25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 3 0 Y I L S O N R A 2 7 M A Y I S 23 MAYIS 1990 $ U P H İ KARA M A \ (Em.Kui%A1b.Eski MBK üvesi) Ordunun üst kademesinde güvenilir, yetenekli ve sevilen bir komutandı. Örgütlenme onun etrafında oîacaktı Aranılan lider CemalGürsePdi— 4 — 9 subay olayından bir yıl son- ra başlayan ve 27 Mayıs'a ulaşan yeniden örgütlenroede en etkin iki kişi hiç kuşku duymuyorum ki Sa- di Koçaş ve Cemal Gürsel'dir. Sa- di Koçaş 1959 yılı şubat ayında Batı Almanya'da bir NATO ma- nevrasında Cemal Gürsel'e duru- rnu açmış ve kabul ettirmişti. Dö- nuşlerinde Cemal Gürsel Kara Kuvvetleri Erkân Şubesi'ne Ko- çaş'm önerisiyle Osman Köksal'ı atamıştı. Güvenli veguçlü ibtilal örgütlenmesinin önkoşulu bu iki kilit noktanın - buyuk rutbeli bir komutanın ve Erkân Şubesi'nin - ele geçirilmesiydi. Guvenli, çün- kü bu sayede çok kişiyi ayarla- mak, çok ilişki kurmak, çok yay- gınlaşmak artık gerekmiyordu. Çok konuşmak yerine, sessızce ki- lit yerlere yerleşmek yeterliydi. Hazırlıklann tamarnlanrnasına da uzun zaman gerekmeyecekti. Güçlü, çunku dagınık birçok yer- de örgütlenme yerine, etkin olan az yeri ele geçirmek daha kolay ve verimli oîacaktı. Birkaç gün sonra Osman Kök- sal'ın Erkân Şubesi Müdüriüğü'- n | atandığı haberi Koçaş tarafın- dan bana Diyarbakır'a bir mek- tupla ulaştınldığı zaman, Koças'- ın durumu ayarladığını, mekaniz- manın kurulduğunu ve işlemeye başladığını anladım. Birkaç yıl öncesınde hoşnutsuz- luk yaygınlaşırken silahlı kuvvet- lerin alt kademelerinde bir hare- ketlenme başlamıştı. Büyük kü- çük rutbede birçok subay kendi aralarında konuşuyorlar, örgüt- lenme isteminde bulunuyorlar, çi- kış noktası anyorlardı. Bu tur ha- reketlenme 1955'ten itibaren çok yaygmlaşmıştı. Tarih yazarları bunu bilrnelidirler. Silahlı kuvvet- lerin yapısını bu duruma getiren siyasal konjonktür ve bu kon- jonktünı sıirdüren iktidarlann so- rumluluğu tescil edılmelidir ki ta- rihten ibret alınsın ve tarih bir da- ha tekerrür ettirilmesin. Hoşnutsuzluğun sebep olduğu hareketlenme o derecede yoğun- lasmıştı ki kuçük rutbeliler, daha büyük rütbelilerle karsılaştıkiann- da biraz gılven duyduklanna he- men açılıyorlar, "Bnnnn sonu ne olacak?", "Bir şeyler yapalım", "Sen başa geç" diyorlar ve öne- ride bulunuyorlardı. Sayıları az bıle olsa bazı nutukçular da coş- tnrucu fırsatlan kaçırmıyorlardı. Herkes çabuk ve kesin yöntemler- le sonuca ulaşmak istiyordu. tşte o gunJerde Sadi Koçaş ve ben bu dağmıkhğı göruyor, bu- nun sakıncalannı, çıkar yol olma- dığını kendi aramızda eleştiriyor- duk. Koçaş ıle idealizme dayalı ve fakat mesafeli bir arkadaşlığımız vardı. Birbirimize karşı sevgi do- lu ve saygılı idik. Tarihsel olay- lann özümlenmeilnde vardığımız yargılar birbirine uyuyordu. Bi- zim o zamankı idealimiz, Kcma- lizm ve ordü sorunlan idi. De- mokrasiden ve özgürlüklerden ya- naydık. Ülkenin de iyi yönetilme- Denetlerken, kızarken, karar verirken, beğenirken kullandığı tek araç gözleri. Derin ve anlamlı bakışlan, uzağı gören kesin sezişleri karşısında yaldızlı ve yapay davranışlara, göstermelik ve şarlatanca hareketlere cesaret edilemiyor. Onun sözleri halk, asker karışımı bir sevgi ve saygı gösterisine vesile oluyor. Kader hükmünü veriyor: 'İşte aranılan lider!' sini istiyorduk. Hoşnutsuzluğu biz de içimizde hissediyorduk. Hareketlenmenin yaygınlaştığını da görüyorduk. Bunun tehlikeli olduğunu, sonuç almaya yetme- yeceğini sezinliyorduk. Şöyle ki, — Gizlilik unsuru hıç yoktu. Her an deşifre olup tehlikeye gi- rilebilirdi. — Yaygınlaştıkça kontrol kay- bolur, amaç kaybolur. Gizlilik ve güven kalmaz. — Yaygınlaştıkça, silahlı kuv- vetlerde eğitim ve disiplinde olunı- suzluklara yol açılır. — Ordu politize olur. Siyasal koşullar düzelse bile vazgeçmek, geri çekilmek güçleşir. — Bu koşullarla amaca ulaşıl- sa bile sonuç çok kanlı olur. — Çok kanlı bir sonuçla da de- mokrasiye dönülemez. Diktaya gidilir. Bu nedenlerle Sadi Koçaş ve ben bir araya geldikçe o andaki genel durumun yorumundan son- ra örgütlenme için saptadığımız temel ilke çerçevesinde oluşum sağlamanın yollarını araştınyor- duk. Örgutleme için saptadığıme temel ilke şu idi: Ordunun üst ka- demelerinde güvenilir, yetenekli, sevilen bir komutanın çevresinde örgütlenmek. Bu yolla yapılacak atamaları yönlendirmek, sadece Ankara ve tstanbul'da kilit nok- talan elde etmek ve öncelikle de Kara Kuvvetleri Personel Başkan- lığı Erkân Şubesi'ni ele geçirmek. Bu komutanı elde edinceye kadar bir örgütlenme şimdilik soz konu- su değildi. İkimizin dışında istişa- re için belki birkaç kişiye daha açılabilecektik. Nitekim, 9 subay olayı patlak verdiği günlerde bu düzeyde kouuştuğumuz bizden yaşlı kuşaktan ancak iki subay da- ha vardı. Kur. Alb. Kenan Esen- gin, Kur. Alb. Bana Vefa Kara- ta>. Bir ara dığer bir örgütte ol- duğunu bildiğımiz çok dikkatii ve güvenilir olarak tanıdığımız Kur. Alb. Osman Kdksal ile de ilişki kurmuştuk. Necati Tacan KKK iken Cemal Gürsel de Erzurum'- da 3. Ordu Korautanı olarak bu- lunuyordu. 1950'de kıta hizmeti için topçu tabur komutanı olarak Diyarbakır'da 7. Kolordu emrine verilmiştim. Kolordu Komutanı Korgeneral Ragıp Gumüşpala be- ni kıtadan karargâhına almıştı. Bir haziran ayı Orgeneral Gür- sel birliklerıni denetlerken kolor- du komutanlığmın yanında ken- disini çok yakından izledim ve hayran kaldım. Kendilerini daha once görmemiş ve tanımamıştım. Sadece "Cemal Ağa" yaygın la- kabından ötürü popüler, babacan bir yapıda olduğunu tahmin edi- yordum. O gunku izlenimlerim Gursel'ın ölumünden 4 gün son- ra 18 Eylul 1966'da Cumhuriyet gazetesinde "Halk Lideri Cemal Gürsel" başlığı altında yayımlan- dı. Bu yazınm bir bölumünü, bu anılar içerisinde larihe geçsin di- ye aşağıya alıyorum: "Haziran 1958. 7. Kolordu'- nun Diyarbakır Garnizonu'nda bulunan birlikler, kışlalann çev- relediği genis meydanda seferi teç- hizat, araç ve gereçleri ile birlik- YDLEV ARDENDAN DP İKTİDARI Menderes 14Mayıs'ta Aydıridadır CUSEYTABCAYÜRm TIDARDANIDAMA MENDERES te denetleme duzeninde bulunu- yorlar, guneş saat 10.00 hizasına yükselmiş. Sıcak bastırmış. Meh- metçikJerin yağız çehıeleri, dik bakışlan bir noktaya çivilenmış. Koca meydanda çıt yok. Arada bir kısa ve keskin komutlar veri- liyor. 3. Ordu Komutanı Org. Ce- mal Gürsel her biri tabur ve alay buyükluğundeki birliklerin onun- de kısaca duruyor, bakıyor, süzu- yor ve hemen hukmunu veriyor. Yanındakilere, 'Bu birliğin disip- lini iyi. Eğitimi iyi', 'Bu birligin disiplini iyi, eğitimi orta', 'Bu bir- iiğin eğitimi zayıf diyor ve sonra birliğı denetlemeye başlıyor. Di- sıplinini zayıf bulduğu kıtalann ıse eğitimıni dahil hiçbir seyini de- netlemeye dahi lüzum görmuyor, yuruyor ve bir diğer birliğe geli- yor. Mesleklerinde disiplin ve eği- timden başka sahalara akıl sarf etmeyenJer, ordu komutanının kanaatlerindeki yuzde yüz isabe- ti gorup hayran kalıyorlar. Ko- mutan az konuşuyor, kesin söy- lüyor. Hiç kızmıyor ve yüksek sesle konuşmuyor, ba|ırmıyor. Denetlerken, karar verirken, be- ğenirken ve kızarken kullandığı tek araç gözleri. Derin ve anlam- lı bakışlan, uzağı gören keskin se- zişleri, karşısında yaldızlı ve ya- pay davranışlara, göstermecilikle- re ve şarlatanuklara cesaret edi- lemiyor. Her şey asil çıplaklığı içe- risinde bütün gerçeği ile ortaya çıkıyor. Kader hukmünü veriyor: 'Ifte aranılan lider.' Aynı gece Dicle kıyısındaki Ga- zi Köşku bahçesinde belediyece onuruna verilen şolende folklör ekipleri tarafından ulusal oyunlar oynanıyor. Yörenin yanık türkü- leri söyleniyor. Ağır başlı bir ha- va içinde duyulan heyecan onun son sözleri ile halk - asker karışı- mı bir sevgi ve saygı gösterisine vesile oluyor. Belediye Başkanı dahil herkes onun elini öpüyor, hurmetlerini sunuyor. Kader huk- munu veriyor: 'İşte aranılan halk lideri'. Ertesı akşam, orduevinde ter- tiplenen büyük yemek masasına oturulmadan önce kolordu komu- tanı zengin sofradaki israf sayıla- bilecek fazlalıkları acele ile top- latıyor. Her zamankinin aksine sofranın sadeleştirilmesi şimdi başlıca amaç olmuş. Yemek sof- rasında vali, railletvekilleri, mül- ki erkân, yüksek rütbeli subaylar ve generaller bulunuyor. Konuş- malar sırasında konu ilin sanat ve kultür yaşamına, dolayısıyla Zi- ya Gökalp'e ve Atatürk'e intikal etti. Herkes bir şey söyledi. Fakat o konuşana kadar hiç kimse bir şey söyleyemedi. Gürsel konuyu yörel olarak ele aldı, eleştirdi, iıı- celedi, sonra bütun yurda şumul- lendiren bir hükme vardı. Herkes onun derin bilgisi yanında cuce kalmıştı. Kader hukmünü vermiş- ti: 'İşte Kemalizme döniisün yeni lideri'. " V «nn: OrgötlenMe başlıyor mCİMEfrT MTJZALP — 11 — Menderes'in yasamında mayıs ayının önemli bir yeri vardı. 14 Mayıs 1945'te köylüyü topraklan- dırma yasasırun Mecliste görüşül- mesinde parladı. 14 Mayıs 50'de iktidara geldi. 22 mayısta basba- kan oldu. 50 mayısının son gün- leri, haziran başlannda yeni ikti- dara karşı "darbe" duyurumları aldı. 27 Mayıs 6O'ta ise... Sonuç biliniyor. O gece Menderes, Aydın'dadır. Yorucu günler geçirmiş. DP aday- lanyla bir evde toplanmışlar. Rad- yo heyecanı donığa çıkarmak is- tercesine küçuk küçük haberler verir. Haber aralarında Mende- res'i çıldırtan "mözik parcalan, göbek havalan" yayımlar. Belki Ankara'da iktidarda olanlann faz- la telaşı yoktur. Ama Menderes? "O sanki, keadinde defUdir." Odanın içinde bir aşağı bir yuka- n dolaşır, ara sıra pencereye ko- şar. Ikram edilenlerden bir şey al- maz, fakat bazen "Sofradtkiterin hiç farkına varmadan avnç avuç ağzına doldurnr. Bu, doğasının bir çizgisidir. \tmek disiplini yok- tw. Ynnek mi yer, yemekle boğu- şar ma, bUinmez." 5O|de Aydın'dan ilk kez millet- vekili seçilen Sevki Hasım, o ge- cenin tanığıdır. Aydın Menderes, Hasırcı'dan dinlediklerini bana aktarırken "Geceain bir saatinde kapı çalınır" diye başladı. "DFnin Ajdırta tam Kste kazan- itp biklirilir. Sofra, oda acşeyle dotar. Menderes halâ kuşkadadır. Aydm seçJmlcriyk bcmetı «evince kapdmamak gerektiğini söyler cevresine. 'Asıl Istanbul onemli. istanbui'u kazanamayan Türkiye 1 - de sccimi almış sayılmaz' der. Menderes hem Aydın'dan ben de lstanbıtl'dan adaydır, beklediği baber Isttnbnl'la ügüidir." Şevket Sürey^a'ya göre "Gece- nin bir saatinde lekrfon çalar. Ara- JHB Köprura'dür. MeBderes'e Ad- • u Bey, daha şimdiden sayılan soBuçiaria, memlekette oylann yazde 65'ini kazandık. Bu nispet, hızla artıyor. Arkadaşlar bep bu- rada. Tebrik ederiz. Hemen bir va- sıtayla hareket et" der. Oysa Aydın Menderes'e göre Köprülü'den telefon, Menderes 1 Sonun başlangıcı Başlangıçta heyecanlı olan Menderes, yavaş yavaş sakinleşir. Sonuç kesindir. DP, çoğunluğu yakalamıştır. Şöyle der: '27 yıllık CHP iktidandevrildi. Ama bu hem bir son hem bir başlangıçtır. Muhalefetin sonunda, iktidarın başındayız. Bu yol, kolay bir yol değildir. Eğer yürüyüşümüzü ayarlamazsak halka hayal kırıklığı vermek de var.' in bulunduğu eve değil, PTT'ye ulaşmıştır. Bir memur koşmus gel- miş, Köprulü'nün haberini ayrın- tı vermeden söylemiş, ayrılıruştır. tletilen bilgiyi dinleyen Menderes, 'Dnrdunın adamı, bir kez daha arasın Ankara'yı, tstanbul ne dn- rumda onu öğrensin' demiştir. "tstanbul'u kazanmayan yanm bir iktidar bile olamaz" sözu ağzın- dan düşmemektedir. Sonuç kesin- dir. DP çoğunluğu yakalamıştır. Menderes'e bir durgunluk gelir, gözleri bir noktaya daJar. "Hemen bir vasıtayla Ankara'ya hareket et- menin telaşına" düşer. Yavaş yavaş sakinleşir. Yeni rail- letvekili Hasırcı'ya "Bak kardeşim" diye baslar: "ArOk me- bossun. Tebrik ederim. Partimiz de kazandı. 27 yıllık Halk Partisi iktidan devrildi. İsmet Paşa duş- riı. Hem de yıkılırcasına. Ama uoutma bu 'hem bir son' hem de bir başlangıçtır.' Muhalefetin so- nunda ve iktidann başındayız. Bu yol, kolay bir yol değildir. Eger yüriıyüşUmuzii ayarlamazsak hal- ka hayal kınklıgı vermek de var. Ama bir tavsiyem var, tecriibeie- rimden gekn bir tavsiye: Kendinj hazırla!" Söyledikleri bir bakıma kendi siyasal yaşanuydı. 1930'larda mil- letveküi olduktan sonra son dört yıl başında bir kösede duran, dor- madan okuyan, Meclis komisyon- lannda sürekli çahşan ve... Birden ortaya çıkan Menderes'i anlat- maktadır. O gece içini dökmekte- dir. Yirmi yıl parası olduğu hal- de "nasıl sefahate düşmediğini", miUetvekilliği "avantajlanndan" yararlanmadığını, pani mufettişi olarak her gittiği yerde geceleri geç saatlere kadar kitap okuduğunu anlatır. O gece, bir iki saat uyu- mak için çekildiği sırada son bir iki cümle daha söyler: "Bu zahmet ve çogu rabatsız geçen gecelerden pişroan degilim. Ve bugün yabut yann, daha doğ- rusu yanndan itibaren..." Evet, -^anndan itibaren" bir on yıl ve yazgısını noktalayacak 1960"ın mayıs ayının 27'nci günü... O gece, Menderes'in eşi Berrin Hanım'm Aydın'la bağlantısı yok- tu. Berrin Menderes, özel bir kli- nikte, kanser ameliyatı geçiren an- nesinin yanındaydı. Radyoyu din- ler, bir şey anlamaz. Hastane per- soneli CHPIidir. Kazandıklarıru, kazanacaklarını söylerler. Gece yansına doğru radyonun ağzı de- ğişik. Sabahın ilk saatlerinde Bas- ri Aktaş telefon eder, "müjdeyi" verir. 16 mayısta Ankara'ya gelen Menderes, doğruca hastaneye gi- der. Sonra partiye uğrar, arkadaş- larıyla buluşur. 22 mayısta Ba- yar'a çıkar. "KöpriUü Hoca'yı baş- bakan ataması icin" ricacıdır. Ba- yar'la yaptığımız uzun bir konuş- mada açıklamıştı. Menderes'i din- ler Bayar, "Başbakanım sizsiniz" deyiverir. Menderes "şaşınr, keke- ler, kızanr bozanr." Bayar sürdü- rür: "Parti genel başkanı da siz olacaksınız." Menderes'in saşkın- lığı bir kat daha artar. Bayar, şaşkınlıktan ne yapaca- ğını bilemeyen insanın doğasım bilir. "Bakın" diye sürdürür söz- lerini: "Genel başkanhk secimi ge- nel idare knrahında yapılacak. Sa- kın centilmenUk olsun diye ken- dinize oy vermemezlik etmeyin." öyle ya, "bu işler bdli olmaz." Köpriilü'nün başbakan adaylığı daha ön planda iken birden Men- deres'in çıkması ve Hoca'nın ata- maya karşı vaziyet almamasında- ki nedenler, olayın içyüzü fazla ay- dınlık değildir. Köprulü'nün kızj Beyban Köp- riilii, yakınlarda sorduğumda ola- yı tek cürnleyle özetledi: "Arala- rında anlaşmışlardı" dedi. Kabi- nede Hoca, dışişlerine getirilir. 29 mayısta hukümet programı- nı Meclis'e sunan Menderes, "14 Mayıs seçimleriyle memlekette, şimdiye kadar yapilanlarla ölçii- lemeyecek ehemmiyette miihim bir inkılabuı, en möUn merhaJesi aşdnuştır" diye konuşur. Prog- ramda Ataturk adı gecmez. Çün- kü Menderes için 14 Mayıs "gel- mis geçmiş inkılaplann en bnyiik asaması" dır. Yakın tarihi okuya- rak örnekleri mi aldı elbette bilin- mez, fakat T ö de ANAP iktida- rıru tıpkı Menderes gibi "Şimdi- ye kadar yapdanlarla olçülemeye- cek ehemmiyetle bir inkılap" di- ye nitelemektedir. Yarın: Gerçekten önce söylenii Kalkınmafaaliyetleriprogramsız, Başbakan heyecanlı idi Menderes: Daha çok fabrika— 11 — Bir gün başbakana, dış basın- da Turkiye ile ilgili olarak çıkan haber ve yorumları arz ediyor- dum. Yorumlardan birinde, Türkiye'de şeker fabrikalarının yapıhş şekli eleştiriliyordu. Bu fabrikalarm yapılmasmda yeni teknolojik kriterlerin nazarı itibare alınmadığı, iilkeye gelisi giizel ve daha çok politik miilaha- zalarla serpistirildigi, oysa yeni akımın bunlann ayn ayrı yerlere dağıtılması değil, belirli bir böl- gede bir araya toplanıp, yan ürüıı- ler için de fabrikalar kurulmak suretiyle büyük kompleksler halin- de inşa edümesi şeklinde olduğu, bu suretle kilo başına üretim ma- liyetinin duşüriildüğu, Türkiye'- de surdürülen uygulama ile bu fabrikalann düşük maliyetle ure- tim yapmasının nıümkun olama- yacağı belirtiliyor. "Koaunun azmanı değilim, amma bana söylenenler makul geldi" dedim. "Bu soylenenlere aklınızın yattığını zaten yuzunuz- deki ifadeden anlamıştım. Bakın şimdi ben size anlatayım" dedik- ten sonra hatınmda kaldığı kadar Menderes, şunları söyledi: "Şimdi bu makaleyi yazan zat Tiirkiye'ye gelmiş, İstanbul'da Hilton oteline inmiştir. Bunlann hemen etrafııu yabancı dil bilen Tiirkler alır. Bu Turklerin hemen hemen çoğu büyük şehirlerin dı- şında Turkiye'de fazla bir yer bil- mezler. Bunlarda bilir bilmez ten- kitlerde bulunmak da bir âdet ha- lini almıştır. Tıirkiye'nin sorunla- nnın ne olduğunu o gelen yaban- cıdan daha fazla bilmezler. Ben Halk Partisi'nde müfettiş idira. Görevimiz Meclis tatile girince ül- keyi dolaşıp sorunlan tespit eı- mekti. Meclis tatile girince diger müfeltişlerin, hemen bepsi, dog- nı Buyükada'daki Anadolu Ku- lübu'ne giderlerdi. Ben çiftçi ol- duğum ve keyhı nedir.dertleri ne- dir bildiğim halde Meclis tatil olunca doğru Anadolu'yu dolaş- maya giderdim. Ben Türkiye'yi onun sorunla- nnı, hatta köylunun nabzının na- sıl attıgını bile bilirim. Bu vaban- cı, Türkiye'de bir fabrikanın fonksiyonu nedir bilmez. O bunu kendi tuzu kuru ulkesindeki kri- terlere gore değerlendirir. Biz fab- rikadan, uretimin yanında başka fonksiyonlar da bekleriz. Türki- ye'de bir yere fabrikanın kurul- ması demek, oraya. okul, revir, doktor gitmesi demek. Fötr şap- kalı adam gitmesi, istihdam yara- tılması ve lanmın gelişmesi de- mek. Bunlan o adam bilmez ki. Ona akıl bocahğı yapan o benim ğuna gore döviz harcayıp bu ka- dar fabrika yapılması anlamsız görülüyordu. Başbakan bu eleştirilere kızı- yordu. Fabrika açıldıktan sonra yapılan hasbihalde bu eleştirileri ele aldı ve yine hatınmda kaldığı kadar şunlan söyledi: "Çok fab- rika yaptığımız söyleniyor. Yani fabrika »apmayıp da hep pamuk ihracalçısı mı kalalım. Ne için pa- muğumu işleyip satmayayım. Ih- racat niye yapamayalım. Farz edin ki ihraç edemedik. O zaman bez yapar satanm. O da olmadı iplik yapar satanm. Hammadde satıcısı olmaktan daba iyi değil mi? Hem daha fazla döviz girer, hem de istihdam yaratınz." Teks- til ihracatımızın bugun dış tica- Menderes Çok fabrika yaptığımıf söyleniyor. Yani fabrika yapmayıp da hep pamuk ihracatçısı mı kalalım? Ne için pamuğu işleyip satmayalım? İhracat niye yapmayalım? Hammadde satıcısı olmaktan daha iyi değil mi? Hem daha fazla döviz girer hem istihdam yaratınz. adanum da bilmez. Benim için mesele sadece şekerin kilo başına maliyeti değildir. Ben fabrikalan kurarken onun bu yan fonksiyon- lanıu da göz öniinde tutmak mec- buriyetindeyim. Meseleye ülke gerçeklerinden bakınca yapılan bu tenkitlerin ne kadar sathi olduğu goruliır." Tekstil fabrikalan Başka bir gun de Adana'da özel bir tekstil fabrikasının açılı- şına gitmiştik. O sırada yaygın eleştirilerden birisi de Türkiye'de ihtiyacın çok uzerinde tekstil fab- rikası yapıldığı idi. Tuketim mik- tarı aşağı yukan bellı, ihraç im- kânlan da zaten çok kısıtlı oldu- retimizde aldığı yer göz önünde tutulduğunda, eleştirı yapanların değil, Menderes'in hakh olduğu- nu teslim etmek gerekir. Daha evvel de söylediğim gibi kalkınma faahyetleri belki plan- sız, programsız idi. Fakat Mende- res, iktidannın son yıllarının yor- gunluğunda bile, bu yönde hemen hemen başlangıçtaki heyecanıııı muhafaza ediyor, ortaya bir şey- ler çıktığında da belirgin bir haz duyuyordu. Hirfanlı barajı, De- mirkoy barajı, lzmit rafınerisinin açılışları ile Mersin rafinerisinin temel atma merasimlerinde baş- bakanla beraber ben de bulun- muştum. Yapılan bu işlerden na- sıl bir heyecan duyduğunu yakın- dan görmek fırsatım oldu. tmar faah'yetlerine sarmış oldu- ğu merakı daha önce anlatmıştım. Gerek tstanbul, gerek Ankara'da- ki imar faaliyetlerini çok yakın- dan ve gunlük olarak izlerdi. An- kara'da iken her sabah çok erken saatte yanına vali ve belediye baş- kan yardımcısını alıp yeni açılan yollara gider, çalışmalardaki iler- lemeleri yerinde görur, tstanbul'a gidildiğinde aynı şeyleri Belediye Başkanı Kemal Aygfin ile yapar- dı. Önem verdiği diğer projelerde- ki ilerleme durumunu da çok sık sorar, bilgi alır, gerektiğinde ma- hallinde teftişe giderdi. Bir gün akşam geç vakit beni başbakan- lık ikârnetgâhı camlı köşke (şim- di yabancı devlet ve hukumet baş- kanlannın konuk edildiği pembe bina) çağırdı. Cıvalı lambalar • Gittiğimde salonun Ankara'ya bakan penceresinden şehri seyre- diyordu. Beni yanına çağırdı. O zaman caddderdeki cıvalı lamba- lar daha yeni takılmıştı. "Gelin siz de bakın. Ne kadar giizel gö- rünüyor değil mi? Tıpkı Avrupa şehiıieri gibi. Nevdi o eski 6lü gozü gibi sokak lambalan cadde- ler şimdi inci gerdanlık gibi." Bunlan söyledi ve daha bir süre şehri yüzünde büyük bir haz ve memnuniyetle seyretmeye devam etti. Bir sefeıinde de Adana'dan geç vakit uçakla dönuyorduk. Uçak Esenboğa'ya doğru şehir uzerinden alçalırken pencereden Ankara'yı seyrediyordu. Beni yi- ne yanına çağırıp Ankara'nın ge- ce manzarasıru seyretmemi istedi. Yüzünde aynı memnuniyet ve haz vardı. Şimdi kuçük kasabalarda bile cıvalı lambalar var. O zaman cıvalı lamba bile çağdaşlığa doğ- ru bir aşama idi. Yarın: Ortülü ödenek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle