03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
JMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 9 MAYIS 1990 GUNUMUZDE ALEVILIK GBNCAY ŞAYLAN-ŞENAY KALKAN İLHAN SELÇUK Şeriatın Kestiği Parmak!.. Öteden beri bilir bilmez kullandığtmız bir özdeyiş var: "Şeriabn kestiği parmak aamaz." Şeriata bağlı bir devlet düzeninde bu özdeyiş geçerli sayılabilir. Cağdışı hukuku vurgulayan şeriat; el, kol, baş kesmeye merakhdır. Arap Yarımadası'ndaki kimi ülkede bugün de geçerli olan şeriat yasalarının resmi cellatları, devlet memuru kimliğiyle insan bedeni üzerinde kasaplık yapmakta uzmanlaşıyortar. Aleviler. oldum olası, şeriata karşıdırlar. Laik cumhuriyette şeriat kaldırılmıştır. Öyleyse özdeyişin geçeriıliği de kalmamıştır; şeriatın kestiği parmak acır. Öylesıne ki acıyı yalnız parmağı kesilen kişi değil, bütün toplum duyumsar. Eğer toplum, o acıyı duyumsamıyorsa ınsanlığa ve çağdaş uygarlıga nasıl layık olabilecekttr? BEKTAŞİLİK NEDİR? Erdemin ve hoşgörünün simgesi GENCAY ŞAYLAN Bektaşilik, tam anlamı ile Anadolu'ya özgu bir öğreti olup Aleviliğin bir türü ya da tarikatı sayılabilir. Yedi yüz- yıllık bir tarihi geçmişi olan Bektaşilik, Turk toplumunda erdemliliğin ve hoşgörünün sembolü sayılmaktadır. Er- demlilik ve hoşgöru, toplum- da çok yaygın göziiken Bek- taşi fıkralarının ana temala- rını oluşturmaktadır. Bektaşiliğin düşunsel kuru- cusu bir Anadolu velisi sayı- lan Hacı Bektaş'tır. Onüçün- cu yüzyılın ortalarında, Ho- rasan'da doğan Hacı Bektaş, Ahmet Yesevi dergâhında öğ- renim görmüş, böylece tasav- vuf düşüncesi ile yakından il- gilenmek fırsatı elde etmiştir. Oğrenimini tamamlayan Ha- cı Bektaş, Anadolu'ya gelmiş- tir; geliş tarihi kesin olarak bi- linmemekle beraber Kırşehir yoresine yerleştiği ve orada dergâhını kurduğu bilinmek- tedû 1 . Haa Bektaş'ın Anadolu'ya geldiği donemde, Baba tshak ve Baba tlyas'ın onderliğini yaptığı halk ayaklanması, Selçuklu devletini sarsmakta- dır. Sözü edilen bu başkaldı- rının, daha adil, daha eşitlik- çi ve faziletli bir düzen kur- ma amacına yönelik olduğu soylenebilmektedir. Bütun bu Jslamiyeti farklı bir biçimde yorumlamalan kaçuulmaz bir sonuçtur. Bir kısım yazarlar ve araş- tıncılar, Bektaşiliğin, Hıristi- yanüktan da etkilendiğini ileri sürmüşlerdir. Örneğin Alevi- likte ve Bektaşilikte, Hıristi- yanlığın temel ilkesi "leslis" vardır; Hıristiyanbktaki "ba- ba, ogul ve mukaddes ruh üç- lemesi"nin yerini Alevilikte ve Bektaşilikte "Allah, Mu- bamıoed, Ali" üçlemesi al- mıştır. Hacı Bektaş'ın, kişiliği, inancı ve bilgisi ile Anadolu'- nun en saygın insanlarından biri haline geldiği bilinmekte- dir. Örneğin genç Osmanlı devletinin temel kurumların- dan biri olan "Yeniçeri Oca- gı", onu manevi önderi ve kurucusu seçmiştir. Ancak Bektaşiliğin sistematik bir öğ- reti ve örgütlü bir tarikat ha- line gelmesi 15. yüzyılın son- larına doğru olmuştur. Bir bakıma Bektaşilik tarikatının kurucusu Hacı Bektaş dergâ- hı pirlerinden Balım Sultan olmuştur. Bektaşiliğin örgütsel yapı- sı dergâhlar ve tekkelerdir. Ana dergâh, Kırşehir'de bu- lunmakta, bu dergâhın başın- daki kişiye "dedebaba" adı verilmektedir. Bektaşi olmak demek, bir dergâha ya da tek- keye katılmaktır ve katılımın özgün bir toreni vardır. Aynı Aleviliğin bir türü ya da kolu olarak ortaya çıkan Bektaşilik, adını Anadolu Velisi Hacı Bektaş'tan alıyor. Bu öğretide derin bir tasavvuf, ince bir düşünce ve Tanrı'yla bütünleşme temel hareket noktalarını oluşturuyor. olayların Hacı Bektaş'ın dü- şunce yapısını etkilediği açık- tır. Nitekim fazilet, eşitlik, dayaruşma ve adalet gıbi ilke- ler, onun oğretisinde temel hareket noktalarını oluştur- muş bulunmaktadır. Hacı Bektaş'ın oğretisinin derin bir tasavvuf boyutu var- dır. Insanm Tann ile bütün- leşmesinin yolu iç zenginliği sağlamasıdır ve bunun yolu da erdemli olmaktır. Hacı Bektaş'a göre erdemin koşul- ları hiçbir canlıyı incitmeme- yi, dünya nimetlerinden uzak durmayı, kimse hakkında kö- tü düşünmemeyi ve kötu söz söylememeyi, kimsenin hak- kına el uzatmamayı içermek- tedir. Bu erdemlere sahip ol- madan insanın kendini yücel- tip Allah katına çıkarması mümkun değildir. Hacı Bektaş oğretisinde di- ğer bir öğe de Şiilerden aldığı Ali ve onun soyuna duyulan derin sevgidir. Çünkü bu ay- nı zamanda Peygamber'in so- yu olmaktadır. Bektaşilerin kendilerine özgü ibadetlerin- de Ali ve onun soyuna duyu- lan sevginin vurgulanması, ağırlıklı bir yer tutmaktadır. Bektaşi öğretisinde Asya şamanizminin de etkileri ol- duğu ileri sürulmektedir. Ev- deki ocağın kutsal sayılması, suların, göllerin, nehirlerin kirletilmesinin büyük günah olması, yatırlardan sorunlar için yardım istenmesi, üç, oniki, kırk gibi bazı sayıların mukaddes sayılıp onlara ba- zı metafizik anlamlar yüklen- mesi, sözu edilen etkileşime ornekler kabui edilebilir. Bu- nun doğal ve bir bakıma ka- çınılmaz bir sureç olduğunu kabul etmek gerekir. İslami- yet, kuşkusuz evrensel bir dindir; ama her kultur siste- minin, evrenselliği kendi de- ğerleri içinde .yorumlaması söz konusudur. Başka bir de- yişle külturel kimlikleri birbi- rinden oldukça farklı olan Araplarm, Jranlıların ve Oğuz ya da Turkmen kabilelerinin törenle BektaşiJiğe katılanJar birbirlerininin kardeşi (müsa- hip) sayılmaktadır. Belli aşa- malardan geçen ve liyakatini kanıtlayan Bektaşi, yol goste- rici ya da uyarıa anlamına ge- len "mürşitler" katına yuk- seimekte, yeni Bektaşiler için oğretmenlik yapmaya başla- maktadır. Bektaşilik, her sey- den önce bir yüksek ahlak sis- temi olmak iddiasındadır ve ünlu "eline, beliııe, diline hâ- kim olma" ilkesi, sözu edilen ahlak sisteminin içeriğini be- lirlemektedir. Bektaşi ibade- tinin ana hedefi bu yüksek ahlaka ulaşmaktır. tbadet ye- ri cami değil, dergâhın "mey- dan odası"dır. Burada gece- leri toplanılmakta ve bir tür karşılıklı telkin yöntemini içe- ren ibadet yerine getirilmek- tedir. Kerbela olaymın yıldönu- mü olan 10 muharrem, büyük yas gunudür ve "aşure günü" olarak adlandınlır. Bektaşiler ve Aleviler, aşure gününde Iranlı Şiiler gibi şiddeti içeren ayinler yapmazlar, Kerbela'- da katledilenlerin hatırası için aşure pişirirler. Ayrıca mu- harrem ayının 1 ve 10. günle- ri arasında su orucu tutarlar, yani 10 gün hiç su içmezler. 21 mart ise "Nevnız" bay- ramı olarak kutlanmaktadır. Nevruz'un kökeni belli değil- dir. Bazı görüşlere göre Ali'- nin doğum gunüdür, bazı gö- rüşlere göre Ali ile Fatraa'nın evlendikleri gündür, bazı gö- ruşlere göre ise de geleneksel olarak şamanist dinlerde kut- lanan kışın bitip ilkbaharın başlanmasını sembolize et- mektedir. Bektaşilik, Aleviliğin bir koludur ve Aleviliğin diğer kolları olan Kızılbaşlık, Çep- nilik, Tahtacılık gibi tarikat sayılabilecek topluluk inane- larından çok farklı değildir. Varın: 19ttl *" Anayasası ve Aleviler Alevilik, Şamanist inançları, Türklerin Asya'da karşılaştıklan kültürleri ve Hıristiyanlığı birleştiriyor İslamAnadolupotasında 7asawufveAlevilik, Batı'daki 'hümanizma' düşüncesine benzer bir insancılık anlayışı üzerine oturmuştur. Alevi şiir ve nefeslerinde sözü edilen türdesoyut ve kapsamlı bir insan sevgisi, kendini göstermektedir. /[ nadolu Alevilerinin acı tarihi 16. yüzyıldan itibaren ^JL yazılmaya başlanmıştır. Osmanlı devleti bir taraftan Alevi topluluklan izler, onlan Sünnileştirmeye çalışırken, diğer taraftan Sünniler, Alevilere karşı kışkırtılmıştır. GENCAY ŞAYLAN Bir büyuk imparatorluğun res- mi öğretisi açısından en önemli sonınlardan biri kontroldür; dev- let tarafından topluma empoze edilen resmi ideolojinin temel iş- levlerinden biri mevcut sistemi de- vam eıtirecek biçimde kontrolu sağlamaktır. Bu bakımdan Islam devleti içinde içtihat kapısırun ka- patılması, bilgi ve düşuncenın di- nin gereği olarak skolastikleştiril- mesi, sozü edilen kontrol işlevi çerçevesinde de yorumlanabil- mektedir. Buna karşıbk Anadolu'ya gelen göçebe Türk aşiretleri, yerleşik uygarlıga karşıt bir uygarlıgın temsilcisi olmak durumundadır ve eski Şamanist inançları, Asya'da karşılaştıklan kultürlerden aldık- ları bir kısım değerleri beraberle- rinde eetirmektedirler. Buna ek olarak Anadolu'da karşılastıkla- n uygarlıklardan ve özellikle Hı- ristiyanlıktan da bir ölçüde etki- lenmişlerdir. Böylece bütun bu et- kileşim ve değerler Islamiyet'in potasında eritiimiş ve zamaıı için- de Anadolu Aleviliği biçimlen- miştir. Alevilik, bir halk İslamı olarak gelişmiş ve bu geüşmede tasavvuf en etkileyici rolü oynamıştır. Bi- lindigi gibi tasavvuf duşüncesinin temelinde "vahdet-i viicud" an- layışı yatmaktadır. Vahdet-i vü- cud anlayışına gore Tann'nın ya- rattığı her şey, yani bütün evren Tann'nın yansımasıdır. Başka bir deyişle Tann'nın yarattığı evren Tann'da butünleşmektedir. Evre- nin bir parçası olan insan da bu düşünceye göre Tann ile bütün- leşmekte ve yaşamın amacı ya da anlamı bu bütunleşraeyi saglamak olarak tanırnlanmaktadır. Tasav- vufun temeli olan insanın Tann ile bütünleşmesi ya da ifade edil- diği gıbi "insanın tannlaşması" için sevgi gerekmektedir. insanın bu "en yiice diızeye" ulaşabilmesi için Tann'nın yarattığı her jeyi sevmesi, kendi benliğini sevgi ile doldurması gerekmektedir. Böy- lece tasavvuf ile Alevilik, Batı'da- ki "htimanizma" duşuncesine benzer bir insancılık anlayışı uze- rine oturmuştur. Alevi duşünce- sinin en yaygın ifade biçimi olan şiir ve nefeslerde, sözu edilen tür- de soyut ve kapsamlı bir insan sevgisi kendini çok açık bir biçim- de gösterebilmektedir. Siyasal olarak Aleviliğin Ana- dolu'daki yayılışını hızlandıran olay Timıır istilasıdır. Aslında Os- manlı sultanlarının da en azından 16. yüzyıla kadar, Aleviliğe olunı- suz bir gözle bakmadıkları; aksi- ne, Alevi dervişlerin Osmanlı top- lumundaki fetih ruhuna önculük ettiği soylenebilmektedir. Örneğin Alevilerin en önde gelen kollann- dan bin olan "Bektaşilik" kapu- kulu ordusunun, yani yeniçerile- rin resmi tarikatı sayılmaktadır. Ancak istilası ve Timur'un Alevi- leri desteklemesi yayılraayı hızlan- dırmıştır. Bu donemde Anadolu'- da ortaya çıkan Bektaşiler, Tah- tacılar, Çepniler, Kızılbaşlar, Hu- rufiler çeşitli Alevi toplulukjannın adlan olarak sıralanabilmektedir. Osmanlı devletinin Alevilere karşı tutum alması tamamen siyasal bir gerekçeden, Aleviliği resmi ideo- loji olarak ki'llanan Safevi devle- tinin Anadolu'yu nufuzu altına almaya kalkmasından kaynaklan- mıştır. Erdebil, İran'da önde gelen Şii merkezlerinden biridir ve Erdebilli Şeyh Cöneyd'in 15. yuzyılın orta- lannda Osmanlı sultanından izin alıp Anadolu'ya yerleşmesinden sonra durum değişmiş gözükmek- tedir. 1456 yılında, Akkoyunlu hukümdan Uzun Hasan'ın kız kardeşi ile evlenen Şeyh Cuneyd, belli siyasal amaçları olan Kızıl- baş hareketinin kurucusudur. Şeyh Cüneyd'in oğlu Şe>h Ha>- dar da babasının izinde gitmış ve Kızılbaşlığın yaygınlaşıp, siyasal olarak örgütlenmesi hareketini surdürmüştür. Şeyh Haydar'ın oğlu olan Şah tsmail ise Safevi devletinin kuıucusudur ve bu dev- let Anadolu'da yaygınlaşan Kızıl- baş hareketi ile Batı'yadoğru ya- yılmaya çahşmaktadır. lşte bu ge- lişme Osmanlı padişahı I. Selim'in (Yavuz) resmi öğreti olarak katı bir Sünniliği benimsemesıne yol açmıştır. Böylece 16. yüzyıldan itibaren Anadolu Alevilerinin tarihi acı ve baskı ile yazılmaya başlanmıştır. Osmanlı devleti bir taraftan Ale- vi topluluklan izler, baskı yoluy- la onlan Sünnileştirmeye çalışır- ken diğer taraftan da Sünni top- luluklar AleviJer aleyhine kışkır- tümıştır. Ilginç nokta, asimilasyo- nun gerçekleşmemesi, yani