08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/10 PAZAR KONUĞU 8 TEMMUZ 1990 Dr. Türkiz Gökgöl doğum kontrolünde topluma hizmet götürülmediğini söylüyor. Nüfus planlamasılafla olmazTürkiye'de son çeyrek yüzyıldır yüksek nüfus artışının kalkınmayı ve gelişmeyi nasıl engellediği sık sık tartışılmakta, bu çok ciddi sorunun çözümlenmesi için çeşitli önlemlere başvurulmakta. Ancak aile planlaması yasasınm 1965 yılında çıkmasma, 1982 yılında askeri yönetim tarafından yenilenmesine karşın bu alanda önemli sayılabilecek bir mesafe alınmadığı, 196O'lı yıllarda yüzde 3.2 civarında olan yıllık nüfus artışının halen yüzde 2.5 civarına indirilebildiği bilinmektedir. Ancak bu artışm da gelecek için kaygı verecek kadar çok yüksek olduğu ve önümüzdeki 20-25 yıl içinde Türkiye'nin nüfusunun 100 milyonu geçeceği söylenebilmektedir. Eğitim Servisi Şefimiz Gencay Şaylan yüksek nüfus artışı, yarattığı sorunlar ve çözüm yollarıyla ilgili olarak Dr. Türkiz Gökgöl'le konuştu. SÖYLEŞİ GENCAY ŞAYLAN Çok ciddi bir durum var, ama ben çözümsüz* dür diyemeyeceğim. Bakın Hacettepe Ürüversitesi Nüfus Etütleri tarafından 1988 yılında yapılan bir araştırma var. Bu araşürmanın bulgularına gört evli çiftlerin yaklaşık dörtte üçü doğum kontro- lü uygulamaya çalışıyor. Bu çok yüksek bir rakam. Ancak bu doğum kontrolü uygulamaya çalışan- lann yine yaklaşık yansı, yol gosterilmediğinden olanak sağlanamadığından "geri çekme", "gün hesaplama" gibi riski yüksek ve çoğu kez gebeli- ği önlemeyen yöntemlere başvuruyor. Aynca mo- dern yöntemleri ulaştırma, yani spirali takma ya da kondomu ulaştırma ile iş bitmiyor. Kadınla- nn sürekli başvurabileceği, danışmanhk hizmeti veren bir yer olraası gerekiyor. ^K^t^Demek insanlarsorununfarkında ve bu işe bir çare bulunsun istiyor. Bu araştırmaya ben- zer sonuçlar veren başka araştırmalar da var mı? Tabii, çok sayıda araştırma var. Orneğin biz ya- ni Pathfmder ile SİAR, Güneydoğu'da ortak bir araştırma yaptık. Benzer sonuçlar çıktı. Kadın- ların tamamma yakını doğum kontrol yöntemle- rinden haberdar, duymuşlar. Tabii yöntemleri doğru kullanmıyor olabilirler, hangi yöntcmin uy- gun olacağını kestiremeyebilirler, ama doğum kontrol yönteminden haberdarlar. Bakın bizim araştırmamızda çok ilginç sonuçlar çıktı. Güney- doğu Anadolu'da hayatında hiç sağhk ocağına git- memiş, bırakm doktonı, hiç hemşire görmemiş kadmlar, kendi kendilerine karar verip bir yön- tem kullanarak doğum kontrolü uygulamaya ça- lışıyorlar. Bence bu çok önemli bir bulgu, toplu- mun en eğitimsiz, en az hizmet giden ve geri kal- mış kesimi bile sorunun bilincinde ve kendi ken- dine bir şeyler yapmaya çalışıyor. fendim, Türkiye'de çok yüksek bir nü- fus artışından söz ediliyor ve böylesineyüksek bir nüfus artışının biıtun sorunlan çözümsüz hale ge- tirdiği ileri sürülüyor. Gerçekten de orta düzeyde gelismiş bir toplum otmasına karşın Türkiye'de- ki nüfus artış hızı çok tnu yüksek? Son yıllarda hafif bir düşme var, ama hâlâ çok yüksek. Türkiye genelinde kadınlann doğurgan- lık ortalaması 5.01. Bu sayı kırsal kesimde 5.89'a, kentlerde ise 4.26'ya iniyor. Bölgelere bakınca Önemli farklıbklar göriiyoruz. örneğin Batı Ana- dolu'da kadınlann doğurganlık ortalaması 3.39 iken Doğu Anadolu'da bu sayı 7.49"a çıkıyor. Ka- nımca çok uzun yülar bu konuya gereken önem verilmemiş. 1965 yılında bir yasa çıkanlmış ve aile planlamasına geçilmiş. Yani o zamana kadar teş- vik edilen nüfus artışı için çareler düşünülmeye başlanmış. Aile planlaması için Sağhk Bakanlı- ğı'nda bir genel müdürlUk kurulmuş. Ama doğ- rusu pek başanh olunamamış, bu genel müdür- lüğe personel, araç ve yeterli kaynak verilmemiş. Bu işi hep yabancılar ele alıp yürutmeye çahşmış. Bilemiyorum, galiba nufusa yapılan yatırun çok uzun vadede sonuç verdiğinden politikacılar için ilginç ve cazip bir iş sayümıyor. Bir de insanlar uzun vadeli gelışme ve sonuçlan çok iyi göremi- yorlar. Bakın, önümüzdeki 40 yıl içinde doğacak çocuklan doğuracak kadınlar doğdular. Yani en azından 40 yıl bu hızda nüfus artışı ile yaşayaca- ğız. Türkiye'de "70 milyonluk, 100 milyonluk ttlke" sloganları politikaalann çok hoşuna gitti. Sağhk Bakanhğı bu alanda pek bir iş yapmadı, . kendi bütçesinden hemen hemen hiçbir şey har- camadı. Hep gehp yabancılann bu alanda bir şey- ler yapması, bir şeyler harcaması beklendi. Hal- buki bu, Türkiytfnin en temel ve en acil sorunla- nndan biriydi. HBMHCrene/ olarak ekonomik gelişme ile nü- fus artış hızının kendiliğinden düşeceği söylenir ve gelismiş ülkelere baktığımızda hepsinde bu so- runun çözuldüğünü göniyoruz. Ama Türkiye'de bu olmadı. Neden diye sorabiiir miyim? Aslında düştü. Eskiden nüfus artış hızı yüzde 3 iken şimdi 2.5'e düştü. Kadınlann ortalama do- ğurganhklan azaldı. Ama yeterli gelişme olma- dı. Bunun nedenlerini kesin olarak ortaya koya- PAZAR KONUĞU T U R K I Z G Ö K G Ö LTürkiz Gökgöl, Ankara Koleji ve daha sonra Hacettepe Universitesi'ni bitirdi. Hacettepe Üniversitesi'nde demografı alamnda yüksek lisans çalışması yaptıktan sonra ABD'ye gitti. Harvard Üniversitesi'nde önce istatistik alamnda yüksek lisans, sonra demografı alamnda doktora yaptı. Yurda döndükten sonra bir süre Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalışan Gökgöl, daha sonra Pathfınder Vakfı 'nın Türkiye temsilcisi oldu. Bir süre sonra Pathfınder Vakfı'mn Türkiye temsılciliği, Asya ve Ortadoğu için merkez haline geldi. Insan Kaynağım Geliştirme ve Türkiye Aile Planlaması vakıflannın kurucularından olan Türkiz Gökgöl, halen Pathfmder'ın Asya ve Ortadoğu bölgesel merkezinin yöneticiliğine ve aile planlaması alamnda çalışan çeşitli uluslararası kuruluşlara danışmanlık yapıyor. cak kadar basit bir yöntem haline geldi. Vazektomi yaptıran erkekler, ifade ettiklerine göre "geri çekme" yn da "ya kanrn hamik kalırsa" gibi streslerden de kurtulmuş oluyorlar. Yani cinsel ya- şam hiçbir şekilde etkilenmiyor. Biliyorsunuz, eja- külasyonla çıkan sıvı başka yerde, çocuğa neden olan sperm başka yerde üretiliyor. Vazektomi ile sadece sperm kanalları bağlaruyor. • • • • • . B M gerçekten çok ilginç. Türkiye'ye ege- men erkek kültürü içinde böyle bir gelişme ola- cağını kestirmek hiç kolay gozükmüyor değil mi? Ben size sonuçlardan söz etmek isterim. Dedi- ğim gibi vazektomi normal yaşamı hiç değiştir- miyor, bilinmezse bir erkeğin bu operasyonu ge- çirdiğini anlamak mümkun değil. Sadece Anka- ra SSK Hastanesi'nde yüruyen proje çerçevesin- de beş ayda 160 erkek vazektomi oldu, hem hiç reklam ya da tarutma yapmadan bu sonuç alın- dı. Sadece hastanede kurulan bir danışmanlık bü- rosuna müracaat edenlere operasyon uygulandı. örneğin başka nedenlerle hastaneye gelenlerden bile olayı öğrenip vazektomi olanlara rastlandı. Oradaki insanlar bir de guzel deyim geliştirdiler, "kansız, bıçaksız, dikişsiz ameliyat" diyorlar. vki bu yöntemi ü'lke çapında yaygınlaş- tırmak için bir kampanya dönüştüruluyor mu? Şu anda bir yaygın kampanya gündemde de- ğil. Ama örneğin Nokta dergisi bu konuyu ha- ber yapmıştı ve derhal tstanbul'dan birkaç mü- racaat gelmişti. Yani bir yaygın kampanya yapıl- sa ve gerekli hizmeti sağlayacak örgütsel altyapı kurulsa, ciddi sonuçlar alırur sanıyonım. Tekni- ği öğrenmek için yurtdışına birkaç doktor yollan- dı. Yani şimdi bu tekniği bilenler var ve bunlar başkalanna öğretebilirler. En önemlisi Turk er- keği birçok kişinin kafasında kurduğu kadar, ne diyelim "maço" değil galiba. önemli olan insan- lara bu tekniği anlatmak ve daha da önemlisi hiz- meti sağlamak. WKHKHMEfendim, şimdiye kadar konuştuklan- mızdan şöyle bir sonuç çıkıyor Toplum aık plan- lamasına hazır, fakat gerekli hizmet sunulamıyor. Bu durumda öncelikle Sağhk Bakanlığı'm mı eleş- tirmek gerekiyor, çünkü 1965 yılından beri bu iş onların sorumluluğuna verilmiş? Bana sorarsanız Sağhk Bakanhğı hiçbir sağlık hizmetine kanşmasa daha iyi olur derim. Bakın aslında Sağlık Bakanhğı bu alanda hiçbir şey yap- madı denemez, Türkiye çapında bu işi götürme- ye çalıştılar. Başlangıçta soruna pek sıcak bak- mıyorlardı, ama şimdi galiba bazı şeyler değişti. Elbet bu sorunun çözümunde Sağlık Bakanlığı- na çok şey düşüyor. Bır kere bakanhğın Türki- ye'ye yayümış örgütlenmesi var. Hastaneler, sağ- hk ocaklan, sağhk evleri ile bakanhk, ülkenin her Türkiye'nin nüfusu yılda yüzde 2.5, İstanbul'un yüzde 5 artıyor. Bu hızla çoğalmaya devam edersek 27 yıl sonra 100-115 milyon arası bir nüfusa sahip olacağız. Şimdi bu nüfusla topluma yeterli ve kaliteli hizmet götürülemiyor. İleride ne olacak bilemiyorum, ama korkutucu bir tablo ortaya çıkıyor. Örneğin bir sınıfta şimde 60 öğrenci yarsa 75 öğrenci olacak. Bir hastaya 1 yıl sonraya randevuveriliyorsa 1.5 yıl sonraya verilebilecek. Ulaşım ve kentlerde yaşam ne hale gelecek. cak durumda değilim, ama şu anda *aman bize yol gösteriıt, doğurmayayım" diyen 5 milyon ka- dın var. Bunlar çoklukla eğitim düzeyi yetersiz ki- şiler ve kendilerine etkin doğum kontrol yöntem- leri ile ulaşılmayınca nüfus artış hızı yüksek kal- maya devam ediyor. Yani bana göre hizmet yeter- sizhğinden dolayı nüfus artış hızı yeterli oranda düşmedi, düşemedi. ^••^•yâ^ı kadınlar genelde az doğurmak is- tiyor, ama eıkili yöntem ve hizmet sağlanamadı- ğı için sorun ağırlığını sürdürüyor mu demek is- tiyorsunuz? Evet. Bakın bugün yılda ortalama 1.5 milyon çocuk doğuyor. Bunun yansı bizim araştırma ve saptamalanmıza göre 'istemiyordum, kazayla oldn" denen turde hamilelik. Bu insanlar fazla ço- cuk istediklerinden değil, hamile kalmamayı bil- mediklerinden, istemedikleri çocuklan doğunı- yorlar. ^İtBMAcaba kaba bir projeksiyon yapabilir miyiz? Bu hızla nüfusumuz artmaya devam ederse ömeğin 2000 yılında Türkiye'nin sorunlan ne hale gelecek? Bu hızda çoğalmaya devam edersek 27 yıl gibi kısa bir süre içinde 100-115 milyon arası bir nü- fusa sahip olacağız. Şimdi bu nüfusla topluma ye- terli ve kaliteli hizmet götürülemiyor. tlerde ne olacak bilemiyorum, ama korkutucu bir tablo or- taya çıkıyor. Örneğin şimdi bir sınıfta 60 öğrenci varsa 75 öğrenci olacak. Bir hastaya 1 yıl sonrası için randevu veriliyorsa 1.5 yıl sonra randevu ve- rilmeye başlanacak. Ulaşım, kentlerde yaşam ne hale gelecek, otunıp hep beraber duşünelim. Ba- kın 1960'larda milli gelir ya da diğer gelişme en- deksleri çok daha gerideydi, ama daha rahat bir yaşam vardı, okula, sağhğa daha rahat ulaşılabi- liyordu. Korkunç bir kent sorunu gündeme geli- yor. örneğin TürkiyeMn nüfusu yüzde 2.5, İstan- bul'un nüfusu yüzde 5 artıyor. ^Bt^KGerçekten çok korkutucu bir tablo gün- demde. Türkiye bu sıkıntının üstesinden geleme- yecek diyebilir miyiz? ökgöl, nüfus planlaması için gereken kaynaklann saglanması ve Sağlık Bakanlıgf nın yani sıra özel kuruluşlann da devreye ginnesini söylüyor. 'fendim, şimdi sanki ortaya bir tablo çı- kıyor. Kadınlar bu sorunun farkında ve ellerin- den geldiğince çözüm bulmaya çalışıyorlar. Ta- bii fazla doğum kadını çok yıpratan bir olay. Pe- ki, erkeklerin tutumu nedir, onlar da bu isin bi- lincine varmışlar mı? Tabii kadınlar, doğum yıpratıcı bir olay oldu- ğu için daha olaydan haberdar ve aile planlama- sı için daha aktif gözüküyorlar. Ancak erkekle- rin bu işe önem vermediği, olabildiğince çocuk istedikleri türunde bir yargı da kesinlikle doğru değil. Bakın yapılan çeşitli araştırmalar, istenen ideal çocuk sayısı konusunda kadınlarla erkek- ler arasında hemen hemen hiçbir fark olmadığı- m gösteriyor. örneğin kentsel yörelerde istenen ideal çocuk sayısı kadınlar için 2.19, erkekler için 2.49 çıkmış. Yani gerçek bir yakınhk söz konusu. Kırsal bölgede bu sayılar bir parça artış gösteri- yor. Kadınlar için 2.19*a, erkekler için de 2.49'a çıkıyor. Bölge bazında dağılıma bakınca Batı için sayılar: Kadın 2.05, erkek ise 2.25. Yani en gelis- miş yöre olan Batı'da ideal çocuk sayısı hem ka- dın hem erkek için 2'ye iyice yaklaşmış. Ülkenin doğusunda bile ideal çocuk sayısı kadın için 2.34, erkek için 2.70 olarak belirleniyor. Görüyorsunuz erkekler de artık çok fazla ço- cuk yapmanın sıkıntılarını kavramış, aile planla- ması için hazır bir konuma gelmiş. Tabii şimdi di- yeceksiniz ki toplumda kadınlar da erkekler de bu işe hanrken neden aile planlaması başarıya ulaşamıyor? Burada gerekli hizmetin topluma ulaştırılmaması çok önemli. Aslında hangi sağ- hk hizmeti topluma yeterli bir biçimde ulaştınla- biliyor ki sağlık hizmetınin bir parçası olan aile planlamasında basarı kazamlsm. WKK^MEfendim, bu noktada hemen birşeysor- mak istiyorum. Doğum kontrol hapt, spiral, va- jinal tabletler gibi modern yöntemlerin çoğu, ka- dının kullanımına dönük. Peki erkekler için yön- tem yok mu, Türkiye'deki erkek kültürü bu yön- temlere hazır mı? Aman çok ilginç bir noktaya geldik, bence bu sorunun cevabını büyük harflerle yazmak gere- kiyor. Erkekler gelenekselleşmiş "geri çekme" ya da "kondom" gibi yöntemler uygularlardı. Şim- di Ankara SSK Hastanesi'nde Pathfinder'in de katıldığı bir proje yüniyor. Vazektomi denilen, er- keğin ureme kanalını bağlayan bir yöntemin uy- gulaması söz konusu. Hiç beklemediğimiz brr şey oldu, büyük bir talep ile karşılaştık. ••••Ga/i^a bu yöntem Hindistan'da çok yay- gın bir biçimde uygulanıyor değil mi? Ulkemizde kadınlann tamamma yakını doğum kontrolü yöntemlerinden haberdarlar, en azından duymuşlar. Evli çiftlerin dörtte üçü doğum kontrolü uygulamaya çalışıyor. Ancak yıne bunların yansı yol gosterilmediğinden, olanak saglanmadığmdan, 'geri çekme', 'gün sayma' gibi riskı yüksek yöntemlere başvuruyorlar. Kadınlann sürekli başvurabilecekleri, damşmanhk hizmeti veren yerler yok. Sadece Hindistan'da değil, her yerde kullanıh- yor. Örneğin Amerika'da en yaygın doğum kont- rol yöntemi. Aynı şekilde Japonya'da da çok yay- gın. Hindistan'ın adı eleştiriler nedeniyle duyul- du, başlangıçta operasyon zahmetli ve zaman alı- cıydı. Ancak şimdi çok kolaylaştı, çok çabuk ya- pıhyor ve hiçbir sıkıntı vermiyor. Yani kadınla- nn tüplerinin bağlanması ile karşüaştmlamaya- yerine hizmet götürecek durumda. Türkiye ölçe- ğinde yeni bir örgütlenmeye gitmek çok zor, hiç kimse bu işin altından kalkamaz. Ancak bu so- runun çözümünü sadece Sağlık Bakanhğı ile sı- mrh görmek çok büyük bir hata olur. Bu hepi- mizin sorunu. Okullann eğitim veremez, yollann gidilemez, hastanelerin yararlanılamaz hale gelmesi hepimizi çok yakından ilgilendirmeli. Yani hepimiz bu alanda sorumluluk almalıyız. Zenginlerimiz, sen- dika, dernek, vakıf gibi sivil toplum kuruluşlan- mız mutlak olarak bu işin içine girmeli. Türki- ye'nin yaşanamaz hale gelmesi işçileri de meslek mensuplannı da çok yakından ilgilendirmez mi? O halde meslek odalarınm, sendikalann en azın- dan kendi üyeleri için "nasıl hizmet sağlanm" so- rusu üzerinde ciddiyetle durmalan gerekir diye düşünüyorum. Sadece işi bakanlıktan bekleyeme- yiz. Bence yaygın örgütlenmesi nedeniyle Sağlık Bakanhğı esas olarak kırsal kesime yönehneli, özel kuruluşlar da faahyetlerini kentlerde yoğunlaştır- mahdırlar. Bütün faahyetler belirlenmiş biı plan ve program çerçevesinde yürütütmelidir. Bu ko- nuda herkesin sorumluluğu var sanıyonım. t^^^mözel kuruluşlardan söz ett'miz. Galiba bazı ornekler var. Örneğin sanıyorum siz de ku- ruculanndansımz, Aile Planlaması Vakfı kamu- oyunda oldukça tanımyor. Bu vakıf Türkân Şo- ray ya da Uğur Yücel gibi tanınan, sevilen oyun- cularla TV'de tanıtım programlan yapıyor. Hal- buki esas sorunun tanıtım, yani halkı bilinçlen- dirmek değil hizmeti götürmek olduğunu söylü- yorsunuz. Peki vakfın bu sevimli girişimlerini na- sıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda söyleyeceğim, bu tür girişimlerin kolay ve cazip olması. Bu cazibe insanlan etkili- yor. Örneğin Türkân Şoray'ı ikna ettiğiniz zaman sorunu çözmüş oluyorsunuz. Elbet ünlü bir sine- ma oyuncusunu bir tanıtım filmi yapmaya ikna çok kolay bir iş değildir, bunu küçümsemiyorum. Ama topluma gerçek bir aile planlama hizmeti sunmaktan daha kolay bir iş. Ama iş hizmeti top- luma sunmak. Vakfın ya da benzer amaçh özel kuruluşlann yönetimlerinde işadamlan yer ahyor. Doğaldı, işadamlan için bu sorun alanı ikincil- dir, esas uğraş alanlarına girmez. Ama parasal katkı şarttır, ilgi ve destek şarttır. Aile planlama- sı hizmeti kolay bir iş değildir. Bir klinik ya da merkez açacaksanız, buralarda yetişmiş personel istihdam edeceksiniz, hizmetten yararlananlan sü- rekh izleyeceksiniz. \ani ciddi kaynak ayıracak- sınız, ilgi harcayacaksınız. Biz, yani Pathfmder Vakıf ile beraber birkaç hizmet projesi başlattı. Bu projelerin yönetim kurullanna, icra komite- lerinde yer alan kişiler, doğrusu yapılan işlerle pek ilgilenmediler. önemli olan kliniğin kurdelasını kesmek değil, küniğin etkin ve verimli bir şekil- de hizmet vermesini sağlamaktır. Kısacası şunu söylemek istiyorum, sorun top- lumda değil, karar verip uygulayacak mekanizma- larda. Bu mekanizmalara yön veren insanlann il- gisizliklerinde. Yani işadamlan, meslek odası yö- netidleri sendikacılar vb. gruplar galiba henuz işin ciddiyetini tam olarak kavramış değiller. WKKKM Sonuç olarak gerekli hizmet topluma ulaşmıyor, çok yetersiz kalıyor diyebilir miyiz? Evet, halkın çok büyük bir bölümüne hizmet ulaşmadığı ya da ulaşan hizmetin çok yetersiz ol- ması nedeniyle insanlar esas olarak geleneksel yöntemlerle korunmaya çalışıyorlar ya da kendi gayretleriyle modern yöntemlere ulaşmaya çahşı- yorlar. örneğin oral yani ağızdan alınan koruyu- culan kullanan kadınlann yüzde 81.8'i özel dok- tor, hastane ya da normal eczane hizmetlerinden yararlanıyorlar. Rahim içi araç kullananlarda bu oran yüzde 45.6, geri kalan kuUanıcüar rahim içi araçları devletin sağlık kuruluşlanndan elde edi- yorlar. Kondomda ise kullananlann >-uzde 70'i gi- dip eczaneden aüyor, herhangi bir kuruluştan des- tek ya da yardım görmüyor. Diyarbakır, Gaziantep, Mardin, Siirt, Urfa ve Adıyaman illerinde 4.930 ailelik bir örneklem üze- rinde yapılmış brr araştırmadan söz edeyim. Bu araştırma bulgularına göre modern yöntem kul- lananlann yüzde 79'u, kullandıkları yönteme es- lerine, arkadaş ya da aile çevresine danışarak ken- dileri karar vermişler. Yani kullanan kesimin çok büyük bir bölümüne bile hizmet gitmemiş. Evet. Ankara SSK Hastanesi'nde, vazektomi denilen, erkeğin üreme kanalını bağlayan bir yöntem uygulanıyor. Hiç beklemediğimiz bir ilgiyle karşılaştık. 'Kansız, bıçaksız, dikişsiz ameliyat' deniyor. Cinsel yaşam hiçbir şekilde etkilenmiyor. Türkiye'de erkeklerin, erkeklere yönelik doğum kontrol önlemlerine, kültürel olarak karşı olduklan sanılabilir. Ama Türk erkeS-ı •< sanıldığı kadar 'maço' değil demin de değindik, hizmet kolay götürühnüyor, ciddi ölçekte para harcamak gerekiyor. Yoksa işin içinden çıkılamaz hale gelecek. Bakın bir basit ör- nek vereyim. Aile planlamasımn başladığı 1965 yılından 1985 yılına kadar geçen dönemde, orta öğretim çağ nüfusu (12-18 yaş) 4.8 milyondan 8.1 milyona yükselmiş; bu arada eğitim alamnda da büyük başan sağlanmış, çağ nüfusunun 1965 yı- hnda yüzde 14.6 olan okullaşma oranı 1985 yı- hnda yüzde 33.8 olmuş. Ashnda bu büyük bir ça- ba ve başan, ama tablonun korkunçluğu azalma- mış, artmış. Çünkü 20 yılhk dönemde okullaşny oranı artarken, kaçınılmaz bir biçimde eğitimin kalitesi düşmüş. Ondan çok daha korkuncu, okul- laşma oranında yüzde 131'lik artısa karşın, okul dışı kalan çağ nüfusunun sayısı mutlak olarak cid- di biçimde yükselmiş. Bu örnek bile Türkiye'yi na- sıl bir geleceğin beklediğini bence çok açık ola- rak gösteriyor. 'endim şimdi izin verirseniz değişik bir konuya değinmek istiyorum. Genellikle din ya da dinsel değerler aile planlamasına, doğum kont- rolünepek olumluyaklaşmazlar. Türkiye için de böyle bir sorun var mı? Hayır, ciddi bir engelden söz edilemez sanıyo- rum. Ancak marjinal bir olumsuz etkileme söz konusu olabilir. Aynca Diyanet îşleri Başkanhğı bu işe sahip çıktı ve aile planlaması ile tslamın çatışmadığını açıkça Uan etti, bu yolda bildiriler yayımladı. Bakın bu noktayı abartmamak gere- kir. Örneğin aile planlamasına karşı en kesin ta- vır Katoh'k kilisesininkıdir, doğum kontrolünü ka- bul etmezler, uygulamaya karşı çıkarlar. Peki Ka- tolik birer ülke olan Fransa'da ve Italya'da nüfus artış hızı nedir? Italya'da Papa oturuyor, ama bu ülkede de Fransa'da da nüfus artış hızı yüzde l'in altında. Yani gehşmiş ülkelerde bu sorun yok, bu- na karşıhk Katolik Latin Amerika'da yüksek bir artış yaşanıyor. Bana göre artık hiçbir yerde din ya da dinsel değerler ciddi bir engel oluşturmu- yor. *.ki siz bu alanda çalışan, düşünen bir kişi olarak ne tür çözümler öneriyorsunuz, konu- ya nasıl yaklaşılması gerekiyor? Bakın önce çok önemli bir noktaya değinmek istiyorum. Türkiye'de gerek Sağhk BakaruığYnın, gerek özel kuruluşlann şimdiye kadar yaptığı, uy- guladığı bütün projeler dış fınansmanla yürümüş- tttr. Birkaç yıllık süreyi kapsayan bu projeleîde dış kaynak harcanınca ya da sona erince çalışma- lar tümü ile durmuştur. Dışa bağımhlığın böyle- si herhalde az görühnüştür. Evet bir ortak dün- yada yaşıyoruz ve Türkiye'deki ya da Nijerya'da- ki nüfus artışı Amerikahyı, Ahnanı, Isviçreliyi de bir ölçüde Ugilendirir. Ama Türkiye'nin sorunu üzerinde öncelikle Türkler durmah, sorunun çö- zumünü başkalanndan beklememelidir. Nüfu.' için de biz emek sarf etmeliyiz, biz finansman ya da diğer gerekli kaynaklan sağlamahyız. Şimdi- ye kadar bu işe yabancılann ilgi gösterdiği ve pa- ra verdiği bir alan olarak bakıldı. Artık biz sahip çıkmalıyız, Sağlık Bakanlığımızla, özel kuruluş- lanmızla, zenginlerimizle, sendikalanmızla yay- gın ve etkin bir hizmet verilmesini sağlamahyız. Bir diğer önemli soru, bana göre tıp fakülteleri proramlarının kontraseptif teknolojileri, doğum kontrolü gibi konulan içermemesi. Maalesef bu alanda yenilikler gerektiği gibi izlenemiyor, ku- laktan dolma bilgilerle hizmet verilmeye calışılı- yor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle