Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 TEMMUZ 1990 CUMHURİYET/13
HAVA DURUMU
Meteoroioıi Genel
nden alınan bilgiye göre yurdun ku-
zeybatı kesımteri parcalı buluttu, ûte-
ki yertef az buluttu ve açık geçecek.
H/M&SICAKUĞI önemli btr deği-
şiklik olmayacak RÜZGÂR: Kuzey
ve öoğu yönlerden, yurdun güney
kesımlerinde gûney ve batı y&nler-
den hafif, ara sıra orta kuvvette ese-
cek Denızlenmizde rûzgâr. Güney
Ege ve Akdenız'de gûnbatısı ve lo-
dos, öteki denızlerimizde yıldız ve
Doyrazdan 2-3, Mamıara veBstıKa-
leniz'de 16-21 dentz rnh hızta ese-
«*. Dalga yûteeMiği 05-1, Batı Ka-
radeniz'de 15-2 metre dolayında bulunacak Van Gölü'nde
hava: Az bulutlu ve açık geçecek. Rûzgâr kuzey ve batı yön-
lerten haffl otarak esecek. Göl küçûk dalgalı olacak
Aâana
Adapaarı
Adıyaman
Atyon
Ağrı
Antara
Antakya
Artalya
Artvtn
Aydın
Bafckesır
BıBcık
^ Bıngö
Bıtlis
Bolu
: Bursa
Çonım
Denöı
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
34°22°ftyartafcr
33° 19° Edtrne
38°25°ErOTcan
34° 15° Ercurum
28° 8°Eslıışetw
34° 19° Gaaantep
33° 22° Sresun
TURKIYE'DE
A 36°20°Mamsa
A 32° 18° K MJIJŞ
A 32° 16° M«sn
A 27° 8°Mu0la
A 33° 15° Muş
A 38°25°NıOd«
A Z7»21°0r*J
31
C
22" Gûraûşhane A 31° 14° RıB
30°M°HaW*ı
«0°22°lsı»ra
33° 14° Istanbul
33°i8°lzım
35°1S°Kare
27° 14° Kasâmontı
30° 15° Kaysm
31° 18° Knldarei
31°20°Konya
33° 14° Kutahya
37° 21° Maıatya
A 32" W° Samsun
A 34° 16° Snrt
A 30° 20° Sınop
A 36°20°&v»s
A 27° 9°Tekın)aS
A 30° 17° lataon
A 34° 15° inraS
A 31° WUşak
A 3S°20°Van
A 34° 16° ft&Qât
A 33° 17° Zonsuldak
BUGUN
A 39° 21°
A 37° 21°
A 30°26°
A 35° 19°
A 33° 17°
A 33° 16°
A 28° 19°
A 27° 21°
A 28° 19°
A 3P24"
A 26° 20°
A 32° 15°
A 28° 20°
A 27° 21°
A 35° 18°
A 35° 17°
A 27° 15°
A 32° 15°
A 26° 19°
Duludu /£l A-açık B-buhılkı frflûmşi K-kart S-ss» Y*afrnurtu
Helsınkı
Lenıngrad ^
• J
Moskova
• (
Kahıre»
DUNYA'DA BUGÜN
Amstercam
AfTUTHfi
ADna
Ba0d«
Batcskn
Basei
Be.g'ad
Berln
Bonn
Brûksel
Budapeste
Cenewe
Ceayır
CkMe
Duin
Franltfırt
Grne
Hets/nto
Kahıre
Kmtnhag
W*ı
Lefloosa
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
A
y
A
Y
A
A
21°
40°
36°
41°
29°
23°
31°
22°
19°
20°
23°
23°
37°
41°
45°
20°
32°
17°
39°
20°
20»
37°
Lenngrad
Londra
Madnd
Mılano
Montreal
Mosfcma
Mûnıh
New¥otk
oao
Parıs
Prag
Rıyad
Roma
Sofya
Şam
W/Wrv
Tünus
Varşaa
Venadık
W»ma
\MSnftQt
Zû*
Y 22°
Y 20°
A 35°
A 30°
A 21°
Y 21°
A 22°
A 35°
Y 14°
A 23°
A 24°
A 45°
A 31°
A 30°
A 40°
A 29°
A 36°
A 23°
A 24°
A 19°
l A 34°
A 22°
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Derebeylik toplum
düzeninde toprakla
birlikte alınıp satılan
köle... Edremit Körfe-
zi kıyısında turistik
bir yer. 2/ Sosyoloji-
de bir kabüenin bö-
tandüğü iki ve daha
çok parçadan her bi-
ri... Al ile kiT arası bir
at donu. 3/ Araplann
kullandığı, omuzlan
da örten püskOllü er-
kek başörtüsü... lrid-
yumun simgesi. 4/
Eskiden reflektör an-
lamında kullanılan sözcük... Gözleri
gönneyen. 5/ Yayımcı. 6/ Nine... Aruz
ölçüsünde kısa okunması gereken bir
heceyi kalıba uydurmak için uzatma.
7/ Bonı sesi... Beyaz mermerde bulu-
nan sert kısım. 8/ Köşe, kenar, uç... Fi-
yaka. 9/ Tahıl ölçmede kullanılan bir
ölçek... Renksiz ve kokusuz bir gaz.
YUKARTOAN AŞAClYA
1/ Evlere, çeşmeden su taşımayı iş
edinmiş olan kimse... Ahlakbilim. 2/
Yanağın alt kısnu... Babaıun kız kardeşi. 3/ Antılmış, saflaşürd-
mış... Vilayet. 4/ Kurululmuş ringa balığı... Ba; çoban. 5/ Değerli
bir süs taşı. 6/ Dahi... Köydeki işlerin elbirliğiyle bitirilmesi. 7/ Yüz,
çehre... Ağrı Dağı'na verilen bir başka ad. 8/ Acıklı... Mürekkep
hokkalanna konulan harn ipek. 9/ Çanakkale Boğazı'nda, pek çok
deniz kazasının meydana geldiği burun... "Şu anda, henüz" anla-
mında kullanılan bir sözcük.
yyO YIL ÖNCE CumhurİYet
Şile-Bostancı yolu
8 TEMMUZ 1930
Vali vekili Muhittin Beyle
Nafıa baş mühendisinin bir
iki gün evvel mülhakaü ziyareı
ettiklerini yazmıştık. Bu tetkik
ve teftiş esnasında mektepler
ve yol inşaatı teftiş edildigi
gibi jandarma ve saire
hakkında da idari teftişat
yapılmıştır.
Şile-Maltepe-Bostana yolu
yapılrnaktadır.
Şile, KaJamış, Teke, Pozane
mekteplerinin inşaatı bitmek
üzeredjr. Mektepler ikişer
dersanelidir ve içinde ayrıca muallim ikametgâhı da vardır.
Mektep yolu asfalt olarak yapılrnaktadır.
Bâğdat caddesinin Şaşkınbakkala kadar olan kısmı asfalt
olarak yapılmıştır. Diğer kısmı taş olarak yapılacaktır. On
senelik tamiratı müteahhidine aittir. Şile yolunda yüksek bir
yerin gûzergâhı tebdil edilmiştir. Bu yıl ikmal edilmiş ise de
henüz açılmamıştır.
Geçen sene yapılmış olan Ağva-Şile yolunun derecei
mukavemeti de bu teftişte terübe edilmiştir.
'Hesabı defteri'
Milli tktisat ve Tasarruf Cemiyeti idealinin izlerinde cidden
ümitli eserler vere vere ilerliyor. Eğer Cemiyetin derin bir
kaygı ile bulup hazırladığı yaşama, çalışma esas ve
unsarlanna, asıl büyük cemiyet, vatandaşlar kitlesi
benimsiyerek dört elle sarüırsa yarın için kabulü zanıri olan
i^tisat mefhumu bir iman haline gelecektir.
;
sat Cemiyeti "Hesabını bilenin defteri" namında küçük
w . risale neşretti. Muhtevi olduğu cetvel 1930 senesinin son
6 ayı için haarlanmıştır. Her ayın listesinde mecburi
masraflar gibi medeni, fikri, sıhhi kısımlara da yer
verilmiştir. Defteri itina ile tutan vatandaş en hurde ve basit
harçlanna kadar masrafını yazacak ay nihayetinde varidatı
ile sarfiyatım karşılaştınp yekûnu anüyacaktır.
Defterin en müessir rolü bir ayda zarurî ve füzulî
bütçelerinde tuttuğu dereceyi gostermesi olacaktır. Varidatını
ufak, bilyük eğlencere fazla verip te sonra geçinmenin
güçlüğünden bansedenlerimiz pek çoktur, belki de
ekseriyetimiz maalesef böyledir. Küçük, fakat devamlı
masraflann büyük yekûnları doldurduğu ise ispat edilmiştir.
30 YIL ONCE Cumhuriyet
Fiderin demeci
8 TEMMUZ 1960
; KOba Başvekili Fidel Castro, bugfln
l televizyonla yayınlanan ve iki saatten
fazla süren konuşmasmda, Birleşik
Amerikaya yeniden şiddetle hücum
tetmiştir.
I Birleşik Amerikanın Küba'dan şeker
Pithal kotasından bir indirme yapmak
• suretiyle Küba halkını "açlığa ve
j mahvolmağa" sürüklemek istediğini
>ileri süren Castro, Amerikablara
FkJd Castro hitaben: "Şeker kotasını ortadan
kaldırabilirsiniz, fakat ihtilâli baltalıyamazanız" demiştir.
Başkan Eisenhower, şeker kanununu imzaladıktan sonra,
basına verdiği yazüı bir demeçte, bu kanun hakındaki
görüşünü şoyle ifade etmektedir:
"Milli menfaat gayeleriyle, 1960 yılı için Küba şekerinin
kotasını 39.7S2 ton olarak tesbit eden kanunu imzalamış
bulunuyoruz. Bu suretle kotada 700.000 tonluk bir indirim
yapılmış olmaktadır. Bu açık, hür dünyanın şeker satan
diğer memleketlerinden yapüacak mübayaalarla
kapatılacaktır" demiştir.
Başkan Eisenhower'in Küba'dan şeker ithalini tehdit eden
kanunu imzalamasından sonra, Küba'nm dün sabah kabul
edilen kanuna dayanarak Amerikalılara ait 36 şeker
fabrikasına el koyması beklenmektedir.
Küba isçi federasyonu, Amerikalılara ait mallara el konması
ile ilgili kanunu desteklemiştir.
GEÇEN YIL BUGUN CumhuriY
e(
Kerim Aydın Erdem
8 TEMMUZ 1960
Cem Duna'run istifasıyia boşalan TRT Genel Müdürlüğü'ne,
TRT Yüksek Kurulu'nun seçtiği Uç adaydan biri olan Kerim
Aydın Erdem (55) seçüdi. 25 yılük TKT'dl olan Erdem, TRT
tnceleme ve Araştınna Kurulu üyeliğinde bulunuyordu.
Başbakan Türgut özal dün, 64 günlük gecikmeyle Erdem'in
atandığını açıklarken, "Uç adayı epey soruşturduklanm ve
birini seçtiklerini" söyledi. TRT Yüksek Kurulu'nun
gösterdiği üç adayı da atamamakta direnen hükümetin
Erdem'i genel müdürlüğe getirmesi, TRT çevrelerinde "en
muhafazakâr aday tercih edildi" şeklinde yorumlandı.
TARTISMA
Kültör Bakanı'na Açık
tşlerinizin yoğunluğunu biliyoruz. Fakat, bir zaman bulup
birkaç kazı yerini çahşmalar sırasında görmenizin
düşüncelerinizi değiştireceğine inanmaktayım.
Sayın Bakan, size, 1.6.1990 tarihinde sun-
muş olduğumuz 92 arkeolog ve sanat tarihçi-
sinin imzasım taşıyan yazımu bazı gazeteler-
de (Güneş, Tercüman, Cumhuriyet vb.) ya-
yımlandı.
6.6.1990 tarihli Cumhuriyet'te söz konusu
yaa ile birlikte "Kmzı paras isteven b u a
gdsiıı" başlığı ile sizin yanıtınız da çıktı. Ga-
zetede verilen bilgide eğer bir yanhş anlama
söz konusu değilse -ki yalanlamadığınız için
doğru olduğuna inarunak dunımundayız-
"pmra istcyen bana gelsin, parasızlıktan kazı-
lann aksaması diye bir şcy yok" diyorsunuz;
ardından da sağlıklı kazı yapmanın gerekti-
ğini söylüyorsunuz -buna yürekten katılrna-
mak olanaksız- ve "bilim adamı olmak yet-
mJyor, tecriibeli olmak lâam" diye ekliyor ve
"sonınun parasal olmadıgını, esas konunun
yctismiş kadrolvu ve bilim adamUnnın st-
yıca yetersizligi olduğunu" belirtiyorsunuz.
Hepsinden öte bizleri asıl yadırgatan bu son
sözleriniz oldu. Nitekim bu yazılann yayım-
lanmasmdan birkaç gün sonra yine Cumhu-
riyet'te bazı meslektaşlanmızın bu konudaki
göruşlerine yer verildi. örneğin, Prof. Dr. B«y-
burtluoglu'nun sözlerine yürekten katüdığımı
belirtmek istiyorum: "arkeoloji, uluslararası
alanda driinebüecegimiz birkaç bilim dalın-
dan biri" diyor meslektaşım. Çok doğru, çün-
kü bu konuda yapılan yayınlar -Türkçe ya da
başka diUerde- bunu kanıtladığı gibi uluslara-
rası kongrelerde verilen bildirilerin uyandır-
dığı ilgi de bu görüsün doğruluğunu des-
tekliyor.
Size bu açık mektubu yazmaya, yalnız ken-
dimin değil, türa meslektaşlanmın düşünce-
lerini yansıtacağı inancı ile karar verdim.
Sayın Zeybek, işlerinizin yoğunluğunu bi-
liyoruz. Fakat, bir zaman bulup birkaç kazı
yerini çahşmalar sırasında görmenizin düşün-
celerimizi değiştireceğine inanmaktayım. Bir-
çok arkadaşın kaası gerçekten övgüye değer
olup, büimseldir ve metot açısından kusursuz-
dur. Ancak paranın da önemli rol oynadığını
yadsıyamayız. Çünkü, Batılıların yaptıklan
kazıların kusursuzluğu, buna parasal açıdan
iyi durumda olan Türk kazılanm da ekleye-
biliriz) bilgi düzeyi yarunda parasal olanak-
lann genişliğinden kaynaklanmaktadır. Bi-
f
lindiği gibi bilimsel bir kazıda; arkeolojinin
çeşitli dallannda uzmanlaşmış elemanlann bu-
lunması kaçuulmazdır. Oysa bizim parasal
olanaklanmız, değil, çeşitli uzman, kazıda bu-
lunması en zorunlu olan deneyimli mimar bu-
lundunnaya bile yetmemektedir. Bu yüzden
ancak mimarhk öğrencileri ya da henüz öğ-
renimini tamamlamış, yeterli deneyimi olma-
yan elemanlarla yetinmek zorunda kahyoruz
ve inanınız bunların yolluklanm ve emekleri-
nin karşüığını ödemekte bile zorlamyor ve ba-
zen kendi cebimizden karşılıyoruz.
Tüm meslektaşlanmın sorunlarım aynntı-
ları ile (özünde aynı olduğunu karşıhklı gö-
rüşmelerimizden öğreniyorum) bilemeyece-
ğimden zorunlu olarak kendi olanaklanmdan
söz etmek durumundayım: Bilimsel başkam
olduğum Tarsns-Donuktaş kurtarma kazısı-
na 1982 yılında 150.000 TL. ile basladık; Ya-
vaş yavaş artarak ve büyük bir sıçrama ile ilk
kez geçen yıl 6.000.000 TL. ödenek alabildik.
Bu yıl da 9.000.000 TL. ile çahşmak durumun-
dayız. Oysa 25.6.1990'ta Tarsus Belediyesi'n-
den almış olduğum rayiç bedele göre vergi ve
sigortası ile bir işçinin bize maliyeti günde
24.300 TL.dir. Yapı öylesine büyük ki sonuç
aiabilmek için en az 20 işçi çalıştırmak gerek-
mekte dolayısıyla günde toplam 486.000 TL.
harcanmaktadır. Bu koşullarda söz konusu
para ile ancak 18 gün çalışabiliriz. Oysa An-
tik Çag'da çok önemli bir kent olan Tarsus'ta
günümüze kahnış 2-3 anıttan biri olan ve şim-
diye dek niteliği ve planı yerli ve yabancı bi-
lim adamları arasında tartışma olan bu amt-
sal yapımn kimüğinin kesin olarak aydınhğa
kavuşturulmasının Tarsus'un kültür tarihi ve
turizmi açısından önemi yadsınamaz sanıyo-
rum. Bu yalnızca bir örnek kuşkusuz.
Yine gazetelerden, yapügımız açıklama üze-
rine size başvuran bazı meslaktaşlanmızm ran-
devu dahi alamadıklarını üzülerek ögrenmis
bulunuyorum. Bu nedenle bü- açık mektup
yazmayı yeğledim. Okumaya zaman ayırabi-
leceğiniz umudu ile.
Prof. Dr. NEZAHAT BAYDUR
Siyasal Kültör,Çevre ve Tttrkiye
Çağdaş toplumlarda çevre koruma bir yaşam politikasıyken,
ülkemizde "tek bir gün" içinde kutlanmaya devam ediliyor.
Hâlâ bir Çevre Bakanhğı'mız olmadığı gibi yasalar da
uygulanrnıyor. Kısacası uluslararası çevre hareketini ve
ülkemizin yok edilişini seyretmeyi sürdürüyoruz.
Doğa ile toplum arasındaki moral-kültürel
ilişki, demokratik siyasai kültürün bir parça-
sıdır. Çünkü bu kültür, bireyin toplumsal sis-
teme sahip çıkmasını gerektirir. Toplumsal
sistem ise ekonorai, siyasal sistem, çevre vb.
gibi öğelerle bir bütündür.
Endüstrileşmenin neden olduğu çevre so-
runlaruun tüm dünyayı tehdit etmesi, doğa-
toplum ilişkisini yüzyılın en önemli konusu
durumuna getirmiştir. Uluslararası kamuoy-
ları çözüm yolları bulma ve bu çılgınca gidişi
önleme yolunda adeta bir seferberlik başlat-
tılar. Demokratik siyasal kültürün uluslara-
rası bireyleri, iletişim araçlannın da desteği
ile artık "tek dünyamn" sorunlannı çözme
uğraşındalar. Kamuoyu, siyasal iktidar, en-
düstri ve yerel yönetimler gibi kilit noktaları
oluşturan tüm öğeler bu hareketin içindder
ve daha temiz bir dünya için el eleler.
Bu noktaya nasıl ulasıldı? Bu gelişme kuş-
kusuz, yülardır savaşım vererı bir toplumsal
akımın sonucudur. Dinamik ve yaygın kamu-
oylanna dönüşen çevre hareketlerinin bir ba-
sansıdır. Siyasal çıkarlara, endüstrinin vur-
dumduymazlığına "dur" diyen bilinçli kitle-
lerin yengisidir. GUçlü yeşil kamuoyiannın si-
yasal iktidarlan ve endüstriyi dize getirmele-
ridir.
Uluslararası yeşil hareket içinde Türkiye'-
nin durumuna gelince; Ülkemizde özelh'kle
1984 sonrasında çevre hareketinin yoğunluk
kazandığı söylenebilir. Ne var ki çevresine-
ulusal ve uluslararası çevresine, sahip çıkacak
demokratik siyasal kültürün yaygınlığı açısın-
dan bakıldığında önümüzde daha, çok uzun
bir yol olduğunu görüyoruz. Çünkü
1950'lerden bu yana çevre sorunlan için yıl-
madan çahşan, yöneticilerin dikkatlerini çek-
meye uğraşan dernekler, yazarlar, bilim
adamları yarunda, hâlâ bu bilinçten yoksun
büyük bir kitle var. Eğitimsiz, bilgisiz ve ger-
çekte toplumsal sistem içindeki her şeyden so-
rumlu olduğunu bilmemenin umursamazhğını
ve ilgisizliğiru gösteren milyonlarca insan...
Hareketin başarısı işte bu kitlelerin kazaml-
masına bağlıdır. Bunun için de bir bilinçlen-
dirme sürecini başlatmanın zamanı geftniştir.
Etkin kamuoyu yaraücılan, eğitimciler, yerel
yönetimleT el ele vererek çevre konusundaki
duyarlılığı özendirmeli, çevre yasalarının uy-
gulanmasında baskı grupları oluşturmalı, ha-
reketi kiüesdlestirmelidkler. Bu bağlamda ya-
kın dönemde yürütülen kampanyalar, şenlik-
ler, yerel yönetimlerce düzenlenen etkirdikler
son derece sevindirici. Ama "Çevrenin Plas-
Ük Aüklardan Anndınlması ve Plastik AOk-
Imnn Gcri Kazanımı" konulu bir panele katı-
lanların sayısı hâlâ 30'u geçmiyor. Panelde-
ki bir konuşmacı ise örneğin Batı Almanya'-
da PET ve PVC şişelerin sakıncaları nedeniyle
üretilmeleri yasaklanırken her türlü bilimsel-
likten uzak bir biçimde "bunların zararlı
olmadıklanm" söyleyebiliyor. Çağdaş top-
lumlarda çevre koruma bir yaşam politikasıy-
ken ülkemizde "tek bir gün" içinde kutlan-
maya devam ediliyor. Hâlâ bir Çevre Bakan-
lığı'mız olmadığı gibi yasalar da uygulanmı-
yor. Kısacası uluslararası çevre hareketini ve
ülkemizin yok edilişini seyretmeyi sürdürüyo-
ruz.
Jonathan Porrit, "Yeşil Politika"sında
"hepimiz armadülo sendromuyla tanışük" di-
yor: Bu sendrom, "bir top gibi yusyuvarlak
olmak ve yaşamın akıp gitmesine izin
vermek" ya da seyirci kalmak anlamına geli-
yor. Bizler de ne yaak ki "hey durun! Biz Te-
miz Bir Dünya Istiyoruz" diyen çocuklanmıza
karşın tarihsel sorumluluğumuzdan kaçmak
sorumsuzluğunu sürdürüyoruz ve siyasal ya
da özel amaclarla yok edilen bir çevreyi yal-
nızca seyretmekle yetiniyoruz.
ÜMtT ARAT
Jstanbul Üni. Basın Yayın Yük. Okulo
Arastırm» Görevlisi
ANMA
BULCA ANAÇ
Baba en çok seni seviyor.
Anne en çok seni seviyor.
Abla en çok seni seviyor.
Sen, en çok hepimizi severdin.
Kaybedişimizin birinci yılında
seni sevgi ve özlemle
anıyoruz.
BABAN, ANNEN, ABLAN
11.3.1983-8.7.1989
ESKİŞEHİR YENİ
KpLEJ
ÖĞRETMEN-
ÖĞRENCİ VE
MEZUNLARINA
ÇAĞRI
Her yıl hepimize uygun bir
günde Eskişehir'de toplanıp
birlikte olmak istiyoruz. Eski
arkadaşlar, öğrenciler,
öğretmenler, Yeni Kolej'deki
yaramazlıklarımızı,
başanlarımızı, sevirtcimizi,
geçmiş acılarımızı bir araya
gelip konuşaltm ister
misiniz?
İsim ve adresinizi bildirin,
birlikte olacağımız günü
beraberce kararlaştıralım.
Blyololi öğretnMni
HÜSEYIN ERDOĞAN
Hamamyolu Cad. AJcar Apt.
No: 73/1 ESKİŞEHİR
»-22-118058
ANMA
Canımız, biricik prensesimiz
BULCA ANAÇ'ımız
Aramızdan aynlışının birinci yıldönümünde
dayanılmaz acın ve özleminle devamlı
içimizde yasayan seni, hep hatırhyor ve
sevgi ile anıyoruz nur içinde yat.
GÖKÇE TEKSTİL A.Ş.
ŞİRKETLER GRUBU
MENSUPLARI
II.3.1983-8.7.1989
DÜNYA TATL1SI BULİŞ
(BULCA ANAÇ)
Bir yıl oldu, yüreğimizde,
beynimizde tütüyorsun.
Oradakilere de, kısactk
ömründe bize verdiğin
kocaman mutluluğu
veriyorsun değil mi?
Ayfer-lşıl Teyzen
Dogan Enişten
Kozan-Ilgaz
İSTANBUL ÜNİVERStTESt
SOSYAL BİLİMLER MESLEK
YÜKSEKOKULU
1990-1991 EĞİTİM PROGRAMI
Yüksekokulumuzun lise ve dengi okul mezunları için aşağıdaki ko-
nularda sektörle işbirligi icerisinde düzenlediği eğitim programlan
kurslanna imtihanla öğrenci alımı yapılacaktır.
EĞtTlM PROGRAMLARI:
1- Turizm ve otelcilik elemanı yetiştirme eğitimi,
2- Bilgisayarh bankaalık elemanı yetiştirme eğitimi,
3- Sigortacılık eksperi elemanı yetiştirme egitimi,
4- tthalat ve ihracat elemanı yetiştirme eğitimi,
5- Bilgisayarlı muhasebe elemanı yetiştirme eğitimi,
Bu eğitim kurslanmız uygulamalı olup ağırlıklı lngilizce eğitimini
de içerecektir. Ön kayıt başlama günü 7 Temmuz 1990'dır. Eğitim
programlarına giriş imtihanı 14 Eylül 1990 Cuma günü yapılacak ve
egitıme 24 Eylül 1990 günü başlanacaktır. Giriş imtihanı genel yete-
nek ve lngilizce konulannı kapsamakta olup test olarak düzenlene-
cektir. Eğitim programlarunıza kabul edilip devam eden ve başarılı
olanlara senifika verilecektir.
Genis bilgi için yüksekokul sekreterligine başvurulabilir.
Tel: 527 58 15
512 94 06
522 42 00 / 816
Adres: lst.Üniv. Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Umit Doğa-
nay Cad. Beyazıt llkokulu karşısı, Beyazıt/lstanbul
Basın: 28236
Sevgili kızımız ECE 1 yaşınd bastı.
Dost ve akrabalara müjdeleriz. 8.7.1990
GÜLBİN - A H S E N BATUMLU
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Özgürlük Yüröyüşü...Kadın-erkek eşiUiğinden söz edenier, el öpüyorlar. Bayramlarda
kocalarının elini öpen kadınlar, Atatürk'ün, kadın hakları savaşı-
mır» hiç mi hiç arriamamışlardır. Hem erkeğin elini öpecek ba-
şına koyacak, hem de eşitlikten söz edecek öyle mi? Bunu
kimseler yemez!
Süleyman Bey, 1965 seçimlerini bir başına kazanıp, başba-
kan olduğunda, yine Güniz Sokak'taki evde oturuyordu. O ak-
şam, bir arkadaşına telefon etti; "Bana kadar gelir misin" dedi.
Arkadaşımn evi de yakındı. Kalktı gitti. İçeri girince, baktı; içeri-
de Süleyman Bey'in karşısında iki kişt oturuyordu. Süleyman Bey,
oturanlan yeni gelene, yeni geleni de oturanlara tanıştırmadı. Çi-
çeği burnunda Başbakan Süleyman Bey tonuşuyordu:
— Lûrfen bana, İbrahim Dehner'i kötülemeyin. Ibrahim Deri-
ner, Elektrik Etüd İdaresi'nde bizleri çalıştırdı. Amerikalara gön-
derdi. Mühendis olarak bizim ufkumuzu genişletti.
Süleyman Bey'in karşısında oturan iki kişiden büyüğû, Elek-
trik Etüd İdaresi'ne genel mûdür olmak istiyprdu. Süleyman Bey:
— Olmaz! diyordu. Sen orada genel müdürlük yapabilir mi-
sin? Sen, Kutlu Büyükdoluca'nın mühendis olarak çaJıştığı ye-
re, genel müdür olabtlir misin? "Olurum" dersen, soyle.
Kutlu Büyükdoluca, Mühendis Mektebi'nin, yani İstanbul Tek-
nik Üniversitesi'nin sınıf birincilerindendi. Genel Müdürlük iste-
yenin ise Kutlu Büyükdoluca gibi bir yeteneği yoktu. Süleyman
Bey, lafı kısa kesti:
— Hem, bize izin verin; arkadaşımla biraz konuşacağım.
İki kişiyi asağıda btrakıp yukarı çıktılar. Süleyman Bey:
— Seni, dedi, onlardan kurtulmak için çağırdım.
Yukarıda, oldukça uzun bir süre konuştular. Süleyman Bey,
arkadaşına:
— Haydi, aşağıya inelim! dedi. Onlar gitmişlerdir.
Vbo, gitmemişlerdi. Aşağıda oturuyorlardı. Oturanlar, Turgut
özal'la kardeşi Korkut Özal'dı. Hâlâ otururolmalanna Süleyman
Bey'in biraz canı sıkıldı. Turgut Bey'e:
En iyisi, sizyann Başbakanlığa gelin, size uygun bir iş bula-
hm dedi.
Süleyman Beylerin evi, Turgut Beylerin neredeyse uğrağı mıy-
dı? Semra Hanım, Nazmiye Hanım'a, yardımcı ofurdu. Çok dost-
tular. Konuklar geldiğinde zaman zaman kahveyi o mu yapardı?
Bulaşığı yıkadığı da olur muydu? Hey gidi günler hey! Köprüle-
rin altından sular geçti. Eski dostlar, artık kapı çalmıyordul
* • *
28 haziran günü, Yunus Nadi ûdülleri törenini iziemek için
istanbul'a glttim. 29 haziran cuma günû de, Türk'ıye Vazarlar Sen-
dikası'nın öncülüğünde düzenlenen "Düşünceye özgürlük" yü-
rüyüşüne katıldım. Yunus Nadi Ödûlleri. Topkapı Müzesi içindeki
"Arkeoloji Müzesi"nde dağıUdı. Müzedeki, eski Grek, Roma yon-
tuları ilginçti. Yontulann başları yoktu! Onlar, Avrupa, Amerika
müzelerindeydi. Çalınıp götürülmüş, bize bassız gövdeler kal-
mıştı! Başsız gövdeler ülkesi Türkiyemiz!..
29 haziran yûrüyüşûne, Oralp-Güralp Basım kardeşler, bir de
Almanya'dan Türkiye'ye dinlenmeye gelen Nebahat Pohlreich,
eşi Ructolf Pohlreich ile oğulları Erol'la birlikte gittik. Çağlayan
Top Alanı'ndan, "Hürnyeti Ebediye" yani "Sonsuzözgürlük" te-
pesine yürüdük. Gelenlerin üstleri, çantaları arandı. Yazarların
çizerlerin kalabalıgından çok polis vardı ortalıkta. Demek, poli-
se göre, yazarlar daha tehlikeli! Çetin Emeç'in katilini bulama-
yan Emniyet Müdürü Hamdi Ardalı, hacca gitti. Şeytan taşlamayı
yeğledi! Trabzon Emniyet Müdürlüğü sırasında, sagcılığı, solcu-
luğu Trabzon'a, Hamdi Ardalı'nın getırdiği söylenir. Onun görev-
li olduğu sırada Trabzon'da 32 yurttaş öldürüldü. Biri, savunman
Temel Aydınoğlu'ydu. Prof. Muammer Aksoy gibi değerli bir ay-
dındı. Necdet Bulutda, bunlar arasındaydı. Hamdi Ardalı'yı, Hacı
Turgut Bey mi tutuyordu? O da Hacı Hamdi Ardalı olunca, daha
mı çok tutulacaktı? Çoktan görevinden alınması gerekirken ne-
den alınmadı?
Muazzez Menemencioğlu'yla birlikte yürüyorduk. Erdal Aia-
bek, yanındakilere şöyle diyordu:
— Bizim toplandıgımızı gören halk, "Bunlar herhalde celep;
biraz sonra bunların kurbanlık koyunları gelecek, koyun sata-
caklar!" diyordu...
Salim Sengil, keyifliydi:
— Bayağı sevindim; çünkü sayımtzın iki katı polis var! dedi.
Demek ki, bizi önemsiyorlar!
Çok kişi de, yürüyüşe katılanlann azlığından yakınryordu. De-
mirtaş Ceyhun:
— Yazar az, diyorlar. Olamaz. Adnan Binyazar'ı getiririm ben
buraya, 10 yazar! dedi. Adnan Binyazar, yıllar var, Almanya'da
çalısıyordu...
Yürüyüş iznini o denli uzakta vermişlerdi ki hani "Kör itin öl-
düğü yer" derler, öyle. Ellerde "özgürlük" dövizleri, Rudi de bir
tane almış, en önde taşıyor. Tepemizde helikopter dolaşıyor. Ke-
yifleniyoruz. Havadan resimlerimiz mi çekiliyor ne? O sırada, İs-
tanbul Adliyesi taranıyor, polisler bizimle uğraşıyor!.. Muazzez
Menemencioğlu, yolda, oynatılmayan "Pembe Gözlükler" oyu-
nunu anlatıyor. Oyunda, "işkence geçiyor" diye izin vermemiş-
ler. İşkence geçen yabancı oyunlara izin veriliyor. Türiciye'de
işkence olmadığı için, "işkence" geçen oyunlara izin verilmiyor-
muş! Bir ara, Hüsnü Göksel'le yan yana geliyoruz, böyle bir dağ
başında. Bir yandan alkışlar sürüyor. Mehmet Bozışık, Şoför id-
ris, yan yana yürüyortar. Mehmet Ali Aybar, Tarık Akan, Yaşar
Kemal uzun boylu olduklanndan daha bir göze çarpıyortar. Sessiz
yürüyoruz gerçekle. Biri:
— Polislere özgürlük! diye bağıralım... diyor.
Sabahat Türkler'le yan yana geliyoruz bir ara. 22 Temmuz Ke-
mal Türkler'in öldürüldüğü gün. Sonsuz Özgürlük Tepesi'ne ge-
lince alkışlaria, yürüyüşe son veriyoruz. "Özgürlük Tepesi"
çitlerle demir parmaklıklarla çevrilmiş. Özgürlük anıtı, parmak-
lıklar arkasında kilit de vurutmuş. Aybar: "Ne yandan baksanız
özgürlük parmaklıklar arasında" dedi. ikibine Doğru'nun sorumlu
müdürü, derginın kapatılmış olmasından dolayı kamuoyunun du-
yartılığını sağlamak için neler yapilması gerektiğini anlattyor. Salih
Kumru:
— Ben devletim, bu kadar yürütürüm! diyor. Başaran'a
"Görüşeceğiz" diyorum, Yaşar Kemal "Fato"nun yanında. Ya-
şar Kemal, "Ne haber emmoğlu?" diyor. Erol, Fatma Girik'ten
imza istiyor. Girik, imzalıyor, "Sevgilerte" dive. ^nlırken, Cev-
det Kudret'ten yürüyüş izlenimini istedim. Özetle şöyle dedi:
"83 yaşındasınız. Bu yürüyüşe niçin katıldınız? diye soruyor-
lar. Bunun iki nedeni var. Birincisi; Güneydoğu Anadolu'daotu-
rup, İstanbul'daki basımevi ve dergileri kapatan bir bölge valisinin
tutumunu protesto etmek için yürüdüm.
Abdülhamit devri Bahriye Nazırı Celal Paşa için, Şair Eşref'in
bir şiiri vardır Der ki: "Gelecek olduğunu bilse idi neslinden /
Almadan Hazreti Havva'yı boşardı Adem."
Bu söz, günümüzdeki bölge valisi için de geçerlidir. Hatta,
Adem babamız, Havva anamızı sadece boşamakla kalmaz, talak-
ı selâse ile boşardı.
İkincisi: Bütün yazariarla birlikte 800 metre yürüdüm. Ortala-
ma, iki bin adım attım. Oüşünceyi yok etmek isteyenlerin zihni-
yetini, böylece iki bin defa çiğnedim "
Yürüyüşten sonra, Ankara'ya döndûm. Yeşilköy'e giderken
"Bakırköy Bahçelievler, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merke-
zi"nde yatan Gülay Beceren'e uğrayıp, "Geçmiş olsun!" dedim.
Ona yürüyüşümüzü anlattım. Oralp Basımia birlikte gitmistik Gü-
lay'a..
EVET/HAYIR
OKTAYAKBAL
(Baftara/ı 2. Sayfada)
eder misin?" der. Nazım Hikmet'in yanıtı: "Benim idealize ettiğim
şey pervanedir. Ben papatyayı değil pervaneyi anlatıyorum. Papat-
ya da pervaneye benzer, onun da kanatları vardır, ama ben perva-
neyi tercih ederim... Papatya endüstrinin eli dokunmadığı ham mev-
dadın sembolüdür Pervane de sanayinin sembolü."
Nazım Hikmet "Ben nazım yazmıyorum. Veznin en büyük
düşmanıyım" dedikten sonra 835 satırda kullandığı anlatım yolunun
"Mimari. Benim için en iyi şair mımara en yakın olan sairdir" der.
1930'ların elestirmecisi Nurullah Ataç da önceki yazın kuşağın-'
dan şoyle söz etmiş:
"Hüseyin Cahit Bey vakıa hayli kurnaz bir adamdır. Türkçe bil-
mez, kendisini dıl âlimi gösterir, cahildir, ilimden bahsettirir. Zeki de-
ğildir, memlekette bırçok kimseler zekâsına kaildir... Zaten edebiya-
tı cedidecilerın, Halıt Ziya müstesna başlıca vasıflan böbürlenmek
ve zekâ kıthğıdır... İşte yenilerden kalacak şair: Necip Fazıl, bir de
Nazım var. Ahmet Haşım'e gelince, bana öyle geliyor ki bundan iki
asır sonra bugunkü edebiyatımızdan bahsederken ona Ahmet Ha-
şim devri diyeceklerdir."
Hikmet Ferıdun'un 'Bugün de Diyorlar ki"si bugün de günceldir,
bugün de bir belge değerindedir. Tıpkı Ruşen Eşref'in "Bugün Di-
yorlar ki"si gibi...