Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 4 MART 1990
LAIKLIK NEDIR.NE DEGILDIR?GEMCAY SAYL i\
Kavramdan uygulamaya laiklikŞener Battal Laik
devlet, insanların
inançlannı koruyacaktır.
Ateisti de, Hıristiyanı da,
Museviyi de, Müslümanı
da aynı mesafeden
koruyup kollayacaktır.
Serpil Üşür Dinin
kurumsal yapısının,
bütünüyle devletin dışına
çıkarılması gerekiyor.
Peki laikliği sadece
bundan ibaret sayabilir
miyiz?
Metin Okçu
Laikliğin siyasi anlamı
devlet iktidarmm dini
güçten soyutlanması;
hukuki anlamı ise devlet
yönetimi ile dinin
birbirine kanşmayışıdır.
Fehmi Koru
Türkiye'de laiklik ithal
edilirken, aynı zihniyete
sahip kişiler iktidarda.
Anglo-Sakson anlayışına
sahip ülkelerde laiklik
tartışmaları yok.
Murat Belge
Aslında bizim geleneksel
laikliğimiz din düşmanı
değildir. Kendisinden
bağımsız bir dini yorumu
bastırmaya yönelmiş bir
uygulamadır.
Ali Sirnten Çağdaş
devletlerde din kamu
hizmeti olarak kabul
edilmez. İnanç ve ibadet
özgürlüğü temel haklardır
ve devlet bunları
korumakla yükümlüdür.
— ı —
SORU — Efendim, laiklik tartış-
masına başlamanm geleneksel ya-
nı, once kavramsai tanım üzerin-
de durmaktır. kuşkusuz laiklik
kavramı Ue UgDi genel tanımlar ue
TiirViye uygulaması arasındaı beüi
(arklar soz konusu olabilir. Önce,
efer nygan gonırseniz, genel kav-
ramsal tanım uzerinde duralım ve
hu arada >ine genel olarak lsUmi-
yet ik laiklik duşuncesinin bağda-
şıp b*tdaşmayacag] sonınunn ir-
delemeye calışahm.
ŞENER BAT-
TAL — Türki-
ye'de laiklik tar-
tışması çok yapı-
lıyor, ama laikli-
ğin ciddı bır tari-
fı yapılmış değıl.
Laiklik, Latince
kökenlı bir keli-
me, eskı Yunan-
cadan geliyor.
Aristo, kendi
ekolü, kendı öğrencileri dışında-
kilere "laikns" dıyor; yanı benıuı
dışımdakilerin duşuncesi olarak
tanımlıyor. Bu tanımla Aristo ıki
şeyı öğrencılerine anlatmış oluyor.
Birincisi, benim dışımda, başka-
lannın da düşüncesi vardır; ikin-
cisi de bu düşüncelere saygı gös-
termek gerekır bıçinunde belirlen-
miş oluyor. Daha sonra Hıristiyan
Onaçağı'nda dini devletin insan-
lara baskısı var; teokratik devlet
bttyük rahatsızlıklara neden ol-
mus. Kilisenın aforoz >etkisı var
ve bu yetki hep yoksuldan yana
olanlara karşı kullanıhyor. Kitle-
lerde, "ben Hıristiyan değilim" ya
da "inanmıyonnn" fikrı yavaş ya-
vaş geuşiyor. Fransız ihtilalı ile la-
ik fikirler hâkımıyet kazanıyor.
Laiklik günumuzde demokratık
yapılanmanın bır unsuru; bır
adam demokratsa laıkliğe inan-
mak durumunda. Yanı demokra-
siyi savunmak durumunda olan
kımse laıkbğı de savunmak zorun-
da. Buraya kadar bır ittıfak var,
ama sorun laiklikten ne anlayaca-
ğız noktasında çıkıyor. İnsanlar
ınanan yaratıklardır, ateıstin de
bır ınancı vardır. Allahsızlığa ına-
rur.
Buna göreınsan fert olarak la-
ik olamaz, inancını tercıh edecek,
ona bağlı olacaktır. Ama laik dev-
let, insanların inançlannı koruya-
caktır, ateıstı de, Hıristiyanı da,
Museviyi de, Muslumanı da aynı
mesafeden koruyup kollayacaktır.
Laik devlet din duşmanı devlet de-
ğildir, ama dını devlet de değildir
Çeşitli dinlere mensup insanların
dini vecıbelerını yerine getirmele-
rmi kolaylaştıran devlettır.
SERPİL LŞUR
— Türkiye'de ge-
nellikle laıklığı
"din ik devlet iş-
lerinin birbirin-
den aynlması"
bıçımınde tanım-
lıyoruz. Bu tanı-
mı yaptığımız
zaman gıdeceğı-
miz nokta çok
açık secik bıçim-
de behrlenmış oluyor. Dinin ku-
rumsal yapısının butünu ile dev-
letin dışına çıkarılması gerekiyor.
Peki laikliği sadece bundan ibaret
sayabilir mıvız? Laiklik, kamu
ajanı dedığımız, kamu gorevı ya-
pan kışilerın de laik olmasını, gö-
revlermı yerine getirırken boyle
davranmalarını zomnlu kılıyor.
Kamu ajanlannın, dınsel ınançlar
karşısında nötr kalması gerekiyor,
boyle tur kamu ajanlarına sahip
olma gundeme geliyor. Saruyorum
Türkiye'de laiklik sorunu açısın-
dan yaşadığımız en buyuk sıkın-
tı, laik kamu ajanı tıpinin gıderek
kaybolması. Bunun sancısım çe-
kıyoruz.
METİN OK-
ÇL — Bilindiği
gıbı laikliğin
başlangıcı 14.
yuzyüın dennlik-
lerıne kadar uza-
nıyor. Ronesans,
Reform ve Fran-
sız thtılali laik
duşunceyi Batı
toplumlarına
yerleştıren en bü-
yuk etkenlerdır. Laiklik terimmın,
felsefı, siyasi ve hukuki anlamla-
n var. Laikliğin siyasi anlamı, dev-
let iktıdarının dını guçten soyut-
lanmasını, hukuki anlamı ise dev-
let yonetimı üe dinin birbirine ka-
rışmayışını içermektedır. Ancak
tarihe baktığımız zaman, laikliğin
hukuki anlamımn tam olarak ger-
çekleşemediğinı, vatandaşlarının
can guvenliğı ıçın devletlerin dini
faalıyetlere zaman zaman muda-
hale etmek zorunda kaldıklarını
göruyoruz
FEHMİ KO-
RL — Laiklik
tartışmaları Tur-
kiye ıçın yenı bır
şey değıl, çok
partilı sısteme
geçtığımızden
berı laiklik ko-
nusunun tartış-
ma zemınıne çe-
kildiğini goruyo-
ruz Dikkatımi
çeken nokta, Turkıye'dekı laiklik
tartışmaları ile eş zamanh olarak
Fransa'da da bır tartışma açılmış
olması Ben bunun doğal olduğu
duşuncesindeyim. Çunku laiklik
Turkiye"ye Fransa'dan ithal edil-
dı, Fransa'dan esınlendi. Saruyo-
rum uygulamaları ve felsefi temeli
ile laiklik Fransa'da bunalım ıçin-
de ve aynı bunalımın burada da
doğmasına şaşmamak gerekiyor.
Fransa'da laiklik Buyuk thtilal-
den sonra yayılmış ve ihtılalın on-
derlen genelhkle "dınsız" olarak
tarumlanabılen kişiler. Onların et-
kisı üe Fransa'da laiklik, dinsizlık
anlamımn ağırlık taşıdığı bır te-
mele oturuyor. Turkıye'de laiklik
ithal edıhrken aynı zihruvete sahip
kişiler yönetfmde. Bu çok onem-
li, çunku Anglo-Sakson anlayışı-
nın egemen olduğu ülkelerde la-
iklik tartışmaları görmuyoruz.
Orada'laiklık daha baska bir duz-
lemde kabul edüıyor ve dın-vıcdan
ozgürluğu çerçevesınde ele alını-
yor. Halbuki Fransa'daki laiklik
anlayışından esınlenen ulkelerde
laiklik, dınsızlerin dindarlara sağ-
ladığı miktarda özgurluk anlarnı-
na gehyor. Fransa'da ihtılalcıler
önceki duzene farklı bakıyorlar,
farklı bır yapıyı savunduklannı
gostermek ıçin kilıseye karşı laik-
liği, kralıyete karşı cumhunyetı sa-
vunuyorlar. Türkiye'de de benzer
bır durum var, cumhuriyeün ku-
rulması ondan oncekı sısteme tep-
kiyi içerıyor.
M U R A T
BELGE — Efen
dım ben bu ta-
nım konusuna
bır parça farklı
bır açıdan yakla-
şacağım. Turkıye
Cumhunyetı,
bana gore hıçbır
zaman laik bır
devlet olmamış-
tır, dtni egemen-
lığı altına almıştır. Ancak cumhu-
riyet bızim tarihimizde, bu açıdan
radıkal bır kopuş değildir, bence
bu hep boyleydı. Osmanlı'da da
durum aynıydt, hatta daha da ön-
cesınde de. Biz buyuk olçude Do-
ğu Roma'nın varisıyiz. Osmanlı
devlet yapısına ve kurumlara ba-
kınca ınsanı şaşırtacak kadar çok
Bızans etkisı göruluyor; sureklilik-
ler, ortakuklar var. Batıdaki tarih-
sel gelışme laikliğe doğru götür-
dü, ama Bızans'ta böyle olmadı.
Patrik ımparatorun memuruydu.
Osmanlı'da da aynı şey var. Çok
genış arazıye yayılmış, çeşitlı ce-
maatleri yoneten bir devlet içınde
yönetımı sadece şeriat ile götur-
mek mumkun değil, devlet başka-
nına kanun yapma dahil çeşitli
yetkiler tanmıyor. Hanefilık aslın-
da buna cevaz veren bir tslamıyet
yorumu; imparatorluk çapma
yukselen butün devlet yapılan Ha-
nefıliğı benımsemiştır Burada bır
hanedan vardır ve Islamın en bu-
yuk memuru olan şeyhulislam pa-
dişah tarafından azledilebilir.
Idam edılen şeyhulislam bile go-
rulmuştur. Dolayısıyla laıkliğe ge-
çilıp de dıyanet ışlerı devlet bun-
yesi ıçıne ahndığında işın ozunde
fazla bır şe> değışmemıştir. Aslın-
da bizim geleneksel laikliğimiz din
duşmanı değildir, kendisinden ba-
ğımsız bir dini yorumu bastırma-
ya yönelmiş bir uygulamadır.
SORU — Savın Sirmen, laikliğin
tanımı konusunda son olarak si-
zin uzerinde durmak istediğiniz
bir nokta var mı?
ALİ SİRMEN
— Laiklik genel-1
lıkle din ve dev-
let işlerirun birbı-
rinden aynlması
biçiminde tanım-1
lanmaktadır. Bu
yetersız bir ta-,
nımdır. Devletin
her ınançta insa-1
na karşı tarafsız
olması ne anla-l
ma gelır? Bugun Italya'yı bir ta-
rafa bırakalım, Yunanistan, Pakıs-
tan ve bırkaç Musluman ulke dı-
şında hiçbir devletin dini yoktur
Çağdaş devletlerde din kamu hiz-
meti olarak kabul edılemez. Kişi-
lerın dınsel ozgürluğu, ınanç oz-
gurluğu, ıbadetin özgurce yapıla-
bilmesı, bu alanda eğitım, temel
haklara gırmektedır ve laik devlet
bu hakları guvence altına almak
durumundadır Ancak temel hak-
lar bildirgelerinde soyut olarak
güvence altına alınmış din ozgür-
luğu laik devlet tarafından somut
olarak da korunmab; devlet bir di-
ni ınancın dığer insanlar üzerin-
de baskı aracı olmamasını da saf-
lamalıdır. Bu nokta, laiklik tanı-
mı açısından çok önemlidır ve sa-
nıyorum en çok ıhmal edilen hu-
suslardan biridir. Laiklik niçin
onemlıdir, vazgeçılmezdir? Çün-
ku laiklik demokrasinin aynlmaz
bır parçasıdır. Laiklik konusunda
çifte standart soz konusu olma-
malıdır. Laikliğin bir duşunce ve
uygulama olarak Batı'da geliştiğı
doğrudur ve orneğin Turkiye'ye
Batı'dan gelmiştir. tyi, ama de-
mokrasi de Batı'da gelişmış bır si-
yasi sistem ve yaşam biçimidır, bı-
ze de oradan gelmiştir Şimdı Ba-
tı'dan telefonu, demokrasiyi aldık
ivn, laıklığı aldık kötu diyebılır mı-
yız? Laikliğin Batı'dan gelmış ol-
ması bizi tedirgın etmemeli, çun-
ku Batı'dan gelen başka şeyler bizı
tedirgın etmiyor. Bakın uzerinde
onemle durmak istediğım bir ko-
nu da şu dının hoşgörulu, bu di-
nin daha az hoşgorülü olduğu tar-
tışmasının laiklik konusu içinde
yerı yoktur. Çunku hoşgörü kav-
ramının demokrasinin yapısal iş-
leyısi içınde bır anlamı yoktur De-
mokrasinin temelinde hıç kimse-
nın, hıçbır bıçımde ozune doku-
namayacağı hak ve özgurlukler
vardır Bu hak ve ozgurluklerin
varlığı hoşgoru kavramına bağla-
namaz; hak ve özgurlükleri koru-
mak ve kollamak devletin görevı-
dır.
Saruyorum laiklik tanımı içın-
de temel hak ve özgurlukler ile de-
mokrası merkezı bir konum al-
mıştır; bu noktayı göz ardı eden
her turlu tanım ya da yaklaşım
çok yetersiz kalacaktır.
StRECEK
Sunuş
(Baştarafı I. Sayfada)
lemleri dile getiren karmasık bir
etkileşim ağı haline dönüşmüş
bulunmaktadır.
Son yıllarda tslamcı siyasal
akımların 67 yıllık Cumhuriyet
tarihinde eşi, benzeri görulmemiş
duzeyde etkiıüik kazanması, ts-
lamcı eğilim ve ıdeolojınin dev-
let kurumlan içinde güçlü bır bı-
çimde yerleşmesi, laiklik tartış-
malanmn yaygınlık ve yoğunluk
kazanmasının ana nedenleri ol-
mustur.
Laiklik, demokrasinin "ol-
mazsa olmaz" koşulu olarak ta-
nımlanabılır. Laiklik ile demok-
rasi arasında bu yaşamsal bağ,
kaçınılmaz olarak antı-laık ts-
lamcı si>ası akınüann özgurlüğU-
nu de siyasal tartışmaya getır-
mektedır.
Bütun bu gelışmelerin sonucu
olarak ortaya çıkan laiklik tartış-
malannda bırbınnden farkb yak-
laşım ve değerlendırmelerin baş
gösterraesı kaçınılmazdır ve bu-
nu doğal karşüamak gerekmek-
tedir. Laiklik ilkesınin tanımı ve
toplum yaşarmna uygulanması
konusunda ortaya çıkan farklı
göruş ve değerlendirmeler arasın-
daki diyalog ya da tartışma, şu
anda oldukça zor gözuken çö-
züm ya da toplumsal uzlaşma
için tek ve vazgecilmez yoldur.
Burada, bır dizı biçiminde ya-
yımlanmakta olan laiklik açıko-
turumu böyle bır gereksınmeden
kaynaklanmış bulunmaktadır.
Açıkoturuma katılıp tartışan kı-
şüerin laiklik ve Türkiye'dekı uy-
gulama konusundaki göruşlerı
birbirlerinden şu ya da b j ölçü-
de farklılık göstermektedir. Bır
bakıma katılanlann, Türkiye'de-
kı laiklik tartışmalarında ortaya
çıkan* temel yaklaşımları temsil
ettikleri ileri surülebılır. Başka
bir deyişle, şu anda Türkiye'de
sıcak bir tartışma konusu olan la-
iklik uzerinde ortaya çıkan bd-
libaşlı göruş, değerlendirme ve
yargılan açıkoturumda kapsa-
mak mumkun gö zükmektedir.
Katıbmcılardan Profesör Kor-
kut Boratav Ankara Üniversite-
sı Siyasal Bilgüer Fakültesi öğrc-
tim üyesidir. Prof. Boratav, asıl
ilgi alanı ekonomi olmakla bera-
ber laiklik ve yakın siyasal yaşa-
mımız uzerinde de çalışmalar
yapmaktadır Aynı öğretim ku-
rumunda öğretim üyesi olarak
görev yapan Dr. SerpU Üşür, ts-
lamcı siyasi akımlar ve özellikle
Iran devrimi uzerinde uzmanlas-
mıştır. tslamcı akunlara sempa-
ti ile bakan Zaman gazetesinden
Fehmi Koru ve gazetemiz yazan
Ali Sirmen, laiklik konusunda
basın dunyasında ortaya çıkan
farklı yaklaşımlan ve değerlen-
dirmeleri dile getirmişlerdir. Es-
ki Millı Selamet Partisi parla-
menterlerinden, halen Refah
Partısı'nde politika yapan Ş«ner
Battal, eski öğretım üyesi ve ya-
zar Murat Belge ve emekli gene-
ral Metin Okçu sorunlara farklı
yaklaşımları ternsıl ederek oturu-
ma katkılarda bulunmuşlardır.
Daha önce oturuma katılacağını
bıldıren, fakat daha sonra yoğun
uğraşlan nedenı ile katılamayan
Diyanet lşleri Başkam Prof. Dr.
Said Yazıaoğia, ortaya atılan so-
rulara >aalı cevaplar göndermek
nezaketinı göstermıştir.
Açıkoturum, duzenleyenler
açısından ıki temel hedefi gerçcfc-
leştinneye çalışmıştır. Bunlardan
birincisi, konunun yaşamsal öne-
mini bir kez daha dile getirmek-
tir. tkinci temel hedcf
ise bu yaşamsal konuda farkb
görüşler arasmdaki diyalog ve
tartışma eksikliğini bir ölçüde de
olsa kapatabilmektir.
CL.S'EYT AH( A YIREK90'DAN 80'E POLİTİKATUNELI
Çağlayangil eski politikacılara sert davranılmamasını ister, Evren partifaaliyetlerinin sürmesine kızar
Evren: Kaddafi, Saddam gibi yapmadık
thsan Sabri Çağlayangil'in Evren'e bırak-
tığı mektupta one surulenler, kuşkusuz De-
mirel'ın görüşlennı kapsıvordu. Demırel ile
Çağlayangil arasındaki sıkı ışbiriiğı ve >akın-
lığı bilenler başka turlü duşi'nemezlerdı. Çağ-
layangil'in mektubu, bır açıdan, Demirel'ın
göruşlerını dolaylı >oldan Evren'e ılettığı bi-
çiminde vorumlanabılırdı.
Mektup, "Başansız bukumetlerin çaresi
vardır. Biri gider, biri gelir, felâket olmaz.
Ama ordu, siyasete bulasmanın ve iktidar ol-
manın kaçınılmaz erozyonuna bir kere kapı-
lırsa, onun çaresi >oktur" dıyordu. "Çunku
ordunun vedeği yoktur. Bunun içindir ki ak-
lı başında her poiitikacının bu devirde baş di-
lcgi. sizlerin başanya ulaşmanızı istemek \e
beklemektir. Siyaselçilerin 12 Fylul uzerinde
değişik goruşleri olabilir. An.a ınanın ki, Si-
lahlı Kuvvetler'in millete olan beyan \e taah-
hutlerini başanvia sonuçlandırarak bir an ev-
vei gorevlerine şerefk donmelerini temenni el-
meyen siyasetçi duşunulemez."
Daha sonra bir vurgulama geliyordu. "Er
veya geç. ama mutlaka demokrasive donule-
Cegi duşunulurse, 'polıtikacılan. memleketin
yeniden normale dondurulmesi gayretlerinin
dtşına itmenin veya onlan geçmişin tek sonım-
hısu sayarak indtmenin yarar deği), zarar sa-
yüması gerekir."
Bu mektup, Evren'in "Tencereyi
pislettiler" demesinin uzerınden ikı buçuk ay
geçtikten sonra 12 Eylul liderıne verılıyordu.
Eski sıyasetçilenn tumuyle "dışlanacağının"
açıklanmasından sonraki gelişmeler dikkate
alınarak yazılmıştı. Kimi behrtilere karşı bir
mesaj, bır onlem!
Bıçak gibi
Çağlayangil, "Siyasetçüerie temaslannız bı-
çak gibi kesüdigi için veya bize oyle gorun-
düğu için bu durumlar sizlere intikal ettirile-
memiş olabilir" dıyor ve ekliyordu "Biz, bu
iemas kopukluğunu, 12 E>lul hareketiyle, her-
hangi bir zümre veya ,,..,.:\s ara&ında ba^lantı
varmış gorunumunden kaçınma istegine hara-
letmiştik. Boyle bir goruntunun Silahlı Kuv-
vetler'in olduğu kadar, sijasi heveüerin deya-
ranna olmayacagı goruşunu paylaştık. Zama-
BI gelir, bizim de katkımıza luzum hissedilir-
sc elbet gereği yapılır dive duşunduk, sabırla
bekledik. Hâlâ da o sabnn içindeyiz."
Çağlayangıl, "Son gelen •Vvrupalı parla-
menterlerle vaptığı konuşmalan" aktanyor,
onların "Telaş etmeyin, nasılsa demokrasive
dbnecegiz, bize zaman tanıvın di\orsumi7,
ama bizim için kötu ortıek oluyorsunuz. Te-
rör ttalya'da da var. Siz eger 'demokrasi fe-
da edilmeden anarşi bastınlamaz, bunun hak-
lundan ancak askerı idare gelebilir tezini sa-
vnnursaruz, İtalya dahıl birçok NATO ulke-
si sıkıntıva duşer dediklerini"*soyluyordu.
Fransız mılletvekıllerı ıse "Boylesine inti-
kal devrelerinin en buyuk sıkıntısı
bârokrasidir" demişlerdi. Burokrasi el attığı
konulan genışletip yaymaya amacı, aynntı-
lann içinde görunmez hale sokmaya her za-
man ve her yerde hevesliydı "Mukemmdi ya-
palım derken, iyi yapmak imkânı da elden ka-
çınlırsa, yazık olur'du
Çağlayangil, "12 Ejlül gunu \aki telefon
göruşmesinde de belirttigi gibi. bu devreler-
de 'zaman' faktorunun degeri uzerinde" du-
racağını söyledı, bır ısteğı ıçerır gıbı gorunen
cumleyle mektubu bağladı.
"Memleketin derdi de devası da bizzat za-
tıâliniz tarafından 12 Evlul'un ferdasında an-
latıldı. Bunlann gerçekleşmesine sivasetçile-
rin katkıda bulunmaya hazır olduklarından
şuphe joktur" diyordu.
Parlamenter dönemde orduyu
aracı yapmak
Mektup metnınde ve Çağlayangil'in soyle-
dıklerinde ozetle bu oğeler vardı, ama sozcu-
ğunu kaçırmadan ızleyen Evren yarutlamak-
ta gecıkmedı
" "Poliıikacılann hepsi bugıinku idarenin
başanlı olmasını istiyor' dediniz. Eğer cum-
lenin başına, 'Aklı başında politikacılar' iba-
resini kovmas;;- dınız, hemen itiraz edecektim.
Aklı başında politikacı da o kadar fazla değil"
dedı.
Örnekler vererek sozlerinı sürdurdu:
"Biliyorsunuz, vaktivle Ecevit, sizden al-
dığı ve bakan yaptığı parlamenterlerie kabi-
ne kurdu. Yurumedi. Iş sarpa sannca, Ada-
let Partilüer bana geldiler; 'Goruvorsunuz kö-
tuve gidiyoruz. Bu hukumet çekilsin. İki bu-
yuk partinin iştirakivle geniş tabanlı bir hu-
kumet kurulsun, biz razıyız' dediler."
Vah parlamenterler vah. Vah sivıl, demok-
ratık dunya ısteyenler vah! Açmazdan çıkışı
askerler aracılığıyla bulmaya çahşanlara ba-
kınız!
Evren, sonraki gelışnıelerı de anlatıyordu:
"Halk Partisi'nin vetkililerivle temas ettik.
Ecevit, 'Ortada bir hukıimet var, bizi duşii-
nırlerse, o zaman duşunulur, şimdi ni>e
çekilelim' demiş. Olmadı. Sonra o hukumet
duşunıldu. (Ecevit hukumeti, duşurulmedi.
Ekim 79 ara secimlerinde CHP buyuk oy kay-
bına uğrayınca istifa etti.) Ben, Sayın Koru-
turk'e,' \man. \dalet Partisi'nin yine eskisi
gibi. MSP ve MHP'li bir hukumet kurması-
na meydan vermeyiniz. Ancak, iki buyuk par-
li birleşirse, bugunku şartların altından
kalkılabilir' diye çok sovledim.
Konıturk, 'MSP ve MHP dışandan destek-
leyecekler, hukumet içinde olmayacaklar' de-
di. Adalet Partisi'nin tek başına hukumeti (12
Eylul'deki son Demirel hukumeti) kurması-
nı onayladı. Onun duşuncesı, bir an evvel hu-
kumet buhranına son vermekti. Bu yolu ter-
cih etti. Bu sefer Halk Partililer bana geldi-
ler. "
Sankı Genelkurmay Başkanlığı demokra-
tık rejımde "arabulucu", sankı futbol hake-
mı
Topu bır o alıyor, bır öteki Maşallah!
Evren, "Bu sefer Halk Partililer bana
geldiler" dedı ve anlattı:
" 'Bu iş yurumuyor. Ecevit, başbakan ol-
mak istemiyor. İki parli bir tarafsızın Baş-
bakanlıgında bırleşsin, guçlu bir hukumet
kurulsun' dediler. Ben de kendüerine; 'İnsaf
edin. Onlar size başvurduğu zaman olmaz de-
diniz. Şimdi nasıl teklif edecegiz? Aynı ceva-
bı verirlerse ne diyecegiz' dedim. Tekliflerini
reddettim."
Top, ortada kalmıştı. Evren surdürdu:
12 Eylul'e kadar çalışan hukumeti amaç-
layarak. "Ama o hukumet de yurumedi" de-
dı, hakem, maçı tatıl eden duduğu nıçın çal-
mıştı? Onu da açıkiadı:
"İşin sonunu hep beraber gorduk. Sizin,
(curahurbaşkanlığı) vekâlet sırasında gayret-
leriniz oldu. Çalıştınız, biz uyardık. Hiçbiri
kâr etmedi. Eldeki anayasa ile işleri vurute-
miyorduk. Bunu Oemirel de soyluyordu. Fa-
kat anayasayı degiştirme zaruretini Ecevit ka-
nadına bir turtu kabul ettirenıedik. Hiçbir şey
"Bunun içindir ki kararlıyız. Bu durumun
geri gelmesine meydan vermeyeceğiz. Ama,
bu iş çok zor. Bunu nasıl teınin edecegiz? Bel-
ki anayasaya bir madde koyacagız, belki baş-
ka bir formul bulacagız. Fakat kıstas ne ola-
cak? Bizim takdirleriraize mi kalacak? Sade-
ce liderlere hasredilse olmavacak. Boylece ya-
şın yanında kuru da yanacak. Bir genel ted-
bir almak gerekecek."
Nısan 1981'de bunları soyleyen Evren Pa-
şa, anayasaya koydurduğu on vıllık siyasal >a-
sağın kaldırılmasına 1987 yılında onayak ola-
caktı. O tarihte ıçende ve dışarda görulme-
>en baskıya, 83'te parlamenter duzene geçıl-
dıkten sonra, dayanamamıştı! 12 Evlul'un ko-
ruduğu siyasal kurumlar başaşağı giderken,
başta Demirel ve otekı liderlenn grafıği yuk-
selmışti
Evren, onemlı bır duyurumda bulunduktan
sonra "teselli edici" bir davranış sergıledı:
Çağlayangil Paşam! Size şerefimle teminat
verlrim ki bizim tarafımızdan parti siyasi
faaliyetleri yoktur. Ecevit göz önünde koca
büro açtı. Hanl hanl çalışıyor.
Evren Onları da biliyoruz. EcevitMn men
edilmesi konusu görüşüldti. Derginin tirajı
düşüyor. Arkadaşlara bırakm yazsm.
Nasıl olsa bir hatayapacak. Ecevit kendi
kendini bitirecek.
Çağlayangil Liderleri tasfiye etmek şikâyetçi
olduğunuz durumlan önleyecek mi? Tartışma
bitmez.
Evren Memurlar alışmış. Nasıi olsa iş siyasi
partilere kalacak diyorlar, iş gördüremiyoruz.
Politikacılardan ümitlerini kessinler istedik.
Çağlayangil Bunları vakti gelince tartışmaya
açardınız, politikacüarı karşımza almakta
yarar var mı?
kâr etmedi."
Bunları anlatırken, Evren'in kuşkusuz var-
mak istedığı "onemli bir nokta" vardı ve soy-
ledı:
"Öyle oyle bugıinku duruma geldik. Şim-
di herkes 'Normale donelim donelim, ama yi-
ne her akşam, liderlenn biri inip oburu tele-
vizyona çıkacaksa, bir Erbakan, bir Ecevit,
bir Turkeş, bir o soyledi, bir bu soyledi, su-
rup gidecekse, 12 Eylül'u niçin yaptınız?' di-
yorlar. Bunlara hak vermemek mumkun
mu?"
1982 Anayasası'na gıren siyasetçi yasağının
ana ılkesini o sırada açıkladr
"Bu itibarla liderler hakkında bir karara
varmak zarureti doğuyor. Bu sadece benim
fikrim değil, Komutanlar da boyle duşunu-
yor, Silahlı Kuvvetler de boyle duşunüyor, bu-
tun kitle boyle duşunüyor" dedı ve askerı > o
netimin ust kademesindeki yargıyı pekıştırdı:
"Bundan, fazla bir endişe de duvmamak
lazım. 27 Mayıs'ta da boyle olmadı mı? Ge-
ride bıraktığımız devrin politikacılan da bir
dönem uzak kalabilirler. Ama, sizin içinizde
de Halk Partisi'nin içinde de cidden kıymelli
kimseler var. Onları da feda etmek zor. Ne
yapılacak, nasıl yapılacak? Bizi çok duşun-
duruyor. Bir yandan da kararlıyız. Bakalım
ne olacak?" dedı.'
Açıklamalarına gore "demokratik hak ve
ozgurluklerin kotuye kullanılarak bunalımlar
çıkanlması, sade Türkiye'nin sorunu değil;
dunyanın, özellikle Batı Avrupa'nın birçok
devletlerinin derdi haline gelmişti. Ingiltere,
Amerika, İsviçre gibi birkac ulkenin dışında;
demokrasi, dejenere ediliyordu. 'Baksanıza,
Amerika'da bile Reagan'ı vurdular' " .
"Ben Almanya'nın geleceginden de endişe
ediyonım" dıyordu. "Bunlar ya komunizme
ya Naziliğe yonelmenin teblikesi içinde goru-
nuyorlar. Demokratik rejimin iyi işletilmesi
için mutlaka birtakım tedbırtere ihtiyaç ol-
duğu anlaşılıyor."
Bulunan onlemlerın sonucu ortada: TO ve
kurduğu sultal
82-83'leri görmek istiyorsanız
Ikilı goruşmenin bundan sonraki bolumu,
1982-83 yıllarında askerlenn alacağı onlem-
lerle siyasi kararlann bır çeşıt aynasıydı:
Çağlayangil: "Paşam, şahıslar uzerinde na-
sıl tedbır ahnacak? Lıderlen tasfiye etmek, şı-
kâyetçı olduğunuz durumlan önleyecek mı?
O liderler gider, başkaları gelır Bu sefer on-
lar televızyonlarda her akşam tartışmalara.
başlarlar. Liderleri değiştirmek, nilleri orta-
dan kaldırmak olmaz kı! Tartışma bitmez.
Aynca seçme, seçilme, anayasa ile nasıl men
olunacak? Cezaya çarpılmamış ınsanlara 'Sız
bir devre seçıiemeyeceksinız, sabredın' deme-
nın gerekçesı ne olacak
7
Eğer bunlan anaya-
saya koyarsanız, oyle anayasa referanstaı
geçmez. (Geçtı, hem de yuzde 92 oyla).
'Kararlıyız' diyorsunuz, ıyı ama, yolu na-
sıl olacak? Bunu iyi duşünmek lazım. Sonra
politikacılar hakkında böyle bır karara var-
mış olsanız bile, bunu şımdiden nıye ılan edi-
yorsunuz? Vaktı gelince tartışmaya açardınız.
Politikacılan şımdiden karşımza almakta ya-
rar var mı?"
Evren: "Bu gibi guçluklenn olduğu doğru-
dur. Politikacılann seçilme meselesinı şimdi
ortaya niye attığımızı soruyorsunuz. Bızım za-
manımızda da burokrasıde zorluklar çekıyo-
ruz. Memurlar alışmış. 'tlerıde ya Demırel ya
Ecevit gelır, nasıl olsa iş sıvası partilere
kalacak' diyorlar, iş gorduremıvoruz. Politi-
kacılardan ümitlerini kessinler ıstedık.
Bu zorluklara karşı bizi teşvık eden, cesa-
ret verenler de var. 'Halk sızı tamamen des-
tekliyor, arzularuuzı korkusuz gerçekleşti-
rebilirsinız' diyorlar.
Ben bunlara uysam veya Kaddafi yahut
Saddam gıbı olsam, hemen referanduma gi-
dıp 'kendımızı ortaya koymak yoluna' gıder-
dık "
Anlaşılan askerlenn çevıesinde de "başka
bır çember" oluşmuş ateşi korukluyor. Kuş-
ku yok, buyuk bolumu "askerı yönetımler-
de gorulen sivil" tıplerdi. Evren, "bu teza-
hurlere kapılmadığını" söyledikten sonra:
"Eksik olmasınlar, Allalı razı olsun mıllet
desteklıyor. ama halka guven olur mu?" de-
di. Halka neden guvenılemeyeceğını ornekle-
dı: "Beğendığı bir futbolcuyu stadyumda çıl-
gınca alkışlar, kıyamet koparır Ama aynı
adam hele bır gol kaçırmaya gorsun, basar yu-
hayı "
Bu ara, Demırel'e de bir "mesaj". Sonra-
ki yıllarda, soyleşiler arasında Demırel'i suç-
layacaktı:
"Bugun bile, partı faalıyetlerı surdurulu-
>or Toplantılar, buluşmalar eksılmiyor 'Sız
ıstedığınız kadar yasaklayın, başa
• çıkamazsınız' diyorlar. Bakalım ne yapaca-
ğız?" dedı 81 sonlarında Danışma Meclısı
açılırken, Çağlayangıl'e soyledıği gerekçeleri
one surerek "partılerı kapattı."
Çağlayangil: Paşam! Bizden size, sizden bi-
ze laf getirenlere kulak verılirse, birbirimize
gıreriz. Size şerefimle temınal verirım ki bi-
zırr. tarafımızda parti -siyasi faaliyetleri yok-
tur. Demırel kendısını zıyarete gelenlerle has-
bihal dışında hiçbir programlı çahşmaya gır-
mez. Herhangı bir buroya gıtmez. Konusma-
lan da sabır ve ıntizar telkınlendir. Eğer ar-
kadaş yemekleri, nikâh, duğun törenleri parti
faalıyetı sayılıyorsa, o başka!"
Çağlayangil'in and içerek verdiği guvenceye
karşm Evren, kapalı dönemde Demırel'in po-
litika yapmadığına hiçbir zaman ınanmadı.
Bir soyleşıde "Ecevit açık oynadı, çıktı orta-
ya savaştı. Ama 'otekı. .Kapalı kapılar
ardında" dıyor, Demırel'iıı evinde politika
yaptığını soyluyordu Bu inancını yıneledıği
tarih, 13 Eylül 1989 ıdı.
Çağlayangil: (Surdürdu) "Ecevit göz önün-
de koca buro açtı. Hanl hanl siyasal ya-
zılar yazıyor. Onu siyasi faaliyet saymıyorsu-
nuz. Hiç ses çıkarmıyorsunuz. Aslında o dergi
ışı gostermeliktir. O matbaa Ecevit hesabına
ışleyen bır Halk Partısı merkezınden başka bir
şey değıldir"
Evren: Onları da biliyoruz Arkadaşlar da
bunun uzerinde durdular. Kapatılması veya
Ecevit'in yazmaktan menedılmesı konuşuldu.
Ben durumu incelettinyorum. Derginin tira-
jı muntazaman duşüyor. 'Ecevit kendi ken-
dini bitirecektir' Arkadaşlara 'Bırakın yazsın,
nasıl olsa bir hata yapacak, bir gaf yapacak-
tır. Kendı kadennı kendısı orecek. Bekleyelim'
dedim."
Ecevit'in "kaderini, askerler ördü" ve Es-
ki CHP lıderinin hapishane gunluğü başladı:
Sağdaki bir partiyi kapatıp vurdular mı, sol-
daki bir partıyi hareket edemez hale sokuyor-
lardı. Buyuk Turkiye Partisi kapatıldı, SO-
DEP vetolarla seçime gıremedi. Sağ ile sol
arasında denge!
Çağlayangil: "Niye müsamaha ediyorsu-
nuz?" .
Evren: 'Efendim, parası yetmıyormuş. Ge-
çım sıkıntısı varmış. O dergıden de para
alıyormuş' dediler. Parası yoksa dergide yi-
ne görev alır Mesul mudur olur, çalışır, yazı
yazması şart mı? Ama yazıyor ışte. Kendi ken-
disıni ele verecektır."
Konuşmanın akışı değiştı. Çağlayangil,
"eleştiriye gelmediğinı" soyledi. Orduyu si-
yasete bulaşurmamalarını, her şeyın başında
ıstıkrar geldığım, " o tedbırlerın alınmasına
onem verılmesım" ıstedi. Evren, "eskı du-
rumlar gelmesın dıye gerekh tedbırlen alma-
>a çalıştıklarını, bir gun evvel işi bıtirmeye
azımh" olduklarını anlattı.
Çağlayangil, bır deneme daha yaptı, "Bu
gibi hallerde bunyeden gelen guçlukler, teh-
lıkeler vardır Aranızda ihtılaf çıkabilir. Alt-
ta kıpırdanmalar olabilir. Boyle durumlar var
mı?" dedi.
Konuşmanın sonuna doğru, bır iki ilgınç
sahne daha
SCÜECEK