29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 NÎSAN 1990 KÜLTÜR-SANAT CUMHURİYET/5 Avrupa kentlerinde • Kiiltiir Servisi — Başta İstanbul olmak üzere 5 yıldır Türkiye'nin birçok kentinde ve geçen yaz Avrupa'da da sergilenen, Zafer Diper'in sunduğu Bizim Tiyatro'nun "Yargı" adlı oyunu, nisan ayını kapsayan 25 günlük bir turneyle Rotterdam, Paris, Köln, Berlin, Frankfurt başta olmak üzere Avrupa'nın çeşitli kentlerinde yeniden sergilenecek. 2. Dünya Savaşı'nda tutsak edilen, susuz ve yiyeceksiz kalma zorunluluğunda kendi seçimleriyle birbirlerini yemek zorunda kalan yedi Sovyet askerinden, geriye, bilinci yerinde ve sağ kalabilen tek kişi olan Yüzbaşı Vukhov'un, başlarından geçenleri askeri heyete (izleyiciye) rapor etmesini ve hakkında verilecek yargıyı beklemesini konu alan "Yargı "nın 500. gösterimi gerçekleşiyor. Aynca Bizim Tiyatro, Brecht yapıtlarından Zafer Diper'in kurgulayıp yönettiği "Halkın Ekmeği" adb oyunu da temmuz ayı içerisinde yine aynı Avrupa kentlerini kapsayan turnede sergileyecek. PEN'in Beşikçi açıklaması • Kiiltiir Servisi — Türk PEN Yazarlar Derneği Yönetim Kurulu, tsmail Beşikçi'nin "Bilim-Resmi Ideoloji, Devlet-Demokrasi ve Kürt Sorunu" adlı son kitabından dolayı tutuklanması konusunda bir açıklama yaptı. PEN Yazarlar Derneği'nin açıklamasında şöyle denildi: "Yazar ve araştırmacı Ismail Beşikçi'nin son kitabından dolayı kovuşturmaya uğraması ve tutuklanması karşısında; tüzüğüne göre "yazarların yapıtlarını kamuya özgürce ulaştırmalannı engelleyen koşullara ve baskılara karşı çıkmakla" görevli olan derneğimizin yönetim kurulu, tuzük uyarınca Beşikçi'yle ilgilenip yardımcı olmaya ve konuyu 21 Nisan 1990 günii toplanacak genel kurula sunmaya karar vermiştir!' Milliyet Roman Armaganı • Kiiltiir Servisi — Milliyet Yayınları bir Roman Armağanı vermeyi kararlaştırdı. 1989'da yayımlanmış olan bütün romanlar aday sayılacak Seçici Kunıl'da Vedat Günyol, Oktay Akbal, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Şükran Kurdakul, llhami Soysal ve Hikmet Altınkaynak yer alacaklar. Sonuç, Köy Enstitüleri'nin kuruluş günü olan 17 nisandan önce açıklanacak ve 17 nisanda armağan kazanan yazara plaketi ve para ödülü olan 500 bin liralık çeki törenle verilecek. Roman Armağanfnın, "UNESCO tarafından 1990'ın Uluslararası Okuryazarlık Yılı olarak kabul edilmesinden, eğitim ve kiiltiir dünyamıza geçmişte ışık tutan Köy Enstitüleri'nin 50. kuruluş yıldonümünün kutlanmasından yola çıkılarak. gerek edebiyatımız, gerek kültür dünyamıza katkısı olacağı inancıyla" düzenlendiği açıklandı. Christie's müzayede • LONDRA (AA) — tngiltere"nin ünlü müzayede salonlarından Christie's tarafından düzenlenen ilkbahar müzayedelerinin ilkinde, satışa çıkanlan 18 tablonun her biri, bir milyon doların üzerinde fiyatlarla satıldı. Pablo Picasso'nun 1960 yılında yaptığı "Tan Ağarırken Cannes'dan Görüntü" adlı tablo yaklaşık 3.94 milyon dolara satıhrken ünlü ressamın, çıplak bir kadını betimlediği tablosu 3.13 milyon dolara, eşinin portresi ise 2.33 milyon dolara alıcı bıldu. Marc Chagall'ın "Askerler" tablosu da yaklaşık 2.33 milyon dolarla rekor ücretle satılan tablolar arasında yer aldı. Müzayedenin en ilgi çekici yanlarından biri de unlu Fransız aktör Alain Delon'un 8 tablodan oluşan özel koleksiyonunu satışa çıkarması oldu. Delon'un koleksiyonunda bulunan ve Cammile Pissarro'ya ait tabloya yaklaşık 700 bin dolar, Eugene Boudin'e ait tabloya da yaklaşık 700 bin dolar fiyat verildi. Delon'un özel koleksiyonunun diğer tablolarının ise önumuzdeki müzayedelerde satışa sunulacağı belirtildi. Kültür başkenti Glasgow • Kültür Servisi — "1990 Avrupa Kültür Başkenti" ilân edilen İskoçya'nın Glasgovv kenti, yıl boyunca toplam iki bin etkinliğe ve binlerce ziyaretçiye ev sahipliği yapacak. tngiliz Turizm Dairesi BTA'nın bildirdiğine göre yıl boyunca kentte 125 sergi açılacak. Bunlann arasında "Pissaro ve Van Gogh'un Zamanı" sergilerinin yanı sıra 7 nisanda Merkez Tren Istasyonu'nda düzenlenecek 5 milyar pound (yaklaşık 20 rnilyar TL.) değerindeki "1000 Yıllık Glasgow Tarihi" sergisi de yer alıyor. Glasgowlu mimar ve sanatçı Mackintosh'un tasarıları da Hunterian Galeri ve Bellahouston Parkı'ndaki sergide yer alacak. 2500 kişilik "Uluslararası Konser Salonu" 8 Ekim 1990 tarihinde İskoç Ulusal Orkestrası'nın konseriyle açılacak. Yenilenen 600 kişilik Şehir Tiyatrosu'nda ise Pirandello, Blasco Ibanez, Dumas, Brecht ve Shaw'ın oyunları ve îngiliz Ulusal Tiyatrosu ile Kraliyet Shakespeare Topluluğu'nun oyunları sergilenecek. Van Gogh sergisi • Kültür Servisi — Hollandalı ünlü ressam Vincent Van Gogh'un ölümünün 100. yıldönümü dolayısıyla sanatçının ilk kez bu kadar çok yapıtının yer aldığı sergi Amsterdam'da Van Gogh Müzesi'nde ve Otterlo'da Kroeller-Mueller Müzesi'nde açıldı. Sergi için bugüne kadar 400 bin biletin satıldığı ve serginin 1.5 milyon kişi tarafından gezilmesinin beklendiği belirtildi. Yaşamı boyunca yapıtlarından yalnızca birini satabilen, ancak son yıllarda düzenlenen açık arttırmalarda tablolan satış rekorları kıran Van Gogh'un 113 tablo ve 248 deseninden oluşan serginin Hollanda'ya büyük bir gelir sağlaması bekleniyor. MUZIK FİLİZ ALİ Kemancı Ayla Erduran, İDSO eşliğinde Bülent Tarcan'ın konçertosunu yorumladı 'Görevimiz,Türk bestecilerPErduran'a göre insan makine değil, çalarken duygulara, müziğin akışına kapılmak gerek. Devlet Sanatçısı Erduran, hep aynı şeyleri hiç değişmeden çalmanın sıkıcı olduğu görüşünde. Devlet sanatçısı kemancı Ayla Erduran geçen hafta cuma ve cu- martesi konserlerinde (30-31 Mart 1990) Bülent Tarcaa'ın keman konçertosunu yorumladı. "Bir yerden sonra her konser- de bilinen repertuan çalmak ba- na artık enteresan getmiyor. Çok zor, canım çıkıyor, ama yeni eser- ler ögreniyonım. Bir misyonum var benim. Türk bestecilerinin eserlerini çalmalıyım. Onlar ken- di eserierini dinlemeli. Birim gö- revimiz bu" diyor Erduran. Gerçekten de çağunız bestecile- rinin, hele özellikle Türk besteci- lerinin çoğunun meselesi, eserle- rinin çok ender repertuara alın- ması. Repertuara girdikten sonra sorunlar bitmiyor tabii. Aksilik- ler birbirini kovalıyor hep neden- se. Ya notalar kayboluyor, ya okunmayacak kadar kötü kopya edildigi iddia ediliyor, ya şef "Bo orkestra ile üç provada bo eser ctkmaz" diye diretiyor, hülâsa, Türk bestecilerinin hem orkestra- ya hem sefe hem soliste hem de halka eserlerini beğendirmeleri havli zor. îngiliz, Alruan, Fransız ya da Norveç bestecisinin işi daha mı kolay samyorsunuz? Onlar da eserlerini çaldırmakta binbir güç- lük çekiyorlar gerçi, ama hiç ol- mazsa BBC gibi, Avusturya ve Almanya'daki devlet radyo ve HAFTA SONU KONSERLERİ — İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın geçen hafta sonu Atatürk Kültür Merkezi'nde verdiği konserlerde kemancı Devlet Sanatçısı Ayla Erduran, orkestra eşliğinde Bü- lent Tarcan'ın keman konçertosunu seslendirdi. TV'leri gibi, ttalyan RAI'si gibi, Fransa'da devlet himayesinde ça- uşmalarını sürdüren IRCAM gi- bi kuruluşlar, çağdaş milzik yara- tıcılaruun eserlerini yorumlama, yayma, tanıtma görevlerini üstle- niyorlar. Bu kurumlann görevle- ri arasında, bestecüere eser ısmar- lama ve ısmarladıgı eserleri çalma da var. Yasa, TRT'ye de aynı görevle- ri vermiş, ancak uygulamaya-ge- lioce hiç ses yok yıllardır, tıss... TRT, belirli aralıklarla değişen yönetim politikalarıyla sürekli tahteravalli gibi bir uçtan öteki uca gidip gelmekten, yasa ile gö- revlendirildiği kültürel ve sanat- sal hizmetleri yapmak yerine, su- ya sabuna dokunmadan piyasada gecerli ne varsa halka sunmakla yayıncılık yaptığını sanmayı sür- dürüyor. Enerji yüklü, idealizmle dopdo- lu genç besteciler yetişmekte. Ses- lerini hiç duydunuz mu? Kendile- rinden üç kuşak önce doğmuş bes- tecilerin eserleri bile kırk yılda bir repertuara ahnıyorsa, gençlere sı- ra ne zaman gelecek dersiniz? Enerjileri ve umutlan tükendiğin- de mi? Örneğin Ali Darmar'ı ele ala- hm. Ali Darmar çok şanslı ki 1987 yüında bestelediği "Sumela Sen- fonik Şiiri" 1990 yılında yorum- lanabildi. Hiç yonımlanmayabi- lirdi de... örneğin Bülent Tarcan keman konçertosunu Ayla Erduran için yazmıştı, ama Ayla o sıralarda yurtdışında yaşadığından eserin ilk yorumunu, bestecinin Alman- ya'da tanıştığı ve dost olduğu ke- mancı Ulf Moelscher 1973 yılın- da Uluslararası İstanbul Festiva- li'nde yapmıştı. Daha sonraki yıl- larda Nuri İyicil de çaldı bu gü- zel eseri. Sonunda sıra Ayla'ya geldi. Ayla'nın kişiliği, tampere- mam, keraancılığı, esere yaklaşı- mı, anlayışı, sıcaklığı ile şef Iones- cu Galati'nin içten gelen ritm duy- gusu, partisyonu kısa zamanda ustalıkla çözümleme becerisi bir- leşince sonuç umulandan çok da- ha iyi oldu. Bülent Tarcan'ın ke- man konçertosu böylece 17 yılda üçüncü kez çahnmış oldu. Neyşe ki Ayla Erduran onca emek verıp terler dökerek çalıştığı eseri öyle bir kere çalıp rafa kaldırmak ni- yetinde değil, her fırsatta çalma- ya kararlı. Bütün büyük yorumcularda gö- rüldüğü gibi Ayla Erduran'da da sahnede riskleri göze alarak çal- ma dürtüsu var. Yeni bir eserin ancak sahnede yorumiana yorum- lana istenen olgunluğa erişeceği- ne inananlardan Ayla. "Müzik her şeyden önemli. ia- san makine degil. Du>gulara, mü- ziğin akışına, akınüsına it«pıim«h gerek çalarken. Ancak o zaman enteresan olur bu iş. Yoksa bep aynı şeyleri biç değişmeden çal- mak ne kadar sıkıcı olurdu. Ta- bii böylesi çok riskli, riskleri göze alırken teknik çok sağlam olma- lı, tekniğin sağlam olması için de çok calışmalı" diyen Ayla Erdu- ran, meslek sorumluluğu anlayı- şını da birkaç cümle ile özetlemiş oluyor ve riskleri göze alarak ya- şamaya devam ediyor. Panflütçü Zamfir. 'Ev sahibi değü kîracıydık' Romen Pan flütçü Zamfir Romanya'da devletin müzisyenlere yaptığı baskılan anlatırken "Tek mutluluğumuz plak yapmaktı" diyor. Kültür Servisi — Çavuşesku- nun devrilmesinden sonra yurt- dışına iltica eden Rumen sanat- çılar "rahatca" konuşmaya baş- ladılar. Bunlardan biri de ünlü Rumen pan flütçü Zamfir'di. Zamfir, Romanya'daki müziğe baskılan Liberation gazetesine anlattı. Bükreş'in kuzeydoğusunda bulunan Gaesti'de dünyaya ge- len Zamfir, 1982 yılında "artik dayanamayarak" Romanya'yı terk etmiş. Zamfir Romanya'da- ki devrim öncesi müzisyenlerin durumunu şöyle özetliyor: "Ro- manya'da müzisyen devletin ki- racısı olarak görülürdü. Bir plak için yaşardık, o kadar. Mutlultı- ğumaz yalnızca bir plak yap- makb." Zamfir, Romanya'da ge- çen müzik yıllanna döndüğün- de şu arulan sıralıyor: "Roman- ya müziği Avnıpa'nın en zengin kaynaklanna sahip bir müzik. Birçok kültürün etkisi altında kalmış. Bunlann arasında Türk ve Anadolu müziği belirleyici. Yanı sıra Doğu müziği, Yunan müziği de var. Romanya'da 38'e yakın bölgenin kendi kültürü, müziği ve âdetleri var. Bu kül- tür ve müzik Çavuşeskn'nun po- litikası ile ortadan kaldırudı." Zamfir'in eleştirdiğj politika ye- ni, genç ve modern müzik Ru- men topraklannda yeşererek bü- tün Doğu Bloku ülkelerini etki- si altına aldı: Rock müzik. "Ka- nımca bn, iktidar tarafından is- tenen bir muzikü. Çünkü içki- ye, uyuşturucuya karşı sloganlar içeriyordu. Ama diğer taraftan da resmi ağızlar tarafından aşa- ğılık müzik olarak değeriendiri- liyordu. Çünkü Batı'dan gelmiş- ti. Yine de statlarda insanlan, gencteri toplayıp partinin şairi Adrien Polonescu'yu bağırtan iktidar arkada bep Rumen rock'ını kullandı." Demiriş'in 'Yusufile Züleyha' operası Ankara Devlet Operası'nda Buyurun Doğu-Batı sentezine Belki de popüler Türk operası budur ya da böyle olmalı. Anlaşılan göbek dansı da olmalı, "Ya Habibi" türünden oryantaller serpiştirilmeli partisyonun orasına burasına. Artık tahammülüm kalmadı sevgili okuyucular. Aptal yerine konraak hiç mi hiç hoşuma gitmi- yor. "Bizleri aptal yerine koyan- İar amma da çogaldı >ahu, kim- se de tepki göstenniyor" diye ha- yıflanırken 30 mart cuma günü Atfllâ Dorsay'ın "Halkçüıktan si- nema yazan snobizmine uzun in- ce yol, sinema yazarlığı, ama na- SJI?" başlığı ile çıkan yazısuıı oku- yunca içime biraz su serpildi. Ger- çi Atillâ Dorsay'ın yazısının ana teması "sinema yazariığı" idi, ama yazıı ın ait teması, her geçen gün kans :ı gibi toplumun üst kat- man hücrelerine yayılan özensiz- lik, bılgi eksikliğini umursama- ma, beğeni kıtlığı, popülizm mas- kesi ardına sığınılarak yüceltilen cahillik, zevksizlik ve yeteneksiz- lik idi. Bir şeylerin dengesi adamakıllı bozulmuştu. Cahil cesareti art- mış, kültür ve sanat sözcükleri ya- lan yanlış, gerekli gereksiz, yerli yersiz çok sık kullanıhr olmuştu. Gazinolarda ün yapan şarkıcılar sımf atlayıp resital! vermeye so- yunurlarken, üfleme çalgılardan oluşan bir toplulukta trompet ça- lan biri kendine "konzertmeister" unvamnı uygun bulabiliyor, hiç kimse de itiraz etmiyordu bu is- teğe. TV'de ciddi ciddi Batı mü- ziğinin toplumumuzun yapısına aykın olduğu, aydınımızı, halkı- mızı, gençlerimizi yozlaştırmak niyetiyle işimize sokulduğu tartış- ması yapılabiüyor, tepkiler geli- yor, sonra her şey unutulup işin ucu yine bırakılıyordu. Ortalık bir toz dumandı ki sormayın. Okan Demiriş'in "Yusuf ile Züleyha" operası tam şu sırada, LEYLA DEMİRİŞ VE ENDER ARIMAN — Okan Demiriş'in "Yusuf ile Züleyha" adlı operası İslanbul De\lel Opera ve Balesi'nce sahnelenmeye başladı. "Yusuf ile Züleyha"da başrolleri Leyla Demiriş ve Ender Anman paylaşıyorlar. müzik ortamında hangi dala sa- rılıp da köşeyi döneceğıni bilme- yenlerin çılgın köşe kapmacası son hız sürerken sahneye kondu. "Yusuf ile Züleyha operasına sı- cak ve soğuk bakışlar" diye bir ara başlık atabiliriz sırası gelmiş- ken burada... Okan Demiriş'in müziği, dinleyeni yormayan, ra- hatlatıcı, opera sanatçılanıun ses- lerini zorlamayan, melodik, gayet basit armoni çözumlemelerine da- yalı, ilk bakışta Doğu-Batı sente- zine yönelik gibi görünen doğru bir çalışma izlenimi veriyor. Okan Demiriş'e geç kalmış bir Türk Puccinisi diyebiliriz çok zorla- nırsak. Ne var ki eser boyunca "ben bu ezgiyi bir yerden tanıyonun" duy- gusundan hiç kurtulamıyorsunuz. "Hay Allah, nerede duymuştum ben bunu?" diye kafa patlatırken pat, besteci tanıdığımızı sandığı- mız bir başka ezgiye geçiyor. Okan Demiriş birbirinden tatlı ez- giler bulmak konusunda çok uâ- ta belli ki, ancak yakaladığı ezgi- nin paçasını ne olursa olsun bı- rakmıyor, sürekli tekrarlar ile bir tür "minimalizm" sergiliyor. "Yusuf ile Züleyha"nın müziği sonuçta TV dizilerinin müzikle- rinden yapılmış almtılardan olu- şan bir çeşit "medley" görünü- münde*. Belki de popüler Türk operası budur ya da böyle olmalı. Ne bi- leyim ben? Kafam iyice kanştı ar- tık... Popüler Türk operasında anlaşılan göbek dansı da olmalı, "Ya Habibi" türünden oryantal- ler serpiştirilmesi, partisyonun orasına burasına Verdi'nin "Ai- da"sım çağrıştıran bölümler de olmalı evrenseluği eksik kalmasın diye, 20. yüzyıl minimalist opera bestecisi Philip Glass'ın "Akhnaten" operasına da benze- yerek çağdaşlığı bir ucundan ya- kalamalı popüler Türk operası. Buyurun, Doğu-Batı sentezine. Bana öyle geliyor ki Okan De- miriş'in çıkış noktası doğru ola- bilir, ama uygulamada bazı önemli yanlışlar var. Yekta Kara ile yaptığı söyleşide Okan Demi- riş, librettonun yaznnının 15 gün- de tamamlandığını, besteleme işi- nin de dört ay sürdüğünü söylu- yor. Samrsımz Da Ponte ile Mu- zart karşımzda. Yıldırım hızıyla ortaya çıkan bu yapıt, seyirci önü- ne çıkmadan önce biraz tartılıp tartışılsaydı, bir süre dinlenmeye bırakıhp yeniden ele alınsaydı kö- tü mü olurdu? En basit Broadway müzikalinde bile bu tartma ve dinlendirme yöntemlerini uygular elin oğlu. "Yusuf kıe Züleyha"da rol alan sanatçılar, eseri gerçek bir başan ile çözümleyerek sahneye koyan Cüneyt Gökçer, koro, koregrafi, dekor, kostüm, ışık ile uğraşan- lar; hepsi hiç kuşkusuz çok emek vermişler bu operanın seyirciye sunuhnasmda. tdeal Turk operası sanırım "Yusuf ile Züleyha" de- ğil, ama bakarsınız boyle böyle "ideali" buluruz. Allahtan ümit kesilmez. SANATSAL BOYALAR Turttlye Mümesslı EsMoBURO ABAÇLARI VE TERSİM MALZEMELERİ TtC A.Ş. FaMakaJe Cad Prevuayans Han No 20/22 Kat 2 Oda 206 İSTANBUL Ttf 512 68 51 - 520 73 28 F» 520 96 22 Sun Ra, 14 kişilik orkestrasıyla IstanbuVa geliyor Büyülü bir caz yolculuğuKültür Servisi — Cazı ilk kez S u n R a ve elektronik aletler, vurmalı çalgj- \A Hcililr lar veçiftbas gibi kavramlarlata- l ^ " « R - nıştıran Sun Ra, 15 nisanda Ce- tOplUİUgU mal Reşit Rey Konser Salonu'nda O m n İ v e r s e 14 kişilik Omniverse Arkestra'sıv- la bırlıkte ıkı konser verecek. Kahıre den Tokyo ya, Atına - dan Montreux'ye birçok ülkede izlenen Sun Ra konserleri, gorsel zenginliğiyle de 30 yılı aşkın bir suredir büyük bir ilgi görüyor. 1989 yılında Down Beat okuyucu- ları ve uluslararası eleştirmenler tarafından bir kez daha "En tyi Big Bang" unvanına değer görü- len Sun Ra ve Omniverse Arkest- ra, Ajans Pozitifin Steve Lacy ile başlattığı çağdaş müzik etkinlik- lerinm ikincisi için 15 nisanda ls- tanbul'da olacak. Run Ra konser- leri, aynı zamanda "cazın gecmi- şine ve yarınına büyülü bir yolculuk" olarak niteleniyor. Sun Ra 1910 başlarında Alaba- ma'dadoğdu. I930sonlanndaŞi- kago'ya yerleşti ve bir süre piya- no çalarak yaşamını sürdürdü. 1946-47 yıllarmda unlü Fletcher Henderson orkestrasında çaldı, Coleraan Hawkins ve Stuff Smith 15 nisanda Cemal Reşit Rey Konser Salonu'n- da iki konser verecek. gibi zamanın ustalarına eşlik et- ti. Kendi üçlüsünü kurduktan sonra topluluğunu büyüttu ve 1950 başlarında hâlâ kendisiyle çalan John Gilmore ve Marshall Allen ile birlikte deneysel calışma- lara başladı. Gorsel performans- ları ile de uluslararası ün kazanan Sun Ra, Avrupa'da ilk kez 1970 yılında konser verdi. Sun Ra'nın ilk çalışmaları (1950 başı) Şikago "Hard-Bop" tarzı ile Monk ve Ellington bes- telerinin bir senteziydi. 1950 son- ları, müziğinde vurmalı çalgılara ağırlık vermeye başladı. Aynı do- nemlerde -Cecil Taylor ve Ornet- te Coleman'dan da önce- bestele- rinde kompozisyonu arka plana iterek çağdaş cazın ilk örnekleri- ni vermeye başladı. 1970 ortalarında besteci/lider geleneğini surdurmeye başlayarak Jelly Roll Morton, Fletcher Hen- derson, Duke Ellington ve Thelo- nius Monk'un eserlerini kendi yo- rumuyla dile getirerek repertuva- rını zenginleştirdi. 1950 başların- da cazda elektronik aletlerin kul- lanılmasına öncü olan Sun Ra, Ornette Coleman'dan yıllar önce çift bas kullanmaya başlamıştı. Nefesli alet çalan müzisyenlerin zaman zaman vurmalı aletlerle eş- lik ederek ritmi kuvvetlendirme- si geleneği, yine ilk olarak Sun Ra tarafından başlatıldı. Çarpıcı bir filozof ve şovmen olan Sun Ra, giysi ve şovlarıyla Cotton-Club günlerini yansıtır. Buna rağmen, Thelonius Monk'- ta da olduğu gibi Sun Ra'nın renkli kişiliği, müziğinin gücü ve zenginliği yanında önemsiz kalır. Bugüne kadar 200'ün üzerinde al- büm yapan Sun Ra. 1984 yılında Dovvn Beat dergisinin ölumsüzler •listesine Oscar Peterson ve Sarah Vaughan gibi isimlerin önünde se- çildikten sonra geçen yıl (1989), gene aynı derginin okuyucu ve eleştirmenleri tarafından en iyi "Big Baııd", eleştirmenler tara- fından ise en iyi "Synthesizer player" seçildi. Doğançay'dan 3 sergi • Kültür Servisi — 1962 yılından beri Nevv York'ta yaşayan Burhan Doğançay, Paris, Odensa ve Tokyo'da açacağı 3 kişisel resim sergisi ile son dönem çaJışmalannı sergileyecek. Yapıtlan birçok modern sanat müzeleri ve koleksiyonlarda yer alan Doğançay'ın bu sergileri uluslararası bir niteliğe sahip olmakla birlikte, olgunluk döneminin ürunlerini kapsıyor. Doğançay ilk sergisini 28 Nisan-26 Mayıs 1990 tarihleri arasında Paris Galerie de Genie'de açtıktan sonra, mayıs- haziran 1990 tarihlerinde Danimarka'nın Odensa kentinde Galerie Torso'da ve haziran-temmuz 1990 tarihlerinde Tokyo'da resimlerini sergileyecek. Hkbahar müzayedesi • Kültür Servisi — Uluslararası İstanbul Antika ve Sanat Fuan etkinlikleri kapsamında 13 mayıs pazar günü Yıldız Sarayı Silahhane Binası'nda bir "llkbahar Müzayedesi" yapılıyor. Kültür ve Sanat Varlıklarını Koruma ve Tanıtma Vakfı adına yapılan müzayedeyi vakfın sanat danışmanı Raffi Portakal yönetecek. Müzayede için yerli ve yabancı ekspertiz uzmanlan tarafından yapılan ekspertiz çalışmaları vakfın Nişantaşı, Abdi Ipekçi Cad. Ceylan Apt. No.3'teki adresinde sürdürülüyor. Müzayede nedeniyle aynca 9-12 mayıs tarihleri arasında Yıldız Sarayı'nda eski Türk evlerini konu alan bir sergi düzenlenecek ve aynı konuda bir dizi konferans verilecek. Konıık tenor • Kültür Servisi — Konuk Yugoslav tenor Simeon Gugulovski, istanbul Devlet Opera ve Balesi'nin 5 nisan perşembe günü saat 20.00'de sergileyeceği G.Verdi'nin 11 Trovatore Operası'nda "Manrico" rolünü oynamak üzere Istanbul'a gedi. İFSAK'da yeni yönetiın • Kültür Servisi — İFSAK'm (tstanbul * Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği) 31. Genel Kurul toplantısı yapıldı. Derneğin yeni yönetim kurulu, yapılan oylama sonucunda Cem Çetin, Mesut Güvenli, Aramis Kalay, Aclan Uraz, Candeğer Özsu, Erhan Saraloğlu ve tbrahim Akyürek'ten oluştu. Yönetim kurulu önümüzdeki günlerde toplanarak başkanı belirleyecek. UGUN • VVallraff imzalıyor Günther Wallraff "Nikaragua Günlüğü" ve "En Alttakiler" adlı kitaplannı 15.30 - 18.00 arası Cumhuriyet Kitap Kulübü'nde imzalayacak. • Atatürk Kltaphğı'nda konferans Doç. Dr. Semra Germaner "19. Yüzyü Avrupası'nda Doğu Ilgisi" konulu konferansıru saat 16.00'da Atatürk KitaphğYnda verecek. • Müzik dinletisi "Beyoğlu Bir Şenliktir" programı nedeniyle 16.00-19.30 saatleri arasında araç trafığine kapatılan Istiklal Caddesi'nde liseli öğrencilerden oluşan "Kramp" gnıbu Rock and . Roll gösterisi sunacak. • Üçlü resital Murat- Şükriye-Leman üçlüsünün gitar, bağlama resitali saat 18.00'de Saraçhane Karikatür ve Mizah Müzesi'nde gerçekleştirilecek. • FHm gösterimi ve söyleşi Uçurtmayı Vurmasınlar rdminin saat. 21.00'deki gösteriminden sonra yönetmen Tunç Başaran ve başrol oyuncusu Nur Sürer bir söyleşi yapacaklar. Derimod Kültür Merkezi (Sahil yolu, Beşkardeşler Durağı, Kazlıçeşme). BtLSAK'TA BUGÜN 4 Nisan Çarşamba: 19.00 PANEL: "Deştiri" Füsun AKATLI. Fatih ÖZGÜVEN Sevgi SANLI Yoga-Meditasyon Zerrin AKGÜN 18.30 10.00-01.00 arası CAFE- FOYER-BAR BİLSAK Herkese Açıktır. BtLSAK Sıraselviler. Soğancı Sok. No: 7 CİHANGİR 143 28 79 - 143 28 99
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle