Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 20 ŞUBAT1990
MERAL TAMERTUKETICI OLMANIN SIRLARI
GarantibelgesizyaşamayınBir çamaşır makinesi 2 milyon
lira. Bir renkii televizyon da aşa-
ğı yukan o fıyatlarda. Bunlara sa-
hip olraak, artık çoğumuz için
gerçek birer "yaünm".
Öyleyse buzdolabı, çamaşır
makinesi, fınn, elektrik süpürgesi
ve şofben gibi beyaz eşya ile tele-
vizyon, video, radyo audio gibi
kahverengı eşya satın almaya ni-
yetliysek nelere dikkat etmeliyiz?
Ben bir buzdolabı ya da televiz-
yon satın alacak olsam, öncelik-
le eşime dostuma hangı markayı
kullandıklarını ve memnun olup
olmadıklarını soranm. Ayrıca
kullandıkları televizyon ya da
buzdolabından memnun oldukla-
rııii söyleyenlerden malı hangı yıl-
da aldıklannı da öğrenirim. Çün-
kti aradan geçen süre içinde söz
konusu firmanın durumu bozul-
muş, yöneticisi değijmiş, çıkart-
tığı ürünün kalitesi kötülemiş ola-
bilir. En iyisi hem yıllardır kulla-
nanlann hem de yeni satın alan-
ların memnun kaldıkları marka-
ya yönelmektir.
Böyle bir marka saptayabilmiş-
sem ikinci yapacağım iş, evimin
yakınında o markanın bir servis
örgütünün var olup olmadığmı
araştırmaktır. Çünkü satın alaca-
ğjm beyaz ya da kahverengı eş-
yayla ilgili bir sorunum olduğun-
da, yakın çevremde kolaylıkla ba-
na ulaşabilecek bir servis hizmeti
yoksa, bugünku "Siz olsaydımz
oc yapardınız?" köşemizde şikâ-
yetçi okurlarımız Isa Aksu ya da
Ayten Çanüıdere'nin durumuna
düşerim.
Markayı saptayıp üretici firma-
nm yaygın bir servis örgütüne sa-
hip olduğunu da belirledikten
sonra yapacağım üçüncü iş, han-
gi teknik özelliklere sahip bir mal
istediğimi belirlemektir. Tercihle-
rimde televizyonda gördüğüm
reklamlardan hiç etkilenmem. Te-
levizyonda en fazla reklamı yapı-
lan ürünü değil, ihtiyacıma en faz-
la cevap verecek olanı seçmeye ça-
hşınm. örnek vermek gerekirse:
Diyelim ki evde iki kişiyiz. Ama
çoğumuz "en büyük en güzeMir"
diye düşünür ya... Buzdolabı al-
maya kalksak "almıskeo en bii-
yttgü olsun" deyip 8 kişilik aile-
ye yetecek buzdolabına yöneliriz.
Ya da diyelim ki renkii televiz-
yon alacağız. Uydu anten kullan-
ma olanağımız bulunmadığı hal-
B irçok alıcı garanti belgesini ihmal eder. Bunu sakın yapmayın. TSE hak
aramada önemli bir unsurdur. Garanti belgesini mutlaka okuyun ve TSEimzasını
arayın. Garanti belgesiniyine mutlaka yetkiliservise ya dafirmaya imzalatın.
Beyaz eşya türü mallarda servisin, cihazı evinizde kurup işletmesini isteyin.
BELGE ALIŞKANLIGI — Satın alınan mallarda iiretim kalitesi ve belgesi aramak. çagdaş rüketkilerin vazgeçilmez alışkanlıklarmdan
birisi haline gelmeli. Mal satın alınmadan garanti belgesi iyice incelenmeli. (Fotograf: Ergun Çagatay)
de ve görünür gelecekte yerli aıı-
tenie yetinmek zorunda olduğu-
muzu bilmemize rağmen gene de
aklımız 9 sistem gibi, 11 sıstem gi-
bi teknik özellikleri gelişmiş, do-
layısıyla fıyatı yüksek televizyon-
larda kaJır.
Oysa insanlann olduğu gibi da-
yanıklı tüketim mallannın da belü
ömürleri vardır ve bu ömürler
10-12 yıüa sınırhdır. Bunu dikkate
alarak ben olsam, bugün işime ya-
ramayan büyükluklere ve teknik
özelliklere "belki günun birinde
lanm olnr" diye para dökmem.
Bu tür gelişmiş ürünlerin daha
fazla enerji tükettiğini, bozuldu-
ğu takdirde onanmırun daha zor
olabileceğini ve onarım masrafı
olarak da daha yüklü bir fatura-
run karşırna çıkabileceğini dü-
şünürüm.
Modeli de saptadıktan sonra sı-
ra garanti belgesine gelir. Daha
malı satm alma aşarnasına gelme-
den garanti belgesini incelerim.
Çünkü bazı garanti belgelerini iyi-
ce ıncelediğımde "aslında malı ga-
ranti etmediği" ama göstermelik
bir belge olarak "garanti eder-
miş" gibi göründüğü konusunda
beni uyannışlardır. Garanti bel-
gesinin lizerindeki yazılan, küçük
puntolara vanncaya kadar iyice
okurum.
Sonra sıra Türk Standartları
amblemi bulunup bulunmadığı-
nı sormaya gelir. TSE bir garan-
tidir. Üretim hatası olan mallar-
da tüketici olarak benim TSE'ye
başvurarak hakkımı aramam
mümkündür.
Şimdi sıra fiyatlara bakmaya
geldi. Gerçi ben daha modeli be-
lirlerken, keseme uygun olanını
da gözüme kestirmişimdir. Ama
yine de markayı ve modeli belir-
ledikten sonra aynı modelin ben-
zerinin diğer üretici firmalar ta-
rafından kaça satıldığını öğren-
mek isterira.
Diyelim ki bu fiyat karşılaştır-
ması sırasında çok "kelepir" bir
başka markaya rastladım.
"Aman nc i>i hemen onu alayım"
demem. Aksine "acaba ne kusu-
ru var?" diye düşunürüm. Çun-
kü yerli üretimde hammaddenin
fiyatı belliyse, isçilik belliyse. dö-
vizdeki artışın ithal gırdiler üze-
rindeki etkileri belliyse, aynı tek-
nik özelliklere sahip malların da
üç aşağı beş yukan aynı fıyat dü-
zeylerinde olmalan gerekir. Do-
layısıyla benzerlerine oranla çok
daha ucuz bir televizyon ya da
buzdolabına rastlarsam, ilk aklı-
ma gelen "acaba bunda bir bil ye-
m'gi mi var?" diye düşunmek
olur.
Dilerseniz o "bil yeniklerine"
hemen bir örnek de vereyim. Fi-
yatı benzerlerine oranla daha ucuz
olan bir televizyon ya da çamaşır
makinesi, tasfiye halindeki bir fir-
manın malı olabilir. Bu durumda
kazara malı satın alacak olsam,
kullanım sırasında meydana gele-
bilecek bir anzada gerek servis,
gerekse yedek parça açısından guç
durumda kalabilirim.
Alışveriş öncesinde bu kadar
araştırma yeter sanınm. Alışveriş
sırasında ise yapacak fazla bir şey
yok. Sadece maJın orijinal amba-
lajında olmasını isterim ve müm-
künse mal daha mağazadayken
ambalajı açtınp bana verilen bro-
şürle, alacağım malın aynı teknik
özelliklere sahip olup olmadığını
kontrol ederim. Hatta parayı öde-
yinceye kadar pazarlık gücünün
bende olduğunu unutmayıp satın
alacağım malın yetkili servis tara-
fından ücret karşılığı evirade ku-
rulup çalıştırılmasını ve eğer ilk
kurulduğunda kusursuz çalışıyor-
sa ödemeyi evime gelen elemana
yapmayı talep edebilirim.
Televizyon, bulasık makinesi,
otomatik çamaşır makinesi gibi
karmaşık teknik özelliklere sahip
elektrikli ev aletlerini ilk kez yet-
kili servise kurdurtup çalıştırma-
nın bir diğer yaran da acemilikle
yapabileceğim ilk hataların en aza
indirgenmesidir. Dolayısıyla para-
nın evde ödenmesi önerim satıcı
tarafından kabul edilmese de sa-
tın aidığım aygıtın iik kez evım-
de yetkili servis tarafından kuru-
lup nasıl çalıştırılacagının bana
gösterilmesini tercih ederim. Bu
durumda, küçük bir olasılık da
olsa orijinal ambalajından çıkan
bozuk malın calışmadığının tespi-
ti, yetkili servis elemanı tarafın-
dan yapılmış olur. Bu takdirde
yetkili servisten imzalı bir belge
almayı ihmal etmem.
Diyelim ki titiz bir araştırma
sonucu gönlüme göre bir dayanık-
lı tüketim malı aldım. Servisine
kurdurttum ve "onıınJa birlikte
yaşamaya" başladırn. Aradan bir
sure geçtikten sonra makinem arı-
zalandı. "İnsanlar da bastalanı-
yor..." deyip en yakınımdaki ser-
visi çağırdım. Ama o servis, de-
falarca gelip gittiği halde arızayı
gideremiyorsa ve sonunda "bu iş
bu kadar olnyor" deyip kestirip
atıyorsa, bununla yetinmem. Şan-
sıma da küsmem. O serviste de ta-
kılı kalmam. Ama makbuzlarımı
da atmam.
Makineyi satın alırken bana ve-
rilen broşürii iyice okurum. Semt
servisinden beklediğım hizmeti
alamadığıma karar verir, elimde
bunu belgeleyen makbuzlanrnla
birlikte. semt servisinin baglı bu-
lundugu bolge servisine başvunı-
nım, Eğer bölge servisinden gelen
elemanın yaptığı onarım da beni
tatmin etmiyorsa, o zaman yine
makbuzumla birlikte bölge servis-
lerinin bağlı bulunduğu merkez
servisin kapısını çalarım.
Bu halkalan dikkate alınayıp
sadece burnumun dibindeki semt
servisine takılıp kalmışsam,
"konforum artsın" diye aldığırn
aygıt, evde varlığıyla sinirlerimi
ayağa kaldıran bir nesne haline
gelebilir. Ama bunda benim de
suçurn yok mudur?
YARIN:
GİYİNMENİN PÜF
NOKTALARI
SİZ PLSAYDINIZ NE YAPARDLMZ?
Astsubayın
televizyonu"Saygıdeğer yazanm.
Ben Hakkâri'de 2. Komando Taburu'nda veteriner teknik ast-
subay olarak görev yapmaktayım. 1 Aralık 1989 gunü buradaki
Vestel bayisi olan Fevzi Acar'dan Vestel marka 55 ekran bir renk-
ii televizyonla Auer marka (801-5) bir şofben satın aldım.
Televizyonumu kurduğumuz akşam-ustelik bayinin kendisi kur-
du - seyrederken kendiliğınden kapanıverdi, sanki uzaktan kuman-
dayla kapatmış gibi. Doğru - diirust seyredemedik. Durumu er-
tesi sabah bayiye bildirdiğimizde "Bîz malı sattık mı bizden çık-
mışlır. Benim yapabilecegim bir şey yok. Van'a tamire gönderin"
dedi.
• Şofbenim de 3 gün içinde arızalandı. Yarup alevlemiyor, su ısıt-
mıyor. Bence bayi bu arızalı televizyonu ve şofbeni alıp fabrika-
sına geri gonderebilirdi. Ustelik her iki malın faturasını da henüz
kestirememiştik. Ama televizyonla ilgili şikâyetlerimi bildirmek
üzere adı geçen bayiye gittiğimde kendisi hiç oralı olmadı ve he-
men faturayı elime tutuşturmak istedi. Ben almadım. Arkamdan
başkasıyla gondermiş.
Şimdi ben Hakkâri gibi kritik bir yerden kalkıp da elime tele-
vizyonu ve şofbe-
ni alıp tamir için
Van'a mı goture-
yim? Bir sürü pa-
ra ödeyip de 3
gun bile düzgun
kullanamadığım
bu 2 mal için Van
ile Hakkâri ara-
sındaki fevkalade
•emniyetsiz yolda
bir de canımızdan
mı olalım?
Şu an ne tele-
vizyon seyredebi-
liyoruz ne de şof-
beni kullanabili-
yoruz, ama senet-
lerimizi tıkır tıkır
alıyorlar.
Ben bölgemizin stresli havasına uygun olarak, kullanamadığım
bu yeni televizyonumu ve şofbenimi Hakkâri Meydam'nda uzeri-
ne yarım kilo benzin dökup yaksam mı diyorum? Belki böyle bir
davranışta bulunursam, bundan sonra televizyon ve şofben satın
alacakları uyarmış olurum.
Konuyu bir dilekçeyle Vestel ve Auer firmalannın muşteri hiz-
metleri müdürlük'erine yazdım. Telefon açtım. Ama onlar da il-
gilenmediler.
Saygılarımla."
Kıssadan hisse... Eğer Anadolu'da yaşıyorsanız, dayamklı tü-
ketim malını satın almadan önce ilk dikkat edeceğiniz nokta, se-
çeceğiniz markanın yaygın ve etkin servis örgutu bulunup bulun-
madığını araştırmak olmalıdır.
40'LARIN CADI KAZANI l G U R M L M C i
HasanAliYücel sordu, Mareşal sustu— 1 0 —
Mareşal Çakmak'ın komünistleri destek-
lemekle suçladığı "Eski Milli Egitim Bakanı"
kimdi?
Eski Milli EğJtJm Bakanı Hasan Âli Yü-
cel, Ulus gazetesinde Çakmak'a şu sorula-
rı yöneltti:
"...1- Beyanınızdaki eski Milli Egitim Ba-
kanı dediğiniz hakikalen ben miyim?
2- Desleklenen komunistler kimlerdir ve
nasıl desleklenmislerdir?
3- Bu hususta hükümeti )^zı ile ikaz elli-
niz? Sozle ise kirocne zaman söylediniz?
Bunlan sizden sonıvorum ve sözünün sa-
hibi bir Türk vatandaşı olarak cevabınızı
bekliyorum."
Mareşal, YücePe yanıt vermedi.
Yanıt, Mareşal yerine Demokrat Parti'nin
İstanbul İl Başkanı Avukat Prof. Kenaa
Öner'den geldi.
Öner, "Evet, o Maarif Nazırı sizsiniz" di-
yordu.
II Şubat 1947 tarihli Yeni Sabah, Kenan
Öner'in yanıtını sekiz sütunayerleştirmişti.
Kenan Öner'in yanıtı şoyle başlıyordu:
"Sayın Mareşak >azmak cüretinde bulun-
duğunuz açık mektubu... Baş dondıircu bir
bayretle okudum. Mesullerin sail (soru su-
ran) mevkiine vükseldiği bir zamanda sizin
de aynı taktiği kullanmanızda şaşılacak bir
şe> olmamakla beraber. durup dururken
adeta deliye taş alar gibi gosterdiğiniz cü-
ret, nokta ve sıfırın hakiki kıymetini kesif
bosusunda gosterdiğiniz dirayetle telif edi-
lir seylerden olmadığı içindir ki hayret etmiş
bnlunuyorum."
Kenan Öner, milliyetçilik akımı yanında
bir de komünistlik akımımn bulunduğunu,
anımsatıyor ve Yucei'in Milli Eğitim Bakan-
lığı sırasında bastınlan ciltler dolusu kitap-
lar ve üniversite kürsüsünde okutulan inkı-
lap tarihi derslerinde milliyetci akımlan, ırk-
çılık Turancılık olarak gösterdiğini ileri su-
rüyordu.
Öner, şöyle sürdürüyordu suçlamalarını:
"Pekâlâ bilir ve hatıriarsınız ki 1944 se-
nesinde Nihal Atsız ismindeki bir milliyetci
öğretrnenin, Mareşale sorduğunuz, neşrettiği
bir broşurde üç sene evvel açıklamıs, fakat
bu ifşaalın lesiri altında mevkü mustahke-
mini tehlikede zanneden zatı devletiniz o
broşurde de Şukrü Sökmensüer'in nutkun-
da geçen Sabahattin Alı'yı bu milliyetci öğ-
relmen alejhioe Ankara Mahkemesi'nde bir
hakarel davası açlırmaya ve Ulus avukatını
kendine fahri bir vekil tayin eltirmeye mu-
vaffak olmuştunuz."
Demokrat Parti İstanbul U Başkanı Saba-
hattin Alı-Atsız davasında adliye ve Başba-
kanlık onünde gösteri yapan milliyetci genç-
lere Yucei'in vur emri verdiğini de ileri sü-
rüyor; 1944 yılında açılan Irkçıhk-Turancılık
davasının da yine Yucei'in etkisi ile açıldı-
ğını söyluyordu.
1944 >ıhndaki davanın avukatlarından
olan Öner, bunlarla da yetinmiyor; Yücel'e
şu ağır suçlamaları yöneltiyordu:
Can
Yücel
Hayatta ben en çok babamı sevdim /
Karaçalılar gibi yardanbitme bir çocuk
/ Çarpık bacaktanyla -ha düştü, ha
düşecek... / Nasıl koşarsa ardından bir
devin / O çapkın babamı ben öyle
sevdim.
Bilmezdi ki oturduğumuz semti / Geldi
mi gidici -hep, hepp acele işi!.. / Çağın
en güzel gözlü Maarif Müfettişi /
Atîastan bakardım nerelere gitti / Öyle
öyle ezber ettim gurbeti
Sevinçten uçardım basta oldum mu /
4O'ı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a /
Bi belallaşmak ister elbet, digmi oğluyla
/ Tifoyken başardım bu aşk oy'ununu /
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
En son tefiişine çıkana değin /
Koştururken ardından o uçmakta devin
/ Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar
için / Açıldı nefesim, fikrım, canevim /
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Demokrat Parti İstanbul tl Başkanı Kenan Öner (solda) ve Yenisabah Gazetesi Yazıişle-
ri Müdürii Cemalettin Saracoğlu, Hasan Âli Yucei'in avukatı Bülent Nuri Esen'i dinli-
yorlar. Öner, Yücel'i komünistleri kollamak ve milliyetçileri işkencede ezdirmekle
suçluyordu. Yücel, Kenan Öner'i dava etmişti. Yü 1947.
"Türk adalel tarihinde bu havayı yaratan-
lar için. sizin için ebedi bir hicap teşkil et-
mesi icap eden bu hadisey i tstanbul sıkıyo-
neü'minin vazifesi içine sokarak, İstanbul za-
bıtasının elbirliği Ue tahkikatı iştediğiniz şek-
le soktunuz. Bu dava nutkun 'İnönü'nün 19
Mavıs Söyloi' resiri altında kalan sıkıyöne-
lim ve zabıtanın iştirakj ile hazniık ve ilk lah-
kikat safhasını geçirirken genç, munevver.
okumus ve okutulmuş tam 23 sanığı mule-
na hücre ve tabutluk denilen yerlerde bir se-
neden fazla inim inim inletlikten sonra bun-
lardan bircoğunun uzun sender surecek ağır
hapis cezalan ile mahkûmiyetlerine yol aç-
tınız."
Prof. Kenan Öner, Hasan Âli Yucel'i
Irçılık-Turancılık davasının sanıklarına yapı-
lan işkencelerden de sorumlu tutuyordu:
"Siz yalnız komünislleri bakanlığınızda
beslemekle, uğradıklan hücumlara karşı on-
ları mudafaa etmekle kalmadınız, bakanlı-
ğınızın lelkinlere milliyetçilik belasına baş-
lann) soktugunuz tam 23 genci İspanyolla-
nn engizisyonuna rahmet okııtacak işkence-
lerle ezdirdiniz, harap ettiniz ve hırpaladı-
nız."
Kenan Öner şöyle düşünüyordu:
Hasan Âli Yucel, Sabahattin Alı'yı koru-
yordu, Sabahattin Alı, Camı Baykut'tan da
Sertel'den de "yıiz bin kaC fazla komünisl-
ti; Sabahattin Alı-Atsız davasında yapılan
gosteriler, Irkçıbk-Turancılık davasına yol aç-
mıştır. Yucei, bütün bunlardan sorumludur.
Hasan Âli Yücel, Kenan Öner'i mahkeme-
ye verdi.
Bu davada Irkçılık-Turancılık davasının sa-
nıkları gelip ifade verdiler.
Yücel, Öner'i mahkemeye vermişti. Ama
Çakmak'a da soru sormaya devam ediyor-
du.
Yücel, Çakmak'tan TBMM'de yanıt bek-
lediğini yazdı. Ancak yanıt alamadı.
Mareşal susuyordu.
Hasan Âli Yucel, 23 Şubat 1957 tarihli
Ulus gazetesinde Mareşale seslenen bir açık
mektup yayımladı.
Yucei'in o tarihte elden ele geçip okunan
açık mektubu şoyle başlıyordu:
"İtiraf edeyim ki suallerime cevap verme-
menizin sebebini anlamak mıimkün olma-
mıştır. Ya sizin politikanızı mudafaa eden-
lerin yazdıklan gibi beyannamenizdeki ima-
da beni kastediyorsunuz. bu takdirde medeni
bir insan olarak fikrinizi açıkca söyleyecek
cesareti sizden beklemek hakkımızdır. Ya-
hut bunun tahminler hilafına imanızda be-
ni kastetmediniz. O halde bunu bir kelirne
ile söylemek her namuslu adam için borç-
lur."
Hasan Âli Yücel, Çakmak'ın "komünist-
leri destekledikleri" konusundaki sözlerinın
de gerçek dışı olduğunu söylüyor ve şu açık-
lamayı yapıyordu:
"Bu, delilsiz, ıspatsız boş bir soz olarak
kalmıştır. Ben üç zatın başbakan bulundu-
ğunu hevellerirıde Milli Eğitim Bakanlığı va-
zifesi ni gordum. Birincisi. Celal Bayar, ikin-
cisi Refik Saydam, uçüncüsiı Şükrü Saracoğ-
lu'dur. Celal Bayar'a bir şey yazmış ve söy-
lemiş olmanız ihtimalden uzaktır. Çünkü
kendileri ile ancak iki ay hukumette bulun-
dum. Şükrü Saracoğlu, boyle bir ikazdan ha-
herdar olmadığını söylüyor. Bir üçüncü ih-
timal olarak ikaz etliğinizi söyleyebileceği-
niz hukümet başkanı şimdi aramızda bulun-
mayan ve kendisinden işin hakikatını sorup
öğrenme imkânı olmayan merhum Refik
Saydam'dır."
Yucel, Çakmak ile ilişkilerinin "hıirmel
\e muhabbetle" surduğunu, 1941 yılı Milli
Eğitim Bakanlığı butçesi üzerine yaptığı ko-
nuşma nedeniyle Çakmak'ın kendisini "tak-
dir ve teşekkürlerle" kutladığını da anımsa-
tıyordu.
Açık mektup şoyle devam ediyordu:
"Eğer o zamanlar hakkımda böyle menfi
bir kanaatiniz bulunmuş olduğunu sezmiş
olsavdım. sizin vaptığınız gibi hareketsiz kal-
maz, bu kanaatin sahibinden bugünkü gibi
hesap sorardım. Devlet ve millelin hayat ve
mukadderatı uzerinde susmakla ve bareket-
siz kalmakla yaptığınız bu ihtiyatsızlığı ve se-
nelerce beraber çalıştığınız arkadaşlannız
hakkında bu kadar insafsız ima ve isnatlar-
da bulunmanızı, şimdi, esefle ve hüztınle id-
rak etmiş bulunuyorum.
(...) Bir kere daha inancımı tazelemis bu-
lunuyorum ki, cesaret ve ciddiyel. hakiki >e
şaşmaz millhelseverlik, ne makam, ne de
riitbe ile mukayelmiş."
Hasan Âli Yucei'in bu ağır yergileri Ma-
reşali konuşturmaya yetnıedi.
Hasan Âli Yücel sordu.
Mareşal sustu.
Mareşal yerine DP'nin İstanbul il başka-
nı konuşunca Yücel, Kenan Öner'i mahke-
meye verdi.
Hasan Âli Yücel-Kenan öner davası, DP
muhalefetinin komünist suçlamalarından
nasıl yararlandığını kanıtlayan bir dava ol-
du.
Soğuk savaş yıllannda "komünistlik
suçlanıalan" geçer akçeydi. İktidardaki
CHP, muhalefetteki DP'yi komünistlikle
suçluyor; DP de kendisinin komünistler ile
ilişkisinin olmadığını, olmayacağım, komu-
nizmi koruyanların CHP iktidarında aran-
ması gerektiğini ileri süruyordu.
DP lideri Bayar, Mareşal Çakmak ve DP
kurucularından Prof. Fuat Köprülü, komu-
nizmin CHP tarafından korunup kollandı-
ğını yazıp söylüyorlardı.
Çok partili yaşama "sen komünistleri ko-
nıdun, hayır konıyan sensin" tartışmaları ile
geçildi.
Çok partili düzenin hamuru bu (McCar-
thy'ci) maya ile yoğruldu.
Çok partili yaşama geçilirken bazı solcu-
ların DP'ye sıcak baktıkları da bir gerçek-
tır. Sertel, DP'nin kuruluş çalışmalarına ka-
tılmış; Tcvfik Rüştü Aras, Bayar ve Mende-
res ile toplantılar düzenlemiş, Celal Bayar,
DP'den ayrılma dilekçesini tstanbul'da Mo-
da Deniz Kulubu'nde Zekeriya Sertel ile bir-
likte yazmış; Sertel, Cami Baykut, Çakmak
ile Insan Hakları Derneği kurmuşlar, Bayar
ve Menderes, Gorüşler dergisine destek ol-
muşlardır.
Partili yönetimin oluşturduğu baskıcı yö-
netimden kurtulma amacı, sağ ya da sol, bü-
tun muhalefeti, ister istemez, birleştirmişti.
CHP, bu yakınlaşmayı, DP için bir yıp-
ıainıa aracı olarak kullanmıştır. DP de bu
suçlamayı CHP'ye yöneltmiştir.
DP nıuıı<ıi».f>;ti ve sağei vc\ıcleı içiıı bir ko-
munizm simgesi bulunmuştu.
Hasan Âli Yücel.
areşal Çakmak
"Eski Milli Eğitim
Bakanı' '«/ komünistleri
desteklemekle suçlar. Eski
Milli Eğitim Bakanı
Hasan Âli Yücel, Ulus
gazetesinde Mareşal
Çakmak 'a sorar: * 'Bu ben
miyim ?'' Çakmak buna
yanıt vermez. Daha sonra
DP tl Başkanı Kenan
Öner, Hasan Âli YüceVi
aynı şekttde suçlayacak ve
Hasan Âli onu dava
edecektir. Ancak Hasan
Âli Yücel, Çakmak 'a
ısrarla bu konuyu sorar.
Çakmak iseyanıt
vermemekte direnir.
Irkçılık davası samklan, 1944 yılındaki da-
vanın öcunu Hasan Âli Yucel'den çıkarmış-
lardır.
Dava açılıyor:
Hasan Âli Yucei'in DP tstanbul İl Başkanı
Prof. Kenan Öner ile Öner'in dava konusu
demecini yayımlayan Yenisabah Gazetesi Sa-
hibi ve Yazı İşleri Müduru Cemalettin Sara-
coğlu haklarındaki dava Ankara 3. Asliye
Ceza Mahkemesi'nde başladı.
Yücel, eski bir bakan ve miUetvekili oldu-
ğu için Ankara Savcıhğı Kenan Öner hak-
kında kamu davası açtı.
Ankara Savcı Yardımcısı Fahrettin Öztürk,
iddianamesini, 19 Mart 1947 günü mahke-
meye verdi.
Yücel, Ankara Hukuk Fakültesi'nin ünlü
Profesörü Bülent Nuri Esen'i avukat tutmuş-
tu.
O tarihte doçent olan Bülent Nuri Esen,
17 Nisan 1947günlü dilekçesi iledavaya ka-
tıldı.
Yucei'in Kenan Öner'e açtığı dava radyo
gazetesinde de yayımlandı.
Öner, mahkemeye başvurarak, Yucei'in
Ulus gazetesinde yayımlanan mektubunda
kendisi için ad vermeden "müfteriler iftira-
cı olmaktan kendilerini k'urtaramayacaklar"
sozcuklerini kullandığını, bu nedenle Yücel
hakkında dava açtığtnı, bu davanın da aynı
mahkemede göriılmesini istedi.
Prof. Öner, mahkemeden "ıspat hakkı"
istedi.
Öner'in ıspat hakkı isteyen dilekçesinde
(Arkası 17. Sayfada)