03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 AĞUSTOS 1990 CUMHURÎYET/15 HAVA DURUMU TÜRKİYE'DE BUGÜN DÜNYA'DA BUGÛN Mleteorötoi Genel Mûdûriûğü'n- öen alınan bügiye göre, yurdun kuzeydoöu kesirrieri parçak bukıt- lu, öteki yerier az buiutlu ve açık geçecek. Mava sıcaklığı artmaya devarri edecek. Rûzgâr kuzey ve batı yönlerden hafif, ara sıra orta tarvvette esecek. Oenizlerde rüz- gâr, Karadeniz ve Marmara'da yıl- dız ve poyraz, Ege ve Baü Akde- •»«••"*« niz"de yıtdız ve karaye), DoğuAlt- deniz'de gûnbafisı ve lodostan 2-4 yer yer 5, Güney Ege açıkla- mxja6kuwetindesaatte4-16,yer yer 21 Gûney Ege açıklarında 27 deniz m i htzla esecek. Deniz hafif; çalkantılı, Ege açıklannda mute-, A. 34°22°DiyartıakK A 37° 21° Manısa A 30° 16° Edkne A 33° 17° K H n ; A 36° 22° Erancan A 29° 14° Menan A 29° 11° Eraırum A 26° 8°MuJla A 28° 10° Eskjşehır A 30° 13° Mus A 30° 14° Gaâafflep A 36° 2 f Nıfrfc A 32° 24° Gmsun A 27° 19° Ortu A 38° 20° Gümüşfiane A 24° 14° « a 30° 17» Samsun 31°13°S*t A 25° 19° HaMdri A 37° 20" tspvta A 32° 15° IsOnbol A 30° 15° Izmır A 31° 16° fare o l a c a k V a n G o l u n d e h a v a : &b u l u t ) u « açtk »eçecek. Rûzgâr kuzey ve batı yönlerden hafif. ara sıra orta kuvvette esecek. Göl kûçûk dalgafc olacak, görûş uzak- I'Ö< 10 km. dolayında bulunacak. Bursa Ç Çonım Otmlı 36°23°Sıws 24° ritotfaj A 32° 16° Kastamonu A 24° 11° Trateon A 27° 10° Kayan A 27° 11° üjnceK A 31° 15° KırKlarelı A 34° 16" Uşafc A 32°2T> Konya A27t > 13°VJn A 27° 10° Küttıya A 31° 15° Yazgat A 35°2r>Matotya » 32° 18°Zonguld* 'yatmurtu A-aç* B4uhJ11u frgûne?» K-kartı S-SJSJI Vyagmuriu Lenngrad Londra Madnd Mılano Momreal Mostaıa Mumh Ita» Yoril Osto Paris Prag BULMACA SOLDAIS SAGA: 1 2 3 1/ Küçük ve tatlı bir karpuz cinsi. 1/ Her- hangi bir kuvvet ala- nından geçtiği varsa- yılan güç çizgileri... Diş köklerini kapla- yan sert mad.de. 3/ Bıçak bileraeye yara- yan çelikten, çubuk biçiminde arac... Yan- kı. 4/ Süt ve yoğurt çalkalamaya yarar küçük yayık... Oynak kennklerin arasındaki açıları genişletmeye yarayan kaslann genel adı. 5/ Zarara uğrama tehlikesi... Bir nota. 6/ Evrensel alıcı olan kan gru- bu... Bir düşünce biçiminin yazıh ya da sözlii anlatımı. 7/ Bir meyve... Bir işi yerine geünnek için verüen söz. 8/ Ya- lın, gösterişsiz. 9/ Zeki ve becerikli ol- madığı halde kendini öyle sanan. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çapraz düğmeli, ipek ya da sırrna işlemeli bir tür kısa yelek. 2/ tplikie- rin boyanmak istenmeyen bölümlerinin ağaç kabuklan, yapraklar ya da balmumuyla sanlarak boyaya ba- tınlması yoluyla uygulanan bir tür boyama tekniği... Kısa bacaklı bir köpek cinsi. 3/ Afrika'da bir ülke... Tanrı. 4/ Yankı... Türk re- sim sanatında önemli bir grubun ad olarak benimsediği harfın oku- nuşu. 5/ tstanbul'un kısa yazüısı... Büyük sopa. 6/ Kuzu sesi... Us- kumnıgillerden bir balık. 7/ Yosunlann kökü andıran tutunma or- ganı... Metal parlakhğı verilmiş deri. 8/ Başarısızlık. 9/ Yaratıcısı- nın adı bilinmeyen yapıt... Uzaklık işareti. 60 YIL ONCE Cumhuriyet Yeni bir fırka9 AGUSTOS 1930 Dün şayi olan bir habere nazaran Paris Büyük Elçimiz Fethi B. Sefaretten istifa ederek dahili siyasetle meşgul olacak ve bu maksatla yeni bir fırka teşkil edecektir. Yeni Fırka, Cumhuriyet Halk Fırkası umdelerine benziyen, fakat tatbikatta başka sekil ve tarzla kullanmağı istihdaf eden bir program ile çalışacak ve bilhassa memleketin iktisadi vaziyet ve idaresi ile fazla meşgul olacaktır... Fethi B., yeni fırkamn başında çalışacaktır. Kendisinden inhilâl edecek Paris sefaretine diğer mühim bir sahsiyetin tayin edileceği, ehemmiyetli bir çok değişiklikler olacağı da haber veriliyor. Bugün için tahminattan ibaret olan bu tebeddüllerin mahiyetini şimdiden tayin etmek mUmkUn değildir. Fethi B. fırkasının teşekkulü ve faaliyete geçmesi bir kaç günlttk bir mes'ele olarak telâkki edilmektedir. Yeni Fırkanın reisi Fethi Beyin Cumhuriyet Halk Fırkası -- GAZÎ GİSESİ ~ ""ü-T liîTû"î»7T ~ W I erkânı rneyanında bulunmasına binaen yeni teşekkulün Halk Fırkası programınddn pek te farklı bir programla çahşmıyacag] söylenmektedir. Maahaza henüz veçhesi gayrimalûm yeni fırkanın hattı hareketi bilâhare anlaşıracaktır. Geç vakit istihsal edebildiğimiz mütemmim ve mevsuk malûmata göre Fethi Beyin teşkil edeceği Fırka Cumhuriyet Halk Fırkasına muanz bir fırka olacaktır. Filhakika Fethi Beyin bugün Ismet Pş. tarafından idare olunan Cumhuriyet Halk Fırkası ile idare tarzı itibarile bazı noktai nazar farklannı tecelli ettiregelmiş olduğu zaten malûm bir keyfîyettir. Kendisinin mernleket idaresinde sarih bir noktai nazar göstermeği ve bu maksatla yeni bir Fırka teşkilini tercih eylediği anlaşılmaktadır. Fethi Bey bugünlerde Fırkasının teşkili etrafında istihzarat ile iştigal ederek Meclisin önümüzdeki içtimaına iştirak edebilmek için münhal meb'usluklardan birine inühabını temine çalışacaktır. Mecliste bir muhalefet fırkasırun tekevvünü Cumhuriyet Halk Fırkasınca da hüsnü telâkki edileceği için Fethi Beyin bu defaki intihabında müşkülât cekmiyeceği şimdiden kuvvetle tahmin olunabilir. 30 YIL ONCE Cumhuriyel NITH _UI'.MIL1( /KNIT CRAMOKONAKI Küba'da millileştirme 9 AĞUSTOS 1960 Hükümetçe kabul olunan bir kararnameyi bizzat açıklıyan Başkan Fidel Castro, Küba'da bulunan Kuzey Amerika şirketlerine ait elektrik, petrol, seker ve meyvacılık tesislerinin millileştirildiğini bildirmiştir. Bunların değeri 800 milyon dolâr tutmaktadır. Fidel Castro, malların müsadere edildiğini ve devrahnmasını, Havana'da Lâtin Amerikan Gençlik Kongresinde kendisini alkışbyan ve Amerikan aleyhtan sloganlar bağıran 90 bin kişi önünde açıklamıştır. Castro, iki haftadan beri ilk defa olarak halkın önüne çıkmaktaydı. Castro'nun geçenlerde geçirdiği bir zatürree ' hastalığı yüzünden hâlâ zayıf olduğu anlaşılmıştır. Fidel Castro, kısık bir sesle konuşmaya başlamış, yanm saat sonra ise konuşmasını yanda kesmek zorunda kalmıştır. Bunun flzerine mikrofon başına Silâhlı Kuvvetler Bakanı olan kardeşi Raul Castro gdmiştir. Fakat Fidel Castro, az sonra yeniden konuşmaya başlamış, müsadere kararnamesini açıklamıştır. Kararnamede, bu müsadereye, Amerika'run Küba aleyhine giriştiği iktisadi ve siyasi tecavüzün sebep olduğu ileri sürülmektedir. EUerinden mallan alınan Amerikan şirketlerine, 50 yıllık Küba Hükümeti bonoları verilecek ve Küba'nın Amerika'ya satacağı şekerler bu bonolara karşılık gösterilecektir. GEÇEN YIL BUGUN Cumhuriyet Atıştılar 9 AĞUSTOS 1989 lstanbu! Sanayi Odası'nın (tSO) 1988'in başanlı ihracatçı- sanayicileri ile yüksek düzeyde vergi ödeyen üye nrmalara ödül dagıtım töreni sırasında yapılan konuşmalar, sanayici- hükümet tartışmasına dönüştü. Tartışmanın sanayi cephesindeki sözcülerinden İSO Meclis Başkanı Ibrahim Bodur, "Sanayi sektörü ve onun mensuplan giderek kararsızlık ve ümitsizliğe itilmekte, yarımndan endişe duymaktadır" dedi. tSO Başkanı Nurullah Gezgin de "Doviz çok, yeterince elektrik var. tmalat sanayii böylesine geriliyorsa burada bir yanlış var. Bu yanlışı başta hükümet olmak üzere hepimiz görmeli ve düzeltmeliyiz" dedi. Başbakan Turgut özal ise konuşmasında, "Siz becerikliyseniz meselenizi halledersiniz. tşler iyi gittiği zanxuı sizden, kötü gittiği zaman devletten. Devleti bir babt. >(arak görmeyin. Eğer devleti baba olarak görürseniz, gunün birinde eline sopa da alır, düzeltmeye kalkar" dedi. TARTISMA Dostlukla Bağdaşmayan Davranışlar Hac için yola çıkmış vatandaşın durumu gezi için yurtdışına gidenlerden çok farklıdır. Bunların çoğu devletin yönlendirme ve koruyuculuğuna muhtaç kişilerdir. Son hac olayı iki devletin ve konuyla ilgi- li kuruluşlannın kusurlannı açıklıkla orta- ya koymuş bulunuyor. Hacda yığınlar halinde ölen Türklerin so- rumluluğunu önce Törkiye'deki bu işleri yönetenlerde aramak sonra Suudilere yö- nelmek gerekir. Söylendiğine göre, Suud Krallığı'ndan, Türkiye için bu yıl belirli sayıda kişi isten- miştir. Önce, bunu bir kapasite işi, bir orga- nizasyon düzeni kabul etmek ve ona göre hareket etmek gerekirdi. Bu yapılmamıştır. Başvuru çoksa ayrılan kontenjan her il için başvuru sayılanna oranlanarak gidecek miktar kura ile saptanabilirdi. thtimal. bu basit ilke gözardı edilmiştir. tkincisi, bu olanağı hayatında bir kerecık elde edebilen ve hiç gitmemiş vatandaş dururken, daha önce gitmiş olanlann bu kontenjanda yer alması en azından kişi hakkma saygısızlık ve yönetim keyfıliği kapsamına girer. Hac için yola çıkmış vatandaşın durumu gezi için yurtdışına gidenlerden çok farklı- dır. Bunlann çoğu devletin yönlendirme ve koruyuculuğuna muhtaç kişilerdir. Derler ki grup halinde ve özellikle kuşku duyulan dış gezilerde vatandaşlannı göndermeden önce Japonlar gidilecek yerleri yetkililere tetkik ettirip sonra gönderirlermiş. Bizler- den çok uzak olan: insana saygı ve sorum- luluk bu olsa gerek. tkide birde, Japonya özlemi içınde olan ve son hac olayında kılı kıpırdamayanlar mı Türkiye'yi Japonya düzeyine getirecekler? öte yandan, kitle ölümlerinden Suudile- rin sorumluluklan ve yükümlülükleri tar- tışma götürür. Ancak İconunun bu yönün- deA ziyade Suudilerin hac ve kutsallıklan kullanarak Türkiye'nin toplum yapısında masumca gibi görûnen girişimleri çok daha dikkat çekici olmaktadır. Kutsallığı bir yana, haccın çağın turizm gelirine benzeyen ve üstelik emeksiz ve yatı- nmsız büyük bir parasal kaynak olma yanı vardır. Bu tüm Müslümanlar tarafından seve seve beslenen miras bir kaynaktır. Her Müslümanın bu gelirde hakkı vardır ve müşterek bir fon niteliği taşıması gerekir. Bu gelirler sadece bir ülkenin kasasında toplanırsa, en azından bu kuralı koyan Peygambere haksızhk yapılmış sayılır. Ha- cılan konuk eden ülkece diğer MüslU- manlara zaman zaman yardımlarda bulu- nulduğu oluyor. Fakat bu girişimler o ülke- yi rahatsız edici politika kokan ve düzen bozmaya yönelik gözüken davranışlara ka- yınca işin anlamı değişmektedir. Müslüman ülkelerden kolayca ve emek- siz toplanan bu gelirin kefareti çok az da ol- sa ödenmek istcniyorsa. kuşku yaratacak tarzda devlet yönetimindekileri seçerek (ki bunlar, aynı zamanda. ülkenin gelir düzeyi yüksek kişileridir) değil, hac yapacak mad- di olanağı olmayan yoksul ve gerçek din adamlanna yönelik olabilir. Belki, o za- man, bu davranış samimiyet ve bir iyi niyet göstergesi sayılır. Ya da bir karşılık bekle- meden ölümcül açlık çeken insanlar ve top- lumlar bundan yararlandırılmahdır. Bu- gün, dünyanın en yoksul insanlan maalesef Müslüman toplumlarda çoğunluktadır. Ancak, anlayış yoksunu birkaç kişi dışın- da, Türkiye bu bahşiş yardımlara ihtiyacı olmayan onurlu kişilerin çoğunlukta bu- lunduğu bir ülkedir. Dayanışma, ve bir kaı- kı olacaksa, bunun devletten devlete belli kurallar içinde yapılması gerekir. PROF. NİHAT ULUOCAK •150 Yıllık Ezikligiıııiz- İ zerine Demek ki daha önceki "asır"larda bir eziklik söz konusu değil! Değerlendirme ya da yorum son 150 yıl olduğuna göre yine de bir 'insaf payı var sayılır. Saynözal, Karban Raynunı mesajında "20. asnnsoooo yılııu 150 yüiık ezikliğinıiri geriknle bırakarâk girdik" demiş. Bu tarihsel görüşün neye dayandınldıgı- nı elbette bilemeyiz. Demek ki daha önceki "asıı'iarda bireziklik söz konusu değil! De- ğerlendirme ya da yorum son 150 yıl oldu- ğuna göre yine de bir 'insaf payı var sayılır. Oyteya bu mesaj şöylede olabilirdi: "20. «s- nn son oo yüna -son yedi yıl hariç-150 yıllık «gJkHgimiıi gerilenk bvakarak girdik" diye 1980"lerdeTi sonraki dönemi bu tür bir ezik- likten konıyabilir, kurtarabilirdi. Çûnkü başanlarda, her konuda (tarihten önce- ta- rihten sonra misali) 1980'den ya da 1983'ten sonradiyetarih düşülmektedir... Ancak; eziklıklen genlerde bırakmış de- ğüiz. Ciddi bir araştırma yapılsa, ulusun eziklik yüzdesi çok yüksek düzeylere vanr- dı. özellikle ekonomik sonınlarda, yaşam bunahmııçinedüşenlerinsayılannda... Eğı- tirn-ögretim alanlannda... fnsan haklanna ilişkin dayarulmaz eziklik duygulannda... Basında... Demokratik yöntemlerde... Dış ilişkilerde... Ve henüz köşeyi dönemeyen, milyarlara ulaşamayanlann var olan ezik- lıklerini de hesaba katmak gerek! öyleyse nereden kaynaklanıyor, "ezikli- ğbniri geride bırakarâk 20. asnıı soo on yüı- na girme" sevinci ya da mesajı?.. Bir başka açıdan; 1990'dan 150 yılı çıkar- dığımızda 1840 yılı ortaya çıkar. Yani, 1839 Tanzimat (Batıya açılan pencere); daha sonralan 1876,1908 ve 1920,1923,1933... KEMAL ÜSTÜN yıllan... Onurlu, umutlu yıllar, Atatürklü yıllar... Bizbu yıllara "alOn yülar"diyonız, "Devrimydlan"diyoruz. Kimi politikaalar -dönem, zaman, yıl açıklamadan- bütün yülan kapsayan bir anlatımla "Cumhuriyet tarikinde görihne- yen" ya da "Kimseniıı hayal bik edemeyece- ğj" seslenişlerle geçmişte kalan yıllan, dö- nemleri küçümserler, daha da öte kötüle- mekten geri kalmazlar; bir temel atmada, bir açıhşta ya da teknolojik bir uygulama alanında... Oysa aradan yıllar geçmiştir; her şey değişiyor.yeniliklerbirsonuçturel- bet. övünmenin gereği var mıdır? Yıllar ve hizmetler birbirini izleyen bir bütünün par- çalandır. Eziklikler, mutluluklar tarih sayfalann- dadır. Gerçek yargıç odur. Kıyaslamalarda polıtikacılann yanlışlara veyanılgılara düş- tükleri iyi bılinmektedir. Düne, bugüne ve geleceğe bakış kolay bir yöntem değildir; hele insanın politik (particilik) yanı ağır ba- sarsa... •Kültür-Saııat' ve Dikili Dikili Festivali'nin olumlu niteliklerini gözardı etmiyorum. Bu yıl Türk-Yunan halklarının dostluğu yönünde tabandan bir adım atıldı. Bu yıl beşincisi düzenJenen "Dikili Kiiltür- Sanat Festivali"ne karikatür sergim ile ka- tüdım. 1988'deki " 3 . Dikili Kültiir-Sanat Festivali'nde" de karikatür sergisi açmıştım. Bu yıl festivalde kültür ve sanattan çok, ti- cari bir anlayış egernendi. Dikili, festival sü- resince adeta otr işportacı cennetiydi. Dikili Festivali, 12 Eylttl'ün yarartığı mo- ral çöküntü ortamında, arabesk festivallere karşı düzeyli bir çıkış olarak ilk örnek olma açısından önemlidir. Ancak bu yıl beşincisi düzenlenen festivalin, çeşrtli aksaklık, eksik- lik ve olumsuzlukları halen aşamumış olması düşündürücüdür. Festivalde sergiler için sahil yolundaki yaz- lık sinemanın aynldığını belirttiler. Sergi aça- cak olan diğer arkadaşlarla buraya gittiğimiz- de çöplük içinde viran bir bahçe gördük. Du- varlara çuvallar gerilmiş, çok itici; değil sa- natsal sergilerin, kavun karpuz sergilerinin bi- le açılamayacağı nitelikte bir yer. Sergiyi mec- buren burada açmak zorunda kaldık. Ancak daha sonra iki arkadas resim sergilerini kal- dırdılar. Ben de karikatürist bir arkadaşımla sergilerimizi Olof Paime Parkı'na götürerek burada iki elektrik direğinin arasına gerdik. Ancak bir gün sonra aşın ruzgâr nedeniyle sergimizi kaldırdık. Son çare, olarak karika- türlerimizi parkın önünde yere dizerek sergi- lemek zorunda kaldık. Festival komitesi bir- kaç pano isteğimizi karşılamadı. Oysa bir il- kokulda bile üç-dört pano vardır, ayrıca çev- re belediyelerden temin edilebilirdi. Sanatçılara yemek fışi verildiğini duyduğu- muzda, bize de yemek fişi verilip verilmeye- ceğini öğrenmek amacıyla festival komitesi- ne başvurduğumuzda aldığımız yanıt ilginç- ti. Komitedeki kişinin yanıtı aynen şu oldu: "Buraya gelen berkes sanatçı, hangi birine fiş verecegir." Oysa festivale sergileri ile katkı- da bulunan sanatçılann sayısı bir elin parmak- larını geçmiyordu. Yatacak yer olarak da be- lediyenin üstündeki düğün salonunu göster- diler (Burası zemini boydan boya taş olan, çı- nlçıplak bir mekân). Dikili Festivali'nin olumlu niteliklerini göz ardı etmiyorum. Bu yıl Türk-Yunan halkla- rının dostluğu yönünde tabandan bir adım atıldı. Paaeller ve konserler de iyi idi. Ancak sanat yoktu bu festivalde. Olması da o kadar önemli görülmedi belki. 4. Dikili Festivali'nde, bu tür eksikliklerin düzeltilmesi ve tekrarlanmamasını belirten bir dilekçe, sergi açan sanatçılar tarafından Di- kili Belediye Başkanı'na iletilmiş, ancak bu yıl da görüldü ki bunun hiçbir yararı olma- tnış. Hiçbir maddi çıkar gözetmeden, ülkenin çe- şitli yerlerinden sırf festivale katkı amacıyla gelen sanatçılar olarak Dikili'den olurasuz iz- lenimlerle aynldık. Dileğim gelecek festivallerde bu tür olum- suzlukların giderilmesi. EROL ANAR Karikatiirist/Ankara ORTADOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ENDÜSTRİ ÜRÜNLERİ TASARIMI BÖLÜMÜ ÖNKAYIT ve YETENEK SINAVI işlemi tamamlanmanuş sayılır. F) Zorunlu hallerde posta ile de kayıt yapılabilir. Ancak başvuru için gerekli tüm belgelerin 27 Ağustos 1990 Pazartesi günü çalışraa saati bitimine kadar ODTÜ öğrenci İşleri Dairesi Başkanlığı-Ankara adresine ulaşmış olması gereklidir. Yetenek Sınavı Uygulaması: * Yetenek sınavı üç bölümden oluşmaktadır. * Adaylar yetenek sınavının belirli bolümlerinde aldığı puana gö- re elemeye tabi tutulacaktır. * İlan edilecek listelerde yedek belirlenmevecektir. Endüstri Urünleri Tasarımı Bölümü'nün amacı endüstriyel yön- temlerle çok sayıda üretilen nesneleri projelendirebilecek meslek adamlarım yetiştirmektir. Bölümümüz mezunları, tasarırn hizrnet- lerini serbest bürolan aracılığı ile verebilecegi gibi özel veya resmi kuruluşlann lasarım ofıslerinde de çalışabilir. Başvuru Koşulları: A) ö n kayıt ve yetenek sınavı yolu ile ODTÜ Mimarlık Fakültesi Endüstri Urünleri Tasarımı Bölümü'ne başvuracak adaylann, Tür- kiye Cumhuriyeti veya Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti uyruklu ol- ması; B) 1988, 1989 veya 1990 ÖSS puanırun en az 12S.000 olması ge- reklidir. Başvuru Tarihi ve Yeri: Başvumlar, elden, 27 Ağustos 1990 günü çalışma saati bitimine ka- dar ODTÜ Öğrenci 15leri Dairesi Başkanlığı-Ankara adresine yapı- lacaktır. Başvuru için Gerekli Belgeler ve Ön Kayıt lşlemleri: A) Adayın adına T.C. lş Bankası ODTÜ Şubesi 4827 nolu hesaba 50.000 TL. sınav harcı yatınldıgına dair makbuz ile ODTÜ Öğrenci İşleri Dairesi Başkankğı'na başvurulur. B) Adayın 1988, 1989 veya 1990 yıllarından birine ait ÖSS Sonuç Belgesı ön yüzünün okunaklı iki adet fotokopisi, aslı gösterilerek öğ- renci Işleri Dairesi Başkanlıgında onaylatüır. C) Bu işlemler sonucu öğrenci İşleri Dairesi Başkanlığı'ndan ve- rilecek basıh başvuru dilekçesi ile D) Mimarhk Fakültesi, Endüstri Urünleri Tasarımı Bölümü'ne ada- yın son bir yıl içinde çekilmiş fotoğrafı ile öğrenci tşleri Dairesi Baş- kanlığı'nın onayladığı ÖSS Sonuç Belgesi fotokopilerinden bir tanesi teslim edilerek, başvuru dilekçesinin uygun bölümü onaylatıhr. E) Başvuru dilekçesi ile birlikte banka raakbuzu ve adayın onayh ÖSS Sonuç Belgesinin ikinci fotokopisi ODTÜ EvTak ve Arşiv Mü- dürlüğü'ne teslim edilir. Başvuru dilekçesini 27 Ağustos 1990 Pazartesi günü çalışma saati bitimine kadar teslim etmeyen adayın ön kayıt A) Yetenek sınavının duyarlık bölümüne, 31 Ağustos 1990 cuma günü saat 10.00'da Mimarhk Fakültesi girişinde ilan edilecek yer- lerde başvuran bütün adaylann katılımı ile yapüacaktır. Bu sınav so- nunda en yüksek puan alan 180 kişi, 4 Eylül 1990 cuma günü saat 10.00'da Mimarhk Fakültesi'nde ilan edilecek yerlerde saat 10.00'da yetenek sınavının çizgisel anlatım bölümüne ve saat 14.00'te yete- nek sınavının kavrama yeteneği bölümüne alınacaktır. B) Yetenek sınavı sonunda en yüksek puan alan 60 kişi 7-8 Eylül 1990 cuma, cumartesi günleri saat 10.00'da başlayacak mulakata gir- meye hak kazanacaktır. C) Mülakat sonunda sınavı kazanan ilk 30 kişi ile onları puan sı- rasma göre izleyen yedek 30 kişi 10 Eylül 1990 pazartesi günü Mi- marhk Fakültesi DekanhğYnda ilan edilecektir. Not: * Adaylar sınava gelirken yanlannda geçerli kimlik belgesi (nüfus cüzdanı, sürücü belgesi, pasaport vb.) bulundurmak zorun- dadır. * Adaylann sınav için iki adet yumuşak kurşuh kalem, bir sılgi ve kalemtıraş bulundurması gereklidir. Adayın sınav tarihinde ÖYS sonucu berhangi bir programı kazan- mış olması, yetenek sınaMna girroesini engeDemez. Aynı biçimde, ada- yın yetenek sınavına gvmiş olması da kazandıgı programa kayıt olma hakkını ortadan kaldırmaz. GEÇMİŞLE GELECEK Sabahattin Kudret Aksal 2. bası 3000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul ödeneli gönderilmez. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Atma Recep... İlhan Selçuk anlatmıştı fıkraları; biri şöyle: Papazın biri ölüm döşeğindeymiş. —Bana imamı çağırın! demiş. İmam gelmiş, sesi çıkmıyormuş, ama papazın çenesi oyna- maya başlamış. O sırada. orada bulunan Bektaşi, hemen pa- pazın ağzını kapamış. —Ne yaptın demişler, niye kapadm papazın ağzını? —Ben, demiş Bektaşi, kırk yıldır Müslümanım, bu şimdi bir "eşhedü en lailahe illallah" diyecek, cennete gidecek. Yağma yok! İttinci fıkra da yine gâvur-Müslüman üzerine; o da şöyle: Bektaşi ölüyormuş. Dini bütün Müslüman. O da, son sohiğu- nu verirken, papazı çağırtmış. Merak edip sormuşlar: —Niye papazı çağırtıyorsun? —Bir Müslüman öleceğine, bir gâvur ölsün! Artık, gâvur-Müslüman kalmadı, Müslüman Müslûmanı öldü- rüyor. Görmüyor muyuz, Irak Müslümanları, Kuveyt Müslüman- larını topa tutuyorlar, kılıçtan geçiriyorlar. Bunlara bakıp, "Müs- lümanlık birleştiricidir" denilebilir mi? Onların ipiyle kuyuya ini- lebiir mi? Mal ortada! Belli ki, ülkeler arasında her şeyi, barışı da savaşı da dostluğu da düşmanlığı da sağlayan çıkarlar. Bu çıkariarda en küçük bir zedelenme otdu mu, ne din kalır, ne iman! Onlar birer boş sözden başka bir şey olmazlar. Prot. İlhan Ar- sel, biribirinden güzel yapıtlarından birinde, özetle şöyle der "...Türk'e insanlığının değerini öğreten ve daha doğrusu insan olma bilincini veren ilk insan Atatürk'tür. Meşrutiyet döneminin o göklere çıkarılan aydınlarının hiçbiri insan varlığını kul ve şeri- atın ve kaderin kölesı olma kertesinden ileri bir değere layık gör- memiştir. Oysa ki, Atatürk, "Kaza, kader ve tesadüf deyimleri Arapçadır... Türkleri ilgilendirmez" ya da; bir millette şerefin, hay- siyetin, namusun ve insanlığın varlığı ve sürekliliği muttaka o mil- letin özgürlüğe.. sahip olmasıyla kaimdir" diyerek ve derken de kişiyi (ve toplumu) akılcı kerteye yükselterek. insan hakları bi- lincine eriştirerek Türk'e yapılabilecek en büyük hizmeti yerine getirmiştir. Bu değer ölçeğine kavuşabildiği içindir ki, Atatürk Türkiyesi 27 Mayıs (1960) ihtilalini yapabilmiştir. Bu ihtilal sadece dikta re- jimine ve keyfiliğe özenen bir iktidara karşı değil fakat insan de- ğeri bilincine yüz çeviren ve şeriatçılığa ve gericiliğe özenen bir zihniyete karşı direniştir. Diğer İslam ülkelerinde buna benzer bir girişim görülmemiştir. 1979 yılı başlannda İran'da oluşan ih- tilal bile gerçek anlamda özgürlük ya da insan değeri adına ya- pılan bir ayaklanma değildir. Iran ihtilali Şah'ın sömürüsüne, kötü yönetimine ve asıl hırsızlıklarına karşı tepkiden ibarettir ve din adamının kışkırtmalarıyla belirlenmiştir. Din adamının uğraşısı özgürlük hevesiyle değil fakat Şah döneminde yoksun kaldığı özel çıkarlarının yeniden elde edilmesi (Şah zamanında molla- ların elindeki topraklar altnmış, bunların birçok ayrıcalıkları yok edilmişti), dinsel otoritenin ve her halükârda şeriat düzeninin ye- niden yerleştirilmesi hevesine dayanmıştır. ihtilali yapanlar, Şah'ın istibdadı yerine Humeyni'nin istibda- dına teslim olmakta sakınca görmemişlerdir. Humeyni'nin yer- leştirmek istediği İslam cumhuriyetinin insan varlığına ve haklarına. yer ve değer vermeyen bir rejim olduğunu düşünme- mişlerdir. Nitekim ihtilali izleyen ilk günlerde şeriat hazırlıkları- na girişilmesi, İslam adalet sisteminin yerleştirilmesi, İslam hukuk kurallannın (örneğin kadını ikinci sınıf yurttaş sayan, erkeğin kö- lesi yapan hükümlerin) benimsenmesı ve işlerlıge geçirilmesi üzerine Şah'ın köleliğinden Humeyni'nin (daha doğrusu şeria- tın) köleliğine sürüklendiklerini fark etmişlerdir..." Din kardeşlenmiz Suudiler, hac görevini yerine getirirterken, ölen yüzlerce yurttaşımızın, neden öldüklerini, açıklamamakta direnmekte, "takdir-i ilahi" edebiyatıyla, bir cinayeti kapatmak istemektedirler. Ölülerın giysileri, paraları bile alınamamakta, 'beytülmale' (Suudi Kızıtay'ına) yazılıp gitmektedir. Diyanet İşle- ri eski başkanlarından, eski Devlet Bakanı Lütfü Doğan, ölenler için dinsel törenin bile yapılmadığı sanısındadır. Böyle bir tören olsa, Dr. Lütiü Doğan'ın bilgisi olmaz mıydı? Çünkü o da, o sıra- da Mekke'deydi. TRT, Dr. Lütfü Doğan'ı üç kez ölüler arasında saydı. Lütfü Doğan'ın telefonları, açıklamalan boşuna oldu. O, TV'ye göre, bir kez ölmüştü, nereden çıkıyordu şimdi? Hortla- mış mıydı ne? Yatsındı, yattığı yerde... Türkiye'deki gericiler, olayı "takdir-i ilahi" ile açıklamayı sür- dürdüler. Nasıl olsa, bu da unutulurdu! Buna da alışıhrdı... Türkçede bir söz var: "Atma Recep, din kardeşiyiz!" derler. Söyledim, din kardeşliği de bir işe yaramıyor. Din gücü, müez- zinleri minareye bile çıkarmaya yetmiyor da, ezanı aşagıdan, mik- rofondan okuyorlar. Sabah sabah da, turistik yerlerde tuıistleri yataklarından fırlatıyorlar. Güçleri buna mı yetiyor ne? Bir de 'gâvur' uyanmış ne güzel! Burhaniye'nin Ören'in de, Öğretmenler Mahallesi'nde, "Öğ- retmenlerin Sendikal Hakları ve Türkiye Milli Eğitiminin Dünü- Bugünü" konulu bir açıkoturuma katıldım. Eğitim-iş Genel Baş- kanı Niyazi Altunya, Talip Apaydın, Hamdi Konur. Halil Öncûl ile İsmail Sarıoğlu da konuştular. Ajıkoturumu yöneten, ismail Hakkı Bayram, dinleyicileri, bir süre önce vanan Burhaniye-Ören or- manları için bir dakikalık saygı duruşuna çağırdı. Herkes ayağa kalktı, ama "Ağaç için de saygı duruşu yapılır mı" diye mırılda- nanlar olmadı değil. 1910'larda Alatürk'ün arkadaşı İsmet Bey'e (İnönü) söylediklerini düşündüm: —Çabuk, bana bir din bul! —Ağaç dini. İbadeti de ağaç dikmek olsun! Yanan Ören or- manlarını göreceğim... ÇAUŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL "SSK'nın gerçek sahipleri" Kamuoyunda "Süper Emeklilik Yasası" olarak bilinen 3395 sayılı yasa yürürlüğe girdiği 9 Temmuz 1987'den günümüze değin tartı- şılmış ve haklı eleştirilere neden olmuştur. Öncelikle Sosyal Sigor- talar Kurumu emeklileri norraal ve süper olarak ikiye ayrılmıştır. 3395 sayılı yasa ile 10 derece içinde yer alan ve 95 kademeden oluşan "Üst Gösterge Tablosu" getirilmiş ve eski emekliler, bu tab- lonun dışına itilmiştir. 1.700 gösterge sayısından başlayıp her ka- deme için 50'ser puan artarak 6.400 gösterge sayısında son bulan bu tablo, emekliler arasında bir uçurum oluşturmuştur. Her kat- sayı artışında bu uçurum giderek büyümektedir. Çalışma yaşamı boyunca kesintisiz ve en yüksek ücret üzerin- den prim ödeyerek 1988 yılından önce emekli olanlar, bu tablo ile cezalandırılmıştır. 3395 sayılı yasadan önce uygulanan "Gösterge Tablosu", 700 gös- terge sayısından başlamakta, 12 derece içinde 5'er puan artan, 141 gösterge sayısı oluşmakta ve tablo, 1.400 göstergede son bul- maktadır. Bu tablonun ait sınınnda yer alan 700 sayısı ile, son sı- nırda yer alan 1.400, sayısı arasında yalmzca 700 puan fark vardır. Oysa ki Üst Gösterge Tablosu'nda yer alan en küçük ve en büyük gösterge sayıları arasındaki fark 4.700'dür. 195O'li yülarda İşçi Sigortaları Kurumu olarak bilinen ve 1965'te adı Sosyal Sigortalar Kurumu olarak değişen bu kuruma, paranm pul olmadığı 1980*11 yıllara kadar primini odeyip oluşmasına, ge- lişmesine, büyümesine ve bugünlere gelinmesine neden olan ve ger- çek anlamda bu kurumun sahipleri, bugün bir kenara itilmekte ve yok sayılmaktadır. Sosyal Sigortalar Kurumu'nun bugüne gelmesinin nedeni, dü- nün sigortalıları ile primlerini dürüstçe ödeyen işverenlerdir. Sos- yal Sigortalar Kurumu büyüklüğünü ve mal varlığını, bugün bir kenara itilen eski sigortalılarla prim kaçırmayan işverenlere borç- ludur. Bugün, süper emekli olmaya en çok eski emeklilerin hakkı var- dır. Çünkü SSK'mn gerçek sahipleri, alınterlerinin primlerini ödeyen dünün emeklileridir. Biz, sözü, sayıları bırakıp 1987 yılından sonra en yüksek primi ödeyerek emekli olan ve olacaklarla, bu yıldan önce yine en yük- sek primi ödeyerek emekli olmuş ve bugün cezalandmlrmş eski emeklilere yapılan bu büyük haksızlığı, emekli olunan yıllara gö- re anlatalım. PRİM ftDEME GON SAVISI Y4 GâıtofH SJMO 7.2M U N 12J80 Huviyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. FİLtZ AKDAĞU 1987 1968 1969 1990 1991 1992 1400 2.050 aoso 4.050 5.100 6.400 493.800 5saooo 7U000 871000 1.041.000 1 249.000 534.120 612.040 800.840 989.640 1.187.880 1.433.320 565.480 657960 869.160 1.080360 1302.120 1576680 605.800 766360 1015560 1.274.760 1546.920 1383880 605300 782600 1.054600 1326.600 1.612.200 1565.800
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle