05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 4 MART 1990 Kapitalizm Haııgi Aşamada? HIFZI VELDET VELÎDEDEOĞLU Bilimsel anlamda kapitalizm, endüstri devritni ile birlikte 18. yy'da Ingütere'de başlar. Bilindiği gibi kapital, anamal (sermaye) deraektir. Kapitalizm ise sermayeye dayalı girişim ve üretim biçimi demek- tir; buna gore endüstride, dahası tarımda onemli olan emek değil, sermayedir; para ve def erli kâğıt- lardan oluşan sermayeye "mütedavü" (dolaşan) "sermaye"; tarla, bahçe, fabrika gibi taşınmaz üre- tim araçlanna ise "sabit (dolaşmaz) sermaye" de- nir. Kapitalizm, her ideoloji gibi, kendi kuramını bir- likte getirmiştir, merkantilistlerin düşüncesine gö- re bir ülkede altın ve benzeri değerli maddeler ne denli birikrniş ve çok olursa o ülke o denli varsıl ve ileridir. Devlet bu zenginliği korumalıdır. Fizyokratlann kuranuna göre ise değerli madde- ler durduklan yerde üremezler. Asıl zenginlik, üre- tim araçlanrun harekete geçirilmesi (girişim) ve eme- ğin kullanılması ile oluşur. Devletin görevi ekono- mik yaşama kanşmak, müdahale etmek, yön ver- raek olmayıp, onu tümüyle serbest bırakmaktır. "Laissez faire, laissez passer." (Bırakınız yapsın, bı- rakınız geçsin) ilkesi onlann liberal ekonomisindeki temel prensiptir. Devletin görevi, yalnız, mülkiyeti korumak, adaleti yerine getirmek, suçlan ve hak- sızlıkları önlemek, suçlulan cezalandırmak, kısa- cası, toplumsal düzeni koruyan bir "polis devlef'i olmaktır; ekonomi, ancak böyle bir devlet anlayışı ortamında serpilip gelişebilir. Günümüz Türkiyesi'nde tutulan.yol budur. Az çok ekonomi öğrenimi görmüş olanlarca bi- linen bu bilgilerden sonra kapitalizmin "bırakınız yapsın, bırakınız geçsin" sloganıyla korkunç biçim- de gelişip devieştiği dönemin ardından, geçirmiş ol- duğu aşamalara göz atalım. Kapitalizmin gelişmesi emek sömüriisüne ve dün- ya çapında siyasal, ekonoraik sömürgeciliğe dayan- dığı için 18. yy. sonlannda ve özellikle 19. yy'da çok acımasız olmuştur. Kapitalizmin beşiği sayılan In- giltere'yi ele alırsak görürüz ki Britanya Krallığı o dönemde trlanda, Malta, Guney Afrika (Kap), Mı- sır, Hindistan ve Pakistan, Sıngapur, Hong Kong, Avustralya, Yeni Zelanda ve Kanada'yı kapsayan bir dünya imparatorluğu idi. Bizim kuşak ortaokulda îngiltere'yi "Britanya Krallığı ve Hindistan tmparatorluğu" olarak öğrenmiştir. Fransa, ltalya, Belçika, Hollanda, Portekiz gibi küçüklü büyuİclü zengin devletlerin de yeryüzunün bir çok kıtasında, özellikle Afrika ve Asya'da bü- yük sömürgeleri vardı. Bütün bunlann yanı sıra Gü- ney Amerika ülkeleri ve çöküş halindeki Osmanlı împaratorluğu da yan sömürge dunımundaydı. İşte kapitalist ekonomi bir yandan kendi merkez ülkesindeki emekçi halkı, kadın ve çocuk demeden, acımasızca sömürürken, öte yandan, yan ve tam sö- mürge durumunda olan ülkelerin doğal kaynakla- nm da sömürerek gelişimini sürdürdü. Ayrıca kö- leler de sömürülüyordu. Hele zenci köleliği ABD- nin özellikle pamuk üretimi yapılan güney bölge- lerinde insanlığa aykırı, korkunç koşullar altında süriip gidiyor ve Kuzey Amerika kapitalizmi geliş- tikçe gelişiyordu. Kölelik Avrupa'da ve ABD'de ancak 1850'lerde yasaklanabildi. Köleliğin kaldırılması Avrupa'da sarsıntı yapmadı, ama Amerika Birleşik Devletleri'nde Kuzey ve Güney eyaletleri arasında patiak veren çok kanlı bir iç savaşın nedenlerinden biri oldu ve kölelikten yana olan güneylilerin ye- nilgisiyle sona erdi. ABD bu savaşın açtığı yaraları sardıktan sonra kıran kırana bir yanşım (rekabet) ekonomisiyle bütün dünyada sözünü geçiren dev bir ülke oldu. 1914 Birinci ve 1939 Ikinci Dünya Sa- vaşlan'nda Avrupa'nın kapitalist imparatorlukları tasfiye edilirken Birleşik Amerika bu savaşlardan kârlı çıktı, geliştirdiği endüstri ve uzay teknolojisi sayesinde yeryüzunün iki süper gücünden biri du- rumuna geldi. Bu devlet, kapitalist ekonomiye da- yanan bir süper devletti. Bilindiği gibi ikinci süper, devlet üretimde yalnız emegi temel öğe olarak ka- bul eden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği idi. Kapitalist ve sosyalist bu iki süper gücün bir gün acımasız bir çatışmaya gireceğinden korkuluyordu. Bütün dünya halklan için bu bir felaket olurdu; ney- se ki atom silahları ve uzay teknolojisi konusunda aralannda denge sağlandı ve böyle bir çatışmanın yalnız dünya halklan için değil, çatışanlar için de felaket olacağı bilincine varıldı. Aslında daha önceki çatışmalann, yani kapita- list devletler arasındaki savaşların nedeni ekonomik çıkarlann korunması, ya da genişletilmesi arzusu idi. Yukanda sözünü ettiğim 1914 ve 1939'da pat- layan iki dünya savaşında da temel neden siyasal olmaktan çok ekonomikti. Şimdi de gerek süper güçlere ve onların ortaklanna gerekse Üçüncü Dün- ya ülkeleri denilen Bağlantısızlar'nın bir topluluk olarak zaman zaman bir araya gelmesine neden olan etken de ekonomiktir.Bağlantısızlar'ın geçen yılın sonundaki Belgrad toplantısında gundemin en önemli maddesi bu devletlerden kimisinin varsıl dev- letlere olan borçlan, (dış borçlar) sorunu oldu. Çün- ku ilerlemiş ülkeler, kasalarında biriken kapitali, "kalkınmakta olan devletler" adını taktıklan yok- sul ülkelere (ki bu ulkelerden çoğu yarım yüzyıl ön- cesine değin sömurge ya da yan sömürge durumun- daydılar) faizle borç vererek işletiyorlardı. Kapitalizmin şimdiki aşamasında sömuninün bir yoiu da budur. Bu kapital ve servet nasıl birikmişti? Bunun ya- nıtını Karl Marxs emeğin de para ve öteki maddi değerler gibi somut bir değer olduğunu kanıtlayan "artı-deger" kavramı ile geçen yüzyılın yarılarında ortaya koymuştu. Yukarıda kapitalizmin oluşma- sına örnek olarak gösterdiğimiz tngiltere'de sanayi devriminden sonra küçuk el atölyeleri ve aile işlet- meleri, fabrika üretimiyle yarışamayıp kapanmış; çocuğundan en yaşlısına kadar çahşabilen erkek ye kadmlar fabnkalara işçi olmuşlardı. lşçiler, değer birimi olarak yuz üretiyorsa, onun biri veya ikisi, ya da beşi işçinin cebine giriyor, masraf çıktıktan sonra geri kalanı girişimci kapitalistin kasasında toplanıyor, biriken kapital ile yeni tesisler, işletme- ler açılıyor, böylece "artı değer" belirli ellerde top- lanıyordu. Aynca somürgelerdeki çok ucuz emek- le, çok değerli kaynakların işletilmesinden doğan değerler de buna ekleniyordu; tek tek girişimcilik de yetmedi; şirketler, şirket birlikleri, karteller, tröst- ler oluştu; bunlar kapitalizmde ürunlerin fiyatlan- nı belirleyen birer özel "tekel" niteliğinde idiler. Geçen yüzyılın ikinci yarısında yavaş yavaş üc- ret arttırma isteğine yönelik işçi hareketleri, grev- ler başladı. Başlangıçta bu hareketler kapitalist dev- letin yöneticileri tarafından şiddetle ve kanlı biçimde bastınlıyordu; fakat hareket durmadı. Yukanda de- ğinilen her iki dünya savaşından ve özellikle 1917 sosyalist devrimden sonra kapitalist devletler de işçi hareketleri karşısında daha anlayışla davranmak ge- reğini duydu. Sosyal haklar, işçi sigortalan, insan hakları gibi ilkeler yirminci yüzyılın şu son yılla- nnda bütün kapitalist devletlerde doğal görunme- ye ve uygulama alanına girmeye başladı. Çok da- ha önceki yıllarda tröst ve kartel yasalan çikanla- rak kapitalistler arasındaki tekelleşmenin ve fiyat sömürusunun bir dereceye kadar önlenmesi amacı güdülmüştu. Şimdi gerek endüstri alanında gerek kırsal alanda, işçilerin çalısma koşullarımn insan yasayışına yaraşır biçimde düzenlenmesini denet- lemek üzere devlet içinde özel bürolar, dahası, ba- kanlıklar kunıldu. Kapitalizmin bu son aşamasında, en ileri devlet- lerde bile yine de gelir dağılımında büyük adalet- sizlikler, çok sayılı ellerde toplanan geniş servetler yanında yaygın yoksulluklar hâlâ sürup gitmekte- dir. Geçen yuzyıldaki uygulama ve gidişe oranla bu durum belki iyi sayılabilir, ama insanlık açısından irdelenince kapitalist devletlerdeki toplumsal duru- mun hiç de iç açıcı olmayan bir aşamada olduğu yadsınamaz. Üstelik kapitalist devletlerin geri kal- mış veya az gelişmiş ulkelerdeki ekonomik sömu- rusu sürüp gitmektedir. Turgut Özal, geçen yılın eylül ayında Bursa'da yaptığı bir konuşmada bu durumu doğal buluyor ve harfi harfine "Sermayenin milliyeti kstlmamıştır" diyordu. Pekiy, eskiden sermayenin milliyeti ve va- tanı var mıydı? Sermaye; nerede, hangi ülkede gii- venceli sömürii alanı bulursa oraya akar, çiınkıi onun milliyeti ve vatanı yoklur. Bu kural kapita- lizmin karekteristik ve değişraez doğal kuralıdır. • • • 1971'de Prof. Mümtaz Soysal'ın Siyasal Bilgiler Fakültesi dekanı bulunduğu sırada bir konferans vermek üzere Ankara'ya çağnlmıştım. O konferan- sın bitiminde bana yöneltilen bir soru üzerine şöy- le demiştim. "Kapitalist ülkelerin yöneticileri eko- nomik ve toplumsal sorunlara yalnız kapitalizm gözluğüyle değil, ara sıra onu çıkanp Marksist göz- lukle de bakmalıdırlar, bakmak zorundadırlar. Sos- yalist ülke yöneticileri de aynı sorunlara yalnız sos- yalizmin gözJügu ile değil, kapitalizmin gözlügiı ile bakmalıdırlar. Tıpkı kişilerin, duruma göre, yakın ve uzak gözlüklerini kullandıklan gibi." Uzun yıllar once bu sütunlarda birkaç kez yaz- mış olduğum gibi dunya devletleri, onünde sonun- da birbirine daha çok yaklaşacaklar, hümanist (in- sancı) bir sosyalizm, ya da sosyalist bir hümaniz- ma yöresinde birleşeceklerdir. Nitekim, yavaş ya- vaş bu yörüngeye giriliyor. Bu yüzden kapitalist ül- keler şu sırada şaşkınhk içindedirler. Çünkü onlar- dan büytik bir kısmının politikaları, ekonomıleri Sovyet tehlikesine ve komünizm düşmanlığına da- yaruyordu. Sovyet lideri Gorbaçov banş havarisi ke- silince, Sovyetler'de komünist dikta son bulunca ve Doğu Bloku ülkeleri birer birer çözülüp liberal eko- nomiye yönelince, Batı'daki kapitalist ülkeleri yö- netenlerin elindeki "komünizm düşmanhğı silahı"' etkisiz kalıverdi. Şaşkınlık bundan geliyor. Şimdi silah üreten fabrikalann durumu ve onlara bağlı yan sanayi kuruluşları ne olacak? Buyuk devletler es- kisi gibi yoğun biçimde silahlanmayınca, bu sana- yi sektörü nasıl ayakta kalacak? Herhalde şimdi bunun hesabını yapıyorlardır. Umut, geri kalmış ulkelerdeki terör eylemlerinde, Lübnan'daki gibi iç savaşlardadır. Silah ihracatı böyle ülkelere yönelecektir. Belki de kanşıklıklar ve çatışmalar çıkması için gizli kışkırtmalar olacak- tır. Kapitalizm, emek somüriisünün yanı sıra bir kı- sım ulkelerde, devlet soygunu biçiminde kendini gös- teriyordu. Şimdi silah kaçakçılıgı, yasa dışı silah ti- careti bakırnından mafyalaşma, tek sözcükle, ko- kuşma aşamasındadır. Bitiremediğimiz Ortaçağ (10 ve 17 Eylul 1989), Sosyalist Devrim Hangi Aşamada? (1 Ekim 1989) tarihli yazılanmda komünist ortaçağının sona er- diğini, komünist ülkelerin hümanist (insancı) bir sosyalizme yönelmek zorunda olduklarını, yakla- şık 20 yû önceki yazılanma da>-anarak, ileri sürmuş- tüm. Şimdi de şunu yinelemek istiyorum; kapita- list ve emperyalist ulkelerdeki halklar er geç uya- nacak, o ülkelerin rejimleri de hümanist sosyaliz- ma çizgisine gelecektir. Bu evrensel oluşumda ts- lam toplumlarının uyanması en geç olacağa ben- zer. Belki Türkiye o zaman rahatlık >oızü görür. EVET/HAYIR OKT4YAKBAL Genç Olmak Büyük Suç!"Doğru şeyler söylüyorduk. Eleştirilerimiz doğruydu. Toplan- tıdaki herkes de bunlann doğru olduğunu söylüyordu. Ama işte gençliğimiz vardı ve gençliğimiz bize güven duyulmasını önlü- yordu, toplantıda genç olmanın belki de sdylediklerimizin etki- sini azalttığını -biraz da hayretle- fark ettim." Dr Erdal Atabek yeni çıkan "Kuşatılmış Gençlik" adlı ilginç kitabının bir yerinde böyle diyor Başından geçmiş bir olaydır bu: 33 yaşındadır, hekim örgütlerinde görev almıştır, düşünce ve gö- rûşlerini bildırmıştir. Ama gençlik günlerini çok gerilerde bırak- mış olanlar, ona şöyle demişlerdir: "Seni kutlarım. Çok güzel konuştun, çok doğru şeyler söyle- din. Bana gençliğimi hatırlattın, keşke soylediğin şeyler olabil- se, ama daha çok gençsin. Çok yorulacaksın, çok kınlacaksın. Soylediğin şeylerin birtürlü olmadığını göreceksin, üzüleceksin. Gene de kutlarım, konuşman çok güzeldi." Buna benzer sözleri 1960 yılında Cemal Reşit Rey'den ben de dinlemiştim. 27 Mayıs'tan sonra Güzel Sanatlar Akademisi'n- de bir toplantidaydık. Konu, bir kültür bakanhğının kurulması ya da kurulmamasıydı. Biz gençler böyle bir bakanlıktan yanaydık, ama yaşlı üstatlar kültür işlerinin Milli Eğitim bünyesinde bir ge- nel müdürlük olarak kalmasını istiyorlardı. Haldun Taner'le ben direniyor, görüşlerimizi anlatryorduk, Cemal Reşit de sanırım bi- zim gibi düşünüyordu. Ama umutsuzdu. Bir ara bana şöyle de- di: "Yıllardır toplandık konuştuk, toplandık konuştuk, sonunda bir şey çıkmadı. Bu da öyle olur. Sizler gençsiniz. Pek umutlan- mayın." Genç olmak!.. Kimilerine göre büyük bir suçtur. Genç ada- mın sözleri hafif bir gülümseyişle izlenir. Ah çocuk ah!' derler, 'Çocuk işte' derler. Yaşlı kişi her şeyi bilir, bildiğini sanır, nice deneyımler geçırdiğine inandığı için genç insanın özlemlerine, isteklerine 'çocuk hevesi' diye bakar. Gençlik bir dönemdir. Oldukça kısa bir süre... Herkes bu sü- reçten geçmiştir Nedense kendisınden sonra geien kuşakların davranışlarına, tutumlarına yine de ısınamaz, benimseyemez. Eleştirici, küçümseyici sözlerle genç insanı kırmaktan çekinmez! Oysa bol bol gençliğe güvenmek sözü edilir. Özellikle politika- cıların dilinden düşmez bu söz! Ama gerçekten gençliğe güven duyulur mu, duyuluyor mu? "Gördüğüm gerçekler bunu doğrulamıyor. Ne demektir 'gençliğe güvenmek?' Bunu dû- şünmek gerekiyor. Gençlere ya da birine güvenmek, sırtını sıvaz- layıp 'Ben sana güveniyorum' demek değildir. Güvenmek, onun kendi kararlarını verebile- ceğini kabul etmektir, onun ver- diği kararlara saygı duymak de- mektir. Onun verdiği kararların btzim istediğimize uymasa da doğru olabılirliğini kabul etmek demektir." Atabek böyle diyor. "Kuşatılmış Gençlik..." Yalnız bu başlık bile derin anlamlar ta- şıyor, yaşadığımız gerçekleri iyi- ce duyuruyor. Gençlerimiz, özel- likle 12 Eylül olayından bu yana kendilerini kuşatılmış saymakta- dırlar ki bu da doğru bir sapta- madır. Gençler kdaylıkla dernek- ler kuramazlar, partilerde genç- lik kolları oluşturamazlar, düşün- celerini, görüşlerini özgürce be- lirtemezler. Uslu, suskun, edil- gen bir gençlik yaratma istekleri gençliği bir kuşatma, bir korkut- ma çemberi içine kapatmıştir oy- sa. Dünyantn uygar ülkelerinde gençler politikayla yakından ilgi- tenirler, genç yaşta katılırlar ulke- nin siyasal yaşamına... "Politika demek yönetim sana- tı demektir. Bir ülkenin, bir top- lumun iyi yönetilmesi için herke- sin o yönetime katılması demek- tir. Bu da herkesin politikaya ka- tlmasını gerektirir... Onun için sizden politikayla ilgilenmenizi bekliyoruz. Sizden politikayla ıl- gilenerek gelecekteki görevleri- nize hazırlanmanızı bekliyoruz." Atabek soruyor: "Şimdiye dek bir devlet yetkilisinin ağzından şu sözleri duyduk mu? Bir ülkenin, bir ulusun gerçek anlamda kalkınmasında, uygar- lığa ayak uydurmasında, bilinç aydınlığına kavuşmasında genç- lik etkin bir güçtür. Gençlikten korkmak kendimize güvenme- mek. kendimizden korkmak de- ğilse nedir?" Sözleşmesizsu kullananlariçin abone olma fırsatı: ISKI abonesı olmaksızın su dağıtım borulanndan kaçak bağlantı yaparak su alan k o n u t , i ş y e r i v e i n ş a a t s a h i p l e r i ı l e daha önce kaçak su kullanımından dolayı haklanndaKi ISKI tarafından ıslem yapılanlar. 3 1 M a r t 1 9 9 0 tanhıne kadar ISKI ye başvurdukları takdırde nertiangıSır c e z a b e d e l i ö d e m e k s i z i n a s a ö - d a k kosullarauygiinolarak abonelık sozlesmesı yapabıleceklerdır 1. kaçak su bağlantısı İ S K İ T e k n i k Ş a r t n a m e l e r i n e jygun olacaktır Bu konuda basvuru sahıptennır beyartı esas alınacak. yapılacak kontrolde aksının saplanması durumunda bedeli aboneden alınarak şubeyoıu bağlantısı sartnamelere uygun hale getıntecektir ' •'' Bu yapılmadığ! takdıroe sozlesme ve tesısat ıptal edılerek " ' •* •'• cezaı ışlem uygulanacakiır. 2 B a ş v u r u s a h ı b ı B i n a T a p u s u v e İ s k a n B e l g e s i v e y a ılgılı Beledıye'den alınacak bınanın 3 1 . 3 . 1 9 8 9 tanhmden önce yapıldığırıı ve su bağlanmasında sakınca olmadığını gostef' belgelerden bir tanesını berabennde gelırecektir 3 Devam eden mşaatlar Y a p ı İ z i n B e l g e s i getırecekör 4 Başvuru sahıbının geçmışe yoneiık su borcu. al Konut ve ısyerten gunde 1 m 3 su sarteltığı <abul edılerek 90 gun uzerınde tabı oldu§u tarrfe ile b) Inşaatlarda mşaa; alarnnm 1 4'u tabı otduğu tanfeıle çarpılarak hesaplanacakti' 5. Bu uygulamadan yararlanmak ıçır başvjtular ISKI nın M e r k e z A k s a r a y v e A s y a B ö l g e M ü d ü r l ü ğ ü K a d ı k ö y adreslenndekı S ö z l e ş m e S e r v i s l e r i n e yapılacaktır Saygılanmızla. TURSEM'İN R£HB£RL>ĞİNOE LONDRA.. QXP0W), CAMBRID6K B0URNEM0UTH,BWGHT0N. HASTlKQSEXETE»CKE^i DE SEÇKlNOILOtCULLARtNOAyAjHli YADA BUTUM YIL JNÛIUZCE Ö6RENHJ UTAKSİTTE ÖDEME KOUYUGt DEVAM İSKİSU İCİN ELELE ^ KURSLAR •TICARİ İN6İUZCE • TUütZM İNGILİZCESİ •BANKACILIK |N(JILIZC£Sİ •5INAV KURSLARI: Cambrıdge •Rrst Certrf ıcate, Pnofıcıency, •TOEn_,AR.tlf)(Soz\u) tursem İNGİÜZÜSANOKULLARI DANIŞMAMERKEZİ Cumhurıyet Cad 173'4-B Elmadağ 80230 Istanbul Hılton Otelı Karşısı Tel 148 39 77-148 7943-14828 49 Fax 132 97 29 Tlx 27498 tusm tr i B H 1 £ İJIHfiIoınaıBl^aaH Ü1KI M 1 Mart'tan itibaren Moskova'ya Haftada iki Kez Uçuyoruz! Moskova'ya uçarken artık Pa2artesi ve Perşembe günlerinden birini seçebile- ceksiniz. Modem uçaklanrruzla, Türk konuk- severliğiyle ağırlanarak uçacaksımz. Üstelik, aktarmasız, beklemesiz... Gelin, 52 dünya kentine olduğu gibi, Moskova'ya da birlikte uçalım. C]L) TÜRK HAVAYOLLARI 1 Mm-21 M« ar» 25 Man c« tibm* luajıbul kalku 09 10 lslanbul Ukı| 1&43 Moskov» «n? 1325 Mostova vans 15 00 MMkova tulke 14 25 Moskova kjlkıj I6 0O iuanbul vans 16 25 Isıanbu! vans 18.00 Not SaattrT vcrtUır PENCERE 133 Bin 607 Kitabın Oykösü... Kimi zaman bir insanın öyküsü söz konusudur; kimi zaman insanların... Kimi zaman bir kitabın öyküsü söz konusudur; kimi zaman ki- tapların... Bu. 133 bin 607 kitabın öyküsüdür... 7 kamyon dolusu 133 bin 607 kitap... * Öykü, 12 Eylül'den önce başlar. Adına "demokrasi" denen yü- rürlüktekı düzene göre kitaplar sakıncalıdır; kimi toplatılmıştır; kiminin soruşturması yapılmış; kimine dava açılmıştır; kimi hü- küm giymiştir; Yargıtay'a gitmiştir; sonuçta hepsi de aklanmış- tır; mahkeme kararları kesinleşmiştır. "Bilim ve Sosyalizm Yayınlan"nöa çıkan bütün kitapların alnı ak, pirüpaktır... 12 Eylül gelir çatar. Ankara Sıkryönetim Komutanlığı'ndan emir alan Emniyet Si- yası Şube görevlileri "Bilim ve Sosyalizm Yayınlan"r\m bütün ki- taplarına el koyarlar. 28 Ağustos 1982'de kitapların bulunduğu yayınevine gelırler, boşaltma işlemine geçerler. Yüz bini aşkın kitap... Kolay değil... 18 yıllık yayınevi... Kitaplar, kitaplar, kitaplarla dolu raflarda kitaplar, tezgâhlarda kitaplar, depolarda kitaplar, yan yana kitaplar, üst üste kitaplar, sıra sıra Kitaplar... Ne korkunç görüntü!.. Suç unsurlan!.. 28 Ağustos 1982'den 9 Eylül 1982'ye kadar 13 gün süren ça- bayla görevtiler kamyon kamyon kitap taşırlar. Yayınevinin sahi- bi Sûleyman Ege, kamyon kamyon taşınan kitapların karşısında ne düşünür? Belki Türk şiirinin büyük ustalanndan Cahit Küle- bi'nin ünlü dizelerindeki bir sözcüğü değiştirirsek Süleyman Ege1 nin yüreğindeki duyguyu dile getirebıliriz: "Kamyonlar kitap taşır ve ben Boyuna onu dûşünûrdüm Kamyonlar kitap taşır ve ben Boyuna onu dûşünûrdüm. Niksar"da evimizdeyken Küçük bir serçe kadar hürdüm." "Bilim ve Sosyalizm Yayınları" yöneticisi ve sahibi Süleyman fge'nin kitapların geri verilmesi için Sıkıyönetim Komutanlığı1 na yaptığı başvurular üç yıl boyunca yanıtsız kalır. Ama Anka- ra'da sıkıyönetimin kaldırılacağı tarihi belirleyen Millı Güvenlik Ku- rulu kararının yayımlanmasından hemen 2 gün sonra (28 Mayıs 1985te), Ankara Sıkıyönetim Komutanı'nın gıderayak verdiği emirle, üç yıla yakın bir süre "Mamak'ta gözaltına alınan" 133 bin 607 kitabın 3 Haziran 1985 tarihinde 'sıkıyönetim bünyesi'n- de yakılarak "imha" edildiği sonradan ortaya çıkacaktır. Yargı organlarının akladığı kitaplann yakılması üzerine Süley- man Ege 10 Temmuz 1985 günlü dılekçeyle zamanın cumhur- başkanına basvurur; ama doğaldır ki Cumhurbaşkanı Evren'den bir yanıt gelmez... Neye gelsin ki? Ege, bunun üzerine İdare Mahkemesı'nde Başbakanlık aley- hine dava açar. Ankara 5'inci İdare Mahkemesi'nin 27 Haziran 1989 tarihli kararıyla Başbakanlık "tazminat" ödemeye mahkûm edilir. • Şimdi masanın üstünde pırıl pırıl baskılı kitaplar duruyor: "Bi- lim ve Sosyalizm Yayınlan..." Kitapların üzerinde birer bant: "Bu kitaplar sıkıyönetimde yakılan 133 bin 607 kitabın külleri üstünde yükseliyor." "Bilim ve Sosyalizm Yayınları" yeniden canlandı, yakılan ki- taplar diriliyor; yıllarca savcılıkça kovuşturulan, mahkemelerde yargılanan, aklanan, yargı kararları kesinleşen; ama bu uzun hu- kuk savaşımından sonra 12 Eylül faşizminde cayır cayır yakılan kitaplar yeniden birer birer basılıyor. Okumuyorum onları, seyrediyorum, okşuyorum, düşünüyorum: 133 bin 607 kitabın öyküsü, yaşadığımız yakın ve güncel tarihin de öyküsüdür. BOGA2IÇI UNIVERSITESI YABANCI DİLLER YÜKSEKOKULU • ÎNGÎLİZCE • BAHAR KURSU 19 Mart 1990 tarihinde başlamak üzere hafta içinde 6 saat, hafta sonlannda 6 saat olmak üzere İKİ AYR1 İngilizce Dil Eğitim Kursu açılacaktır. Adayların Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi ve personeli olmaması, en az lise mezunu olmaları ve başvuruların en geç 15 Mart 1990 tarihine kadar yapılması gerekmektedir. Adaylara müracaat ettikleri gün seviye smavı verilecektir. Adres: Boğaziçi Üniversitesi, Güney Kampüs Yabancı Dıller Yüksekokulu Bınası MIM u a a a şpu» « mm mmım MRIEM ^ TEORISOSYALİST PARTI YAYIN ORGANI MART SAYISI CIKTI Basmusahıp Sok Talas Han No !6 Kar 4 34410 Cagaloğlu Istanbul Tel: 513 83 52 53 Ferit İlsever Nasıl Bir Ceıaevl Refonnu? ^ Mihri Belli Yüce Hedeflçre Yönelmek Osman Kuruca İktidar Mücadeiesi, İffilef ve ParH Ender Helvacıoğlu Cem Boyner'in KapHalizm Pro^ranıı Çıkmaz Sohaktır I Hasan Yalçın BofluğuR (ağrısı I Mehmet Bedri Gül tekin Dünyada Balkanta^ma ve SB'de MHHyetfi Ha- reketler Turan Dursun Kur'an'daki "Iman'ın Ana- yurdu 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun Z Şule Perinçek Atoerkil İdeolofinin Sürdüriilmesinde Kodımn Rotu ~ Nihan Bilgin Kodm DoğıvganİKpı Üze- rine ~ Sibel Peksenlik Karaoğlu Çalısma Ya$amında Kadın Tülın Tınaz Tankut Türkiye'de Cinsel Toeiı İlk Keı Sorunsallaşrınldı İlknur Kalan Dind Yiikse- II? ve Kadın Hareketi emegin bayrağı • Haydl Zinclrleri Kırmayal • Yeni Çûzüm Gerçeklerın Neresinde? (II) • SB v« Doflu Avrupa Nsrsdan Naray«? (Garbi* Altınoğlu) • Islamcı Neden' Intıkamcı'clır? (Turan Dursun) • Kûrtçe Savunma Yapmamut Engallaniyor • Devlet TerSrüne Karşı Çık. • Tûtûn ÜreDCis. Başkaldırdı - "20-30 Bin Kişının Eylemı Yasadışı CHmaz" Soayallzmln Bunahmı Ûzarln* Spakülasyonlar (Zarl Popüllll) • »alk Beğertmıyor Dtye Vaz mı Geçeceğım' (Arıf Safi) • Zonguıdak'ta Grızu Defiıl lşçiler Patladıl emeğin bayrağı 15 Gunlük ilk Sayısı Bayilerde
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle