05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/12 PAZAR KONUĞU 4 MAKT 1990 Seramik sanatçısı (savaşçısı) Alev Ebüzziya Siesbye: Bazen çanak kazaııu;bazen benSeramik, toprakla ateşin eşsiz buluşması. Bu buluşma, ta neolitik çağlardan başhyor ve sayısız teknolojik yeniliklerle günümüze dek uzanıyor. Seramiğin öyküsü insanlığın öyküsüyle yaşıt bir anlamda. Önceleri asıl görevi, toplumun gereksinimlerini karşılayan ürünler gerçekleştirmek olan seramik sanatçıları, endüstriyel gelişimlerin sonucunda işlevsel amaçlı ürüfılerle sınırlanmaktan kurtulup kendi bireysel, düşünsel ve estetik yorumlan ile hareket ederek sanatlarını uygulamak olanağım buldular. Alev Ebüzziya Siesbye de bu sanatın dünyaca tanınan uygulayıcılanndan biri; ancak Siesbye, kendisine özgü 'çanak'larıyla seramik sanatımn işlevsel ve gündelik geleneğini 'keskin' bir sadelik içerisinde sürdürüyor. Yaşamını yıllardır yurtdışında sürdüren sanatçımız çok küçük dipler üzçrinde oturanolağanüstü dengeli,yüksek pişirimli çanaklarlatanınıyor. Kopenhag muhabirimiz Ferruh Yılmaz, Alev Ebüzziye Siesbye ile seramik sanatı, Danimarka, Türkiye ve Paris üzerine konuştu. SÖYLEŞİ FERRUH YILMAZ PAZAR KONUĞU I Siz gazeteci bir aileden geliyorsunuz, pe- ki seramiğe ilgi nereden geliyor? Dişçi, sekreter fılan olamayacağım besbelliy- di. Liseyi tngiltere'de okuyup dondükten sonra Ingiliz filolojisi okumayı istiyordum. Türkiye'- de lise bitirme imtihanlanna girmem gerekti. Yo- rucu bir çalışmaydı. Biraz nefes alabilmek için Füreyya Hanım'ın atölyesinde çalışmaya başla- dım. Daha sonra Güzel Sanatlar Aİcademisi'nin heykel bölümüne girdim. 2 yıl İlhan Koman'ın öğrencisi olmak için çaJıştım, ama llhan Koman okuldan aynlınca ben de okulu bırakıp seramik- te karar kıldım. ••IH/t/ferfen başka bir meslek seçmeniz ko- nusunda pek telkin gelmedi galiba.. Annem, babam dileklerini söylerlerdi meslek seçme konusunda, ama hiçbir ısrarda bu- lunmadılar. Ailemizde gazetecilikten, yazarlıktan başka her çeşit sanat dalına ilgi gösterilirdi. Evi- miz sanatçılarla dolup taşardı. Hayranlıkla din- lediğim bu güzel insanların, elbette ki meslek se- çimimde bir etkisi olmuştur. • • • • • Seramikte karar kıltp akademiden ayrıl- dımz... Brüksel'de bir iş bulup lstanbul'dan aynldım. Daha sonra Almanya'da seramik fabrikalarında 2 yıl işçi olarak çahştım. Yüzlerce vazo dekonı yapıyordum günde. Baktım ki fazla bir şey öğ- renmenin imkânı yok. Türkiye'ye dönüp Ecza- abaşı'nın sanat atölyelerinde çalışmaya başladım. Bu arada atölye çalışmalannı kapsayan toplu bir sergiye katıldım. tlk sergimdi. 62'nin sonunda da Danimarka'ya gittim. ^B^^MNeden Danimarka? 6O'lı yıllarda İskandinav tasarımı çok önem- liydi. Dergilerden, kitaplardan izlerdik. Formla- nn sadeliği, dinginliği, kullanılışlılığa, maddeye verilen önem çok ilgimi çekiyordu. I Bilinçli bir seçim yani Danimarka? Evet, evet. Üstelik çalışabileceğim bir atölye de vardı. Bu güzel fırsatı kaçırmak istemedim. ••^•ifu^ü/ı ulaştığımz düzeyde o zamanlar yaptığınız seçimin etkisi olduğu söylenebilir mi? Danimarka'ya gelmeseydim bugün yaptıkları- mı yapamazdım. Maddeyi tanımayı, değerlendir- meyi, maddenin olanaklanm burada öğrendim. Yüksek pişirimli seramikle ilk burada tanıştım. Hammadde değişince işlerim de değişti tabii. Is- tanbul'da çoğunlukla çanak yapıyordum. Dani- marka'da yaptığım çanaklar önce İstanbul'da yaptıklarımın bir çeşit devamıydı, benzerlikler vardı; ama zamanla maddenin sırlannı öğrendik- çe değişmeye başladı çanaklar. Daha bilinçli ça- lışmaya başladım. İ ^ H H H Çanaklanmzın özelliği çok küçük bir ta- bana oturması ve her an havalanıp uçacakmış iz- lenimi vermesi. Bu size özgü çanakları yapmaya ne zaman başladınız? Zamanla değişti, gelişti. Bugün yaptığım çanak 5 yıl önceki çanağa benzemiyor. Küçük dipli ça- naklan İstanbul'da da yapıyordum. Danimarka'- da Kongelige Porcelaen fabrikasmın sanat atöl- yelerinden birinde bu küçük dipler yüzünden az azarlanmadım. İlle de kendi geleneksel işlerine benzer işler yapmamı istiyorlardı. Yüksek pişi- rimli seramik ağır olmalıymış, oturaklı olmalıy- mış. Renkler sadece şöyle ya da böyle olabilir- miş. Bir süre söylendiler böyle. Ama ben aldır- mayıp bildiğimi okudum. Fabrikalar ne de olsa verdikleri bütün özgürlüğe rağmen tutucu oluyor- lar. "Ya saülmazsa" kaygısı. Oysa benim için önemli olan satüıp satılmaması değil, yeni bir şey- ler yapabilmekti. Aklımda, gönlümde, arulanmda hep eski Anadolu medeniyetlerindeki heykeller, kazanlar vardı. Hep o sadeliği, sadeliğin o gücü- nü, az ve özü aradım. ^ ^ • • H Sanat eleştirmenleri İskandinav tasarı- mının sade, ince ve zarifolma özelliğinin sizin ça- naklarmızda görülebildiğini söyluyorlar. Bu du- rumda siz onların bu değerlendirmelerine katıl- mıyorsunuz? Katılmıyorum. Sadelik, özlülük sadece Iskan- dinavya'ya ait değil ki. Kuros heykelleri var, kos- koca bir Mısır sanatı var. Bazı eleştirmenler az seyahat ediyor olmalılar. Ama tekniği Danimar- ka'da öğrendiğim gerçek. Daha önce dediğim gi- bi, buraya gelmeseydim, şimdi yaptıklarımı ya- pamazdım. Danimarka'da yaşayan bir Danimar- kalı olsaydım da yapamazdım. l ^ H M Bunun dışında kullandığınız renkler, ya- bancılara Türkiye'yi ammsatıyor, deniz mavisi, gölyeşili, patlıcan moru... 6O'lı yıllarda yüksek pişirimli seramikler pek renkli değildi. Gri, bej, beyaz, siyah filandı da- ha çok. Nedenini bilmiyorum, ama renklere olan tutkumdan olsa gerek, o zamana kadar pek kul- lanılmayan sırlar yapnm. Renkler de fonnlar gi- bi dönem dönem değişiyor. Bir gereksinme söz konusu. Bazen çanağa göre renk bazen de renge göre çanak yapıyorum. Bu karanlığı bitmez tü- kenmez ülkede renk özlemek kaçmıhnazdı her- halde. Içgüdü, birikim, özlem, büyü. Her renk başka bir dekor gerektiriyor. Renk, forum, do- ku, dekor birbirinden aynlmaması gereken öğe- ler. • I ^ ^ H Çanaklarınızfonksiyonel olmaktan çok birer heykel gibi algılanabilecek şeyler, çanakla- nn rengi ve biçimi kadar içinin boşluğuna, içi- nin boşluğunu sunuşuna da önem veriyorsunuz. Çanaklann gerilimi de galiba buradan geliyor, ya- ni çanaklar durduklan yerde etraflarına bir geri- lim saçıyorlar. Çanakların içi, boşluğu, dış çizgiyi tamamlı- yor bence. Dıştaki gerginliği içteki boşluk veri- yor. Heykel gibi algılandıklan doğru. Gerilim, ça- lışırken yaşadığım gerilimin toprağa yansıması. İnce olmalan da bir gerilim yaratıyor. Incelikle- rine rağmen "çıt kınldım" olmamaları şart be- nim için. Tersine "tdüikeü" çanaklar yapmak is- tiyorum. * • • • ^ H tncelikten bahsederken, çanaklannız ça- J pı bazen 1 metreyi de bulsa duvarlan oldukça in- ce. Bu ıslak çamurla çalışırken zorluk çıkarmı- yor mu? Seramik yonıcu, ağır bir meslek ashnda. Par- A L E V E B Ü Z Z İ Y A S İ E S B Y E Alev Ebüzziya Siesbye 1938 tstanbul doğumlu. Liseyi tngiltere'de bitirdikten sonra tstanbul'a dönerek iki yıl Güzel Sanatlar Akademisi'ne devam etti. Bu arada Türkiye'nin ilk seramikçilerinden Füreyya Hanım'ın yanmda çalışmaya başladı. Akademiden ayrıldıktan sonra Federal Almanya'da Dümler&Breiden fabrikalarında dekoratör olarak çalıştı ve sonra tekrar tstanbul'a dönerek Eczacıbaşı'nın sanat atölyelerinde çalışmaya başladı. Alev Ebüzziya 1962 yılında geldiği Danimarka'da Kopenhag Kraliyet Porselen Fabrikası 'na girdi. Daha sonra kendi atölyesini kuran sanatçı. bütün dünyaca, Danimarka'da evlendiği kocasından aldığı Siesbye soyadıyla tanındı. Danimarka 'daki çeşitli kişisel sergilerinin en önemlilerinden biri, I981'de Kopenhag Sanat Birliği'nde açtığı "retrospektif" sergisi oldu. Alev Ebüzziya Siesbye Danimarka'dan başka New York, Rotterdam, Stockholm, Viyana, Köln, Düsseldorf ve Londra'da açılan birçok önemli sergiye katıldı, buralarda kişisel sergiler açtı. Türkiye 'deki sanatseverler de Siesbye'nin çanaklannı Galeri Nev'de görme olanağım elde ettiler. Sanatçı son iki yıldır Paris'te oturuyor ve zaman zaman Kopenhag'daki atölyesinde çalışmak üzere Danimarka'ya geliyor. şadım, burada çalıştım. Artık başka şeylere ihti- yacım var. Danimarka iyi hoş, çalışmak için ha- rika bir ülke de fazla küçük bir ülke. Bir lastik hücre gibi ustüme gelmeye başladı artık. Yani bo- ğulacak kadar sıkıldım sonunda. Sıkıldım çün- kü maalesef burada büyü yok, delilik yok. Bü- yüsüz bir ülke, şiirsiz değil belkirama deliliği az. Her şey yerli yerinde. Gözü rahatsız edecek hiç- bir şey yok. Hiçbir ağaç bir diğerinden büyük ol- mamah. Herkes işinde gücünde. "Bu benim işim, bo benim işim değil" diye çok sınırlı düşünülü- yor. Bu da beni sonunda müthiş sıkmaya başla- dı. Başka bir düzende, başka bir ortamda çahş- ma ihtiyacım hissettim. Benim için de Paris'e git- mek çok doğaldı. Türkiye'de sanatta olsun başka alanlar- da olsun birazcık başarıh olan kadınlara, "gü- zelliğiyle, kadmlığıyla basardı" derler. Halbuki gördüğüm kadanyla yurtdışına çıkan bir Türk sa- natçısı olarak başanlı olmak biraz daha zor. Da- nimarka 'da da genellikle sanatçınm fıziksel özel- liklerinden çok yaptığı işe bakılır, ama yine de duyurmuşsunuzdur herhalde bu tür "•eleştiri.'" Bir insana "çirkinsin" demek ne kadar ayıp- sa, güzelsin demek de o kadar ayıp. Böyle eleşti- rilerle her zaman karşılaştım; yok Ebüzziya aile- sinden geldiğim için, yok yüzümün ortasında bur- num olduğu için falan. Bunları ömrü billah dinle- dim. Eskiden çok üzülürdüm, şimdi söyleyenler adma üzülüyorum. Bu tür eleştirilerle doğrusu sa- dece Türkiye'de karşılaştım. Burada kimse "gü- zel olduğun için başanlısın" demedi. Batı'da böy- le kompleksler yok. Önemli olan ortaya çıkan iş. • ^ ^ ^ B Çanaklarınıza geri dönelim. Sonuçta or- taya çıkan zarif ve güzel çanaklara bakıp aldan- mamak lazım gibi geliyor. Oldukça zor bir iş ol- malı. Bazı çanaklar o kadar büyük ki bir insamn kollarıyla çevresini sarması imkânsız. Yani fizi- ki olarak da güç isteyen bir iş. Her iş gibi sera- miğin de "iş sorunlan" olmalı? Seramik ağır iş. Ufak parça yapmıyorsan he- le, çok ağır bir iş. Çamuru dövmek, yoğurmak, vurmak, tornada çekmek, bütün bunlar çok ağır işler. Onun için bizim elimiz kolumuz pek güçlü olur. İnsanın belini de koparır bu meslek. Çün- kü tornada oturma pozisyonu çok kötü bir po- zisyondur. Bel ağrılan pek yaygın. Yani meslek- ten gelen fiziksel dertlerimiz boldur bizim. Bunun dışında çok zehirli maddelerle çalışıyo- ruz. Baryum karbonat mesela, çok zehirli bir madde. Maske takmanız gerek. Sprey yapıyor- sunuz, onun tozu, pişmiş toprağın ciğere yerle- şen tozu. İnsanı öldürür giderek, dikkat edilmez- se. Yani sağhklı bir meslek değil. Önlemler almak gerek. Özel sağlık sigortası dışında hiçbir güven- ce de yok. • ^ ^ ^ H Daldan dala atltyoruz. Çanaklarınızda mükemmelci olmakla tanımyorsunuz. Mükem- mel olmadıkça bitmiş sayılmıyor bir çanak sizin için.. Alev Ebnzziya'ya göre gttnumiiz Türk seramik «anatrada hâlâ taklitçilik ağır basıyor. Dururaun degişmesi için işe okullardan başlamak gerekiyor. ça büyüdükçe yapması zorlaşıyor. Zor mor, ka- fama koyduğumu yapıyorum. Ağır bir çalışma gününün sonunda kaslar tık tık atıyor saatlerce. IÇanaklarınızı Türkiye'de pek kullaml- mayan bir teknikle yüksek pişirimli yapıyorsu- nuz... Türkiye'de, Ortadoğu'da yüksek pişirimli se- ramik toprağı yok. Olanın da kalitesi çok düşük. Sırlar için gerekli hammaddeleri bulmak için de büyuk zorluklar çekiliyor. Uzun araştırmalarla 10-15 yıl kadar önce akademideki ögrencilerden birine sormuştum: İyi güzel, ama siz hiç çaydanlık, kullamşlı eşya falan yapmaz mısınız? 'Hayır, ben sanatçıyım, öyle şeylerle uğraşamam' demişti. Halbuki ağzı akıtmayan, elle güzel ve rahat tutulabilen, içindeki çay yapraklarının kolayca boşaltılabileceği bir çaydanlık yapmak, kötü bir heykel yapmaktan çok çok daha zor. daha kaliteli toprak ve sır elde edilebilir, ama şim- dilik çahşmalar yetersiz. Kalitesiz topraktan ille de yüksek pişirimli seramik yapmaktansa, bölge- sel hammaddeler üzerinde araştırmalar yapıp ka- liteli, daha alçak derecelerde fınnlanabilen torak ve sır üretmenin daha doğru olduğunu düşünü- yorum. İ ^ ^ ^ B Kendi yaptığınız çanaklar dışında dün- yaca ünlü Alman Rosenthal firması için de çalı- şıyorsunuz. Oraya yaptıklarımz dahafarklı şey- ler galiba... Gerek Rosenthal, gerekse Royal Copenhagen fabrikalarına dunya pazarlan için buyuk miktar- larda üretilen porselen tasarımı yapıyorum. Ge- org Jensen gümüş fabrikasına da (Royal Dnish Porcelaine Factories. Bing and Gröndahl, Hol- megaard (cam) ve Georg Jensen (gümüş) firma- lan Royal Copenhagen adı altında birleştiler) gü- müş formlar yaptım. Üretim için tasanm yapmak bambaşka bir çahşma tarzı. Özel atölye çalışma- sının tam tersi sanki. Şubattaki Frankfurt fua- rında yeni bitirdiğim yemek takımı piyasaya su- nuldu. Prodüksiyon için çalışmak çok şey öğre- tiyor insana. Pazarlama sorunlan, bulaşık ma- kinesine dayamklılık, sabunlanırken elden kay- maması, kulptan parmağın çıkabilmesi.. Daha bir sürü ayrıntıyı hesaplamak gerekiyor. Bir de ta- bii aşın pahalı olmaması için produksiyon me- kanizması ile didişmek.. ^ ^ ^ • 1 Buna rağmen çanaklardaki sadelik ve zerafet onlarda da var. Onları da benim yaptığımın belli olması dile- necek bir şey tabii. Ama benim çizgim de olsa, prodüksiyona elverişli şekilde yapılmak zorunda. Bu da kendi sınırlamalarını getiriyor. ^ • ^ H Porselenlerin dışında başka çalışmalan- nız da var bildiğim kadanyla... Georg Jensen Gümuş Fabrikası için korpus, yani çekiçle yapılan formlar yaptım. Fakat çok pahalı olduğu için belli sayıda üretildiler. Bir ta- nesi 50-60 bin kron filan. (16-18 milyon lira) Bu çanaklar George Jensen'in New York, Chicago, Japonya gibi yerlerdeki büyük dükkânlanna gon- deriliyor. Çok az satılıyor, ama gene de fabrika- da bu sanat dalının korunması için seve seve ya- pıyorum. ^ ^ ^ ^ H Danimarka'dan, Danimarka'nm sanatı- nıza etkisinden bahsettik. Ama Danimarka bitti şimdi. Paris'e taşındınız ve zamamnızın büyük bir kısmını Paris 'te geçiriyorsunuz. Uzun yıllardır Danimarka'dayım, burada ya- Formu, gerginliği, inceliği, rengi, dekoru tam istediğim gibi veremezsem oturup bir daha yapı- yonım. Çok katı davranıyorum kendime, çünkü şunu iyi biliyorum ki kendi eleştirimi kendim yap- mazsam başkası zaten yapacak. Bu da boynumun borcu. Işlerimi seven, alan insanlara karşı ken- dimi müthiş sorumlu hissediyorum. Bunca yıl ayakta kalabilmemde yaptıklanmın beğenilip, başkalarınca alınmasınm da payı var. ^ ^ ^ ^ H Çamurdan başlayıp güzel bir çanakta bi- ten süreç aynı zamanda çok gergin bir süreç ol- B'üyük çanaklar 8-10 saat devamlı tornada çahşılarak çıkıyor. Yıllarm deneyimine rağmen sırlanmış parçanın fırından nasıl çıkacağını yüzde yüz kestirmenin olanağı yok. Bir bakarsınız orası biraz akmış, burası kabarcık yapmış. Sil baştan. Gitti mi onca emek boşa. Eskiden ağlamaklı olurdum, şimdi müthiş bir cesaretle çturup yeniden yapıyorum. İstediğim sonucu alıncaya kadar. Müthiş bir didişmedir bu. malı. "Çahşırkenki gerginliğim çanaklara yansı- yor" dediniz. İki kolla sarılamayacak kadar büyük çanaklar bantlar halinde üst üste eklenerek, 8-10 saat de- vamlı tornada çalışarak çıkıyor. Kaslar ve sinir- ler aşırı gergin oluyor. Yılların deneyimine rağ- men, fınndan sırlanmış parçanın nasıl çıkacağı- nı yüzde yüz kestirmenin de olanağı yok. Bir ba- karsmız, orası biraz akmış, burası kabarcık yap- mış. Sil baştan. Gitti mi onca emek boşa! Eski- den ağlamaklı olurdum. Şimdi müthiş bir cesa- retle oturup yemsıni yapıyorum. İstediğim sonucu. alıncaya kadar inatla uğraşıyonım. Müthiş bir di- dişmedir bu. Bazen çanak kazanır, bazen ben. • • ^ H Günlük çalışma düzeniniz nasıl? Her gün, cumartesi pazar dahil 8-10 saat. Ser- gi sonralan nispeten biraz nefes alabiliyorum. En büyük şikâyetim kâğıt kalem işlerinden. Mektu- bu, fotoğrafı, baskısı, telefonu, dosyalar, dosya- lar. Yetişemiyorum. Ah bir sekreter tutabilsem! ^ ^ ^ • i Türkiye'deki seramik olayından konu- şalım biraz. Türkiye'de seramik eğitimi yapan- lar daha çok heykele yöneliyorlar. Pek seramik yapmıyorlar. özellikle de modern heykelciler en çok seramikçi arasında çıkıyor, neden dersiniz? Evet bence bu Türkiye'deki seramiğin durumu- nun iyi bir özeti. Ben de hatırlıyorum, bundan 10-15 yıl önce baktım akademideki öğrencilerin hepsi heykel meykel bir şeyler yapıyorlar, koca koca serbest fonnlar falan. O zaman sormuştum, "iyi güzel, ama siz hiç çaydanlık, kullamşlı eşya falan yapmaz mısınız" diye, ögrencilerden bi- ri "Hayır, ben sanatçıyım, öyle şeylerle uğraşa- mam" dedi. Bence bu çok yanlış. Ağzı akıtma- yan, elle güzel, rahat tutulabilen, içinde çay yap- raklarının kolay boşaltılabileceği bir çaydanlık yapmak kötü bir heykel yapmaktan çok çok da- ha zor. Seramik, heykele döndüğü an sorunlar değişiyor. Heykel yapmak için iyi bir seramikçi- den çok iyi bir heykeltıraş olmak gerek. Bence se- ramikten heykel son derece zor bir konu ve bu- nun başanlı örneklerini Türkiye'de ne yazık ki daha göremedik. Kaldı ki iyi bir seramik heykel sadece Türkiye'de değil, dünyamn her yerinde çok az olan bir şey. Tabii ki seramikten her şey yapılabilir. Ama önemli olan onun heykel ya da çaydanlık olması değil, yapılan çaydanlığın ya da heykelin iyi olması. ^ ^ ^ ^ H Bu tutum nereden kaynaklanıyor sizce? • Bunu onlara sormalı. Ben hiç anlamıyonım bu tutumu. Böyle sınırlamalara ne gerek var ki? Hammadde yetersizliği zaten büyük zorluklar ge- tiriyor, teknik ve estetik açıdan. "Heykel mi, çay- çanakların içi, boşluğu, dış çizgiyi tamamlıyor. Dıştaki gerginliği içteki boşluk veriyor. Gerilim, çalışırken yaşadığım gerilimin toprağa yansıması. İnce olmaları da bir gerilim yaratıyor. İnceliklerine rağmen 'çıtkırıldım' olmamaları şart benim için. Tersine 'tehlikeli' çanaklar yapmak istiyorum. danlık mı" tartışmasma girmeden önce kaliteli hammadde elde etmek gerektiğini düşünüyorum. Türkiye'de bol bulunan toprakJardan asırlar önce eşine az rastlanır güzellikte çiniler yapılmış. Ge- leneksel seramiğimizin, çinilerimizin keşke biraz Ustüne gidilip o kaliteyi günümüze de getirebil- sek. Şimdilik genelde durum ne deve ne kuş. Kısaca Türk seramiğinin sorunlannm Türkiye'de var olan imkânlann üzerine eğilmekle çözülebileceğini düşünüyorsunuz denilçbilir mi? Evet, hiç olmazsa bazı hammadde sorunlan gi- derilebilir. Bir yerelliğimiz, bir özelliğimiz olabi- lir. Ne yazık ki Avrupa-Amerika taklitçiliği ağır basıyor hâlâ. Tamam, teknik yardıma, bilgiye ge- reksinmemiz vardı, aldık dışarıdan getirdik. Ama kendimize özgü bir hale sokamadık. Türkiye'ye dönmeyi düşünüyor musu- Türkiye'yi çok özlüyorum ve vaktim oldukça gidiyorum. Ne yazık ki istediğim kadar sık ola- mıyor. Demin konuştuğumuz nedenlerden benim Türkiye'de çahşıp, burada yapabildiğim kalite- deki işi tutturabilmem için en azından 5-6 yıl araş- tırma yapmam gerekir, ona da vaktim yok. DelUikten bahsediyorsunuz ama çanak- lara baktığımda her şeye rağman inanılmaz bir muntazamlık görüyorum. Büyük bir işçUik var, her şey inceden inceye düşünülmüş hissi veriyor. Delilik nasıl yansıyor çanaklara? Valla bunlar öyle inceden inceye tasarlanmış işler değil. Ama canaklan görünce böyle sormak- ta haklısın, önceden çizim falan yapmıyorum. Toprağı dinleyerek, bakarak, karşı koyarak, ba- zen de boyun eğerek tabii, büyütüyorum çanak- ları. Dikkatli bakarsan, o kadar muntazam de- ğiller. İyi ki de değiller. Belli belirsiz çarpıkhklar var. O "inanılmaz muntazamlık" dediğin şey as- hnda "keskiniik". Hani hafıf çarpık bir oval ba- zen daireden daha yuvarlak sanısını verir ya, bi- raz öyle işte. • M I B Eskiden 70'liyıllarda sarı, portakal rengi gibi canlı renkler kullanıyordunuz. Son zaman- larda hiç görmedim bu renkleri? O renkleri çoktandır yapmıyorum. Hakikaten bundan 20 yıl falan önce böyle emperyal san, li- mon sarısı falan gibi renkleri çok yapıyordum. Çok güzel bir sanydı o. Çinüler kullanırlardı onu. Toprak kırmızısı, erguvanlar, yeşim yeşili falan da yapıyordum. Renk dediğin müzik gibi, şiir gi- bi. Bazı'dönemler insan bazı müziği seviyor, ba- zı rengi seviyor. Renk insanlann psikolojik du- rumlanyla da çok değişen bir şey. İnsamn her dö- nem her renge aynı tutkunluğu olmuyor. • I ^ ^ B Avrupa seramiğine alışılmadık renk ve biçimler getirerek büyük bir etkide bulunduğu- nuzyazıldı. Özellikle bu renk ve biçimler Türki- ye'ye bağtanıyor. Bu tür değerlendirmeler beni çok sevindiriyor tabii. Yenilik getirmişsem, olumlu etkim olmuş- sa ne mutlu bana. İki değişik kültürün birbirini etkilemesi, birbirinde erimesi söz konusu. Renk- ler, biçimler her şeyden önce en sevdiğim kültür- lerin yansımast olsa gerek. Anadolu gözümün, belleğimin ardında. Ya Mısır? Piramitlerin kesin- kesliği? Bir Kuras heykelinin kıyametler koparan sessiz adımı? Bir de Ege Denizi var tabii.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle