29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 16 TEMMUZ 1990 Adli Tatile Girerken 1982Anayasası, 196i Anayasası'nın kurduğu Yüksek Hâkimler Kurulu düzenini ortadan İcaldırmakla, bugün için yaratılan karma sistemle, yargıçlar ve Adalet Bakanı ile Bakanhk Müsteşarı'ndan oluşan kurulla, Adalet Bakanı'nın başkanlığında çalışılan bir düzende yargıç bağımsızlığından söz etmek mümkün değildir. Prof. Dr. ERDENER YURTCAN tstanbul Üniversitesi Adliye, 6 eylüle kadar tatile giriyor. Bu süre için- de "adliyeciler" bütün bir yılın birikimi olan yor- gunluğu üzerlerinden atmaya çalışacaklar, bu ne- denle yalıuzca önemli işlere bakılacak. Bu işi de "ta- til heyefleri" ya da "tatilde nöbetçiler" yapacak. Ad- li tatil kurumu, bize Alman ceza yargılaması hu- kukundan aktarünuş bir kurum. Çalışanlann he- men hemen tamamuu kapsayan bu tatil, ötekj ke- sim ve kurumlarda uygulanmayan, süresi yönünden de uzunca sayüabilecek bir dinlenme dönemi. Bu- nun temelinde, görülen işin ağırlıgı ve güçlüğü yat- sa gerek. Tatil nedenleri - degişen koşullar Adli tatile girilirken, böyle bir tatile gerek olup olmadığı üzerinde de durulabilir. Her yıl 20 tem- muz - 5 eylül tarihleri arasında adliyeyi tatile sok- mak ve ancak yasalarda öngöriilen ivedi işlerin gö- rülmesini kabul etmek acaba yerinde sayılabilir mi? Bu konuda lehte ve aleyhte faktörleri değerlendir- mekte yarar vardır. Bu tatile kar$ı çıkanlar, böyle bir "genel" tatilin artık çoğu ulkede uygulanmadı- ğını, Türkiye bakımından bunun tarihsel nedenle- re dayandığını, bunun ülkedeki hasat zamaru ile il- gili olduğunu ileri surmektedirler. Bu tatilden ya- na olanlar ise adalet hizmetinin görülmesinin ağır- lığının böyle bir tatili haklı kıldığım, aynca tatil sü- resince ivedi isjer ile tutuklu davalann görüldügu- nü belirtmektedirler. Bence bu nitelikteki bir tatilden vazgeçilmelidir. Bunun için iyi bir plan içinde, yargıç, savcı ve adli yardımcıların ızin yapmalan sağlanabilir. Bu ko- nuda bir "döner" sistem kunüabilir. Öte yandan, adli tatil içinde önemli işlerin görüldüğü yaklaşımı da amaca uygun sonuç veren bir durum gösterme- mektedir. "Tatil heyetleri" tarafından ya da "nöbetçiler" eliyle bakılan işlerden medet ummak yanhş olur. Bu kurul ve kişilerin, önlerine gelen da- valara "öz evlat" işlemi yapmadıklan bir gerçek- tir. Ülkemizde adalet dağıtımının geç gerçekleştiği eleştirisinin, yoğunluğunu her geçen gün arttırdığı bir dönemde, genel mekanizmayı kırk beş gün sü- reyle hemen hemen işlemez hale getirmek, yarar- dan çok sakıncaların ağır bastığı bir ortam yarat- maktadır. Güvence yokluğu Aslmda geçmiş yıliarda adli tatil başlarken ve bi- terken kaleme aldığım, gunlük gazetelerde yayım- lanmış yazılarımda hemen hemen gündemin ayru olduğu dikkati çekiyor. Fakat bugün için öncelikle belirtilmesi gereken temel bir nokta şudur: 1982 Anayasası ile ülkemizde yargıç bağımsızlığı ortadan kaldınlmıştır. Bugun Türk yargıcırun bağımsızlık içinde görev yaptığını söylemek mümkün değildir. Her ne kadar anayasada yargıçlann bağımsız