Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 EYLÜL 1990 CUMHURİYET/17
HAVA DURUMU TURKIYE'DE BUGÜN
Meteoroloji Genel Müdürlüğü'n
den alınan bilgıye göre, yurdun
kuzeytajı kesimlen parçalı ve az
bulutlu ötekı yerler az bulutlu ve
açık geçecek. HAVA SICAKLIĞI:
Artmaya devam edecek. RÜZ-
GAR: Gûney ve bat yönlefden ha-
ftf arasıra orta kuvvette esecek
Derıızlerimizde: Marmara ve Ka-
Tadenız'de gündoğusu ve kesışle-
meden Ege ve Akdeniz'de kıbte ve va az bulutlu ve açık gececek. Rüzgar guney ye dogu yon-
lodostan 3-5 kuvvetinde saatte lerden hafîf arasıra orta kuvvette esecek. Gölküçükdal-
10-21 deniz mılı ruzia esecek Tatv galı görûş uzakhğı 10 km. olacak.
mini dalga yüksekliğı 05 1-5 m
göfüş uzatdığı 10-15 km. dolayın-
da bulunacak. Van Gölû'nde ha- ^ - £
Artaoazan
Adtyaman
Atyon
Ağrı
Ankara
•Anlakya
Afflalya
Arîvın
Ayflm
Balıkear
Bılecık
Bngol
B'tlrs
Bolu
Bursa
Çanakkale
Corum
Dencıı
A 34° 19° ftyarbakır A
A 30° 15° Eame
A 34° 18" E"Zincan
A 30° 10° Eiîunım
A 28° 5°Es»şelw
A 29° 12° Gaaanttp
A 31° 23°Gresun
A 30° 17" Gümüşhane A
A 30° 16° Hakkir A
A 33° 17° Isparta A
A 33° 15° ktanbul A
A 28° 11° Izmır A
A 31° 12° Kare A
A 30° 10° Kastamonu A
A 29° 8°Kaysen A
A 31° 15° Kırtlareh A
A 28° 17° Konya A
A 30° 8 ° K İ O M A
A 31° 16° Malatya A
34° 14° Mansa
32° 16° K Maras
30° 10° Mers>n
26° 0°MuJla
29°10°Muş
33°17°NK|de
28°17°Or*ı
28° 9°&zs
30° 13° Samsun
29° 10° Sıırt
27° 18° Sınop
32°20"Sıwıs
26° 2°Telordaj
29° 9°lrata>n
30° 8°luncel!
30° 15° Usak
29» 11° Van
29° 14° Yozgat
31° 11° ZonguMak
A 31 C
17 0
A 33° 18°
A 30° 20°
A 30° 14°
A 30° 10°
A 29° 11°
A 28° 17°
A 28° 17°
A 27° 16°
A 33° 11°
A 26° 18°
A 28° 9°
A 27° 17°
A 28° 17°
A 32° 11°
A 31° 14°
A 25° 10°
A 26° 9°
A 26° 18°
m «*
A-jçı« B-tPulutlu Gsjines* K-kark S-SB» Y-yaOmurkj
BULMACA
SOLDAN SAGA:
1/ Hızla dönen rüz-
gârlann oluştıırduğu
şiddetli siklon fırtı-
nası. 2/Felsefededü-
şünce... Hz. Mu-
hammed'in adı anıl-
dığında saygı göster-
mek için okunan
dua. 3/ Tipkıbasım.
4/ Sekiz sesten olu-
şan ses dizisi. 5/ Bir
tür deniz taşımacılı-
ğı... "ABD Merkezi
Haber Alma Örgü-
tü". 6/ Akıl... Afri-
ka'da bir ülke. 7/
Arap abecesinde bir harf... Radon
elementinin simgesı... Bağışlama. 8/
Gemi bordalarına, küpeştelerine açı-
lan dörtgen biçiminde delik. 9/ Ku-
nıtulmuş tütün yapraklan destesi...
Kişinin öz benliği.
YUKARIDAN AŞAGlYA:
1/ Kabartmah klişe kullanımı yeri-
ne, mttrekkebin çeşitli derinliklerde
oyulmuş gözlerden aktarılması ilke-
sine dayalı çukur baskı tekniği. 2/
Serbest meslek adamlarını içinde toplayan resmi birlik...Kürkü
değerli bir yaban kedisi. 3/ Bir sporda erişilmiş derecelerin en
ttstünü... Belirli bir iş için ayrılan para. 4/ Bir maçın sayısal so-
nucu... Magnezyumun simgesi. 5/ Bileşimindeki hidrojenin ye-
rine maden alarak tuz oluşturan hidrojenli bileşik... Giysi. 6/
Büyük su şişesi. 7/ Rengi zeytinyağıru andıran tanecikli bir çe-
jit perida.. Bir nota. 8/ Hile... Her yanı suyla çevrili kara par-
çası. 9/ Bozkır... Kıvırcık bir saç biçimi.
60 YİL ÖNCE Cumhuriyel
Taksi tartışması
K/UUMuRSELFABRiKASİ
ANKARA ŞUBESİ
"JS'SISJMİI-'ÎICÎE"
Kınnaşlar, şaplular,battııniy<->r
HAZIR ELBiSE
24 EYLÜL 1930
lstanbul Belediyesi şehirde
işliyen taksilerin yalnız bir
renk ve sistemde olmaları
için otomobil sahiplerine bir
tamim göndermiş ve bunun
için de bir mühlet vermiştir.
Şoförler Cemiyeti reisi Nihat
Bey tek taksi hakkında
ittihaz edilen kararın hiç bir
esasa istinat etmediğini
söyliyerek demiştir ki:
"— Belediye, müşterinin
bineceği yerin körüklü
olmasını istemektedir. 20 sene evvel Paris'te kabul edilen
ye yalnız Fransa'da bu sistem otomobil yapan fabrikalar,
şimdi dünyanın hiç bir yerinde kalmamıştır. Binaenaleyh
taksrye çıkarılacak otomobillerin evvelâ arkaları kesilerek
korük yapılmasından ne faide tasavvur edilmekte
olduğunu bilmiyoruz. Bilâkis yepyeni bir otomobilin
arkası kesilerek üzerinde yeni tertibat yapılması bir çok
maddî zararları tevlit edecektir.
Belediye bundan başka taksi otomobillerinin alt tarafının
siyah ve üst tarafının koyu kafave rengi olmasını
emrediyor.
Eğer otomobillerin hepsinin rengi bir olacaksa yalnız
siyah veya sadece kahve rengi olabilirdi. Bir taksiyi iki
renge boyamak çok büyük masraflara bağlıdır.
Yanlışlıklar bununla bitmiyor: Bir de takside şoförün
oturduğu yerin kesik olmasını ve buraya yolcunun bagajı
koyabilmesi isteniliyor.
Bu da yirmi sene evvel otomobillerde vardı. Şimdi böyle
otomobil çıkaran fabrika yoktur.
Direksiyonlann sol tarafta olması mes'elesine gelince:
Belediyeden soruyoruz. tstanbul'da 503 tane direksiyonu
sağda otomobil var. Bunları ne yapacağız? Sağ taraftaki
direksiyonlann sol tarafa getirilmesine de imkân yoktur.
Bir de taksi saatlerinin sağ tarafta olması isteniyon
Evvelce sol tarafa koyunuz dediler ve bizi bir çok
masraflara soktular şimdi neden değiştiriyorlar?"
30 YIL ÖNCE Cumhuriyet
Görev devri
24 EYLÜL 1960
Başbakaniık Müsteşarlığından
ayrılan Kurmay Albay Alparslan
Türkeş bugün saat 17 de yeni
müsteşar Hilmi Incesulu'ya görevini
devretmiştir.
Albay Türkeş sabah Başbakanlığa
gelmiş ve az sonra da kendisine
mülâki olan Hilmi lncesulu ile
birlikte akşama kadar çalışmış, bu
sırada devir muamelesini yapmıştır. Alpaslan Türkeş
27 Mayıs sabahından 22 eylül gününe kadar 118 giin
Basbakaniık Müsteşarlığı görevini yapan ve bugün saat
17 de Başbakanlıktan gayet neşeli bir şekilde ayrüan
Kurmay Albay Alparslan Türkeş Basbakaniık
memurlanna bir mesajla vedâ etmiş, Basbakaniık Basın
Bürosuna teşekkürlerini bildirmiş ve kapı önünde
kendisini bekliyen gazetecilere de gülerek "şimdilik
Allahaısmarladık. Millî Birlik Komitesi üyesi olarak sık
sık görüşeceğiz" diyerek dün gece vermiş olduğu
beyanatı tekrarlamıştır.
Yeni Müsteşar Hilme lncesulu bu gün saat 17.30 a kadar
Başbakanlıkta kalarak çalışmıştır.
Alparslan Türkeş'in Basbakaniık Müsteşarlığından
aynlması Ankara'da çeşitli tefsirlere yol açmıştır. Ancak
bu tefsirlerin hiçbirinin hakikata yakın olmadığı yetkili
kaynaklardan bugün bir kere daha teyid edilmiştir.
Bu akşam kendisiyle tekrar görüştüğümüz Alparslan
Türkeş, Millî Birlik Komitesinde ve sosyal işler
komisyonunda çalışmalarına devam edeceğini ve
önümüzdeki hafta bir yurt gezisine çıkmak kararında
olduğunu söylemiştir.
Diğer taraftan Bakanlık ve Genel Müdürlük görevlerine
getirilmiş diğer Millî Birlik üyelerinin de birlik dışındaki
görevlerini bırakacakları söylentileri devam etmektedir.
GEÇEN YIL BUGÜN C ^
Hugo kasırgası
24 EYLÜL 1989
Karaipler ve ABD'nin güneydoğusunu kasıp kavuran son
yıllann en şiddetli kasırgası "Hugo", etkisini kaybediyor.
Karaipler'deki Porto Rico, Guadeloupe, Saint Groix,
Montserrat ve Virgin Adalan'nı altüst eden Hugo, en az
30 kişinin ölümüne, yüzlerce kişinin yaralanmasına ve
onbinlerce insanın evsiz kalmasına yol açtı.
Hugo, ABD'yi de vurarak Güney ve Kuzey Carolina'da
en az 12 can alırken, 1 milyar dolarlık hasara yol açtı.
Şam
Kahıre «
IABTISMA
OÜNYA'DA BUGÜN
AmsBfflam v 14°
Amman A 33°
Atna
Bağdat
Barcelona
Basel
Belgrad
Berttn
Bonn
Bruksel
A 29°
A 33°
Y 26°
Y 16°
Y 24°
Y 16°
Y 14°
Y 13°
Budapesa A 30°
Cemre
Cezayır
Oaoe
DutHi
Franklun
ûme
Hdsmkı
Ltftosa
Y 17°
A 30"
A 38°
A 38°
Y 16°
A 30°
Y 8°
A 32°
Y 14°
Y 15"
A 32°
Lenıngrao
Londra
Madnd
Mılano
Montreal
Moskma
Mûnh
Nev.'Kork
Osk)
Pars
Prag
Rtyad
Roma
Sotya
Sam
Tunus
Vtneflık
Viyana
B 10°
Y 14°
Y 26°
Y 28°
A 29°
B 14°
Y 18°
A 28°
Y 9°
Y 18»
A 39°
Y 27°
A 26°
A 34°
A 37°
A 37°
Y 17°
Y 25°
A 20°
MtetııngtonA 26°
Zûnh Y 18°
Eğri Otur, Yabancı Gibi Koooş
Elimde bir gerecin kullanma yöntemi var, okuyalım: "Kabloyu
bujilerin üstünden distribütörün yanından geçirip air
condition kompresörüne bağlayın..!' Ne yazan anlar, ne
okuyan. Önemli olan bir çeviri yapıvermişler.
Her yıl insanını, dilini (doğası zaten kal-
madı) özleyip geldiğimiz memleketinıizden
içimiz sızlayarak ayrılıyoruz.
Kendi dilini doğru konuşamayan, istedi-
ğini açık seçik anlatamayan halkımızm bi-
reylerinin birbiriyle konuşabilmesi için ko-
nan genel telefonların sağ alt tarafında bir
delik var ve üstünde: "jeton iade holii" ya-
zıyor. Kimin akhna geliyor bunlar?
"Jeton" bu okunuşuyla Fransızca, "iade"
Arapça, ya "holii" ne oluyor. Ne durumla-
ra getirdiler TUrkçemizi dil hırsızları. Aca-
ba "delik" anlamına gelen Ingilizce "hole"
sözcüğünden mi gelmekte? GülUnç olmu-
yor mu?
Yolda giderken sağ tarafa ince çakıl taş-
ları yığmışlar. Üstünde bir levha: "Figiire
malzeme." Bilen Allah aşkına söylesin bu
ne demek? Bunu kim yazıyor, kim okuyor,
kim anhyor? "Çakü" yazarsak Türkçedir
diye "don" gibi "hela" gibi, "knsmak" gi-
bi ayıp mı olacak?
Daha neler neler var. Yabancı sözcükleri
Tiirkçe okunuşuyla yazıyor ve de yanlış an-
lamda kullanıyoruz. Doktordan "randevu"
aldım diyor adam. Olur mu? "Reffij,
vidanjör" yazıyor ve konuşuyoruz. Örnek-
ler sonsuz çoğaltılabilir, ama ne gerek var.
Türk kaşığıyla yabancı dillerden sürekli söz-
cük aktanrsak işte böyle oluruz. Bizim ken-
di dilimiz yok mu?
Atalanmız Arapcadan, Farscadan almış-
lar. "Türk Arapsız edemez" diye yazanlar
bile çıkmış, ozanlanmız arasında. Babala-
rımız yele göre Fransızcadan, Almancadan
yürütmüşler. Yunancadan bütun denizcilik
deyimlerini almışız. Türkiye*nin ülke olarak
kendi adı, para birimi bile İtalvancadan ge-
liyor. Şimdi de Ingilizceden aktanyoruz. Ne-
den bu kendi diline güyensizlik?
Gel gör ki en bilgili olduğunu sananlar,
en çok yabana sözcüğü Türkçeye karıştırı-
yorlar. Hele yurtdışında okuyanlann konuş-
tuğu Türkçe, ancak aynı ülkede bulunanın
anlayabileceği durumda. Türkçeyi bunca
güzel kullanan yazanmız, ozanımız varken
biraz ayıp olmuyor mu?
Elimde bir gerecin kullanma yöntemi var,
okuyalım: "Kabloyu bujilerin iistündeo
distribütörün yanından geçirip air conditi-
on kompresörüne bağlayın..." Ne yazan an-
lar, ne okuyan. önemli olan bir çeviri ya-
pıvermişler.
Güneyde yeni yeni tanınan, yabancıların
beğenip geldiği, daha oldukça geri durum-
da bir köy kahvesinde büyük bardak cay is-
tiyorum. Trabzon'dan buraya gelerek yazın
biraz para kazanmak isteyen, 18-20 yaşla-
rında gösteren delikanlı"duWe cay mı abi"
diye düzeltiyor.
Ikinci Boğaz Köprüsü açılmış, üstünden
geçelim, bir görelim diyoruz. Keşke demez
olsaydık. Koca koca mavi yol göstergeleri-
nin üstünde "Molla Gürani viadögü, Ak-
şemsettin viadügü" yazıyor. GUler rnisin ağ-
lar mısın? Ağlarım... Tttrkçede "Üstgeçit
yolu, direklenistü yol, vb" denemez mi?
Kim bulur "viadukt" sözcüğünü ve yumu-
şak g ile yazdınr Türkçeye uydurmak için.
Neden bu her konuda kendine güvensiz-
lik? Niçin bu başkasının dilini yanlış yun-
luş konuşmaya merak? Kendi dilini, kültü-
rünü boşlayıp çaluıtı sözler ve beğenilerle
hangi millet adam olmuş? Olsak olsak ör-
neğini gözlerimle gördüğüm pastırma ile
vvhisky içenlerden oluruz.
Eğer dilimiz yanlışlarla dolu ve anlatım
gücü azsa ve konuşa'bilmek için sürekli söz-
cük çalmak, elimizi kolumuzu kullanmak
zorunda kalıyorsak nedeni biziz. Türkçemi-
zi de herhalde "Bizim dilimizin güzelleşme-
sini istemeyen Türk düşmanlan" bozmadı.
EDİS BENGl-AKYÜREK
Falkenberg
Egiliııı-Öğrerinıcle Anayasa Suçu
Devlet katkısının sıfıra inmesi ile eğitim-öğretimde kalite de sıfıra
doğru gitmekte. Devlet okullanndaki eğitim-öğretimin bozulması,
özel okul ve dershaneleri doğurmakta.
Deline deline kevgire dönen anayasanın, "Eği-
tim ve öğretinı hakkı ve ödevi" başlığını taşıyan
42. maddesi: "Kimse, eğitim ve ögrenim hakkın-
dan yoksun bırakılamaz... tlköğretim, kız ve er-
kek bütün vatandaşlar için zorunludor vedolet
okullannda parasızdır" demektedir.
Turkiye'de ilkögretim zorunludur ama anıldığı
gibi parasız değıldır. Aksine, hem paralı hem de
çok pahalıdır.
Eğitim-öğretimin üç temel unsuru vardır: Ö|-
renci, öğretmen ve Tıziki koşullar. Şimdi bunları
tek tek ele alarak, devletin katkısım inceleyelim
ve eğitim-öğretimin parah mı yoksa pahalı mı ol-
duğunu görelim.
Doğumundan, okula başlayıncaya kadar dev-
letin çocuğa hiç katkısı yoktur. Çünkü çocuğun
yararlanacağı tek kurum olan hastaneler de üc-
retlidir. Ücretsiz olarak tedavi olmak isteyenler
için sadece ölmek ücretsizdir. Okul öncesi eğitim
ise yok denecek kadar az olup, çoğunluğu özel
kuruluşlardır. Yani, paralıdır.
Okula başlarken gerekli olan pantolon, ayak-
kabı, önlük, ceket, palto, çanta, kitap, defter, ka-
lem, büyük şehirierdeokula gelip-gitmek için ser-
vis, öğle yemeği, beslenme vs. için ödenen para-
ların hiç deaz olmadığı, veli veyetkililer tarafın-
dan çok iyi bilinmektedir. Yani eğitim-öğretimin
temd unsuru olan öğrenciye parasız hiçbir şey
yok!
Gelelim öğretmenlere... Vlctor Hugo, "SefD-
kri"i, yanlış yerde ve zamandayaznuş. Eğer, şira-
di yaşasaydı, Sefıller yerine, "Turkiye'de
ögretrnenler" kitabıru yazardı. Bölum başlıkla-
rının bazıları da şunlar olurdu sanınm: Ev kira-
sını bile karşılamayan maaşla nasıl yaşanır; sür-
günolma korkusu nedir; 80 kişilik sıruflarda öğ-
retim; bilimsellikten yoksun kitaplan okutma zo-
runluluğu; mesleğegirmek için din dersinden ba-
şanh olma koşulu; anti-Iaik eğitim; üniversite sı-
navında en son tercih edilen meslek; öğretmen ör-
gütlenmesinden korkan, dünyada tek devlet; vs...
Öğretmen veöğrencilerin ders yapacağı fiziki
koşulları, derslikler, laboratuvarlar, atölyeler,
spor salonlan oluşturur. 12 Eylül'den sonra, dev-
let, "Kendi okulunu kendin yap, biz hapishaneve
imam hatip lisderi >apıyoruz" kampanyası gere-
Anadilin Utkusu
Biz, çağırnızın iletişimde sağladığı kolayhklardan yararlanarak
özleşmeyi sürdürelim. öğrenmenin, öğretmenin, bilgi türetmenin
en güçlü aracının anadili olduğunu hiç unutmayalım.
Bir olayın öncesini bilmek. onun daha bi-
linçfi biçimde değerlendirilmesini sağlar. Ör-
neğin, bugün bayındır bir durumda olan yer-
lerin. önceleri bataklık >a da çöl alanlar ol-
duklannı bilirsek. hera o yerleri titizlikle ko-
rur hem de bu yolda emek harcvranlan iç-
ten bir saygı ile ananz.
Dilimiz için de aynı şeyi düşünebiliriz.
Geçmişe bakuğımızda, Arapça ve Farsca'nın
anadilimizi nerdeyse yok edecek bir ilgi gör-
düğünü, büyüklerimizin, bugün anlaşılma-
sı güç bir davranışla, anadili sözcüklerimiz
yerine bu iki dilden sözcükler koyma yanıl-
gısına kapıldıklanm görürüz. Bu olumsuz
davranışa karşı çıkanlann isteklerini ve cum-
huriyetimizin kurucusu Atatürk gerçekleş-
miştir. O'nun önderliğinde başlatılan Dil
Devrimi ile bir yana itilen anadil sözcükle-
rimiz dilimize alınmış, bunlann köklerinden
yeni sözcükler türetilerek Türkçemizin var-
sıllaştırılması yolu benimsenmiştir. Bu ola-
yın başlangıcı da 1932 yılının 26 eylülünde,
Dil Bayramı olarak saptanmıştır.
Bu büyük bayramın daha yaygın biçimde
anlaşılmasuıa katkıda bulunmak amacıyla
dilimizin Türk dili olmaktan çıkartılmış du-
rumunu gösteren birkaç ömek sunacağım.
l'den sonrakileri Basbakaniık Belgeliği'nde
(arşivinde) gordüm.
1- Vanh Mustafa Arapça Sıhah-ı Cevheri
adlı sözlüğü, Vankulu adıyla Türkçeye çeyir-
miştir. Birinci cildinin sonunda bitiş tarihi-
nin şoyle yazıldığını goruyoruz: "Fi evaili re-
bülahir lisenetü seb'atü aşer ba'delmaiteyn ve
elif min hicretü."
2- Bir bağışlama oelgesi: "Manız-u daii
de\let-i aliyyeleridir. / Bundan akdem lecil
te'dip ba ferman-ı âli Brusaya nefyolunan...
'in, muddet-i nefyi ceza>ı kâfi göriildüğüne
nebni, eyyam-ı mübarekeye hürmet ve evlad-
u lyaline merhameten af ve talakı miinasib
göriilmüş olmağla..." Her sözün Türkçesi
var.
3- Bir gönune izni: Badji ilmühaber oldur-
ki / Mahallemiz sakinlerinden... ağanın ikiz
evladlan bu gece tuluğ eyleyip, yedi sekiz sa-
atten sonra ikisi de birden vefat eylediğin-
den.
4- Bir sd olayı: ...kariyesinde baran ile do-
lu nüzül ederek, kesret üzre vürud eden sey-
lâb, haneleri ve zükûr ve nisadan yirmi yedi
nefer kesanı alıp götürmesiyle...)
5- Sevindirici bir davranış örneffc Bir yaz-
man, a) Kastamonu Meclis azasından desti
şirin zade Mehmet Bey, diye yazıyor. Aynı
yılda öteki yazmanın, b) Kastamonu Meclis
azasından Eligüzel oğlu Mehmet, diye yaz-
dığı görülüyor.
6- a) Duhanın men'i hakkında yanlı bir
belgeden sonra,
ğince, eğitirn-öğretim için gerekli fizik koşullan
yaratma görevini de velilere bırakmıştır. Okulla-
nn ısıtılması, temizlenmesi, aydınlatılması, sıra,
masa, tebeşir, köylerde hizmetlilerin ücretleri ve
diğer ders aletleri, devletin yardımıyla değil, ve-
lilerden alınan gonüllü (siz zorunlu okuyun) yar-
dımlarla sağianmakta.
Abartmadan diyebiliriz ki devletin, eğitim-
öğretime katkısı, sadeceöğretmen ücretidir (eğer
ona da ücret dersek).
Devlet katkısının sıfıra inmesi ile eğitim-
öğretimde kalite de sıfıra doğru gitmekte. Devlet
okullanndaki eğitim-öğretimin bozulması, özel
okul ve dershaneleri doğurmakta. Hiçbir zaman
eşit olmayan "Egitimde fırsal" daha da bozul-
makta. Sağlıkta olduğu gibi eğitim de alınır sa-
tılır bir meta olmakta. Kalkınmanın temeli eği-
timdir diyen, desiet, eğitim-öğretimi paralı yapa-
rak çelişkilerine yenilerini eklemektedir.
İşte anayasa, işte maddi gerçeklik... Yarattık-
ları maddi durum, kendi yaptıklan anayasaya
açıkça aykın. Sonuç: Anayasa suçu.
Ey etkili ve yetkililer!
Bozduğunuz eğitim-oğretim sistemi, başınıza
çöktüğünde, sakın öğretmen ve öğrencileri suç-
lamayımz. Çünkü tek suçlu sizlersiniz.
HÜSEYt.N Y.BİÇEN
EJtitimci-Hukukcu / ANKARA
b) Tütün hakkında... denilen bir belgeyi
görüyorsunuz.
Bu örnekler, o zamanlarda bile, Arapça
ve Farsca'ya karşı olanların varlığıru göster-
dikleri için ilginç ve sevindiricidirler.
Bunlar, dilimizin ne duruma getirildiğini
aa biçimde gösteren birkaç örnektir. Ne
mutlu bize ki artık, "un"a "dakik; "eski"ye
atik; "yeni"ye cedit; "küçüğe" sagir, "köp-
rü"ye cisr demiyoruz.
Ama ne yazık ki bizim bu mutluluğumu-
zu içlerine sindiremeyenler var. Onlar bu öz-
leşme, kendimizi bulma yolunu "kısırlaşür-
ma, uydurma ve soysuzJaşürma" yolu ola-
rak niteliyorlar.
Onlan hoşgörelim. Nasıl olsa bir gün ger-
çeği anlayacaklardır. Biz, çağımızın iletişimde
sağladığı kolayhklardan yararlanarak özleş-
meyi sürdürelim. öğrenmenin, öğretmenin,
bilgi türetmenin en güçlü aracırun anadili ol-
duğunu hiç unutmayalım. Atatürk'ün, 1930
yılında söylediği, "MUIi his ile dil arasında-
ki bag çok kuvvetlidir. Dilin, milli ve zengin
olması, milli hissin inkişafında başlıca mn-
essirdir. Türk dili, dilkrin en zenginlerinden-
dir. Yeter ki bu dil şuuria işlensin.
Ülkesini, yüksek istiklâUni konımasını bi-
len Türk mUleti. dilini de yabana diller bo-
yanduruğundan kurtarmahdır" sözleri yol
gostericimiz olsun.
Nice nice Dil Bayramlan'na.
RÜŞTÜ ERGUN
Işınbilimd (Radyolog)
Fen Fakülteleri ve TCBİTAK Bursu
Çok önemli bir konu üzerine olduğunu
düşiindüğüm bu mektubuma başlamadan
önce kendimi tanıtayım. Ben tzmir Fen Li-
sesi'nden 1989 yılında 9.04'lük dereceyle me-
zun oldum. Daha sonra ÖYS Turkiye
229'uncusu olarak ilk tercihim olan Boğazi-
çi Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Boliımü-
nu kazandım. Şu anda hazırhk sıruını geç-
miş olup birinci sınıfta kayıt olmaya hak ka-
zanmış bulunmaktayım.
Bildiğiniz gibi, bir Ulkenin sosyal ve eko-
nomik yapısımn sağlığı, devletler platfor-
mundaki ilerlemesi ve güçlenmesi için hiç
şüphesiz bilimsel araştırma gucüne dayanır.
Şayet Turkiye"nin gelişmiş ulkeler arasmda-
ki layık olduğu yeri almasını istiyorsak bu
zorlu araştırmaalık yarışına girmek zorun-
dayız. Ne yazık ki 55 milyonluk ülkemizde
her 10 bin çalışan nüfusa düşen araştırmacı
sayısı 4 rakamıyla ifade ediliyor. Bu demek-
tir ki bilim ve teknoloji daha uzun süre sa-
nayileşmiş birkaç ulkenin tekeli altında bu-
lunmaya devam edecek, böylece geliştirtir-
dikleri teknolojik ürünler gizli kalacak ve
dünya pazarlanndaki hâkimiyetleri sürüp gi-
decektir.
Devlet ve YÖK üniversitelerimize belki bir
düzen ve disiplin getirmiştir. Fakat araştırı-
cı beyin yetiştirme konusunda maalesef
Amerika'nın 10'da l'i kadar bile bir çalışma
programı uygulanamamıştır. Bir ülkede akıHı
üısanlann az olması problem değil, asıl akıllı
insanlann ileriye dönük bir şekilde kanalize
edilememeleri felakettir. Ülkemizde çok olan
akıllı insanlann (bol kazanç sebebiyle) dok-
torluk, muhendislik gibi branşlara yonelmesi
bilim adamı okuUarının (fen fakültelerinin)
işlevlerini yerine getirememesine yol açmış-
tır. Bunun sebebi de fen fakültesi imkânla-
rının kisıüı oiması ve oğrencılere muhendis-
lik kadar cazip bir alternatif olarak sunula-
mayışıdır.
Mesela ben ve benim gibi olan (fen lise-
sinden mezun olup yüksek puanla fen fakül-
telerine girmiş) birçok arkadaş TÜBtTAKi
ın iki yıl önce duyurmuş olduğu bir ilan ne-
ticesinde bilim adamı olmayı arzulamıştır.
Bu Uan ilk 500'e giren fen fakültelilere teş-
vik mahiyetinde ayda 500 bin hra karşılık-
sız burstu. Fakat şu anda cazip görünen bu
burs bile akıl almaz şartlara bağlanıp alın-
ması imkânsız hale getirilmiştir. Bu durum-
da tekrar fen fakülteleri tercih edilmeyen, dü-
şük puanlı bir fakülte haline gelmiş, ben ve
benim durumumdakiler de mağdur ve çare-
siz bırakılmıştır.
AHMET CEZMİ SAVAŞ
BÜ Fen Fakültesi
POLTnKA VE OTESİ
MEHMED KEMAL
Ne Tel Örgü Ne Demir.. . .
Bir dönemin ünlü muhaliflerinden Hüseyin Cahit Yalçın'ın
İstikial Mahkemeleri önünde söylediği bir söz vardır, şöyle:
"Bu mahkeme önünde aklanmaktansa, karalanmayı yeğ-
lerim." Ben sade dille aktarmaya çalıştım. Bilmem etkisi azal-
dı mı? Üstat, bu sözü söyledikten sonra gazeteciler sorarlar:
"Kıyıcı bir mahkemeye karşı bunları söylemekten korkma-
dınız mı?"
"Korktum", der. "Ama kimi sözler vardır, insan korksa da
yeri gelince söylemek zorundadır."
Herkes yürekli olmaz. Kimisi de yüreklice söylenmiş bir
sözden yana olduğu için yüreklenir. Hukukun çiğnendiği, ya-
saların ayaklar altına alındığı, anayasanın rafa kaldırıldığı,
anayasa suçundan gençlerin hapislerde yatınldığı bir dönem-
de yürekli söylenmiş sözlerle yürekleniyoruz. Böyle yürekli
sözlerden birini de Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Yek-
ta Güngör Özden söyledi (Cumhuriyet, 28.7.1990). Kaygılar
içinde bulunan yüreklerimize soğuk sular serpti.
"Cumhuriyetin temel niteliklerini yıkmaya ve demokrasiyi
yozlaştırmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Kimse anaya-
sanın dışında ve üstünde değildir. Yasal yetkilerini ve konu-
munu aşan özlemlere kapılanlara kimse aldanmamalıdır.
Anayasa Mahkemesi kararları kesin olup yasama, yürütme
ve yargı organları ile yönetim makamlarını, gerçek ve tüzel
kişilerı bağlar. Bunlann dışında kalanları bağlamaz. Cumhur-
başkanlan da Anayasa Mahkemesi kararlarına saygı göster-
mek, hatta sık sık gözden geçirmelerinde yarar olan antları-
na bağlılık gereği hukukun üstünlüğünü savunarak herkese
örnek olmak zorundadırlar. Daha mahkeme kararı belli ol-
madan gözdağı verir ya da kararları tanımayacak gibi konuş-
mak her şeyden önce ciddiyetle bağdaşmaz. Siyasal parti-
lerden gelen cumhurbaşkanlan partili gibi düşünseler de par-
tili gibi davranamazlar. Bir kez ölçü kaçmaya görsün, aykırı-
lık VB çelişki hızlanır. Kimsenin dediğı değil, hukukun ve ana-
yasanın dediği olur. Herkes, anayasayı yorumlamaya yetkili
Anayasa Mahkemesi'ne güvenmelidir. Vatanperverlik kimse-
nin tekelinde olmadığı gibi yargı erki de kimsenin egemenli-
ğinde değildir ve asla ödün vermez, asla esir alınamaz."
Yekta Güngör Özden'in hukuk dergileri yanında edebiyat
dergilerinde de adına rastlardım. Mesleğinde parlak bir ge-
leceği olduğu o günlerden belliydi. Ankara Hukuk Fakülte-
si'ni bitirdikten sonra avukatlığa başladı (1957). Bu sırada or-
taokul ve yüksekokul öğretmenliği, Ankara Barosu Genel
Sekreterliği, Başkanlığı yaptı. Seçkin hukukçular arasında
1979 yılında Cumhuriyet Senatosu'nca Anayasa Mahkeme-
si üyeliğine seçildi. Daha sonra Anayasa Mahkemesi'ne baş-
kan vekili oldu.
Yekta Güngör Özden'in, içinde altısı şiir olan yayımlanmtş
ve yayına hazırlanmış yirmiye yakın kitabı var. Şiir kitapları
Dilek, Taş Ayna, Bir Gün Belki, Atatürk İçin Şiirier, Çağrı (Öz-
gürlüğe, Barışa, Mutluluğa), Yüreğim Güneş'tir. Anayasa
Mahkemesi Başkanlığına değın yükselmiş bir hukuk adamı-
nın şiirle uğraşması bu şıirleri kitap olarak yayımlaması kı-
vanç vericidir. Şiir, özellikle de siyasal şiir, bizde hukukçular
tarafından pek benimsenmez. Şiirleri yüzünden mahkeme-
ye verilmiş şairler yok mudur? Osmanlı şiirinden günümüze
değin şairler hep belalı sayılmışlardır. Hele 12 Mart, 12 Eylül
gibi kara rejim dönemlerinde şairlerin başı hep belaya gir-
miştir. Birçok yazar, çizer, sanatçının mahkemelere verildiği,
hapishanelerin fikir suçluları ile dolu olduğu bir dönemde
Yekta Güngör Özden'in 'Özgürlük' şiiri ayn bir önem taşımı-
yor mu?
"Çocuklarla, kuşlarla, bulutlarla
Koşmak, akmak sonsuzluğa
,Ne tel örgü
Ne demir parmaklık
Yüzüne gülüyor doğa."
Tel örgülerin, demir parmaklıkların olmadığı özgürlük do-
lu günlere doğru kanat açıp uçmak ne güzel...
O günleri özlüyoruz...
CAUSANLAREV
SORULARI/SORUNLARI
YILMAZ ŞİPAL
'Evi Geçindiren Annem'
SORU: Biz, biri evli beş kardeşiz. Annem devlet mennıru ola-
rak çalışmaktadır. Sorunumuz yasa ile verilen aile yar-
dımını alamayışımız.
Babam, 1980 yılında vefat ettt. Annem ise 1982 yıb
sonlannda çalışma>a başladı.
Babamın ölmuş olduğu gerekcesiyle, annemi aile rei-
si görmüyorlar. Bunun için de aile yardımı verilmiyor.
Oysa ki evi geçindiren annem.
Ögrenmek istedigim. bana manbk dışı gelen bn «y-
gulamanın yasal olup olmadıgıdır.
Eger aile yardımı almamız yasal ise bugüne kadar
ödenmeyen aile yardımını da topluca alabilir miyiz?
Y.O.
YANIT: Devlet Memurları Yasası'nın 202. maddesi "Aile yardımı
ödeneği" ile ilgilidir.
"Madde 202- Evli bulunan devlet memurlanna aile yardımı öde-
neği verilir.
Bu yardım, memurun her ne şekilde olursa olsun menfaat kar-
şılığı çahşmayan veva herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan
aylık almayan eşi için 250, çocuklarından her biri için de 50 gös-
terge rakamımn aylık katsayısı ile çarpılması sonucu elde edilecek
miktar üzerinden ödenir. Ancak ikiden fazla cocuk için aile yar-
dımı ödeneği verilmez. (...)
Anayasanın 41. maddesi de "Ailenin korunması"na ilişkindir.
"Madde 41- Aile, Türk toplumunun temelidir.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle annenin ve cocukla-
nn korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulamasını sağ-
lamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar."
Türk Yurttaşlar Yasası'nın (Türk Kanuni Medenisi) 153. mad-
desine göre koca evlilik birliğinin reisi olduğu gibi evin seçimi, kan
ve çocukların uygun biçimde bakımı da ona düşmektedir.
Peki, beş çocukla dul kalan bir kadın aile reisi değil midir ve
çocuklarının bakımı kime düşmektedir?
Yalnızca evli olan devlet memurlanna ödenmesi öngörülen aile
yardımı ödeneğinin, beş çocukiu dul eşlere ödenmemesi hakça mı-
dır? Anayasa gereği, beş çocukiu bir dul kadına aile yardımı öde-
neği verilmesi gerekmez mi?
Eşinin ölümü üzerine, çocuklanna sahip çıkmak için en onurlu
yol olan, çalışma yolunu seçen kadınlara da bu ödeneğin verilme-
si için yasal düzenlemenin yapılmasını dileyerek.
Sonuç: Uygulama yasaldır, ama hakça değildir.
*
Italva'da Sonbahar
12-20 EKIM
İtalya Özel Turu
1.590.000
Uçakla Gidiş-Donuş
Tum transferler. yarım pansıyon konaklama
Venedık, MiJano, Floransa, San Marıno turları.
rehberlık hizmetleri rıyatımıza dahıldır
örtur ile geçen tatillerkalıcıdır
.« HuU.ıi'i \.ı:l:t ISIANItl I
'_'" :IJ •' M.ıi • I t'i I H ı;n T !
"
Motosiklet ehliyetli veya motosikleti ile
çalışacak elemanlar aranıyor.
Tel.: 512 05 05 (486)