25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 EYLÜL 1990 CUMHURİYET/17 HAVA DURUMU TURKIYE'DE BUGÜN Meteoroloji Genel Müdürlüğü'n den alınan bilgıye göre, yurdun kuzeytajı kesimlen parçalı ve az bulutlu ötekı yerler az bulutlu ve açık geçecek. HAVA SICAKLIĞI: Artmaya devam edecek. RÜZ- GAR: Gûney ve bat yönlefden ha- ftf arasıra orta kuvvette esecek Derıızlerimizde: Marmara ve Ka- Tadenız'de gündoğusu ve kesışle- meden Ege ve Akdeniz'de kıbte ve va az bulutlu ve açık gececek. Rüzgar guney ye dogu yon- lodostan 3-5 kuvvetinde saatte lerden hafîf arasıra orta kuvvette esecek. Gölküçükdal- 10-21 deniz mılı ruzia esecek Tatv galı görûş uzakhğı 10 km. olacak. mini dalga yüksekliğı 05 1-5 m göfüş uzatdığı 10-15 km. dolayın- da bulunacak. Van Gölû'nde ha- ^ - £ Artaoazan Adtyaman Atyon Ağrı Ankara •Anlakya Afflalya Arîvın Ayflm Balıkear Bılecık Bngol B'tlrs Bolu Bursa Çanakkale Corum Dencıı A 34° 19° ftyarbakır A A 30° 15° Eame A 34° 18" E"Zincan A 30° 10° Eiîunım A 28° 5°Es»şelw A 29° 12° Gaaanttp A 31° 23°Gresun A 30° 17" Gümüşhane A A 30° 16° Hakkir A A 33° 17° Isparta A A 33° 15° ktanbul A A 28° 11° Izmır A A 31° 12° Kare A A 30° 10° Kastamonu A A 29° 8°Kaysen A A 31° 15° Kırtlareh A A 28° 17° Konya A A 30° 8 ° K İ O M A A 31° 16° Malatya A 34° 14° Mansa 32° 16° K Maras 30° 10° Mers>n 26° 0°MuJla 29°10°Muş 33°17°NK|de 28°17°Or*ı 28° 9°&zs 30° 13° Samsun 29° 10° Sıırt 27° 18° Sınop 32°20"Sıwıs 26° 2°Telordaj 29° 9°lrata>n 30° 8°luncel! 30° 15° Usak 29» 11° Van 29° 14° Yozgat 31° 11° ZonguMak A 31 C 17 0 A 33° 18° A 30° 20° A 30° 14° A 30° 10° A 29° 11° A 28° 17° A 28° 17° A 27° 16° A 33° 11° A 26° 18° A 28° 9° A 27° 17° A 28° 17° A 32° 11° A 31° 14° A 25° 10° A 26° 9° A 26° 18° m «* A-jçı« B-tPulutlu Gsjines* K-kark S-SB» Y-yaOmurkj BULMACA SOLDAN SAGA: 1/ Hızla dönen rüz- gârlann oluştıırduğu şiddetli siklon fırtı- nası. 2/Felsefededü- şünce... Hz. Mu- hammed'in adı anıl- dığında saygı göster- mek için okunan dua. 3/ Tipkıbasım. 4/ Sekiz sesten olu- şan ses dizisi. 5/ Bir tür deniz taşımacılı- ğı... "ABD Merkezi Haber Alma Örgü- tü". 6/ Akıl... Afri- ka'da bir ülke. 7/ Arap abecesinde bir harf... Radon elementinin simgesı... Bağışlama. 8/ Gemi bordalarına, küpeştelerine açı- lan dörtgen biçiminde delik. 9/ Ku- nıtulmuş tütün yapraklan destesi... Kişinin öz benliği. YUKARIDAN AŞAGlYA: 1/ Kabartmah klişe kullanımı yeri- ne, mttrekkebin çeşitli derinliklerde oyulmuş gözlerden aktarılması ilke- sine dayalı çukur baskı tekniği. 2/ Serbest meslek adamlarını içinde toplayan resmi birlik...Kürkü değerli bir yaban kedisi. 3/ Bir sporda erişilmiş derecelerin en ttstünü... Belirli bir iş için ayrılan para. 4/ Bir maçın sayısal so- nucu... Magnezyumun simgesi. 5/ Bileşimindeki hidrojenin ye- rine maden alarak tuz oluşturan hidrojenli bileşik... Giysi. 6/ Büyük su şişesi. 7/ Rengi zeytinyağıru andıran tanecikli bir çe- jit perida.. Bir nota. 8/ Hile... Her yanı suyla çevrili kara par- çası. 9/ Bozkır... Kıvırcık bir saç biçimi. 60 YİL ÖNCE Cumhuriyel Taksi tartışması K/UUMuRSELFABRiKASİ ANKARA ŞUBESİ "JS'SISJMİI-'ÎICÎE" Kınnaşlar, şaplular,battııniy<->r HAZIR ELBiSE 24 EYLÜL 1930 lstanbul Belediyesi şehirde işliyen taksilerin yalnız bir renk ve sistemde olmaları için otomobil sahiplerine bir tamim göndermiş ve bunun için de bir mühlet vermiştir. Şoförler Cemiyeti reisi Nihat Bey tek taksi hakkında ittihaz edilen kararın hiç bir esasa istinat etmediğini söyliyerek demiştir ki: "— Belediye, müşterinin bineceği yerin körüklü olmasını istemektedir. 20 sene evvel Paris'te kabul edilen ye yalnız Fransa'da bu sistem otomobil yapan fabrikalar, şimdi dünyanın hiç bir yerinde kalmamıştır. Binaenaleyh taksrye çıkarılacak otomobillerin evvelâ arkaları kesilerek korük yapılmasından ne faide tasavvur edilmekte olduğunu bilmiyoruz. Bilâkis yepyeni bir otomobilin arkası kesilerek üzerinde yeni tertibat yapılması bir çok maddî zararları tevlit edecektir. Belediye bundan başka taksi otomobillerinin alt tarafının siyah ve üst tarafının koyu kafave rengi olmasını emrediyor. Eğer otomobillerin hepsinin rengi bir olacaksa yalnız siyah veya sadece kahve rengi olabilirdi. Bir taksiyi iki renge boyamak çok büyük masraflara bağlıdır. Yanlışlıklar bununla bitmiyor: Bir de takside şoförün oturduğu yerin kesik olmasını ve buraya yolcunun bagajı koyabilmesi isteniliyor. Bu da yirmi sene evvel otomobillerde vardı. Şimdi böyle otomobil çıkaran fabrika yoktur. Direksiyonlann sol tarafta olması mes'elesine gelince: Belediyeden soruyoruz. tstanbul'da 503 tane direksiyonu sağda otomobil var. Bunları ne yapacağız? Sağ taraftaki direksiyonlann sol tarafa getirilmesine de imkân yoktur. Bir de taksi saatlerinin sağ tarafta olması isteniyon Evvelce sol tarafa koyunuz dediler ve bizi bir çok masraflara soktular şimdi neden değiştiriyorlar?" 30 YIL ÖNCE Cumhuriyet Görev devri 24 EYLÜL 1960 Başbakaniık Müsteşarlığından ayrılan Kurmay Albay Alparslan Türkeş bugün saat 17 de yeni müsteşar Hilmi Incesulu'ya görevini devretmiştir. Albay Türkeş sabah Başbakanlığa gelmiş ve az sonra da kendisine mülâki olan Hilmi lncesulu ile birlikte akşama kadar çalışmış, bu sırada devir muamelesini yapmıştır. Alpaslan Türkeş 27 Mayıs sabahından 22 eylül gününe kadar 118 giin Basbakaniık Müsteşarlığı görevini yapan ve bugün saat 17 de Başbakanlıktan gayet neşeli bir şekilde ayrüan Kurmay Albay Alparslan Türkeş Basbakaniık memurlanna bir mesajla vedâ etmiş, Basbakaniık Basın Bürosuna teşekkürlerini bildirmiş ve kapı önünde kendisini bekliyen gazetecilere de gülerek "şimdilik Allahaısmarladık. Millî Birlik Komitesi üyesi olarak sık sık görüşeceğiz" diyerek dün gece vermiş olduğu beyanatı tekrarlamıştır. Yeni Müsteşar Hilme lncesulu bu gün saat 17.30 a kadar Başbakanlıkta kalarak çalışmıştır. Alparslan Türkeş'in Basbakaniık Müsteşarlığından aynlması Ankara'da çeşitli tefsirlere yol açmıştır. Ancak bu tefsirlerin hiçbirinin hakikata yakın olmadığı yetkili kaynaklardan bugün bir kere daha teyid edilmiştir. Bu akşam kendisiyle tekrar görüştüğümüz Alparslan Türkeş, Millî Birlik Komitesinde ve sosyal işler komisyonunda çalışmalarına devam edeceğini ve önümüzdeki hafta bir yurt gezisine çıkmak kararında olduğunu söylemiştir. Diğer taraftan Bakanlık ve Genel Müdürlük görevlerine getirilmiş diğer Millî Birlik üyelerinin de birlik dışındaki görevlerini bırakacakları söylentileri devam etmektedir. GEÇEN YIL BUGÜN C ^ Hugo kasırgası 24 EYLÜL 1989 Karaipler ve ABD'nin güneydoğusunu kasıp kavuran son yıllann en şiddetli kasırgası "Hugo", etkisini kaybediyor. Karaipler'deki Porto Rico, Guadeloupe, Saint Groix, Montserrat ve Virgin Adalan'nı altüst eden Hugo, en az 30 kişinin ölümüne, yüzlerce kişinin yaralanmasına ve onbinlerce insanın evsiz kalmasına yol açtı. Hugo, ABD'yi de vurarak Güney ve Kuzey Carolina'da en az 12 can alırken, 1 milyar dolarlık hasara yol açtı. Şam Kahıre « IABTISMA OÜNYA'DA BUGÜN AmsBfflam v 14° Amman A 33° Atna Bağdat Barcelona Basel Belgrad Berttn Bonn Bruksel A 29° A 33° Y 26° Y 16° Y 24° Y 16° Y 14° Y 13° Budapesa A 30° Cemre Cezayır Oaoe DutHi Franklun ûme Hdsmkı Ltftosa Y 17° A 30" A 38° A 38° Y 16° A 30° Y 8° A 32° Y 14° Y 15" A 32° Lenıngrao Londra Madnd Mılano Montreal Moskma Mûnh Nev.'Kork Osk) Pars Prag Rtyad Roma Sotya Sam Tunus Vtneflık Viyana B 10° Y 14° Y 26° Y 28° A 29° B 14° Y 18° A 28° Y 9° Y 18» A 39° Y 27° A 26° A 34° A 37° A 37° Y 17° Y 25° A 20° MtetııngtonA 26° Zûnh Y 18° Eğri Otur, Yabancı Gibi Koooş Elimde bir gerecin kullanma yöntemi var, okuyalım: "Kabloyu bujilerin üstünden distribütörün yanından geçirip air condition kompresörüne bağlayın..!' Ne yazan anlar, ne okuyan. Önemli olan bir çeviri yapıvermişler. Her yıl insanını, dilini (doğası zaten kal- madı) özleyip geldiğimiz memleketinıizden içimiz sızlayarak ayrılıyoruz. Kendi dilini doğru konuşamayan, istedi- ğini açık seçik anlatamayan halkımızm bi- reylerinin birbiriyle konuşabilmesi için ko- nan genel telefonların sağ alt tarafında bir delik var ve üstünde: "jeton iade holii" ya- zıyor. Kimin akhna geliyor bunlar? "Jeton" bu okunuşuyla Fransızca, "iade" Arapça, ya "holii" ne oluyor. Ne durumla- ra getirdiler TUrkçemizi dil hırsızları. Aca- ba "delik" anlamına gelen Ingilizce "hole" sözcüğünden mi gelmekte? GülUnç olmu- yor mu? Yolda giderken sağ tarafa ince çakıl taş- ları yığmışlar. Üstünde bir levha: "Figiire malzeme." Bilen Allah aşkına söylesin bu ne demek? Bunu kim yazıyor, kim okuyor, kim anhyor? "Çakü" yazarsak Türkçedir diye "don" gibi "hela" gibi, "knsmak" gi- bi ayıp mı olacak? Daha neler neler var. Yabancı sözcükleri Tiirkçe okunuşuyla yazıyor ve de yanlış an- lamda kullanıyoruz. Doktordan "randevu" aldım diyor adam. Olur mu? "Reffij, vidanjör" yazıyor ve konuşuyoruz. Örnek- ler sonsuz çoğaltılabilir, ama ne gerek var. Türk kaşığıyla yabancı dillerden sürekli söz- cük aktanrsak işte böyle oluruz. Bizim ken- di dilimiz yok mu? Atalanmız Arapcadan, Farscadan almış- lar. "Türk Arapsız edemez" diye yazanlar bile çıkmış, ozanlanmız arasında. Babala- rımız yele göre Fransızcadan, Almancadan yürütmüşler. Yunancadan bütun denizcilik deyimlerini almışız. Türkiye*nin ülke olarak kendi adı, para birimi bile İtalvancadan ge- liyor. Şimdi de Ingilizceden aktanyoruz. Ne- den bu kendi diline güyensizlik? Gel gör ki en bilgili olduğunu sananlar, en çok yabana sözcüğü Türkçeye karıştırı- yorlar. Hele yurtdışında okuyanlann konuş- tuğu Türkçe, ancak aynı ülkede bulunanın anlayabileceği durumda. Türkçeyi bunca güzel kullanan yazanmız, ozanımız varken biraz ayıp olmuyor mu? Elimde bir gerecin kullanma yöntemi var, okuyalım: "Kabloyu bujilerin iistündeo distribütörün yanından geçirip air conditi- on kompresörüne bağlayın..." Ne yazan an- lar, ne okuyan. önemli olan bir çeviri ya- pıvermişler. Güneyde yeni yeni tanınan, yabancıların beğenip geldiği, daha oldukça geri durum- da bir köy kahvesinde büyük bardak cay is- tiyorum. Trabzon'dan buraya gelerek yazın biraz para kazanmak isteyen, 18-20 yaşla- rında gösteren delikanlı"duWe cay mı abi" diye düzeltiyor. Ikinci Boğaz Köprüsü açılmış, üstünden geçelim, bir görelim diyoruz. Keşke demez olsaydık. Koca koca mavi yol göstergeleri- nin üstünde "Molla Gürani viadögü, Ak- şemsettin viadügü" yazıyor. GUler rnisin ağ- lar mısın? Ağlarım... Tttrkçede "Üstgeçit yolu, direklenistü yol, vb" denemez mi? Kim bulur "viadukt" sözcüğünü ve yumu- şak g ile yazdınr Türkçeye uydurmak için. Neden bu her konuda kendine güvensiz- lik? Niçin bu başkasının dilini yanlış yun- luş konuşmaya merak? Kendi dilini, kültü- rünü boşlayıp çaluıtı sözler ve beğenilerle hangi millet adam olmuş? Olsak olsak ör- neğini gözlerimle gördüğüm pastırma ile vvhisky içenlerden oluruz. Eğer dilimiz yanlışlarla dolu ve anlatım gücü azsa ve konuşa'bilmek için sürekli söz- cük çalmak, elimizi kolumuzu kullanmak zorunda kalıyorsak nedeni biziz. Türkçemi- zi de herhalde "Bizim dilimizin güzelleşme- sini istemeyen Türk düşmanlan" bozmadı. EDİS BENGl-AKYÜREK Falkenberg Egiliııı-Öğrerinıcle Anayasa Suçu Devlet katkısının sıfıra inmesi ile eğitim-öğretimde kalite de sıfıra doğru gitmekte. Devlet okullanndaki eğitim-öğretimin bozulması, özel okul ve dershaneleri doğurmakta. Deline deline kevgire dönen anayasanın, "Eği- tim ve öğretinı hakkı ve ödevi" başlığını taşıyan 42. maddesi: "Kimse, eğitim ve ögrenim hakkın- dan yoksun bırakılamaz... tlköğretim, kız ve er- kek bütün vatandaşlar için zorunludor vedolet okullannda parasızdır" demektedir. Turkiye'de ilkögretim zorunludur ama anıldığı gibi parasız değıldır. Aksine, hem paralı hem de çok pahalıdır. Eğitim-öğretimin üç temel unsuru vardır: Ö|- renci, öğretmen ve Tıziki koşullar. Şimdi bunları tek tek ele alarak, devletin katkısım inceleyelim ve eğitim-öğretimin parah mı yoksa pahalı mı ol- duğunu görelim. Doğumundan, okula başlayıncaya kadar dev- letin çocuğa hiç katkısı yoktur. Çünkü çocuğun yararlanacağı tek kurum olan hastaneler de üc- retlidir. Ücretsiz olarak tedavi olmak isteyenler için sadece ölmek ücretsizdir. Okul öncesi eğitim ise yok denecek kadar az olup, çoğunluğu özel kuruluşlardır. Yani, paralıdır. Okula başlarken gerekli olan pantolon, ayak- kabı, önlük, ceket, palto, çanta, kitap, defter, ka- lem, büyük şehirierdeokula gelip-gitmek için ser- vis, öğle yemeği, beslenme vs. için ödenen para- ların hiç deaz olmadığı, veli veyetkililer tarafın- dan çok iyi bilinmektedir. Yani eğitim-öğretimin temd unsuru olan öğrenciye parasız hiçbir şey yok! Gelelim öğretmenlere... Vlctor Hugo, "SefD- kri"i, yanlış yerde ve zamandayaznuş. Eğer, şira- di yaşasaydı, Sefıller yerine, "Turkiye'de ögretrnenler" kitabıru yazardı. Bölum başlıkla- rının bazıları da şunlar olurdu sanınm: Ev kira- sını bile karşılamayan maaşla nasıl yaşanır; sür- günolma korkusu nedir; 80 kişilik sıruflarda öğ- retim; bilimsellikten yoksun kitaplan okutma zo- runluluğu; mesleğegirmek için din dersinden ba- şanh olma koşulu; anti-Iaik eğitim; üniversite sı- navında en son tercih edilen meslek; öğretmen ör- gütlenmesinden korkan, dünyada tek devlet; vs... Öğretmen veöğrencilerin ders yapacağı fiziki koşulları, derslikler, laboratuvarlar, atölyeler, spor salonlan oluşturur. 12 Eylül'den sonra, dev- let, "Kendi okulunu kendin yap, biz hapishaneve imam hatip lisderi >apıyoruz" kampanyası gere- Anadilin Utkusu Biz, çağırnızın iletişimde sağladığı kolayhklardan yararlanarak özleşmeyi sürdürelim. öğrenmenin, öğretmenin, bilgi türetmenin en güçlü aracının anadili olduğunu hiç unutmayalım. Bir olayın öncesini bilmek. onun daha bi- linçfi biçimde değerlendirilmesini sağlar. Ör- neğin, bugün bayındır bir durumda olan yer- lerin. önceleri bataklık >a da çöl alanlar ol- duklannı bilirsek. hera o yerleri titizlikle ko- rur hem de bu yolda emek harcvranlan iç- ten bir saygı ile ananz. Dilimiz için de aynı şeyi düşünebiliriz. Geçmişe bakuğımızda, Arapça ve Farsca'nın anadilimizi nerdeyse yok edecek bir ilgi gör- düğünü, büyüklerimizin, bugün anlaşılma- sı güç bir davranışla, anadili sözcüklerimiz yerine bu iki dilden sözcükler koyma yanıl- gısına kapıldıklanm görürüz. Bu olumsuz davranışa karşı çıkanlann isteklerini ve cum- huriyetimizin kurucusu Atatürk gerçekleş- miştir. O'nun önderliğinde başlatılan Dil Devrimi ile bir yana itilen anadil sözcükle- rimiz dilimize alınmış, bunlann köklerinden yeni sözcükler türetilerek Türkçemizin var- sıllaştırılması yolu benimsenmiştir. Bu ola- yın başlangıcı da 1932 yılının 26 eylülünde, Dil Bayramı olarak saptanmıştır. Bu büyük bayramın daha yaygın biçimde anlaşılmasuıa katkıda bulunmak amacıyla dilimizin Türk dili olmaktan çıkartılmış du- rumunu gösteren birkaç ömek sunacağım. l'den sonrakileri Basbakaniık Belgeliği'nde (arşivinde) gordüm. 1- Vanh Mustafa Arapça Sıhah-ı Cevheri adlı sözlüğü, Vankulu adıyla Türkçeye çeyir- miştir. Birinci cildinin sonunda bitiş tarihi- nin şoyle yazıldığını goruyoruz: "Fi evaili re- bülahir lisenetü seb'atü aşer ba'delmaiteyn ve elif min hicretü." 2- Bir bağışlama oelgesi: "Manız-u daii de\let-i aliyyeleridir. / Bundan akdem lecil te'dip ba ferman-ı âli Brusaya nefyolunan... 'in, muddet-i nefyi ceza>ı kâfi göriildüğüne nebni, eyyam-ı mübarekeye hürmet ve evlad- u lyaline merhameten af ve talakı miinasib göriilmüş olmağla..." Her sözün Türkçesi var. 3- Bir gönune izni: Badji ilmühaber oldur- ki / Mahallemiz sakinlerinden... ağanın ikiz evladlan bu gece tuluğ eyleyip, yedi sekiz sa- atten sonra ikisi de birden vefat eylediğin- den. 4- Bir sd olayı: ...kariyesinde baran ile do- lu nüzül ederek, kesret üzre vürud eden sey- lâb, haneleri ve zükûr ve nisadan yirmi yedi nefer kesanı alıp götürmesiyle...) 5- Sevindirici bir davranış örneffc Bir yaz- man, a) Kastamonu Meclis azasından desti şirin zade Mehmet Bey, diye yazıyor. Aynı yılda öteki yazmanın, b) Kastamonu Meclis azasından Eligüzel oğlu Mehmet, diye yaz- dığı görülüyor. 6- a) Duhanın men'i hakkında yanlı bir belgeden sonra, ğince, eğitirn-öğretim için gerekli fizik koşullan yaratma görevini de velilere bırakmıştır. Okulla- nn ısıtılması, temizlenmesi, aydınlatılması, sıra, masa, tebeşir, köylerde hizmetlilerin ücretleri ve diğer ders aletleri, devletin yardımıyla değil, ve- lilerden alınan gonüllü (siz zorunlu okuyun) yar- dımlarla sağianmakta. Abartmadan diyebiliriz ki devletin, eğitim- öğretime katkısı, sadeceöğretmen ücretidir (eğer ona da ücret dersek). Devlet katkısının sıfıra inmesi ile eğitim- öğretimde kalite de sıfıra doğru gitmekte. Devlet okullanndaki eğitim-öğretimin bozulması, özel okul ve dershaneleri doğurmakta. Hiçbir zaman eşit olmayan "Egitimde fırsal" daha da bozul- makta. Sağlıkta olduğu gibi eğitim de alınır sa- tılır bir meta olmakta. Kalkınmanın temeli eği- timdir diyen, desiet, eğitim-öğretimi paralı yapa- rak çelişkilerine yenilerini eklemektedir. İşte anayasa, işte maddi gerçeklik... Yarattık- ları maddi durum, kendi yaptıklan anayasaya açıkça aykın. Sonuç: Anayasa suçu. Ey etkili ve yetkililer! Bozduğunuz eğitim-oğretim sistemi, başınıza çöktüğünde, sakın öğretmen ve öğrencileri suç- lamayımz. Çünkü tek suçlu sizlersiniz. HÜSEYt.N Y.BİÇEN EJtitimci-Hukukcu / ANKARA b) Tütün hakkında... denilen bir belgeyi görüyorsunuz. Bu örnekler, o zamanlarda bile, Arapça ve Farsca'ya karşı olanların varlığıru göster- dikleri için ilginç ve sevindiricidirler. Bunlar, dilimizin ne duruma getirildiğini aa biçimde gösteren birkaç örnektir. Ne mutlu bize ki artık, "un"a "dakik; "eski"ye atik; "yeni"ye cedit; "küçüğe" sagir, "köp- rü"ye cisr demiyoruz. Ama ne yazık ki bizim bu mutluluğumu- zu içlerine sindiremeyenler var. Onlar bu öz- leşme, kendimizi bulma yolunu "kısırlaşür- ma, uydurma ve soysuzJaşürma" yolu ola- rak niteliyorlar. Onlan hoşgörelim. Nasıl olsa bir gün ger- çeği anlayacaklardır. Biz, çağımızın iletişimde sağladığı kolayhklardan yararlanarak özleş- meyi sürdürelim. öğrenmenin, öğretmenin, bilgi türetmenin en güçlü aracırun anadili ol- duğunu hiç unutmayalım. Atatürk'ün, 1930 yılında söylediği, "MUIi his ile dil arasında- ki bag çok kuvvetlidir. Dilin, milli ve zengin olması, milli hissin inkişafında başlıca mn- essirdir. Türk dili, dilkrin en zenginlerinden- dir. Yeter ki bu dil şuuria işlensin. Ülkesini, yüksek istiklâUni konımasını bi- len Türk mUleti. dilini de yabana diller bo- yanduruğundan kurtarmahdır" sözleri yol gostericimiz olsun. Nice nice Dil Bayramlan'na. RÜŞTÜ ERGUN Işınbilimd (Radyolog) Fen Fakülteleri ve TCBİTAK Bursu Çok önemli bir konu üzerine olduğunu düşiindüğüm bu mektubuma başlamadan önce kendimi tanıtayım. Ben tzmir Fen Li- sesi'nden 1989 yılında 9.04'lük dereceyle me- zun oldum. Daha sonra ÖYS Turkiye 229'uncusu olarak ilk tercihim olan Boğazi- çi Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Boliımü- nu kazandım. Şu anda hazırhk sıruını geç- miş olup birinci sınıfta kayıt olmaya hak ka- zanmış bulunmaktayım. Bildiğiniz gibi, bir Ulkenin sosyal ve eko- nomik yapısımn sağlığı, devletler platfor- mundaki ilerlemesi ve güçlenmesi için hiç şüphesiz bilimsel araştırma gucüne dayanır. Şayet Turkiye"nin gelişmiş ulkeler arasmda- ki layık olduğu yeri almasını istiyorsak bu zorlu araştırmaalık yarışına girmek zorun- dayız. Ne yazık ki 55 milyonluk ülkemizde her 10 bin çalışan nüfusa düşen araştırmacı sayısı 4 rakamıyla ifade ediliyor. Bu demek- tir ki bilim ve teknoloji daha uzun süre sa- nayileşmiş birkaç ulkenin tekeli altında bu- lunmaya devam edecek, böylece geliştirtir- dikleri teknolojik ürünler gizli kalacak ve dünya pazarlanndaki hâkimiyetleri sürüp gi- decektir. Devlet ve YÖK üniversitelerimize belki bir düzen ve disiplin getirmiştir. Fakat araştırı- cı beyin yetiştirme konusunda maalesef Amerika'nın 10'da l'i kadar bile bir çalışma programı uygulanamamıştır. Bir ülkede akıHı üısanlann az olması problem değil, asıl akıllı insanlann ileriye dönük bir şekilde kanalize edilememeleri felakettir. Ülkemizde çok olan akıllı insanlann (bol kazanç sebebiyle) dok- torluk, muhendislik gibi branşlara yonelmesi bilim adamı okuUarının (fen fakültelerinin) işlevlerini yerine getirememesine yol açmış- tır. Bunun sebebi de fen fakültesi imkânla- rının kisıüı oiması ve oğrencılere muhendis- lik kadar cazip bir alternatif olarak sunula- mayışıdır. Mesela ben ve benim gibi olan (fen lise- sinden mezun olup yüksek puanla fen fakül- telerine girmiş) birçok arkadaş TÜBtTAKi ın iki yıl önce duyurmuş olduğu bir ilan ne- ticesinde bilim adamı olmayı arzulamıştır. Bu Uan ilk 500'e giren fen fakültelilere teş- vik mahiyetinde ayda 500 bin hra karşılık- sız burstu. Fakat şu anda cazip görünen bu burs bile akıl almaz şartlara bağlanıp alın- ması imkânsız hale getirilmiştir. Bu durum- da tekrar fen fakülteleri tercih edilmeyen, dü- şük puanlı bir fakülte haline gelmiş, ben ve benim durumumdakiler de mağdur ve çare- siz bırakılmıştır. AHMET CEZMİ SAVAŞ BÜ Fen Fakültesi POLTnKA VE OTESİ MEHMED KEMAL Ne Tel Örgü Ne Demir.. . . Bir dönemin ünlü muhaliflerinden Hüseyin Cahit Yalçın'ın İstikial Mahkemeleri önünde söylediği bir söz vardır, şöyle: "Bu mahkeme önünde aklanmaktansa, karalanmayı yeğ- lerim." Ben sade dille aktarmaya çalıştım. Bilmem etkisi azal- dı mı? Üstat, bu sözü söyledikten sonra gazeteciler sorarlar: "Kıyıcı bir mahkemeye karşı bunları söylemekten korkma- dınız mı?" "Korktum", der. "Ama kimi sözler vardır, insan korksa da yeri gelince söylemek zorundadır." Herkes yürekli olmaz. Kimisi de yüreklice söylenmiş bir sözden yana olduğu için yüreklenir. Hukukun çiğnendiği, ya- saların ayaklar altına alındığı, anayasanın rafa kaldırıldığı, anayasa suçundan gençlerin hapislerde yatınldığı bir dönem- de yürekli söylenmiş sözlerle yürekleniyoruz. Böyle yürekli sözlerden birini de Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Yek- ta Güngör Özden söyledi (Cumhuriyet, 28.7.1990). Kaygılar içinde bulunan yüreklerimize soğuk sular serpti. "Cumhuriyetin temel niteliklerini yıkmaya ve demokrasiyi yozlaştırmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Kimse anaya- sanın dışında ve üstünde değildir. Yasal yetkilerini ve konu- munu aşan özlemlere kapılanlara kimse aldanmamalıdır. Anayasa Mahkemesi kararları kesin olup yasama, yürütme ve yargı organları ile yönetim makamlarını, gerçek ve tüzel kişilerı bağlar. Bunlann dışında kalanları bağlamaz. Cumhur- başkanlan da Anayasa Mahkemesi kararlarına saygı göster- mek, hatta sık sık gözden geçirmelerinde yarar olan antları- na bağlılık gereği hukukun üstünlüğünü savunarak herkese örnek olmak zorundadırlar. Daha mahkeme kararı belli ol- madan gözdağı verir ya da kararları tanımayacak gibi konuş- mak her şeyden önce ciddiyetle bağdaşmaz. Siyasal parti- lerden gelen cumhurbaşkanlan partili gibi düşünseler de par- tili gibi davranamazlar. Bir kez ölçü kaçmaya görsün, aykırı- lık VB çelişki hızlanır. Kimsenin dediğı değil, hukukun ve ana- yasanın dediği olur. Herkes, anayasayı yorumlamaya yetkili Anayasa Mahkemesi'ne güvenmelidir. Vatanperverlik kimse- nin tekelinde olmadığı gibi yargı erki de kimsenin egemenli- ğinde değildir ve asla ödün vermez, asla esir alınamaz." Yekta Güngör Özden'in hukuk dergileri yanında edebiyat dergilerinde de adına rastlardım. Mesleğinde parlak bir ge- leceği olduğu o günlerden belliydi. Ankara Hukuk Fakülte- si'ni bitirdikten sonra avukatlığa başladı (1957). Bu sırada or- taokul ve yüksekokul öğretmenliği, Ankara Barosu Genel Sekreterliği, Başkanlığı yaptı. Seçkin hukukçular arasında 1979 yılında Cumhuriyet Senatosu'nca Anayasa Mahkeme- si üyeliğine seçildi. Daha sonra Anayasa Mahkemesi'ne baş- kan vekili oldu. Yekta Güngör Özden'in, içinde altısı şiir olan yayımlanmtş ve yayına hazırlanmış yirmiye yakın kitabı var. Şiir kitapları Dilek, Taş Ayna, Bir Gün Belki, Atatürk İçin Şiirier, Çağrı (Öz- gürlüğe, Barışa, Mutluluğa), Yüreğim Güneş'tir. Anayasa Mahkemesi Başkanlığına değın yükselmiş bir hukuk adamı- nın şiirle uğraşması bu şıirleri kitap olarak yayımlaması kı- vanç vericidir. Şiir, özellikle de siyasal şiir, bizde hukukçular tarafından pek benimsenmez. Şiirleri yüzünden mahkeme- ye verilmiş şairler yok mudur? Osmanlı şiirinden günümüze değin şairler hep belalı sayılmışlardır. Hele 12 Mart, 12 Eylül gibi kara rejim dönemlerinde şairlerin başı hep belaya gir- miştir. Birçok yazar, çizer, sanatçının mahkemelere verildiği, hapishanelerin fikir suçluları ile dolu olduğu bir dönemde Yekta Güngör Özden'in 'Özgürlük' şiiri ayn bir önem taşımı- yor mu? "Çocuklarla, kuşlarla, bulutlarla Koşmak, akmak sonsuzluğa ,Ne tel örgü Ne demir parmaklık Yüzüne gülüyor doğa." Tel örgülerin, demir parmaklıkların olmadığı özgürlük do- lu günlere doğru kanat açıp uçmak ne güzel... O günleri özlüyoruz... CAUSANLAREV SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL 'Evi Geçindiren Annem' SORU: Biz, biri evli beş kardeşiz. Annem devlet mennıru ola- rak çalışmaktadır. Sorunumuz yasa ile verilen aile yar- dımını alamayışımız. Babam, 1980 yılında vefat ettt. Annem ise 1982 yıb sonlannda çalışma>a başladı. Babamın ölmuş olduğu gerekcesiyle, annemi aile rei- si görmüyorlar. Bunun için de aile yardımı verilmiyor. Oysa ki evi geçindiren annem. Ögrenmek istedigim. bana manbk dışı gelen bn «y- gulamanın yasal olup olmadıgıdır. Eger aile yardımı almamız yasal ise bugüne kadar ödenmeyen aile yardımını da topluca alabilir miyiz? Y.O. YANIT: Devlet Memurları Yasası'nın 202. maddesi "Aile yardımı ödeneği" ile ilgilidir. "Madde 202- Evli bulunan devlet memurlanna aile yardımı öde- neği verilir. Bu yardım, memurun her ne şekilde olursa olsun menfaat kar- şılığı çahşmayan veva herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan aylık almayan eşi için 250, çocuklarından her biri için de 50 gös- terge rakamımn aylık katsayısı ile çarpılması sonucu elde edilecek miktar üzerinden ödenir. Ancak ikiden fazla cocuk için aile yar- dımı ödeneği verilmez. (...) Anayasanın 41. maddesi de "Ailenin korunması"na ilişkindir. "Madde 41- Aile, Türk toplumunun temelidir. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle annenin ve cocukla- nn korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulamasını sağ- lamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar." Türk Yurttaşlar Yasası'nın (Türk Kanuni Medenisi) 153. mad- desine göre koca evlilik birliğinin reisi olduğu gibi evin seçimi, kan ve çocukların uygun biçimde bakımı da ona düşmektedir. Peki, beş çocukla dul kalan bir kadın aile reisi değil midir ve çocuklarının bakımı kime düşmektedir? Yalnızca evli olan devlet memurlanna ödenmesi öngörülen aile yardımı ödeneğinin, beş çocukiu dul eşlere ödenmemesi hakça mı- dır? Anayasa gereği, beş çocukiu bir dul kadına aile yardımı öde- neği verilmesi gerekmez mi? Eşinin ölümü üzerine, çocuklanna sahip çıkmak için en onurlu yol olan, çalışma yolunu seçen kadınlara da bu ödeneğin verilme- si için yasal düzenlemenin yapılmasını dileyerek. Sonuç: Uygulama yasaldır, ama hakça değildir. * Italva'da Sonbahar 12-20 EKIM İtalya Özel Turu 1.590.000 Uçakla Gidiş-Donuş Tum transferler. yarım pansıyon konaklama Venedık, MiJano, Floransa, San Marıno turları. rehberlık hizmetleri rıyatımıza dahıldır örtur ile geçen tatillerkalıcıdır .« HuU.ıi'i \.ı:l:t ISIANItl I '_'" :IJ •' M.ıi • I t'i I H ı;n T ! " Motosiklet ehliyetli veya motosikleti ile çalışacak elemanlar aranıyor. Tel.: 512 05 05 (486)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle