25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 ŞUBAT 1990* ** HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/17 Moskovafda Tarihsel Karar (Baştarafı 1. Sayfada) göre Sovyet Anayasası'nın Komünist Parti için iktidar tekelini öngören altıncı maddesi- nin kaldırılması Sovyet Parlamentosu'na (Yüksek Sovyet) sunulacak. Geçen aralık ayında bir grup meclis üye- si, KP'nin iktidar tekelinden vazgeçmesine ilişkin bir öneriyi Yüksek Sovyet'te günde- me getirmişler, ancak daha sonra Gorba- çov'un girişimiyle geri almışlardı. Bunu izleyen günlerde Sovyet lideri, ülke- de çok partıli sisteme geçilmesinin bir "trajedi" olmayacağını yinelemeye koyul- muştu. Son olarak Gorbaçov, geçen pazar- tesi günü Merkez Komitesi'ndeki konuşma- sında, Komünist Parti'nin artık "anayasalgü- venceler"e dayanmak yerine, kendi değeri- ni halka kanıtlayarak yönetime talip olması gerektiğine işaret etmiştir. Bunun anlamı, Sovyetler'de de yakın gelecekte birden çok partinin kurulması, siyasal iktidarın sahibi- nin genel seçimlerle belirlenmesidir. Olağanüstü radikal bir düzen değişikliği- nin eşiğindedir Sovyetler Birliği. 'Ekonomi'- den sonra 'politika'öa da çoğulculuğa geçi- şin adımları birer birer atılıyor. Mihaii Gorbacov, Doğu Avrupa'dan son- ra kendi ülkesinde de tarihi dolu dizgin hız- landırmıştır. Bu soluk soluğa gelişmeler, kendisine, ül- kesine ve dünyaya ne getirecek? Şimdilik soru işareti... Yi» ^u>Vıııma<>lior rrolrli Sanlık hastalığına ya- 15 ^ ^ kalandıktan sonra Al- manyada uzunca bir süre tedavi gören F.Bahçe kalecisi Schuraacher dün tstanbul'a geldi. Alman kaleciyi havaalamnda yönetkiler, ful- bolculardan Nezihi ve çok sayıda taraftar karşıladı. Efes Avrupa'nın ilk (Baştarafı Sporda) ne rağmen diğer oyuncular araya girerek olayı büyümeden önledi- ler. Sahaya tek tük içeri nasıl so- kulduğu betli olmayan bozuk pa- ralar atılırken, Efesli oyuncular el- lerini iki yana açıp sailayarak "atmayın" uyarısında bulundular. tlk yarı Levenl'in şuttaki isabetle- ri, Blackwell ve Hamilton'un gay- retleriyle 61-43 sona erdi. 2. devrede Hamilton'un 3/10 şut isabetinde bulunması ve hü- cumda isabetsiz şutlar ile Efes bi- raz durakladıysa da Taner'in üç- lükleriyle maçı önde götürmesini bildi. Zaman zaman tempo yük- seldi, ancak bundan kârlı çıkan Efes oldu ve son 10 dakikaya gi- rilirken 84-64'lük skora ulaştı. Bu luru geçmeyi garantileyen Panio- nios'un ise maçı kendi lehine çe- virmek için büyük gayret göster- mediği ve karşılaşmayı "olunına" bıraktığı gözlemlendi. Efes, kalan 10 dakikada süreden yararlanmayı amaçladı. Efes, oyunun kontrolü- nün elinde olmasını fırsat bilerek Levent ile çok akıllıca ve tam za- manında oyunu yavaşlattı ve sü- reyi çok çok iyi kullandı. Nitekim bu süreyi Levent'in iyi kullanma- sı ve diğer oyuncuların da buna çok iyi uyum göstermesi nedeniyle Efes Pilsen, ınaçın sonunu rahat getirdi ve karşılaşmadan 94-84 ga- lip aynlarak çeyrek fınale grubun- da 1. olarak yükseldi. Birlikte eğlendiler B grubunda çeyrek finale yük- selen Efes ve Panionioslu basket- bolcular dün gece Kervansaray'- da birlikte yemek yiyip eğlendiler. Siyavuş'tan sevgîlerle (Baştarafı Sporda) 2. yarı Efes'i çok rahatlattı. He- yecanını yenmesi zaman alan Ta- ner ise alıştığımız üçlüklerle Pa- nionios'un belini kırdı. Ancak izlediğimiz tüm maçlar- da Efes'in rakiplerine üstünlük sağladığı bir pozisyon vardı. Bu pozisyon adeta sahada Efes'in al- tıncı adamj otan coach Aydan Si- Bune (Baştarafı Sporda) Oysa Walsh'ın diyagonal paslan ne güzeldi. Tam Metin'in istedi- ği gibi. Walsh futbol alanını baş- tan başa kateden uzun paslarıy- la ve yaptığı nefis ortalarla her an oynayabileceğini kanıtladı. Beşiktas'ın bu maçta tur kadar önemli kazancı Walsh ve Meh- met'in ilk kadroda oynayanlar kadar hazır olmalarını kanıtla- malarıydı. Peki Zeki'ye neler ol- muş. Bu futbolcu dünkü haliyle işi bırakmışa benziyordu. Güç olarak çok düşmüş ve kendine güveni kalmamış. yavuş idi. Daha öncekı maçlarda yerinde verdiği kararlarla Efes'- in başarısındaki rolünü herkes görmüştü. Dün iki teknik adam arasında fark yine apaçık orta- daydı. Yunan takımının koçu Djuroviç'in, Gasparis'i unutma- sı ve ikinci yan yanlış yerde Chıis- todoulou'yu kenera alması takı- nunı ne kadar olumsuz etkilediy- se, Siyavuş'un savunmada yaptı- ğı değişiklikler ve oyuncu değışik- likleri Efes'in galip gelmesinde o kadar önemli rol oynadı. Efes'ten 100 sayı bekleyen seyirci, belki Si- yavuş'un oyunu yavaşlatma za- manlamasını erken bulabilir. An- cak bizce yorgun Levent ve faul problemi olan Blackwell ile Ta- ner'i göz önünde tutarsak karar çok doğruydu. Efes, maçı hiçbir zaman tehlikeye sokmadı. Sonuç olarak Efes Pilsenli "genç oyuncular" Türkiye seviyesinin çok üstündeki peformansları ile bize bu turu hediye etti. Siyavuş ise, rakip teknik adamlara karşı her maç üstünlük sağlarken bu başarırun mimarıydı. Umut vermediler (Baştarafı Sporda) küntüye girmesine bir anlam veremiyoruz. Biraz gerilere giderek düşünüyor, geçen yılın şampiyon F.Bah- çesi bu yıl takımı daha da güçlü futbolcularla takviye etmesi ge- rekirken nasıl olur da ikinci kümeye düşmeye namzet takımlar- dan oyuncular alabilirdi. Haydi aldılar. Neden oynatmazlar, ya- zık değil mi milyarlara? Bir başka anlamadığımız nokta geçen yı- lın star adamlan Rıdvan'lar, Aykut'lar, Oğuz'lar, Turan'lar, Ha- kan'lar ve Şenol'ları hangi sihirli değnek bu kadar kötü bir duru- ma itebildi. Fenerbahçe teknik direktörünün veya yetkililerinin oyuncuları ruhsal yönden tedavi etmesi gerekirken hiç yüzünden 80 milyon ceza verip morallerini nasıl sıfıra indirebilirlerdi? Rıdvan sorunu nedir? Ne yapıyor? Nerede geziyor? Bunu da anlayamıyoruz. Sanki bir devlet sırn. Daha birçok aklımızın ermediği bazı olaylar... Hay- di biz uzaktan bir şey anlayamıyoruz. Ancak anlamak durumun- da olanlar da bir şey anlayamıyor. Demek ki onların da anlama yetenekleri yok. Böyle olunca da Fenerbahçe'nin bu yıl kör topal gitmesine bir çözüm bulmak çok zor. İZMİR'DEN HÜSEYtN ÖZIRMAK 1. KOŞU: F: 5 Yaylakartalı, P: 1 6 . K Ö Ş U : F: 8 Taskenüi, FP: 7 Hasat, S: 2 Be my Best. O rsa. P: 5 Gev Gev, S: 9 Canya. 2. KOŞU: F: 1 Akçay, PP: 3 Asu- 7 . K O ş U : F : 3 ln fjs a n , pp: 6 Pi- man, P: 2 Atıl, S: 5 Ajda. k a r P : 4 P r e n s S : j Morble 3. KOŞU: F: 2 Canpınar, PP: 1 Body Guard, P: 9 West Side Story, S: 4 Muhittin. 4. KOŞU: F: 3 Yeniçeri, PP: 4 îl- kay, P: 1 Hilal 12, S: 2 Üçüzüm. 5. KOŞU: F: 5 Moun Amour, PP: 6 Senlut, P: 1 All That Jazz, S: 7 Sehreminli. Arch. m Q2 G& 'Indireceğiz' GÖZLEM Sovyetler'de (Baftarafı 1. Sayfada) da nihai karar yetkisi Halk Tem- silcileri Kongresi'ne ait. Yani Yüksek Sovyet'in kararı Halk Temsilciler Meclisi'ne sunulacak. Böylece 6. rsadde de iki aşamalı bir işlemden sonra kaldırılacak. Sovyetler Birliği'nde yönetim biçiminin "baskanlık sistemine" dönüştürülmesi için halkoylama- sına gidilmesinin düşünüldüğü açıklandı. Sov>'etler Birliği Komünist Par- tisi (SBKP) Merkez Komitesi Po- litbüro üyesi Alexander Yakovlev, Merkez Komitesi toplantısının dün gece sona ermesinden sonra düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamada, SBKP'nin ve Sovyetler Biıliği'nin, 28. SBKP Kongresi'nin yapılacağı yaz başı- na kadar, "yaşamsal derecede önemli bir dönemden" geçeceği- ni kaydetti. Yakovlev, bu süre içinde yapıla- cak yerel seçimlerle belirlenecek halk temsilcilerinin, iktidarın ger- çek anlamda sovyetlere (yerel yö- netim konseyieri) geçmesine ola- nak sağlayacağını bildirdi. Yakovlev, SSCB Anayasası'nın, 70 yıldan uzun bir süredir iktidar tekelini elinde bulunduran SBKP'ye bu güvenceyi sağlayan 6. maddesinin "dönemin gereklerine uygun bir biçimde degiştirilmesi için" SSCB Parlamentosu Yüksek Sovyet'te gerekli tasarıların sunu- lacağını belirtti. Ret oyu Yeltsin'den Merkez Komite'de dün yapılan oylamada tek ret oyuna karşılık tüm üyelerin olumlu oy kullandık- ları öğrenildi. Oylamada Mihaii Gorbaçov tarafından sunulan re- form platformuna ret oyu veren tek üyenin de Gorbaçov'un önde gelen muhalifı Boris Yeltsin oldu- ğu kaydediliyor. Yeltsin'in "plat- formu yeterince radikal bulmadı- ğı için" aleyhte oy kullandığj bil- di riliyor. Bu arada Merkez Komite top- lantısının önemli gündem madde- lerinden Litvanya Komünist Par- tisi'nin durumunun da "reformcu" bir anlayışla karara bağlandığı bildirildi. AP'nin ha- berine göre, Merkez Komite, Lit- vanya Komünist Partisi'nin Mos- kova'ya bağlı yönetimini "gerçek temsilci" kabul etmekle birlikte geçen aralık ayında partiden ay- nlarak bağımsızlığını ilan eden grubun da yaan yapılacak SBKP kongresine katılmasına karar ver- dL Estonya para birimi AA'nın haberine göre Baltık cumhuriyetlerinden Estonya da dün Moskova'ya karşı yeni bir adım atarak kendi para birimini kullanmaya başlayacağını duyur- du. Estonya Merkez Bankası Baş- kanı Rein Otsason, Finlandiya Haber Ajansı FNB'ye verdiği de- meçte, aralık ayından itibaren Sovyet para birimi ruble yerine Estonya Kuronu'nun basılacağını bildirdi. llke olarak kabul edildi Sözleşmeliye yüzde25 ANKARA (CBmhBriyet Sİrosn) — Yüksek Planlama Kunılu sözleşmeli personel statüsünde çalışanlara yûzde 25 oranında zam yapılması konusunda ilke kararına vardı. Yüksek Planlama Kurulu- nun dün yapuğı toplantıda sözleşmeli personel statüsün- de çalısarüara yûzde 25 ora- nmda zam yapılmasını ilke olarak kabul etti. Şu anda ta- van ilcreti 3 milyon 600 bin li- ra olan sözleşmeli personel statüsünde çalışanlann ücret- lerine bu oranlann nasıl yan- sıyacagı henüz kesinlik ka- zanmadı. Azerbaycan'da Şiilik-Türklük Sorunu Baştarafı 2. Sayfada) mamış, bırakınız okulu, Türkçe öir kurs bile açılmasına izin veril- nemiştir. Dolayisıyla kültürel ge- •iliğe mahkûmiyet Türk azınlığı çin ekonomik sefaleti de berabe- •inde getirmiştir. Şah yönetimle- i, milliyetçi hareketleri her za- nan kanla bastırmak yoluna git- niştir (Kaşgaylar olayı vb.) Oysa gerek Çarlık ve gerekse >ovyet dönerrüerinde Azeriler tüm 3u yönlerden daha şanslı olmuş- ardır. Sovyet döneminde propa- »andaya yönelik olsa da Azeri Türkçesinde yayın yapan radyo ve elevizyon; ilkokuldan üniversite- /e, halk müziğinden çoksesli mü- r .iğe kadar milli kültürü geliştir- neye yarayan kurumlara ve kısıtlı la olsa birtakım haklara sahip olan Azeri Türkleri, elbette Fars milliyetçiliği altında ezilen kardeş- lerini göre göre tran'a yakın olamaz. 2. Iran'da 'tslam Devrimi' ile birlikte "milliyetçiliğin resmen ya- sak olmasına karşın" hâlâ Fars dilinin ve kültürünün haricinde azınlıklara kendi dillerini kullan- ma ve kültürlerini geliştirme hak- kının tamnmadığı, elbette Sovyet Azerbaycanı'nda yaşayan Azeri Türkleri için bilinmeyen bir şey değildır. Iran'da "Varlık" Dergisi etrafmda faaliyet göstermeye ça- lışan Azeri aydınlan hiç şüphe yok ki mükemmel bir enformas- yon kaynağıdır. Kısaca ifade etmek gerekirse Azerbaycan Türkleri, çağdaş mezhepçiliği, bizlerden yaklaşık 85 yıl önce reddetmiş ve bunu da hayata geçirmiştir. Azerileri sırf mezhep ölçütü ile "bizden" say- mamak ve Iran'ın kucağına at- mak, tarihi gerçeklere olduğu ka- dar ulusal çıkarlarımıza da ters düşmek anlamına gelmektedir. Türk Dışişleri vakit geçirmeksizin ulusal çıkarlarımıza uygun bir strateji belirleyip istikrarlı bir po- litika izJemediği sürece aradan ge- çen zaman, iki Türk topluluğu arasındaki köklü gönül bağlarının aşınmasına ve tran'ın bölgede et- kinliğini arttırmasına yaraya- caktır. Nitekim daha ümmet düzeyin- den milliyet aşamasına geleme- mişlerimiz için Azerbaycan Halk Cephesi liderinin tek cümlelik açıklaması, uzun tarihi açıklama- lardan çok daha çarpıcıdır: "Biz önce Türküz, sonra Şii!.." ANKARA (Cumhuriyet Büro- su) — Cumhurbaşkanı Turgut Ozal'ın, "Berü indiremezler" sö- züne muhalefetin tepkisi, "Biz indiririz" oldu. SHP Genel Baş- kanı Erdal tnönii, "Seçime gitti- ğimizde görecegiz. Seçimlerde hal- kın Özal'ı Cumhurbaşkanı olarak görmek isteyip istemediği ortaya çıkacak. Anayasa değişikliği en somut şekilde Cumhurbaşkanlıgı <tegişikligi üzerinde odaklaştı" de- di. DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel de "İndirilme kaygısı ora- ya kadar varmış, ama oralara bir gelelim yüce milletimiz gorevini yapsın, ortalık toz duman olnr, tı- pış tıpış gider" diye konuştu. Cumhurbaşkanı Özal dün Hür- riyet'te "Beni indiremezler" man- şetinde, yazar Çetin Emeç'in mu- halefetin kendisini Çankaya'dan indireceği yolundaki beyanlan ko- nusunda şunları söylemişti: "Na- sıl indireceklermis ki?.. Ciddi bul- muyonım bunlan... Lafla olmaz.. Millete bir şeyler vermek lazım. İndiririz demekle indiremezler." Berlin'e giden SHP Genel Baş- kanı Erdal tnönii, Cumhuriyet muhabirinin bu konudaki sorusu- na şu yanıtı verdi: "Halkın cumhurbaşkanı seci- mine tepkisi devam ediyor. Her yerde göriiyoruz ki halkın rahat- sızlığı, halkın iradesine karşı bir işlem yapılmış olmasından. Hal- kın rahatsızlığı, tedirginliği, kı/- gınlıgı devam ediyor. Bunun ço- zülmesi seçimle gerçekleşir. üola- yısıyla mesele 'Nasıl yapacaklar- mış', 'Yapamazlar' gibi degil. Mesele halkın isteğine uymak ve halk iradesine saygı göstermek. Bu da seçimle ortaya çıkar. Seçi- me gittiğimizde sonucu görecegiz. Halk, Sayın Özal'ı o zaman cum- hurbaşkanı olarak görmek isteyip istemediğini de gösterecek. O se- çimde anayasayı değiştirecek bir oy verirse halkımız, bunu yapar- ken, Cumhurbaşkanı seçimine karşı (epkisini de ortaya koymuş olacak. Anayasayı degiştirecek bir güç gerekir, cumhurbaşkanı seçi- raini yenilemek için. O da halkın elinde. Onun için mesele bizim ki- şisel olarak Sayın Özal'a karşı ol- mamız, duygular meselesi degil. Veya onun bize karşı duydugu duygular meselesi degil." lnönu, "Siz başından beri ana- yasayı degiştireceginizi söyledi- niz..." sorusuna da şöyle dedi: "Evet, biz anayasayı degiştire- cegimizi, seçimden evvel de soy- ledik. Cumhurbaşkanllgı secimi- nin halkın iradesine karsı yapılma- sı, anayasa degişikligini daha çok gündeme getirmiştir. Anayasa de- gişikllgine gnzle gorülür bir anlam vermiştir. Anaynsa değişikliği için demokratik haklar, işçi hakları, düşünce suçu olmasın diyoruz. Yargı bagımsızlıgı, üniversite özerkligi, bunlar tek tek örgiitler iizerinde elbet algılanıyor, ama biitiin kamuoyunun bu degişikli- gi en somut şekilde görrnesi Cum- hurbaşkanlıgı değişikliği iizerinde odaklaştı. Şimdiki durum da o. Anayasa değişikliği için önemli bir etken, Sayın Ozal'ın Cumhurbaş- kanlıgı makamında olması. Çıin- kii Cumhurbaşkam'nın değişme- si ancak anayasa değişikliği ile olur. Onu da halk istedigine gö- re, anayasa degişikligini de istemiş olacak." Cumhuriyet muhabiri daha sonra tnönü'ye, "Sayın Özal, ABD'deki Siinni ve Şiiler konu- sundaki tartışmalı beyanatı için 'Beni iyi bilgilendirmedüer' diyor. 'Ayrıntılardan bilgi sahibi olamadım' diyor. Bu konuda yo- rumunuz var mı?" dedi İnönü de şu karşılığı verdi: "Sayın özal, herhalde Türk bürokrasisinde en iyi bilgilendirilen insan. En yeni araçlar, en son teknolojik buluş- lar Sayın ozal'ın bilgilendirilme- si için kullamlıyor. Buna rağmen olmuyorsa başka bir eksik var de- mektir. Bir cumhurbaşkanırun yapması gerekeni yapmıyor, baş- ka şeyler yapmaya çalışıyor de- mektir. Bu konuşmada da gör- düm. Çok dikkati çeken bir olay. Sa>ın Özal 'Biz Sünniyiz' demekte ısrar ediyor. Yani Azerbaycan'ın duygularını örseleyen bir yaklaşım olduğunu kabul ediyor, ama 'Biz Sünniyiz' demeyi Türkiye'de nor- mal görüyor. Cumhurbaşkam'nın böyle bir şey demeye hakkı yok. Türkiye'de Sünniler de var, Alevi- ler de var. Yani Türkiye'de herke- sin aynı mezhepten olduğunu söy- lemeye hakkı yok. Bu yanlış an- layıştan kurtulamıyor. Bu, temel bir yanlışlık. Devlet başkanının ta- rafsız olması, panilere ve mezhep- lere karşı da tarafsız olması çok önemlidir. Sayın özal bunu ısrarla kabul etmiyor. Insan olarak ken- disi belli bir mezhebe bağlı olabi- lir. Bu onun hakkıdır, ama Cum- hurbaşkanı olarak 'Biz şu mezhepteniz' diye ilan etmeye hakkı yoktur. Bu kadar temel bir yanlışı Cumhurbaşkam'nın yap- ması hiçbir şekilde kabul edile- mez. Çünkü, Cumhurbaşkam'nın böyle bir şey söylemesi, mezhep- ler arasında ayrım yapmaktır. Cumhurbaşkanı hangi mezhepten ise hadi biz de o mezhebe geçelim diye bir hava yaratmak ya da o mezhepten olmayanları, 'Siz yan- lış iş yapıyorsunuz" diye bir doğ- rultuya götürmektir. Böyle bir şey yapmaya hakkı yoktur Cumhur- başkam'nın. Mezhepleri birbirle- rine karşı kışkırtmaya. Şimdi di- yecek ki 'Ben böyle bir şey düşünmedim' Ama Cumhurbaş- kanı olduğunun hâlâ farkında de- ğil. Tabii bu seçiminden geliyor. Yalnız kendi partisinin seçtiği bir insan bir türlü Cumhurbaşkaru ol- duğunu fark edemiyor. Bunları bı- rakalım, gerçekten Sayın Özal'a bu hatayı bırakmasını anlatmak gerekiyor. Buna hakkı yok. Ayrım yapmaya kesin olarak hakkı yok'.' İnönü, Cumhurbaşkanı Özal- ın Muammer Aksoy cinayetiyle il- gili açıklaması konusunda yönel- tilen bir soru üzerine de "Bu hü- kümetin yapanlan bulmasını bek- liyorum. Hükiimetin görevi ya- panlan bulmaktır. Kim ne bul- duysa hükiimete yardımcı olmak zorundadır" dedi. İnönü ayrıca Başbakan Akbu- lut'un 141, 142 ve 163'ün kaldırıl- masıyla ilgili olarak referandum sözcüğünü kullanmadan herkesin fikrini alacaklarını söylemesi ha- tırlatılmca, "Herkes fikrini söyle- sin diyor, halka soracağız demi- yor. Yuvarlak laflar söylemiş, hiç- bir şey anlaşılmıyor. Dolayısıyla bizim için tamamen meçhul düşündükleri" dedi. Demirerin yanıtı Süleyman Demirel, ozal'ın "Beni indiremezler" açıklamasıyla ilgili olarak gazetecilerin sorula- rını yanıtlarken, bugüne kadar Çankaya'ya çıkan kimsenin "Be- ni buradan indirirler" gibi bir kay- gısı olmadığını belirterek, şöyle konuştu: "Demek ki indirilme kaygısı oraya kadar varmış. Sayın Özal böyle bir kaygı içine girdigine gö- re o da tartışmaya taraf olmuştur. Türkiye'nin bir Çankaya meselesi olduğunu o da kabul ediyor. Bu meselenin özünde kendisinin bu- lunduğunu ikrar ediyor. 'buraya haksız yere çıktım oturdum' diye- bilir mi? Diyemeyecegine göre, böyle diyecektir. O dahi yerinden kuşkusu olduğunu gösterir. Kompleks içinde olduğunu göste- rir. Halkın arasında, arkasında ol- madıgı bir heyete kendisini oraya çıkartbrmıştır. Halbu ki biz 'Çan- kaya milletindir' dedik. Şimdi mil- letin midir? Olay orada. Kendisi diyebiliyor mu ki, 'Ben burada milleti temsil ediyorum?" Ozal'ın "Nasıl indirecekler- mis?" diye soruşturmaya başla- masının Çankaya meselesini ve özünde kendisinin bulunmasının kabulü olarak değerlendiren De- mirel, Ozal'ın nasıl indirileceği ko- nusunda somut bir yaklaşımları olup olmadığının sorulması üze- rine "Somuttan kastın, mancınık kurup ucuna oturtursun, bir yer- den basarsın, o da kalkar, öyle bir şey mi?" dedi. Demirel, daha son- ra şunları söyledi: CUNEYT ARCAYUREK yazıyor IBaştarafı 1. Sayfada) kurultay gibi partiyi tümüyle bağ- layan organlarda, halk çoğunlu- ğuna dayanmayan bir cumhur- başkamnın "indirilmesi" karara baglanmış, açıklanmış. Soruyu bu nedenle "gayri ciddi" bulu- yorlardı. Deniz Baykal, TÖ'yü aşağıya indirme kararlılığını sağır sulta- nın duyduğunu bildiğinden, kısa bir yanıt verdi: "Yap seçimi, gösterelim!" de- di. Aylardır süregelen gelişmele- rin vardığı sonucu tek cümleyle Çankaya'ya anımsatıyor, daha doğrusu kaçınılmaz sonucu bili- nen çözümle vurguluyordu. Terör konusunda partiler ara- sında fikir birliğini "demokrasi- ye sahip çıkma" diye karşılayan TÖ, parlamentoya dışarıdan mü- dahale olmadan anayasa deği- şikliğiyle aşağıya indiği zaman. gerçek demokrasinin başlayaca- ğının farkında değildi. Baykal dan sonra söyleştiği- miz Demirel, "indiremezler, na- sıl indireceklermis" sorusunu pek beğenmişti. Mantık doğruy- du. "Şimdi tartışmaya taraf oldu" diyordu. Demirel şöyle de- di: "Eskiden böyle bir tartışma yoktu. Şimdi Çankaya'yı aşağı- ya indirme tartışılabilir hale gel- di. Neden? Cevap basit. Artık TÖ, tartışmada 'taraf olduğunu kabul etti, bir çeşit suçüstü va ziyeti doğdu". TÖ'nün yüzde 80 çoğunluğa vaziyet almasından sonra "De- mekki Türkiye'de böyle bir sorun var"dı. SHP ve DYP, TÖ'nün ta- raf olarak tartışmaya girişiyle, çıplak gerçeği dün açık seçik or- taya koyuyordu. Ne var ki, belki de kargaları bi- le güldürecek bir umut yaşanı- yordu ANAP çevrelerinde ve bu umut partinin, hükümetin mane- vi babasına yansıyor, 0 da hodri meydanlarından birini savuru- yordu. Belki derya tutuşa padi- şahın, ilk seçimde ANAP yüzde 50nin ya da -az bulabilir ya- yüz- de 40'ın üstünde oy toplardı. Ola ki çarşıda pazarda karşı- laştığı gerçeği sade insanlar, devletlû bakanlarımızdan Güneş Taner'in son enflasyon icadına kanarak unutabilirler. Yangın evin içini kavururken gerçekçi rakamları -Taner'in önerisiyle- "politika yapmakla" eşdeğerde tutabilir, aman ANAP ile TÖ ba- şımızdan gitmesin, yoksa hali- miz nice olur diye tükenmiş bir partiye oynayabilirler. "Hayal ettiği müddet yaşamak" yalnızca sade yatan- daşlara özgü değil ki... TÖ'nün son döviz sözlerinden birine gö- re, "ilim yalan söylemez"miş, kuşkusuz sandığın aldattığına hemen hiç rastlanmadı. Yeni model devlet başkanlıöı- nın, yabancı devlet başkanlarına gönderdiği kutlama mesajlarının ikiye ayrıldığını, hem Türk Dışiş- leri Bakanlığı hem de kamuoyu yeni öğrendi. Birincisi, Dışışleri'- ne sormadan, bilgi vermeden Çankaya'dan çekilen özel "dost mesajlan", ötekilerse sıradan olanlar. Yorumlarına dayanak olan bil- gileri nereden aldığını kıskanclık- la saklayan TÖ'nün Aksoy cina- yetiyle ilgili varsayımlan, dünkü kulisin sorularından biriydi. Bay- kal, "Dünyanın merkezi kendisi ya" diyor, Aksoy olayını "İslami eylemlerden ayırmak için" pro- vokasyon sözcüğünü piyasaya saldığına değiniyordu. Bir suikast girişımınden geçti. Kartal Demirağ, elinde taban- cayla yakalandı. Uğraş didin, kurşun sıkan adam elindeyken sonuç çıkarama, sonra, vuran ve vurduranlarla ilgili ufacık ipucu yokken, tabanca bulunamamış- ken, Aksoy cinayeti üzerine kur- gular sırala, yargılar öne sür. Te- röre yönelmesi olası dinsel uya- nışlardan gözleri başka yerlere çevirme manevrasını tartışmaya aç! içişleri Bakanı Aksu bile elde kanıt olmadığından daha dikkatli konuşuyor. Konuştukça, oku- dukça, sanırsınız herkes dedek- tif! Git gidebildiğin, söyle söyleye- bıldiğin kadar. Daha bir yıl, bile- medin iki. UGUR MUMCU "Düşünedursun bakalım. Onun tasasını ben niye ortadan ksldıra- )im? Nasıl indirilecekmiş, öğrenip de ne yapacak? Vakti, saati gelin- ce o iş olur nasılsa, tasası devam etsin." Demirel, 'DYP iktidara gelir- se, Özal'dan yetki alacak mısı- nız?" sorusu üzerine de "Onlar bugünün işi degil, oralara bir ge- lelim, yüce milletimiz görevini yapsın, ortalık toz duman olur. Herhalde insanlar. bir takım olay- ların sonuna kadar gelişmesini beklemezler. Tıpış tıpış giderler. Bizim işimiz kolay olur, zorlaşmaz" diye konuştu. Demirel, Ozal'ın ABD gezisi sı- rasında Azerbaycan olayları ile il- gili olarak söylediği, "Onlar Şii, biz Sünniyiz" sözlerini de anım- satarak bir cumhurbaşkamnın her türlü inanca ve etnik menşee say- gılı olması gerektiğini belirtti ve "Onun kafasının arkasında ne var ki dili ortaya çıkardı" dedi. Demi- rel, Ozal'ın, ABD'de iken hükü- metin kendisini bilgilendirmediği yakınması konusunda ise şunları söyledi: "ABD'ye giderken 'Niye Dışiş- leri Pakanı'm yanınıza almıyorsu- nuz?' dediklerinde, 'Ben Başba- kan olarak hizmet yaptım. Türki- ye'nin dış sorunlarını biliyorum. Bildiğime göre niye alayım bakanı' dedi. Daha evvel bildigi- ni, şimdi bilmedigini söylüyor. Amerika'da 'Siz hükümet misiniz, güneş hükümeti misiniz? Türki- ye'dekiler gölge hükümeti midir? Türkiye'deki hükümet ne olacak' tartışması açıldığı için de radyo- TV bültenlerinde, 'Beyaz Saray'a gitmeden önce hükümete danıştı, konuştu, ondan sonra gitti' beyan- lannı verdiriyordu. Hükümetle konuşurken bilgi isteyip alsaydı. Hükümet TC hükümetiydi ise. Onun kurdurduğu hükümet ise Herhalde hükümet Çad hükümeti degildi. Hükümet ona bilgi verme- diyse o hükümelten bilgi alsaydı. Aralannda duvar mı var. Merd-i kıpti sirkatin söyler. Yani suçlu konuştukça suçunu ortaya koyar anlamında. İçine düştügü dunım- dan kendini kurtarr az." Grizu faciası (Baştarafı 1. Sayfada) da ocakta grizu patlaması meyda- na geldi. Patlamayla birlikte baş- layan yangında 2 işçi olay yerin- de, ağır yaralanan 2 işçiden biri de Merzifon Devlet Hastanesi'nde öl- dü. Bu sırada patlamalar nedeniy- le meydana gelen göçük sonucu, ocak ile bağlantı kesildi. Hastane- ye ölü olarak getirilen işçilerin, Ramazan Ergül ve Cevat Tezcan oldukfarı belirlendi. Ölen diğer iş- çinin kimliği belirlenemedi. ölen- lerin yanmış olmaları nedeniyle kimliklerinin güçlükle saptandığı- nı belirten yetkililer, ağır yaralı Kemal Cengiz'in beyin travması ve 3. derece yamk nedeniyle Samsun Tıp Fakültesi Hastanesi'ne gönde- rildiğini kaydettiler. Grizu patlaması üzerine, Amas- ya Vali Vekili Nurdogan Kaya, Merzifon Kaymakamı Fikret Ka- sapoglu ve diğer yetkililer Yeniçel- tek'e gittiler. Vali Vekili Nurdoğan Ş len göçük nedeniyle iletişim kuru- lamadığını ve sağlık durumları konusunda bir bilgi alınamadığı- nı söyledi. Kaya, grizu patlaması sonucu ocakta yanan kömürden oluşan karbon monoksit gazı nedeniyle, telsiz bağlantısı sağlanamadığını, karbon monoksit ölçümlerinin aralıklarla yapılarak durum sap- tamasına çalışıldığını kaydetti. Ocakta patlamalann aralıklar- la devam ettiği ve vangırun da sön- dürülemediğini belirten kömür iş- letmesi yetkilileri, kurtarma çalış- malarını yürüten işçilerin can gü- venliği açısından ocağa gerileme- diğini ve öncelikle yangının sön- dürülmesi için çahşıldığını kaydet- tiler. Sağlık ekiplerinin de ocak çevresinde müdahale için bekletil- dikleri bildirildi. (Baştarafı 1. Sayfada) takım düşünür ve siyaset adamlarınca yıllardır tartışılıyor. Avrupa'da 70'li yıllarda yükselen Avrupa komünizmi, Le- nmist devlet modeli ile ideolojik hesaplaşmaya girmiş ve "fa- rihsel uzlaşma" kuramı ile sosyalizmde çoğulculuğun gü- nümüzdeki ideolojik doğrultusunu göstermiştir. Demokratik sosyalizm. en büyük çelişkisini Leninizmle ya- şamıştır. 1917 Devrimi, Marksizmi bir resmi ideoloji yapmış; komü- nist partilerinin uygulamaları ve tek adam yönetimleri ile öz- deşleşen Marksizm, kendi özüne yabancılaştırılmıştır. Sovyet Marksizmi, sınıf savaşlarının zorunlu olarak "pro- letarya diktatörlüğü" getireceği, bu diktatörlüğün işçi sınıfı- nın "öncü partisi" eliyle kurulacağı, proletarya diktatörlüğü- nün de sınıfların yok olacağı bir aşamaya kadar sürdürüle- ceği görüşlerine dayanır. Leninist modelde devlet, proletarya diktatörlüğü sınıfsız toplum aşamasına ulaşınca kalkacaktır. Bu, hiç gerçekleşmeyecek ve gerçekleşmesine de ola- nak bulunmayan bir ideolojik düştür. Sovyet Marksizmi devlet aygıtını kaldırmamış, tersine dev- leti giderek güçlendirmiş ve "Marksizmin militarizasyonu" ile Sovyetler Birliği'ni oluşturan öteki halklar üzerindeki "Rus şovenizmine" ideolojik kılıf giydirmiştir. Bu açıdan "Marksizm" ile "Leninizmi" birbirinden ayırt et- mek gerekir. Marksizm, bir kuramdır; Leninizm ise bir devlet modeli. Marksizmin getirdiği en önemli görüşlerden biri "artı değer" kuramıdır. Işçiler emeklerinin karşılığını alamazlar. işçilere verilen üc- ret, ürettikleri değere göre çok azdır. Geriye kalan para ka- pitalistlere kalır. Kapitalist sömürünün kaynağı da bu artı de- ğer ilişkisindedir. Bu açıdan bakarsanız, "Marksizm öldü ölüyor; bitti tMyor" gibi yargılara katılmak güçtür. Kapitalist sömürü sürdükçe Marksizm de yaşayacaktır. Marksizm ile Leninizmi birbirinden ayırmadan yaşanan olayları yorumlamaya kalkarsak yanıltıcı sonuçlarla karşıla- şırız. Bu konular ne saplantılarla yorumlanır, ne önyargılarla, ne de ideolojik fetişizmle. 1929 bunalımını düşününüz. Dünya kapitalizmi 1929 yılında büyük bunalım geçirmiş, o günlerde Marksistler, kapitalizmin can çekişmekte oldu- ğunu ileri sürmüşler, 29 bunalımı ile kapitalizmin iflas etti- ğine inanmışlardır. Kapitalizm iflas etti mi? Hayır. Kapitalizm ne o tarihte iflas etti, ne de daha sonra. Tersine, aradan geçen sürede kapitalizm güçlendi; tekelci kapitalizm, çokuluslu şirketlerle bütün dünyayı egemenliği altına aldı. Ayrıca da "ekonomilerin militarizasyonu" modeli ile yoksul ülkeler üzerinde bir sömürü ağı da kurmayı ba- şardı. Duvarların yıkılması, resmi ideolojilerin terk edilmesi ve çoğulculuğa doğru adımlar atılması "Marksizmin iflası" de- ğil totaliter sistemlerin çöküşüdür Günümüzde proletarya diktatörlüklerini yıkan düşünce di- namitlerinin adı insan haklarıdır? insan hakları, artık ne ideoloji tanıyor, ne coğrafya, ne sı- nır. İnsan hakları demokratik sosyalizmin de özünü oluştu- rur. Çünkü sosyalizmin ana amacı, öteki özgürlükleri sağ- lamakla birlikte "insanın insanı sömürmesine" son vermek- tir. İki dünya savaşı öncesi ve sonrasmda kurulan sosyalist rejimler, ister istemez o günlerin izlerini taşııiar. Bugün insanlık daha çok özgürlük arayan bir aşamada- dır. Totaliter rejimler de çağın bu yeni özgürlükçü doğasına ayak uydurmak zorundadırlar. Gorbaçov, bu gerçeği görerek Sovyet Marksizmini Leni- nizmden soyutlamaya çalışıyor. Sosyalizmde özgürlükçü ve demokratik çözümler, 2. En- ternasyonal'den bu yana insanlığın gündemindedir. Avru- pa'da kök salan demokratik sosyalizmin kaynağında da 2. Entemasyonal'e egemen olan düşünceler yatmaktadır. İnsanın insanı sömürüsü sürdükçe Marksizm hep gün- demde kalacaktır... Leninizm, Marksizmi, başına Rus kalpağı ve üzerine de Kızılordu üniforması giydirmiş ve bir resmi ideolojiye dönüş- türmüştür. Çöken ve yıkılan, Marksizm değil Leninizmdir. ORTAK ÖNERGE TBMM'YE VERÎLDİ leror ıçın genel görüşme nuda kim ne biliyorsa hükiimete yardımcı olmak zonındadır" de- di. SHP Genel Sekreter Yardım- cısı tstemihan Talay da ozal'ın böyle uluorta sözlerle gündemde kaİmanın yollannı aradığını öne sürdü. Ankara'da yürüyüs Prof. Aksoy'un anısına lstan- bul'daki avukatlardan sonra An- karalı avukatlar da bugün saygı yürüyüşü yapacak. Türkiye Baro- lar Birliği Başkaru Önder Sav, bu- gün saat 11.00'de tüm Türkiye'de baro başkanlarının Atatürk hey- kel ve anıtları önünde saygı duru- şunda bulunup, ortak bir metin okuyacaklarını bildirdi. ANAP Merkez Karar Vönetım Kurulu bildirisinde, ülkenin milli birlik ve bütünlüğünü pekiştirme- ye kararlı olunduğu belirtilerek, "Karanhk güçlerin ülkemizi 11 ey- lül giinüne çekme niyetleri kursak- lannda kalacaktır" denildi. Dört yeni PKK kampı Haber Merkezi — PKK'nın Su- riye'den sonra Iran ve Irak hükü- metlerinin göz yumması sonucu bu iki ülkede de üstlendiği görü- şü Bakanlar Kurulu'nda ağırlık kazandı. Adırun apklanmasını is- temeyen bir bakan, PKK'nın tran ve Irak'ta ikişer kampı olduğunu söyledi. Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ise Iran ve Irak'ta PKK'ya ait baa toplu yerleşim merkezleri olduğu yolunda "duyumlar" alındığını doğruladı. Olağanüstü Hal Bölge Valiliği'ne Iran ve Irak'ta PKK'ya ait "bannma noktalan" olduğu yolunda haber ulaştığı, ancak bu yerlerin "egitim kampı "na dö- nüştürüldüğüne ilişkin bilgi alın- madığı belirtildi. Adının açıklanmasını isteme- yen bir bakan, bir grup gazeteci- ye yaptığı açıklamada Iran ve Irak'ta ikişer PKK kampının bu- lunduğunu söyledi. ANKARA (Cumhuriyet Büro- su) — TBMM'de grubu bulunan ANAP, SHP ve DYP son günler- de artan terör olaylannın TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmesi için hazırladıklan genel görüşme önergesini Meclis Başkanlığı'na verdiler. Üç siyasi partinin grup başkanvekillerinin imzasıyla veri- len genel görüşme önergesinde, "Son birkaç gündür yaşanmış bazı olaylar, terör tehlikesinin yeniden toplumsal gündemimize sokul- mak istendigi kuşku ve kaygısını yaratmıştır" denildi. Genel görüşme önergesinde şu görüşlere yer verildi: "Siyasal içerikli şiddet olaylan- nın asıl hedefinin toplumsal banş ve istikrar olduğuna, demokrasi sürecini geriletmeye yöneldigine ve nihayet devlet otoritesini sarsma- yı amaçladığına kuşku yoktur. Siyasal partiler ve parlamento olarak hedef alınan bu degerleri elbirliği ile konımak ve kalıcı bo- yutlara ulaştırmak ödevlerimizin başında gelmektedir. Bu sorumlu- lugun sonucu olarak terör konu- su ile ilgili olarak hükümetin ça- lışmalan ve alınan tedbirler hak- kında bilgi edinmek amacıyla anayasanın 98. maddesi ve iç tü- zügün 100 ve 101. maddeleri hü- kümleri gereğince bir genel görüş- me açılmasını arz ve teklif ederiz." ANAP Grup Başkanvekili Onural Şeref Bozkurt, SHP Grup Başkanvekili Hasan Fehmi Güneş ve DYP Grup Başkanvekili Kök- sal Toptan TBMM'de ortaklaşa düzenledikleri basın toplantısın- da, teröre karşı tüm demokratik kurumların ve siyasal partilerin ortak tavır almasım istediler. Terör konusundaki genel görüş- menin "gizli" yapılacağı öğrenildi. Ozal'ın tahminine tepkiler Cumhurbaşkanı Turgut Özal- ın, Prof. Aksoy cinayetinde "provokasyon" ihtimalinin ağır bastığı ve kendisine karşı girişilen saldırıyla benzerlik gösterdiği yo- lundaki sözlerine lepküer sürüyor. SHP lideri Erdal tnönü, "Bu ko-
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle