Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 TEMMUZ 1990
CTJMHLRİYEPIE/V
Sosyalizmin Sonıı mu?
Sosyalist blokta gördüğümüz hızlı değişim, sosyalizmin sonu değil,
belki de sosyalizmin "yeniden başlangıcı"dır. Çünkü sosyalizm;
ekonomik ve siyasal özgürlükleri "kapitalizmle" gasp edilen
insanların hak ve özgürlük mücadelesidir.
Prof. Dr. TOKTAMIŞ ATEŞ
Insanoğlu dünya üzerinde var olduğu andan iti-
baren, belli biı huzur ve mutluluğun arayışı içinde
oimuştur. Bu arayış içinde güvenceli bir yaşam sağ-
lamak, karnını doyurmak, düşmanlanndan konın-
mak vb. gibi akla ilk gelen ilkel gereksinimler, gü-
nümüzün nodern dünyası için de gecerlidir. Bu en
basit gereksinimler karşılanamadıktan sonra, öbür
çağdaş sayılabüecek gereksinımlerin de karşılana-
mayacağı açıktır.
Bir bakıma devlet de bu gereksinimlerin sonucu
olarak ortaya çıkmış, değişik siyasal ve ekonomik
sistemler de, bir başka ifade ile rejimler de aynı so-
runlann çözümlenebilmesi için ortaya atıimış ve uy-
gulanmışlardır. Biz bu yazımızda değişik sistemle-
rin tarihsel süreç içindeki evrimleri üzerinde dura-
cak değiliz. Ancak, sosyalizmin ya da toplumcu dü-
şüncenin evrimi üzerinde kısaca durmak ve bilim-
sel sosyalizmin günümüzdeki durumunu incelemek
istiyoruz. Acaba gerçekten sosyalizmin sonu geldi
mi? Acaba Marksizm tükendi mi? Acaba dunya ka-
pitalizme mi gidiyor?
tnsanoğlu (ya da insan kızı) toplu yaşama geçti-
ği andan itibaren, kaçınılmaz bir biçimde "yöneten-
yönetilen" aynmı ortaya çıkmıştır. Bu ayrımın or-
taya çıktığı andan itibaren de, "ezen-ezilen" ayrı-
mının ortaya çıktığını göruyoruz. Gerçekten önce-
leri, "sadece emek vardı"... \e zaten bu yüzden emek
hâlâ en yüce değerdir. Ancak, zamanla birileri top-
raklara el koyarken, aynı zamanda o toprakları is-
leyen insanların emeklerinin ürününün bir parça-
sına da el koymus oldular. Ve zamanla gaspedilen
bu ürünler sermaye olarak karşımıza çıktı, tekno-
loji olarak karşımıza çıktı. Bütün insanlık tarihi,
bir yandan "sömürenle-sömürülen"in yaşam kav-
gası; bir yandan da sömürenlerin "paylaşım" kav-
gasından ibarettir.
Toplu yaşam insarun doğasında bulunan kimi
hırslanndan vazgecümesini gerektirdi. Zira toplu ya-
şam içinde insanlar, birtakım avantajlar sağlıyor-
lardı ve bunun bir bedeli olması doğaldı. En basit
biçimiyle dile getirirsek, toplu yaşam içinde birey,
kendini ve kendi çıkarlannı düşünürken, toplumun
çıkarlannı da gözetmek dunımundaydı. Aksi tak-
dirde toplum yaşamı olanaksız bir hale gelirdi. Za-
ten "uygar olmak", birey açısından, yaradılışında-
ki hırs ve ihtirasların törpülenmesi değil midir? Bi-
reyciliği savunan bazı aklıevveller, "..Efendim mül-
kiyet duygusu insaların doğasında var.." derler.
Doğrudur. Mülkiyet duygusu insanlann doğasın-
da vardır. Aynen hırsızlık gibi, aynen zorbalık gi-
bi, aynen sokak ortasında çiftleşmfk gibi... Ama
uygar insan bu tür ilkellikleri aşan insandır ya da
aşması gereken insandır. Mülkiyetin bir hak, hır-
sızlığın bir suç olması, çok açık bir çelişkidir.
Bilimsel sosyalizm
Tarih boyunca bu tür konularda kalem oynatan
düşünürler, birey-toplum ikilisinin çözümü için
farklı öneriler geliştirmişlerdir. Kimileri bireyi yü-
celtirken, kimileri toplumu yüceltmişlerdir. Toplu-
mu yüceltenler, genellikle "kolektivist" bir yaşam
önermişlerdir. Bireyi, toplum karşısında yok sayan
bir anlayış. Bireyi yüceltenler ise kolektivizme kar-
şı çıkarlarken, genellikle toplumun çok ufak bir ke-
simini dikkate almışlardır. "Haklar ancak bunu hak
edenler için vardır. özgürlükler ancak özgürlüğü
olanlar içindir..!'
Sözü Manc'a getinnek isterken, yine tarihin kan-
şık labirentleri içinde yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya geldik. Gerçekten, bireyi değil toplumu ön
plana çıkartan kuramlar Marx'tan binlerce yıl ön-
ce de vardı. Sosyalizm sözcüğünün ilk kullanılma-
sı da Marx'tan çok daha eskidir. Ancak Marx, 19.
yuzyılın bu büyük düşünürü, kendinden önceki top-
lumcu düşünceyi "ütopistlikle-hayalcilikle" mah-
kûm edecek ve "bilimsel sosyalizmin" temellerini
atacaktır.
Marx'ın görüşleri, Marx tarafından "bilimsel"
olarak nitelendirildiği için bilimsel değildir. Marx
o günün koşulları altında sosyal bilimin elinde ne
kadar alet varsa kullanarak bazı sonuçlara vardığı
için bilimseldir. Ve bugün 1990'ın onalannda gözü-
müzü geriye çevirdiğimiz zaman; Mara'm tarih, sos-
yoloji, iktisat, felsefe, hukuk vb. alanlardaki çalış-
malannın değerinden hiçbir şey yitirmediğini gö-
rüyoruz. Ancak "ilerde neler olacağını" söyleyen
Marx, yani 'kâhin Mant'ın tahminlerinin tutma-
dığıru gözlüyoruz. Zaten bu tahminlerin tutmaması
da 1989'lann değil, îgOO'lerin bir olgusudur. Zira
Marx "veri koşuüar" altında bir kuram geliştirmiştı
ve "veri koşullar" Marx'm öngöremeyeceğî bir bi-
çimde değişmişti.
Toplumcu düşünceyle bireyci düşüncenin yolla-
n, devletin özgürlüklerle ilgüi tutumunda aynlır.
Bireyci düşünceye göre devlet, "özgürlüklerin ko-
runması için" vardır. Devlet, özgürlükleri korudu-
ğu sürece, zaten doğuştan "rasyonel-akılcı" ve
"faydacı-utulitarist" olan bireyler kendileri için en
yararlı olan neyse onu yapacaklar ve böylece tek tek
bireyler kendUeri için en doğrusunu yaparlarken,
toplumun çıkarları da korunmuş olacaktır.
Toplumcu düşünce ise devletin özgürlükleri sa-
dece korumasıyla yeünmez. Zira toplumda bir
"eşitsizlik" vardır. Devletin sadece özgürlükleri ko-
ruması demek, aynı zamanda toplumdaki eşitsizli-
ği koruması demektir. Bu bakımdan devletin göre-
vi, özgürlükleri sadece korumak değil, "özgürlü-
fün ortamını kurmaktır". Ancak bu özgürlük or-
tamı kunılduktan sonra, yani insanlar gerçekten öz-
gür olduktan sonra bu özgürlük ortamım koruma-
nın bir anlamı olabilir. Zira, biraz yukarıda da de-
ğinmiş olduğumuz üzere, "Özgürlükler sadece bu
özgürlükleri kullanabilme olanağı olanlar için
vardır".
Seçim yoluyla iktidara yöneliş
Kabaca ortaya koymaya cabaladığımız bu düşun-
ce, "Jacobenizmin" bir yönüdür. Bir başka yönü
de devletin bu özgürlük ortamını kurabilmesi için
neler yapması gerektiği konusundaki önerileri içe-
rir. lşte 1840'ların başlannda Paris'e gelen "Genç
Marx" bu düşüncelerin derin etkisi altındadır. An-
cak kısa bir süre içinde bu düşüncelerden uzakla-
şır. özellikle Engels'le dost olduktan ve Ingiltere1
de sanayi işçilerinin durumu hakkında aydınlandık-
tan sonra kendi kuramını oluşturur.
Marx'ın iki yönü vardır: Bir yönüyle Marx bilim
adamıdır ve günümüzde bile (en azından kimileri
için) geçerliliğini koruyan çok yönlü bir modelin ku-
rucusudur. öbür yönü ise, siyasal yönüdür. Marx
düşüncelerini yaşama geçirmeye çabalamış ve bu-
nun için de siyasal eylemin içinde bulunmuştur. En
basitınden, Birinci Enternasyonal'de Alman işçile-
rinin temsilcilerinden biridir.
19. yuzyılın onalannda sosyalizm "yasadışı-
yıkıcı" bir ideoloji olarak değerlendiriliyor ve ko-
vuşturuluyordu. Bu bakımdan 1. Enternasyonal-
in de ihtilalci yöntemleri seçmesi ve iktidara giden
yolu sılahla açmak istemesi doğaldı. Ancak aynı
yuzyılın sonlarına doğru, demokrasinin yaygınlaş-
ması ve "genel oy" ilkesinin egemen olmasıyla, sos-
yalizm "seçim yoluyla" iktidaı olmanın çarelerini
aramaya başladı. Çünkü hem legalize olmuştu ve
hem de işçilerin artık "zincirlerinden başka" yiti-
recek bir şeyleri vardı. Gerçekten Avrupa ülkelerin-
deki "emek sömürüsü" bir ölçüde hafîflemişti. Bir
yandan sömürgelerden aktarüan kaynaklar ve bir
yandan da artan verimlilikten ötürü, artık kapita-
lizm, işçisine de yitirebileceği bir şeyleri verebiliyor
ve "banş içinde" bir arada yaşamak istiyordu. Re-
fah devleti içinde herkese yer vardı.
îkinci Enternasyonal r/u hava içinde toplandı.
Sosyalist, sosyal demokrat, işçi vb. adlar altındaki
partilerin büyük bir çoğunluğu, sosyalizmi özgür
seçimlerle kurma amacındaydılar. Ancak böyle du-
şünmeyen partiler de vardı. Rus Sosyal Demokrat
Partisi'nin çoğunluk (Bolşevik) kanadı ve bunun li-
deri Lenin gibi. Ve 1. Dünya Savaşı koşulları içinde
Lenin, Rus Çarhğı'nda ilk sosyalist devrimi gerçek-
leştirdi.
Savaş sonrası dünyasında, özgurlükçü yollarla
sosyalizmi kurmak isteyen partiler güçlerini yitirir-
lerken, SSCB dünya sosyalizminin (en azından bir
bölümünün) liderliğini üstlendi. Ve özellikle Stalirf
in katı politikaları, başta kendileri olmak üzere ki-
milerince, "tek sosyalizm" olarak sunulmak isten-
di. Manc'ı Manc'tan değil; Lenin'den, Stalin'den
okumak anlayışı empoze edilmek istendi. Hele 2.
Dünya Savaşı sonrasmda Orta ve Doğu Avrupa, bi-
raz da Kızıl Ordu'nun katkısıyla SSCB tipi rejim-
lere sahne olunca, gerçekten "sosyalizmin güler
yüzüne" tek parti diktatörlüklerinin asık ve katı yü-
zü egemen oldu. Ama bize kaiırsa bu "tek
sosyalizm" olrnadığı gibi, sosyalizm de değildi. İş-
çi sınıfı adına iktidar olanlar, kendi işçilerine ka-
pitalist dünyanın işçilerinin altında bir yaşam stan-
dardı sağlayabiliyorlardı.
Sonuç
Ancak bu uygulamaları da tümüyie karalamak
elbette hakça bir tuturn olmaz. 1989 sonlarında hız-
la çözülen bu rejimler, en azından sağlık, eğitim,
konut, istihdam, sosyal güvence vb. gibi temel so-
runları tartışılmaz bir biçimde çözmüşlerdi. Ancak
insanlann "tercihlerine" kulak asmamalan kendi
sonlarını da hazırladı.
Sosyalist blokta gördüğümüz bu hızlı değişim,
sosyalizmin sonu değil, belki de sosyalizmin "ye-
niden başlangıcı"dır. Çünkü sosyalizm, ekonomik
ve siyasal özgürlükleri "kapitalizmle" gasp edilen in-
sanların, hak ve özgürlük mücadelesidir. tnsanoğ-
lunun var oiduğu andan itibaren var olan; "ezen-
ezilen" savaşımında, ezilenlerin ideolojisi ve ezilen-
lerin zaferidir. Sosyalizmin bittiğini sanarak sevinç
çığlıklan atanlann heveslerinin kısa bir süre içinde
kursaklarında kalacağından kuşku duyulmaması
gerekir.
OKURLARA.
OKAYCONK\SEV
EVET/HAYIR
OKVS AKBAL
"Dil Dairesi" Ne Halde?
"Dil Kurumu 1983ton beri Aydınlar Ocağı mensubu; Türk-İslam
sentezcisi; tutucu, hatta gerici bir akademik kadronun vesayeti
altına girmiş ya da sokulmuştur"
Bu sözleri, bu gerçekleri bu sütunda çok yazdık. Atatürk'ün
Türk Dil Kurumu'nun üyeleri, yandaşları, resmi dil dairesi biçi-
mi verilen şimdiki Dil Kurumu'nun Atatürk devrimine ters düşen,
bu devrimi benimsemeyen kişilerin eline geçtiğini durmaksızın
dile getirmişlerdir. 12 Eyiülcülerin işledikleri en büyük yanlışla-
rın başındadır Türk Dil ve Tarih kurumlarının kapatılması... Bay
Evren hâlâ 'Biz bu kurumları kapatmadık' deyip dursun! Kapa-
tılmaktan beter hale sokulmuştur bu Atatürk kurumları!..
Yazımın başına aldığım sözler 19 haziran günû şimdiki Dil Ku-
rumu asil üyeliğinden ayrılan Prof. Dr. Talât Tekin'e aittir. Talâi
Tekin bir dil bilginidir Gerçi eski TDK ile de arası pek iyi değildi,
eski kuruma da zaman zaman eleştiriler yöneltirdi. Hatta bir za-
manlar TDK'mn bir akademı biçimine sokulmasını istemişti.. 'So-
(Arkaa IX Sayfada)
Değirnıeııiıı Şakşakısı (*)
Bize sigara satan ülkeler, sigara kullanmaktan özenle, önemle
kaçınmaya çahşıyorlar: Taşıtlarda yasak, kamusal yerlerde
yasak, büyük işyerlerinde yasak.
ORHAN BARLAS
Dört bir koldan sel gibi geliyorlar. Kiwileri,
salçalan, peynirleri, türlü türlü kokulan, köfte-
piliç (fast food-junk food) çeşitlerini söylemek
istemiyonım; daha büyük bir yayılma gücu ile
gelenler de var. Bunlar, elbette bir anayolun
içinde yer almışlar, ama her biri ayn şeritte ge-
lişiyor. Bazen bu şeritler kesişiyor, sonra yeni-
den aynlıp onak alanlara yayılıyorlar.
Soz gelimi pirinç geliyor. Bu öncelikle bir
ekonomi olgusu. Geçenlerdeokudum. Japon-
lar, stratejik madde diye, ulkelerine dış alyn pi-
rinci sokmazlarmış, altı kat daha pahalı olan
kendi pirinçlerini tüketirlermiş. Ne denir, pa-
zar ekonomisinin büyük erdemini daha öğren-
memiş olacaklar. Dedik ya, bu bir ekonomi
işi...
Tepeden inme sinema basurdı. Filmdler, ya-
zarlar kan ter içinde tartışıyorlar. Bu da bir eko-
nomik olgu, ama içinde "kültürün, sanatın"
da bûyflk payı ortada.
Yabâncı kökenli sigara
Neredeyse her reklamda yerli adın yanında
çizgiden sonra bir de yabancı ad var. Konu ile
uzak yakın hiçbir ilişkim olmadığı halde, ufa-
cık logolarda yerli yabancı işbirliğini sökmeye
çahşıyorum. Ekonomi mi, kültür mü, sanat
mı?
Tarım ilaçlan geliyormuş. Bunlann bir bö-
lüğünü gelişmiş ülkelerde kullanmak yasakmış.
Kutusunu, dış kâgıdını degiştirip gelişmekte
olan ülkelere yollamanm bir sakıncası yokmuş.
Buna ne diyeceğiz?
Asü su baskını gibi gelen yabancı kökenli si-
gara. .. Ben de öncelikle bu konuya değinmek
istiyorum. Yerli kökenli tütünü bırakıp yabana
kökenli tütün kullanmaya başlamamız salt bir
ekonomik sorun sayılabilir mi? Tütünle geci-
nen diyelim beş yüz bin aile varmış. Bunlara
Virginia-Burley ekme>i öğretirsek, bu olmaz-
sa, geçinmelerini sağlamak için başka işler bu-
lursak konu kapanır mı? Bence kapanmaz.
Çünkü, Türkiye'de yabana sigara satmak, bu-
na aracı olmak, bu sigaralan içmek, hem de bir
sağtöre (ethique) sorunudur... Sigaranın bir-
çok zararlı madde içerdiği, hangi hastalıklara
yol açtığı her gün yazüıyor. Meretin "ne
idüğü" nerdeyse kesinlikle saptandı. Bilmem
hangi tsviçre kantonunda yapüan araşurma, ir-
deleme sonucu, sigaranın doğrudan neden ol-
duğu hastalıklarla ölenlerin, uyuşturucu ba-
ğımlılarının ölümünün on iki katı olduğu ileri
süruldü, yani bugün gelişmekte olan bir ülke-
ye sigara satma ile yüz yıl önce Çin'e afyon sat-
ma arasında özde pek bir fark yok. Bunlar bel-
li, ama fazlası da var.
Bize sigara satan ülkeler, sigara kullanmak-
(Arkaa 15. Sayfada)
Futbol ve Dünya Basını
F utbol yüklü bir ay geride kaldı. Uzun tatilin trafik
kıyımı, hacda yaşanan facia bile futbolun önüne
geçemedi. Spora bütün dünyada ilgi büyük, spor basınlan
da her ülkede farklı özellikler taşıyor. Spor basınında italya
farkla önde gidiyor: 3 günlük spor gazetesinin toplam tirajı
1.5 milyon, bunlann pazartesi satışları 2 milyonu buluyor.
İtalya'da 3 haftalık spor dergisinin satışı da 300 bini
buluyor. italya!yı Japonya izliyor. 2 günlük spor gazetesin*,
tirajı 1 milyona yaklaşıyor. ABD'de ise ulusal yaygınlıkta 8
haftalık spor dergisinin toplam okuyucu sayısı 51 milyonu
buluyor, bunun 10 milyonu kadın. Günlük gazetelerin
spora çok geniş yer ayırdığı İngiltere'de 3 haftalık futbol
ağırlıklı derginin satışı 700 bin dolayında. Almanya'da da
günlük spor gazetesi yok, ama iki haftalık derginin toplam
satışı 1 milyona ulaşıyor. Fransa'nın köklü LEçuipe
gazetesinin tirajı 250 bin, haftalık bir futbol dergisi de 150
bin satılıyor. Bize dönersek... Spor basınımızın
özeleştirisini deneyimli bir spor yazanmızdan aktaralım.
İslam Çupi, Playbioy dergisinin şubat sayısında "Belin
Aşağısı Aut" başlıklı yazısında şöyle diyordu: "1940'larda
istanbul futbol meraklılarının gözlerinin önünde bir Japon
yelpazesi gibi açılan ilkel tipo patentli spor dergilerinin
içinde, hiçbir futbolcunun kadın kaçamaklannı anlatan tek
fotoğrafı yayımlanmazdı... Sonra ne oldu? Tipo dergileri
çağın teknoloji gelişimine ayak uyduramayıp yokuşun
tepesinden birer birer yokuşun dibine yuvarlanıp
kayboldular... Son 5 yılda özellikle boyalı basının, hiçbir
spor ve futbol politikası olmayan sayfalannda hafif neonlu
kadınlarla şöhretli futbolcuların kaçıp kovalamacası, bir
numaralı bir yayın ağırlığı olarak Babıâii'nin baskülündeki
mümtaz yerini aldı... Futbolumuzun güzellik çareleri bir
kenara bırakılmış. Futbolumuzun her dönemdeki
istikrarsızlığının nelerden kaynaklandığına bakılmayan, el
sürülmeyen bir meraksızlık olmuş..." Gelecek dünya
kupasına kadar spor basınımızda bir şeyler değişir mi
acaba? +
Bir ülkedeki reklam harcamalarının düzeyinin o ülke
ekonomisinin gelişmişlik düzeyiyle ilgili verilerden biri
olarak ele alındığını daha önce de belirtmiştik. Alman
ortak ölçü de kişi başına reklam harcaması, yani ülkedeki
toplam reklam harcamalarının toplam nüfusa bölünmesiyle
elde edilen rakam. Türkiye bu ölçüye göre inanılmaz bir
gerilikte. Önce gelişmiş Batı ülkelerinin kişi başına reklam
harcamalannı yineleyelim: Almanya 134 dolar, Belçika 78
dolar, İspanya 77 dolar, Fransa 82 dolar, İtalya 54 dolar,
isveç 131 dolar, Finlandiya 243 dolar, İngiltere 146 dolar,
Japonya 151 dolar ve ABD 425 dolar... Bunlar gelişmiş'
ekonomiler. Şimdi de azgelişmiş Latin Amerika
ülkelerindeki kişi başına reklam harcaması rakamlarını
aktaralım: Arjantin 28.3 dolar, Brezilya 13.7 dolar, Şili 11.8
dolar, Kolombiya 10.5 dolar, Jamaika 8 dolar, Venezuela
14 dolar, Peru 10 dolar ve Latin Amerika'nın en gerileri
Meksika ile El Salvador, her ikisi de 4.7 dolar... Ve
yineleyim, Türkiye 4.5 dolar, yani en geri düzeydeki Latin
Amerika ülkelerinden daha da gerideyiz...
•
İstanbul Haber Servisimizde yeni bir
düzenleme gerçekleşti. Daha önce
toplumsal olaylar ve kent-belediye
birimleri olarak çalışan
arkadaşlarımız yeniden İstanbul
Haber Servisi'ni duşturdular. Bu
servisin şefliğini de kent ve beiediye
haberleriyle tanıdığınız Kemal Küçük
arkadaşımız yürütecek. 1957
İstanbul doğumlu olan Küçük, 1981
yılında Cumhuriyefte gazeteciliğe başlamadan önce
müzik ve tiyatrv çalışmalan yapp. Cumhuriyefte başarriı
muhabiriik çalışmasını istihbarat, kültür ve magazin v
servislerinde sürdürdü. 1985 ve 1989 yıllarında iki kez .
Bülent Dikmener Ödülü kazanan Kemal Küçük'ün bu yeni
sorumluluğunu da aynı başanyla sürdürmesini diliyoruz.
Demirbank hisselerinin
ardındaki gercek...
Demirbank son yıllardaizlecligifemkinliveistikrarlı politikası vedengeliaktifyapısıno
doyanarak,yapfığıakılcıyatırımlarla insan kaynaklarını,otomasyonveşubebirimle
:
rini yeniiemif ve sektörün dinomizmi yüksek ihtisos bankalarından biri oimuştur. Uy-
guianan stratejiterinin dogruluğu veverimlitiği oşoğıdaki grofiklerde görülmektedir.
AkttfTopJoB
MilyarTL
lakralaria D^irbonk (Miyefl TL)
«MyarTL.
89 31.3.90
öz kaynaklar *
- Sermaye *
- ihtiyatlar
1988
7.393
6.015
1.034
- Yeniden degerieme fonu 344
MEVDUAT
YURTDIŞI KAYNAKLAR
KREDİLER
MENKULKIYM.CÜZ.
KÂR
AktHToplamı
66.817
13.730
50.049
7.028
1.514
120.354
1989
24.575
18.000
2.548
4.027
216.965
103.152
235.061
63.970
6.518
505.407
Değişim%
332
299
246
1170
325
751
470
910
431
420
31.3.90
30.393
18.000
8.366
4.027
188.769
139.395
301.253
22.290
4.082
556.615
31.5.90
30.393
18.000
8.366
4.027
195.768
127.952
307.892
19.402
6.553
621.080
* 1990 Haziran'ındaki Apel tahsilatıyla ödenmiş sermaye TL. 30 milyara ve
Öz kaynaklar TL. 42.4 milyara yükselmiştir.
DEMİRBANK
KayMfi Tekstil Fabrikası LŞ.
Demirbank'ın %92 hisse ile sahibi bulun-
duğu Kayseri Tekstil Fabrikası 815 dö-
nüm arazi üzerine kurulmuş olup30.000
m
2
kapalı alana sahiptir.Ülkemizin tekstil
sektörüneönemli katkılarsağlayan fabri-
ka, pamuk ipliği üretimi yaparak,satışı ve
ihracatını gerçekleştirmektedir.
Koys«fi ve Clvan Bektrik TJLŞ.
Türkiye Elektrik Kurumu ve Kayseri Bele-
diyesi ile birlikte bankamızın %26 ortağı
bulunduğu şirket Kayseri ve ilçelerine
elektrik dağıtımı tekeline sahiptir. Tarihi
Cumhuriyetin ilk yıllarına uzanan bu kök-
lü kuruluş Türkiye'de az sayıdaki Özel
Elektrik Şirketlerinden biridir.
11 Temmuzl990 taribinden itibaren Borsaya arzedilecek Demirbank hisselerini
İstanbul: Büyükdere Cad. No: 127 Tatko Binası
satın clmakveya bilgi edinmek isteyenlerin,borsa üyelerine,Demirbank Şubelerineve Yatırım Finansman A.Ş.'nin aşağıdaki adreslerine müracaatlartnı rica ederiz
Kat 3 Gayrettepe Tel: 175 44 80 (20 Hat) Ankara: Atatürk Bulvarı Engörü İşhanı No: 107 Kat 4 Kızılay Tel: 117 30 46 (5 Hat)