02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 22 AĞUSTOS 1990 KÖRFEZ KRİZİ...KÖRFEZ KRİZİ... KÖRFEZ KRİZİ...KÖRFEZ KKİZİ... KÖI ABD'nin 1957 Suriye krizi sırasında Türkiye'ye verdiğigüvenceler, hem Güney'de hem Kuzey'de gerginlikyaratmıştı Türkiye'ye çift yönlütehditB'aşkan Eisenhower'ın 1957'deki Suriye krizi sırasında Türkiye'ye verdiği güvence 'Eğer Suriye'ye karşı savunma amaçlı bir askeri harekâta girişirseniz, size silah yardımında bulunacağız' şeklindeydi. Bu güvencenin ardından ABD savaş uçaklanndan bir bölümü Incirlik Hava Üssü'ne indi ve 6. Filo Akdeniz'de bir kez daha hareketlendi. G.lelişmeler, Türkiye'yi hem güney sınırlarından hem kuzey sınırından tehdit altına sokmuştu. Ankara- Moskova ilişkileri gerginleşirken Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Suriye sınırındaki manevraları da Şam'la olan üişkilerin iyice kötüleşmesine neden oldu. YASEMİN ÇONGAR ANKARA — ABD'nin Orta- doğu'da Eisenhower Doktrini'nin askeri müdahale öngören üçüncü maddesini uygulamasında Türki- ye, her zaman "damşman", sık sık da "davetçi" rol oynadı. AJtıncı Filo'nun Urdün'e gönderilmesin- de Türk hükümetinin bu yöndeki isteği de etkili oldu. Ancak dok- trin için tam bir sınav niteliği oluş- turan 1957 ağustos-eylül Suriye krizinde, Türkiye ilk kez "gerekçe" yapıldı. 6 ağustosta Suriye'ye geniş bir Sovyet iktisadûyardım paketinin kabulü, 15 ağustosta Suriye Ge- nelkurmay BaşkanüğYna ABD'de "pro-Sovyel" olarak tanınan Al- bay Afif H-BırrPnin getirilmesi, ardından Şam Bü>11kelçiliği'ndeki Amerikalı diplomatların sınır dı- şı edümesi ve karşılığmda Was- hington'daki Suriye Büyükelçisi'- nin geri gönderilrnesi... Bu geliş- meler kibriti çakmaya yetti. ABD, Ürdün, Lübnan, Irak ve Suudi Arabistan'a silah gönderdi. Birkaç gttn sonra ABD Dışişleri Bakanı DoUes ünlü açıklamasını yaptı: "Türkiye, Suriye deki büyük silah birikiminin aıtan tehdidi alünda- dır." Bu açıklama Amerikan tarih- çisi William R. Folk'un "The Arab Worid" kitabında şöyle de- ğerlendiriliyon "Ortadoğu'nun hiçbir yerinde Dış İsleri Bakanı bizi tehdid ediyor İGranyko. Suriye hodııKiM ukar jnf&innıs **. | İ t. £ ! Çırşmk 9 Ekfa »5? T. T«Mrf T A W R I BUYRUĞC ÖMER RtCA DOCRUL Ahmrt HalH Kttsberl — UUnbul V»' AS£ i l l i l p f p s ollatörö Hrutçe S S 3 I »izi tehdit ediyor(wg ani«i!eHniçen.s.riy ıy iıiT anit4tctk. mSuriye hodndona asker yığdığınnza ı [iddialar tekrarlandı, Hmtçefe göre Urdün, Suriyeye lîltimatom verdi ItrİM M r hatarleri Moskova tekıip etfiyor Kuğfijrıy fiatları PızâTTS Ejlll 1957 lyüzdea Rns hadaiunı "cıplak* bıraluuşıri Aımıu, Sarijr* baMMtfa Cniaa akyfcİM f<r*Um kantMaroa MB **rttm««tl taUMc, 9aa II* «p- kmutik •«•Mtbctleriai kcMccaMfc»M4ufccri k«Trc< blİMİİM k t n m n i a Hrtar atti r Pırtın ı#fl üıki'a Hrutc^f tflla •*<•* | Purv» bu«udu«M 0r4wi» 9ur*y«vv Mr tıttımlMn w n RusbaşbakanıBulganii [A. Henderes, Su Suriye hududuna askerlsi'âh deposu oldu, diyor yığdığımızı iddia ediyo M Nistakbcl ihtimlkr Te iakişaflar aaıan itibara aiınırsa,! tehlikderlc çerrili Mr f l c k c t halinde taln MiDî Savunma Bakanlığı diin bir açıklama yaparak] söylentileri valanladı ve Türk ordusunun «Yurddaı Başbakan, hür dünyayı, bütûn dikkatini Orta- doğu olaylan üzerinde teksif etaıeye dâvet etüj Ankara-Moskova arasında mesajgerilimi1957 sonbaharında patlak veren Suriye krizi sırasında, iki başkent arasında tonu giderek sertleşen bir mesaj trafiği yaşanıyordu. Kruşçev, 'Silahlar ateş alırsa roketler uçacak ve o zaman düşünmek için vakit çok geç olacak...' diyordu. Suriye krizi sırasında Ankara'mn oynadığı rol, Moskova'run şimşeklerini çekti. İki başkent arasında tonu giderek sertleşen bir mesaj trafiği başladı. Sovyet Başbakanı Bnlganin, 10 Eylül 1957'de Başbakan Menderes'e gönderdiği mesajda, Türkiye'nin Suriye sınırına yaptığı askeri yığınak ile ABD'nin Türkiye'ye silah sevkiyatından duyulan kaygılan dile getirdi. Bulganin özetle şunu diyordu: "Suriye'ye karşı bir maceraya girişilirse bu yerel çapta kalmayacaktır. Böyle bir girişim büyük tehlikeler tasır. Nitekim Birinci ve Ikinci Diiny-a Savaşlannın da "yerel' uzlaşmazlıklardan çıktıgı unutulmamalıdır." Menderes'in yanıü 30 eylülde geldi. Mesajda, Suriye'nin "ihtiyaç halinde muhtemelen başkalan tarafından kullanılabUecek bir silah deposu"na dönüştüğu vurgulandı. Bu durumun Ankara'da yarattığı kaygıyı ifade eden Menderes, Türkiye'nin SSCB ile iyi komşuluk ilişkileri sürdürmek istedığini, ama bunun Moskova'run politikalan nedeniyle mümkün olmadığuu anlattı. ABD'li tarihçilerin ilk başta tümuyle "yapay" olduğunu kabul ettikleri "Türkiye'ye yönelik Suriye tehdidinin", Moskova tehdidine dönüşerek nasıl somutlaştığını ise SSCB lideri açıkladı. Nildta Kruşço, 9 Ekira 1957'de bir Amerikan gazetecisine şunları söyledi: "Eğer savaş patlayacak olursa Türkiye'ye yakın olan biziz, siz değilsiniz. Silahlar ateş alırsa roketler uçacak ve o zaman düşünınek için vakit çok geç olacak..." Bu mesajın yanıtı 11 ekimde ABD Dışişleri Bakanı Dulles'tan geldi. Dulles'ın bildirisinde, eğer SSCB, Türkiye'ye karşı bir saldırıya girişirse ABD'nin doğrudan doğnıya Sovyet topraklarını hedef alarak karşılık vereceği belirtiyordu. bu sözler, olduğu gibi kabul gör- medi. Suriye ordusunda savaş de- neyimi olmayan topu topu 50 bin asker vardı ve bunların lsrail sını- rında görev yapmaları gerekiyor- du, askeri malzemeleri yeniydi ve bunlann kullanımı konusunda eğitim yetersizdi. Türk ordusu ise NATO'nun en geniş ordusuydu, yanm milyon asker, on yıl boyun- ca ABD tarafından silahlandınl- mış ve eğitilmişti. NATO güven- celeri sayesinde bu askerler, Suri- ye sınırına yığınak yapabilirlerdi. Bu olgular göz önüne alındığında Ortadoğu'da birçok kişinin ABD^ nin bu sözlerinın Eisenhower Doktrini'nin uygulanması için ba- hane olduğunu duşünmesi şaşır- tıcı değıldirî" 1957 ağustosunun son haftasın- da Irak Kralı Faysal ve Ürdün Kralı Hüseyin tstanbul'a geldiler. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Loy Henderson'ın da katılımıyla Başbakan Adnan Menderes'le gö- rüştüler. Başkan Eisenhower bir- kaç gün sonra Menderes'e bir me- saj gönderdi. Mesajda, Suriye'ye karşı Türkiye, Urdün ve Irak sa- vunma amaçlı bir askeri harekâ- ta girişirlerse, ABD'nin kendileri- ne silah yardımında bulunacağı güvencesi vardı. Bu güvencenin ardından Batı Avrupa'daki ABD savaş uçaklarının bir bölümü f n- cirlik Üssü'ne indi ve Altıncı Filo Akdeniz'de bir kez daha hareket- lendi. Böylece bir yıl önce Mısrr'a asker gönderdikleri için tngiltere, Fransa ve tsrail'i kınayan, Maca- ristan'daki halk ayaklanmasını tanklarla bastırdığj için Sovyetler'i eleştiren Washington aynı yönte- mi Şam üzerinde denemeye hazır- lanıyordu. Bu hazırhk, Türkiye'yi birden bire "çift yönlü bir tehdifin or- tasında bıraktı. Ankara-Moskova ilişkileri gerginleşirken, Türk Si- lahlı Kuvvetleri'nin Suriye sınınn- daki manevralan da Şam ile ara- sının iyice açümasına neden oldu. Bu gerilimin düzeyini o günlerin yofun mesaj trafiginde yakala- mak mümkün. Suriye krizi zaman içinde don- du. Suudi Arabistan'ın Ankara ile Şam arasında arabuluculuk giri- şimleri, Ürdün'ün Şam'a karşı yu- muşaması ve 14 Eylül 1957'de im- zalanan bir anlaşma ile 1 Şubat 1958'de geçerli olmak üzere Suri- ye ve Mısır arasında Birleşik Arap Cumhuriyeti'nin kurulması bu donma sürecinde rol oynadı. Kri- zin Arap başkentlerine öğrettiği iki ders vardı: Birincisi ABD, Moskova ile yakın iliskiye giren ül- kelere karşı Eisenhower Doktrini1 ni uygulama eğilimidir; ikincisi bu doktrinin uygulanmasmda Tür- kiye, VVashington'un istemleri doğrultusunda "deslekçi, araa ve gerekçe" olabilecek bir ülkedir. Eisenhower Doktrini 1958'de Lübnan'da da uygulandı. Ustelik bu kez askeri müdahale, silah yar- dımı ve Altına Filo'nun hareketiy- le sınırlı kalmadı. Batı yanlısı po- litikalanyla tanınan Devlet Başka- nı Camille Chamoun'un çağrısı, Türkiye ve Iran'ın da "olnmla görüşii" üzerine, 15 temmoz gü- nü sabaha karşı 03.00'te Ameri- kan deniz piyadeleri Lübnan'a çık- tılar. Chamoun, Şam ve Kahire1 nin ülkesinde iç kanşıklık yarat- mak istediğini öne sürüvor, ABD^ nin buna engel olmasıru istiyordu. Bu isteğe sempatiyle bakan Was- hington bir süre Birleşmiş Millet- ler*in bölgedeki incelemelerinin sonucunu beklemeyi yeğledi. Ger- çi bu sonuçlar Chamoun'un iddi- alannı doğmlamıyordu, ama 14 temmuzda bir başka bölge baş- kentinde, Bağdat'ta General Ab- dül Kerim Kasım h'derliğindeki darbe, Altıncı Filo'ya "LöbBaa'a asker çıkann" erarinin verilmesi- ne yetti. Başkan Eisenhovver, Irak'taki gelişmelerin Ortadoğu'da Batı et- kisinin tümden yitirilmesine ne- den olabileceğinden korktuğunu itiraf etmiş ve Amerikan gucünün bölgede "tam bir kaosa gidilme- dni önlemek için" kullanılmasını isterniştı. Gerek deniz piyadeleri- nin varlığı, gerekse ABD Başka- nı'nın özel temsilcisi Robcrt Murpfcy'nin diplomatik temas ve girişimleri, Lübnan'daki iç karı- şıklığın ABD baskısıyla ve ABD tercihleri doğrultusunda "çöriil- mesini" sağladı. Amerikan asker- leri 25 Ekim 1958'de Lübnan'dan çekilmeye başlarken, Türkiye'nin bu müdahaledeki rolü sivasi cesa- retlendirme ve Incirh'k Üssü'nden sağlanan lojistik destek olarak ka- yıtlara geçti. John F. Kennedy 1961'de baş- kan oldu. Dıs politikada yeni bir anlayışın geliştirilmesi gerektiğini savunuyor, Ortadoğu ülkelerine yapılacak iktisadi yardımın bölge- de Amerikan çıkarlanna uygun bir siyasi ortamın devamı için ye- terli olacağını düşünüyordu. Ni- tekim 1950'li yüların sonlarında VVashington, Arap milhyetçUiğine karşı tavnnı terk ederek, bu akım- dan yararlanmayı öngören bir po- litikayı benimsemeye başlamıştı. 1959 yılında Nasır yönetimiyie ya- pılan anlaşma bunun en somut örneğiydi. Y'arın: Arap-tsrail çatışması 50'liyıllann sonlarında oluşturulan Arap birlikleri, özellikle Irak'takiKasım darbesi ve Yemen İç Savaşı nedeniyle uzun ömürlü olamamış Arapâleminde'ikilik*bozulmuyorf 1 Sallal rejimine destek olarak Mısır birlikleri- — 2 — ALİ DOĞAN Ikinci Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda Or- tadoğu, soğuk savaşın yoğun olarak yasandı- ğı bir bölge durumuna geldi. İki sistemin böl- gedeki çıkarlarırun yanı sıra bölge ülkelerin- deki siyasi gelişmelerden de kaynaklanan bu durum, Arap dünyasındaki dengeleri de et- kiledi. Arap ulkelerinin bu yıllarda ABD ve SSCB'ye yakınlıklarına göre yapılacak bir "böliinmüşlük" tanımlaması yanılucı olacak- tır. Özellikle Nasır'ın liderliğindeki Mısır'm "Sovyetik" bir politika izlediğini ileri sürmek hatalı olur. Nasır, Sovyetik olmaktan çok, Sovyet kozunu Batı'ya ve özellikle ABD'ye karşı çok iyi kullanan bir lider görüntüsü çi- ziyordu. Suudi Arabistan, Ürdün ve General Kasım darbesi öncesi Irak gibi Arap monar- şilerinin ise Suriye, Mısır, Sovyetler Birliği ya- kınlaşmasını dış politikada iyi kullanarak iç düzenlerini sağlamak için Batı'ya sığındıkla- nnı söylemek yanlış olraaz. Irak'ta monarşinin sona ermesi ve Yeraen tç Savaşı, Arap dünyasındaki bu nitelikteki kamplaşmalara çarpıcı iki örnek olarak gös- terilebilir. 1957 yılırun 14 eylül günü Suriye ve Mısır, 1 Şubat 1958 tarihinden geçerli olmak üzere Birleşik Arap Cumhuriyeti adı aJünda birleş- meye karar veriyorlardı. Suriye bir yıl önce Sovyetler Birliği ile kapsamlı bir ekonomik ve askeri anlaşma imzalamış, bu anlaşma yalnız Batılı ülkeleri değil, onlardan daha fazla Tür- kiye, Irak, Ürdün-Lübnan'ın ve lsrail'in tep- kisine neden olmuştu. Mısır ve Suriye'nin Irak ve Ürdün monarşileri için oluşturdukları teh- dit, bu anlaşmayla "Sovyetler Ortadoğu'da" formülasyonuna dönüştürülüyordu. Türkiye1 nin de aktif olarak katıldığı ve bölgeye "mü- dahale isteminde" bulunduğu Suriye krizinin ardından Mısır ve Suriye'nin birlik kararı, iki Arap monarşisi Irak ve Ürdün'de kaygıyı art- tırıyordu. Ürdün Krah Hüseyin ve Irak Kralı Faysal 14 Şubat 1958'de bir "Arap BirligT' oluştur- s,uriye ve Mısır'ın 1958 tarihinde kurdukları Birleşik Arap Cumhuriyeti de, yine aynı tarihte Ürdün ve Irak tarafından oluşturulan Arap Birliği de uzun ömürlü olamamış, Arap dünyasında birleşme yerine, yeni gerginlikler yaratmıştı. Yemen iç savaşı Arap dünyasında zaten var olan çatışnu ve bölünmelere bir yenisini daha eklemişti. ma kararlannı açıkladılar. Birlik kararı, Su- riye ve Mısır'ın sert tepkisinin yanı sıra Irak halkının da yönetime karşı ayaklanmasına yol açıyordu. Irak monarşisi devrilme tehlikesini yaşarken, Lübnan'daki cumhurbaşkanı Şa- mun'un seçimlere hile karıştırması ve cumhur- başkanlığı süresini uzatmaya çalışması ile baş- layan olaylar Ortadoğu'daki gerginliğe yeni bir boyut daha katıyordu. Şarnun, Türkiye ve Irak'tan Lübnan'a mü- dahalede bulunmalarını istiyordu. Irak Baş- bakanı Nuri Sail Paşa'nın Lübnan'a müdahale için gönderdiği birliklerin komutanı General Kasım 14 temmuz gecesi gerçekleştirdiği dar- be ile Irak'ta monarşiye son verîyordu. Kral Faysal ve naibi öldürülürken, başbakan da halk tarafından linç edildi. Ürdün monarşisi sıranın kendisine geldiği kaygısı içinde Ingiltere'den yardım istedi. ln- giliz paraşütçü birliği lsrail üzerinden gelerek Ürdün'e inerken, bir diğer Arap monarşisi, Su- udi Arabistan, aralannda Türkiye'nin de bu- lunduğu Bağdat Paktı ülkelerinden Irak'a mü- dahale etmelerini talep ediyordu. Türkiye'de Menderes hükümetinin müdahaleden yana is- tekli tutumu bölgede ABD ve Sovyetler'i bir kez daha karşı karşıya getirirken, bu durum aynı zamanda gerginliğin daha fazla tırman- masına da engel oluyordu. Irak'ta Kasım'ın gerçekleştirdiği darbe Arap dünyasında da dengeleri bir kez daha değiş- tirdi. Birincisi, Irak'tan başka hiçbir Arap ül- kesinin katılmadığı Bağdat Paktı fiilen tumüy- le Arap dunyasının dışına çıkıyordu. Daha sonra CENTO'ya dönüşen pakt, işlevini tu- müyle yitirecekli. Ikinci olarak aynı aileden gelen iki kralın Nasır tehlikesine karşı oluş- turduğu Ürdün-Irak ittifakı ve kurdukları Arap Birliği sona erdi. Sayıca azalan Arap mo- narşilerinden Ürdün ve Suudi Arabistan Ba- tı'ya daha fazla yakınlaştılar. Mısır ve Suriye'nin kurdukları Birleşik Arap Cumhuriyeti'nin de ömrü fazla uzun sürme- di. Mısır rejimi ile özellikle BAAS partisi ara- sındaki ideolojik ayrılık, Suriye"de siyasi par- tilerinin tümünün Nasır tarafından kapatılma- sı ve son olarak da Suriye'de 1%1 eylülunde gerçekleştirilen askeri darbe Birleşik Arap Cumhuriyeti'nin sonunu getiriyordu. Yemen tç Savaşı Arap dunyasının yaşadığı bu iki "birlik" de- neyimi, Arapları birliğe yönelten etkenlerin, aynı zamanda ne kadar kaygan bir zeminde yeraldığını, Ortadoğu'da gundelik hesapların bile ne denli cabuk değişebileceğini gösteriyor- du. 1962 yılında Genelkurmay Başkanı Albay Abdullah Sallal tarafından gerçekleştirilen darbe ile uzun yılar Sünni-Şii çatışmalanmn sürdüğü Yemen'de cumhuriyet ilan ediliyordu. Ortadoğu'da bir monarşik yonetimin daha devrilmesi Arap dünyasında yeni bir catışma ve bölunmeyi de beraberinde getirdi. Yemen Cumhuriyeti'ni ilk tanıyan Mısır'ın ardından Irak, Suriye, Tunus, Cezayir, Lübnan ve Su- dan da aynı kararı aldılar. Diğer cephede ise bu yeni cumhuriyeti tanımadıklan gibi darbe sırasında kaçmayı başaran devnk Muhammed El Bedr'e de yardıma başlayan Suudi Arabis- tan ve Ürdün yer aldılar. Mısır Devlet Başkanı Nasır ise Yemen'deki ni bu ülkeye gönderdi. SSCB ve ABD de Arap dünyasındaki bu bölünmede geleneksel yerle- rini alıyor, Sovyetler Yemen'i desteklerken ABD de bölgede Suudi Arabistan ile Mısır arasında arabuluculuğa girişiyordu. Kral yanlılan ile cumhuriyetçiler arasında uzun yıllar süren Yemen İç Savaşı, tarafları destekleyen Mısır ve Suriye ile Suudi Arabis- tan ve Ürdün'ü sıcak savaşın eşiğine getirdi. Suudi Arabistan 4 Kasım 1962'de Ürdün ile, Mısır da bundan altı gün sonra Yemen ile as- keri ittifak anlaşması imzaladı. ABD, Suudi Arabistan'a "Yfemen tehdidini önlemek" ama- cıyla savaş uçaklan gönderdi. Bir Amerikan savaş gemisi de Cidde Limanı'na demir- liyordu. Giderek artan gerginlik, Arap ulkelerinin 1964 yılında bir araya geldikleri Arap Zirve Konferansı ve Ikinci Arap Zirvesi ile Irak ve Cezayir'in arabuluculuk çabalanyla bir ölçü- de yumosamakla birlikte tümüyle ortadan kalkmadı. Diğer Arap devletlerini Yemen so- rununa çözüm aramaya iten, "ortak düşman" lsrail ile yaşanabilecek muhtemel bir savaşın yaklaşması olasıhğıydı. Yemen sorununun Arap dunyasının lideri konumundaki Mısır açısından en btiyfik et- kisi ise bu ülkenin Yemen'de bulundurduğu yaklaşık 100 bin kişilik askeri gücünü, 1967 lsrail savaşında kullanamaması oldu. Nasır sa- vaşın en zor döneminde bile Yemen'deki bir- liklerinin bir bölümünü bu ülkede tutmuştu. Nasır'ın Yemen'de bıraktığı askeri güç lsrail karşısında alınan yenilgiyi değıştirmese bile Arap dünyasındaki bölünmenin "ortak düş- man" karşısındaki ağırlığını göstermesi açı- sından ilginç bir örnektir. Güney Yemen Demokratik Halk Cumhuri- yeti'nin kurulmasının ardından Suudi Arabis- tan bu "yeni tehdit" karşısında Kuzey Yemen- deki kral yanlılan ile cumhuriyetçiler arasın- da arabuluculuk yapmaya girişti ve sağlanan uzlaşmanın ardından Kuzey'de kurulan Yemen Arap Cumhuriyeti'ni 1970 yılında resmen ta- nıdı Yarın: Camp David ve Arap düayasıada llderlik s o r —
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle