Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 22 AĞUSTOS 1990
KÖRFEZ KRİZİ...KÖRFEZ KRİZİ... KÖRFEZ KRİZİ...KÖRFEZ KKİZİ... KÖI
ABD'nin 1957 Suriye krizi sırasında Türkiye'ye verdiğigüvenceler, hem Güney'de hem Kuzey'de gerginlikyaratmıştı
Türkiye'ye çift yönlütehditB'aşkan
Eisenhower'ın
1957'deki Suriye krizi
sırasında Türkiye'ye
verdiği güvence 'Eğer
Suriye'ye karşı
savunma amaçlı bir
askeri harekâta
girişirseniz, size silah
yardımında
bulunacağız'
şeklindeydi. Bu
güvencenin ardından
ABD savaş
uçaklanndan bir
bölümü Incirlik Hava
Üssü'ne indi ve 6.
Filo Akdeniz'de bir
kez daha hareketlendi.
G.lelişmeler,
Türkiye'yi hem güney
sınırlarından hem
kuzey sınırından
tehdit altına
sokmuştu. Ankara-
Moskova ilişkileri
gerginleşirken Türk
Silahlı Kuvvetleri'nin
Suriye sınırındaki
manevraları da Şam'la
olan üişkilerin iyice
kötüleşmesine neden
oldu.
YASEMİN ÇONGAR
ANKARA — ABD'nin Orta-
doğu'da Eisenhower Doktrini'nin
askeri müdahale öngören üçüncü
maddesini uygulamasında Türki-
ye, her zaman "damşman", sık sık
da "davetçi" rol oynadı. AJtıncı
Filo'nun Urdün'e gönderilmesin-
de Türk hükümetinin bu yöndeki
isteği de etkili oldu. Ancak dok-
trin için tam bir sınav niteliği oluş-
turan 1957 ağustos-eylül Suriye
krizinde, Türkiye ilk kez "gerekçe"
yapıldı.
6 ağustosta Suriye'ye geniş bir
Sovyet iktisadûyardım paketinin
kabulü, 15 ağustosta Suriye Ge-
nelkurmay BaşkanüğYna ABD'de
"pro-Sovyel" olarak tanınan Al-
bay Afif H-BırrPnin getirilmesi,
ardından Şam Bü>11kelçiliği'ndeki
Amerikalı diplomatların sınır dı-
şı edümesi ve karşılığmda Was-
hington'daki Suriye Büyükelçisi'-
nin geri gönderilrnesi... Bu geliş-
meler kibriti çakmaya yetti. ABD,
Ürdün, Lübnan, Irak ve Suudi
Arabistan'a silah gönderdi. Birkaç
gttn sonra ABD Dışişleri Bakanı
DoUes ünlü açıklamasını yaptı:
"Türkiye, Suriye deki büyük silah
birikiminin aıtan tehdidi alünda-
dır." Bu açıklama Amerikan tarih-
çisi William R. Folk'un "The
Arab Worid" kitabında şöyle de-
ğerlendiriliyon
"Ortadoğu'nun hiçbir yerinde
Dış İsleri Bakanı
bizi tehdid ediyor
İGranyko. Suriye hodııKiM ukar jnf&innıs **.
| İ
t.
£ ! Çırşmk 9 Ekfa »5?
T. T«Mrf
T A W R I
BUYRUĞC
ÖMER RtCA DOCRUL
Ahmrt HalH Kttsberl — UUnbul
V»'
AS£
i l l i l p f p s ollatörö Hrutçe
S S 3 I »izi tehdit ediyor(wg
ani«i!eHniçen.s.riy
ıy
iıiT
anit4tctk. mSuriye hodndona asker yığdığınnza ı
[iddialar tekrarlandı, Hmtçefe göre
Urdün, Suriyeye
lîltimatom verdi
ItrİM M r hatarleri Moskova tekıip etfiyor
Kuğfijrıy
fiatları
PızâTTS Ejlll 1957
lyüzdea Rns hadaiunı "cıplak* bıraluuşıri
Aımıu, Sarijr* baMMtfa Cniaa akyfcİM f<r*Um
kantMaroa MB **rttm««tl taUMc, 9aa II* «p-
kmutik •«•Mtbctleriai kcMccaMfc»M4ufccri
k«Trc< blİMİİM k t n m n i a Hrtar atti
r Pırtın ı#fl üıki'a Hrutc^f tflla •*<•*
|
Purv» bu«udu«M
0r4wi» 9ur*y«vv Mr tıttımlMn w n
RusbaşbakanıBulganii [A. Henderes, Su
Suriye hududuna askerlsi'âh deposu oldu, diyor
yığdığımızı iddia ediyo
M
Nistakbcl ihtimlkr Te iakişaflar aaıan itibara aiınırsa,!
tehlikderlc çerrili Mr f l c k c t halinde taln
MiDî Savunma Bakanlığı diin bir açıklama yaparak]
söylentileri valanladı ve Türk ordusunun «Yurddaı
Başbakan, hür dünyayı, bütûn dikkatini Orta-
doğu olaylan üzerinde teksif etaıeye dâvet etüj
Ankara-Moskova arasında mesajgerilimi1957 sonbaharında patlak veren
Suriye krizi sırasında, iki başkent
arasında tonu giderek sertleşen
bir mesaj trafiği yaşanıyordu.
Kruşçev, 'Silahlar ateş alırsa
roketler uçacak ve o zaman
düşünmek için vakit çok geç
olacak...' diyordu.
Suriye krizi sırasında Ankara'mn oynadığı rol,
Moskova'run şimşeklerini çekti. İki başkent
arasında tonu giderek sertleşen bir mesaj trafiği
başladı.
Sovyet Başbakanı Bnlganin, 10 Eylül 1957'de
Başbakan Menderes'e gönderdiği mesajda,
Türkiye'nin Suriye sınırına yaptığı askeri
yığınak ile ABD'nin Türkiye'ye silah
sevkiyatından duyulan kaygılan dile getirdi.
Bulganin özetle şunu diyordu:
"Suriye'ye karşı bir maceraya girişilirse bu yerel
çapta kalmayacaktır. Böyle bir girişim büyük
tehlikeler tasır. Nitekim Birinci ve Ikinci Diiny-a
Savaşlannın da "yerel' uzlaşmazlıklardan çıktıgı
unutulmamalıdır."
Menderes'in yanıü 30 eylülde geldi. Mesajda,
Suriye'nin "ihtiyaç halinde muhtemelen
başkalan tarafından kullanılabUecek bir silah
deposu"na dönüştüğu vurgulandı. Bu durumun
Ankara'da yarattığı kaygıyı ifade eden
Menderes, Türkiye'nin SSCB ile iyi komşuluk
ilişkileri sürdürmek istedığini, ama bunun
Moskova'run politikalan nedeniyle mümkün
olmadığuu anlattı.
ABD'li tarihçilerin ilk başta tümuyle "yapay"
olduğunu kabul ettikleri "Türkiye'ye yönelik
Suriye tehdidinin", Moskova tehdidine
dönüşerek nasıl somutlaştığını ise SSCB lideri
açıkladı. Nildta Kruşço, 9 Ekira 1957'de bir
Amerikan gazetecisine şunları söyledi:
"Eğer savaş patlayacak olursa Türkiye'ye yakın
olan biziz, siz değilsiniz. Silahlar ateş alırsa
roketler uçacak ve o zaman düşünınek için
vakit çok geç olacak..."
Bu mesajın yanıtı 11 ekimde ABD Dışişleri
Bakanı Dulles'tan geldi. Dulles'ın bildirisinde,
eğer SSCB, Türkiye'ye karşı bir saldırıya
girişirse ABD'nin doğrudan doğnıya Sovyet
topraklarını hedef alarak karşılık vereceği
belirtiyordu.
bu sözler, olduğu gibi kabul gör-
medi. Suriye ordusunda savaş de-
neyimi olmayan topu topu 50 bin
asker vardı ve bunların lsrail sını-
rında görev yapmaları gerekiyor-
du, askeri malzemeleri yeniydi ve
bunlann kullanımı konusunda
eğitim yetersizdi. Türk ordusu ise
NATO'nun en geniş ordusuydu,
yanm milyon asker, on yıl boyun-
ca ABD tarafından silahlandınl-
mış ve eğitilmişti. NATO güven-
celeri sayesinde bu askerler, Suri-
ye sınırına yığınak yapabilirlerdi.
Bu olgular göz önüne alındığında
Ortadoğu'da birçok kişinin ABD^
nin bu sözlerinın Eisenhower
Doktrini'nin uygulanması için ba-
hane olduğunu duşünmesi şaşır-
tıcı değıldirî"
1957 ağustosunun son haftasın-
da Irak Kralı Faysal ve Ürdün
Kralı Hüseyin tstanbul'a geldiler.
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı
Loy Henderson'ın da katılımıyla
Başbakan Adnan Menderes'le gö-
rüştüler. Başkan Eisenhower bir-
kaç gün sonra Menderes'e bir me-
saj gönderdi. Mesajda, Suriye'ye
karşı Türkiye, Urdün ve Irak sa-
vunma amaçlı bir askeri harekâ-
ta girişirlerse, ABD'nin kendileri-
ne silah yardımında bulunacağı
güvencesi vardı. Bu güvencenin
ardından Batı Avrupa'daki ABD
savaş uçaklarının bir bölümü f n-
cirlik Üssü'ne indi ve Altıncı Filo
Akdeniz'de bir kez daha hareket-
lendi. Böylece bir yıl önce Mısrr'a
asker gönderdikleri için tngiltere,
Fransa ve tsrail'i kınayan, Maca-
ristan'daki halk ayaklanmasını
tanklarla bastırdığj için Sovyetler'i
eleştiren Washington aynı yönte-
mi Şam üzerinde denemeye hazır-
lanıyordu.
Bu hazırhk, Türkiye'yi birden
bire "çift yönlü bir tehdifin or-
tasında bıraktı. Ankara-Moskova
ilişkileri gerginleşirken, Türk Si-
lahlı Kuvvetleri'nin Suriye sınınn-
daki manevralan da Şam ile ara-
sının iyice açümasına neden oldu.
Bu gerilimin düzeyini o günlerin
yofun mesaj trafiginde yakala-
mak mümkün.
Suriye krizi zaman içinde don-
du. Suudi Arabistan'ın Ankara ile
Şam arasında arabuluculuk giri-
şimleri, Ürdün'ün Şam'a karşı yu-
muşaması ve 14 Eylül 1957'de im-
zalanan bir anlaşma ile 1 Şubat
1958'de geçerli olmak üzere Suri-
ye ve Mısır arasında Birleşik Arap
Cumhuriyeti'nin kurulması bu
donma sürecinde rol oynadı. Kri-
zin Arap başkentlerine öğrettiği
iki ders vardı: Birincisi ABD,
Moskova ile yakın iliskiye giren ül-
kelere karşı Eisenhower Doktrini1
ni uygulama eğilimidir; ikincisi bu
doktrinin uygulanmasmda Tür-
kiye, VVashington'un istemleri
doğrultusunda "deslekçi, araa ve
gerekçe" olabilecek bir ülkedir.
Eisenhower Doktrini 1958'de
Lübnan'da da uygulandı. Ustelik
bu kez askeri müdahale, silah yar-
dımı ve Altına Filo'nun hareketiy-
le sınırlı kalmadı. Batı yanlısı po-
litikalanyla tanınan Devlet Başka-
nı Camille Chamoun'un çağrısı,
Türkiye ve Iran'ın da "olnmla
görüşii" üzerine, 15 temmoz gü-
nü sabaha karşı 03.00'te Ameri-
kan deniz piyadeleri Lübnan'a çık-
tılar. Chamoun, Şam ve Kahire1
nin ülkesinde iç kanşıklık yarat-
mak istediğini öne sürüvor, ABD^
nin buna engel olmasıru istiyordu.
Bu isteğe sempatiyle bakan Was-
hington bir süre Birleşmiş Millet-
ler*in bölgedeki incelemelerinin
sonucunu beklemeyi yeğledi. Ger-
çi bu sonuçlar Chamoun'un iddi-
alannı doğmlamıyordu, ama 14
temmuzda bir başka bölge baş-
kentinde, Bağdat'ta General Ab-
dül Kerim Kasım h'derliğindeki
darbe, Altıncı Filo'ya "LöbBaa'a
asker çıkann" erarinin verilmesi-
ne yetti.
Başkan Eisenhovver, Irak'taki
gelişmelerin Ortadoğu'da Batı et-
kisinin tümden yitirilmesine ne-
den olabileceğinden korktuğunu
itiraf etmiş ve Amerikan gucünün
bölgede "tam bir kaosa gidilme-
dni önlemek için" kullanılmasını
isterniştı. Gerek deniz piyadeleri-
nin varlığı, gerekse ABD Başka-
nı'nın özel temsilcisi Robcrt
Murpfcy'nin diplomatik temas ve
girişimleri, Lübnan'daki iç karı-
şıklığın ABD baskısıyla ve ABD
tercihleri doğrultusunda "çöriil-
mesini" sağladı. Amerikan asker-
leri 25 Ekim 1958'de Lübnan'dan
çekilmeye başlarken, Türkiye'nin
bu müdahaledeki rolü sivasi cesa-
retlendirme ve Incirh'k Üssü'nden
sağlanan lojistik destek olarak ka-
yıtlara geçti.
John F. Kennedy 1961'de baş-
kan oldu. Dıs politikada yeni bir
anlayışın geliştirilmesi gerektiğini
savunuyor, Ortadoğu ülkelerine
yapılacak iktisadi yardımın bölge-
de Amerikan çıkarlanna uygun
bir siyasi ortamın devamı için ye-
terli olacağını düşünüyordu. Ni-
tekim 1950'li yüların sonlarında
VVashington, Arap milhyetçUiğine
karşı tavnnı terk ederek, bu akım-
dan yararlanmayı öngören bir po-
litikayı benimsemeye başlamıştı.
1959 yılında Nasır yönetimiyie ya-
pılan anlaşma bunun en somut
örneğiydi.
Y'arın: Arap-tsrail
çatışması
50'liyıllann sonlarında oluşturulan Arap birlikleri, özellikle Irak'takiKasım darbesi ve Yemen İç Savaşı nedeniyle uzun ömürlü olamamış
Arapâleminde'ikilik*bozulmuyorf 1 Sallal rejimine destek olarak Mısır birlikleri-
— 2 —
ALİ DOĞAN
Ikinci Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda Or-
tadoğu, soğuk savaşın yoğun olarak yasandı-
ğı bir bölge durumuna geldi. İki sistemin böl-
gedeki çıkarlarırun yanı sıra bölge ülkelerin-
deki siyasi gelişmelerden de kaynaklanan bu
durum, Arap dünyasındaki dengeleri de et-
kiledi.
Arap ulkelerinin bu yıllarda ABD ve
SSCB'ye yakınlıklarına göre yapılacak bir
"böliinmüşlük" tanımlaması yanılucı olacak-
tır. Özellikle Nasır'ın liderliğindeki Mısır'm
"Sovyetik" bir politika izlediğini ileri sürmek
hatalı olur. Nasır, Sovyetik olmaktan çok,
Sovyet kozunu Batı'ya ve özellikle ABD'ye
karşı çok iyi kullanan bir lider görüntüsü çi-
ziyordu. Suudi Arabistan, Ürdün ve General
Kasım darbesi öncesi Irak gibi Arap monar-
şilerinin ise Suriye, Mısır, Sovyetler Birliği ya-
kınlaşmasını dış politikada iyi kullanarak iç
düzenlerini sağlamak için Batı'ya sığındıkla-
nnı söylemek yanlış olraaz.
Irak'ta monarşinin sona ermesi ve Yeraen
tç Savaşı, Arap dünyasındaki bu nitelikteki
kamplaşmalara çarpıcı iki örnek olarak gös-
terilebilir.
1957 yılırun 14 eylül günü Suriye ve Mısır,
1 Şubat 1958 tarihinden geçerli olmak üzere
Birleşik Arap Cumhuriyeti adı aJünda birleş-
meye karar veriyorlardı. Suriye bir yıl önce
Sovyetler Birliği ile kapsamlı bir ekonomik ve
askeri anlaşma imzalamış, bu anlaşma yalnız
Batılı ülkeleri değil, onlardan daha fazla Tür-
kiye, Irak, Ürdün-Lübnan'ın ve lsrail'in tep-
kisine neden olmuştu. Mısır ve Suriye'nin Irak
ve Ürdün monarşileri için oluşturdukları teh-
dit, bu anlaşmayla "Sovyetler Ortadoğu'da"
formülasyonuna dönüştürülüyordu. Türkiye1
nin de aktif olarak katıldığı ve bölgeye "mü-
dahale isteminde" bulunduğu Suriye krizinin
ardından Mısır ve Suriye'nin birlik kararı, iki
Arap monarşisi Irak ve Ürdün'de kaygıyı art-
tırıyordu.
Ürdün Krah Hüseyin ve Irak Kralı Faysal
14 Şubat 1958'de bir "Arap BirligT' oluştur-
s,uriye ve Mısır'ın
1958 tarihinde
kurdukları Birleşik
Arap Cumhuriyeti
de, yine aynı tarihte
Ürdün ve Irak
tarafından
oluşturulan Arap
Birliği de uzun
ömürlü olamamış,
Arap dünyasında
birleşme yerine, yeni
gerginlikler
yaratmıştı.
Yemen iç savaşı Arap dünyasında zaten var olan çatışnu ve bölünmelere bir yenisini daha eklemişti.
ma kararlannı açıkladılar. Birlik kararı, Su-
riye ve Mısır'ın sert tepkisinin yanı sıra Irak
halkının da yönetime karşı ayaklanmasına yol
açıyordu. Irak monarşisi devrilme tehlikesini
yaşarken, Lübnan'daki cumhurbaşkanı Şa-
mun'un seçimlere hile karıştırması ve cumhur-
başkanlığı süresini uzatmaya çalışması ile baş-
layan olaylar Ortadoğu'daki gerginliğe yeni bir
boyut daha katıyordu.
Şarnun, Türkiye ve Irak'tan Lübnan'a mü-
dahalede bulunmalarını istiyordu. Irak Baş-
bakanı Nuri Sail Paşa'nın Lübnan'a müdahale
için gönderdiği birliklerin komutanı General
Kasım 14 temmuz gecesi gerçekleştirdiği dar-
be ile Irak'ta monarşiye son verîyordu. Kral
Faysal ve naibi öldürülürken, başbakan da
halk tarafından linç edildi.
Ürdün monarşisi sıranın kendisine geldiği
kaygısı içinde Ingiltere'den yardım istedi. ln-
giliz paraşütçü birliği lsrail üzerinden gelerek
Ürdün'e inerken, bir diğer Arap monarşisi, Su-
udi Arabistan, aralannda Türkiye'nin de bu-
lunduğu Bağdat Paktı ülkelerinden Irak'a mü-
dahale etmelerini talep ediyordu. Türkiye'de
Menderes hükümetinin müdahaleden yana is-
tekli tutumu bölgede ABD ve Sovyetler'i bir
kez daha karşı karşıya getirirken, bu durum
aynı zamanda gerginliğin daha fazla tırman-
masına da engel oluyordu.
Irak'ta Kasım'ın gerçekleştirdiği darbe Arap
dünyasında da dengeleri bir kez daha değiş-
tirdi. Birincisi, Irak'tan başka hiçbir Arap ül-
kesinin katılmadığı Bağdat Paktı fiilen tumüy-
le Arap dunyasının dışına çıkıyordu. Daha
sonra CENTO'ya dönüşen pakt, işlevini tu-
müyle yitirecekli. Ikinci olarak aynı aileden
gelen iki kralın Nasır tehlikesine karşı oluş-
turduğu Ürdün-Irak ittifakı ve kurdukları
Arap Birliği sona erdi. Sayıca azalan Arap mo-
narşilerinden Ürdün ve Suudi Arabistan Ba-
tı'ya daha fazla yakınlaştılar.
Mısır ve Suriye'nin kurdukları Birleşik Arap
Cumhuriyeti'nin de ömrü fazla uzun sürme-
di. Mısır rejimi ile özellikle BAAS partisi ara-
sındaki ideolojik ayrılık, Suriye"de siyasi par-
tilerinin tümünün Nasır tarafından kapatılma-
sı ve son olarak da Suriye'de 1%1 eylülunde
gerçekleştirilen askeri darbe Birleşik Arap
Cumhuriyeti'nin sonunu getiriyordu.
Yemen tç Savaşı
Arap dunyasının yaşadığı bu iki "birlik" de-
neyimi, Arapları birliğe yönelten etkenlerin,
aynı zamanda ne kadar kaygan bir zeminde
yeraldığını, Ortadoğu'da gundelik hesapların
bile ne denli cabuk değişebileceğini gösteriyor-
du.
1962 yılında Genelkurmay Başkanı Albay
Abdullah Sallal tarafından gerçekleştirilen
darbe ile uzun yılar Sünni-Şii çatışmalanmn
sürdüğü Yemen'de cumhuriyet ilan ediliyordu.
Ortadoğu'da bir monarşik yonetimin daha
devrilmesi Arap dünyasında yeni bir catışma
ve bölunmeyi de beraberinde getirdi. Yemen
Cumhuriyeti'ni ilk tanıyan Mısır'ın ardından
Irak, Suriye, Tunus, Cezayir, Lübnan ve Su-
dan da aynı kararı aldılar. Diğer cephede ise
bu yeni cumhuriyeti tanımadıklan gibi darbe
sırasında kaçmayı başaran devnk Muhammed
El Bedr'e de yardıma başlayan Suudi Arabis-
tan ve Ürdün yer aldılar.
Mısır Devlet Başkanı Nasır ise Yemen'deki
ni bu ülkeye gönderdi. SSCB ve ABD de Arap
dünyasındaki bu bölünmede geleneksel yerle-
rini alıyor, Sovyetler Yemen'i desteklerken
ABD de bölgede Suudi Arabistan ile Mısır
arasında arabuluculuğa girişiyordu.
Kral yanlılan ile cumhuriyetçiler arasında
uzun yıllar süren Yemen İç Savaşı, tarafları
destekleyen Mısır ve Suriye ile Suudi Arabis-
tan ve Ürdün'ü sıcak savaşın eşiğine getirdi.
Suudi Arabistan 4 Kasım 1962'de Ürdün ile,
Mısır da bundan altı gün sonra Yemen ile as-
keri ittifak anlaşması imzaladı. ABD, Suudi
Arabistan'a "Yfemen tehdidini önlemek" ama-
cıyla savaş uçaklan gönderdi. Bir Amerikan
savaş gemisi de Cidde Limanı'na demir-
liyordu.
Giderek artan gerginlik, Arap ulkelerinin
1964 yılında bir araya geldikleri Arap Zirve
Konferansı ve Ikinci Arap Zirvesi ile Irak ve
Cezayir'in arabuluculuk çabalanyla bir ölçü-
de yumosamakla birlikte tümüyle ortadan
kalkmadı. Diğer Arap devletlerini Yemen so-
rununa çözüm aramaya iten, "ortak düşman"
lsrail ile yaşanabilecek muhtemel bir savaşın
yaklaşması olasıhğıydı.
Yemen sorununun Arap dunyasının lideri
konumundaki Mısır açısından en btiyfik et-
kisi ise bu ülkenin Yemen'de bulundurduğu
yaklaşık 100 bin kişilik askeri gücünü, 1967
lsrail savaşında kullanamaması oldu. Nasır sa-
vaşın en zor döneminde bile Yemen'deki bir-
liklerinin bir bölümünü bu ülkede tutmuştu.
Nasır'ın Yemen'de bıraktığı askeri güç lsrail
karşısında alınan yenilgiyi değıştirmese bile
Arap dünyasındaki bölünmenin "ortak düş-
man" karşısındaki ağırlığını göstermesi açı-
sından ilginç bir örnektir.
Güney Yemen Demokratik Halk Cumhuri-
yeti'nin kurulmasının ardından Suudi Arabis-
tan bu "yeni tehdit" karşısında Kuzey Yemen-
deki kral yanlılan ile cumhuriyetçiler arasın-
da arabuluculuk yapmaya girişti ve sağlanan
uzlaşmanın ardından Kuzey'de kurulan Yemen
Arap Cumhuriyeti'ni 1970 yılında resmen ta-
nıdı
Yarın: Camp David ve Arap
düayasıada llderlik s o r —