Alevi- lerin Sünnileşmemesidir. Alevi topluluklar dinsel kimliklerini ko- rumayı başarmışlar, ancak baskı nedeni ile Aleviler yerleşmelerini, devletin kolayca ulaşamayacağı dağ tepelerine, ana yollardan uzak orman içlerine taşımışlardır. Bu durumun cumhuriyet dönemi- ne kadar sürduğu, Alevi - Sünni geriliminin ortadan kalkmadığı soylenebilmektedir. Çok uzun bir süre dışlanan Alevilenn laik cum- huriyet devrımini büyuk bir se- vınçle karşılamalan, tam bir des- tek vermeleri, beklenen bir tutum sayılmalıdır. Bu nedenle Alevilik ile Kemalizm arasında yoğun bir yakınlaşmanın var olduğunu ile- ri sürmek yanlış olmayacaktır. Yarın: Alevilik ve siyaset 'Semahlar saf, günahlar affola' dejişiyle döniılmeye başlanan semahlarda hareketler sazlann temposuna gore bir hızlanıyor bir yavaslıyor. (Foloğraf: Muharrem Aydın) DoçJzzettin Doğan'a göreAtatürk'ün savunduğu kültür de kaynaklan Aleviliğe, Bektaşiliğe inen Türk kültürüydü Alevi kültürü, Türk kültürüdür' ŞENAY KALKAN İzettin Dogan Alevilerin okumasını seven,çağ- daş kulture eğilimli insanlar olduğunu belirtir- ken bunun nedenini Alevilerin islamı algılayış bi- çimine bağlıyor. Sünnilerde resim yasakken Ale- vilerde yasak olmayışını, sazın kullanılıyor ol- masını ornekliyor: "Alevilik üretkendir. Şöyle bir Türk kiUtüriine bakalım: Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Nesimi, Fuzuü, Yahya Kemal Be- yatlı, Hamdullah Suphi Tanrıöver, hatta Mev- lâna. Her ne kadar Sünni kesim Mevlana'yı Sün- ni olarak kabul ederse de 'Ne olursan ol yine de gel' diyen biri, İslamiveti, dini şekilden anndır- mıştır ve insanlar arasında hiçbir aynm gözet- meme temeline davanan Alevi felsefesinden kay- naklanarak demiştir bu sözü. Daha yakına ge- lelim: Âşık Veysel, Ali Ekber Çiçek, Arif Sağ, Yavuz Top, Rahmi Saltuk ve daha niceieri. Bon- lar da Aleviliğini saklamayanlar. Birçoklan bu- gün hâlâ Alevi olduğunu söyleyemiyor. Bunda yıllar, yüzyıllar süren baskılarm, çekilen acda- rın büyük payı var. Bir de Alevi olduğu için bir- çok olanaklardan >oksun olan, kendini gelişti- remeyen, bu nedenle de hak ettiği yere geleme- yenler var." Alevi kültürünün gerçek Türk kültürü oldu- ğunu ve anlamsız ayrılıklar yaratıp bu kültürü yok saymak yerine geliştirmek, dünyaya tanıt- mak gerektiğini savunuyor Doğan: "Bir ulusu ulus yapan en güçlü öğe kültürdür ve o ulusun uluslararası plandaki yerini sapia- yan uluslararası kültüre yaptığı katkıdır. Ataturk bunu başlatmıştı. Misak-ı Milli sınırları içinde bir Türk ulusu kurmayı, ümmetten millete geç- meyi sağlarken ana kaynağa inilmesini istivor- du. Fuat Köprulü'nün o donemde yazdığı kitap- ların çogunluğunun Alevilik, Bektaşilik üzerine olması bir rastlantı değildi. Ataturk, ulusal bi- İİDCİ geliştirilmesi için Arap etkisinin mümkun olduğunca aza indirilmesini istiyordu. Nedir Türkiye'nin ulusal ve sınırları aşarak uluslara- rası kulture katkı sağlayacak kultüriı? Kavnagına indiğinizde bunun Alevilik-Bektaşilik olduğunu gorursunuz." İzzettın Doğan, Turkıye"de bugun iki külturun çatıştığını, bunlardan birinin Atatürk'ün savun- Ataturk ve kültür 'Bulutların üstüne çıkıp baktığımızda, bugün Türkiye'deki çatışmanın, Atatürk'ün Türk kültürünü geliştirerek yaratmak istediği ulusçulukla, Arap ve Acem kültürünü yeniden devlet anlayışına egemen kılmaya çalışan Arap-Sünni İslam anlayışı arasındaki çatışma olduğunu görüyoruz! Ataturk ve Aleviler Aleviler, Atatürk'e gerek Kurtuluş Savaşı sırasında, gerek savaş sonrasında Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken, büyük destek sağlamışlardır. Getirdiği yenilikleri ilk benimseyen ve uygulayan onlardır! duğu ve kaynaklan Aleviliğe, Bektaşiliğe inen Türk kültürü, diğerinin de Arap kültürü oldu- ğunu söylüyor. Arapça ve son zamanlarda Hu- meyni'nin etkisiyle Farsça'dan yapılan çevirile- rin çokluğuna dikkat çekiyor Doğan: "Bize ait olmayan bir kültürü kendimize empoze etmeye çalışıyonız. Ne yazık ki Arap kültürü bugün devlet desteğine sahiptir ve ne acı ki asıl külturümüz sahipsizdir. Bir insanın bin- diği dah kesmesi tam da budur. Anadolulu ozan- lann, düşünurlerin eserlerinin büyük çoğunlu- ğu, Alevi-Bektaşi felsefesinin bir ürünüdür. On- lar gün yüzûne çıkmayı beklivor. Bugun hiçbir tngiliz bilıpem neredeki savaşı nasıl kazandığıyla değil, Shakespeare'le övünur. Türk kültürü de oldukça zengin. Bu külturun ana kaynaklann- dan biri, bugün tüm dünyanın kültür şahikala- rından birini oluşturan Yunus Emre. Bizler, Yu- nuslaıia, Hacı Bektaşlarla, Pir Sıılianlarla, Mev- lana'yla dünya kültürune katkı sağlıyoruz, ama ne yazık ki bunun farkında değiliz. Ve bunlann hepsi Alevi duşünurleri. Bulutların iistune çıkıp baktığımızda bugun Türkiye'deki büyuk çatış- manın Ataturk'tin Turk kulturunu gelişlirerek yaratmak istediği ulusçulukla Arap ve Acem kül- lürunu veniden devlet anlayışına egemen kılmaya çalışan Arap-Sünni İslam anlayışı arasındaki ça- tışma olduğunu göruyoruz." Hz.Muhammed'in olumunden sonra Hz.Ali'- yle Muaviye arasındaki hilafet meselesiyle orta- ya çıkan Alevilik ve Sünnilik, hep bir tartışma, hatta çatışma konusu olagelmiştir. Iktidar hep Sünnilerde olduğu için de Aleviler hep ezilen, horlanan hatta kimi zaman yok edilmeye çahşı- lan kesim olmuştur. Doç. Izzertin Doğan Anadolu'da Aleviler üze- rindeki baskının yoğunlaşmasını II. Mahmut'la başlatıyor: "II. Mahmut, Yeniçeri Ocağı yerine Nizamı Cedid diye yeni bir ordu kurmak istiyor. Yeni- çeri Ocağı da Bektaşi. Bu ocağın bertaraf edil- mesi için kamuoyunda Alevi-Bektaşi duşünce- sinin yıpratılması gerekiyor. Bir ferman yayım- lıyor (bu fermanı Diyanet tşleri'nden bir yetkili bana verdi) ve deniliyor ki 'Aleviler diye bir ke- sim türemişür. Bunların yedikleri yenmez, içtik- leri içilmez, kestikleri haramdır, onlarda aile kav- ramı yoktur, annelerıyle, kız kardeşleriyle yatar- lar vs. 'Bu fermana bir de Şeyhülislam fetvası ekleniyor. Bundan sonra da Alevilerin Anado- lu'da katli vacip oluyor. Bu buyük bir huzursuz- luk yaratıyor halkta. Birçok olaylar oluyor. Her ne kadar ardından gelen padişah ikinci bir fer- man yayımlayarak ilk fermanı yalanlıyorsa da atılan çamur izini bırakıyor." Izzettin Doğan, sarayın, Alevileri, Bektaşile- rı "karalama kampanyası"nda Alevilenn hızla saraydan kopmasının da bir etken olduğunu be- lirtiyor: "Osmanlı Padişahı Arapça, Farsca yazıyor di- vanlannı. Oysa aynı donemde Acem Padişahı di- ye bilinen Şah İsmail, Türkçe yazıyor. Halk, onun söylediğini anlıyor, kendi padişahınınkini anlamıyor. Böyle olunca da Şah İsmail balka da- ha sempatik geliyor ve bir yandan Alevilik- Bektaşilik hızla yayılırken bir yandan da bu in- sanlar saraydan kopuyor. O nedenle saray ka- ralama kampanyasını hızlandınyor, çünkü kendi iktidan için bir tehlike görüyor." Osmanlı doneminde gozden ırak dağ köyleri- ne çekilen ve giderek daha fazla içine kapanan Aleviler, Osmanlı İmparatorluğu'nu sona erdi- ren Cumhuriyeti kuran Atatürk'e karşı büyük bir sevgi besliyorlar. Hatta içlerinde Atatürk'ü 12. İmam yani Mehdi yerine koyanlar bile olu- yor. Bu nedenle bugün hangi Alevinin evine gi- derseniz gidin duvardaki üç şey dikkatinizi çe- ker. Atatürk'ün, Hz.Ali'nin buyuk boy resim- leri ve yanlarına asılı bir saz. İzzettin Doğan'a bu gözlemimizi aktarıyoruz. "Haklısınız" diyor: "Aleviler, bilime verdiği değeri 'Bilim Çin'- de de olsa ara bui\ 'Bana bir harf oğretenin kö- lesi olurum' ya da 'Hakiki mürşit ilimdir' gibi sözlerle ifade eden Hz.Ali'yle daha sonra aynı sözleri söyleyen Atatürk arasında bir paralellik kurmuşlardır. Atatürk'ü ülkeye çağdaslığı, özel- likle de laikliği getirdiği için çok içten severler. Ataturk'e gerek Kurtuluş Savaşı sırasında gerek savaş sonrasında Turkiye Cumhuriyeti'ni kurar- ken en büyük -desteği Aleviler-Bektaşiler sağla- mıştır. Getirdiği yenilikleri ilk benimseyenler ve uygulayanlar da onlardır. Atatürk ilkelerinden taviz veren partilerden de soğurlar, oy vermez- ler." Böylece Izzettin Doğan'Ia yaptığımız söyleşi- de söz siyasete geliyor. Alevilerin genellikle si- yasi yelpazenin solunda olan partilere oylannı verdiklerini biliyoruz. Ataturk sevgisi önce onun kurduğu partiye yani CHP'ye ondan sonra da CHP'nin devamı olan partilere, yani hep sosyal- demokrat partilere oy vermelerini getirmiş. An- cak, yalnız Malatya ve çevresinde değil, o gün- lerde bütün ülkede sevilen, sayılan Doğan De- de'nin (Izzettin Doğan'ın babası Hüseyın Doğan) CHP'nin ardından iki sağ parti, önce Demok- rat Parti, sonra da Adalet Partisi'nden millet- vekili olduğunu oğrenıyoruz. Yarın: Cumhuri>et döneminde Aleviler
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle