Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/14
Galler
Prensi'nin
resepsiyonu
lngiltere
Kraliçesi
EUzabeth'in
biiyiik oğlu
olan Galler
Prensi Charies,
Gençlere
Yardıra
Vakfı'nın da
başkanlıgını
yapıyor.
- Geçenlerde
vakıf için bir
bagış toplama
resepsiyonu
verildi.
(Fotoğraf: AP)
lngiltere
105 milyarlık
eroinde Türk
parmağı
LONDRA (Cumhuriyet) —
İngiliz gümrük polisi, Dover Li-
manı'ndan ülkeye giriş yapmak
isteyen Türk plakalı iki kam-*
yonda piyasa değeri 35 milyon
dolar (105 milyar TL) olan 203
kilo eroin ele geçirdi. Gümrük
yetkilileri, bunun Ingiltere'de
ele geçirilen en büyük miktarda
eroin olduğunu bildirdiler.
Geçen hafta meydana geldi-
ği belirtilen eroin kaçakçılığı
olayında, kamyonlann ikisinin
de sürücülerinin tutuklandığı
açıklandı. Surüculerin adlarının
Seyit KarışHran ve Şahin Do-
gancı olduğu bildirildi.
KERESTEYİ KURTLARA KARŞI KORUMAK — tsviçre'-
de keresteciler, uzun süre tuituklan keresteleri kış aylannda
kurtlanmaya karşı buzlama yöntemiyle koruyorlar. Üst üste
yıgılan kerestelerin üzerine sık sık soguk su dökülüyor ve sı-
fırın altında sıcaklıkta ustlerinde bir buz tabakası olnşması
sağlanarak tabtanın içine kurt girmesi engelleniyor.
(Fotograf: AFP)
Türklere
diploma
ANKARA (UBA) — Milli
Eğitim Bakanlığı, Almanya'da
okuma imkânı bulamamış ya da
Türkiye'de tahsilini yarım bıra-
kıp giden Türklere liseyi dışar-
dan bitirme imkanı tanıyacak.
Eğitime katılacaklara Türkiye1
den video ki\seti, kitap gönde-
rilecek. Ayrıca yüz yüze eğitim
de yapılacak. Proje haziran
ayında uygulanmaya başlaya-
cak.
Milli Eğitim Bakanlığı üst dü-
zey yetkilisi, Almanya'da yaşa-
yan Türklere liseyi dışarıdan bi-
tirme imkânı tanıyacaklarına
dikkat çekerek, "Asıl amacımız.
onlara Türk kiiltiihinii, tarihini,
Türkçeyi, sanatımızı öğretmek;
diploma mükâfan olacak. On-
lann kendi kültiirlerine yaban-
cılaşmalannı istemiyonız" dedi.
7 ARALIK 1990
MOTOSÎKLETLİ NOEL BABALAR — Hıristiyan ülkeler-
de ev ve işyerierinde verilen Noel partüerine saat iicretiyle Nod
Babalar kiralamak âdettendir. Bu iki Alman Noel Baba da
şimdiden başlayan Noel partilerinden birine yetişmek için at-
lamışlar motosikletlerine, gidecekleri yere bir an önce var-
ma telaşı içinde son hızla yol alıyorlar. (Fotograf: AP)
HABERLERIN DEVAMI
Alışmayacagız Ama
(Baştarafı 1. Sayfada)
Her şeyi en iyi o bilir!
Önceki gün de hepimize gazetecilik dersi
vermiş; diyor ki:
"Genelkurmay Başkanı istifa ediyor. Dün-
yantn hiçbir ileri ülkesinde manşetlerde olmaz
bu haber. Dünyanın hiçbir demokratik ülke-
sinde bu olay bu kadar manşetlerde ohvaz."
Oysa yanılıyor.
Bu sözleri dile getirdiği günün sabahı, say-
gın Amerikan gazetesi The New York Ti-
mes'da bile manşet haber aynı konudaydı.
Pohpohlanmak...
Her lider gibi onda da bu duygunun, hat-
ta biraz fazlasıyla geliştiği söyienebilir. Zevk
alır bundan. Bayan Thatcher'ın "Ben
özalistim" diye nutuklar atabilmiş olması...
Başkan Bush'un telefon edip, "Benim basın
toplantısmı izleyiver, görüşünü merak
ediyorum" vs. demesi...
Bütün bunlar, yabancı başkentlerin ondaki
pohpohlanma duygusuna doğru teşhis koy-
malarının bir ürünü sayılabilir.
Ayaküstü konuşma alışkanlığı...
Bazen çok patavatsız olur. Aklına gelive-
ren konuyu, aklına geldiği gibi konuşuverir.
Öyje bir an gelir ki fren koyamaz kendisine.
"Umüğüne basmak"\an bile söz edebilir,
"Bulgar domuzu" diyebilir. Amerikalıların off
thecuff diyetanımladıkları, konuşurken bir-
den aklına gelen bir düşünceyi, kendine il-
ginç gelen bir fikri, ölçüp biçmeden pat di-
ye söyleyiverir ve örneğin, diplomatlarımızın
tüylerini diken diken yapabilir.
Kural tanımazlığı...
Devleti devlet yapan hukuk kurallannın
bağlayıcılığından hoşlanmaz. Yeminli Özal
karşıtlarından Adnan Başer Kafaoğlu onun
için şöyle der:
"Hukuk ve devlet mefhumu yoktur onda.
Şantiye fikri vardır. Çünkü el yordamıyla iş ya-
pılır şantiyede. Şirket fikri olsa, devlete biraz
yaklaşır. Zira şirketin de kuralları, bürokrasi-
si vardır. Ama onun böyle şeylere hiç taham-
mülü yoktur."
12 Eylül'ün ilk günlerinde başbakan yar-
dımcılığı gündemdeyken, bir isteğini anaya-
saya aykırı bulan Feyzioğlu'na, "Bakın, bu-
rada sayın paşalar var. Birşey çıkanrlar, ana-
yasaya aykırı, olmaz" karşılığını verir.
Yıllar sonra "Anayasa bir defa ihlal edilse
ne olur!" diyen de aynı Özal'dır.
Tek adamlığı...
Seçime gidilecekse adayların belirlenme-
sinde tek seçicidir. Parlamento üyelerini par-
mak kaldıran askerler olarak görür. O yüz-
den hep dışlamıştır parlamentoyu. Başba-
kanlığı döneminde çıkardığı rekor. sayıdaki
kanun hükmündeki kararnameler bunun ka-
nıtıdır.
Partiyi de hükümeti de dışlamıştır başba-
kanken. Tıpkı bugünkü gibi, dizginleri hep
elinde tutmuştur. ANAP'ta dernokrasi değil,
Turgut Özal olmuştur her zaman. ANAP Mtt-
letvekili Eyüp Aşık'ın deyişiyle, "Partiiçime-
selelerde kanun sadece bir çalgı aleti, vefa
da istânbul'daki bir semtin adı olarak kalıyor-
du."
Şivilliği, demokratlığı...
İkisi de su götürür. 10 yılın sonunda inan-
dırıcılığı kalmamıştır.
Bir siyaset adamtnın sivil kökenli olması,
onun sivillığinin de demokratlığının da kanı-
tı olamaz. Sivil olabilmek için yalnız girişim
özgürlüğünden, pazar ekonomisinden yana
olmak yetmez. Demokrasiden, temel hak ve
özgürlüklerden yeterince nasibini almamış
olanlar, kökeni ister sivil, ister asker olsun
sivil değildir.
Demokrasiyi rafa kaldıran bir askeri yöne-
timle ortaklık edene... Onun getirdiği siya-
sal yasak ve sınırlamalara sahip çıkana...
Hatta daha da ileri gidip, SS kararnameleri
çıkartan siyaset adamına, sh/H denilemez ke-
sinlikle.
Kurtarıc/lığı...
ANAP üyesi olmayan, ama Özal'a yakın-
lığını uzun yıllar koruyabılmiş bir dostu şöy-
le anlatır onu:
"Devamlı bir büyüklük kompleksi. Psikolo-
jisi bu. Narsisizm! Özal'da bu var. Kendi ken-
dini beğenme. Benden büyük yok! Kurtarıcı
benim! Çevre de yapıyor bunu. Tahtelşuuru-
na yerleşiyor bu his. Herkesi küçük görüyor.
Tedavisi de yok aslında. Belki bir tek tedavi-
si var, o da şu: İktidardan düşmek..."
•
Yeni değil bu yazdıklarımız da.
Biliyoruz, kimi zaman bıktırıcı oluyor.
Ama başka çare de yok. Yazmasak, o za-
man da "işte alıştılar!" denilecek.
Alışmayacagız, ama ne zamana kadar?..
Seçim sandığına bir varabilsek...
Müziğin ünlüleri geliyor
Güreş'ten iki mesaj
(Baştarafı I. Sayfada)
karargâhında da askeri tören
düzenlendi. Güreş karargâhta
bulunan üst düzey generalleri ve
tören kıtasını selamladıktan
sonra karargâhın merdivenlerin-
de bekleyen kuvvet komutanla-
rı ve Ankara Garnizonu'ndaki
orgeneraller tarafmdan karşılan-
dı. Orgeneral Güreş'in karşılan-
masına Hava Kuvvetleri Komu-
tanı Orgeneral Siyami Taştan'ın
gclmemesi dikkat çekti. Orgene-
ral Taştan'ın, resmi konuğu ola-
rak Ankara'da bulunan Hollan-
da Hava Kuvvetleri Komutanı
ile beraber olması nedeniyle kar-
şılamada hazır bulunmadığı öğ-
renildi.
Orgeneral Güreş, Genelkur-
may 2..Başkanı Orgeneral Meh-
met Önder, Deniz Kuvvetleri
Komutanı Oramiral trfan Tı-
naz, MGK Genel Sekreteri Or-
general Nezihi Çakar, Jandar-.
ma Genel Komutanı Orgeneral
Eşref Bitlis ve Kara Kuvvetleri
Komutanlığı Kurmay Başkanı
Orgeneral Ismail Hakkı Kara-
dayı ile makamına gelerek bu-
rada bir süre sohbet etti. Orge-
neral Güreş, daha sonra basın
mensuplarını kabul ederek şu
açıklamayı yaptı:
"Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
heden bellidir, vazifemiz de bel-
lidir: Türk vatanını korumak.
Bu vazife ve bedef ışıgında Türk
Silahlı Kuvvetleri'nin stratejisi
de betirlenmiştir. Bana düşen bu
strateji içinde çok büyük saygı
duyduğum demokratik kurallar
içinde hedefe uiaşmada loko-
motif görevini yapmaktır. Bu
arada daha önce Genelkurmay
Başkanhğı görevinde bulunmuş
eski büyüklerime minnet ve şük-
ranlarımı da sunmak isterim."
Orgeneral Güreş, basın men-
suplarına "politik olmayan ko-
nularda soru sormak isteyip
istemediklerini" sordu. Bir ga-
zetecinin, "Savaş ihtimali var
mı?" şeklindeki sorusuna Orge-
neral Güreş, "Biliyorsunuz 430
bini aşkın büyük bir yığınak
var. Ama iki (arafla da en son
çare olarak banş girişimleri baş-
lamıştır. Henüz ümit
kaybolmamıştir" yanıtını verdi.
Orgeneral Güreş, öğleden
sonra da Anıtkabir'e giderek
saygı duruşunda bulundu ve şe-
ref defterini imzaladı. Mozole-
ye "Genelkurmay Başkanı" ya-
zjlı çelengi koyan Güreş, saygı
duruşundan sonra Anıtkabir şe-
ref defterine şunlan yazdı:
"Ebedi başkomulanımız aziz
Atatürk,
Yüce milletimizin sarsılmaz
güveninden, eksilmeyen deste-
ğinden güç alan ve onun ayrıl-
maz bir parçası olan Türk Silah-
lı Kuvvetleri'nin 21. Genelkur-
may Başkanı olarak görevime
başlamanın gurunı ile huzuru-
nuzda bulunuyorum.
Dünyanın en hassas bölgele-
rinden birinde yer alan güzel
yurdumuzun her türlü tehdide
karşı güvenliğini sağlamak, aziz
milletimizin daima huzur ve re-
fah içinde yaşamasının en bü-
yük teıninatı olan çağdaş, de-
mokratik ve laik cumhurheti-
mizi korumak hususunda bizle-
re tevdi etmiş olduğun mukad-
des vazifeleri yerine getirmeye
her zaman hazır, kararlı ve
azimli olacağız.
Rahat uyu."
Orgeneral Güreş, Anıtkabir'-
den ayrılırken bir gazetecinin,
"Orgeneral TorumtaVın istifa
nedenlerine katılıyor musu-
nuz?" şeklindeki sorusuna,
"Politik bir soru" karşılığım
verdi. Güreş, "Kara Kuvvetleri
Komutanı hâlâ açıklanmadı,
isim var mı?" sorusunun yönel-
tilmesi üzerine, "Kararname
meselesi" dedi.
Mesaj anlamlı
Orgeneral Güreş'in görevine
başlamasmdan sonra yaptığı
açıklama ile Anıtkabir şeref def-
terine yazdıklan askeri çevreler-
ce "anlamlı bir mesaj" olarak
yorumlandı. Askeri çevreler bu
iki noktayı şöyle özetlediler:
Hedef ve vazife: Orgeneral
Güreş "TSK'nın hedefi ve va-
zifesi bellidir, Türk vatanını
korumak" sozleriyle TSK'nın
asli görevini vurguluyor. Bu
sözlerde, Silahb Kuvvetler'in sa-
vunma amacını neaeiıeaıgı,
Körfez'de aktif taraf olma eği-
limi taşımadığı biçiminde yo-
rumlanabilir.
Strateji: Genelkurmay eski
Başkanı Necip Torumtay,
TSK'nın kendi stratejisi ve plan-
ları olduğunu belirterek, diğer
stratejileri açık ve kesin bir dil-
le reddetmişti. Orgeneral Gü-
reş'in "TSK'nın stratejisi
belirlenmistir" sözleri, Torum-
tay'ın tavrını desteklediği biçi-
minde değerlendirilebilir.
Bu arada Orgeneral Gureş'-
ten boşalan Kara Kuwetleri Ko-
mutanlıği'na 1. Ordu Komuta-
nı Orgeneral Muhittin Fisunoğ-
lu'nun "vekâleten" atanacağı
öğrenildi. Orgeneral Fisunoğlu'-
nun "asaleten" atamasının ise^
yılbaşından sonra yapılacağı bil-
dirildi. Askeri kaynaklar, bu-
nun nedenini şöyle açıkladılar:
"Orgeneral Fisunoğlu bugün
asalelen atansaydı, görevine 30
Ağustos 1990 tarihi itibarıvia
başlamiş sayılacaktı. Böylece
Kuvvet Komutanlığı görevini 1
yıl 8 ay yapabilecekti. Yılbaşın-
dan sonra atandığı takdirde ise
göreve 30 Ağustos 1991 yılında
başlamış sayılacak ve görevin-:
2
yıl 8 ay yapabilecek."
Öte yandan Fisunoğlu'nun
atanmasından sonra boşalacak
1. Ordu Komutanlığı'na ise Ka-
ra Kuvvetleri Komutanlığı Kur-
may Başkanı Orgeneral Ismail
Hakkı Karadayı'nın atanması-
na kesin gözle bakılıyor.
Neden devir-teslim
değil?
Genelkurmay Başkanlarının
devir-teslim töreni yapmalarını
gerektiren yasal bir düzenleme
yok. TSK'da yalnızca devir-
teslim törenlerinin nasıl yapıla-
cağı ve düzenleneceğine ilişkin
bir yönerge bulupuyor.
Orgeneral Torumtay'ın istifa-
sının önceki günkü Resmi Ga-
zete'de 3.12.1990 tarihinden
başlayacak yürürlüğe konduğu
açıklanmıştı. Aynca Torumtay
pazartesi günü istifasından son-
ra Genelkurmay karargâhından
ayrılırken tören kıtasını "Alla-
haısmariadık asker" şeklinde
selamlamıştı. Askeri çevreler,
Torumtay'ın istifası yürürlüğe
konulduktan ve karargâhta
"Allahaısmarladık" dedikten
sonra devir-teslim için Genel-
kurmay karargâhına sivil givsi-
lerle gelmesinin de "anlamsız"
olacağını bildirdiler.
ABD: Türkiye'nin iç
meselesi
ABD Savunma Bakanlığı,
Genelkurmay Başkanı Necip
Torumtay'ın istifasını "Türki-
ye'nin iç meselesi" olarak nite-
ledi. Bakanlık sözcüsü dünkü
brifingde, bir soru üzerine bu
konuda yorum yapmayacağını
söyledi.
(Baştarafı 1. Sayfada)
beklenen müzisyenler arasında.
Klasik müzik dünyasından ise
David Oistrakh'ın oğlu keman-
cı İgor Oistrakh'ın festivale ka-
tılması bekleniyor. Bu arada
Kraliyet Liverpool Filarmoni
Orkestrası'yla da görüşmeler sü-
rüyor. Toplulukla anlaşma olur-
sa, Liverpool Filarmoni'yle bir-
likte günümüzün en önemli sop-
ranolarından Kiri Te Kanawa da
İstanbul'a gelecek.
19. Uluslararası İstanbul Fes-
tivali, Adnan Saygun'un tstan-
bul Devlet Senfoni Orkestrası ve
Hollandalı Hagacantare Koro-
su'nca seslendirilecek "V'unus
Emre" oratoryosuyla açılacak.
Gennadi Rojdestvenski yöneti-
mindeki Sovyet Filarmoni Or-
kestrası 3 konser verecek. Şef
Gürer Aykal, festivalde hem un-
iu Concertgebouvv Orkestrası-
nı hem de Bilkent Uluslararası
Gençlik Senfoni Orkestrası'nı
yonetecek. Kemancı Suna Kan,
Concertgebouvv'un bir konseri-
ne solist olarak katılacak. Ke-
mancı İgor Oistrakh, Avnıpa
Topluluğu Oda Orkestrası eşli-
ğinde iki konser verecek.
Son yıllarda klasik müzik
dünyasında yıldızı parlayan vi-
yolonselci Ofra Harnoy da Aya
İrini'de bir resital gerçekleştire-
cek. Lyon, Flandern ve Ratlas
balelerinin yanı sıra Bolşoy'un
yıldızları da Açıkhava'da 2 tem-
sil sunacaklar. Festivalin sürp-
rizlerinde biri de uzun yıllardır
çalışmalarını ABD'de sürdüren
llhan Mimaroğlu'nun AKM'de
bir elektronik müzik konseri ve-
TRT'de yerli film bolluğu
(Baftarafı 1. Sayfada)
bazı maddelerini değiştiren ve
yasaya yeni maddeler ekleyen
yasa önerisi, dün TBMM Nlilli
Eğitim Komisyonu'nda kabul
edildi. SHP Ankara Milletveki-
li Rıza Yılmaz, yerli film bul-
makta sıkıntı çekileceğini söyle-
yen Örsel'e "TRT, yasakçı kafavı
bırakmadığı sürece yerli film
bulmakta sıktntı çekilecektir.
Lluslararası yanşmalarda Türk-
iye'nin yüzünü ağartan filmler
gösterilmiyor. Bunlann başında
Yılmaz Güney'in filmleri
geliyor" dedi.
Yasa önerisini hazırlayan ve
komisyonda ilk sözü alan Ma-
raş, yeni düzenlemedeki amacın
"milli sinema sanayii oluştur-
mak ve Türk sinemasını teşvik
etmek" olduğunu söyledi. Ma-
raş, TRT'nin şu anda yüzde 65
olan yerli yapım yayın oranını
yüzde 75'e yükseltmesinin ve bu-
nun yüzde 25'inin konulu Türk
filmi olmasının öngörüldüğünü
kaydetti.
Bunun üzerine söz alan TV
Dairesi Başkanı örsel, "Türk si-
nemasını teşvik etmek için haf-
tada iki olan Türk filmi göste-
rimini yediye çıkardık. Büyük
bir alım kampanyası ile çok bü-
yük sayıda Türk filmini TRT ar-
şivine kazandırdık. Yerli yapım
yayınının oranını yüzde 75'e çı-
karmayı hedefliyoruz. Fakat
TRT, ocak ayından itibaren haf-
tada 390 saat yayın yapacak.
Bunun yüzde 75'i 292 saat yerli
yapım, yüzde 25'i de haftada 73
saat yerli film demektir. Bu,
haftada 36, yılda 1872 Türk fil-
mi eder. Türk sineması yılda kaç
film üretiyor?"
Yurtdışında bulunan Kültür
ve Turizm Bakanı Namık Kemal
Zeybek adına toplantıya katılan
Müsteşar Yardımcısı Cevdet
Türkeroğlu, yılda 160 Türk fil-
mi üretildiğini söyleyince Örsel,
"Yani yılda 1700 film açığımız
var. Sinema sanayiinin merkezi
olan ABD bUe vılda 1872 film
üretemiyor. Bizim filmleri tek-
rarlamamız eleştiriliyor. Bu du-
rumda yüz filmi, döne döne 18
kere tekrarlamamız gerekecek"
diye konuştu.
Orsel'in bu eleştirisi üzerine
yeniden söz alan Maraş, yasanın
yalnızca TRT'yi bağlamadığını
belirterek "Yakında özel TV'ye
geçüecek. Biz olayı TRT olarak.
değil, Türk televizyonlan olarak
görüyoruz. ABD'de 100un üze-
rinde kanal var ve bepsi de
Amerikan filmleri gösteriyor.
Onlar nasıl yetişijorlar? Özel te-
levizyon istasyonlarının yapaca-
gı yayın konusunda şimdiden
önlem alınmalı. Biz asgari şart-
ları hazırlıyonız. Ayrıca TRT,
Yeşilçam'dan aldığı filmlerin dı-
şında kendisi de film vapar" de-
di. Yasa önerisinde "Türkiye te-
levizyonlannda yerli yapım ora-
nının yüzde 75, bunun içindeki
yerli film oranının yüzde 25, si-
nema salonlannda ise yerli >-a-
pım oranı, yüzde 15'i sinema fil-
mi olmak üzere yüzde 25'ten az
olamaz. Ürün reklamlan yerli
yapım oranına dahil değildir"
hükmü getiriliyor. Öneriye go-
re yerli film gösterim oranına
uymayan işletmeler her yıl için
30 milyon liradan az olmamak
kaydıyla ağır para cezası ile ce-
zalandırılacak. Filmler bundan
sonra sansür kurulları tarafın-
dan değil Kültür Bakanlığı'nca
oluşturulacak değerlendirme
komisyonları tarafmdan denet-
lenecek.
Özel TV için start
(Baştarafı I. Sayfada)
yınlan, özel kanuna uygun ola-
rak kurulacak tarafsız ve özerk
bir kamu tüzelkişiliğince ve ki-
şiliklerince yapılır. Radyo ve te-
levizjon yayuu yapabilecek diğer
kamu tüzelkişiliklerini kanun
gösterir.
Kanun, özel tüzelkişiliklerin
kamu hizmeti niteliğinde ve ta-
rafsız radyo ve televizyon yayın-
ları yapabilmelerine ilişkin esas
ve usulleri gösterir.
Yayınlann izleyicilere iletil-
mesi için radyo ve televizyon ve-
rici tesislerinin kurulması ve iş-
letilmesi ile ilgili görev ve yetki-
leri kanun belirler. Kanun milli
devlet radyo ve televizyon kuru-
luşlarının yöneticilerinin alan-
masında Radyo ve Televizyon
Yüksek Kurulu'na verilecek yet-
kileri gösterir."
Buna göre yurtiçıne ve dışına
radyo-TV yayını yapmak uzere
en az bir devlet kurumu görev-
lendiriliyor. Özel kuruluşlarm,
ancak tüzelkişilikler halinde ku-
rulabilecekleri hükmü getirilir-
ken. devlet radyo ve televizyon-
larının da hiçbir şekilde özelleş-
tirilemeyeceği ifade ediliyor.
Raporda, özel TV kuruluşlan-
nın piyasa>a girmesiyle ulusal
radyo televizyon kuruluşunun
gelirleri azalacağından, bunun
telafisi için belli bir oranda pay
ödemeleri de öngörülüyor. Ay-
rıca milli devlet televizyonunun
Ozerklik dışındaki tüm ilkeleri-
nin aynı kalmasıyla kanallarının
7-10 yıl arası değışen sürelerle
özel kuruluşlara kiralanabilme-
sine olanak tanınıyor.
Yabancı özel-tüzelkişilere
Türkiye'de radyo televizyon ya-
yınlan yapma izni verilmemesi
gerektiği belirtilen raporda,
"Tüzelkişi, vakıf veva anonim
şirket tipinde olabilir. Ancak
her iki halde de tüzelkişi Türk
tabiyetinde olacaktır. Türk ta-
biyetindeki tüzelkişinin serma-
\e ortaklannın hangi oranda ec-
nebi tabiyetinde bulunabilecek-
lerini kanun layin edecektir"
gorüşune yer verilivor. Özel TV
kurulusları, ancak Türkiye'nin
yarısına hitap etmek koşuluyla
verici istasyonu kurabilecek, tü-
zelkişilik içindeki bir kişinin ser-
mayesi en fazla yüzde 20 ora-
nında olabilecek. Özel kuruluş-
lar, yayınlannda tarafsızlık ilke-
sini gözetecek, bu ilke anayasa
ile teminat altına ahnacak. Ra-
porun konuyla ilgili bölümün-
de "Sözgelimi siyasi bakımdan
taraf tutmak ozel kuruluşlar için
suç teşkil etmediğinden bu hu-
susun anayasa ile teyit olunma-
sı lazımdır. Sadece kanunda yer
alırsa fikir hürriyeti mıilahaza-
sı ile anayasava aykırılıktan söz
edilebilir ve hükmün iptali yo-
luna gidilebilir. Onun için bu di-
rektife anavasada yer vermek
zorunlu savılmıştır" ifadesine
yer verilivor.
DYP'nin önerisi
DYP, TBMM'de grubu bulu-
nan siyasi partilere, özel radyo-
televizy^on şirketleri kurulabil-
mesi için anayasa değişikliği ya-
pılması çağrısında bulundu.
Bu konuda basın toplantısı
duzenleyen DYP Genel Başkan
yardımcılarından Yaşar Topçu,
özel TV'lerin, PTT ve TRT'nin
elindeki olanaklardan yararlan-
dırılması gerektiğini belirterek,
"Halkın, ek bir kulfele girmek-
sizin, sahip olduğu televizyon
alıcısı ve anteniyle ulaşabilece-
ği bir özerk sislemin kurulma-
sını istiyoruz" dedi.
recek olması.
ABD'de Ahmet Ertegün tara-
fından ortaya çıkartılan Man-
hattan Transfer topluluğu Açık-
hava'da iki konser verecek.
Manhattan Transfer, 1970'lerin
başlannda çıkardığı "Brazil" ül-
bümüyle büyük une erişmişti.
Caz gitarının en önemli "dev-
rimci"lerinden Pat Metheny de
2 konser için İstanbul'a geliyor.
1974-75 yıllarında Gary Bur-
ton'ın keşfettiği Pat Metheny,
"Travels", "Still life-Talking",
"Letter From Home" gibi çalış-
malarıyla caz gitarına yeni bir
kişilik kazandırmış, bu çalgının
virtüozlan arasına girmişti.
Pat Metheny'nin "kâşifi" vib-
rofoncu Gary Burton da caz-
rockun önde gelen besteci ve pi-
yanistlerinden Bob James'le bir-
likte tstanbul'da olacak. Dört
sopayla çalarak vibrofonda çı-
ğır açan Gary Burton, daha ön-
ce de İstanbul'a geldi.
Ünlü alto saksofoncu Benny
Carter, şenlikte bir konser vere-
cek. "Bop" dönemi ve sonrası-
nın önemli adlarınian Benny
Carter, caz geleneksel tarzın ön-
de gelen yıldızlanndan.
Ella FitzgeraM ve Sarah Vaug-
han gibi "eski tüfekler" arasın-
da sayılan Benny Carter da bir
konserle festivale katılacak. OI-
gunluğunun doruklarında yaşa-
yan ünlü caz şarkıcısı, son ola-
rak "Tropping Things" adlı ye-
ni albümüyle yeni bir çıkış da
gerçekleştirdi.
Kanada'nın en önemli
"ozan'Marından Neil Young,
Açıkhava'da iki konserle hay-
ranlarının karşısına çıkacak.
Toplumsal eleştiri yönü ağır ba-
san parçalarıyla tanınan Young,
1960'Iarda ABD'de Çiçek Dev-
rimi'ne katılmış, Buffalo
Springfield grubunu kurduktan
sonra 1968'de çok ünlü Crosby,
Stills, Nash and Young grubu-
nun kurucuları arasında yer al-
mış, bestelerinde özellikle
ABD'nin giriştiği Vietnam Sava-
şı'nı ağır bir biçimde eleştirmiş-
ti. 1970'lerde kendi grubu Crazy
Horse'u kuran Neil Young, gü-
nümüzde de ABD yönetimleri-
nin sansür çabalarını eleştiren
parçalara imza atıyor.
Cazın "kıdemli" şarkıcılann-
dan Carmen McRae, Açıkhava'-
da söyleyecek. 1950'lerin başla-
rından bu yana söyleyen McRae,
Sarah Vaughan'ın ölümünden
sonra birçoklarına göre "taç"ı
devraldı. McRae, son plağında
Thelonius Monk'un bestelerini
seslendirerek yankı uyandırdı.
Jethro Tull topluluğu, Ingil-
tere'de "blues" kökenli bir mü-
ziğe dayalı, özgün ve mizahi
öğeler taşıyan bir rockın yaratı-
cısı. Jethro Tull, 1968'de
"Benefits" ve 1969'da
"Aqualung" albümleriyle bir
anda tepelere tırmanmıştı.
"Thick As A Brick" de grubun
en ünlü albümleri arasında.
Tracy Chapman'ın festivale
gelmesi geçen yıl da söz konu-
su olmuş, ancak gerçekleşme-
mişti. Tracy Chapman da bu yıl
gorüşmeleri sürdürülen yıldız-
lardan. Folk-rock denilebilecek
tarzın genç ustalarından Chap-
man, son yıllarda kendi adını ta-
şıyan ilk albümü ve "Crossro-
ads" adlı ikinci albümüyle yeni
kadın ozanlar dalgasının genç
ustaları arasına katılmıştı.
GOZLEM
UGURMUMCU
(Baştarafı 1. Sayfada)
göre sivil demokrasi ANAP tarafmdan kurulmuştur. Özal,
sivil demokrasinin önderidir. Her kim ki Özal'ı eleştirir, o,
askerden, cuntalardan ve darbelerden yanadır!
Serinkanlı düşünelim:
Özal, siyaset sahnesine nasıl çıktı?
12 Eylül generallerinin oluşturduğu "askeri hûkümet" de
başbakan yardımcısı olarak...
Sonra?
1983 seçimlerinde...
Hemen belirtelim; 1983 seçimleri yasak düzeni içinde ya-
pılmıştır; bu seçimlere "serbest seçim" denemezdi. Milli Gü-
venlik Konseyi, bu seçimler yapılırken yasak üzerine yasak
koymuş; Atatürk'ün yaverini bile veto ederek Özal'a başba-
kanlık yolunu silah zoruyla açmıştı.
Özal hem siyaset sahnesine çıkarken hem ANAP'ı örgût-
lerken 12 Eylül generallerinin koruması altındaydı. Gene-
raller, cumhuriyeti değil Özal'ı "koruyup kollayarak" bugünkü
"başkancı sistem'e ulaşan yolu da açtılar.
Özal'ın önlenemeyen yükselişinin ardında süngü vardır,
silah vardır, darbe vardır, cuntalar vardır.
Babıâli'deki "mabeyn kâtipleri" Özal'ın bu kısa yaşamöy-
küsündeki oluşumlan yok sayıp, sivil toplumdan, demok-
rasiden ve seçılenlerin atananlar üzerindeki egemenlikle-
rinden söz ederler.
1987 temmuzundaaörevinden erken ayrılmak isteyen Ge-
nelkurmay Başkanı Uruğ'un yerine Kara Kuvvetleri Komu-
tanı Öztorun değil de Torumtay atanınca bu "mabeyn
kâtipleri" yine sivil toplumdan söz edip, Özal'ı orduya karşı
"sessiz bir darbe" yapmış lider olarak sundular.
Bu "mabeyn kâtipleri"r\den hiçbiri aynı Özal'ı Genelkur-
may Başkanı Üruğ'a görev süresinin uzatılması için öneri-
de bulunduğunu yazmadı!
"Mabeyn kâtipleri" Özal'ın da kurucu üyesi olduğu sıkı-
yönetim tarafından kapatılan "İlim Yayma Cemiyeti"ri\ Özal'ın
başbakanlığı günlerinde bütün ısrarlara karşı Öztorun ta-
rafmdan açılmasına izin verilmediğini de araştırma gereğh
ni duymadı.
öztorun'un Kara Kuvvetleri Komutanlığı günlerinde sür-
dürülen "ordu içindeki tarikatçı" soruşturmalannın Öztorun'a
"arslanlı kapı"y\ kapattırıp kapattırmadığı konusunu da in-
celemedi.
O günlerde bu olay nasıl sunuldu?
— Türk tarihinde ilk kez bir başbakan ordu içinde isteme-
diği orgenerali Genelkurmay Başkanlığı'na getirmedi...
Oysa Adnan Menderes, ilk DP hükümetini kurar kurmaz
6 haziran 1950 günü Genelkurmay Başkanı Orgeneral Ab-
durrahman Nafiz Gürman'ı görevinden alıp yerine Orgene-
ral Nuri Yamut'u getirmişti; 16 Mart 1966 günü Başbakan
Süleyman Demirel, Genelkurmay Başkanı Cemal Tural'ı As-
keri Şûra üyeliğine çekerek yerine Orgeneral Memduh Tağ-
maç'ı atamıştı.
"Mabeyn kâtipleri" bu olayları da yakın tarihimizden silip
atmışlardı. Ve "iki Necdet Paşa"öan birine Genelkurmay ka-
pısını kapatıp, ötekine "Paşam sizin sürenizi uzatalım" öne-
risini görmezlikten gelip Özal'ı "sivil toplumcu" olarak sun-
muşlardı.
12 Eylül askeri darbesinin beyni Haydar Saltık'ı Bern Bü-
yükelçisi olarak ödüllendiren, Ankara Sıkıyönetim_Komutanı
Recep Ergun'u partisinden milletvekili yapan, Özel Harp
Dairesi'nin eski başkanlarından Yamak Paşa'yı Cumhurbaş-
kanlığı Genel Sekreterliği'ne getirerek bu 'sekreterpaşa'ya
İş Bankası'nın "bol temettülü" yönetim kurulu üyeliği veren...
Askeri darbenin iş ve işçi ilişkilerinden sorumlu albayı Ta-
lat Sargın'a an peteğinden milletvekilliği sunan askeri hü-
kümetin başbakan yardımcısı Özal, nasıl sivil toplum ön-
cüsü oluyordu?
"Mabeyn kâtipleri"nüen bu konularda yanrt alamamıştık;
tabii sövgülerden başka...
Orgeneral Torumtay ve öteki komutanlar, İncirlik Üssü:
nün ABD uçakları tarafmdan kullanılması için ek anlaşma
istiyorlarsa bu konulardaki karar odağının TBMM olduğu-
nu vurguluyoriarsa... Anayasanın 6. maddesinde "Hiç kimse
ve organ, kaynağınt anayasadan almayan bir devlet yetkisi
kullanamaz" d\yor\arsa... Komutanlar "demokrasi-işJesin" di-
yorlar demektir. Siviller de "Özal, Bush ile konuşur, planlan
da Yamak Paşa ile yapar!"
Unutmayalım totaliter rejimlerin çoğu yalnızca üniforma-
lılar tarafmdan değil siviller ve sivil liderler eliyle yaratılmıştır.
Osmanlı saraylarındaki "mabeyn kâtipleri" bugünkü ye-
ni "mabeyn kâtipleri"nden daha kişilikliydiler. Hiç olmazsa
bugünküler gibi "yazar taklidi" yapmıyorlardı!
Türkiye'de ne "inananlar-inanmayanlar" ayrımı var, ne de
bu gibi konularda "asker-sivil" ayrımı... Tek ayrım varsa o
da demokrat olup olmamaktır. Bugün demokrat olup olma-
manın da bir tek ölçüsü var:
"Tek adam yönetimi"ne karşı olmak!
Irakııı barı$ adımı
(Baştarafı 1. Sayfada)
uymuş bulunuyor.
Öte yandan Irak meclisinin
Saddam Hüseyin'in rehinelerin
serbest bırakılması isteğini gö-
ruşmek üzere bugün toplanaca-
ğı bildirildi.
Ajanslar, şu anda Irak'ın elin-
de yaklaşık üç bin rehinenin bu-
lunduğunu bildiriyorlar. Bunla-
nn 2 bin kadarını, aralarında
600 Am'erikalı rehinenin de bu-
lunduğu Batılı rehineler oluştu-
ruyor.
Bush'un tepkisi
rundayız. Kehinelerin serbest bı-
rakılacağı haberini. eğer doğru
ise memnuniyetle karşılıyoruz.
Ancak, bu benim Saddam Hü-
seyin'in B.M kararlarına şartsız
olarak vüzde vüz uymak zonın-
da olduğu yolundaki düşünce-
mi değiştirmez" diye konuştu.
Saddam Hüseyin'in verdiği
sözün güvenilir olmasını umut
ettiğini belirten George Bush,
"Ancak, asıl sorun Kuveyt'e ya-
pılan saldındır ve Irak Kuveyt'-
ten şartsız olarak çekilmelidir"
dedi.
ABD Devlet Başkanı George
Bush, Saddam Hüseyin'in son
girişimine rağmen, Kuveyt'ten
çekilmesi için Irak üzerindeki
baskıları sürdürmeye niyetli ol-
duğunu söyledi.
Resmi bir ziyaret için Şili'de
bulunan George Bush, başkent
Santiago'da bir basın toplantı-
sı düzenleyerek Saddam Hüse-
yin'in bütün rehinelerin serbest
bırakılacağını açıklaması ile il-
gili duşüncelerini aktardı. Bush,
gazetecilere yaptığı açıklamada
"Baskılanmızı sürdürmek zo-
İngiltere ihtiyatlı
Saddam Hüseyin'in, Irak'ta
tutulmakta olan yabancı rehine-
leri serbest bırakma kararı, İn-
giltere'de ihtiyatla karşılandı.
Yabancı rehineler arasında en
kalabalık grubu İngilizler oluş-
turuyor.
Dışişleri Bakanı Douglas
Hnrd, Avam Kamarası'nda
yaptığı ihtiyatlı konuşmada, ka-
rarı memnunlukla karşıladığını
söyledi. Ancak Saddam Hüse-
yin'i, Kuve>i konusundaki diğer
BM kararlarını da uygulamaya
davet etti.
Irak'ın rehineleri serbest bı-
rakma karanna ilişkin bir soru-
yu yarutlayan lngiltere Başbaka-
nı John Major'un bir sözcüsü,
konu hakkmda resmi bir açık-
lama beklediklerini, ancak ha-
ber doğruysa "bunu memnuni-
yetle ve sıcak karsılayacaklanm"
söyledi.
Ankara memnun
Irak Devlet Başkanı Saddam
Hüseyin'in ülkesinde ve Ku-
vevi'te bulunan bütün rehinele-
rin serbest bırakılmasını parla-
mentodan istemesi Ankara'da
memnuniyet yarattı.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü
Murat Sungar, Cumhuriyet'in
sorusunu yanıtlarken yaptığı
açıklamada, "Girişimi memnu-
niyetle karşılıyoruz. Buhranın
başından beri insan unsurunun
politik amaçlarla kullanılması-
na karşı olduğumuzu bildirdik.
Irak yönetiminin girişimini
olumlu bir adım olarak nitelen-
diriyor ve en kısa zamanda ger-
çekleşmesini diliyoruz" dedi.