02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 ŞUBAT1990 CUMHURİYET/15 HAVA DURUMU TURKIYE'DE BUGÜN meileteorotoji Genel Müdürlüğü'nden alman bilgiye göre; yurdun doğu ke- sırnlsn çok bulutlu, Doğu ve Gûney- dofiu Anadofcı'nun ûoûusu kar yağışh, dıfler yerter az bukjdu ve açık geçe- cek Bu arada Marmara ile yurdun iç kesimlerinde sabafı saatlerinde sis gö- rütecek. HAVA SICAKLIĞI: Artacak. RÜZGÂR. Kuzey ve doju yönterden tıafif ara stra oria kuvvette yurdun do- ğu kesimlerinde kuvvetti olarak ese- cek Demzlenmızde rûzgâr. Yıldız ve karayeklen 3 ila 5 yer yer 6 kuvvetin- de saatte 10 ila 21 yer yer 27 deniz mifi hızla esecek. Deniz muteöil dal- galı yer yer kaba dalgalı olacak. Oal- ga yûksekliği 0.5 ila 15 yer yer 2 ila 3 m dolayıntia bulunacak. Van G6- lü'nde hava: Çok bulutlu ve kar yağışh geçecek. Rüzgâr kuzey ve doğu yönlerden orta kuvvette zaman zaman kuvvetti olarak esecek. Göl kûçük dalgalı olacak. Görüş uzaklıjı 10 km dolayın- da bulunacak. Adana Adapaarı Mıyaman Afyon Afln Anttra Antakya Antalya Artvin ty»n Balttesir BDeoK Bıngbl Bitüs BokJ Bursa ÇanHüale Çooım OenOı A 12° 2°&yartakK S 12° 0°ElSrne B 4°-1° Erancan A 2° -6° Erajfum K -5° -15°£skİ5etıif S P-r> GazJanKa A 15° 5°Giresun A 14° 3°GGmûshaneB 0° -3° Hakkân A 15° (flsparla S 12° -#> Isfcnüul 4° -5° Izmir •2° -6°K*S s K 6 S 0°-- s io° •: S 12° -1« Konya V-7° Kasaronu S S S s A B 2° -6° Kûtatıya 10° -V Mafatya *> -2° Manîsa 13° -2° ItMaraş -2° -8° Merein -6° -M°Mugia 3°-7° Muş 6° 0°Ni4de 7° 3°Ortu -2° -6° (to 0°-6° Samsun 4° -5° Siirt 11° y&nog 11° 5°SiVas -S* -13°Wma0 0°-9° Tratam 0° -9° Tunceü 11° 0°U$al< 0°-6° van 5° -5° Yazga; 4° -4° ZonguMak ı tuklDu "• /ajmuriu A-aç* B-SuMtlu G-gunesiı K-kjrd S-sıslı Y-yaOmuriu BULMACA SOLDAN SACA: 1/ Asmafilizlerinike-' serek bağlara ve kör- pe tahülara büyük za- rar veren bir böcek. 2/ Sahip... Optik ay- gıtlarında objektiften aldığı ışınlan göze ve- ren mercek dizgesi. 3/ Ucu derairli, uzun ci- rit değneği. 4/ Karak- ter... Bir nota... Du- man lekesi. 5/ Cıva- nın simgesi... Bangla- deş'in para birimi. 6/ Sıvas'ın bir ilçesi. 7/ Dinsel inançları ol- mayan... Yüksek bir makama sunulan mektup ya da dilekçe. 8/ Pilotlar ve ha-' vacılar için yayımlanan bülten... Eski Yunan mimarhğının üç biçeminden bi- ri. 9/ îskambildeki karo işaretine ve- rilen bir başka ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Boru biçimindeki maden parçala- rın içini düzleştirip parlatmakta kul- lanılan aygıt. 2/ Yüzyıl... Uzun otnuz atkısı. 3/ Yağmur. 4/ Bir bilgiyi gös- teren simgeler dizgesi... Germanyum elementinin simgesi... Şöhret. 5/ Borsada kesin vadeli değerlerin kuru ile primli değerlerin kuru arasındaki farka verilen ad... Lifleri dokumacılıkta kuilanılan de- ğerli bir bitki. 6/ Genellikle altına gömlek ya da bluz giyilen örgü kazak. 7/ Bir göz rengi... Bir şeye inanarak bağlaruş. 8/ Bir şeyin ne olduğu, mahiyet... Güç. 9/ Afrika'nın doğusunda toplu olarak yapılan ya.banıl hayvan avı. 60 YIL ONCE,CumhuriYet Fuat Salim Bey 20 ŞUBAT 1930 Karılerimizın hatırlannda olsa gerektir ki 1924 senesi kışında Konecos isminde bir Amerika vapuru Karadeniz'de batmış ve geminin telsiz memuru olan Fuat Salim B. namındaki vatandaşımız son dakikaya kadar telsiz başından aynlmamış, gemi ile beraber boğulmuştu. Bu vazife şehiti vatandaşımızın fedakârhğı, bir kahramanlık menkibesi olarak kıraat kitaplarına kadar geçmiştir. Şimdi haber aldığımıza göre, Amerika'lılar New-York'ta Fuat Salim B. namına bir abide dikmek kadirşinaslığını göstermişlerdir. Fakat bu kadirşinashk yalnız abide dikmekle kalmamış, batan vapurun mensup bulunduğu kumpanya bu kaza kurbanlanmn ailelerine yirmişer bin dolar tazminat vermiş ve bu meyanda Fuat Salim Bey'in biraderine ayda 100 dolar ve biraderinin refikası ile kızına da ayda 40 dolar rnaaş tahsis etmiştir. Merhumun Istanbul'da bir hemşiresi olduğunu haber alan "Amerika Ticareti Bahriye Yardımcı Cemiyeti" Belkis Salim Hanıma müracaat etmiş ve vapur kumpanyasından maaş veya tazminat almak üzere hanımın namına dava ikame etmiştir. Cemiyetin mesaisi yakında neticelenecek ve Belkis Salim Hanıma da maaş bağlanacaktır. DÜNYA'DA BUGÜN Amstertam ¥ 11° Amrnan A 21° Mna Bajdat BarceMoa Base) Belgrat Beriin Bom Bfükse! Budapeşte Cenevre Ozayir Cidde Oubayı Frankfurl HeSınfc Krtire Kopenhag Köln Leltoşa 8 14° A 23° B 15° B 11° B 10° Y 7° Y 8° Y 9° B 7° B 10° A 24" A 28° K 27° Y 9° A 18° k 3° A 20° Y 7° B 6° A 16° Lemngrad Londra Madrid Milano Montnal Moskova Mûnih Me* York Oslo Pans Ptag »yao floma Sotya Sam TelAviv Tunus Umedik Viyatıa Zunh K 0° Y 10° B 18° B 14° K -1° K -4° Y 6° B 14° K 2° Y 12° B 10° A27° B 20° B 5° A 23° A 17° B 8° B 8° B 14° B 9° ıB 6° B 9° îyi bir fikir! Dünyanın her tarafında güzelliği takdir için büyük bir hareket vardır. Her yerde güzellik Kraliçesi intihap olunuyor. Yalnız şimdiye. kadar Sovyet memalikinden güzellik hareketi hakkında bir haber alınamıyor idi. Meğer Rus'lar bunda da boş durmıyorlarmış. Gelecek yaz yeni çıkacak Sovyet evrakı naktiyesine Lenin'in yerine Rus\-a'nın en güzel kızının resmini dercolunması kararlaştırılmıştır. En güzel kızı bulmak için bir çok tetkikat yapılrhış ve neticede Moskova'da Matmazel Agnes Mujoskin'in Rusya'nın en güzel kızı olduğu anlaşılmıştır. 30 YIL ÖNCE Cumhuriyet Kıraliçe Elizabeth 20 ŞUBAT 1960 Kıraliçe Elizabeth dün Türkiye saatiyle 17.30 da bir oğlan doğurmuştur. Avrupa ve Amerikan radyoları bu haberi yayınlarını keserek vermişlerdir. Kıraliçenin üçüncü çocuğu ve ' ikinci oğlu olan yeni bebek taht sırasmda Prens Charls'tan sonra ikinci yeri işgâl edecektir. Bebeğin sıhhati gayet yerindedir. 33 yaşındaki annenin sıhhati de iyidir. Bazı Alman Radyoları Kıraliçenin sıhhatinin pek yerinde olmadığmı bildirmişlerse de bu haber Saray sözcüsü tarafından yalanlanmıştır. Bütün İngıltere haberi sevinçle karşılamıştır. Halk Sarayın önünde toplanmış ve sevinç gösterisinde bulunmuştur. Limanlarda buhınan gemiler düdüklerini çalarak doğumu kutlamışlardır. Haberi ilk öğrenen İngiliz resmi şahsiyeti Içişleri Bakanı Butler olmuştur. Yayınlanan bir resmi tebliğe göre bu gün bütün tngiltere'de resmi daireler bayrak asacaklardır. Dünyanın her tarafından Saraya tebrikler yağmaktadır. Bu tebriklerin arasında Eisenhovverinki ilk gelenlerden biri olmuştur. GEÇEN YIL BUGÜIV CumhuriY et İlahiyat Yüksek Okulu 20 ŞUBAT 1989 Türkiye'de ilk defa üniversitelerde "iki yıllık meslek yüksek okulu" statüsünde din eğitimi verilecek. Imam ve hatiplerin "daha bilgili olmaları" amacıyla Diyanet Işleri Başkanhğı, YÖK'e iki yıllık ilahiyat meslek yüksek okullları açılması için başvuruda bulundu. YÖK'ün bu konuda görüş istediği dört üniversiteden biri olan Dokuz Eylül Üniversitesi olumlu yanıt bildirdi. İlahiyat meslek yüksek okullarına ÖSYM ile imam hatip liseleri mezunları alınacak. TARTIŞMA Beterin Beterî Artık kendi kendimizi uyutmaktan ve avutmaktan yazgeçelim ve olayların gerçeğini görelim: Bu sistemin adı "sivil tdplumun gerçekleşmesi" değil, bal gibi "üniversitelerin hâkim çıkar gruplarma teslimi"dir. lında seyircilerin "komedi" niyeti ile izledik- leri bir trajedidir, ilk kez sahnelendiğinde ise tam anlamı ile bir "fars" olarak görünmüş, Anayasa Mahltemesi bu "özel yüksek okul" oyununu sahneden kaldırmış ise de Dograma- cı'nın himmeti ile yeni Anayasa'ya girdikten sonra "trajedi" olarak sahnelenmiştir. "Mii- tevelli sistemi"de böyledir. Önce Ortadoğu ve özellikle Erzurum üniversitelerinde sahne- lenmiş, daha sonra bütün üniversitelere tek tip özerklik verilmiş, 1982 Anayasası ile ve yine Doğramacı'nın himmetleri ile YÖK sistemi ge- tirilmistir ki on yıl kadar sonra, herkes bu "ge- çiş dönemi"nden "illallah!" desin ve "denizc düşen yılana sarüır" yarulgısı ile "mütevelli sis- lemi"ne ses çıkarmasın. YÖK erkânının asıl istedikleri de budur. "Müt«^lli sisterai"nin, gönüllerinde yatan "arslan" olduğunu açıkça belirtmektedirler. Oysa bu tasarlanan sistem YÖK sisteminden de fecidir. Tam anlamı ile kediye ciğer emanet etmek demektir. Her yi- ğidin bir yoğurt yiyişi varsa eğer, her ülke ku- rumlarırun da tarihin akışı içinde bir oluşu- mu vardır. ABD'de, üniversitelerin kuruluşun- da özel teşebbüsün himmeti varsa, orüar, "pa- rayı veren diidSğü çalar" mantığı ile bu siste- mi benimsemiş olabilirler ve zamanla "Taylorizm" vs. gibi çarelerle bu sistemin sa- kıncalarını azaltmış olabilirler. Ancak unut- mamalıdır ki bir numaralı emperyalist gücün Sayuı Prof. Dr. Aydın Aybay; 31 Ocak 1990 tarihli Cumhııriyet'te "Mütevelli" başlıklı ve çok düşündürücü bir uyarı yazısı yayımladı. Aslında bütün üni%ersite mensuplarımn ve ül- kemizin geleceği üzerinde düşünen dürüst in- sanların bu yazıdaki uyandan etkilenmeleri ve üniversiteler için "surel-i hak"tan görünerek kotarılan yeni oyuna karşı çıkmaları gerekir. Üniversiteler, "mahallin seckin zevatının elle- rine bırakıhrsa, kısa zaraanda YÖK'e rahmet okumak zorunda kalacagız. Alman dilinde tn- cil'den alıntnış bir deyim vardır ki bu duru- mu, bizim "Yağrnurdan kaçarken doluya tululmak" deyiminden daha da iyi ifade eder Şeytanı Baalzebub ile kovmak!" Sayın Aybay, eski vakıf hukukumuz ve te- rimlerinin bu yeni düzene boş yere uydurul- maya çalışıldığını ve iğretiliğin sınttığını be- lirtirken yüzde yüz haklıdır. Ne var ki bu ye- ni sistemi kotarmaya çalıjanlar, nazari bakım- dan doğru ve tutarlı olmak endişesinde ne za- man olmuşlardır ki şimdi de olsunlar? Onlar, Sayın tlhan Selçuk'un fıkrasında olduğu gi- bi, kafiye uysa da uymasa da hedeflerine var- mak isterler. Esasen bu sistem pek de yeni de- ğildir. Başka ülkelerde belki "tarih tekerrür ederken" ilk kez trajik olay, ikincisinde "fars" gelir. Biz bize benzediğimiz için bizde önce "fars", ardından "trajik" olay gelmektedir. Bugünkü "Vakıf Özel Üniversite" kurumu as- Televîzyon Bilgiyi ulusa sunarken neden kimi harfleri başka ulusların okuduğu biçimde okuyoruz? Böyle davranışın, alışkanhktan başka bir nedeni olmadığma göre öğretmenlerin bu konuda duyarlı olmaları gerekir. Televizyon, bilgiyi, düşünceleri, davranışları . topluma kolayca yayan, toplumda birlik ve dü- zen oluşturan çok etkili bir yayın aracıdır. Bu güzel araçla yapılan açık öğretimin dil yönü- ne değinmeyi y-ararlı buluyorum. Öztürkçe sözcüklere sevindirici ölçüde yerverildiğinibe- Hntikten sonra, değerli öğretmenlerin birkaç alışkanlığına ilgi çekeceğim. Denevli, bol ör- nekli, açık anlatımlı bu derslerde öğretmen- lerin kimi harfleri Türk abece'sinden başka bi- çimde kullandıklan oluyor. Bu yanlış okuma- ları duyunca, bizde dil bilinci uyandıran Bü- yük Ataliirk'ün sözlerini anımsıyorum: "Li- sanımıza kanşmış ve fakat aülması zaman me- selesi olan yabancı kelimelerin hatın için Tiirk ALFABESİ'ne harfler ilavesini asla münasip gormem." (S.Maksudi'nin Türk Dili tçin adlı vapıtına yazdıgı başlıktan. 2.1X.1930)a Yanlış okunan harfler için birkaç örnek ver- mekle yetineceğim. Bir matematik öğretmeni, "lna"yı, "e I / e- n / a" diye yanlış okuyor. öteki matematik öğretmeni ise "hıa"yı, "le / ne / a" diye doğ- ru okuyor. Bir fizik öğretmeni, "mn"yi, "e m e n" di- ye yanlış okuyor, bir başka öğretmen, "mn"yi, "m e n e" diye doğru okuyor. Bir öğretmen, 'r"yi, kimi zaman "e r", diye yanlış okuyor, kimi zaman da, "re" diye doğ- ru okuyor. "H" harfı genellikle "aş" diye okunuyor. "F"ye "e r ; «K"ye "K a", diyenler de var. Öğretmenlerin hem kendileriyle, hem de bir- birleriyle uyum içinde olmadıkları göze çarpı- yor. Acaba niçin anadiliminizn abece"sine bağ- lı kalmıyoruz? Bilgiyi ulusa sunarken neden kimi harfleri başka ulusların okuduğu biçimde okuyoruz? Böyle davranışın, alışkanlıktan başka bir ne- Ulaşıma Bir Öneri Son birkaç yılda şehrin yeni yerleşim bölgelerine doğru hızla yayılması ulaşım problemini her geçen gün daha da köklü çözümlere zorlar hale gelmiştir. tstanbul'un ulaşım sorunu ve çözümleri ko- nusunda bu şehirde yaşayan herkesin az çok makro düzeyde veya değişik semtlerle ilgili bir görüşü var samyorum. Son birkaç yılda şeh- rin yeni yerleşim bölgelerine doğru hızla ya- yılması, ulaşım problemini her geçen gün da- ha da köklü çözümlere zorlar Yıale gelmiştir. İstanbul'un Anadolu yakası ile ilgili, fazla bir harcamayı gerektirmeden önemli ölçüde bir rahatlama sağlayacak, Ankara Asfaln- Harem - Slrkeci ve Harem - Kabatas veya Harem-Tophane hatlannın etkin bir ulaşıma açılmasını öneriyorum. Bugün için 1/2 saat- te bir sadece arabalı vapur seferi yapılan bu hatta mevcut yolcu kapasitesini arttırmak için sabah 07.00-09.00 saatlerinde Pendik-Harem arasında birkaç tane körüklü otobüs çalıştı- rılsa, Harem tskelesi yanında atıl vaziyette beklemekte olan eski yüzer Karaköy İskelesi, yolcu vapuru iskelesi olarak kullanılsa ve bu iskeleden yukarıda belirttiğim saatlerde 10-15 dk. ara ile yolcu vapuru çahştırılsa, Anadolu yakasının diğer hatlannda da önemli ferah- lamaya yol açacak ve İstanbul ile Beyoğlu ya- kasına daha yakın bir iskele olması açısından pek çok yolcu tarafından Kadıköy yerine bu iskele tercih edilecektir. Belediyemizin sayın ulaşım uzmanlan, ls- tanbui'un ulaşım soşınunu ancak metro ile çözebileceğinizi ve şu anda da metro yapacak paranız olmadığını biliyoruz. Ancak yukarı- da bahsettiğim öneriyi uygulamanız, size des- tek olup da bugün için becerinizden şüphe eden pek çok Istanbulluyu memnun edecektir. Bu konuyu incelemeye değer bulmanızı di- lerim. Saygılarımla. AHMET ERZURUMLU Küçükyalı/İstanbul Insan Haklarında Çifte Standart Evet, Siesby yalnızca Bulgaristan'da ve Yunanistan'da yaşayan Türklerle uğraşmıyor. Türkiye'de yaşayan Kürtlerle de uğraşıyor. Ama bizim TRT nalıncı keseri gibi her şeyi kendine yontuyor. Erik Siesby'yi dün (14.2.1990) 20.00 haber- lerinde, TV'de izledik. Siesby, "Helsinki Watch"un Danimarka temsilcisi. TV'nin 2. haberinde, Gümülcine'yi anlatıyordu. Yuna- nistan'da "Türk vardır" diyordu. Dr. Sadık Ahmet ve Ibrahim Şerif 'in yargılanmalarının insan haklarına aykın olduğunu söylüyor. Yu- nanistan'daki Türklerden bahsediyordu. Ve bizim TRT'miz de TV yayırunda buna olduk- ça geniş yer verdi. Erik Siesby'yi yürekten kutluyoruz. Siesby'- ye sesimizi dünyaya duyurmanın ötesinde, Gümülcine'de ezilen insanlann yanında oldu- ğu için teşekkür ediyoruz. Ama Siesby yalnızca Gümülcine'de mi? Hayır... Siesby ve onun örgütü "Helsinki Watch" 1988'deTürkiye'deydi. tşteSiesby'- in kaleme aldığı "Helsinki Watch" 1988 Türkiye Raporu'ndan bir pasaj: "Türkiye'de, Kiirtlere ve Bulgaristan'da et- nik Türklere nasıl davranıldığını bilmeyen bir okuyucu hayrete düşecektir. Bir dilin yasay- la yasaklanması için ne gibi bir neden olabi- lir? Bunun yanıtı, gerek Türk gerekse Bulgar resmi politikalannın homojen bir ulusal nü- fns yaratmayı hedeflemeleri ve her iki ülkede de zorunlu asimilasyonun bu arnaca ulaşmak için etkin bir yöntem olarak kabul edilmesi- dir. Bu politikalar Batı demokrasilerinin te- mel ideolojisine ters düşmekte ve Helsinki an- laşmalannın 'topraklannda ulusal azınhklar bulunan devletler. böylesi azınlıklardan olan kişilerin yasa karşısında eşitlik haklanna saygı gösterecekler, onlara insan haklan ve ternel özgürlüklerden yararlanmalan için tam ola- nak sağlayacaklar ve bdylece onlann bu alan- daki yasal çıkarlannı koruyacaklardır' yolun- daki açık hükmünü ihlal elmektedir. Çocuk- ken ögrendigi dili, anadilini konuşmasına, yazmasına ve okumasına izin verilmeyen ve yalnızca yabancı bir dili konuşmaya zorlanan bir insan ciddi şekilde özürlii hale gelebilir ve kendisinin 'insan hakianndan yararlanraak için tam olanaklara sahip olduğu' söylene- mez." Evet, Siesby yataızca Bulgaristan'da ve Yu- nanistan'da yaşayan Türklerle uğraşmıyor. Türkiye'de yaşayan Kürtlerle de uğraşıyor. Ama bizim TRT nalıncı keseri gibi her şeyi kendine yontuyor. Siesby'nin raporu devam ediyor. Uzun ra- pordan kısa özet vereceğim. Siesby raporun- da, TC Anayasası'nın ve yasalannın insan haklanna ilişkin hükümlerinin "tnsan Hak- lan Evrensel Beyannamesi ve Avrupa tnsan Haklan ve Temel Özgürlükleri Koruma Söz- KALBINIZI KORUYUNUZ TURK KALP VAKFI Muayene, Teşhis, Tedavı, Laboratuvar. Röntgen 175 12 44/45-14B 58 66 ülkesinde zararlı olmayan bir sistem, ülkemiz- de uygulanmaya kalkışıldığında, son derece za- rarlı olacaktır. Bizde üniversiteleri "seçkin zevat" mı kur- nuştur ki üstelik bir de onlara teslim ediyo- ruz? Toplumbüim açısından bunun anlamının • "sivil toplumun gerçekleşmesi" olduğunu sa- nanlar gaflet ve dalâlet içindedirler. Sivil top- lumu kim düşürdü ki biz de böyle şıp diye ko- layca bulalım? Artık kendi kendimizi uyut- maktan ve avutmaktan vazgeçelim ve olayla- rın gerçeğini görelim: Bu sistemin adı "sivil toplumun gerçekleşmesi" değil, bal gibi "üni- versitelerin hâkim çıkar gnıplanna teslimi"dir. Bu çevreler, samimi sohbetlerinde "ben para- yı verdim mi. parayı alanın kravatım şöyle bir yakalayabilmeliyim!" diyerek kovboyluk öz- lemlerini dile getirirler. Biz de tutuyor, para- yı dahi vermelerine gerek kalmadan, kravat- ların ucunu onlara veriyoruz. Bu trajedinin sahneye konmasından önce uyanmazsak, YÖK ile başladığı noktadan da geriye düşürülen Türk üniversiteleri, artık gerçek üniversite ol- ma ümitlerini belki de tamamen yitirecekler- dir. Anlaşılıyor ki artık "holding profesörleri" ile yetinmek yerine, doğrudan doğruya devlet üniversitelerini holdinglere devir ve "özelleştirme" yolu seçilmiştir. Çare nedir? Rahmetli Onar'ın hazırlamış ol- duğu ilkeler çerçeyesinde, 1960 Ünivtrsite Ka- nunu'na, özerklik ve seçim ilkesine dönmek, ve bazı "uyum kurallan" ile YÖK tahribatını giderip onarmaya çalışmak! "Bir başka çare de var" diyene inanmayın! Prof. Dr. HÜSEYİN HATEMt deni olmadığına göre öğretmenle in bu konu- da duyarlı olmaları gerekir. Hele Ulusal Eği- tim Bakanlığı'ndan, bu izlencelerin hazırlayı- cısı olarak titizlik beklenir. Öte yandan bizler de kendimizi, bilgiyi gü- zel bir anlatımla ulusa yaymak isteyen değer- li öğretmenlere uyarıda bulunmakla görevli saymalıyız. Öğretmenler bu alışkanlıklarını bırakınca, kimi televizyon görevlileri de televizyonun sim- gesi olan 'TV'yi, T i v i", diye yanlış okuma alışkanlığından kurtulurlar. Böylece hem di- limizi, hem de benliğimizi yitirmekten kurtul- muş oluruz. Davranışlarımıza güç katacağına inandığım bir örnek vereceğim: Adoan Adıvar (1882-1955), Paris'te bulun- duğu yıllarda, Şark Dilleri Okulu'nun bitir- me sınavında, Fransız jüri başkanının, Fran- sız öğrenciye, yaptığı bir yanlış için "Türkçe öğrenmenin Fransızca'yı unutmak demek olmadığını" söylediğine tanık olmuştur. Bu olayı anlattıktan sonra şunlan yazar: "Yukar- da söylediğim gibi nasıl Fransız dilinde ders veren bir ögretmen, aynı zamanda Fransız dili öğretmeni ise Türk dilinde ders veren her öğ- retmen biraz daha Türkçe öğretmeni olmak ister." (Adnan Adıvar-Dur Düşün-1950) Bizim de çok değerli öğretmenlerimizden is- tediğimiz bundan başka bir şey değil. RÜŞTL ERGUN . Işınbilimci (Radyolog) leşmeleri"nin muadil hükümlerine aykın ol- duğunu belirledikten sonra; — 300.000'den fazla TC yurttaşma pasa- port verilmediğini, — Anayasamn 13-15. maddelerinin tümin- san haklarının kısıtlanmasına izin verdiğini, — Anayasamn 14. ve TCK'nın 141. mad- delerinin Türkiye'deki politik özgürlükleri cid- di şekilde kısıtladığını vurguladıktan sonra, TCK'nın birçok hükmüne raporunda şöyle değiniyor: "TCK'nın, Türkiye'nin sosyal sistemine yö- nelik eleştirileri boğmak ve politik hareketle- ri ezmek için kullanılabilecek ve kullanılmış olan birçok hüküm içerdiğini" belirttikten sonra, TCK 159, 140, 141, 142. maddelerin çağdışılığını vurguluyor. Siesby raporunun sonuç bölümünde, Tür- kiye'nin demokratik bir isteme sahip olabil- mesi için: TC yasalannın uluslararası sözleşmelerle oluşturulmuş insan haklan hükümlerine say- gılı olması ve bu hükümleri, iç hukuka yan- sıtması gerektiğini belirttikten sonra, 1) Demokrasi sistemlerini boğan, TCK 141, 142, 143, 140, 158, 159, 163. maddelerinin kaldırılmasını, 2) Politik nedenlerle TC yurttaşlığı kaybet- tirilen kişilerin bu haklarının geri verilmesi- ni, 3) 1402'liklerin görevlerine geri döndüriil- mesini, 4) Türk basını üzerine konan hukuki, fıili yasaklar zincirinin kaldırılmasını istiyor. Ama Özal'ın TRT'si tam bir çarıklı erkân- ı harp gibi çalışıyor. "Herkesi kör, âlemi aptal" sanıyor. Aynı insanın Gümülcine'yle ilgili görüşlerinin verirken Siesby'nin Türki- ye raporunu "es" geçiyor. Av. ERGİN CİNMEN ANKARA NOTLARI MUSIAFA EKMEKÇİ Bunlan Biliyor muydunuz? Ankara C. Savcısı Rahmi Özel'den bir mektup aldım. 12 ocak günlû mektubunda Rahmi Özel şöyle diyor: "Sayın Ekmekçi, 11 Ocak 1990 tarihli Ankara Nottan'nda sayın hocamız Prof. Dr. Muammer Aksoy'un anısınayeni adliye sarayında yapılan an- ma toplantısına haklı olarak hâkim ve savcılardan birkaç kişinin katıldığını yazmaktasınız. Atatürk'ü özden seven, devrimlerine içtenlikle inanan her aydın ve vatansever hukukçunun Muam- mer Aksoy hocamızın manevi huzurunda son görevini yapma- sı, kendisine karşı saygının doğal bir sonucu olması gerekir. Şahsım, sürgün edile edile Ankara'ya tekrar 10 yıl sonra yeni- den geldığimden bize durumu nakleden arkadaş beni tanıma- mış olabilir. Şahsen o gün, hem adliye' önündeki hem de Meclise kadarki yürüyüşe katıldım. Bunu şahsıma karşı saygının ifadesi olarak söylüyorum. Ne yazık ki ben de yazılanlar dışında bir ad- liyeciyi saygı toplantısında ve yürüyüşünde göremedim. Sayın hocamızın cenazesi dolayısıyla da bu ıspatlanmıştır ki büyük Atatürk'ün Ankara Hukuk Mektebi'nin açılışındaki nutuk- larında, 'Bu müessesenin açılışında (küşadında) duyduğum zevki hiçbir yerde duymadım' demekle Atatürk devrimlerinin yerleş- mesinde, savunulmasında, hukukçulara tarihi bir görev verdiği halde, Atatürk devrimlerini dorukta savunan bir Atatürk müca- hıdine ilgisizlikten çok utanç duydum. Bu, suskun toplumun adli kesimde yer almasının sonucudur. Saygılarımla." Yanlışlarımı düzeltmeye bayılınm. Yalnız kendiminkileri değil, gazetenin herhangi bir köşesindeki yanlışı görünce, düzeltme- mem olanaksız. İstanbul'u, gazeteyi aradığımda santraldaki ar- kadaşım: — Düzeltme'yi mi vereyim abi? der. Geceleri, eve ertesi günün Cumhuriyet'i gelir, okurum. Bu taşra kalıbıdır. Bir yanhşlık, dizgi yanlışı, şu bu, görür görmez hemen düzeltiriz. Taşraya yanlış giden sözcük Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de. yani kent içlerinde doğru çıkar. Bunda eşım de titizdir. O, bulmaca meraklısıdır. Hemen uyarır: — Bulmacada yanhşlık var! — Neresinde? — Bir gün önceki bulmacının kareleri yayımlanmış, sorular farklı! Haydi telefon başına! Bunları şunun için yazıyorum; Muammer Aksoy'un adliye önündeki cenaze törenine katıldıkları halde, adları yayımlanma- mış olan savcı, yargıç varsa lütfen bildirsinler, adlarını yayımla- maya, açıklamaya hazırım1 Ankara C. Savcısı Rahmi Ûzel'e de bana düzeltme olanağı verdiği için teşekkür borçluyum. Mektu- bu yayımlamada biraz geciktiysem, bağışlanmamı diterim. Bizde yargıçların, savcıların tutumları, çalışmaları üzerinde, hukuk anlayışlan üzerinde durulmaz. Çogu kez hukukla ilgisi olmayan yanları üzerinde durulur. Bir yargıcın, bir savcının yar- gıyla ilgisine bakrnalıdır. Nasıl bir yargıçtır, nasıl bir savcıdır? Yanlı mıdır, yansız mıdır? Basın çoğu kez, onlann özel yaşamlanyla ilgilenmeye bayılır! Bir savcı, bir gün şöyle dedi: — Bizlerle ilgilenmiyorsunuz. Pantolonu ütülü olan, savcthğa, yargıçlığa alınmaz, bunu biliyor musunüz? Tüylerım diken diken oldu. Bu şu rrtu demek? Namaz kılma- yan, savcıhğa, yargıçlığa uygun görülmüyor öyle mi? Oruçla, na- mazla savcının, yargıcın görevini yapmasının ne ilgisi olabilir? İsteyen namazını kılar, istemeyen kılmaz. Buna kimse karışamaz. Ama Çankaya'ya ANAP grubundan bir bölüğünün oylarıyla tır- manan Hacı Turgut Bey, "Bu cuma selamlığına nereye gitsem?" havasını yaymışsa, öyte savcı, öyle yargıç aranır. Toplumda adalet duyguları da böyle yaralanır. MERSİN'DEN KAMUOYUNA Hepimizin bildiği gibi Saddam faşizminin kimyasal silahlanndan kunulabilen Kün peşmergeleri yurdumuza sıgındılar. Sıgındıklan kamplarda geldikleri tehlikeden kurtulamadıklannı görüyoruz. 4. kez Irak ajanları kampta peşmergelere ekmek veren fınnlara girip binlerce Kürt peşmergesini zehirlemektedirler. Yetkililere sesleniyoruz: Diyarbakır Valisi'nin 3.2.1990 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'ndeki açıklamasında, aynı fınnlarda çıkan ekmeklerin diğer insanlan zehirlemediği belirtildiğine göre peşmerge kamplanndaki zehirlenme olayları nasıl açıklanabilir? BinleTce insan hastanelerde yaşam savaşı veriyor. Uluslararası anlaşmalar gereği sığınmayı kabul eden ülke, sığınanlann can güvenliklerini sağlamak zorundadır. Sessiz kalmak suç ortaklığıdır. Güberen Cüder. Erdoğan Aklaş, Misbah Yaruk. Umail Karamanoğullan. Fevzi Gündtlz, Hayrellin Yananer. Zeki Hocaoğlu. Ciineyt Tur. Fadıl Karakulak. Hayati Oytaş. Kunıru Güder, M.Ali Coşkun. Nureltin F>gtin. Fikret Yalçın, Ali Çolak. S«rtif Çelik |SHP Beld. Mec. ttyesi), feyhan Dölek. Nasır Tur, Ali Yttrek. Ahmet Kılıç. Mehmet Badiç, Ahmet Güder, Osman Bakır. Hanifi Yanancr, Nihat Bayram. Hanifi Sdylemez, Ali Ergen, Feti Şahin. Selçuk Zengin. Cuma Orhan. SODA SANAYİİ A.Ş. YÖNETJM KURULU BAŞKANLIGI'NDAN BİLDİRİLMİŞTİR Şirketimizin 1989 yılı olağan genel kurulu 12 Mart 1990 pazartesi günü saat 11.30'da İçel vilayeti Mersin kazası Kazanlı bucağı yanında bulunan şirket merkezinde aşağıdaki gündemi görüşmek üzere toplanacaktır. Sayın pay sahiplerimizin bizzat veya yetkiye haiz temsilcileri vasıtası ile toplantıya teşrifleri rica olunur. SODA SANAYİİ A.Ş.'NİN 12 MART 1990 TARİHLİ OLAĞAN GENEL KURUL TOPLANTISI GÜNDEMİ 1. Başkanlık Divanı seçimi ve Başkanlık Divanı'na genel kurul tutanağını imza yetkisi verilmesi, 2. Şirketimizin 1989 yılı çalışmaları hakkında Yönetim Ku- rulu ve denetçiier raporlannın okunması, 3.1989 yılı bilançosu ve kâr/zarar hesaplarının tetkiki ve onayı, yönetim kurulu ve denetçilerin ibraları, 4. 1989 yılı kârının dağıtım şekli ve tarihi hakkında karar alınması, 5. 50 milyar Türk Lirası'na kadar tahvil ve/veya finans- man bonosu ihracı ve bu ihraçla ilgili olarak yönetim kuru- lunca seçilecek bağımsız denetim kuruluşunun onaylanması ve sermaye piyasası mevzuatı uyarınca her- türlü karan almak üzere Yönetim Kurulu'na yetki verilme- si. 6. Yönetim Kurulu üyelerinin yeniden seçilmesi, 7. Denetçilerin seçilmesi, 8. Yönetim Kurulu üyeleri ile denetçi ücretlerinin saptan- ması, 9. Yönetim Kurulu üyelerine T.T.K.'nın 334. ve 335. mad- deleri uyarınca iznin verilmesi, 10. Dilek ve temenniler. GILIZCE [öğrenmek isüyorsunuz, isteklisiniz... DAHA JVE BEKÜYORSVNVZ?.. TIME IS MONEY KENT ENGLISH Bahariye Cd. Reks Sineması Karştsı.Kadıköy. 347 27 91 • 92
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle