04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/14 DIŞ HABERLER 1 MART 1990 MOSKOVA Sovyetler'de toprakişleyeninX üksek Sovyet dün Toprak Yasası'nı kabul etti. Toprağın mülkiyetinin devlette kalmasına karşın, köylü istediği gibi işleyebilecek ve ürününü pazarda satabilecek. Ayrıca toprağı kullanma hakkı "babadan oğula" geçebilecek. MOSKOVA (Ajanslar) — Sovyetler Bir- liği'nin sürekli parlamentosu Yiiksek Sov- yet, toprağı özel mülkiyet konusu yapma- masına karşın "babadan oğula geçmesini" sağlayan toprak yasasını kabul etti. Yüksek Sovyet'in dün kabul ettiği ve 15 martta yürürlüğe girecek yasa uyannca Sov- yet köylüsü, toprağı istediği gibi işleyebile- cek ve ürününü pazarlayabilecek. Ancak toprak, devletin mülkiyeti olma- ya devam edecek ve yeterince verimli işle- tilmediğine karar verilmesi halinde toprak çiftçiden geri ahnabilecek. Kabul edilen yasada, toprağın her bölge- deki Sovyetin (yerel yonetim konseyi) kont- rolu altında işletilmesi öngörülüyor. Bu yeni toprak mülkiyeti biçimi kolhoz ve solhozlardaki duşuk tanmsal üretimi hem kalite hem de nicelik açısından yük- seltmeyi amaçlıyor. Toprak miilkiyetine ilişkin yeni yasa, Yuksek Sovyet'in halen gundeminde bulu- nan mülkiyet reformlan paketinin bir par- çasını oluşturuyor. Moskova Radyosu'na, kabul edilen ya- sayla ilgili bilgi veren SSCB Bilimler Aka- demisi Lenin Tarım Akademisi Başkanı Aleksandr Nikonov, yasanın, çiftçinin top- rağı işleme hakkını güvence altına aldığını vurguladı. Bu yasayla Sovyetler Birliği'nde 1920'li yılların başından beri ilk kez çiftçilere top- rağı özgürce işleme hakkı tamnmış oluyor. Sovyetler Birliği'nin kurucusu Lenin, Bol- şevik devriminin ilk yıllarında uygulamaya koyduğu "Yeni Ekonomik Politika" (NEP) çerçevesinde, tarımsal üretimin arttırılma- sı için çiftçilere toprak verilmesi uygulama- sını başlatmış, ancak bu politika Stalin dö- neminde terk edilmişti. Bu arada Yüksek Sovyet'e, SSCB'yi oluş- turan cumhuriyetlerin Sovyet federasyonun- dan aynlabilmelerine ilişkin koşulları du- zenle> r en yeni bir yasa tasarısı sunuldu. Tasarıya göre bir birlik cumhuriyetinin Sovyetler Birligi'nden aynlması, ancak ya- pılacak bir halkoylamasında ayrılma kara- nnın katılanların en az yüzde 75'i tarafın- dan desteklenmesi halinde gerçekleşe- bilecek. Tasanda halkoylamasına gidilmesi için- de ya cumhuriyet parlamentosunun ya da seçmenlerin en az üçte birinin halkoylama- sıru resmen istemeleri koşulu getiriliyor. Ta- sarıya göre böyle bir aynlma kararırun alın- ması halinde, SSCB Yüksek Sovyeti ve Halk Temsilcileri Kongresi, aynlma karannı gö- ruşecekler ve kabul edilmesi halinde, aynl- ma işlemi ancak 5 yıllık bir geçiş dönemi- nin sonunda yürürlüğe girebilecek. Siyasi gözlemciler SSCB'yi oluşturan cumhuriyetlerin federasyondan aynlma haklannın, Brejnev doneminde hazırlanmış olan bugünkü anayasada böyle karmaşık koşullara bağlanmış olduğunu, çünkü o dö- nemde hiç kimsenin birlikten aynlma yö- nunde bir karar alınabileceğini aklına bile getirmediğini kaydediyorlar. Yüksek Sovyet'e sunulan, konuya ilişkin tasarırun kabulü halinde SSCB'den ayrıl- mak isteyen herhangi bir cumhuriyet bir ekonomik bedel ödemek zorunda kalacak. Gorbaçov, sert Yuksek Sovyet'te önceki gün başkanlık sistemi gorüşülürken yapılan tartışmaların yankılan ise surüyor. AA'nın haberine go- re Sovyet lideri Mihail Gorbaçov "perest- royka için vazgeçilmez" olarak nitelediği başkanlık sıstemini eleştirenler, başta "böl- gelerarası gruba bağlı" olanlar olmak üze- re tüm milletvekillerine sert biçimde çattı. Gorbaçov, önceki akşam Yüksek Sovyet- te başkanlık sistemine geçişe ilişkin tasan- nın oylamasma ilişkin olarak yaptığı konuş- mada, "Yalnızca uç dört hafta önce başkan- lık sislemini goklere çıkaranlann bugiın bu sislemin diktatorliiğe yol açabileceği yolun- da kaygılar dile getirdiklerini" söyleyerek, "Ancak ülkedeki durumun iyileşmesini en- gellemek isteyenJerin bu tür çözumlere karşı çıkabileceklerini" soyledi. Başkanlık sistemine karşı olan muhalif milletvekilleri, bu sistemın diktatörlüğe yol açacağını, Gorbaçov'un çok geniş yetkile- re sahip olacağını savunuyorlar. ROMANYA İliescu, koalisyon kurulmasını önerdiBÜKREŞ (AA) — Romanya'da iktidar- daki Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin lideri İon İliescu, 20 mayısta yapılacak secimlerden sonra ülkeyi bir koalisyon hükümetinin yö- netmesini önerdi. tliescu, Romania Libera' gazetesine ver- diği demeçte, hiçbir partinin tek başına ül- keyi yönetebilecek kadar güçlü olmadığını belinerek, "Seçimlerin sonuçlanna bakma- dan, yapılacak en gerçekçi şey ülkeyi yö- nelmek için çok partili bir koalisyon kur- mak olacaktır" dedi. İon İliescu, Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin bile ülkeyi tek başına yönetecek kadar guçlü olmadığını söyleyerek "Partilerin ve siya- si gnıplann çoğu, ülkeyi yönetmek için çok zayıflar" diye konuştu. Komünist Parti'nin bir daha hiç iktida- ra gelemeyeceğini kaydeden tliescu, hükü- metin özel teşebbüs ve özel tarımı teşvik edeceğini, aynca gayri merkeziyetçi, serbest piyasa uygulamalarının başlatılacağını da söyledi. Fransa'da yayımlanan 'Le Monde' gaze- tesine de demeç veren tliescu, bir uyarıda bulunarak ülkedeki kaos ve anarşinin de- vam etmesinin askeri bir darbeye neden ola- bileceğini söyledi. MACARİSTAN Pakt'tan aynlma yokBÜKREŞ (AA) — Macaristan, Varşova. Paktı içinde kalacağım açıkladı. Macaristan SavunmaBakanıGeneral Ferenc Kaıpati, ül- kesinin Bükreş'teki büyukelçiliğinde düzen- lediği basın toplantısında "Macaristan, Var- şova Pakb üyesidir ve ittifaktan aynlmakgibi birniyeti bulunmuyor" dedi. Bakan, bununlabirlikteittifak bünyesinde Avrupa'daki gelişmelere uygun değişiklikler yapılması gerektiğini belirtti, ancak bu deği- şikliklerin neler olacağını açıklamadı. Bakan Karpati, "Avrupa'nm güvenliği başka bir bi- çimde güvence allıoa alınmalı, NATO ve Varşova Pakb, gelecekte ortadan kalkacak- ür" ifadesini de kullandı. ÇEKOSLOVAKYA Çekoslovakya'da bulunan 75 bin Sovyel askeri, 1 Temmuz 1991'e kadar geri çekilecek. Resimde çekilmeye başlanan Sovyet tanklanyla yiiklü kalar göriilüyor. (Fofoğraf: AP) Yeni seçim yasası kabul edildiParlamentoda kabul edilen yasa uyannca, 8 haziranda yapılacak seçimler nispi temsil usulüyle yapılacak. Seçimlerde 18 yaşından büyük her Çekoslovak oy kullanacak. Siyasi partilere de yüzde 5 barajgetirildi. Dış Haberler Servisi — Çekoslovakya Parlamentosu, 8 haziranda yapılacak genel seçimlerin nispi temsil sistemiyle yapılma- sını öngören yeni seçim yasasını kabul etti. AA'nın AFP kaynaklı haberine göre yeni seçim yasasında 18 yaşından büyük her Çe- koslovak seçmenin oy kullanabileceği hük- me bağlanıyor. Yasada ayrıca, siyasi par- tilerin iki yıllık bir dönem için oluşturula- cak yeni parlamentoya girebilmek için oy- ların yüzde 5'inden fazlasını elde etmesi ge- rekiyor. Kasım ayında komünist rejimin düşme- sinden sonra demokrasiye geçiş süreci ya- şayan ülkede, siyasi yaşamın istikrara ka- vuşmasımn ardından, 1992 yılında yeniden seçimlere gidileceği belirtiliyor. Parlamentoya girebilmek için gereken yüzde 5'lik baraj, ülkedeki azınlıkları temsil eden bazı milletvekilleri tarafından eleşti- riliyor. Bu arada, Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Vadav Havel, ülkesinde bulunan Sovyet.as- kerlerinin tamamının 1 Temmuz 1991 'e ka- dar geri çekileceğini bildirdi. Havel, Mos- kova'ya yaptığı resmi ziyaret sırasında SSCB Dışişleri Bakanı Eduard Şevardnadze ile Çekoslovakya Dışişleri Bakanı Jiri Di- enslbier arasında bu konuda bir anlaşma imzalandığını belirtti. Sovyetler Birliği'ne yaptığı iki günlük res- mi ziyaretle ilgili olarak bir basın toplantı- sı düzenieyen Cumhurbaşkanı Havel, SSCB De\let başkanı Mihail Gorbaçov ile iki ül- ke arasındaki ilişkilenn geliştirilmesine iliş- kin olarak bir anlaşma imzaladıklannı da söyledi. HavePin verdiği bilgiye göre Çekoslovak- ya'daki Sovyet askerleri 3 aşamalı bir plan- la geri çekilecekler. Buna göre Çekoslovak- ya'daki 75 bin Sovyet askerinin büyuk bö- lümü 31 Mayıs 1990'a kadar geri çekilmiş olacak. Daha sonra, Aralık 1990'da ikinci aşama gerçekleştirilecek ve 1 Temmuz 1991 tarihinde de Çekoslovakya'da hiçbir Sov- yet askeri kalmamış olacak. Çekoslovakya'da koalisyon hükümeti, Sovyet askerlerinin, bu yıl sonuna kadar ül- kelerinegeri dönmesini istiyor. Ancak, Ha- vel, daha once yaptığı bir açıklamada da Sovyet askerlerinin geri çekilmesinin "aşama" gerektirdiğini söylemişti. Bu arada ajanslar, Çekoslovakya Cum- hurbaşkanı Vaclav Havel'in Moskova zi- yareti sırasında 1968 Prag Bahan'nın mi- man ve Çekoslovakya Parlamentosu'nun yeni Başkanı Aleksandr Dubçek'in, SSCB'ye resmi bir ziyaret yapma olasılığı üzerinde de durulduğunu belirtiyorlar. F.ALMANYA . Polonya'ya sınır güvencesiDış Haberler Servisi — Federal Alman- ya hükümeti birleşik Almanya'nın kurulma- sı halinde Polonya'dan savaş öncesi sınır- lara çekilmesini istemeyeceği yolunda garan- ti verdi. Konuyla ilgili açıklama Federal Alman- ya Devlet Bakanı Rudolf Zeiters tarafından yapıldı. Federal Almanya Parlamentosu'nun Polonya'dan toprak istenmeyeceği doğrul- tusunda karannı hatırlatan Zeiters hüküme- tinin Demokratik Almanya'da 18 martta ya- pılacak secimlerden sonra da bu garantiyi tekrarlayabileceğini söyledi. Federal Almanya Başbakanı Hdmut Kobl, Birleşik Almanya'nın sınırlarıyla il- gili böyle bir kararı ancak Birleşik Alman- ya yönetiminin alabileceğini savunuyordu. Polonya Başbakanı Tadeusz Mazowiec- ki ise iki Almanya'nın birleşme öncesinde ülkesine yeni sınırlar konusunda bir garanti vermelerini ve bu sınırları saptayan bir an- laşma imzaianmasım istemişti. Federal Almanya Dışişleri Bakanı Hans Dietrich Gencher de öneriyi olumlu karşı- ladıklanm ve görüşmeye başladıklannı söy- ledi. TİRAN Arnavutluk AGİK'e katılıyorDış Haberler Servisi — Arnavutluk'un AGİK toplantısına katılacağı ve Avrupa- yla işbirliğini geliştirmek istediği bildiril- di. Arnavutluk Dışişleri Bakanlığı Sözcü- sü, ülkesinin bu yıl yapılacak Avrupa Gü- venlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) zir- ve toplantısına katılacağını bildirdi. Söz- cü, ülkesinin başta tngiltere olmak üzere bazı Avrupa ülkeleriyle büyükelçilik dü- zeyinde ilişki kurmak istediğini ve bu ko- nuda göruşmeler yapıldığını söyledi. Söz- cü, ülkesinin artık Avrupa'da işbirliği or- tamına katkıda bulunmak istedığıni ve bu amaç doğrultusunda uluslararası kuruluş- larda yer alacağını belirtti. AVRUPA PARLAMENTOSUNUNİTALYANRADÎKAL ÜYESİ PANELLA: Laiklikve demokrasi birinci koşuldur— 3 — NİLGÜN CERRAHOĞLU BRLKSEL — Avrupa Parlamentosu'n- da bağımsız grup içinde yer alan ttalyan radikalierinin liderlerinden Marco Pandla, Avrupa'ya ait olmak için aranan koşulla- rın başında iaikliğin ve demokrasinin gel- diğine inananlardan: "Ben Avrupa'mn her- kese ait olduğunu düşüneıderdenim" diyor Panella ve ekliyor, "Boyle bir Avrupa'nın içinde ne kadar çok milliyel, din ve dil olur- sa o kadar zengin olacağını da duşünüyo- rum. Türkiye gibi bir Ortadoğu-Bizans kül- tiininun de bu bütünün içinde yer alması bana fevkalade cazip geliyor. Fakat lüm bu farklı kültiırierin ortak paydası laiklik ve demokraside birleşmeli. Avrupa birleşik devletleri içinde ben sadece siyasi demok- rasi ve hukuk devleti ükelerini benimseyen ülkeleri görüyorura." Bu noktada Panella bir an duruyor ve Türkiye'nin Avrupa'da karşısına çıkan en büyük engelin de bu olduğunu söylüyor. "Benim gibi demokratlann istediği demok- ratik Avrupa için" diye sözlerine devam ediyor Panella; "Ülkenizdeki demokrasi hâlâ şekilden ibarel. Henıiz bir oz kazan- dınlmamış bu demokrasiye. Hapisteki o iki komünist lidere gösterilen nasırlaşmış tep- ki de bunu gösteriyor." Ayvalık'ta doğmuş olan Midillili Niani- as Dimitrios da Panella'nın görüşüne ka- tılıyor. "lnsan haklan karşınıza çıkan en büyük engel" diyor Dimitrios. Liberal eği- limli Demokratik Yeniden Doğuş Partisi'- ne mensup olan ve Avrupa Parlamentosu siyasi komite üyelerindenbiri olarak Türki- ye'ye gelen Dimitrios "8 Haziran 1988'de komünistlerin davasında tanık olarak bu- lunmak üzere Ankara'ya gittim. Savcı bir iddianame okudu: 247 sayfa. Türkiye'de komünistlere karşı çıkanlan bu muamde- yi gerçekten anlamıyorum. Dtişünün ki ben komünist degil, bir liberalim. İç savaşta ko- münistlere karşı mücadele ettim. Beni Al- manlara karşı ele verdiler. Onlann yüzün- den hapsi boyladım. Amaben bugiin artık mücadelemi yalnız demokrasi için sürdü- ruyorum. Bu adamlar serbest bırakılmalı- dır. Zaten komünizm artık bitmiş, dünya- da yenilmiş artık. Nedir bu korku? İnanın ki bu insan haklan ihlalleri bu adamlann serbest dolaşmasından çok daha fazla za- rar veriyor Türkiye'ye. Birisinin oturup bu- nun hesabını yapması lazım. Bunlar serbest bıraiulırsa, kaç kişi kurulu duzene karşı çı- kar?" diye şaşkın bir ifade ile soruyor. Bir an düşünüyor ve "Soruyorum sizce kaç ki- şi?" diye yineliyor sorusunu. Avrupa Parlamentosu'ndaki ezici çoğun- luğu bu tip görüşleri paylaşan sosyalistler, yeşiller, u'beraller, Avrupa sol birliği için- de bulunan komünistler oluşturuyor. 1987'deki "Tek Senef'ten bu yana Avrupa Parlamentosu'nun siyasi iradesi de yeni bir ulkenin topluluğa katıtmasında buyük rol o>Tiuyor. üye ülkelerin bakanlar konseyiyle birlikte Avrupa Parlamentosu'nun da "tam üyelige" ilişkin konularda görüşü dikkate alınıyor. Parlamentonun tam uyeliği onay- lamaması halinde durum çıkmaza girebili- yor. Bruksel ve Strasbourg'da yaptığımız gö- ruşmeler Avrupa'da Türkiye'nin karşısına çıkan ekonomik, siyasi, sosyolojik, din farklılığı ve insan haklan ile demokrasi gi- bi engellerin arasında en tayin edicisinin bu sonuncusu olduğunu gösteriyor. Batı ölçü- lerinde demokratik sayılmayan bir ülkenin topluluğa katılması için gereken siyasi ira- denin oluşması olanaksız görülüyor. "Türkiye demokratik bir ülke olmadığı için" diyor birgözlemci, "kamuoyu ve si- yasi irade oluşturmamn önemini anlayamı- yor. Çünkü Türkiye'de kamuoyunun belir- lediği siyasi irade aynı ağırbğı taşımıyor." Avrupa'da sağ, genelinde her zaman ol- duğu gibi Türkiye ile yalnız ticari ilişkilere önem veriyor. Din ve kültür farklılığı en- geli bu kesimler için önem taşıyor. Türki- ye'yi Hıristiyan Batı dünyasına uzak bulan muhafazakâr kesimler, a>Tica Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa'daki gelişmelerden sonra Türkiye'nin stratejik öneminin de azaldığını düşünüyorlar. Oysa demokrasi- nin Avrupa'nın bütunüne yayılması konu- sunda hassasiyet gösteren sol kesimlerin, la- ik ve demokratik bir Türkiye ile yakın iliş- kilere daha sıcak bakacağını söylemek mümkün. Fakat Guardian gazetesi muha- biri John Palmer'ın sözleriyle "sol kesim- lerdeki bu ilgi, bugün için Türkiye'deki de- mokratik standartlann ve insan haklan standartlannın düşüklügü karşısında hisse- dilen nefreti de gizlemiyor." Doğu Avrupa'daki gelışmeler bile de- mokrasinin Batı Avrupa kimliğinin ortak paydası olduğunu ortaya çıkanyor. Bu ge- lişmelerin Türkiye-AT ilişkileri uzerindeki etkisiyle ilgili farklı görüşler ortaya atılıyor. Kimisi Alman Hıristiyan demokratlarından Avrupa Parlamentosu üyesi ve Macar tah- tının varisi Arşidük Otto Von Habsburg gi- bi "Doğu Avrupa'daki gelışmeler Türkiye'- nin AT'ye yakınlaşmasını olumlu yönde et- kikyecektir. Şimdiye dek aramızda bulun- mayan bir tarih ve toprak köprusüne sahip olacağız böylece. Türkiye, bu gelişmelere sevinmelidir" derken, kimisi de Türkiye'- ye yıllardır gösterilen ilgisızliğin yanında Doğu Avrupa'ya karşı hızla beliren sempati ve yakın işbirliğinin de Türkiye'nin Avru- pa'ya olan "yabancı"lığını büsbütün vur- guladığını söylüyor. Fakat her halukârda Türkiye'nin Avrupa'nın çıkar alanı içinde kaldığına işaret eden gözlemciler; kartları- nı iyi oynadığı takdirde, Türkiye'nin EF- TA ve Doğu Avrupa ülkeleriyle birlikte 12'lerin etrafındaki ikinci halkanın içinde kalabileceğini belirtiyorlar. Bir federasyo- na gitmek arayışı içinde olan 12'ler arasın- 1993'ten sonra Türkiye'nin böyle bir sıkı çekirdek içine girmesine kimse ihtimal ver- miyor. Türkiye'yi yakından tanıyan AT yetki- lilerine gore Akdeniz ve Afrika ülkeleri hal- kasına itilmemek için bundan böyle Turk hükümetinin gütmesi gereken politika, bu çekirdeğin etrafında oluşacak ikinci halka- ya girmek olarak özetleniyor. EFTA ve Do- ğu Avrupa ülkelerinden oluşacak olan bu ikinci halkayı 12'ler çekirdeğine bir dizi or- taklık anlaşması ve siyasi işbirliği bağlaya- cak. Brüksel'de pek çok gözlemcinin vur- guladığı gibi bu ikinci halka da en şematik ifadeyle, EFTA ve Doğu Avrupa ülkeleriyle Yugoslavya ve Türkiyeklen oluşan iki ayrı halkaya bolünebilecek. EFTA ülkeleri Bruksel'le Doğu Avrupa ve Türkiye'den da- ha yakın bir ilişki içinde olacaklar. Turki- ye'nin doğrudan doğruya EFTA'ya katıl- ması olasılığına gelince, bu konuda da gö- ltalyan Radikal Milletvekili Marco Panella, Türkiye'deki demokrasi sorunlarına değinirken şunları söylüyor: "Komünizm artık bitmiş, dünyada yenilmiş artık. Nedir bu korku (komünistİerden)? inanın ki bu insan haklari ihlalleri bu adamlann serbestçe dolaşmasından daha fazla zarar veriyor Türkiye'ye!' da ise gorülebilir bir gelecek için Türkiye'- ye yer olmadığı konusunda Briiksel ve Strasbourg'daki tum gözlemciler birleşiyor. Türkiye'nin katılmaya teşebbüs ettiği 12'ler; 1963"te Ortaklık Anlaşması'nı im- zaladığı Avrupa'dan çok farklı bir yapıya sahip artık. Komisyon Başkanı Jacques De- lors'un savunduğu şekliyle çok sıkı bir çe- kirdek oluşturacak olan 12'lerin, 12'ler ola- rak kalıp kalmayacağına bile şüpheyle ba- kılıyor. Gerçekleştirmek istedikleri bir pa- rasal birlikle, ortak bir merkez bankası, or- tak para birimi ve hukümetlerden bağım- sız olarak guçleri genişletilmiş bir Avrupa Parlamentosu tarafından seçilecek bir ko- misyon başkanı ile ulusal egemenliklerinin onemli bir bölumünü Avrupa'ya devretme- ye hazırlanan 12'ler arasında çeşitli neden- lerden ötürü tngiltere, Danımarka ve Yu- nanistan gibi ulkelerin bile kalıp kalmaya- cağına kuşkuyla bakılıyor. Dolayısıyla rüşler iki kutba aynhyor. Kimi Türkiye'- nin Norveç, İsveç, Finlandiya, tzlanda, ts- viçre, Avusturya gibi ülkelerle ne yoğun- lukta bir ticaret alanı geliştirebileceğine iliş- kin sonılar ortaya atıp bunun AT'yle ger- çekleştirilebilecek gümrük birliğinden faz- la bir farkı olmayacağını ileri sürerken, ki- misi de Türkiye'nin AT'ye mümkün oldu- ğu denli yakınlaşmak için elindeki her im- kânı ve yolu denemesi gerektiğini, bunun için de EFTA yolunun yabana atılmayacak bir fırsat olduğunu iddia ediyorlar ve EF- TA uyeleri arasında bir sondaj yapmakla Türkiye'nin hiçbir şey kaybetmeyeceğini be- lirtiyorlar. Ne ki EFTA'yı yakından tanıyan, bu ör- gütle uzun süre AT namına müzakereler- de bulunmuş olan eski komisyon başkan yardımcılarından Willi Haferkamp, "Bence bunun için de Türkiye geç kaldı" diyor ve ekliyor: "Türkiye bu adırnı birkaç yıl ön- ce daha sıkı ticari bağlar kurmak için göz- lemci olarak EFTA'ya katılan Yugoslavya ile birlikte yapmalıydı. Bu Ortadoğu pazar- larının Avrupa ekonomileri için ilginç ol- duğu bir andı. Şu anda ise EFTA da tüm gayretlerini Avrupa Topluluğu ile yaptığı müzakereler üzerinde yoğunlaşlırmış vazi- yette. Aralanna yeni bir üye alacak duram- da olduklannı biç sanmıyorum." 1977'den 1984'e dek Türkiye ile yakın- dan ilgilenmiş olan komisyonun eski baş- kan yardımcısına, "Peki AT'ye ilişkin ola- rak verebiieceginiz öneriler nelerdir?" di- ye sorunca, "Her şeyden önce pralik olmak" diyor Haferkamp ve devam ediyor: "Mali protokolün yeniden açılması lemin edilmelidir. AT Türkiye ile gerçekten ya- pıcı bir ilişki kurmak istiyorsa, mali pro- tokolü açması gerekir. Kıbns konusunun bununla ilgisi olmaması gerekir. Bizim 1980'de darbeden önce yaptığımız son or- taklık komitesi ve parlamenter komisyon toplantılannda bu protokol anlaşmaya bağ- lanmışü. Kıbns bunalımının üzerinden 6 yıl geçmişti o zaman da. Hayli yapıcı olan bu toplantı, orlaklık anlaşmasının canlandırıl- ması için bir referans noktası olarak alına- bilir." AT'nin siyasi entegrasyona doğru geli- şen evrimi içinde şartların elverdiği biçim- de Türkiye'nin toplulukla bir siyasi işbirli- ği yapısı oluşturmayı talep etmesi de veri- len öneriler arasında sıralanıyor. Brüksel'- deki gözlemcilerin üzerinde durduğu bir di- ğer nokta da Avrupa'da bulunan göçmen işçilerin haklan konusunda ısrarb bir tutum almasını içeriyor. 1992'nin Avrupa'daki göçmen işçilerin demokratik haklannı teh- dit eden bir potansiyel yarattığına işaret eden AT'ye yakın çevreler, Türk hüküme- tinin Türk işçilerinin oy hakkı, serbest do- laşımı ve sosyal guvenlik haklannı elde ede- cek girişimlerde tüm ağırlığım koyması ge- rektiğini belirtiyorlar. Genel çerçevede Türkiye'nin Avrupa'da- ki varlığını sürekli olarak hatırlatması tav- siye ediliyor. Aksi takdirde Almanya'nın birleşmesi, Avusturya'nın katılması, Çekos- lovakya, Polonya ve Macaristan gibi ulke- lerle ozel ilişkiler gibi "ivedi" sorunlar ara- sında Türkiye, rafa kaldırılan Türk dosya- sıyla birlikte tamamen unutulmak tehlike- siyle karşılaşıyor. Topluluğun kurulduğu ilk yıllardan beri Brüksel'de bulunan "Agenor" dergisini yayımlayan John Lam- bert, "Türkiye ancak kendi seceneğiyle Av- rupalı olacaktır. Bunun için de Avrupa'ya ilişkin ısrarlannı sürdürmesi gerekir. Orne- ğin. Mitterrand Avrupa Konfederasyonu fikrini ortaya attığı zaman kamuoy unda il- giyi sıcak tutmak için hemen çıkıp ben fie vanm, ben de bu konfederasyonda yer aia- cağım demelidir" diyor. "Economist" der- gisinin muhabiri Bobb Taylor da aynı gö- rüşü savunuyor. "Ne ki" diyor, "Gene de 'Avrupa Konfederasyonu'nun parçası ol- mak istiyorum' derken, lam üyelik hedefi- ni de bir kenara bırakmamalısınız. Bunu siz unutursanız, herkes sizden önce unutur." Türkiye'de 1983-87 yıllan arasında Av- rupa Topluluğu temsilcisi olarak bulunan Gwyn Morgan da "Türkiye'nin tam uyeli- ği unutmasını salık .vermeye cesaret edemiyonım" diyor ve ekliyor, "Türldye*- nin tam üyeligi unutabileceğini ya da unu- tacağını sanmıyorum. Türkiye bekleyecek ve topluluktaki gelişmelere gore kendine ye- ni bir değerlendirme yapacak bence." • Uzun dönemde tam üyelik için tek ola- sılık, 12'lerin hedeflediği Avrupa Federas- yonu'nun gerçekleşmeyip topluluğun Thatcher-vari bir büyük pazara dönüşme- si halinde beliriyor. Doğu Avrupa ulkele- rini de kapsayacak bir "sulandınlmış" Av- rupa içinde Türkiye'ye bir yer bulunabile- ceğini söyleyenler çıkıyor. "Sulandınlmış Avnıpa", "Değişken Ge- ometri", "İç İçe Giren Halkalar"; "Kon- federasyon"... Hangi adı alırsa alsın ve ne tip bir mimariye sahip olursa olsun, Avru- pa'da kalmak isteyen bir Türkiye'nin ge- niş kapsamlı bir "mevcudiyet stratejisi" ge- liştirmesi gerektiği vurgulanıyor. 1974-79 yıllannda Ankara AT temsilcisi olarak bu- lunan Gian Paolo Papa ise "Bu mevcndi- yet stratejisinin siyasi partilerden sendika- lara. kültür ve iş dünyasına dek uzanması gerekiyor" diyor ve ekliyor, "tek pazar ol- gusu karşısında ve Doğu Avrupa pazarla- nnı de geçirmek çabasında sanayicilerin oy- nayacağı rol de onem kazanıyor. AT ülke- lerinde siyasi stratejinin tanımlanmasında sanayici dünyası da giderek büyük rol oy- nuyor." Brüksel'den bakıldığında Türkiye'nin de- ğeri yalnız kendi çabalanna bağlı olacak- mış gibi görünüyor. Türkiye'nin saldırgan olması gerekiyor. Ama Batı da laik, de- mokratik ve liberal bir Türkiye istiyor. BÎTTÎ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle