Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 TEMMUZ 1990 CUMHURÎYET/13
HAVA DURUMU TÜRKIYE'DE BUGÜN
Meteorotoji Genel Mudûrlûğü'rv
den ateıan bitgiye göre yurdun ku-
zeybatı kesimleri parçalı bulutlu,
Marmara ste Bat Karadentz yer yer
sajanak ve gök görûltülü sağa-
nak yağışlı. ötekı yerler az bulut-
lu ve açık geçecek. HAVA SICAK-
LIĞI: Önemli bir değişikiik olma-
yacak. RÜZGAR Kuzey ve baö
yûnlerrJen hafif ara sıra orta kuv-
vette esecek. DenizlerimizrJe Ak-
denc güntoabsı ve lodos dıger de-
Tler ytktız ve karayelrJen 3-5 yer
,a6 kuvvetimJe saatte 10-21 yer dolaymda bulunacak.
yer 28 deniz mili hızla esecek.
A 33°22°Dıyartalcr
Y 29° 19° Edım«
A 37" 22° Erancan
A 31° 15° Eraırum
A 28°11°EsİBşet»r
A 31° 17° Gazontep
A 30°25°Gnsun
39°20°Maı»sa
29°17°KMara5
32°16°M«ısn
27° PMujto
30°WM
Dalga yükseHiği 0.5-15 yer yer 2 m. dolaymda bulıma-
cak. Van Gött'nde Hava: Az bulutiu ve açık geçecek. Rûz-
gâr güney ve bat ywılerden hafif ara sıra orta kuvvette
esecek Göl küçük dalgalı olacak. Görûş uzatdığı 10 km.
Bolu
Bursa
39°23°Ni0de
27°21°OrrJu
A 32°20°eümû$hıneA 30°16°Rıs
A 29°20°HaM*i A 30°24°Samsun
A 37°20"lspana A 32° 15°Surt
Y 30° 17° isnnbul Y 28° 19° Snog
Y 28° 17° tomr A 35°2T>Sı»B
A36°21°Kars A 28° 8°t*ınlaO
A 26° 13° Kastamonu Y 29° 13° Tratorjn
Corum
Denzk
Y 27° 13° Kıpan
Y 29° 17° Kırtfrra*
Y 28°17°Konya
A 31° 14° KüOhya
A 36°21°MaMy>
28°ie°Uşal(
32°21°V«n
37° 18° ZonguU*
A 35°21°
A 33° 22°
A 30° 25°
A 35°21°
A 34° 18°
A 33° 17°
A 27° 21°
A 27° 21°
A 25° 18°
A 38° 24°
Y 28° 18°
A30°17°
Y 27° 17°
A 27° 21°
A 32° 16°
A 33° 16°
A 25° 14°
A 30° 15°
Y 25° 18°
A-aç.k B-bubftı G-«ün«* K-karü S-sst Y^agınrtı
Helsınkı J
Lemngrad m k
• J
Moskova
J Madrıd
f*ia!bor\
(
DÜNYA'DA BUGÜN
Bon
BrOksel
Amsfcrtam A 18°
Amman A 40°
Alina A 33°
Bagdclt A 42°
A 28°
A 21°
A 25°
A 19°
A 20°
A 18°
A 21°
A 23°
A 32°
A 44°
A 44°
A 21°
A 33*
Y 18°
A 38°
A
A 20°
A 33°
Lenmgod
LoraJra
Canevn
Caapr
CkMe
Dutoa
Frantdurt
a™
Y 22°
A 22°
A 30°
A 28°
A23"
Y 28"
A 20"
A 32°
Y ie°
A 21"
A 20°
A 43°
A 30°
A 28°
A 40°
A 30°
A 35°
A 19°
A 25°
A 22°
NashmgtmA 35°
Zürıh A 23°
MonhMİ
MoSttM
Mürah
Nmıttrk
Oslo
Pans
(toma
Sofy.
ŞOT
MAm
Imıs
Varşow
16° Wyana
BULMACA
SOLDANSAĞA: 1 2 3 4
1/ Kerpic ya da tuğ-
layla örülınüş ahşap
duvar... Üstü kapalı
olarak belirtme. 2/
Uzak... Bir Arap 01-
kesinin bajkenti. 3/
Bir nota-.. Avnıpa'nın
en büyük gölü. 4/
Gelincik çiçeği. 5/ Er-
meni saz şairlerine ve-
rilen ad... Yunan abe-
cesinde bir harf. 6/
Cilve... Çizgi roman-
larda kişilerin konuş-
malannı gösteren çi-
ziın öğesi. 7/ Italya-
da eğri kulesiyle ünlü kent... Güney
Amerika'daki dağ sırası. 8/ Bir yüzeyde
renk dalgalanması sonucu görülen par-
laklık. 9/ Yabanıl incir ağacına ve bu
ağaçlarda döllenmeyi sağlayan sineğe
vtrilen ad... Doğu Anadolu'da kulla-
nılan bir tür küçük zurna.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
1/ Top durumundaki çiçekleri kuru-
duktan sonra saplan kürdan olarak
kullanılan bir bitki... Bir nota. 2/ Ka-
rakter... Küçük kilise. 3/ Su... Hem ıSıtmaya hem yemek pişirmeye
yarayan büyük mutfak sobası. 4/ Rebaba benzer eski bir Türk çal-
gısı... Içine başka bir sıvı katılmamış içki. 5/ Ender, seyrek... Hay-
vanı avcılığa abştırma işi. 6/ Bir ilimiz... Işaret. 7/ Tarih öncesi dö-
nemlerde tannlara adak olarak sunulan küçük heykelcik... Leş. 8/
Bütün eski Yunan mimarlığına örnek olan ev biçimi. 9/ Çok iri
ve zehirsiz bir yılan türü.
oO YIL ÖNCE Cumhuriyet
Vaziyet
9 TEMMUZ 1930
Şarktan gelen son malûmata
göre askerlerimizle şakiler
arasında büyük müsademeler
başlarnıştır. Kıtaatın
yuıuyüşüne mukavemet elraek
isteyen e^kiya üzerine
tayyarelerimiz bomba
yağdırmışlardır. Eşkıya bu
şedit hareket karşısında
mukavemet etmek imkânını
bulamıyarak çok fazla zayit
vermiş ve Iran hududuna
kaçmağa teşebbüs etmişlerdir.
thata çemberi gittikçe darlaşmaktadır. Eşkıyalann hiçbir
suretle hareketlerine imkân bırakılmamıştır. Vaziyetleri ne
tran'a ilticalanna, ne de kahir kuvvetlerimiz karşısında
tutunmağa müsait değildir. Havadan ve yerden müessir
ateşimiz kendilerini tamamen mahvetmek üzeredır. Necite
çok yaklaşmıştır ve kat'i imha; artık gün meselesi olmuştur.
Ankara'da anbean bu habere intizar ediliyor.
Taksim Meydanı
9 TEMMUZ 1930
Taksim meydanırun inşaatı tamamen bitmiştir. Yalnız dahili
yoüann bir kısmı kalmıştır ki bu da pek yakında bitecektir.
Dün Şehremaneti erkanından biri meydan hakkında şu
izahatı vermiştir.
"— Meydanın inşaatı bitmiştir. Şimdi yapılan seyler süse
mütealliktir. 15 temmuzdan sonra meydanda yapılmamıs bir
şey göremiyeceksiniz. Bazı çirkinliklerin izaiesine de
"•'lışıyor. Ezcümle meydanında etrafındaki çirkin binalar
ıntazam bir hale ifrağ olunmaktadır. Halâların
v..anndaki su haznesi bilâhe tiyatro inşası esnasında
kaldırılacak ve yerin altına yapılacaktır. Tiyatro şimdiki
halâlann yerine insa edilecek ve halâ da tahtezzemin
olacaktır. Bu inşaat yapıldıktan sonra meydan daha güzel
bir şekil almış olacaktır.
Meydan Taıiabaşı'na giden ve yeni açılan cadde için bazı
istimlâkler yapılmıştır. Köşeye tesadüf eden ve caddenin
düdüğünü bozan bir evin yansı kesilmiştir. Diğer bir ev de
kesilecektir. Kesilen bu evlerin tamiri sahiplerinden rica
edilmiştir. Bu cadde Tarlabaşı'nı Taksim'e bağlıyan düz ve
oldukça geniş bir caddedir. Bilâhare buradan tramvay da
geçecektir."
30 YIL ÖNCE CumhuriYel
MBK'nın tebliği
9 TEMMUZ 1960
Milli Birlik Komitesi bugün birtebliğ
neşretmiştir. Orgeneral Cemal
Gürsel'in imzasım tasıyan 33 sayılı
bu tebliğde Milli Birlik Komitesi ilk
önce yapılacak ihbar ve şikayetler
konusunda temas etmekte ve
bunlann doğrudan doğruya Yüksek
Sonışturma Kuruluna iletilmesini
istemektedir.
Tebliğde daha sonra hususi iş tâkibi, tâyin ve vazife almayı
bedef tutan bazı müracaatların da yapıldıgına temasla,
hiçbir şekilde adam kayıntmayacağı kat'i bir ifade ile,
belirtilmekte ve bu yolda müracaatların yapılmaması hususu
talep edilmektedir.
Sabık ve sakıt iktidar devrinde şikâyet konusu olan
kanunların el'an yürürlükte bulunduğuna temas eden Milli
Birlik Komitesi tebliğ şeref ve haysiyetlerle ilgili yeni esaslar
üzerinde çalışılmakta olduğunu da belirtmektedir.
Tebliğde daha sonra bazı şahıs ve muesseselere karşı aşın
derecede itham ve iftiralar yapıldıgına temas edilmekte ve
basının ve halkın daha hassas davranması gerektiğine
işaretle "Basın hürriyeti kıymetini azaltmamak için bu gibi
yayinlarla halkın ve amme efkârımn hissiyatına hürmet
edilmesi gerekmektedir" denilmektedir.
Tebliğin son kısmında ise Milli Birlikte Komitesi üyelerinin
isimlerini kullanarak suiistimal yapmak isteyen kimselerin
derhal ihbar edilmeleri istenmektedir.
GEÇEN YIL BUGÜN Cum^fei
3n pahalı il
9 lemmuz 1989
Türkiye'de en pahalı fîlenin doldunılduğu il sıralamasında
birinciliği yeniden tstanbul aldı. lstanbul'da 4 kişilik bir
aile, bir fıle gıda maddesini alıp pişirebilmek için 58 bin 749
lira harcıyor. tstanbul'da bu harcamamn 3 ayda yüzde 15.58
oramnda arttığı belirlenirken en az harcamamn da 40 bin
417 lira ile Kütahya'da gerçekleştiği hesaplandı.
Cumhuriyet muhabirleri, 71 ilde fıyat taraması yaparak
Türkiye'nin mutfak haritasını çıkarttılar. Beslenme uzmanı
Prof. Ayşe Baysal'ın hazırladığı gıda maddeleri listesine göre
geçen ocak ayından bu yana üçüncü kez yapılan belirlemç,
geçen üç ayda fiyatlann ortalama yüzde 10-30 arttığım
ortaya koydu.
TABTISMA
Çevre, Smnnnlulıık, Bodrum
Konusu itibarıyla turizmi ve çevreyi ilgilendiren önemli bir
panelde sosyal demokrat bir belediye başkanının yapacağı en
son iş, herhalde saionu terk edip gitmek olurdu.
Mimarlar Odası, Bodrum temsilciliğinin
düzenlemiş olduğu "GiiUük Havaalam %r Se-
çimi Paneli" yatınmcı fırma, devlet temsilci-
leri, üniversite, demokratik kuruluşlar ve her-
kesimden halkın katılımıyla Bodnım'da 2 ha-
ziranda gerçekleştirildi. t
Tttrkiye ve Bodrum ekonomisi için önemli
etkileri olacak uluslararasıhavaalanı konusun-
da, biz Bodrumluların da aktif katüımım sağ-
layarak demokratik bir paneli gerçekleştiren
Mimarlar Odası Bodrum Temsilciliği'ne ve
çevre konusundaki duyarhlığıyla yer seçimi so-
rununu gündeme getiren Sayın Oktay Ekin-
d'ye teşekkür ederiz.
Panelin ana sorunu, havaalanının yapılıp
yapılmaması değil, şu anda kurulması düşü-
nülen çevreye verebileceği zararlardı. O çevre
ki binlerce yılda oluşan ve bir doğa harikası
olan Güllük dalyanı ve lagüner sahayı koynun-
da taşıyordu...
Bir zamanlar, yeşilliği ve deniziyle ünlü olan
Bodrum şimdilerde beton yığını haline gel-
mekte, onarılamayacak yaralar almaktadır.
Bu olumsuzlukların farkında olan panelist-
ler ve Bodrumlular, yer seçimi sorununa, yö-
remizin bakir kalan son güzelliklerine sahip
çıkma bilinciyle yaklasmışlardır. Bizleri kıvan-
dıran bir olay da devlet temsilcilerinin dahi
çevre konusunda gösterdikleri duyarulıktı. Pa-
nelistler panelin sonuna kadar, izleyicilere ger-
çek anlamda kontakt kurup, sorunu birlikte
irdelemeye çalıştılar.
Ancak bu olumlu atmosfere ragmen tüm iz-
leyici ve panelistleri hayal kırıklığına uğratan
bir olay vardı ki sadece Bodrumlulan değil,
çevre koruma bilincine erişen, insana ve top-
lumsal sorunlara saygısı olan herkesi fazlasıyla
üzdü.
Evet, Bodrum Bdediye Baskanı Sayın Emin
Anter'in panelde çıkan bir tartısma sonrası,
taraf olmadığı halde nedensizce saionu terk
etmesi... Hem de Milas'ın sosyal demokrat be-
lediye başkanı konuşmak üzere kürsüye iler-
lerken.
Konusu itibanyla turizmi ve çevTeyi ilgilen-
diren önemli bir panelde sosyal demokrat bir
belediye başkanının yapacağı en son iş, her-
halde saionu terk edip gitmek olurdu.
İhbar ve İftira
Iftira olaylarının artmaması için kimliği belli olmayan
ihbarların işleme konmaması gerekmektedir. Aksi takdirde
daha birçok masum insanın rahatsız edilmesi sürecek,
güvensizlik artacaktır.
1920-1922 arası calışan tstiklal Mabkemeleri
(on dört adet) de iftiraya karşı sert uygulama-
larda bulunmuştu.
Cumhuriyet döneminde, Türk devrimi için-
de ve Şcyh Sait ayaklanması sırasında iftira
yeniden artma eğilimi gösterdiyse de Türldye
Cunhuriyeti'ni kuran irade iftiraya göz yum-
madı. Istiklal Mahkemeleri iftiracılan ağır şe-
kilde cezalandırdı. Devletin yan resmi gaze-
tesi olan Hakimiyet-i Milliye (daha sonra
Ulus) 7 Şubat 1926'da "iftinı"yı çok ağır bir
dille tel'in ediyordu. Atatürk aynı yıllarda,
"fikri httr, ve yicdanı hür, irfanı har" kuşak-
lann yetişmesi için eğitim anlayışını belirtir-
ken korkuya davanan sultanhkrejimlerinikö-
tülüyor; 1930 yılında yazdığı "Medeni
BUgÛer" kitabında demokrasiyi öğretiyor, YJC-
dan, düşünce, basın, efitim, dernek knnna,
toplantı özgöriükleri"ni savunuyordu.
1938-1950 arası tek parti yönetimine rağmen
iftira olayı çoğalmadı. Fakat 1950'de Demok-
rat Parti'nin Adaiet Bakanı, "Partimiz aley-
hine konuşanlan ihbar etmek vatan borcudur"
diyerek partizancılıgın tohumlannı yeniden su-
larken ihbar ve iftira kapılannı açıyordu. Hü-
seyin Cahit Yalcıo, basın özgürlüğü konusun-
da 1925'in, 1955'ten çok daha ileri olduğunu
hatıralarında anlatırken 1950-1960 arasının si-
yasal iktidarının anlayışını de belirtiyordu.
1960'ta DP iktidarı, baskı rejimine iyice gir-
diğinden, "Vatan Cepbesi" anlayışıyla birlikte
partizancılık doruk noktasına çıkınca, iftira
olayları da artmaya başladı.
27 Mayıs 1960, Türkiye'ye yeniden
"Hürrlyet" anlayışını getiriyordu. 1961 Ana-
Türkiye'nin son yüz on yılı kapsayan tari-
hinde ihbar (jurnal) ve buna bağh olarak if-
tiranın dönem dönem, ulusun vicdani, ahla-
ki değerlerine ve hukukun üstünlüğüne olan
inancını sarsan tehlikeli boyutlara çıktığı gö-
rülmektedir.
II. Abdülhamit'in istibdat rejimi ve kurdu-
ğu otuz bin kişilik "lıafiye teskHan" ile jur-
nalcilik yaygın bir durum almıştı. Korkuya da-
yanılarak kurulan bu rejimin sembolü Yıldız
Sarayi idi. Saraya binlerce (jurnal) yapılmak-
taydı. Bunlann çoğu kin, iftira ve yalan ürü-
nü idi. İftira atıldığı bilinen durumlarda, bile
iftiraaya, ihbarın kaynağı kesilmesin diye ceza
verümezdi. En küçük kuşku duyulanlar bu ih-
barlar sonucu sürgüne gönderildi. Abdülha-
mit, saltanatını bu rejirn sayesinde sürdürü-
yordu. 1908'de II. Meşrutiyet ile istibdat yı-
kıldı. Bu kez de 1913'te tttihat lenkld'nin bas-
kı rejimi başladı.
Milli Mücadele döneminde savaş ve iç ayak-
lanmalann yarattığı kanşıkhk ortamından ya-
rarlanarak kişisel hırs ve menfaatlerle iftira-
lar çoğalmaya başladı. özellikle Ittihatçılar-
la, Hürriyet ve ttilafçılar arasında uzun yılla-
ra dayanan particüik çekişmelerinin ve Hür-
riyet Itilafçılann lngiliz güdümüne girmesiy-
le doğan düşmanlık sebebiyle iftira olaylan
yalnızca tstanbul'da değil Anadolu'da da ço-
ğalma eğihmi göstermişti. BMM'ye getirilen
konu tartışılmış ve Meclis "tsyana işürak et-
mcyen kimseler hakkında gaıcz üe suçtama-
da bnlunanlar isnat ettikkri cürmfin cezasıy-
la cezalandınhriar" biçiminde bir karar ala-
rak, iftiranın önü alınmaya çalışümıştı.
Yaşadığı çevreyi seven ve koruması gerekti-
ğine inanan biri olarak sormak istiyorum:
Sayın Başkan, paneli neden terk ettiniz?
Mensubu olduğunuz partiye yönelik haksız
suçlamalar mı vardı? Ya da panel protesto edi-
lecek kadar anti-demokratik bir havaya mı bü-
rünmüstü? Yoksa panel, katıhma değmeyecek
kadar düzeysiz miydi?
Hayır sayın başkan, bunlann hiçbiri olma-
mıştı. Sadece ve sadece o kürsüye çıkmamak
için iyi bir bahane bulmuştunuz. Bir bilim
adamıyla bir milletvekilinin yanlış anlamadan
doğan tartışması, sizin için bulunmaz bir fır-
sat yaratmıştı. Binlerce oyu ile sizi o makama
getiren Bodrumluların ve temsil ettiğiniz (!)
sosyal demokrat düşüncenin ağır sorumlulu-
ğunu duymadan, saionu ve kürsüyü terk
ettiniz.
Nerede 26 Mart öncesi verdiğiniz sözler?
Nerede katılımcı belediyecilik? Nerede demok-
rat haika açık belediye. Hani böige sorunla-
nna eğileceğinize dalr verdiğiniz sözler?
öyle ya nasılsa her şey seçilebilmek içindi.
Sayın başkan "..Ver seçimi paneli" gibi olum-
lu bir organizasyonu, sırf kürsü fobiniz yü-
zunden baltaladınız. Hadi sizin kişisel olarak
söyleyecek bir şeyiniz yoktu, peki belediye ola-
rak aynı kayıtsızlığı nasıl sürdürebilirsiniz. Kal-
dı ki bu paneli belediye olarak sizin düzenle-
raeniz gerekirdi.
Belki farkında değilsiniz. Burada size ha-
tırlatıyonım Bodrum'a uluslararası bir hava-
alam yapüıyor. Ve Güllük dalyanı ile lagüner
sahanın geleceği söz konusu... Tüm bunlann
belediye olarak (lütfen de olsa) ilgileneceğiniz
kadar önemi vardır sanınm.
Bir guınp Bodnunln adın
HAYATtERGtN
yasası birey haklanru güvence altına alıyordu.
Bu dönem bir bakıma, ihbar-iftira döneminin
de kapandığı, hukukun üstünlüğünün yerleş-
meye başladığı umudunu veriyordu. 12 Mart
1971 döneminde Nihat Erim hükümeti sıra-
sında, iftira çoğalınca, hükümet kimliği be-
linilmeyen ihbarların işleme konmaması için
karar aldı.
1973-1980 arası partizanlık, sol-sağ kavga-
sı, "MiOi Cepbe" zihniyeti ile daha da arttı.
Ülke bir iç savaş görümüne girdi. Ihbar-iftira
olaylan dozunu arttırdı. 12 Eylül 1980 askeri
harekâtı ile bir süre yavaşlayan "ihbar-iftira",
1981'den sonra çogaJma eğilimi gösterince
kimliği belli olmayan şikâyetlerin işleme kon-
maması yeniden uygulanmaya başladı.
1983'ten sonra Türkiye'de özellikle
"teokratik-faşist" cephe, sistemli bir biçimde
bir yandan komünistlere saldınrken diğer yan-
dan da AtatürkcuJer'e iftira kampanyasını baş-
lattı. Taktık basitti. Bazen imzasız, bazen sahte
isim ve adres ile kisi ve kişiler veya kuruluşlar
hakkında suç duyurusunda bulunuluyor, bir
makama yazılan bu dilekçenin işleme konma-
sını sağlamak için de dilekçenin bilgi için Baş-
bakanlık ve diğer yüksek makamlara gönde-
rildiği not ediliyordu. Böylece yöneticileri iş-
lem yapmaya mecbur ediyorlar. Hakkında so-
nışturma açılan kişi beraat etse de tedirgin edi-
lerek korkutuluyor, yüz kişide kaç kişinin Ata-
türkçü Gaik-milliyetçi-demokrat) mücadele az-
mini kırabilirlerse o oranda hedeflerine ulaş-
mış olunuyor.
İftira olaylannın artmaması için kimliği bel-
li olmayan ihbarların işleme konmaması ge-
rekmektedir. Aksi taktirde daha birçok ma-
sum insanınrahatsızedilmesi, sürecek, güven-
sizlik artacaktır.
PROF. DR. ERGÜN AYBARS
İzmir
Sanatta Çağdaş Soyut'un Anlamı
Öncelikle sanat hiçbir zaman "soyut" değildir. Tam tersine
son derece somut bir olaydır, bir üretimdir. Bilinçli veya
bilinçsizce uygulansın, her iki durumda da (x) bit değerinde
bir bilgi alışverişi içerir. Iletişim aracıdır.
Birkaç gündür masamın üzerinde duran ga-
zete kupürünü gördükçe içimde hüzün ve öf-
ke birbirine kanşıyor. Bir yandan kendi ken-
dime, "Yabu, temeli dinamitlenmiş bir yapı-
da çatıdaki bir kiremitin çatlağını sorun yap-
maya deger mi" diye söyleniyorum. Fakat ya-
dırgadığım düşünce, elli beş milyon nüfuslu
bir çölde "Estetik Bilim"ni iş edinmiş ve bu
alanda Ord. Prof. sıfatıyla hiyerarşinin ta te-
pesine dek tırmanrnış bir kişiye ait olunca da
kendimi frenleyemiyorum.
Söz konusu yazı 16 Haziran 1990 tarihli
Cumhuıiyet gazetesinde "Sanatta Çağdaf So-
yat'on Anlamı" başlığı altında yayımlanan
yazıdır.
Sayın Prof. "Çagdaş soyut sanat, 'degişmez
varlıga', 'öz'e ulaşmayı amaçlayan bir sanat
olarak her şeyden önce bir metafizik sanat an-
layışıdır." "Çağdaş soyut sanatta karşılastıgt-
mız soyntlama, mutlagı arama gibi metafizik
bir çaba Ue eş anlamlıdır." "Çagdaş düşün, so-
yntluk kategorisi içinde oluştuguna göre çag-
daş kültöriin bir parçası olan çağdaş sanatı da
aynı soyut kategorisi içinde duşiinmek
gerekir" diyor.
Yukandaki sözcükler tamamen bir laf ka-
labalığıdır. Diğer sanat dallannda olduğu gi-
bi resim sanatının gerçeklığiyle de ilgisi yok-
tur, bilimsel tutarhlıktan da yoksundur.
öncelikle sanat hiçbir zaman "soyut" de-
ğildir. Tam tersine son derece somut bir olay-
dır, bir üretimdir. Bilinçli veya bilinçsizce uy-
gulansın, her iki durumda da (x) bit değerin-
de bir bilgi alışverişi içerir. lletişim aracıdır.
Evrende değişmez varhk var mıdır, rautlak
nedir? Bu sorulann yanıtım, günümüzden
2500 yıl evvel yaşamış Heraklit isimli bir Ana-
dolu çocuğu bile gavet iyi biliyordu! Bunca yıl
sonra onun dahi gerisinde kahnıp da çağdaş
olunabilir mi?
Aynca çağdaş düşün, Sayın Profesör'ün de-
diği gibi hiç de soyutluk kategorisinde oluş-
mamaktadır. Tam tersine. Her geçen gün bi-
limsel ve teknolojik alanlarda görülen büyük
gelişim, bilgi birikimi ve iletişim, insanlığın
bilgi kapasitesini ve bilme sınırlannı akıllara
durgunluk verecek bir hızla ve de son derece
somut bir gerçeklik içinde büyütmektedir.
Dürbünü düzgün tutup da gerçeği doğru
görmeye çalışırsak şu anda yeryüzünde yaşa-
yan binlerce yaratıcı insan beyninin; binlerce
elektronik beyin, elektro mikroskop ve teles-
koplarla bilinmezliği ne denli bilinebilir hale
getirdiklerini herkes gibi elbet biz de göre-
biliriz.
Sayın Prof. söz konusu yazısını şu tümce-
lerle bitiriyor: "Estetik olma, yalnız soyut sa-
natta olanak kazanabilir. Çiinkü rautlak,
tümel-evrenscl olan, yalnız soyut sanatta gün
ışığına çıkabilir ve bu da estetik olma ile aynı
seydir. Soynt sanat rnetafirik bir amaçla yola
çıktığına göre sanat, gerçek özüne ancak so-
yut sanatta ulaşabilir. Çünkii aslında sanatın
ereği değişen şey değil, değişmeyen variık,
tiımel-evrensel olan olduguna göre bu erek yaJ-
nız soyut sanatta gercekleşebüir. Bu nedeale
Başka Yerde Olmazdı ki!
Gazetenizde "tktidardan tdama Menderes"
başhğı ile yayımlanan Emiment Yavuzalp im-
zalı yazı dizisinin 27 Mayıs 1990 günkü bölü-
müne bir açıklama gönderdim ve daha ziya-
de düzeltme kabul edilecek bu mektubum 7
Haziran 1990 günü aynı sütunlarda ya-
yımlandı.
Otuz yıl önce o çarşamba (25 Mayıs) gü-
nü, günün Başbakanı Menderes'e karşı Eski-
şehir Hava Meydam'nda gerçekleştirilen pro-
testo hareketinde, ismini zikrettiğim Hv. Plt.
Kur. Bnb. Necdet Dövendoğlu gayet tabii sa-
atler boyu aramızda idi. tçimizde binbaşı rüt-
besinde tek bir subayın bulunmasını sakıncalı
gördüğümüzden kendisinden katılmamasını
ısrarlaricaettik. Ancak Bnb. Dövencioğlu biz-
leri dinler görünmesinerağmendinlemeyerek
gene de gruba iltihak etmiştir. Böyle bir pro-
soyut sanatta tüm sanat özüne kavuşmus
olur."
Yukandaki duşüncelere hiçbir bilimsel bil-
gi değeri taşımadıklan için yamt vermiyorum.
Ancak şu hususlara değinmeden de geçemi-
yeceğim.
1) Sanat bir 'iş"tir, "eyteın"dir, "iiretim"-
dir, bir armoni içinde kodlanmış bilgiler de-
metidir, somut bir olaydır. Estetik olmanın
özelliği estetik değer taşımaktır. Estetik değer
üretiminin ilk rûteliği ise "özgiın" olmaktır.
Bunun bir formülü, sınırlan veya kalıbı yok-
tur, olamaz da. Aynca hiç kimsenin güdümün-
de veya tekelinde de değildir. Yunus Emre, yedi
yüzyıl evvel "Bir söz söylemek gerek melek-
ler bile duymamıs ola" derken bunu anla-
tıyordu.
2) Mutlagı arama, değişmeyen öze ulaşma
veya metafizik (fizik ötesi) gibi birtakım kav-
ramlar uydurarak bu kalkanlar ardına sığın-
ma çabalan aslında gerçeklikten kaçış mıdır?
tnsanlann içinde yaşadıklan olumsuz gerçek-
leri görmelerini örilemeye yönelik sinsi bir yön-
tem midir? Veya çağdaş büimler ve teknolo-
jilerin dev adımlarla koştuğu, uçuştuğu günü-
müz dünyasında bu gelişimle bütUnleserek es-
tetik değerler uretemeyenlerin yaya kaldıkla-
n bir yanşta, bir devekuşu kandırmacası mı-
dır? Soyut nedir? Şayet objektif olacaksak
herşeyden önce ilkin bu sözcüğe somut bir
açıklama getirmek gerekir.
Herhalde Bizanslırahiplerin,meleklerin er-
kek mi dişi mi olduguna dair sürdürdükleri
bu çok ciddi tartışma da ancak bundan son-
ra sona erer. Tabii o zamana dek atı alan sur-
lan da çoktan yıkıp geçmezse...
ÖZCAN ONUR
"Kaptan HEYAMOLA" / Bodnım
testo hareketini şeref duyarak anan bu genç
subaylar, Sayın Necdet Düvencioğlu'nun var-
lığını inkâr edebilir mi?
Bir yanlış anlaraaya şayet sebep olmuşsam
açıklıyorum. Sayın Dövencioğlu böyle bir gün-
de başka yerde olamazdı ki! Saygılarımla.
NECDET SÜER
Hv. Kd. Alb (E)
POLİTİKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Geri Verilen İtibar...
Gazetede gözüme çarptı, şöyle yazıyordu: "Sovyetler Birli-
ği'nin kuruluş döneminde Stalin'in yardımcısı olarak 'Milliyet-
ler Komisertiği'nde görev yaptıktan sonra Stalin tarafından idam
ettirilen Sultan GaliyevMn itiban geri verildi. Stalin döneminin
kıyımlannı incelemekle görevli Aleksandr Yakolev başkanlığın-
daki komite, topladığı bilgiler ışığında Stalin tarafından Sultan
Galiyev'e yönertilen karşı devrimci suçlamasının asılsız olduguna
karar verdi. Galiyev'in tüm haklarını ve parti üyeliğini geri ver-
di."
Sultan Galiyev, bir Müslûman Tatar milliyetçisidir. Bunlar Ekim
Devrimi'ni çatiığa karşı bir başkaldırı olarak görüyorlardı. Onun
için Ekim devriminden yana oldular. Müslûman halklann komü-
nistleıie bağdaşacağını umuyorlardı. Tatar burjuva aydınları yeni
rejimi sempati ile karşıladı.
Sultan Galiyev, proietaryanın yerine geri kalmış ülkelerde Müs-
lümanlığı koyuyordu. Bu görüşlerinın tartışması ile uluslar ko-
mıserliğıne girdi. Stalin'in bu dönemde sağ kolu idi. Sultan Ga-
liyev, Müslümanlar arasında etkin olduğu için Ekim Devrimi li-
derleri ile yakından dostluk ediyordu. Uluslar konusunda ve ulus-
ların kendi kaderlerini kendılerinin belirlemesı doğrultusunda
Sultan Galiyev çok etkili idi. Denilebilir ki 1917'den, temizliğe
uğradığı 1929a değin hem yükselen hem alçalan bir çizgi üs-
tü ndeydi.
Ekim 17 liderierinin devrim geliştirilirken gözleri Baö'ya yö-
nelıkti. Oysa Sultan Galiyev Doğu uluslarına bakıyordu. Sultan'a
göre "Sosyalist devrim Doğu'nun katkısı olmadan asla başarı-
ya ulaşamaz. Hindistan, Afganistan ve iran'dan yoksun kalan
ve öteki sömürgelerden kovulan Avrupa emperyalizmi çökecek
ve doğal bir ölümle yok olup gidecektir."
Staiin'le ilk çatışması 1918'de oldu. Genel konularda anlaşı-
yorlar, fakat ış özele dayanınca tartışıyorlardı. Stalin, Moskova'-
dakilere uyarak Müslûman halklar tezine önem vermiyordu. Da-
ha sonra bu teze karşı çıktı. Lenin'in öiümünden sonra iktidarı
tek başına ele geçiren Stalin, Sultan'ın Müslûman halklar ara-
sında güçlendiğini görünce onu temizlemek zorunda kaldı. Sul-
tan Galiyev'in geleceğe yönelik görüşü şöyle özetlenebilirdi:
1- Komünist Parti ve Sovyet iktidarmı kademeli olarak devlet
kapitalizmine ve burjuva demokrasisine yöneltmek.
2- Batı burjuvazisı ile girişeceği silahlı bir çatışma sonucu Sov-
yet iktidarı yıkılabilir.
Kimdi Sultan Galiyev?
1880 yılında Krimskaliy köyünde bir Tatar öğretmenin çocu-
ğu olarak dünyaya geldi. Köyünde ilkokulu bitırdi. Kazan Yük-
sek Öğretmen Okulu'nda okudu. Okul solcu aydınlann yuva-
sıydı. Marksist fikirleri burada edındi. Rusçayı çok çok iyi konu-
şuyor, Tatarcaya Tolstoy'u çeviriyordu. 1905 Devrimi'ne katıl-
madı. Kazan'da boş durmuyor, gazetelere yazıyor, çeviriler ya-
pıyordu. Bir yandan da öyküler yazdığını biliyoruz. Moskova'-
da yayımlanan 'Russkil Ucitel' gazetesine Tatar öğrenciler için
yazılar veriyordu.
Sultan Galiyev'in Şubat Devrimi'ne değin süregelen durumu-
nu saptamak zordur. Ancak yeraftı girişimleri olduğu anlaşılı-
yor. Şubat Devrimi onu Bakü'de yakaladı. Bu sırada Müslûman
kongresini yönetmek üzere onu Moskova'ya çağırdılar. Mosko-
va'ya giden Galiyev, iyi bir konuşmacı ve iyi bir örgütçü oldu-
ğunu kanıtladı.
Komünist Partisi'ne 1917'de girdi. Hemen sömürgeler, Müs-
lümanlık hakkındaki düşüncelerini yaymaya koyuldu. daha sonra
Staiin'le çatıştı. Öyle anlaşılıyor ki karşı devrimci olarak dam-
galanmadan önce Sultan Galiyev saygın bir yöneticiydi.
1917'den günümüze değin itibardan dûşen devrimci, sonunda
itibarını geri alabilmiş oluyor.
Sultan Galiyev, Kazan'da çıkan Güneş gazetesindeki bir ya-
zısında şöyle der:
"Kalbimin ûstüne büyük bir ağırlıkla yüklenen halkımtn sev-
gisi yüzünden sosyalizme geldim."
Stalin döneminde itibarlarını yitiren çok kişi var. Bizim Hoca-
oğlu Baytar Salih de bunlardan biri değil miydi? Sosyalizm yo-
lunda çok acı çekenler oldu. Bakalım bu acılar ne zaman dine-
cek?
Sımsıcak konuşurdun konuşunca
Irmak gibi rüzgâr gibi konuşurdun
Yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki
Çiğdemler güller raor menevşeler açardı
Babası: BOZO AKKUŞ CABBAR
ve AİLESİ AKKUŞ
16.7.1960-7.7.1990
GÜNOVIÜZ SANATÇILARI
1 1 . I s t a n b u l S e r g i s i
22 Haziran - 31 Ağuetos
Dolmabahçe Sarayı I Harekât Köşkü 159 47 39
Sergı P tesı-Perş. günlerıdışındasaat 10 00-17 00 arası gezılebılir
TC. KULTUR BAKANLIĞI TÜRK VE ISLAM ESERLERI MÜZESI
B A L K A N
NACt İSLİMYELİS
18 HAZİRAN 30 TEMMUZ 1990 ff
5. KURULUŞ YILINDA V E ST E LlN DEĞERLI KATKILAR1YLA
İSFALT A.Ş.
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
a) Mahmutbey ve Ümraniye Asfalt Fabrikaianmızın ih-
tiyacı, beheri 50.000 tonluk 2 dosyadan miite-
şekkil 100.000 ton agrega kapalı teklif eksiltme
usulû ile ayrı ayrı ihale edilerek satın alınacak-
tır.
b) İhaleyeson müracaat tarihi: 12.7.1990 saat: 17.00
c) İhale tarihi ve saati: 16.7.1990 saat: 15.00
d) İhale ile ilgili şartnameler, bedeli mukabilinde
Genel Müdüriük'ten temin edilebilir.
e) Şirketimiz 2886 sayılı kanuna tabi değildir.
1 OZEL BORA 1
SURUCU KURSU J
LÜTFEN, bana uzak-
pahalı demeyin.
DERSANEMtZt ve
pistlerimizi görün.
KARARINIZI ona göre
verin.
OskMan 343 67 82
Kazyataiı: 361 81 63
Tarakyı: 162 08 18
GÖKŞEN
SÜRÜCÜ
KURSU
ÖDEMEDE
KOLAYUK
Millet Cad. 20 Aksaray
525 30 00