olduk- larını açıklayan hükümle konuya girilmekte ise de gerek anayasanın ve gerek öteki yasaların kuralları birlikte değerlendirildiğinde bağımsızlığın bulunma- dığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu sonuç yaratı- lırken 1982 Anayasası'ndan önceki geçici dönem- de, ilkin baa yasalarda yapdan değişiklikler ve "Hâ- kimler ve Savcılar Yüksek Kurulu"nun yaratılma- sı, sonradan bu kurailann anayasai kuraliar duru- muna getirilmesi ile bağımsız yargı kurumu orta- dan kaldınlmıştır. lemel bir hata, savcüık ile yar- gıçlık raesleğinin aynı pota içinde düşünülmesinde yapünuştır. Bilinmek gerekir ki yargıç uyuşmazlık çözer, uyuşmazlığın taraflarımn etkisi altında kal- mayan, terazisini hep dik tutan, emir ve talimat al- mayan bir kişi olmak gerekir. Savcının yaptığı iş, iddiadır; yürütme erki içinde yer alır ve savcı ba- ğımsız olmaz, fakat güvenceli olur. Güvenceler de hizmetin iyi biçimde görülmesi için sağlanmak ge- rekir. Aynen yargıçlarda olduğu gibi. 1982 Anayasası, 1961 Anayasası'mn kurduğu Yüksek Hâkimler Kurulu düzenini ortadan kaldır- makla, bugün için yaratılan karma sistemle, yargıç- lar ve Adalet Bakanı ile Bakanlık Müsteşan'ndan oluşan kurulla, Adalet Bakanı'nın başkanlığmda ça- lışılan bir duzende, yargıç bağırnsızlığından söz et- mek mümkün değildir. Yargıç ve savcılann 65 yaş sınırı ile emekli olma- ları da son zamanlarda üzerinde durulması gere- ken bir nokta olarak ön plana çıkıyor. özellikle yük- sek yargı organlannda görev yapan kişiler, meslekte ileri bir kıdeme erdikten ve yaşlan da yükseldikten sonra bu kurumlarda görev yapmaktadırlar. Bu ba- kımdan da yüksek yargı organlannda göreve baş- ladıklarından çok kısa bir süre sonra yaş nedeniy- le emekliye ayrdmak durumunda kalmaktadırlar. Oysa yüksek yargı organlannda çalışan yargıçlar, buraJara seçildikten sonra uzun bir dönem görev yapma olanağı bulsalar, buralarda hizmetin daha başarılı görüleceği söylenebilir. Buna karşı denile- bilir ki ülkemiz için 65 yaş ileri bir yaştır ve yargj gibi güç ve ağır bir görev bu yaştan sonra istenen biçimde görülemez. Oysa artık Türkiye"de de orta- lama yasama sının yükselmektedir. Aynca bir ki- şinin "beyin ve zihin" fonksiyonlanmn hangi yaş- ta zayıflayacağı da kesinlikle tespiti mümkün olma- yan bir durumdur. Bunun için, belirli yaştan sonra yıllık hekirn denetimlerinin aranması da bir çözüm olabilir. Bu öneriyi ortaya atarken bir anayasa de- gişikliği gerektirdiğini gözardı etmiyorum. Hatta birçok noktada değiştirilmesi gereken bir anayasa niteliği kendisine yakışünlan 1982 Anayasası'nın bu konuda da gözden geçirilmesinin faydalı olacağım düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz adalet hizmeti ortamında, ağır yaralı kesim hiç şüphe yok ki barolar ile avu- katlıİc mesleğidir. Barolar-Adalet Bakanlığı ilişki- si, ancak hizmetin gerekli kıldığı düzen ve düzeyde bir "vesayet" ilişkisi içinde olmak gerekirken, ba- rolar yönünden bugün hiç de iç açıcı bir tablo gö- rülmüyor. Sorunlar, sorunlar... Adli tatile girilirken sorunlann yalnızca akla ge- tirilmesi amacıru taşıyan, birkaç noktaya değjnile- bilecek olan bunun gibi bir yapda, ülkemizdeki ada- let hizmetinin görülmesindeki bütün sorunlann dile getirilmesi tabii ki mümkün değildir. Gerçekten ele alınabilecek sorunlann cokluğunun yanı sıra bun- ların tümü başhbaşına bir yazıya konu olabilecek yoğunluk taşıyacak güçtedir. Bunlar arasında gün- celliklerini de ön plana alarak yapüacak bir sırala- rnada, 141, 142, 163 konusunun unutulmuş izleni- mi yarattığı, ceza yargılamasında işkencenin önlen- mesinin yalnızca uluslararası sözleşmelerin onay- ianması ile mümkün olmayacağı, iç hukukun bu amaca uygım biçimde düzenlenmesi gerektiği, Yar- gıtay'a daire eklemenin hizmeti iyileştirmeyeceği, hak arama özgürlüğünün yasalarda vapılacak dû- zenlemelerle işlerlik kazanacağı, iyi adalet hizme- tinin "çabuk" hizmetle eşanlamh olmadığı, gerçe- ğe uygun, haklı, taraflan tatmin eden hizmetin amaç olduğu, Medeni Kanun, Ceza Kanunu, Medeni Yar- gılama, Ceza Yargılaması yasalarının ülkenin gerek- sinimlerine uygun biçimde yeniden yapılmalan nok- talan öncelik taşımaktadır. Bu düşüncelerle adaletçilerin gönullerince dinlen- melerini diliyorum. EVET/HAY1R OKT4YAKBAL Gerçekler Önünde...Bugün size, son günlerde aldığım mektuplardan üçünü sun- mak istiyorum. Bu seslenişler toplumun yaşadığı acı gerçekle- rin bir bölümünü yansıtıyor: Eski Konya Milletvekili Süleyman Mutlu ilginç bir konuya de- ğinmektedir: "Demokrasi uğrunda cesaretle fikirlerinizi yazmanız bizleri son derece gururlandırıyor' ve Memleketimizin gerçek cesur sahip- leri var 1 diye huzur buluyoruz, en azından ben böyle anlıyorum. "Kapı açık, arkanı dön ve çık. istenmiyorsun artık" cümlesi- nin kimler için geçerli olduğunu biliyoruz. İktidarda olup da buna aldırmayanlar şöyle düşünseler: Madem Türk toplumu askeri bir müdahale istemiyor, gerçek- ten de istemediğimize göre bu yönden huzur içinde olmaları gerek. 1. Arkalarını dönüp. açık kapıdan gitmezlerse ne olur? 2. Genel seçımı uzatırlarsa (Madem çoğunluk ellerinde) ne olur? 3. Anayasayı çoğunluğuna dayanarak değiştirirlerse, ki değiş- tirebilirier. Çünkü bizde halkın onayından geçen anayasalar son- radan istenildiği gibi halka rağmen değiştiriliyor. Nitekim: "1961 Anayasası'nın, 12 Mart müdahalesinde en önemli maddeleri değiştirildi. Degişen maddeleri tekrar halk ona- yına arz edllmesini 450 milletvekili içinde sadece 3 arkadaş, Sü- leyman MUTLU (Afyon), Vehbi MEŞHUR (Amasya), ibrahim ÖK- JEM (Bursa) önerge vererek savunduk. OyJama sonunda oiumlu 5oy çıktı. (Süleyman Mutlu, Vehbi Meşhur, İbrahim Öktem, M.AIİ Aybar, Celal Kargılı). iktidar buna benzer bir girişimle seçimi kaldırırsa, mevcut mil- letvekilleri devamlı kılımrsa, hatta ölenlerin yerine büyûk evladı devam eder derlerse ne olur? Halktan korkmazlarsa, oy yüzdesine boş verirlerse, ne olur? Sayın Akbal, düşüncelerinızi varsa alınması gereken tedbir- leri ögrenmek isteriz. Bu gün iktidarda olanlar bir iyilik düşünüp; 4. Madem ki bize kapı gösteriliyor deyip seçim yasasını de- ğiştırerek barajlan kaldırarak bütün partilerin Meclise girmesi sağ- lanırsa ki en akla yakın bu." Sayın Şiar YaJçın'dan gelen mektubun bir bölümünü okurları- ma sunarak bir yanlışlığı düzeltmek isterım: "Köşenizde aktardığınız çok güzel beyitin doğrusu şöyle ola- caktır: "Kendi elimle yâre kesip (kesip yâre değil) verdığim kalem Fetva-i hûn-ı nâhakımı (nâhakkımı değil) yazdı iptida." Vezni de "mef ûlü/tâilâtü/mefâîlü/fâilün"dür. Okunuşu ise şöyledir: "Kendiy elimle yâre kesip verdiğim kalem Fetvayı hûnı nâhakımî yazdı iptida" Gerçi doğrusu tabii nâhakk ve dolayısıyla nâhakkımıdır, ama burada zihaf vardır. "Yâre" ile "kesip" kelimelerinin yerini de- ğiştirdiğiniz takdirde ise vezin ve ahenk tümden bozulur!" Bildiğiniz gibi ben bu beyiti Metin Toker'in İsmet Paşalı Yıllar" kitabından almıştım. Sayın Şiar Yalçın'ın gösterdiği ilgiye teşek- kür ederim. • Süresiz kapatılan "2000'e Doğru" dergisinin Yazı İşleri Mü- dürü Hasan Yalçın'ın basına seslenen yazısının ilginç bölümle- rinden birini kamuoyuna sunmakta yarar görüyorum. SS yasa- sına karşı çıkmak her aydının, her bilinçli yurttaşın görevi olma- lıdır. "2000'e Doğru" dergisinin en kısa sürede basın alanına dönmesinı diler. SS yasasının demokratik haklara indirilmiş ağır bir darbe olduğunu belirtmek isterim. Sayın Hasan Yalçın diyor ki: "ANAP kendine yönelecek tepkilerin güçsüzlüğünden güç al- maktadır. Tepki yetersiz kalırsa daha da cesaretlenecektir. Iki der- ginin susturulması ve bir matbaanın on gün kapatılmasıyla, re- jime yeni bir çerçeve çizilmiştir. Sorun 2000'e Doğru'nun çıkma- sından ibaret olsavdı iş kolaydı. Biz yeni bir dergi çıkarabiliriz, çıkaramasak düşüncelerimizi halka ulaştıracak başka pfatform- lar yaratabıliriz. Meslektaşlarımızdan ve basın kuruluşlarımızdan istediğimiz, bizi desteklemelerinden ibaret değildir. İşin özü, re- i'ıme çızilen sınıra razı olup olmayacağımızdır. Hepimiz biliyoruz: 2000'e Doğru olmayıversin demek, tartış- manın taraflarından biri olmayıversin demektir. Peki o nasıl öz- gürlüktür, o nasıl tartışmadır? Tartışmada taraflardan biri orta- dan kaldırıldığında monolog başlar. Bugün basın olarak bizim sorunumuz, devletin dayattığı monoloğun aleti olup olmamaktır. Sen muhabir arkadaş, haberini hazırlarken, her seferinde 20O0'e Doğru'nun başına gelenleri anımsayıp kendini Irenleme- yecek misin? Sen yazar arkadaş, 'gerçek dışı yorum' terörünü duymayacak mısın tuşa her dokunuşunda? Kendimize yüksek sesle tekrarlayalım: İktidar, bütün bir ülke basınını şerefsizlik çu- kuruna itiyor. İktidar, bizim basın özgürlüğüne ne kadar layık ol- duğumuzu sınıyor." T.C. KLLTL'R BAKANLIĞ! TÜRK VE İSLAM ESERLERI MÜZESI B A L K A N NACİ İSLİMYELİ I18 HAZİRAN 30 TEMMUZ 1990 ff 5 KURULUŞ YILINDA VESTEL'IN DECERLI KATKILAR1YLA Bizi Insan Haklarma Suygfst~. Insan haklan, evet, tartışmasız vardır. Insanlıkla beraber doğmuştur ve o ömrünü sürdürdükçe bu haklar da varüklarını devam ettirecektir. Ancak, dozunu toplumlardaki gelişmeye göre ayarlamak gereken bu haklara insanlığı alıştırmak, onları zedeleyecek hatalı politik, sosyal ve ekonomik tasarruflara kalkışmamak ve hele kendindeki karayı görmezlikten gelip başka toplumların kap kacağına leke sürmeye gitmekten kesinlikle vazgeçmek gerekir. Prof. REŞAT D. TESAL Batı siyaset adamlan, zaman zaman bizde insan haklarma yeterince saygı gösterilmedi- ğinden yakınır dunırlar. Türkiyemizi olumsuz her vesilede yerrnek illetinden bir türlü kurtu- lamayan yabancı basın da bu eleştirileri daha yaygın hale getirme fırsatmı hemen hiç kaç,r- m a 2 " Oysa, tarafsız bir araştırma, gerçeğin sade- ce bizim aleyhimizeolmadığını kolayca ortaya koyabilir. rasi şampiyonu geçinen, insan haklan dekla- rasyonunun hazırlayıcıları arasında yer almış kimi ülkelerde bile hakların tam bir konınma- sına gidilemediğini görmek mümkündür. tlk bakışta böyle bir iddia doğru görünmeyebilir. , yakından bir inceleme, durumun ger- çekliğini kolayca ortaya kor. örneğin, sayılan haklann en önemlilerinden olan ve "ırk, renk, dil, din" aynmı gözetmeksizin eşitliği kabul eden kurala tam bir saygı gösterdiğini iddia edebilecek herhangi bir Batı demokrasisi gös- termek mümkün müdür? Yabancıları, i re yükselen bir özgürlük meşalesi il görünen ABD'nin sınırlannı aşabilmek için konmuş engellerin sayısı parmakla sayılmak- la bitmez. Türkiyemiz ve daha başka ülkelerin uyruk- larına Avrupa'da dolaşımın ne derece kısıtlan- dığı herkesin malumudur. Yine Amerika ve Güney Afrika, zencilere hâlâ ortaçağ aynmı yapmaktadır. Amerika yerlilerinin köküne na- sıl kibrit suyu ekildigjni de bizzat Amerikahlar bizlere sundukları sinema filmlerinde göster- mekten geri kalrruyorlar. Aynı ülkenin konıması akındaArap diyann- da kurulan Israil devletinin, koruyuculanndan aldığı cesaretle, silahsız Araplan nasıl imha yo- luna gittiği de yine gözler önünde. Irkdaşlarımız da benzer hak yoksunlukları- na Balkanlar'da, Rusya'da ve Kıbns'ta uğra- makta ve tarih'in gerilerinde kalmış, tartışıla- bilir bir sözde Ermeni sorunu ile Kürt kökenli yurttaşlanmızı hiç de temsil etmeyen birtakım tahrikçilerin veemperyalizm kuklalaruıın uy- durma propagandalan, mertek gibi ikide bir gözümüze sokulmak istenmektedir. Aslında bütün bunlar, artık geride bırakılması gereken dinsel bağnazhk çekişmelerine ve emperyalizm özentilerine dayanmaktadır. Saydığımız bu vebenzeri nedenlerleepeyce Büyük hatalar... yaya kaldığımız insan haklanna saygı yolunda başansızhk içinde çırpınan, az önce de dediği- Bir de şu var: Dünyayı birbirine katan kısa miz gibi yalruzTürkiye değildir. Hatta, demok- arahklı iki büyük savaşın ardından banş masa- sına oturan politikacılar, uzun ömürlü olması gereken anlaşmalann baş koşulu (geo-politik sınırları çizme) konusunda çok büyük hatalar işlemişler, haritaya bakmak ve kafalannı gele- cek akıbetlere çevirmek külfetine girmeksizin, mevcut dengeli ulkeleri parçalama, bunlann topraklan üzerinde yeni devletler kurma ya da mevcut küçük ve nispeten geri memleketleri, hazmedemeyecekleri irüikte lokmalarla kayır- ma yoluna gitmişlerdir. Dengeli, banşlı bir ge- leceği hiçbir suretle nazara almayan bu (yağma Hasan'ın böreği) paylaştırması ortaya, çoğu Av- rupa'nın göbeğinde olmak üzere, dil, din, ırk, kültür düzeyi pek farklı bölümlerden oluşan karmaşık harçlı ülkeler çıkarmış, zamanla bu- ralarda yaşayan ayn kökenli insanlar arasında savaşa yönelik yeni kavgalann, insan hakkı say- gısızlıklannın doğmasına adeta vesile verilmiş, zemin hazırlanmıştır. Bugün Baltık sahilinde, Orta Avrupa'da, Arap yarımadasında, Hint - Pakistan sınınnda, Kıbns'ta, Rusya'nın güneyinde ve hele, disiplinli ve şuurlu bir bağla kenetlenmiş olduğu gözetil- meyen Almanya'nın mujik idaresineterkedilmiş bölümünde yaşanan kargaşa hep bu türden yanlışlann aa meyveleridir. Memleketimiz dahi lir. Bu aJanda yapacak daha pek çok işimiz var. Bir yandan yasalanmızı, yöne- tirni ve sosyal yaşamımızı, "alt, üst, ağa, kul, köle, yerli, yabancı, dini bütün, kâfır" farkı gözeten ayncalık psikozundan, sistemli ve şaş- maz bir terbiye ve etkin bir ayıklama ile ann- dırmamız, öte yandan da eşitlik haklanna say- gıyı hiçbir politîka sertivenine alet etmemeyi ke- sinlikle beÜememiz gerekir. Aslrnda, yeterli bir formasyona bağlı olan bu oluşumlara ulaşma, her şeyden önce bir zaman sorunudur. Ancak unutmayahm ki, insan haklan bildirgesine ka- üldığımızdan bu yana yanm ytlzyıl geçmiştir. Ve gelişimlerin baş döndürücü bir hızla gerçek- leştiği çağunızda, sayısız alanlarda geri kalmış Türkiyemizin, pek çok ülkeden daha kesin ve hızlı adımlarla ileri atılması, hele zjkzaklı po- litika oyunlan ile gericilere şirin görünme yo- luna sapmaması başta gelen yaşamsal bir zo- runluktur. Bu tür örümcekli psikozlardan kur- tulursak başan sansımız, yarış ipini önde gö- ğüslememiz kuşkusuz gerçekleşebilecektir. Kendi canavarlıklanna ne diyelim! den yakınmaktadır. Ve ne garipdr, böylesine af- fedilmez taksim hatalan yapan ve milyonlarca sorunlu azınlık yaratan büyük ülke politikacı- lan, bu hatalanıu görüp düzeltecek yerde, insan hakları deklarasyonları şampiyonluğuna bile soyunmaktan geri kalmamakta, üstelik başka ulkeleri bu beyannaraeler kurallanna yeterin- ce uymamakla eleştirmeye, suçlamaya büyük çaba harcamaktadırlar. Oysa, bu şekilde yara- tılan Babil kulesi misilli kargaşa kuruluşlann- da tepişmeler, haksızhklar kısa zamanda almış yürümüş, silah da adeta geri tepmiştir ve böy- le giderse, daha da tepecektir. Sonuç İnsan Haklan, evet, tartışmasız vardır. tn- sanlıkla beraber doğmuştur ve o ömriinü sür- dürdükçe bu haklar da varhklannı devam etti- recektir. Ancak, dozunu toplumlardaki geliş- meyegöre ayarlamak gereken bu haklara insan- lığı alıştırmak, onlan zedeleyecek hatalı politik, sosyal ve ekonomik tasarruflara kalkışmamak ve hele kendindeki karayı görmezlikten gelip başka toplumların kap kacağına leke sürmeye gitmekten kesinlikle vazgeçmek gerekir. Yoksa, dünyamıza çok pahalıya mal olan savaşlar so- nunda ulaşılan umut verici aşamalan yok et- mek ve uzun süre yeni fırsatlardan yoksun ya- şamak işten bile değildir. F Doğan 160 78 1. Hamur kağ O TO 5O Copy 28-16O 65 52 da çok K TL. temız OP Ortabahçe No: 6O 8e^ Cad. ikta^ cluıu tunzm HAYALİNİZDEKİ TATİLİ YAŞAYIN ONUROIEL BOORUH CLUB APMİR* DCUHOOIR MAfiMARS TURBANIK BER OIEl MAHUAffc FAHK JUfllilK M/WI!IX PERLA IURUMÇOIEL SİOE XAYA O?EL CESAnSHOIEL İÜUIYA CUJBAlVllUfl CLUBİNCEKUM KEHEH CIUBAIO RMUIM fl£^4A(SSArc£ CLUBHCHİDAf 8EKlR0W»BFACH0ia K«Ş EKBİHOIEl SMKZMIE GAPDENBEAOIOIEl snooo 400 000 moooo 580 000 465 000 630 000 570 000 4CO0OC 570 000 870 C00 1 00O0D0 5S5000 520000 icnooo l'OCOOO 920 000 BSOOOO votso 7S0POO IBER OTEL SARIGERME PARK 960.000 ALTINYUNUS T.K. 630.000 TL. IBER OTEL SİDE PALACE 950.000TURBAN OTEL 770.000 TL. IMBAT HOTEL 590.000 TL. CLUB HOTEL PHELLOS 595.000 06 CLUBMED 1188.000 T.M.T. TATİL KOYU 520.000 TL 3£?1 UCRf HERIUİ2 KİŞJ BAŞ1 O U f TEÎ'aERDE^GECE FARSlfONKONAKlAMA CLUB TITAN ^ 440.000 TL. uiau METEM BODRUM T.K. 445.000 G£?UCBe!LErtMeoi EY1U. tMC fAPIilflE fAO»BGEÇEfll.lD!R 7GECEW(Atr KADUtEOlln MARNARIS ALTINYUNUS 7.K 840.000 DEDEMAN OTEL 735.000 TL.PALMA RIVA TEKIROVA T K 1.075.000 (TP.) f Ftmırt CLUB HOTEL LETOONİA 670.000 IIOTEL PDIVATE 390.000 STEIGEMBERGER ^ FALEZ OTEL 1.210.000 / AIKyolOnuı Işhanı Kal I Tel 34547 10|6hall HAPBİIE 131 5000(11 hal) BEYOĞLU 151 596O(6HAT) I AN<ABA (4)134 4844^5 IZMİR (51) 25 99B0 81- ANIALM'jil) '291 W a'JDtUM (6141)1413 6756 •! PANGALTI 14165IOl4hal)NE2IH VJRİ2M BAKlRKÖ^ 570 I3KMESIİIÜHIZM BLIBSA (?4J 72 17 3 H O c <•«>« >*>» <« "I / —'--• I Türkiye'nin en gûzcl düğün salonlan NİŞANTAŞI % RESTAURANT Düğün Salonlan 150 kişi için: Yemekll 1 785.000 Yemekİ mezeii: 2 175.000 Rcz: 147 62 39-147 74 40 • Sahnlanma klimalıdır * CÜMHURtYEPIE/V OKURLARA. OKAYGÖNENSİN 90'ların Gidişi G azeteler, toplumdaki devinim ve değişimi yansıtma sorumluluğunu taşır. Bu devinim ve değişim de basının genel tablosunu kaçınılmaz olarak etkiler. Fazla geri gitmeden 80'li yılların Türk basınına genel olarak bakarsak açık bir sonuca kolay varabiliriz: Topluma dayatılan depolitizasyon, basını farklı bir tür magazinleşmeye yöneltmiştir. 907/ yıliarda ne olacak? Şu ana kadar uç veren belirleyici unsur şöyle görünüyor: Sermavenin hızlı uluslararasılaşması Türk basınını da etkileyecek. Her ülkede basına yabancı sermayenin girmesi farklı yorumlara yol açıyor. Öncelikle dikkat çekilen tehlike, güçlü bir yabancı sermayenin tekelci oluşumlar yaratması. Bir diğer görüş, basının eğitici ve yönlendin'ci işlevlerini öne alarak bu kesime yabancı sermayenin beili denetimler içinde girebilmesini savunuyor. Ülkemizde ise yönetime egemen olan ultra • liberal görüşe göre basın da tüm sektörler gibi yabancı sermayeye kayıtsız açık olmalıdır... Türkiye'ye yönelik ilgileri son günlerde yoğun biçimde yazılan ve konuşulan Ingiliz basın imparatoru Robert Maxwell, bir süre önce Avustralya'nın büyük gazetelerinden West Australian'ın % 49 hissesini almak için anlasma yaptı. Avustralya Maliye Bakanı'nın bu açıklamaya tepkisi ise çok kesin oldu: "Avustralya hükümeti bir gazeteyi yabancı çıkarlara teslim eden bu işlemi bloke edecektir." Türkiye'de ne yazık ki böyle açık tartışma ve duyarlıklardan henüz uzaktayız. • Haziran ayı basının en kötü aylanndan biri oldu, kuponlu kuponsuz sayısız promosyon kampanyası ve reklam için harcanan 6 milyar liraya karşın toplam günlük satış 180 bin adet daha geriledi. Haziran 1990'da gazeteierin günlük ortalama net satışlan ve bir önceki aya göre farkları şöyle oldu: 800 llrahk gazete Cumhuriyet 117.408 -16.401 700 Hralık gazeteler Sabah Hürriyet Günaydın Mllllyet Türkiye Tercüman Yani Aaır 499.636 455.800 407.168 319.901 258500 69.087 42.659 -71.491 -4526. -46.776 -6.240 -9.648 -10962 -7B66 500 Hralık gazeteler Bugün Fotospor Tan Güneş Zaman 279.737 206.985 179.485 65.327 61.400 -33.224 +30.035 +2571 -18 -a600 • Haziran ayında gazeteierin TV ve basında yaptıklan reklam harcamaları şöyle oldu: Hürriyet Günaydın Milliyet Fotospor Sabah Tan Türkiye Bugün Güneş Barometre Haftasonu Yeni Asır Cumhuriyet 1.185.575.000 TL 1.127.925.000 TL. 741.775.000 TL 710.850.000 TL. 681.200.000 TL 573.800.000 TL. 333.550.000 TL. 231.450.000 TL. 173.850.000 TL. 53.700.000 TL 44.350.000 TL. 40.165.000 Tl 22.825.000 TL. T.C GAZİANTEP 2. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ (KARAR ÖZETt) Esas No : 1989/360 KararNo : 1990/368 Hâkim : Mefamet Gttneş 13489 Kâtip : Bekir İnci Sanık : Halil Aksüt, Hasan ve Fatma oğlu 195 D.lu. Doğanşehir Kurucaova köyünde nüfusa kayıüı halen, Düztepe Mah. Yeşiünnak Geçidi N a 62'de otunır. Suç : Vergi Usul Kanunu'na muhalefet Suç larihi : 1987 yılı içerisinde Karar tarihi: 31.5.1990 Sanığın suçu sabit görülerek fıil ve hareketine uyan 213 sayıh Ver- gi Usul Kanunu'nun 359/1'inci maddesi gereğince 3 ay müddede ha- pis ve 3 ay müddetle meslek, ticaret ve sanat icrasından mahrumiyetine. Sanığa verilen hapis cezasırun 647 sayıh kaounun 4/1'inci maddesi gereğince 45000 TL. ağır para cezasına tahviline. 213 sayüı Vergi Usul Kanunu'nun 359/2'nci maddesi gereğince karar özetinin trajı yüz binin üzerinde olan Ankara, tstanbul ve tzmir'de yayımlanan bir gazete ve yine mahaili bir gazetede ilanına ve masra- fının bilahare sanıktan alınmasına karar verildi. 21.6.1990 Basın: 28815 Orta ve Lise Mezunlan, Beklemeli Öğrenciler!.. Aylar, yıllar geçiyor; siz hâlâ boş mu bekliyorsunuz?.. Kkonomik ozgurluğunüzu kazanabilmek için geçerli bir meslek edinmenizin hâlâ zaman, ge.medi mi7.. 36 yıldan beri 50.695 genci iş sahibi yapan ve sahasında DÜNYA ŞAMPİYONU olan: olabilecek EN UCUZ UCRETLERLE; BİLGİSAYARLA DAKTILOGRAFİ; BİLGİSAYARLA MUHASEBE; BİLGİSAYAR PROGRAMCILIĞI (BASIC, COBOL, PASCAL) Bilgisayar destekli INGIUZCE. FRANSIZCA ve ALMANCA ÜCRETLER HENÜZ ZAMSIZ: FIRSATI KAÇIRMA\TNÎ Merxezı Beyazn, Mnhat Paşa Caa ı4< i Teı Kadıkoy • Altıyol Kuşdıli Caddesı, 6/8 Tel Besıktas Çırağan. Asarıye Cad. 7/2-3 Tel Şıslı Abıdeı Hurnyet C Hasat Sok 15 Tel Bakırkoy Husrevıye S 18/4 >>lıgros sıras:) Tel 527 55 25 • 522 1. 06 338 08 42 - 336 11 50 1S8 24 97 - 158 24 98 130 90 37 - 175 43 14 571 31 31 - 561 29 06 Dikkat Bu S adresten başka SAMPtfON adıyla calısan hıcbır Daktılo Sekreier ve 8ilqısayar kursu subfmız depHdır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle