08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 TEMMUZ 1990 CUMHURİYET/13 HAVA DURUMU Meteoroioıi Genel nden alınan bilgiye göre yurdun ku- zeybatı kesımteri parcalı buluttu, ûte- ki yertef az buluttu ve açık geçecek. H/M&SICAKUĞI önemli btr deği- şiklik olmayacak RÜZGÂR: Kuzey ve öoğu yönlerden, yurdun güney kesımlerinde gûney ve batı y&nler- den hafif, ara sıra orta kuvvette ese- cek Denızlenmizde rûzgâr. Güney Ege ve Akdenız'de gûnbatısı ve lo- dos, öteki denızlerimizde yıldız ve Doyrazdan 2-3, Mamıara veBstıKa- leniz'de 16-21 dentz rnh hızta ese- «*. Dalga yûteeMiği 05-1, Batı Ka- radeniz'de 15-2 metre dolayında bulunacak Van Gölü'nde hava: Az bulutlu ve açık geçecek. Rûzgâr kuzey ve batı yön- lerten haffl otarak esecek. Göl küçûk dalgalı olacak Aâana Adapaarı Adıyaman Atyon Ağrı Antara Antakya Artalya Artvtn Aydın Bafckesır BıBcık ^ Bıngö Bıtlis Bolu : Bursa Çonım Denöı A A A A A A A A A A A A A A A A A A 34°22°ftyartafcr 33° 19° Edtrne 38°25°ErOTcan 34° 15° Ercurum 28° 8°Eslıışetw 34° 19° Gaaantep 33° 22° Sresun TURKIYE'DE A 36°20°Mamsa A 32° 18° K MJIJŞ A 32° 16° M«sn A 27° 8°Mu0la A 33° 15° Muş A 38°25°NıOd« A Z7»21°0r*J 31 C 22" Gûraûşhane A 31° 14° RıB 30°M°HaW*ı «0°22°lsı»ra 33° 14° Istanbul 33°i8°lzım 35°1S°Kare 27° 14° Kasâmontı 30° 15° Kaysm 31° 18° Knldarei 31°20°Konya 33° 14° Kutahya 37° 21° Maıatya A 32" W° Samsun A 34° 16° Snrt A 30° 20° Sınop A 36°20°&v»s A 27° 9°Tekın)aS A 30° 17° lataon A 34° 15° inraS A 31° WUşak A 3S°20°Van A 34° 16° ft&Qât A 33° 17° Zonsuldak BUGUN A 39° 21° A 37° 21° A 30°26° A 35° 19° A 33° 17° A 33° 16° A 28° 19° A 27° 21° A 28° 19° A 3P24" A 26° 20° A 32° 15° A 28° 20° A 27° 21° A 35° 18° A 35° 17° A 27° 15° A 32° 15° A 26° 19° Duludu /£l A-açık B-buhılkı frflûmşi K-kart S-ss» Y*afrnurtu Helsınkı Lenıngrad ^ • J Moskova • ( Kahıre» DUNYA'DA BUGÜN Amstercam AfTUTHfi ADna Ba0d« Batcskn Basei Be.g'ad Berln Bonn Brûksel Budapeste Cenewe Ceayır CkMe Duin Franltfırt Grne Hets/nto Kahıre Kmtnhag W*ı Lefloosa A A A A A A A A A A A A A A A A A y A Y A A 21° 40° 36° 41° 29° 23° 31° 22° 19° 20° 23° 23° 37° 41° 45° 20° 32° 17° 39° 20° 20» 37° Lenngrad Londra Madnd Mılano Montreal Mosfcma Mûnıh New¥otk oao Parıs Prag Rıyad Roma Sofya Şam W/Wrv Tünus Varşaa Venadık W»ma \MSnftQt Zû* Y 22° Y 20° A 35° A 30° A 21° Y 21° A 22° A 35° Y 14° A 23° A 24° A 45° A 31° A 30° A 40° A 29° A 36° A 23° A 24° A 19° l A 34° A 22° BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Derebeylik toplum düzeninde toprakla birlikte alınıp satılan köle... Edremit Körfe- zi kıyısında turistik bir yer. 2/ Sosyoloji- de bir kabüenin bö- tandüğü iki ve daha çok parçadan her bi- ri... Al ile kiT arası bir at donu. 3/ Araplann kullandığı, omuzlan da örten püskOllü er- kek başörtüsü... lrid- yumun simgesi. 4/ Eskiden reflektör an- lamında kullanılan sözcük... Gözleri gönneyen. 5/ Yayımcı. 6/ Nine... Aruz ölçüsünde kısa okunması gereken bir heceyi kalıba uydurmak için uzatma. 7/ Bonı sesi... Beyaz mermerde bulu- nan sert kısım. 8/ Köşe, kenar, uç... Fi- yaka. 9/ Tahıl ölçmede kullanılan bir ölçek... Renksiz ve kokusuz bir gaz. YUKARTOAN AŞAClYA 1/ Evlere, çeşmeden su taşımayı iş edinmiş olan kimse... Ahlakbilim. 2/ Yanağın alt kısnu... Babaıun kız kardeşi. 3/ Antılmış, saflaşürd- mış... Vilayet. 4/ Kurululmuş ringa balığı... Ba; çoban. 5/ Değerli bir süs taşı. 6/ Dahi... Köydeki işlerin elbirliğiyle bitirilmesi. 7/ Yüz, çehre... Ağrı Dağı'na verilen bir başka ad. 8/ Acıklı... Mürekkep hokkalanna konulan harn ipek. 9/ Çanakkale Boğazı'nda, pek çok deniz kazasının meydana geldiği burun... "Şu anda, henüz" anla- mında kullanılan bir sözcük. yyO YIL ÖNCE CumhurİYet Şile-Bostancı yolu 8 TEMMUZ 1930 Vali vekili Muhittin Beyle Nafıa baş mühendisinin bir iki gün evvel mülhakaü ziyareı ettiklerini yazmıştık. Bu tetkik ve teftiş esnasında mektepler ve yol inşaatı teftiş edildigi gibi jandarma ve saire hakkında da idari teftişat yapılmıştır. Şile-Maltepe-Bostana yolu yapılrnaktadır. Şile, KaJamış, Teke, Pozane mekteplerinin inşaatı bitmek üzeredjr. Mektepler ikişer dersanelidir ve içinde ayrıca muallim ikametgâhı da vardır. Mektep yolu asfalt olarak yapılrnaktadır. Bâğdat caddesinin Şaşkınbakkala kadar olan kısmı asfalt olarak yapılmıştır. Diğer kısmı taş olarak yapılacaktır. On senelik tamiratı müteahhidine aittir. Şile yolunda yüksek bir yerin gûzergâhı tebdil edilmiştir. Bu yıl ikmal edilmiş ise de henüz açılmamıştır. Geçen sene yapılmış olan Ağva-Şile yolunun derecei mukavemeti de bu teftişte terübe edilmiştir. 'Hesabı defteri' Milli tktisat ve Tasarruf Cemiyeti idealinin izlerinde cidden ümitli eserler vere vere ilerliyor. Eğer Cemiyetin derin bir kaygı ile bulup hazırladığı yaşama, çalışma esas ve unsarlanna, asıl büyük cemiyet, vatandaşlar kitlesi benimsiyerek dört elle sarüırsa yarın için kabulü zanıri olan i^tisat mefhumu bir iman haline gelecektir. ; sat Cemiyeti "Hesabını bilenin defteri" namında küçük w . risale neşretti. Muhtevi olduğu cetvel 1930 senesinin son 6 ayı için haarlanmıştır. Her ayın listesinde mecburi masraflar gibi medeni, fikri, sıhhi kısımlara da yer verilmiştir. Defteri itina ile tutan vatandaş en hurde ve basit harçlanna kadar masrafını yazacak ay nihayetinde varidatı ile sarfiyatım karşılaştınp yekûnu anüyacaktır. Defterin en müessir rolü bir ayda zarurî ve füzulî bütçelerinde tuttuğu dereceyi gostermesi olacaktır. Varidatını ufak, bilyük eğlencere fazla verip te sonra geçinmenin güçlüğünden bansedenlerimiz pek çoktur, belki de ekseriyetimiz maalesef böyledir. Küçük, fakat devamlı masraflann büyük yekûnları doldurduğu ise ispat edilmiştir. 30 YIL ONCE Cumhuriyet Fiderin demeci 8 TEMMUZ 1960 ; KOba Başvekili Fidel Castro, bugfln l televizyonla yayınlanan ve iki saatten fazla süren konuşmasmda, Birleşik Amerikaya yeniden şiddetle hücum tetmiştir. I Birleşik Amerikanın Küba'dan şeker Pithal kotasından bir indirme yapmak • suretiyle Küba halkını "açlığa ve j mahvolmağa" sürüklemek istediğini >ileri süren Castro, Amerikablara FkJd Castro hitaben: "Şeker kotasını ortadan kaldırabilirsiniz, fakat ihtilâli baltalıyamazanız" demiştir. Başkan Eisenhower, şeker kanununu imzaladıktan sonra, basına verdiği yazüı bir demeçte, bu kanun hakındaki görüşünü şoyle ifade etmektedir: "Milli menfaat gayeleriyle, 1960 yılı için Küba şekerinin kotasını 39.7S2 ton olarak tesbit eden kanunu imzalamış bulunuyoruz. Bu suretle kotada 700.000 tonluk bir indirim yapılmış olmaktadır. Bu açık, hür dünyanın şeker satan diğer memleketlerinden yapüacak mübayaalarla kapatılacaktır" demiştir. Başkan Eisenhower'in Küba'dan şeker ithalini tehdit eden kanunu imzalamasından sonra, Küba'nm dün sabah kabul edilen kanuna dayanarak Amerikalılara ait 36 şeker fabrikasına el koyması beklenmektedir. Küba isçi federasyonu, Amerikalılara ait mallara el konması ile ilgili kanunu desteklemiştir. GEÇEN YIL BUGUN CumhuriY e( Kerim Aydın Erdem 8 TEMMUZ 1960 Cem Duna'run istifasıyia boşalan TRT Genel Müdürlüğü'ne, TRT Yüksek Kurulu'nun seçtiği Uç adaydan biri olan Kerim Aydın Erdem (55) seçüdi. 25 yılük TKT'dl olan Erdem, TRT tnceleme ve Araştınna Kurulu üyeliğinde bulunuyordu. Başbakan Türgut özal dün, 64 günlük gecikmeyle Erdem'in atandığını açıklarken, "Uç adayı epey soruşturduklanm ve birini seçtiklerini" söyledi. TRT Yüksek Kurulu'nun gösterdiği üç adayı da atamamakta direnen hükümetin Erdem'i genel müdürlüğe getirmesi, TRT çevrelerinde "en muhafazakâr aday tercih edildi" şeklinde yorumlandı. TARTISMA Kültör Bakanı'na Açık tşlerinizin yoğunluğunu biliyoruz. Fakat, bir zaman bulup birkaç kazı yerini çahşmalar sırasında görmenizin düşüncelerinizi değiştireceğine inanmaktayım. Sayın Bakan, size, 1.6.1990 tarihinde sun- muş olduğumuz 92 arkeolog ve sanat tarihçi- sinin imzasım taşıyan yazımu bazı gazeteler- de (Güneş, Tercüman, Cumhuriyet vb.) ya- yımlandı. 6.6.1990 tarihli Cumhuriyet'te söz konusu yaa ile birlikte "Kmzı paras isteven b u a gdsiıı" başlığı ile sizin yanıtınız da çıktı. Ga- zetede verilen bilgide eğer bir yanhş anlama söz konusu değilse -ki yalanlamadığınız için doğru olduğuna inarunak dunımundayız- "pmra istcyen bana gelsin, parasızlıktan kazı- lann aksaması diye bir şcy yok" diyorsunuz; ardından da sağlıklı kazı yapmanın gerekti- ğini söylüyorsunuz -buna yürekten katılrna- mak olanaksız- ve "bilim adamı olmak yet- mJyor, tecriibeli olmak lâam" diye ekliyor ve "sonınun parasal olmadıgını, esas konunun yctismiş kadrolvu ve bilim adamUnnın st- yıca yetersizligi olduğunu" belirtiyorsunuz. Hepsinden öte bizleri asıl yadırgatan bu son sözleriniz oldu. Nitekim bu yazılann yayım- lanmasmdan birkaç gün sonra yine Cumhu- riyet'te bazı meslektaşlanmızın bu konudaki göruşlerine yer verildi. örneğin, Prof. Dr. B«y- burtluoglu'nun sözlerine yürekten katüdığımı belirtmek istiyorum: "arkeoloji, uluslararası alanda driinebüecegimiz birkaç bilim dalın- dan biri" diyor meslektaşım. Çok doğru, çün- kü bu konuda yapılan yayınlar -Türkçe ya da başka diUerde- bunu kanıtladığı gibi uluslara- rası kongrelerde verilen bildirilerin uyandır- dığı ilgi de bu görüsün doğruluğunu des- tekliyor. Size bu açık mektubu yazmaya, yalnız ken- dimin değil, türa meslektaşlanmın düşünce- lerini yansıtacağı inancı ile karar verdim. Sayın Zeybek, işlerinizin yoğunluğunu bi- liyoruz. Fakat, bir zaman bulup birkaç kazı yerini çahşmalar sırasında görmenizin düşün- celerimizi değiştireceğine inanmaktayım. Bir- çok arkadaşın kaası gerçekten övgüye değer olup, büimseldir ve metot açısından kusursuz- dur. Ancak paranın da önemli rol oynadığını yadsıyamayız. Çünkü, Batılıların yaptıklan kazıların kusursuzluğu, buna parasal açıdan iyi durumda olan Türk kazılanm da ekleye- biliriz) bilgi düzeyi yarunda parasal olanak- lann genişliğinden kaynaklanmaktadır. Bi- f lindiği gibi bilimsel bir kazıda; arkeolojinin çeşitli dallannda uzmanlaşmış elemanlann bu- lunması kaçuulmazdır. Oysa bizim parasal olanaklanmız, değil, çeşitli uzman, kazıda bu- lunması en zorunlu olan deneyimli mimar bu- lundunnaya bile yetmemektedir. Bu yüzden ancak mimarhk öğrencileri ya da henüz öğ- renimini tamamlamış, yeterli deneyimi olma- yan elemanlarla yetinmek zorunda kahyoruz ve inanınız bunların yolluklanm ve emekleri- nin karşüığını ödemekte bile zorlamyor ve ba- zen kendi cebimizden karşılıyoruz. Tüm meslektaşlanmın sorunlarım aynntı- ları ile (özünde aynı olduğunu karşıhklı gö- rüşmelerimizden öğreniyorum) bilemeyece- ğimden zorunlu olarak kendi olanaklanmdan söz etmek durumundayım: Bilimsel başkam olduğum Tarsns-Donuktaş kurtarma kazısı- na 1982 yılında 150.000 TL. ile basladık; Ya- vaş yavaş artarak ve büyük bir sıçrama ile ilk kez geçen yıl 6.000.000 TL. ödenek alabildik. Bu yıl da 9.000.000 TL. ile çahşmak durumun- dayız. Oysa 25.6.1990'ta Tarsus Belediyesi'n- den almış olduğum rayiç bedele göre vergi ve sigortası ile bir işçinin bize maliyeti günde 24.300 TL.dir. Yapı öylesine büyük ki sonuç aiabilmek için en az 20 işçi çalıştırmak gerek- mekte dolayısıyla günde toplam 486.000 TL. harcanmaktadır. Bu koşullarda söz konusu para ile ancak 18 gün çalışabiliriz. Oysa An- tik Çag'da çok önemli bir kent olan Tarsus'ta günümüze kahnış 2-3 anıttan biri olan ve şim- diye dek niteliği ve planı yerli ve yabancı bi- lim adamları arasında tartışma olan bu amt- sal yapımn kimüğinin kesin olarak aydınhğa kavuşturulmasının Tarsus'un kültür tarihi ve turizmi açısından önemi yadsınamaz sanıyo- rum. Bu yalnızca bir örnek kuşkusuz. Yine gazetelerden, yapügımız açıklama üze- rine size başvuran bazı meslaktaşlanmızm ran- devu dahi alamadıklarını üzülerek ögrenmis bulunuyorum. Bu nedenle bü- açık mektup yazmayı yeğledim. Okumaya zaman ayırabi- leceğiniz umudu ile. Prof. Dr. NEZAHAT BAYDUR Siyasal Kültör,Çevre ve Tttrkiye Çağdaş toplumlarda çevre koruma bir yaşam politikasıyken, ülkemizde "tek bir gün" içinde kutlanmaya devam ediliyor. Hâlâ bir Çevre Bakanhğı'mız olmadığı gibi yasalar da uygulanrnıyor. Kısacası uluslararası çevre hareketini ve ülkemizin yok edilişini seyretmeyi sürdürüyoruz. Doğa ile toplum arasındaki moral-kültürel ilişki, demokratik siyasai kültürün bir parça- sıdır. Çünkü bu kültür, bireyin toplumsal sis- teme sahip çıkmasını gerektirir. Toplumsal sistem ise ekonorai, siyasal sistem, çevre vb. gibi öğelerle bir bütündür. Endüstrileşmenin neden olduğu çevre so- runlaruun tüm dünyayı tehdit etmesi, doğa- toplum ilişkisini yüzyılın en önemli konusu durumuna getirmiştir. Uluslararası kamuoy- ları çözüm yolları bulma ve bu çılgınca gidişi önleme yolunda adeta bir seferberlik başlat- tılar. Demokratik siyasal kültürün uluslara- rası bireyleri, iletişim araçlannın da desteği ile artık "tek dünyamn" sorunlannı çözme uğraşındalar. Kamuoyu, siyasal iktidar, en- düstri ve yerel yönetimler gibi kilit noktaları oluşturan tüm öğeler bu hareketin içindder ve daha temiz bir dünya için el eleler. Bu noktaya nasıl ulasıldı? Bu gelişme kuş- kusuz, yülardır savaşım vererı bir toplumsal akımın sonucudur. Dinamik ve yaygın kamu- oylanna dönüşen çevre hareketlerinin bir ba- sansıdır. Siyasal çıkarlara, endüstrinin vur- dumduymazlığına "dur" diyen bilinçli kitle- lerin yengisidir. GUçlü yeşil kamuoyiannın si- yasal iktidarlan ve endüstriyi dize getirmele- ridir. Uluslararası yeşil hareket içinde Türkiye'- nin durumuna gelince; Ülkemizde özelh'kle 1984 sonrasında çevre hareketinin yoğunluk kazandığı söylenebilir. Ne var ki çevresine- ulusal ve uluslararası çevresine, sahip çıkacak demokratik siyasal kültürün yaygınlığı açısın- dan bakıldığında önümüzde daha, çok uzun bir yol olduğunu görüyoruz. Çünkü 1950'lerden bu yana çevre sorunlan için yıl- madan çahşan, yöneticilerin dikkatlerini çek- meye uğraşan dernekler, yazarlar, bilim adamları yarunda, hâlâ bu bilinçten yoksun büyük bir kitle var. Eğitimsiz, bilgisiz ve ger- çekte toplumsal sistem içindeki her şeyden so- rumlu olduğunu bilmemenin umursamazhğını ve ilgisizliğiru gösteren milyonlarca insan... Hareketin başarısı işte bu kitlelerin kazaml- masına bağlıdır. Bunun için de bir bilinçlen- dirme sürecini başlatmanın zamanı geftniştir. Etkin kamuoyu yaraücılan, eğitimciler, yerel yönetimleT el ele vererek çevre konusundaki duyarlılığı özendirmeli, çevre yasalarının uy- gulanmasında baskı grupları oluşturmalı, ha- reketi kiüesdlestirmelidkler. Bu bağlamda ya- kın dönemde yürütülen kampanyalar, şenlik- ler, yerel yönetimlerce düzenlenen etkirdikler son derece sevindirici. Ama "Çevrenin Plas- Ük Aüklardan Anndınlması ve Plastik AOk- Imnn Gcri Kazanımı" konulu bir panele katı- lanların sayısı hâlâ 30'u geçmiyor. Panelde- ki bir konuşmacı ise örneğin Batı Almanya'- da PET ve PVC şişelerin sakıncaları nedeniyle üretilmeleri yasaklanırken her türlü bilimsel- likten uzak bir biçimde "bunların zararlı olmadıklanm" söyleyebiliyor. Çağdaş top- lumlarda çevre koruma bir yaşam politikasıy- ken ülkemizde "tek bir gün" içinde kutlan- maya devam ediliyor. Hâlâ bir Çevre Bakan- lığı'mız olmadığı gibi yasalar da uygulanmı- yor. Kısacası uluslararası çevre hareketini ve ülkemizin yok edilişini seyretmeyi sürdürüyo- ruz. Jonathan Porrit, "Yeşil Politika"sında "hepimiz armadülo sendromuyla tanışük" di- yor: Bu sendrom, "bir top gibi yusyuvarlak olmak ve yaşamın akıp gitmesine izin vermek" ya da seyirci kalmak anlamına geli- yor. Bizler de ne yaak ki "hey durun! Biz Te- miz Bir Dünya Istiyoruz" diyen çocuklanmıza karşın tarihsel sorumluluğumuzdan kaçmak sorumsuzluğunu sürdürüyoruz ve siyasal ya da özel amaclarla yok edilen bir çevreyi yal- nızca seyretmekle yetiniyoruz. ÜMtT ARAT Jstanbul Üni. Basın Yayın Yük. Okulo Arastırm» Görevlisi ANMA BULCA ANAÇ Baba en çok seni seviyor. Anne en çok seni seviyor. Abla en çok seni seviyor. Sen, en çok hepimizi severdin. Kaybedişimizin birinci yılında seni sevgi ve özlemle anıyoruz. BABAN, ANNEN, ABLAN 11.3.1983-8.7.1989 ESKİŞEHİR YENİ KpLEJ ÖĞRETMEN- ÖĞRENCİ VE MEZUNLARINA ÇAĞRI Her yıl hepimize uygun bir günde Eskişehir'de toplanıp birlikte olmak istiyoruz. Eski arkadaşlar, öğrenciler, öğretmenler, Yeni Kolej'deki yaramazlıklarımızı, başanlarımızı, sevirtcimizi, geçmiş acılarımızı bir araya gelip konuşaltm ister misiniz? İsim ve adresinizi bildirin, birlikte olacağımız günü beraberce kararlaştıralım. Blyololi öğretnMni HÜSEYIN ERDOĞAN Hamamyolu Cad. AJcar Apt. No: 73/1 ESKİŞEHİR »-22-118058 ANMA Canımız, biricik prensesimiz BULCA ANAÇ'ımız Aramızdan aynlışının birinci yıldönümünde dayanılmaz acın ve özleminle devamlı içimizde yasayan seni, hep hatırhyor ve sevgi ile anıyoruz nur içinde yat. GÖKÇE TEKSTİL A.Ş. ŞİRKETLER GRUBU MENSUPLARI II.3.1983-8.7.1989 DÜNYA TATL1SI BULİŞ (BULCA ANAÇ) Bir yıl oldu, yüreğimizde, beynimizde tütüyorsun. Oradakilere de, kısactk ömründe bize verdiğin kocaman mutluluğu veriyorsun değil mi? Ayfer-lşıl Teyzen Dogan Enişten Kozan-Ilgaz İSTANBUL ÜNİVERStTESt SOSYAL BİLİMLER MESLEK YÜKSEKOKULU 1990-1991 EĞİTİM PROGRAMI Yüksekokulumuzun lise ve dengi okul mezunları için aşağıdaki ko- nularda sektörle işbirligi icerisinde düzenlediği eğitim programlan kurslanna imtihanla öğrenci alımı yapılacaktır. EĞtTlM PROGRAMLARI: 1- Turizm ve otelcilik elemanı yetiştirme eğitimi, 2- Bilgisayarh bankaalık elemanı yetiştirme eğitimi, 3- Sigortacılık eksperi elemanı yetiştirme egitimi, 4- tthalat ve ihracat elemanı yetiştirme eğitimi, 5- Bilgisayarlı muhasebe elemanı yetiştirme eğitimi, Bu eğitim kurslanmız uygulamalı olup ağırlıklı lngilizce eğitimini de içerecektir. Ön kayıt başlama günü 7 Temmuz 1990'dır. Eğitim programlarına giriş imtihanı 14 Eylül 1990 Cuma günü yapılacak ve egitıme 24 Eylül 1990 günü başlanacaktır. Giriş imtihanı genel yete- nek ve lngilizce konulannı kapsamakta olup test olarak düzenlene- cektir. Eğitim programlarunıza kabul edilip devam eden ve başarılı olanlara senifika verilecektir. Genis bilgi için yüksekokul sekreterligine başvurulabilir. Tel: 527 58 15 512 94 06 522 42 00 / 816 Adres: lst.Üniv. Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Umit Doğa- nay Cad. Beyazıt llkokulu karşısı, Beyazıt/lstanbul Basın: 28236 Sevgili kızımız ECE 1 yaşınd bastı. Dost ve akrabalara müjdeleriz. 8.7.1990 GÜLBİN - A H S E N BATUMLU ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Özgürlük Yüröyüşü...Kadın-erkek eşiUiğinden söz edenier, el öpüyorlar. Bayramlarda kocalarının elini öpen kadınlar, Atatürk'ün, kadın hakları savaşı- mır» hiç mi hiç arriamamışlardır. Hem erkeğin elini öpecek ba- şına koyacak, hem de eşitlikten söz edecek öyle mi? Bunu kimseler yemez! Süleyman Bey, 1965 seçimlerini bir başına kazanıp, başba- kan olduğunda, yine Güniz Sokak'taki evde oturuyordu. O ak- şam, bir arkadaşına telefon etti; "Bana kadar gelir misin" dedi. Arkadaşımn evi de yakındı. Kalktı gitti. İçeri girince, baktı; içeri- de Süleyman Bey'in karşısında iki kişt oturuyordu. Süleyman Bey, oturanlan yeni gelene, yeni geleni de oturanlara tanıştırmadı. Çi- çeği burnunda Başbakan Süleyman Bey tonuşuyordu: — Lûrfen bana, İbrahim Dehner'i kötülemeyin. Ibrahim Deri- ner, Elektrik Etüd İdaresi'nde bizleri çalıştırdı. Amerikalara gön- derdi. Mühendis olarak bizim ufkumuzu genişletti. Süleyman Bey'in karşısında oturan iki kişiden büyüğû, Elek- trik Etüd İdaresi'ne genel mûdür olmak istiyprdu. Süleyman Bey: — Olmaz! diyordu. Sen orada genel müdürlük yapabilir mi- sin? Sen, Kutlu Büyükdoluca'nın mühendis olarak çaJıştığı ye- re, genel müdür olabtlir misin? "Olurum" dersen, soyle. Kutlu Büyükdoluca, Mühendis Mektebi'nin, yani İstanbul Tek- nik Üniversitesi'nin sınıf birincilerindendi. Genel Müdürlük iste- yenin ise Kutlu Büyükdoluca gibi bir yeteneği yoktu. Süleyman Bey, lafı kısa kesti: — Hem, bize izin verin; arkadaşımla biraz konuşacağım. İki kişiyi asağıda btrakıp yukarı çıktılar. Süleyman Bey: — Seni, dedi, onlardan kurtulmak için çağırdım. Yukarıda, oldukça uzun bir süre konuştular. Süleyman Bey, arkadaşına: — Haydi, aşağıya inelim! dedi. Onlar gitmişlerdir. Vbo, gitmemişlerdi. Aşağıda oturuyorlardı. Oturanlar, Turgut özal'la kardeşi Korkut Özal'dı. Hâlâ otururolmalanna Süleyman Bey'in biraz canı sıkıldı. Turgut Bey'e: En iyisi, sizyann Başbakanlığa gelin, size uygun bir iş bula- hm dedi. Süleyman Beylerin evi, Turgut Beylerin neredeyse uğrağı mıy- dı? Semra Hanım, Nazmiye Hanım'a, yardımcı ofurdu. Çok dost- tular. Konuklar geldiğinde zaman zaman kahveyi o mu yapardı? Bulaşığı yıkadığı da olur muydu? Hey gidi günler hey! Köprüle- rin altından sular geçti. Eski dostlar, artık kapı çalmıyordul * • * 28 haziran günü, Yunus Nadi ûdülleri törenini iziemek için istanbul'a glttim. 29 haziran cuma günû de, Türk'ıye Vazarlar Sen- dikası'nın öncülüğünde düzenlenen "Düşünceye özgürlük" yü- rüyüşüne katıldım. Yunus Nadi Ödûlleri. Topkapı Müzesi içindeki "Arkeoloji Müzesi"nde dağıUdı. Müzedeki, eski Grek, Roma yon- tuları ilginçti. Yontulann başları yoktu! Onlar, Avrupa, Amerika müzelerindeydi. Çalınıp götürülmüş, bize bassız gövdeler kal- mıştı! Başsız gövdeler ülkesi Türkiyemiz!.. 29 haziran yûrüyüşûne, Oralp-Güralp Basım kardeşler, bir de Almanya'dan Türkiye'ye dinlenmeye gelen Nebahat Pohlreich, eşi Ructolf Pohlreich ile oğulları Erol'la birlikte gittik. Çağlayan Top Alanı'ndan, "Hürnyeti Ebediye" yani "Sonsuzözgürlük" te- pesine yürüdük. Gelenlerin üstleri, çantaları arandı. Yazarların çizerlerin kalabalıgından çok polis vardı ortalıkta. Demek, poli- se göre, yazarlar daha tehlikeli! Çetin Emeç'in katilini bulama- yan Emniyet Müdürü Hamdi Ardalı, hacca gitti. Şeytan taşlamayı yeğledi! Trabzon Emniyet Müdürlüğü sırasında, sagcılığı, solcu- luğu Trabzon'a, Hamdi Ardalı'nın getırdiği söylenir. Onun görev- li olduğu sırada Trabzon'da 32 yurttaş öldürüldü. Biri, savunman Temel Aydınoğlu'ydu. Prof. Muammer Aksoy gibi değerli bir ay- dındı. Necdet Bulutda, bunlar arasındaydı. Hamdi Ardalı'yı, Hacı Turgut Bey mi tutuyordu? O da Hacı Hamdi Ardalı olunca, daha mı çok tutulacaktı? Çoktan görevinden alınması gerekirken ne- den alınmadı? Muazzez Menemencioğlu'yla birlikte yürüyorduk. Erdal Aia- bek, yanındakilere şöyle diyordu: — Bizim toplandıgımızı gören halk, "Bunlar herhalde celep; biraz sonra bunların kurbanlık koyunları gelecek, koyun sata- caklar!" diyordu... Salim Sengil, keyifliydi: — Bayağı sevindim; çünkü sayımtzın iki katı polis var! dedi. Demek ki, bizi önemsiyorlar! Çok kişi de, yürüyüşe katılanlann azlığından yakınryordu. De- mirtaş Ceyhun: — Yazar az, diyorlar. Olamaz. Adnan Binyazar'ı getiririm ben buraya, 10 yazar! dedi. Adnan Binyazar, yıllar var, Almanya'da çalısıyordu... Yürüyüş iznini o denli uzakta vermişlerdi ki hani "Kör itin öl- düğü yer" derler, öyle. Ellerde "özgürlük" dövizleri, Rudi de bir tane almış, en önde taşıyor. Tepemizde helikopter dolaşıyor. Ke- yifleniyoruz. Havadan resimlerimiz mi çekiliyor ne? O sırada, İs- tanbul Adliyesi taranıyor, polisler bizimle uğraşıyor!.. Muazzez Menemencioğlu, yolda, oynatılmayan "Pembe Gözlükler" oyu- nunu anlatıyor. Oyunda, "işkence geçiyor" diye izin vermemiş- ler. İşkence geçen yabancı oyunlara izin veriliyor. Türiciye'de işkence olmadığı için, "işkence" geçen oyunlara izin verilmiyor- muş! Bir ara, Hüsnü Göksel'le yan yana geliyoruz, böyle bir dağ başında. Bir yandan alkışlar sürüyor. Mehmet Bozışık, Şoför id- ris, yan yana yürüyortar. Mehmet Ali Aybar, Tarık Akan, Yaşar Kemal uzun boylu olduklanndan daha bir göze çarpıyortar. Sessiz yürüyoruz gerçekle. Biri: — Polislere özgürlük! diye bağıralım... diyor. Sabahat Türkler'le yan yana geliyoruz bir ara. 22 Temmuz Ke- mal Türkler'in öldürüldüğü gün. Sonsuz Özgürlük Tepesi'ne ge- lince alkışlaria, yürüyüşe son veriyoruz. "Özgürlük Tepesi" çitlerle demir parmaklıklarla çevrilmiş. Özgürlük anıtı, parmak- lıklar arkasında kilit de vurutmuş. Aybar: "Ne yandan baksanız özgürlük parmaklıklar arasında" dedi. ikibine Doğru'nun sorumlu müdürü, derginın kapatılmış olmasından dolayı kamuoyunun du- yartılığını sağlamak için neler yapilması gerektiğini anlattyor. Salih Kumru: — Ben devletim, bu kadar yürütürüm! diyor. Başaran'a "Görüşeceğiz" diyorum, Yaşar Kemal "Fato"nun yanında. Ya- şar Kemal, "Ne haber emmoğlu?" diyor. Erol, Fatma Girik'ten imza istiyor. Girik, imzalıyor, "Sevgilerte" dive. ^nlırken, Cev- det Kudret'ten yürüyüş izlenimini istedim. Özetle şöyle dedi: "83 yaşındasınız. Bu yürüyüşe niçin katıldınız? diye soruyor- lar. Bunun iki nedeni var. Birincisi; Güneydoğu Anadolu'daotu- rup, İstanbul'daki basımevi ve dergileri kapatan bir bölge valisinin tutumunu protesto etmek için yürüdüm. Abdülhamit devri Bahriye Nazırı Celal Paşa için, Şair Eşref'in bir şiiri vardır Der ki: "Gelecek olduğunu bilse idi neslinden / Almadan Hazreti Havva'yı boşardı Adem." Bu söz, günümüzdeki bölge valisi için de geçerlidir. Hatta, Adem babamız, Havva anamızı sadece boşamakla kalmaz, talak- ı selâse ile boşardı. İkincisi: Bütün yazariarla birlikte 800 metre yürüdüm. Ortala- ma, iki bin adım attım. Oüşünceyi yok etmek isteyenlerin zihni- yetini, böylece iki bin defa çiğnedim " Yürüyüşten sonra, Ankara'ya döndûm. Yeşilköy'e giderken "Bakırköy Bahçelievler, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merke- zi"nde yatan Gülay Beceren'e uğrayıp, "Geçmiş olsun!" dedim. Ona yürüyüşümüzü anlattım. Oralp Basımia birlikte gitmistik Gü- lay'a.. EVET/HAYIR OKTAYAKBAL (Baftara/ı 2. Sayfada) eder misin?" der. Nazım Hikmet'in yanıtı: "Benim idealize ettiğim şey pervanedir. Ben papatyayı değil pervaneyi anlatıyorum. Papat- ya da pervaneye benzer, onun da kanatları vardır, ama ben perva- neyi tercih ederim... Papatya endüstrinin eli dokunmadığı ham mev- dadın sembolüdür Pervane de sanayinin sembolü." Nazım Hikmet "Ben nazım yazmıyorum. Veznin en büyük düşmanıyım" dedikten sonra 835 satırda kullandığı anlatım yolunun "Mimari. Benim için en iyi şair mımara en yakın olan sairdir" der. 1930'ların elestirmecisi Nurullah Ataç da önceki yazın kuşağın-' dan şoyle söz etmiş: "Hüseyin Cahit Bey vakıa hayli kurnaz bir adamdır. Türkçe bil- mez, kendisini dıl âlimi gösterir, cahildir, ilimden bahsettirir. Zeki de- ğildir, memlekette bırçok kimseler zekâsına kaildir... Zaten edebiya- tı cedidecilerın, Halıt Ziya müstesna başlıca vasıflan böbürlenmek ve zekâ kıthğıdır... İşte yenilerden kalacak şair: Necip Fazıl, bir de Nazım var. Ahmet Haşım'e gelince, bana öyle geliyor ki bundan iki asır sonra bugunkü edebiyatımızdan bahsederken ona Ahmet Ha- şim devri diyeceklerdir." Hikmet Ferıdun'un 'Bugün de Diyorlar ki"si bugün de günceldir, bugün de bir belge değerindedir. Tıpkı Ruşen Eşref'in "Bugün Di- yorlar ki"si gibi...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle