Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/12 PAZAR KONUĞU 4 MAKT 1990
Seramik sanatçısı (savaşçısı) Alev Ebüzziya Siesbye:
Bazen çanak kazaııu;bazen benSeramik, toprakla ateşin eşsiz buluşması. Bu buluşma, ta
neolitik çağlardan başhyor ve sayısız teknolojik yeniliklerle
günümüze dek uzanıyor. Seramiğin öyküsü insanlığın
öyküsüyle yaşıt bir anlamda. Önceleri asıl görevi, toplumun
gereksinimlerini karşılayan ürünler gerçekleştirmek olan
seramik sanatçıları, endüstriyel gelişimlerin sonucunda işlevsel
amaçlı ürüfılerle sınırlanmaktan kurtulup kendi bireysel,
düşünsel ve estetik yorumlan ile hareket ederek sanatlarını
uygulamak olanağım buldular.
Alev Ebüzziya Siesbye de bu sanatın dünyaca tanınan
uygulayıcılanndan biri; ancak Siesbye, kendisine özgü
'çanak'larıyla seramik sanatımn işlevsel ve gündelik geleneğini
'keskin' bir sadelik içerisinde sürdürüyor. Yaşamını yıllardır
yurtdışında sürdüren sanatçımız çok küçük dipler üzçrinde
oturanolağanüstü dengeli,yüksek pişirimli çanaklarlatanınıyor.
Kopenhag muhabirimiz Ferruh Yılmaz, Alev Ebüzziye
Siesbye ile seramik sanatı, Danimarka, Türkiye ve Paris
üzerine konuştu.
SÖYLEŞİ FERRUH YILMAZ
PAZAR
KONUĞU
I Siz gazeteci bir aileden geliyorsunuz, pe-
ki seramiğe ilgi nereden geliyor?
Dişçi, sekreter fılan olamayacağım besbelliy-
di. Liseyi tngiltere'de okuyup dondükten sonra
Ingiliz filolojisi okumayı istiyordum. Türkiye'-
de lise bitirme imtihanlanna girmem gerekti. Yo-
rucu bir çalışmaydı. Biraz nefes alabilmek için
Füreyya Hanım'ın atölyesinde çalışmaya başla-
dım. Daha sonra Güzel Sanatlar Aİcademisi'nin
heykel bölümüne girdim. 2 yıl İlhan Koman'ın
öğrencisi olmak için çaJıştım, ama llhan Koman
okuldan aynlınca ben de okulu bırakıp seramik-
te karar kıldım.
••IH/t/ferfen başka bir meslek seçmeniz ko-
nusunda pek telkin gelmedi galiba..
Annem, babam dileklerini söylerlerdi
meslek seçme konusunda, ama hiçbir ısrarda bu-
lunmadılar. Ailemizde gazetecilikten, yazarlıktan
başka her çeşit sanat dalına ilgi gösterilirdi. Evi-
miz sanatçılarla dolup taşardı. Hayranlıkla din-
lediğim bu güzel insanların, elbette ki meslek se-
çimimde bir etkisi olmuştur.
• • • • • Seramikte karar kıltp akademiden ayrıl-
dımz...
Brüksel'de bir iş bulup lstanbul'dan aynldım.
Daha sonra Almanya'da seramik fabrikalarında
2 yıl işçi olarak çahştım. Yüzlerce vazo dekonı
yapıyordum günde. Baktım ki fazla bir şey öğ-
renmenin imkânı yok. Türkiye'ye dönüp Ecza-
abaşı'nın sanat atölyelerinde çalışmaya başladım.
Bu arada atölye çalışmalannı kapsayan toplu bir
sergiye katıldım. tlk sergimdi. 62'nin sonunda da
Danimarka'ya gittim.
^B^^MNeden Danimarka?
6O'lı yıllarda İskandinav tasarımı çok önem-
liydi. Dergilerden, kitaplardan izlerdik. Formla-
nn sadeliği, dinginliği, kullanılışlılığa, maddeye
verilen önem çok ilgimi çekiyordu.
I Bilinçli bir seçim yani Danimarka?
Evet, evet. Üstelik çalışabileceğim bir atölye de
vardı. Bu güzel fırsatı kaçırmak istemedim.
••^•ifu^ü/ı ulaştığımz düzeyde o zamanlar
yaptığınız seçimin etkisi olduğu söylenebilir mi?
Danimarka'ya gelmeseydim bugün yaptıkları-
mı yapamazdım. Maddeyi tanımayı, değerlendir-
meyi, maddenin olanaklanm burada öğrendim.
Yüksek pişirimli seramikle ilk burada tanıştım.
Hammadde değişince işlerim de değişti tabii. Is-
tanbul'da çoğunlukla çanak yapıyordum. Dani-
marka'da yaptığım çanaklar önce İstanbul'da
yaptıklarımın bir çeşit devamıydı, benzerlikler
vardı; ama zamanla maddenin sırlannı öğrendik-
çe değişmeye başladı çanaklar. Daha bilinçli ça-
lışmaya başladım.
İ ^ H H H Çanaklanmzın özelliği çok küçük bir ta-
bana oturması ve her an havalanıp uçacakmış iz-
lenimi vermesi. Bu size özgü çanakları yapmaya
ne zaman başladınız?
Zamanla değişti, gelişti. Bugün yaptığım çanak
5 yıl önceki çanağa benzemiyor. Küçük dipli ça-
naklan İstanbul'da da yapıyordum. Danimarka'-
da Kongelige Porcelaen fabrikasmın sanat atöl-
yelerinden birinde bu küçük dipler yüzünden az
azarlanmadım. İlle de kendi geleneksel işlerine
benzer işler yapmamı istiyorlardı. Yüksek pişi-
rimli seramik ağır olmalıymış, oturaklı olmalıy-
mış. Renkler sadece şöyle ya da böyle olabilir-
miş. Bir süre söylendiler böyle. Ama ben aldır-
mayıp bildiğimi okudum. Fabrikalar ne de olsa
verdikleri bütün özgürlüğe rağmen tutucu oluyor-
lar. "Ya saülmazsa" kaygısı. Oysa benim için
önemli olan satüıp satılmaması değil, yeni bir şey-
ler yapabilmekti. Aklımda, gönlümde, arulanmda
hep eski Anadolu medeniyetlerindeki heykeller,
kazanlar vardı. Hep o sadeliği, sadeliğin o gücü-
nü, az ve özü aradım.
^ ^ • • H Sanat eleştirmenleri İskandinav tasarı-
mının sade, ince ve zarifolma özelliğinin sizin ça-
naklarmızda görülebildiğini söyluyorlar. Bu du-
rumda siz onların bu değerlendirmelerine katıl-
mıyorsunuz?
Katılmıyorum. Sadelik, özlülük sadece Iskan-
dinavya'ya ait değil ki. Kuros heykelleri var, kos-
koca bir Mısır sanatı var. Bazı eleştirmenler az
seyahat ediyor olmalılar. Ama tekniği Danimar-
ka'da öğrendiğim gerçek. Daha önce dediğim gi-
bi, buraya gelmeseydim, şimdi yaptıklarımı ya-
pamazdım. Danimarka'da yaşayan bir Danimar-
kalı olsaydım da yapamazdım.
l ^ H M Bunun dışında kullandığınız renkler, ya-
bancılara Türkiye'yi ammsatıyor, deniz mavisi,
gölyeşili, patlıcan moru...
6O'lı yıllarda yüksek pişirimli seramikler pek
renkli değildi. Gri, bej, beyaz, siyah filandı da-
ha çok. Nedenini bilmiyorum, ama renklere olan
tutkumdan olsa gerek, o zamana kadar pek kul-
lanılmayan sırlar yapnm. Renkler de fonnlar gi-
bi dönem dönem değişiyor. Bir gereksinme söz
konusu. Bazen çanağa göre renk bazen de renge
göre çanak yapıyorum. Bu karanlığı bitmez tü-
kenmez ülkede renk özlemek kaçmıhnazdı her-
halde. Içgüdü, birikim, özlem, büyü. Her renk
başka bir dekor gerektiriyor. Renk, forum, do-
ku, dekor birbirinden aynlmaması gereken öğe-
ler.
• I ^ ^ H Çanaklarınızfonksiyonel olmaktan çok
birer heykel gibi algılanabilecek şeyler, çanakla-
nn rengi ve biçimi kadar içinin boşluğuna, içi-
nin boşluğunu sunuşuna da önem veriyorsunuz.
Çanaklann gerilimi de galiba buradan geliyor, ya-
ni çanaklar durduklan yerde etraflarına bir geri-
lim saçıyorlar.
Çanakların içi, boşluğu, dış çizgiyi tamamlı-
yor bence. Dıştaki gerginliği içteki boşluk veri-
yor. Heykel gibi algılandıklan doğru. Gerilim, ça-
lışırken yaşadığım gerilimin toprağa yansıması.
İnce olmalan da bir gerilim yaratıyor. Incelikle-
rine rağmen "çıt kınldım" olmamaları şart be-
nim için. Tersine "tdüikeü" çanaklar yapmak is-
tiyorum. *
• • • ^ H tncelikten bahsederken, çanaklannız ça- J
pı bazen 1 metreyi de bulsa duvarlan oldukça in-
ce. Bu ıslak çamurla çalışırken zorluk çıkarmı-
yor mu?
Seramik yonıcu, ağır bir meslek ashnda. Par-
A L E V
E B Ü Z Z İ Y A
S İ E S B Y E
Alev Ebüzziya Siesbye 1938 tstanbul doğumlu.
Liseyi tngiltere'de bitirdikten sonra tstanbul'a
dönerek iki yıl Güzel Sanatlar Akademisi'ne
devam etti. Bu arada Türkiye'nin ilk
seramikçilerinden Füreyya Hanım'ın yanmda
çalışmaya başladı. Akademiden ayrıldıktan
sonra Federal Almanya'da Dümler&Breiden
fabrikalarında dekoratör olarak çalıştı ve sonra
tekrar tstanbul'a dönerek Eczacıbaşı'nın sanat
atölyelerinde çalışmaya başladı. Alev Ebüzziya
1962 yılında geldiği Danimarka'da Kopenhag
Kraliyet Porselen Fabrikası 'na girdi. Daha sonra
kendi atölyesini kuran sanatçı. bütün dünyaca,
Danimarka'da evlendiği kocasından aldığı
Siesbye soyadıyla tanındı. Danimarka 'daki çeşitli
kişisel sergilerinin en önemlilerinden biri,
I981'de Kopenhag Sanat Birliği'nde açtığı
"retrospektif" sergisi oldu. Alev Ebüzziya
Siesbye Danimarka'dan başka New York,
Rotterdam, Stockholm, Viyana, Köln,
Düsseldorf ve Londra'da açılan birçok önemli
sergiye katıldı, buralarda kişisel sergiler açtı.
Türkiye 'deki sanatseverler de
Siesbye'nin çanaklannı Galeri Nev'de görme
olanağım elde ettiler. Sanatçı son iki yıldır
Paris'te oturuyor ve zaman zaman
Kopenhag'daki atölyesinde çalışmak üzere
Danimarka'ya geliyor.
şadım, burada çalıştım. Artık başka şeylere ihti-
yacım var. Danimarka iyi hoş, çalışmak için ha-
rika bir ülke de fazla küçük bir ülke. Bir lastik
hücre gibi ustüme gelmeye başladı artık. Yani bo-
ğulacak kadar sıkıldım sonunda. Sıkıldım çün-
kü maalesef burada büyü yok, delilik yok. Bü-
yüsüz bir ülke, şiirsiz değil belkirama deliliği az.
Her şey yerli yerinde. Gözü rahatsız edecek hiç-
bir şey yok. Hiçbir ağaç bir diğerinden büyük ol-
mamah. Herkes işinde gücünde. "Bu benim işim,
bo benim işim değil" diye çok sınırlı düşünülü-
yor. Bu da beni sonunda müthiş sıkmaya başla-
dı. Başka bir düzende, başka bir ortamda çahş-
ma ihtiyacım hissettim. Benim için de Paris'e git-
mek çok doğaldı.
Türkiye'de sanatta olsun başka alanlar-
da olsun birazcık başarıh olan kadınlara, "gü-
zelliğiyle, kadmlığıyla basardı" derler. Halbuki
gördüğüm kadanyla yurtdışına çıkan bir Türk sa-
natçısı olarak başanlı olmak biraz daha zor. Da-
nimarka 'da da genellikle sanatçınm fıziksel özel-
liklerinden çok yaptığı işe bakılır, ama yine de
duyurmuşsunuzdur herhalde bu tür "•eleştiri.'"
Bir insana "çirkinsin" demek ne kadar ayıp-
sa, güzelsin demek de o kadar ayıp. Böyle eleşti-
rilerle her zaman karşılaştım; yok Ebüzziya aile-
sinden geldiğim için, yok yüzümün ortasında bur-
num olduğu için falan. Bunları ömrü billah dinle-
dim. Eskiden çok üzülürdüm, şimdi söyleyenler
adma üzülüyorum. Bu tür eleştirilerle doğrusu sa-
dece Türkiye'de karşılaştım. Burada kimse "gü-
zel olduğun için başanlısın" demedi. Batı'da böy-
le kompleksler yok. Önemli olan ortaya çıkan iş.
• ^ ^ ^ B Çanaklarınıza geri dönelim. Sonuçta or-
taya çıkan zarif ve güzel çanaklara bakıp aldan-
mamak lazım gibi geliyor. Oldukça zor bir iş ol-
malı. Bazı çanaklar o kadar büyük ki bir insamn
kollarıyla çevresini sarması imkânsız. Yani fizi-
ki olarak da güç isteyen bir iş. Her iş gibi sera-
miğin de "iş sorunlan" olmalı?
Seramik ağır iş. Ufak parça yapmıyorsan he-
le, çok ağır bir iş. Çamuru dövmek, yoğurmak,
vurmak, tornada çekmek, bütün bunlar çok ağır
işler. Onun için bizim elimiz kolumuz pek güçlü
olur. İnsanın belini de koparır bu meslek. Çün-
kü tornada oturma pozisyonu çok kötü bir po-
zisyondur. Bel ağrılan pek yaygın. Yani meslek-
ten gelen fiziksel dertlerimiz boldur bizim.
Bunun dışında çok zehirli maddelerle çalışıyo-
ruz. Baryum karbonat mesela, çok zehirli bir
madde. Maske takmanız gerek. Sprey yapıyor-
sunuz, onun tozu, pişmiş toprağın ciğere yerle-
şen tozu. İnsanı öldürür giderek, dikkat edilmez-
se. Yani sağhklı bir meslek değil. Önlemler almak
gerek. Özel sağlık sigortası dışında hiçbir güven-
ce de yok.
• ^ ^ ^ H Daldan dala atltyoruz. Çanaklarınızda
mükemmelci olmakla tanımyorsunuz. Mükem-
mel olmadıkça bitmiş sayılmıyor bir çanak sizin
için..
Alev Ebnzziya'ya göre gttnumiiz Türk seramik «anatrada hâlâ taklitçilik ağır basıyor. Dururaun degişmesi için işe okullardan başlamak gerekiyor.
ça büyüdükçe yapması zorlaşıyor. Zor mor, ka-
fama koyduğumu yapıyorum. Ağır bir çalışma
gününün sonunda kaslar tık tık atıyor saatlerce.
IÇanaklarınızı Türkiye'de pek kullaml-
mayan bir teknikle yüksek pişirimli yapıyorsu-
nuz...
Türkiye'de, Ortadoğu'da yüksek pişirimli se-
ramik toprağı yok. Olanın da kalitesi çok düşük.
Sırlar için gerekli hammaddeleri bulmak için de
büyuk zorluklar çekiliyor. Uzun araştırmalarla
10-15 yıl kadar önce
akademideki ögrencilerden birine
sormuştum: İyi güzel, ama siz hiç
çaydanlık, kullamşlı eşya falan
yapmaz mısınız? 'Hayır, ben
sanatçıyım, öyle şeylerle
uğraşamam' demişti. Halbuki ağzı
akıtmayan, elle güzel ve rahat
tutulabilen, içindeki çay
yapraklarının kolayca
boşaltılabileceği bir çaydanlık
yapmak, kötü bir heykel yapmaktan
çok çok daha zor.
daha kaliteli toprak ve sır elde edilebilir, ama şim-
dilik çahşmalar yetersiz. Kalitesiz topraktan ille
de yüksek pişirimli seramik yapmaktansa, bölge-
sel hammaddeler üzerinde araştırmalar yapıp ka-
liteli, daha alçak derecelerde fınnlanabilen torak
ve sır üretmenin daha doğru olduğunu düşünü-
yorum.
İ ^ ^ ^ B Kendi yaptığınız çanaklar dışında dün-
yaca ünlü Alman Rosenthal firması için de çalı-
şıyorsunuz. Oraya yaptıklarımz dahafarklı şey-
ler galiba...
Gerek Rosenthal, gerekse Royal Copenhagen
fabrikalarına dunya pazarlan için buyuk miktar-
larda üretilen porselen tasarımı yapıyorum. Ge-
org Jensen gümüş fabrikasına da (Royal Dnish
Porcelaine Factories. Bing and Gröndahl, Hol-
megaard (cam) ve Georg Jensen (gümüş) firma-
lan Royal Copenhagen adı altında birleştiler) gü-
müş formlar yaptım. Üretim için tasanm yapmak
bambaşka bir çahşma tarzı. Özel atölye çalışma-
sının tam tersi sanki. Şubattaki Frankfurt fua-
rında yeni bitirdiğim yemek takımı piyasaya su-
nuldu. Prodüksiyon için çalışmak çok şey öğre-
tiyor insana. Pazarlama sorunlan, bulaşık ma-
kinesine dayamklılık, sabunlanırken elden kay-
maması, kulptan parmağın çıkabilmesi.. Daha bir
sürü ayrıntıyı hesaplamak gerekiyor. Bir de ta-
bii aşın pahalı olmaması için produksiyon me-
kanizması ile didişmek..
^ ^ ^ • 1 Buna rağmen çanaklardaki sadelik ve
zerafet onlarda da var.
Onları da benim yaptığımın belli olması dile-
necek bir şey tabii. Ama benim çizgim de olsa,
prodüksiyona elverişli şekilde yapılmak zorunda.
Bu da kendi sınırlamalarını getiriyor.
^ • ^ H Porselenlerin dışında başka çalışmalan-
nız da var bildiğim kadanyla...
Georg Jensen Gümuş Fabrikası için korpus,
yani çekiçle yapılan formlar yaptım. Fakat çok
pahalı olduğu için belli sayıda üretildiler. Bir ta-
nesi 50-60 bin kron filan. (16-18 milyon lira) Bu
çanaklar George Jensen'in New York, Chicago,
Japonya gibi yerlerdeki büyük dükkânlanna gon-
deriliyor. Çok az satılıyor, ama gene de fabrika-
da bu sanat dalının korunması için seve seve ya-
pıyorum.
^ ^ ^ ^ H Danimarka'dan, Danimarka'nm sanatı-
nıza etkisinden bahsettik. Ama Danimarka bitti
şimdi. Paris'e taşındınız ve zamamnızın büyük
bir kısmını Paris 'te geçiriyorsunuz.
Uzun yıllardır Danimarka'dayım, burada ya-
Formu, gerginliği, inceliği, rengi, dekoru tam
istediğim gibi veremezsem oturup bir daha yapı-
yonım. Çok katı davranıyorum kendime, çünkü
şunu iyi biliyorum ki kendi eleştirimi kendim yap-
mazsam başkası zaten yapacak. Bu da boynumun
borcu. Işlerimi seven, alan insanlara karşı ken-
dimi müthiş sorumlu hissediyorum. Bunca yıl
ayakta kalabilmemde yaptıklanmın beğenilip,
başkalarınca alınmasınm da payı var.
^ ^ ^ ^ H Çamurdan başlayıp güzel bir çanakta bi-
ten süreç aynı zamanda çok gergin bir süreç ol-
B'üyük çanaklar 8-10 saat
devamlı tornada çahşılarak çıkıyor.
Yıllarm deneyimine rağmen
sırlanmış parçanın fırından nasıl
çıkacağını yüzde yüz kestirmenin
olanağı yok. Bir bakarsınız orası
biraz akmış, burası kabarcık
yapmış. Sil baştan. Gitti mi onca
emek boşa. Eskiden ağlamaklı
olurdum, şimdi müthiş bir cesaretle
çturup yeniden yapıyorum.
İstediğim sonucu alıncaya kadar.
Müthiş bir didişmedir bu.
malı. "Çahşırkenki gerginliğim çanaklara yansı-
yor" dediniz.
İki kolla sarılamayacak kadar büyük çanaklar
bantlar halinde üst üste eklenerek, 8-10 saat de-
vamlı tornada çalışarak çıkıyor. Kaslar ve sinir-
ler aşırı gergin oluyor. Yılların deneyimine rağ-
men, fınndan sırlanmış parçanın nasıl çıkacağı-
nı yüzde yüz kestirmenin de olanağı yok. Bir ba-
karsmız, orası biraz akmış, burası kabarcık yap-
mış. Sil baştan. Gitti mi onca emek boşa! Eski-
den ağlamaklı olurdum. Şimdi müthiş bir cesa-
retle oturup yemsıni yapıyorum. İstediğim sonucu.
alıncaya kadar inatla uğraşıyonım. Müthiş bir di-
dişmedir bu. Bazen çanak kazanır, bazen ben.
• • ^ H Günlük çalışma düzeniniz nasıl?
Her gün, cumartesi pazar dahil 8-10 saat. Ser-
gi sonralan nispeten biraz nefes alabiliyorum. En
büyük şikâyetim kâğıt kalem işlerinden. Mektu-
bu, fotoğrafı, baskısı, telefonu, dosyalar, dosya-
lar. Yetişemiyorum. Ah bir sekreter tutabilsem!
^ ^ ^ • i Türkiye'deki seramik olayından konu-
şalım biraz. Türkiye'de seramik eğitimi yapan-
lar daha çok heykele yöneliyorlar. Pek seramik
yapmıyorlar. özellikle de modern heykelciler en
çok seramikçi arasında çıkıyor, neden dersiniz?
Evet bence bu Türkiye'deki seramiğin durumu-
nun iyi bir özeti. Ben de hatırlıyorum, bundan
10-15 yıl önce baktım akademideki öğrencilerin
hepsi heykel meykel bir şeyler yapıyorlar, koca
koca serbest fonnlar falan. O zaman sormuştum,
"iyi güzel, ama siz hiç çaydanlık, kullamşlı eşya
falan yapmaz mısınız" diye, ögrencilerden bi-
ri "Hayır, ben sanatçıyım, öyle şeylerle uğraşa-
mam" dedi. Bence bu çok yanlış. Ağzı akıtma-
yan, elle güzel, rahat tutulabilen, içinde çay yap-
raklarının kolay boşaltılabileceği bir çaydanlık
yapmak kötü bir heykel yapmaktan çok çok da-
ha zor. Seramik, heykele döndüğü an sorunlar
değişiyor. Heykel yapmak için iyi bir seramikçi-
den çok iyi bir heykeltıraş olmak gerek. Bence se-
ramikten heykel son derece zor bir konu ve bu-
nun başanlı örneklerini Türkiye'de ne yazık ki
daha göremedik. Kaldı ki iyi bir seramik heykel
sadece Türkiye'de değil, dünyamn her yerinde
çok az olan bir şey. Tabii ki seramikten her şey
yapılabilir. Ama önemli olan onun heykel ya da
çaydanlık olması değil, yapılan çaydanlığın ya da
heykelin iyi olması.
^ ^ ^ ^ H Bu tutum nereden kaynaklanıyor sizce?
•
Bunu onlara sormalı. Ben hiç anlamıyonım bu
tutumu. Böyle sınırlamalara ne gerek var ki?
Hammadde yetersizliği zaten büyük zorluklar ge-
tiriyor, teknik ve estetik açıdan. "Heykel mi, çay-
çanakların içi, boşluğu, dış
çizgiyi tamamlıyor. Dıştaki
gerginliği içteki boşluk veriyor.
Gerilim, çalışırken yaşadığım
gerilimin toprağa yansıması. İnce
olmaları da bir gerilim yaratıyor.
İnceliklerine rağmen 'çıtkırıldım'
olmamaları şart benim için. Tersine
'tehlikeli' çanaklar yapmak
istiyorum.
danlık mı" tartışmasma girmeden önce kaliteli
hammadde elde etmek gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye'de bol bulunan toprakJardan asırlar önce
eşine az rastlanır güzellikte çiniler yapılmış. Ge-
leneksel seramiğimizin, çinilerimizin keşke biraz
Ustüne gidilip o kaliteyi günümüze de getirebil-
sek. Şimdilik genelde durum ne deve ne kuş.
Kısaca Türk seramiğinin sorunlannm
Türkiye'de var olan imkânlann üzerine eğilmekle
çözülebileceğini düşünüyorsunuz denilçbilir mi?
Evet, hiç olmazsa bazı hammadde sorunlan gi-
derilebilir. Bir yerelliğimiz, bir özelliğimiz olabi-
lir. Ne yazık ki Avrupa-Amerika taklitçiliği ağır
basıyor hâlâ. Tamam, teknik yardıma, bilgiye ge-
reksinmemiz vardı, aldık dışarıdan getirdik. Ama
kendimize özgü bir hale sokamadık.
Türkiye'ye dönmeyi düşünüyor musu-
Türkiye'yi çok özlüyorum ve vaktim oldukça
gidiyorum. Ne yazık ki istediğim kadar sık ola-
mıyor. Demin konuştuğumuz nedenlerden benim
Türkiye'de çahşıp, burada yapabildiğim kalite-
deki işi tutturabilmem için en azından 5-6 yıl araş-
tırma yapmam gerekir, ona da vaktim yok.
DelUikten bahsediyorsunuz ama çanak-
lara baktığımda her şeye rağman inanılmaz bir
muntazamlık görüyorum. Büyük bir işçUik var,
her şey inceden inceye düşünülmüş hissi veriyor.
Delilik nasıl yansıyor çanaklara?
Valla bunlar öyle inceden inceye tasarlanmış
işler değil. Ama canaklan görünce böyle sormak-
ta haklısın, önceden çizim falan yapmıyorum.
Toprağı dinleyerek, bakarak, karşı koyarak, ba-
zen de boyun eğerek tabii, büyütüyorum çanak-
ları. Dikkatli bakarsan, o kadar muntazam de-
ğiller. İyi ki de değiller. Belli belirsiz çarpıkhklar
var. O "inanılmaz muntazamlık" dediğin şey as-
hnda "keskiniik". Hani hafıf çarpık bir oval ba-
zen daireden daha yuvarlak sanısını verir ya, bi-
raz öyle işte.
• M I B Eskiden 70'liyıllarda sarı, portakal rengi
gibi canlı renkler kullanıyordunuz. Son zaman-
larda hiç görmedim bu renkleri?
O renkleri çoktandır yapmıyorum. Hakikaten
bundan 20 yıl falan önce böyle emperyal san, li-
mon sarısı falan gibi renkleri çok yapıyordum.
Çok güzel bir sanydı o. Çinüler kullanırlardı onu.
Toprak kırmızısı, erguvanlar, yeşim yeşili falan
da yapıyordum. Renk dediğin müzik gibi, şiir gi-
bi. Bazı'dönemler insan bazı müziği seviyor, ba-
zı rengi seviyor. Renk insanlann psikolojik du-
rumlanyla da çok değişen bir şey. İnsamn her dö-
nem her renge aynı tutkunluğu olmuyor.
• I ^ ^ B Avrupa seramiğine alışılmadık renk ve
biçimler getirerek büyük bir etkide bulunduğu-
nuzyazıldı. Özellikle bu renk ve biçimler Türki-
ye'ye bağtanıyor.
Bu tür değerlendirmeler beni çok sevindiriyor
tabii. Yenilik getirmişsem, olumlu etkim olmuş-
sa ne mutlu bana. İki değişik kültürün birbirini
etkilemesi, birbirinde erimesi söz konusu. Renk-
ler, biçimler her şeyden önce en sevdiğim kültür-
lerin yansımast olsa gerek. Anadolu gözümün,
belleğimin ardında. Ya Mısır? Piramitlerin kesin-
kesliği? Bir Kuras heykelinin kıyametler koparan
sessiz adımı? Bir de Ege Denizi var tabii.