Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 ŞUBAT 1990* ** HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/17
Moskovafda Tarihsel Karar
(Baştarafı 1. Sayfada)
göre Sovyet Anayasası'nın Komünist Parti
için iktidar tekelini öngören altıncı maddesi-
nin kaldırılması Sovyet Parlamentosu'na
(Yüksek Sovyet) sunulacak.
Geçen aralık ayında bir grup meclis üye-
si, KP'nin iktidar tekelinden vazgeçmesine
ilişkin bir öneriyi Yüksek Sovyet'te günde-
me getirmişler, ancak daha sonra Gorba-
çov'un girişimiyle geri almışlardı.
Bunu izleyen günlerde Sovyet lideri, ülke-
de çok partıli sisteme geçilmesinin bir
"trajedi" olmayacağını yinelemeye koyul-
muştu. Son olarak Gorbaçov, geçen pazar-
tesi günü Merkez Komitesi'ndeki konuşma-
sında, Komünist Parti'nin artık "anayasalgü-
venceler"e dayanmak yerine, kendi değeri-
ni halka kanıtlayarak yönetime talip olması
gerektiğine işaret etmiştir. Bunun anlamı,
Sovyetler'de de yakın gelecekte birden çok
partinin kurulması, siyasal iktidarın sahibi-
nin genel seçimlerle belirlenmesidir.
Olağanüstü radikal bir düzen değişikliği-
nin eşiğindedir Sovyetler Birliği. 'Ekonomi'-
den sonra 'politika'öa da çoğulculuğa geçi-
şin adımları birer birer atılıyor.
Mihaii Gorbacov, Doğu Avrupa'dan son-
ra kendi ülkesinde de tarihi dolu dizgin hız-
landırmıştır.
Bu soluk soluğa gelişmeler, kendisine, ül-
kesine ve dünyaya ne getirecek?
Şimdilik soru işareti...
Yi» ^u>Vıııma<>lior rrolrli Sanlık hastalığına ya-
15 ^ ^ kalandıktan sonra Al-
manyada uzunca bir süre tedavi gören F.Bahçe kalecisi Schuraacher
dün tstanbul'a geldi. Alman kaleciyi havaalamnda yönetkiler, ful-
bolculardan Nezihi ve çok sayıda taraftar karşıladı.
Efes Avrupa'nın ilk
(Baştarafı Sporda)
ne rağmen diğer oyuncular araya
girerek olayı büyümeden önledi-
ler. Sahaya tek tük içeri nasıl so-
kulduğu betli olmayan bozuk pa-
ralar atılırken, Efesli oyuncular el-
lerini iki yana açıp sailayarak
"atmayın" uyarısında bulundular.
tlk yarı Levenl'in şuttaki isabetle-
ri, Blackwell ve Hamilton'un gay-
retleriyle 61-43 sona erdi.
2. devrede Hamilton'un 3/10
şut isabetinde bulunması ve hü-
cumda isabetsiz şutlar ile Efes bi-
raz durakladıysa da Taner'in üç-
lükleriyle maçı önde götürmesini
bildi. Zaman zaman tempo yük-
seldi, ancak bundan kârlı çıkan
Efes oldu ve son 10 dakikaya gi-
rilirken 84-64'lük skora ulaştı. Bu
luru geçmeyi garantileyen Panio-
nios'un ise maçı kendi lehine çe-
virmek için büyük gayret göster-
mediği ve karşılaşmayı "olunına"
bıraktığı gözlemlendi. Efes, kalan
10 dakikada süreden yararlanmayı
amaçladı. Efes, oyunun kontrolü-
nün elinde olmasını fırsat bilerek
Levent ile çok akıllıca ve tam za-
manında oyunu yavaşlattı ve sü-
reyi çok çok iyi kullandı. Nitekim
bu süreyi Levent'in iyi kullanma-
sı ve diğer oyuncuların da buna
çok iyi uyum göstermesi nedeniyle
Efes Pilsen, ınaçın sonunu rahat
getirdi ve karşılaşmadan 94-84 ga-
lip aynlarak çeyrek fınale grubun-
da 1. olarak yükseldi.
Birlikte eğlendiler
B grubunda çeyrek finale yük-
selen Efes ve Panionioslu basket-
bolcular dün gece Kervansaray'-
da birlikte yemek yiyip eğlendiler.
Siyavuş'tan sevgîlerle
(Baştarafı Sporda)
2. yarı Efes'i çok rahatlattı. He-
yecanını yenmesi zaman alan Ta-
ner ise alıştığımız üçlüklerle Pa-
nionios'un belini kırdı.
Ancak izlediğimiz tüm maçlar-
da Efes'in rakiplerine üstünlük
sağladığı bir pozisyon vardı. Bu
pozisyon adeta sahada Efes'in al-
tıncı adamj otan coach Aydan Si-
Bune
(Baştarafı Sporda)
Oysa Walsh'ın diyagonal paslan
ne güzeldi. Tam Metin'in istedi-
ği gibi. Walsh futbol alanını baş-
tan başa kateden uzun paslarıy-
la ve yaptığı nefis ortalarla her
an oynayabileceğini kanıtladı.
Beşiktas'ın bu maçta tur kadar
önemli kazancı Walsh ve Meh-
met'in ilk kadroda oynayanlar
kadar hazır olmalarını kanıtla-
malarıydı. Peki Zeki'ye neler ol-
muş. Bu futbolcu dünkü haliyle
işi bırakmışa benziyordu. Güç
olarak çok düşmüş ve kendine
güveni kalmamış.
yavuş idi. Daha öncekı maçlarda
yerinde verdiği kararlarla Efes'-
in başarısındaki rolünü herkes
görmüştü. Dün iki teknik adam
arasında fark yine apaçık orta-
daydı. Yunan takımının koçu
Djuroviç'in, Gasparis'i unutma-
sı ve ikinci yan yanlış yerde Chıis-
todoulou'yu kenera alması takı-
nunı ne kadar olumsuz etkilediy-
se, Siyavuş'un savunmada yaptı-
ğı değişiklikler ve oyuncu değışik-
likleri Efes'in galip gelmesinde o
kadar önemli rol oynadı. Efes'ten
100 sayı bekleyen seyirci, belki Si-
yavuş'un oyunu yavaşlatma za-
manlamasını erken bulabilir. An-
cak bizce yorgun Levent ve faul
problemi olan Blackwell ile Ta-
ner'i göz önünde tutarsak karar
çok doğruydu. Efes, maçı hiçbir
zaman tehlikeye sokmadı. Sonuç
olarak Efes Pilsenli "genç
oyuncular" Türkiye seviyesinin
çok üstündeki peformansları ile
bize bu turu hediye etti. Siyavuş
ise, rakip teknik adamlara karşı
her maç üstünlük sağlarken bu
başarırun mimarıydı.
Umut vermediler
(Baştarafı Sporda)
küntüye girmesine bir anlam veremiyoruz.
Biraz gerilere giderek düşünüyor, geçen yılın şampiyon F.Bah-
çesi bu yıl takımı daha da güçlü futbolcularla takviye etmesi ge-
rekirken nasıl olur da ikinci kümeye düşmeye namzet takımlar-
dan oyuncular alabilirdi. Haydi aldılar. Neden oynatmazlar, ya-
zık değil mi milyarlara? Bir başka anlamadığımız nokta geçen yı-
lın star adamlan Rıdvan'lar, Aykut'lar, Oğuz'lar, Turan'lar, Ha-
kan'lar ve Şenol'ları hangi sihirli değnek bu kadar kötü bir duru-
ma itebildi.
Fenerbahçe teknik direktörünün veya yetkililerinin oyuncuları
ruhsal yönden tedavi etmesi gerekirken hiç yüzünden 80 milyon
ceza verip morallerini nasıl sıfıra indirebilirlerdi? Rıdvan sorunu
nedir? Ne yapıyor? Nerede geziyor? Bunu da anlayamıyoruz. Sanki
bir devlet sırn. Daha birçok aklımızın ermediği bazı olaylar... Hay-
di biz uzaktan bir şey anlayamıyoruz. Ancak anlamak durumun-
da olanlar da bir şey anlayamıyor. Demek ki onların da anlama
yetenekleri yok. Böyle olunca da Fenerbahçe'nin bu yıl kör topal
gitmesine bir çözüm bulmak çok zor.
İZMİR'DEN HÜSEYtN ÖZIRMAK
1. KOŞU: F: 5 Yaylakartalı, P: 1 6
. K
Ö Ş U
: F: 8 Taskenüi, FP: 7
Hasat, S: 2 Be my Best. O
rsa. P: 5 Gev Gev, S: 9 Canya.
2. KOŞU: F: 1 Akçay, PP: 3 Asu- 7
. K O
ş U : F :
3 ln
fjs a n
, pp:
6 Pi-
man, P: 2 Atıl, S: 5 Ajda. k a r P :
4 P r e n s S :
j Morble
3. KOŞU: F: 2 Canpınar, PP: 1
Body Guard, P: 9 West Side
Story, S: 4 Muhittin.
4. KOŞU: F: 3 Yeniçeri, PP: 4 îl-
kay, P: 1 Hilal 12, S: 2 Üçüzüm.
5. KOŞU: F: 5 Moun Amour,
PP: 6 Senlut, P: 1 All That Jazz,
S: 7 Sehreminli.
Arch.
m Q2 G&
'Indireceğiz' GÖZLEM
Sovyetler'de
(Baftarafı 1. Sayfada)
da nihai karar yetkisi Halk Tem-
silcileri Kongresi'ne ait. Yani
Yüksek Sovyet'in kararı Halk
Temsilciler Meclisi'ne sunulacak.
Böylece 6. rsadde de iki aşamalı
bir işlemden sonra kaldırılacak.
Sovyetler Birliği'nde yönetim
biçiminin "baskanlık sistemine"
dönüştürülmesi için halkoylama-
sına gidilmesinin düşünüldüğü
açıklandı.
Sov>'etler Birliği Komünist Par-
tisi (SBKP) Merkez Komitesi Po-
litbüro üyesi Alexander Yakovlev,
Merkez Komitesi toplantısının
dün gece sona ermesinden sonra
düzenlediği basın toplantısında
yaptığı açıklamada, SBKP'nin ve
Sovyetler Biıliği'nin, 28. SBKP
Kongresi'nin yapılacağı yaz başı-
na kadar, "yaşamsal derecede
önemli bir dönemden" geçeceği-
ni kaydetti.
Yakovlev, bu süre içinde yapıla-
cak yerel seçimlerle belirlenecek
halk temsilcilerinin, iktidarın ger-
çek anlamda sovyetlere (yerel yö-
netim konseyieri) geçmesine ola-
nak sağlayacağını bildirdi.
Yakovlev, SSCB Anayasası'nın,
70 yıldan uzun bir süredir iktidar
tekelini elinde bulunduran
SBKP'ye bu güvenceyi sağlayan 6.
maddesinin "dönemin gereklerine
uygun bir biçimde degiştirilmesi
için" SSCB Parlamentosu Yüksek
Sovyet'te gerekli tasarıların sunu-
lacağını belirtti.
Ret oyu Yeltsin'den
Merkez Komite'de dün yapılan
oylamada tek ret oyuna karşılık
tüm üyelerin olumlu oy kullandık-
ları öğrenildi. Oylamada Mihaii
Gorbaçov tarafından sunulan re-
form platformuna ret oyu veren
tek üyenin de Gorbaçov'un önde
gelen muhalifı Boris Yeltsin oldu-
ğu kaydediliyor. Yeltsin'in "plat-
formu yeterince radikal bulmadı-
ğı için" aleyhte oy kullandığj bil-
di riliyor.
Bu arada Merkez Komite top-
lantısının önemli gündem madde-
lerinden Litvanya Komünist Par-
tisi'nin durumunun da
"reformcu" bir anlayışla karara
bağlandığı bildirildi. AP'nin ha-
berine göre, Merkez Komite, Lit-
vanya Komünist Partisi'nin Mos-
kova'ya bağlı yönetimini "gerçek
temsilci" kabul etmekle birlikte
geçen aralık ayında partiden ay-
nlarak bağımsızlığını ilan eden
grubun da yaan yapılacak SBKP
kongresine katılmasına karar ver-
dL
Estonya para birimi
AA'nın haberine göre Baltık
cumhuriyetlerinden Estonya da
dün Moskova'ya karşı yeni bir
adım atarak kendi para birimini
kullanmaya başlayacağını duyur-
du.
Estonya Merkez Bankası Baş-
kanı Rein Otsason, Finlandiya
Haber Ajansı FNB'ye verdiği de-
meçte, aralık ayından itibaren
Sovyet para birimi ruble yerine
Estonya Kuronu'nun basılacağını
bildirdi.
llke olarak
kabul edildi
Sözleşmeliye
yüzde25
ANKARA (CBmhBriyet
Sİrosn) — Yüksek Planlama
Kunılu sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlara yûzde
25 oranında zam yapılması
konusunda ilke kararına
vardı.
Yüksek Planlama Kurulu-
nun dün yapuğı toplantıda
sözleşmeli personel statüsün-
de çalısarüara yûzde 25 ora-
nmda zam yapılmasını ilke
olarak kabul etti. Şu anda ta-
van ilcreti 3 milyon 600 bin li-
ra olan sözleşmeli personel
statüsünde çalışanlann ücret-
lerine bu oranlann nasıl yan-
sıyacagı henüz kesinlik ka-
zanmadı.
Azerbaycan'da Şiilik-Türklük Sorunu
Baştarafı 2. Sayfada)
mamış, bırakınız okulu, Türkçe
öir kurs bile açılmasına izin veril-
nemiştir. Dolayisıyla kültürel ge-
•iliğe mahkûmiyet Türk azınlığı
çin ekonomik sefaleti de berabe-
•inde getirmiştir. Şah yönetimle-
i, milliyetçi hareketleri her za-
nan kanla bastırmak yoluna git-
niştir (Kaşgaylar olayı vb.)
Oysa gerek Çarlık ve gerekse
>ovyet dönerrüerinde Azeriler tüm
3u yönlerden daha şanslı olmuş-
ardır. Sovyet döneminde propa-
»andaya yönelik olsa da Azeri
Türkçesinde yayın yapan radyo ve
elevizyon; ilkokuldan üniversite-
/e, halk müziğinden çoksesli mü-
r
.iğe kadar milli kültürü geliştir-
neye yarayan kurumlara ve kısıtlı
la olsa birtakım haklara sahip
olan Azeri Türkleri, elbette Fars
milliyetçiliği altında ezilen kardeş-
lerini göre göre tran'a yakın
olamaz.
2. Iran'da 'tslam Devrimi' ile
birlikte "milliyetçiliğin resmen ya-
sak olmasına karşın" hâlâ Fars
dilinin ve kültürünün haricinde
azınlıklara kendi dillerini kullan-
ma ve kültürlerini geliştirme hak-
kının tamnmadığı, elbette Sovyet
Azerbaycanı'nda yaşayan Azeri
Türkleri için bilinmeyen bir şey
değildır. Iran'da "Varlık" Dergisi
etrafmda faaliyet göstermeye ça-
lışan Azeri aydınlan hiç şüphe
yok ki mükemmel bir enformas-
yon kaynağıdır.
Kısaca ifade etmek gerekirse
Azerbaycan Türkleri, çağdaş
mezhepçiliği, bizlerden yaklaşık
85 yıl önce reddetmiş ve bunu da
hayata geçirmiştir. Azerileri sırf
mezhep ölçütü ile "bizden" say-
mamak ve Iran'ın kucağına at-
mak, tarihi gerçeklere olduğu ka-
dar ulusal çıkarlarımıza da ters
düşmek anlamına gelmektedir.
Türk Dışişleri vakit geçirmeksizin
ulusal çıkarlarımıza uygun bir
strateji belirleyip istikrarlı bir po-
litika izJemediği sürece aradan ge-
çen zaman, iki Türk topluluğu
arasındaki köklü gönül bağlarının
aşınmasına ve tran'ın bölgede et-
kinliğini arttırmasına yaraya-
caktır.
Nitekim daha ümmet düzeyin-
den milliyet aşamasına geleme-
mişlerimiz için Azerbaycan Halk
Cephesi liderinin tek cümlelik
açıklaması, uzun tarihi açıklama-
lardan çok daha çarpıcıdır: "Biz
önce Türküz, sonra Şii!.."
ANKARA (Cumhuriyet Büro-
su) — Cumhurbaşkanı Turgut
Ozal'ın, "Berü indiremezler" sö-
züne muhalefetin tepkisi, "Biz
indiririz" oldu. SHP Genel Baş-
kanı Erdal tnönii, "Seçime gitti-
ğimizde görecegiz. Seçimlerde hal-
kın Özal'ı Cumhurbaşkanı olarak
görmek isteyip istemediği ortaya
çıkacak. Anayasa değişikliği en
somut şekilde Cumhurbaşkanlıgı
<tegişikligi üzerinde odaklaştı" de-
di. DYP Genel Başkanı Süleyman
Demirel de "İndirilme kaygısı ora-
ya kadar varmış, ama oralara bir
gelelim yüce milletimiz gorevini
yapsın, ortalık toz duman olnr, tı-
pış tıpış gider" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Özal dün Hür-
riyet'te "Beni indiremezler" man-
şetinde, yazar Çetin Emeç'in mu-
halefetin kendisini Çankaya'dan
indireceği yolundaki beyanlan ko-
nusunda şunları söylemişti: "Na-
sıl indireceklermis ki?.. Ciddi bul-
muyonım bunlan... Lafla olmaz..
Millete bir şeyler vermek lazım.
İndiririz demekle indiremezler."
Berlin'e giden SHP Genel Baş-
kanı Erdal tnönii, Cumhuriyet
muhabirinin bu konudaki sorusu-
na şu yanıtı verdi:
"Halkın cumhurbaşkanı seci-
mine tepkisi devam ediyor. Her
yerde göriiyoruz ki halkın rahat-
sızlığı, halkın iradesine karşı bir
işlem yapılmış olmasından. Hal-
kın rahatsızlığı, tedirginliği, kı/-
gınlıgı devam ediyor. Bunun ço-
zülmesi seçimle gerçekleşir. üola-
yısıyla mesele 'Nasıl yapacaklar-
mış', 'Yapamazlar' gibi degil.
Mesele halkın isteğine uymak
ve halk iradesine saygı göstermek.
Bu da seçimle ortaya çıkar. Seçi-
me gittiğimizde sonucu görecegiz.
Halk, Sayın Özal'ı o zaman cum-
hurbaşkanı olarak görmek isteyip
istemediğini de gösterecek. O se-
çimde anayasayı değiştirecek bir
oy verirse halkımız, bunu yapar-
ken, Cumhurbaşkanı seçimine
karşı (epkisini de ortaya koymuş
olacak. Anayasayı degiştirecek bir
güç gerekir, cumhurbaşkanı seçi-
raini yenilemek için. O da halkın
elinde. Onun için mesele bizim ki-
şisel olarak Sayın Özal'a karşı ol-
mamız, duygular meselesi degil.
Veya onun bize karşı duydugu
duygular meselesi degil."
lnönu, "Siz başından beri ana-
yasayı degiştireceginizi söyledi-
niz..." sorusuna da şöyle dedi:
"Evet, biz anayasayı degiştire-
cegimizi, seçimden evvel de soy-
ledik. Cumhurbaşkanllgı secimi-
nin halkın iradesine karsı yapılma-
sı, anayasa degişikligini daha çok
gündeme getirmiştir. Anayasa de-
gişikllgine gnzle gorülür bir anlam
vermiştir. Anaynsa değişikliği için
demokratik haklar, işçi hakları,
düşünce suçu olmasın diyoruz.
Yargı bagımsızlıgı, üniversite
özerkligi, bunlar tek tek örgiitler
iizerinde elbet algılanıyor, ama
biitiin kamuoyunun bu degişikli-
gi en somut şekilde görrnesi Cum-
hurbaşkanlıgı değişikliği iizerinde
odaklaştı. Şimdiki durum da o.
Anayasa değişikliği için önemli bir
etken, Sayın Ozal'ın Cumhurbaş-
kanlıgı makamında olması. Çıin-
kii Cumhurbaşkam'nın değişme-
si ancak anayasa değişikliği ile
olur. Onu da halk istedigine gö-
re, anayasa degişikligini de istemiş
olacak."
Cumhuriyet muhabiri daha
sonra tnönü'ye, "Sayın Özal,
ABD'deki Siinni ve Şiiler konu-
sundaki tartışmalı beyanatı için
'Beni iyi bilgilendirmedüer' diyor.
'Ayrıntılardan bilgi sahibi
olamadım' diyor. Bu konuda yo-
rumunuz var mı?" dedi İnönü de
şu karşılığı verdi: "Sayın özal,
herhalde Türk bürokrasisinde en
iyi bilgilendirilen insan. En yeni
araçlar, en son teknolojik buluş-
lar Sayın ozal'ın bilgilendirilme-
si için kullamlıyor. Buna rağmen
olmuyorsa başka bir eksik var de-
mektir. Bir cumhurbaşkanırun
yapması gerekeni yapmıyor, baş-
ka şeyler yapmaya çalışıyor de-
mektir. Bu konuşmada da gör-
düm. Çok dikkati çeken bir olay.
Sa>ın Özal 'Biz Sünniyiz' demekte
ısrar ediyor. Yani Azerbaycan'ın
duygularını örseleyen bir yaklaşım
olduğunu kabul ediyor, ama 'Biz
Sünniyiz' demeyi Türkiye'de nor-
mal görüyor. Cumhurbaşkam'nın
böyle bir şey demeye hakkı yok.
Türkiye'de Sünniler de var, Alevi-
ler de var. Yani Türkiye'de herke-
sin aynı mezhepten olduğunu söy-
lemeye hakkı yok. Bu yanlış an-
layıştan kurtulamıyor. Bu, temel
bir yanlışlık. Devlet başkanının ta-
rafsız olması, panilere ve mezhep-
lere karşı da tarafsız olması çok
önemlidir. Sayın özal bunu ısrarla
kabul etmiyor. Insan olarak ken-
disi belli bir mezhebe bağlı olabi-
lir. Bu onun hakkıdır, ama Cum-
hurbaşkanı olarak 'Biz şu
mezhepteniz' diye ilan etmeye
hakkı yoktur. Bu kadar temel bir
yanlışı Cumhurbaşkam'nın yap-
ması hiçbir şekilde kabul edile-
mez. Çünkü, Cumhurbaşkam'nın
böyle bir şey söylemesi, mezhep-
ler arasında ayrım yapmaktır.
Cumhurbaşkanı hangi mezhepten
ise hadi biz de o mezhebe geçelim
diye bir hava yaratmak ya da o
mezhepten olmayanları, 'Siz yan-
lış iş yapıyorsunuz" diye bir doğ-
rultuya götürmektir. Böyle bir şey
yapmaya hakkı yoktur Cumhur-
başkam'nın. Mezhepleri birbirle-
rine karşı kışkırtmaya. Şimdi di-
yecek ki 'Ben böyle bir şey
düşünmedim' Ama Cumhurbaş-
kanı olduğunun hâlâ farkında de-
ğil. Tabii bu seçiminden geliyor.
Yalnız kendi partisinin seçtiği bir
insan bir türlü Cumhurbaşkaru ol-
duğunu fark edemiyor. Bunları bı-
rakalım, gerçekten Sayın Özal'a
bu hatayı bırakmasını anlatmak
gerekiyor. Buna hakkı yok. Ayrım
yapmaya kesin olarak hakkı yok'.'
İnönü, Cumhurbaşkanı Özal-
ın Muammer Aksoy cinayetiyle il-
gili açıklaması konusunda yönel-
tilen bir soru üzerine de "Bu hü-
kümetin yapanlan bulmasını bek-
liyorum. Hükiimetin görevi ya-
panlan bulmaktır. Kim ne bul-
duysa hükiimete yardımcı olmak
zorundadır" dedi.
İnönü ayrıca Başbakan Akbu-
lut'un 141, 142 ve 163'ün kaldırıl-
masıyla ilgili olarak referandum
sözcüğünü kullanmadan herkesin
fikrini alacaklarını söylemesi ha-
tırlatılmca, "Herkes fikrini söyle-
sin diyor, halka soracağız demi-
yor. Yuvarlak laflar söylemiş, hiç-
bir şey anlaşılmıyor. Dolayısıyla
bizim için tamamen meçhul
düşündükleri" dedi.
Demirerin yanıtı
Süleyman Demirel, ozal'ın
"Beni indiremezler" açıklamasıyla
ilgili olarak gazetecilerin sorula-
rını yanıtlarken, bugüne kadar
Çankaya'ya çıkan kimsenin "Be-
ni buradan indirirler" gibi bir kay-
gısı olmadığını belirterek, şöyle
konuştu:
"Demek ki indirilme kaygısı
oraya kadar varmış. Sayın Özal
böyle bir kaygı içine girdigine gö-
re o da tartışmaya taraf olmuştur.
Türkiye'nin bir Çankaya meselesi
olduğunu o da kabul ediyor. Bu
meselenin özünde kendisinin bu-
lunduğunu ikrar ediyor. 'buraya
haksız yere çıktım oturdum' diye-
bilir mi? Diyemeyecegine göre,
böyle diyecektir. O dahi yerinden
kuşkusu olduğunu gösterir.
Kompleks içinde olduğunu göste-
rir. Halkın arasında, arkasında ol-
madıgı bir heyete kendisini oraya
çıkartbrmıştır. Halbu ki biz 'Çan-
kaya milletindir' dedik. Şimdi mil-
letin midir? Olay orada. Kendisi
diyebiliyor mu ki, 'Ben burada
milleti temsil ediyorum?"
Ozal'ın "Nasıl indirecekler-
mis?" diye soruşturmaya başla-
masının Çankaya meselesini ve
özünde kendisinin bulunmasının
kabulü olarak değerlendiren De-
mirel, Ozal'ın nasıl indirileceği ko-
nusunda somut bir yaklaşımları
olup olmadığının sorulması üze-
rine "Somuttan kastın, mancınık
kurup ucuna oturtursun, bir yer-
den basarsın, o da kalkar, öyle bir
şey mi?" dedi. Demirel, daha son-
ra şunları söyledi:
CUNEYT ARCAYUREK yazıyor
IBaştarafı 1. Sayfada)
kurultay gibi partiyi tümüyle bağ-
layan organlarda, halk çoğunlu-
ğuna dayanmayan bir cumhur-
başkamnın "indirilmesi" karara
baglanmış, açıklanmış. Soruyu
bu nedenle "gayri ciddi" bulu-
yorlardı.
Deniz Baykal, TÖ'yü aşağıya
indirme kararlılığını sağır sulta-
nın duyduğunu bildiğinden, kısa
bir yanıt verdi:
"Yap seçimi, gösterelim!" de-
di. Aylardır süregelen gelişmele-
rin vardığı sonucu tek cümleyle
Çankaya'ya anımsatıyor, daha
doğrusu kaçınılmaz sonucu bili-
nen çözümle vurguluyordu.
Terör konusunda partiler ara-
sında fikir birliğini "demokrasi-
ye sahip çıkma" diye karşılayan
TÖ, parlamentoya dışarıdan mü-
dahale olmadan anayasa deği-
şikliğiyle aşağıya indiği zaman.
gerçek demokrasinin başlayaca-
ğının farkında değildi.
Baykal dan sonra söyleştiği-
miz Demirel, "indiremezler, na-
sıl indireceklermis" sorusunu
pek beğenmişti. Mantık doğruy-
du. "Şimdi tartışmaya taraf
oldu" diyordu. Demirel şöyle de-
di: "Eskiden böyle bir tartışma
yoktu. Şimdi Çankaya'yı aşağı-
ya indirme tartışılabilir hale gel-
di. Neden? Cevap basit. Artık
TÖ, tartışmada 'taraf olduğunu
kabul etti, bir çeşit suçüstü va
ziyeti doğdu".
TÖ'nün yüzde 80 çoğunluğa
vaziyet almasından sonra "De-
mekki Türkiye'de böyle bir sorun
var"dı. SHP ve DYP, TÖ'nün ta-
raf olarak tartışmaya girişiyle,
çıplak gerçeği dün açık seçik or-
taya koyuyordu.
Ne var ki, belki de kargaları bi-
le güldürecek bir umut yaşanı-
yordu ANAP çevrelerinde ve bu
umut partinin, hükümetin mane-
vi babasına yansıyor, 0 da hodri
meydanlarından birini savuru-
yordu. Belki derya tutuşa padi-
şahın, ilk seçimde ANAP yüzde
50nin ya da -az bulabilir ya- yüz-
de 40'ın üstünde oy toplardı.
Ola ki çarşıda pazarda karşı-
laştığı gerçeği sade insanlar,
devletlû bakanlarımızdan Güneş
Taner'in son enflasyon icadına
kanarak unutabilirler. Yangın
evin içini kavururken gerçekçi
rakamları -Taner'in önerisiyle-
"politika yapmakla" eşdeğerde
tutabilir, aman ANAP ile TÖ ba-
şımızdan gitmesin, yoksa hali-
miz nice olur diye tükenmiş bir
partiye oynayabilirler.
"Hayal ettiği müddet
yaşamak" yalnızca sade yatan-
daşlara özgü değil ki... TÖ'nün
son döviz sözlerinden birine gö-
re, "ilim yalan söylemez"miş,
kuşkusuz sandığın aldattığına
hemen hiç rastlanmadı.
Yeni model devlet başkanlıöı-
nın, yabancı devlet başkanlarına
gönderdiği kutlama mesajlarının
ikiye ayrıldığını, hem Türk Dışiş-
leri Bakanlığı hem de kamuoyu
yeni öğrendi. Birincisi, Dışışleri'-
ne sormadan, bilgi vermeden
Çankaya'dan çekilen özel "dost
mesajlan", ötekilerse sıradan
olanlar.
Yorumlarına dayanak olan bil-
gileri nereden aldığını kıskanclık-
la saklayan TÖ'nün Aksoy cina-
yetiyle ilgili varsayımlan, dünkü
kulisin sorularından biriydi. Bay-
kal, "Dünyanın merkezi kendisi
ya" diyor, Aksoy olayını "İslami
eylemlerden ayırmak için" pro-
vokasyon sözcüğünü piyasaya
saldığına değiniyordu.
Bir suikast girişımınden geçti.
Kartal Demirağ, elinde taban-
cayla yakalandı. Uğraş didin,
kurşun sıkan adam elindeyken
sonuç çıkarama, sonra, vuran ve
vurduranlarla ilgili ufacık ipucu
yokken, tabanca bulunamamış-
ken, Aksoy cinayeti üzerine kur-
gular sırala, yargılar öne sür. Te-
röre yönelmesi olası dinsel uya-
nışlardan gözleri başka yerlere
çevirme manevrasını tartışmaya
aç!
içişleri Bakanı Aksu bile elde
kanıt olmadığından daha dikkatli
konuşuyor. Konuştukça, oku-
dukça, sanırsınız herkes dedek-
tif!
Git gidebildiğin, söyle söyleye-
bıldiğin kadar. Daha bir yıl, bile-
medin iki.
UGUR MUMCU
"Düşünedursun bakalım. Onun
tasasını ben niye ortadan ksldıra-
)im? Nasıl indirilecekmiş, öğrenip
de ne yapacak? Vakti, saati gelin-
ce o iş olur nasılsa, tasası devam
etsin."
Demirel, 'DYP iktidara gelir-
se, Özal'dan yetki alacak mısı-
nız?" sorusu üzerine de "Onlar
bugünün işi degil, oralara bir ge-
lelim, yüce milletimiz görevini
yapsın, ortalık toz duman olur.
Herhalde insanlar. bir takım olay-
ların sonuna kadar gelişmesini
beklemezler. Tıpış tıpış giderler.
Bizim işimiz kolay olur,
zorlaşmaz" diye konuştu.
Demirel, Ozal'ın ABD gezisi sı-
rasında Azerbaycan olayları ile il-
gili olarak söylediği, "Onlar Şii,
biz Sünniyiz" sözlerini de anım-
satarak bir cumhurbaşkamnın her
türlü inanca ve etnik menşee say-
gılı olması gerektiğini belirtti ve
"Onun kafasının arkasında ne var
ki dili ortaya çıkardı" dedi. Demi-
rel, Ozal'ın, ABD'de iken hükü-
metin kendisini bilgilendirmediği
yakınması konusunda ise şunları
söyledi:
"ABD'ye giderken 'Niye Dışiş-
leri Pakanı'm yanınıza almıyorsu-
nuz?' dediklerinde, 'Ben Başba-
kan olarak hizmet yaptım. Türki-
ye'nin dış sorunlarını biliyorum.
Bildiğime göre niye alayım
bakanı' dedi. Daha evvel bildigi-
ni, şimdi bilmedigini söylüyor.
Amerika'da 'Siz hükümet misiniz,
güneş hükümeti misiniz? Türki-
ye'dekiler gölge hükümeti midir?
Türkiye'deki hükümet ne olacak'
tartışması açıldığı için de radyo-
TV bültenlerinde, 'Beyaz Saray'a
gitmeden önce hükümete danıştı,
konuştu, ondan sonra gitti' beyan-
lannı verdiriyordu. Hükümetle
konuşurken bilgi isteyip alsaydı.
Hükümet TC hükümetiydi ise.
Onun kurdurduğu hükümet ise
Herhalde hükümet Çad hükümeti
degildi. Hükümet ona bilgi verme-
diyse o hükümelten bilgi alsaydı.
Aralannda duvar mı var. Merd-i
kıpti sirkatin söyler. Yani suçlu
konuştukça suçunu ortaya koyar
anlamında. İçine düştügü dunım-
dan kendini kurtarr az."
Grizu faciası
(Baştarafı 1. Sayfada)
da ocakta grizu patlaması meyda-
na geldi. Patlamayla birlikte baş-
layan yangında 2 işçi olay yerin-
de, ağır yaralanan 2 işçiden biri de
Merzifon Devlet Hastanesi'nde öl-
dü. Bu sırada patlamalar nedeniy-
le meydana gelen göçük sonucu,
ocak ile bağlantı kesildi. Hastane-
ye ölü olarak getirilen işçilerin,
Ramazan Ergül ve Cevat Tezcan
oldukfarı belirlendi. Ölen diğer iş-
çinin kimliği belirlenemedi. ölen-
lerin yanmış olmaları nedeniyle
kimliklerinin güçlükle saptandığı-
nı belirten yetkililer, ağır yaralı
Kemal Cengiz'in beyin travması ve
3. derece yamk nedeniyle Samsun
Tıp Fakültesi Hastanesi'ne gönde-
rildiğini kaydettiler.
Grizu patlaması üzerine, Amas-
ya Vali Vekili Nurdogan Kaya,
Merzifon Kaymakamı Fikret Ka-
sapoglu ve diğer yetkililer Yeniçel-
tek'e gittiler. Vali Vekili Nurdoğan
Ş
len göçük nedeniyle iletişim kuru-
lamadığını ve sağlık durumları
konusunda bir bilgi alınamadığı-
nı söyledi.
Kaya, grizu patlaması sonucu
ocakta yanan kömürden oluşan
karbon monoksit gazı nedeniyle,
telsiz bağlantısı sağlanamadığını,
karbon monoksit ölçümlerinin
aralıklarla yapılarak durum sap-
tamasına çalışıldığını kaydetti.
Ocakta patlamalann aralıklar-
la devam ettiği ve vangırun da sön-
dürülemediğini belirten kömür iş-
letmesi yetkilileri, kurtarma çalış-
malarını yürüten işçilerin can gü-
venliği açısından ocağa gerileme-
diğini ve öncelikle yangının sön-
dürülmesi için çahşıldığını kaydet-
tiler. Sağlık ekiplerinin de ocak
çevresinde müdahale için bekletil-
dikleri bildirildi.
(Baştarafı 1. Sayfada)
takım düşünür ve siyaset adamlarınca yıllardır tartışılıyor.
Avrupa'da 70'li yıllarda yükselen Avrupa komünizmi, Le-
nmist devlet modeli ile ideolojik hesaplaşmaya girmiş ve "fa-
rihsel uzlaşma" kuramı ile sosyalizmde çoğulculuğun gü-
nümüzdeki ideolojik doğrultusunu göstermiştir.
Demokratik sosyalizm. en büyük çelişkisini Leninizmle ya-
şamıştır.
1917 Devrimi, Marksizmi bir resmi ideoloji yapmış; komü-
nist partilerinin uygulamaları ve tek adam yönetimleri ile öz-
deşleşen Marksizm, kendi özüne yabancılaştırılmıştır.
Sovyet Marksizmi, sınıf savaşlarının zorunlu olarak "pro-
letarya diktatörlüğü" getireceği, bu diktatörlüğün işçi sınıfı-
nın "öncü partisi" eliyle kurulacağı, proletarya diktatörlüğü-
nün de sınıfların yok olacağı bir aşamaya kadar sürdürüle-
ceği görüşlerine dayanır.
Leninist modelde devlet, proletarya diktatörlüğü sınıfsız
toplum aşamasına ulaşınca kalkacaktır.
Bu, hiç gerçekleşmeyecek ve gerçekleşmesine de ola-
nak bulunmayan bir ideolojik düştür.
Sovyet Marksizmi devlet aygıtını kaldırmamış, tersine dev-
leti giderek güçlendirmiş ve "Marksizmin militarizasyonu"
ile Sovyetler Birliği'ni oluşturan öteki halklar üzerindeki "Rus
şovenizmine" ideolojik kılıf giydirmiştir.
Bu açıdan "Marksizm" ile "Leninizmi" birbirinden ayırt et-
mek gerekir.
Marksizm, bir kuramdır; Leninizm ise bir devlet modeli.
Marksizmin getirdiği en önemli görüşlerden biri "artı
değer" kuramıdır.
Işçiler emeklerinin karşılığını alamazlar. işçilere verilen üc-
ret, ürettikleri değere göre çok azdır. Geriye kalan para ka-
pitalistlere kalır. Kapitalist sömürünün kaynağı da bu artı de-
ğer ilişkisindedir.
Bu açıdan bakarsanız, "Marksizm öldü ölüyor; bitti tMyor"
gibi yargılara katılmak güçtür. Kapitalist sömürü sürdükçe
Marksizm de yaşayacaktır.
Marksizm ile Leninizmi birbirinden ayırmadan yaşanan
olayları yorumlamaya kalkarsak yanıltıcı sonuçlarla karşıla-
şırız.
Bu konular ne saplantılarla yorumlanır, ne önyargılarla,
ne de ideolojik fetişizmle.
1929 bunalımını düşününüz.
Dünya kapitalizmi 1929 yılında büyük bunalım geçirmiş,
o günlerde Marksistler, kapitalizmin can çekişmekte oldu-
ğunu ileri sürmüşler, 29 bunalımı ile kapitalizmin iflas etti-
ğine inanmışlardır.
Kapitalizm iflas etti mi?
Hayır.
Kapitalizm ne o tarihte iflas etti, ne de daha sonra.
Tersine, aradan geçen sürede kapitalizm güçlendi; tekelci
kapitalizm, çokuluslu şirketlerle bütün dünyayı egemenliği
altına aldı. Ayrıca da "ekonomilerin militarizasyonu" modeli
ile yoksul ülkeler üzerinde bir sömürü ağı da kurmayı ba-
şardı.
Duvarların yıkılması, resmi ideolojilerin terk edilmesi ve
çoğulculuğa doğru adımlar atılması "Marksizmin iflası" de-
ğil totaliter sistemlerin çöküşüdür
Günümüzde proletarya diktatörlüklerini yıkan düşünce di-
namitlerinin adı insan haklarıdır?
insan hakları, artık ne ideoloji tanıyor, ne coğrafya, ne sı-
nır.
İnsan hakları demokratik sosyalizmin de özünü oluştu-
rur. Çünkü sosyalizmin ana amacı, öteki özgürlükleri sağ-
lamakla birlikte "insanın insanı sömürmesine" son vermek-
tir.
İki dünya savaşı öncesi ve sonrasmda kurulan sosyalist
rejimler, ister istemez o günlerin izlerini taşııiar.
Bugün insanlık daha çok özgürlük arayan bir aşamada-
dır.
Totaliter rejimler de çağın bu yeni özgürlükçü doğasına
ayak uydurmak zorundadırlar.
Gorbaçov, bu gerçeği görerek Sovyet Marksizmini Leni-
nizmden soyutlamaya çalışıyor.
Sosyalizmde özgürlükçü ve demokratik çözümler, 2. En-
ternasyonal'den bu yana insanlığın gündemindedir. Avru-
pa'da kök salan demokratik sosyalizmin kaynağında da 2.
Entemasyonal'e egemen olan düşünceler yatmaktadır.
İnsanın insanı sömürüsü sürdükçe Marksizm hep gün-
demde kalacaktır...
Leninizm, Marksizmi, başına Rus kalpağı ve üzerine de
Kızılordu üniforması giydirmiş ve bir resmi ideolojiye dönüş-
türmüştür.
Çöken ve yıkılan, Marksizm değil Leninizmdir.
ORTAK ÖNERGE TBMM'YE VERÎLDİ
leror ıçın
genel görüşme
nuda kim ne biliyorsa hükiimete
yardımcı olmak zonındadır" de-
di. SHP Genel Sekreter Yardım-
cısı tstemihan Talay da ozal'ın
böyle uluorta sözlerle gündemde
kaİmanın yollannı aradığını öne
sürdü.
Ankara'da yürüyüs
Prof. Aksoy'un anısına lstan-
bul'daki avukatlardan sonra An-
karalı avukatlar da bugün saygı
yürüyüşü yapacak. Türkiye Baro-
lar Birliği Başkaru Önder Sav, bu-
gün saat 11.00'de tüm Türkiye'de
baro başkanlarının Atatürk hey-
kel ve anıtları önünde saygı duru-
şunda bulunup, ortak bir metin
okuyacaklarını bildirdi.
ANAP Merkez Karar Vönetım
Kurulu bildirisinde, ülkenin milli
birlik ve bütünlüğünü pekiştirme-
ye kararlı olunduğu belirtilerek,
"Karanhk güçlerin ülkemizi 11 ey-
lül giinüne çekme niyetleri kursak-
lannda kalacaktır" denildi.
Dört yeni
PKK kampı
Haber Merkezi — PKK'nın Su-
riye'den sonra Iran ve Irak hükü-
metlerinin göz yumması sonucu
bu iki ülkede de üstlendiği görü-
şü Bakanlar Kurulu'nda ağırlık
kazandı. Adırun apklanmasını is-
temeyen bir bakan, PKK'nın tran
ve Irak'ta ikişer kampı olduğunu
söyledi.
Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ise
Iran ve Irak'ta PKK'ya ait baa
toplu yerleşim merkezleri olduğu
yolunda "duyumlar" alındığını
doğruladı. Olağanüstü Hal Bölge
Valiliği'ne Iran ve Irak'ta PKK'ya
ait "bannma noktalan" olduğu
yolunda haber ulaştığı, ancak bu
yerlerin "egitim kampı "na dö-
nüştürüldüğüne ilişkin bilgi alın-
madığı belirtildi.
Adının açıklanmasını isteme-
yen bir bakan, bir grup gazeteci-
ye yaptığı açıklamada Iran ve
Irak'ta ikişer PKK kampının bu-
lunduğunu söyledi.
ANKARA (Cumhuriyet Büro-
su) — TBMM'de grubu bulunan
ANAP, SHP ve DYP son günler-
de artan terör olaylannın TBMM
Genel Kurulu'nda görüşülmesi
için hazırladıklan genel görüşme
önergesini Meclis Başkanlığı'na
verdiler. Üç siyasi partinin grup
başkanvekillerinin imzasıyla veri-
len genel görüşme önergesinde,
"Son birkaç gündür yaşanmış bazı
olaylar, terör tehlikesinin yeniden
toplumsal gündemimize sokul-
mak istendigi kuşku ve kaygısını
yaratmıştır" denildi.
Genel görüşme önergesinde şu
görüşlere yer verildi:
"Siyasal içerikli şiddet olaylan-
nın asıl hedefinin toplumsal banş
ve istikrar olduğuna, demokrasi
sürecini geriletmeye yöneldigine ve
nihayet devlet otoritesini sarsma-
yı amaçladığına kuşku yoktur.
Siyasal partiler ve parlamento
olarak hedef alınan bu degerleri
elbirliği ile konımak ve kalıcı bo-
yutlara ulaştırmak ödevlerimizin
başında gelmektedir. Bu sorumlu-
lugun sonucu olarak terör konu-
su ile ilgili olarak hükümetin ça-
lışmalan ve alınan tedbirler hak-
kında bilgi edinmek amacıyla
anayasanın 98. maddesi ve iç tü-
zügün 100 ve 101. maddeleri hü-
kümleri gereğince bir genel görüş-
me açılmasını arz ve teklif ederiz."
ANAP Grup Başkanvekili
Onural Şeref Bozkurt, SHP Grup
Başkanvekili Hasan Fehmi Güneş
ve DYP Grup Başkanvekili Kök-
sal Toptan TBMM'de ortaklaşa
düzenledikleri basın toplantısın-
da, teröre karşı tüm demokratik
kurumların ve siyasal partilerin
ortak tavır almasım istediler.
Terör konusundaki genel görüş-
menin "gizli" yapılacağı öğrenildi.
Ozal'ın tahminine
tepkiler
Cumhurbaşkanı Turgut Özal-
ın, Prof. Aksoy cinayetinde
"provokasyon" ihtimalinin ağır
bastığı ve kendisine karşı girişilen
saldırıyla benzerlik gösterdiği yo-
lundaki sözlerine lepküer sürüyor.
SHP lideri Erdal tnönü, "Bu ko-