam ettiriyor. Oysa sanat ese- ri yapaydn-. tnsan döşücesiyle, insan eliyle yapılmıstır. Türki- ye'de güzel seyler yapınyor. Ama güzel, aynı zamanda este- tik deger tasımayabüir, sanat eseri olmayabilir. Bu tarbşma uzun yıilar devam edecek. Çün- kü topiuınumuz daha dogadan yapdnuş resimleri büe hazmede- miyor. Ama öyle sanıyorum ki 2000'lerde soyut resme tama- men sahip çıkılacak." Vitray ve mozaik çalışmalan- na^bir "hobby" olarak başhyor. Gıderek ilgisi yoğunlaşıyor; bu işi meslek edinmiş birinin, ar- dından onunla işbirliği yapan camcının çahşmalanm izliyor. Hatta evlere cam takıyor... Artık bu alanda profesyonel- leşmiştir. Gerçekieştirdiği moza- ik ve vitraylarla, duvar panola- nyla tablolanndan sağladığı ka- zana çok daha fazlasıru elde ediyor. Bu çalışmalanndan baş- lıcaları şunlar: Açılan yanşma- yı kazanarak 1954'te yaptığı Heybeliada Deniz Harbokulu'n- daki Preveze Savaşı adlı 210 metrekarelik mozaik, lzmir Efes Oteli, Hacettepe Üniversi- tesi, Ankara Tıp lhtisas Ensti- tüsü ve TBMM'deki mozaikle- ri; yine TBMM'deki, Gulhane Askeri Tıp Akademisi'ndeki, birtakım banka binalanndaki vitraylan; tstanbul Belediye Sa- rayı'ndaki freskleri... Akedemi'de vitray ve moza- ik atölyelerini kuran, on yıl öğ- retim görevlisi olarak çalışan Ferruh Başağa, seksen dolayın- da vitray öğrencisi yetiştiriyor. Bunlann birçoğu özel atölyeler kuruyorlar. Buna karşüık mo- zaik atölyesi pek ilgi görmü- yor... Bugün kimi galerilerin estetik değeri olmayan resimleri "lan- se ettiklerine" inamyor Ferruh Başağa: "Onlann saûşlan daha fazla oluyor. Fiyatlann yüksd- mesinde gaierilerin büyük etki- si var. Bir de kendi kendüerine müze kurmaya çalışan holding- lerin, bankalann, kumluşla- nn... Ancak masraflan ve gale- rinin aldıgı yüzdeyi düsersek, ressama sataş fiyatuun yüzde otuzu kalıyor." Yine de artık resmin ilgi gör- mesinden, ahnıp satümasından dolayı muthı. Sergileri günde bir tek kişinin gezdiği dönemleri görmüş o... 21 ekimdeson kez evlere kapanacağız Postayla nüfus sayımıDevlet İstatistik Enstitüsü Başkanı Prof. Güvenen, şu anki tahmini nüfusun 56 milyon 800 bin olduğunu söyledi. 2000 yıhnda sayım postayla yapılacak. tZMÎR (Cumhuriyet Ege Bü- rosu) — Devlet İstatistik Ensti- tüsü Başkanı Prof. Orhan Gü- venen, 21 ekimde son kez evlere kapanarak nüfus sayımının ger- çekleştirileceğini beürterek 2000 yınndaki sayunlann postayla ya- pılacağını söyledi. Sayım için 530 bin saymanın görcvlendiril- diğine de deginen Prof. Güve- nen, "Yaklaşık 50 milyar lira harcandı. Bu sayım, 2000 yüın- da yapacağımız sayımın temeli- ni ohişturdagu için önemlidir" dedi. Bu sistemle birlikte her yıl nü- fus tahlilleri we tahminleri yapa- caklanna dikkat çeken Prof. Güvenen, şu anki tahmini nüfu- sun 56 milyon 800 bin olduğu- nu söyledi. Prof. Dr. Güvenen, "Nüfus sayımlannın belirli bir hata payı vardır. Amacınuz 21 ekim nüfus sayımının en etldn biçimde geçmesini sağlamak ve minimum hata yapmakür. Son kez evlere kapanarak yapılacak olan bu sayım, 10 yıl sonraki posta ile sayımın temelini oraş- turacagı için de oldukca önem- lidir" diye konuştu. Haralann az ohnası için ttni- versite mezunu ya da öğrencile- re çalışma imkânı sagladıkları- ru da dile getiren Güvenen, 530 bin kişinin sayımda görevli ola- rak çalışacağırn bildirdi. Bunun önemli ve büyük bir rakam ol- duğunu da ifade eden Prof. Gü- venen şöyle konuştu: "Bizim için önemli olan hata payınu düsük olması. Sayım memnrlannuzın bu dayı hata- sız, en etkin şekilde yapmalan gerekmektedir. Bizim çahamız da bu etldn görevi yapacak olan- lan bulmaktır. Buann yanında nüfus sayımında h^ıVfnnTitı da dnyarlı olmasını istiyonız. Ra- kamlar, ülkcmizin yönetimi, bi- limsel çahşmalar için gereklidir. Ne eksik ne fazla. Dogru olan sayüar verflsin. Böylece en dog- ru rakamlan elde edeUm." DtE'nin 1993 yıh sonunda dünyanm en iyi 10 istatistik ens- titüsü arasına girmesi için çalış- tıklannı da vurgulayan Prof. Orhan Güvenen, "DuTnin ama- d, istatistik altyapısutda giderek minimum hatataıia ülke ekono- misinde, geUsmesmde ve getece- ginde yeri olan rakamlan üret- mek ve Hgütler ile bilime teslim etmektir" dedi. Tüp bebekten sonra ttip tay • ANKARA (ANKA) — Fransa'daki Tarım Araştırmaları Ulusal Enstitüsü'nden bir araştırmacı topluluğu dünyada ilk kez at türünde tüpte döllenmeyi gerçekleştirdi. Tüp bebeklerdeki döllenme teknigine benzer olan bu teknikle bir attan alınan spermalar birtakım fıziksel ve kimyasal işlemlerden geçirilerek döllenme sağlamyor. Döllenmeden iki gün sonra embriyon, yine lokal anesteziyle kısrağın vücuduna yerleştiriliyor. Tüp tay denemesinin, yanş atlannın ilretilmesinde yeni bir olanak sağlayacağı ve yeni embriyondan birbirinin benzeri birçok tayın üretilmesine yol acacağı belirtildi. Iznıit'te kiriiliğe önlem • İZMÎT (Cumhuriyet) — Kocaeli Valiliği yapüğı açıklamada, halkın ve belediyelerin hava kirliliğinin önlenmesi konusunda tl Hıfzıssıhha Kurulu'nca ahnan kararlara uymalanm istedi. Kocaeli Belediyeler Birliği'nin Güney Afrika'dan getireceği ithal kömür dışında Tunçbilek, Seyitömer ve Çan kömürlerinin kullanılabileceği belirtUen açıklamada, özellikle Istanbul ve çevresinden getirilen kömürlerin yalulmaması bildirildi. Gerektiğinde bacalara sulu fıltre takılmasının uygun olacağı da kaydedilen valilik açıklamasmda, halk ve belediyeler tarafından önerilen hususlara özen gösterihnesi istendi. Akdeniz için bir şans • İZMİR (Cumhariyet Ege Bürosu) — "Akdeniz için bir şans" adlı gençlik forumu yann fzmir'de başhyor. Birleşmiş Milletler ÇevTe Programı Destegi ile YES (Çevre Hizmetindeki Gençler) adlı uluslararası çevre örgütü tarafından gercekleştirilen fonım beş gün sürecek. Çeşitli Akdeniz ülkelerinden yaşları 18-25 arasında değisen genç çevrecilerin katılacağı forumda Akdeniz'in kurtanlması ve çeşitli çevre sorunlan tartışılacak. Genç çevreciler konuyla ilgili uzmanlardan bilgi alacaklar. Şelaleler darphane gibi • MANAVGAT (AA) — Antalya'mn ünlü Manavgat Şelalesi'ni ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerden bu sezon, 250 milyon lira dolayında gelir sağlandığı bildirildi. Manavgat ilçesinin 3 küometre kuzeyindeki şelaleye, seyahat acenteleri tarafından günlük turlar düzenleniyor. Daha çok yabancı turistlerin ilgi gösterdiği Manavgat Şelalesi'ni, günde yaklaşık 3 bin 500 kişi ziyaret ediyor. Enez, turizme açıldı • KEŞAN (Cumhuriyet) — Yunanistan ile aramızdaki sının oluşturan Meriç Nehri'nin kıyısında bulunan tarihi Enez kentinde uygulanan "yasak bölge statüsü" gevşetildi. Yasak bölge olması nedeniyle turistlerin giremediği Enez'de, yasağın ekonomik ve sosyal zararlannı gündeme getiren yerel yöneticilerin girişimleri, olumlu sonuç verdi. Edirne Valisi Ünal Erkan bu konuda bir acıklama yaparak "Enez'in bundan böyle iç ve dış turizme açüdığını sevinçle müjdeliyorum. Denetimimizde, askeri yasak koşulu aynen kalmak üzere Enez, iceriden ve dışandan gelecek turistlere açıldı" dedi. kiralayanlar • MUGLA (AA) — Muğla'mn turistik ilçelerinde 1990 turizm sezonunda yabana turistlerce kiralanan yat sayısında, geçen yıla göre yüzde 40 oramnda artış kaydedildiği bildirildi. Muğla Turizm ll Müdürlüğü yetkililerinden edinilen bilgiye göre 1990 turizm sezonunda Muğla ve yöresinde 2 bin dolayında yat kiralandı. Geçen yıhn aynı döneminde ise kiralanan yat sayısı bin 512 olarak gerçekleşmişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle