25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURtYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 3 ARALIK 1990 Anayasaya Karşı Hile».. Türbanla ilgili, anayasaya karşı hile yoluyla gerçekleştirilen düzenlemeleri düşünce ve inanç özgürlüğü ile açıklamaya olanak yoktur. Prof. Dr. Erzan ERZURUMLUOĞLU Eski Ankara Barosu Başkanı 2547 sayılı Yüksek öğretim Yasası'na eklenen "Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak koşu- luyla yüksek öğretimde kıhk kıyafet serbesttir" kuralı son günlerde toplumda "türban" diye anı- lan, dinsel-siyasal bir akımın simgesini yine gün- cel duruma getirdi. Iran'daki radikal İslamcı hareketin ülkemizde- ki etkisiyle ortaya çıkan ve özellikle üniversite- lerimizdeki genç kızlar arasuıda yaygınlaşan, öze! bağlanış biçimi ile bizim geleneğimizdeki başör- tüsü ile hiçbir benzerliği olmayan türban, bun- ca anayasa, yasa kuralı ve mahkeme karanna karşın nasıl tekrar güncelle$ti ve dinin siyasete alet edilmesinin sihirli'aracı oldu. Türkiye'deki din ya da dince kutsal sayılan kavramlar anayasa ve yasa kurallannın olanca açıklığına karşın kimi siyasilerce, iizülerek belir- telim ki, fütursuz bir biçimde siyasete alet edil- mektedir. Çünkü bu siyasilerin bağnaz kafaları- run topluma çağdaşhk adına söyleyebilecekleri hiç bir şeyleri yoktur. Bunlar, ülkemizde yirmi beş yaşın üzerinde köyde, kentte hiçbir kadının türban diye bir örtü kullanmadıklannı ve onun bağlandığı gibi bağlanan geçmişimizde bir örtü olmadığını bile bile, en ucuzundan oportünizm kokan demagoji yaparak, insan haklarına karşı duyarsızlıklan ortada iken, en kötiisü yalan söy- leyerek ve içten inanmış dindarlan kendilerine kalkan yapıp provoke ederek politik çıkar sağ- lama peşindedirier. Söz konusu politik çıkar ise diipedüz anayasaya karşı hile yapılarak saglan- mak istenmektedir. Çağdaş hukukta yasaya karşı hile, yasanın bu- yumcu bir kurahndan, başka bir kuralın yardı- mı ile kaçmak olarak tanımlanmaktadır. Başka bir deyimle, yasaya karşı hile, bir hukuk kuralı- nın yasakladığı sonuca başka bir hukuk kuralı- na dayanarak ulaşmaktır. Çağdışı giyinişten uygarlığa... Ülkemizde cumhuriyet'in kabulünden sonra "güzel, temiz bir kıyafet kabulun yarısıdır" fik- rinden hareketle insanlanmızın uygar ve temiz bir görünüm içinde olmalan gerektiği düşünül- müş, çağdışı ve genelde temizlikten uzak kıya- fetleri ortadan kaldırmak amacıyla yasal düzen- lemelere gidilmiştir. Bu düzenlemelerin özgürlük- lerin kısıtlanması ile bir ilişkisi yoktur. Çünkü temizliğin ve uygar bir görünümün özgürlükle çatışan bir yanı yoktur. Ülkemizde kıyafete ilişkin ilk düzenleme 24 Ocak 1925 tarihli "Bilumum Devlet Memurları- nın Kıyafetleri Hakkında Kararname" ile ve da- ha sonra da 25 Kasım 1925 tarihli ve 671 sayılı "Şapka İktisası Hakkında Kanun" , 3 Aralık 1934 tarih ve 2596 sayılı "Bazı Kisvelerin Giyile- meyeceğine Dair Kanun"la >-apılmıştır. Sozü edi- len bu düzenlemelere karşın, cehaletleri nedeniyle dinin özüne inemeyenler tarafından biçimsel, ama amaçlı davraruşlar, dinden siyasal çıkar sağ- lamak için hiç eksilmemiş, özellikle çok partili yaşama geçildiğinden bu yana artarak devam et- miştir. Açıkça şeriatçı olduklannı söyleyenlerle, takiyyeci olanlar arasındaki siyasal yarışma, fa- natik dindarların oylannı toplamada geri kaldık- larını duyumsayan takiyyeciler dinin biçimsel yanlarını ve Humeyni akımı ile başlayan türban olayını bahane ederek istismar etme yolunu seç- mişlerdir. 12 Mayıs 1982 tarihli ve 2670 sayılı yasa ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası'na eklenen "Kı- yafet Mecburiyeti" başlıklı ek 19. madde ile "Devlet memurlarının yasa, tüzük ve yönetme- liklerin öngördüğü biçimde giyinmeleri zorunluluğu" getirilmiştir. Hukuk kuralları tai- yerarşisinde yasalar anayasaya, tiizukler yasaya, yönetmelikler tüzüğe aykın olamazlar. Buna göre kıyafet konusunda çıkanlacak yasaların, yürür- lükteki anayasanın başlangıç bölümünde yer alan ilkelerine (md.176), 174. maddesine ve ayTica 2 ve 24. maddelerine aykın olmaması gerekir. Bu hükümler orta halli her vatandaşın anlayabile- ceği açıklıkta ve niteliktedir. Bunları görmezlik- ten gelerek takiyyeci bir davranışla yasa çıkar- mak, ilgili ilgisiz, yasalara ek kurallar koymak açıkça anayasaya karşı hiledir. Anayasaya karşı hile yolu ile 2547 sayılı Yük- sek öğrenim Yasası'na, 3511 sayılı yasanın 2. maddesi ile eklenen "Yüksek öğrenim kurumla- rında dersane, laboratuvar, klinik, poliklinik ve koridorlannda çağdaş kıyafet ve görünümde bu- lunmak zorunludur. Dini inanç nedeniyle boyun ve saçlann örtü ve türbanla kapatılması serbesttir" kuralı 5 Temmuz 1989 tarihinde Ana- yasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Da- nıştay 8. Dairesi EJ9847636-K.1984/1574 sayılı ve 13 Aralık 1984 tarihli kararı ile türbana iliş- kin bir üniversitenin çıkardığı bir yönetmelik maddesini iptal etmiştir. Anayasanın 138. mad- desinin son fıkrası "Yasaraa ve yürütme organ- lan ile idare, mahkeme kararlarına uymak zo- nındadır; bu organlar ve idare, mahkeme karar- larını hiç bir suretle degiştiremez ve bunlann ye- rine getirilmesini geciküremez" hükmünü içer- mektedir. Iki yüksek mahkemenin karannda açıkça laik cumhuriyet'e karşı bir siyasal-dinsel akımın simgesi haline geldiği belirtilen "türban"ı yeniden bir yasa kuralı ile gündeme getirirseniz, anayasanın hiçbir suretle değiştirilemeyeceğini emrettiği mahkeme kararlannı. anayasanın başka buyurucu nitelikteki kurallarını da hiçe sayarak "yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak koşu- luyla yüksek öğretimde kıhk kıyafet serbesttir" gibi "suret-i hak"tan gözüken bir ifade ile değiş- tirmiş olursunuz. Sonuç 2547 sayılı yasaya eklenen "Yürürlükteki ka- nunlara aykırı olmamak koşulu ile yüksek öğre- timde kıhk kıyafet serbesttir" hükmü, yukarıda andığımız anayasa, yasalar ve mahkeme karar- lan yürürlükte olduğuna göre bu kuralın ne bir anlamı ne de uygulanma olanağı vardır. üygulanma olanağı bulunmayan bir yasa ku- ralınm kabulü, olsa olsa olayı sıcak tutarak zi- hinleri karıştırmak ve kanşık zihinlerden siyasal çıkar sağlamaktan başka hiçbir biçimde yorum- lanamaz ve iyi niyetle bağdaştırüamaz. Türbanla ilgili anayasaya karşı hile yoluyla ger- çekleştirilen düzenlemeleri, düşünce ve inanç öz- gürlüğü ile açıklamaya da olanak yoktur. Düşün- ce ve düşünceyi açıklama ve örgütlenme özgür- lüğüne inanmayanlann, onlarla ilgili kısıtiama- ları kaldırmayanların, kadınların eşitliği, kadın- erkek ilişkileri ve tüm sosyal ilişkilerdeki tutucu ve ilkel diyebileceğimiz düşünceleri ortada iken kadınların baslannı, alışageldiğimiz örtüleri ile değil de, türbanla örtme konusundaki düşünce- lerini, siyasal çıkar sağlamaktan arınmış demok- ratik ve özgürlükçü bir yaklaşım olarak kabul et- mek olanaksızdır. Öte yandan yaşamlan boyun- ca, düşünce değişikliklerini izlemekte güçlük çek- tiğimiz bazı kişilerin eğitim düzenimizin içinde bulunduğu ve daha da ağırlaştırümak istenen du- rumunu görmezden ve bilmezden gelerek, dog- matik düşüncelerin egemen olduğu düzehlerde demokrasi ve özgürlük olurmuş gibi yazdıklan, eğer doğal rahatsızlıklarının sonucu değilse, ken- dilerine acımaktan başka yapacak bir şeyimiz yoktur. Hemen belirtelim ki, özgür aklın ne denli zalim düşmanlan olursa olsun, onun öylesine çok dostları vardır ki, sonunda Türkiye'de de egemen olacağından kimsenin kuşkusu olmasın. EVET/HAYTR OKTAYAKBAL Güncel Sorunlar... Bazı konular, bazı olaylar var ki, ayrıca yorum yapmak ge- reksiz. Son günlerde yoğunlaşan okur mektupları çeşit çe- şit yakınmalarla dolup taşıyor. Türkiye toplumu bir karmaşa içindedir. Bir yandan Batı iie işbirtiğine girişmek istiyoruz, çağ- daş uygarlığa yakışmak istiyoruz, gidip Paris'lere bilmem ne- relere uluslararası anlaşmaları imzalıyoruz; öte yandan yurt- dışına çıkmak isteyen tanınmış kişilere önlemler alıyor, güç- lükler çıkarıyoruz. Çaresizlikle sorunu en üst makamlara du- yurarak çözüm yollarını aramak zorunda kalıyoruz. Yorumlamayı size bırakarak aşağıda, son günlerde gelen iki mektuptan bazı bölümleri okurlanma sunmakta yarar gö- rüyorum: Eğitim-İş Çekmece temsilcisi M.C.'den aldığım mektup şöyle: "Eğitim-İş Sendikası'nın ilçe temsilcileri olarak K.Çekme- ce Lisesi'ne gittik. Kapıdaki nöbetçi öğrenciye kimliklerimizi verip defteri imzaladık ve öğretmenler odasına gittik. Ora- daki öğretmen arkadaşlara Eğitim-İş Sendikası'nı tanıtmak amacıyla sendikanın yayın organlarını, tüzüğünü ve üye ka- yıt fişini bırakarak incelemelerini, üye olmak isterlerse adı- mızı, telefonumuzu ve okulumuzu yazılı olarak verdik. Okul- dan aynldık. Okul müdürü olayı duyunca telefonla bizi aradı ve derhal okula gelmemizi, yoksa polise bildıreceğinı, ayrı- ca üst makamlara bildireceğini söyledi. Kendisini bu konu- da aydınlatmak ve sendikanın yasal olduğunu açıklamak için okuluna gittik. Bize hakaret ettı, ayrıca tehdit etti. Bizi hiç din- lemedi. Daha sonra hem Milli Eğitim'e hem de polis karako- luna bizi şikâyet etmiş. Karakola gittik. Sendikanın yasallığı- nı, olayın adli yönü olmadığını söyledik. İlgili komiser bize hak verdi. Tutanak tuttu. O sırada okul müdürü karakolu te- lefonla aradı. Komisere, "Siz gerekeni yapın" diyordu. Milli Eğitim hakkımızda sendikal çalışma yapmaktan, ögretmen- leri sendikalaşmaya teşvik etmekten soruşturma açtı. Müfet- tişler benim, diğer arkadaşm, lisedeki öğretmenlerin ve be- nim okul müdürüm ile okulda beraber çalıştığım arkadaşla- rın ifadelerini aldılar. Öğretmenleri korkutarak, gözdağı ve- rerek sendikalaşma mücadelesini engellemeye çalışıyorlar, ama başaramayacaklardır." * Yine son günlerde, Kontrgerilla ya da Süper NATD adı ve- rilen gizli örgütler toplumun gündeminde... Yarbay Talat Tur- han'ın açıklamalan, gazetelerde çıkan yazılar bu önemli so- runu günün konusa yaptı. Bakıyoruz, Parlamentoda iktidar ve muhalefet milletvekillerinden bir kurul oluşturarak soru- nu derinliğine incelemek diye bir düşünce yok. Neyse ki Kars milletvekili Mahmut Alınak, Başbakan tarafından yanrtlanması dileğiyle bir önerge verdi. Alınak, "Devlet içinde örgütlenen bu gizli örgütün inkârı, güneşi balçıkla sıvamak olur. Son gün- lerde yapılan bütün açıklamaların ve faili meçhul cinayetle- rin, sabotaj, suikast ve kitle katiiamları üzerine söylenen söz- ler ihbar kabul edilerek soruşturma açılması gerekir" de- mektedir. Alınak'ın Başbakan'a sorduğu sorular şunlar: "1. Kontrgerilla'nın varlığından ve faaliyetlerinden hüküme- tinize bilgi verilmiş midir? Bu örgütün varlığından sadece dev- letin en üst düzey 2-3 kişisi bilgi sahibi olduğuna göre Baş- bakan olarak size bilgi verilmemiş olması mümkün müdürü Böyle bir örgütün faaliyette bulunduğu bir ülkede demokra- siden ve sürekliliğinden söz etmek gülünç olmaz mı? 2. Savcıların şimdiye kadar Kontrgerilla hakkında herhan- gi bir soruşturma başlatmamalannın nedeni nedir? Ceza Mu- hakemeleri Usulü Kanunu'na göre savcıların soruşturma aç- maları kanuni bir zorunluluk olduğuna göre bugüne kadar böyle bir soruşturmanın açılmamış olmasını ne ile açıklarsı- nız? Savcıları korkutan ya da onları engelleyen gizli bir güç mü var, yoksa soruşturma açılması hükümetinizce mi engel- lenmektedir? Böyle bir durum sözkonusu ise hükümetinizin Kontrgerilla'dan korktuğu söylenebilir mi? Böyle bir korku yok ise soruşturmanın açılmamış olması, hükümetinizin Kbntrge- rilla'yı koruduğu anlamına gelir mi? Ya da soruşturmanın açıl- mamış olması, bu örgütün hiçbir yasaya bağlı olmaması ile mi ilgilidir? 3. Bu siyasal cinayet örgütünün ortaya çıkanlarak dağıtıl- maması, bundan böyle kimi hedef alacağı belli olmayan si- yasal cinayetlere prim vermez mi? 4. Kontrgerilla Doğu ve Güneydoğu'daki hangi kitle katli- amlarında kullanılmıştır? Hangi işkence olaylarına katılmıştır? 5. Kontrgerilla'nın MHP, MİT ve CIA ile ne gibi ilişkileri var- dır? Eleman ve silah sayısı ne kadardır? Ne gibi silahlar kul- lanmaktadır? 6. Bülent Ecevit, bu örgüt elemanlannın ileriki yaşlarda si- yasi partilere ve parlamentoya girebildiklerini belirtmektedir. Hükümetiniz üyeleri arasında ve Cumhurbaşkanlığı Köşkü'n- de Kontrgerilla mensubu kişiler var mıdır? Var ise kimlerdir? Parti yönetim kademelerinde bu şekilde görev alan kişiler var mıdır? 7. Sonuç olarak, 12 Eylül öncesi, sonrası ve bugün işle- nen bütün'faili meçhul siyasal cinayet, suikast ve sabotajları da içine alacak şekilde bu örgüt hakkında savcılara geniş kapsamlı bir soruşturma açtıracak mısınız? Buna gücünüz yetmiyor ise hükümet olarak istifa etmeniz gerekmiyor mu?" Kömüre Sırt Çeviremeyiz Kömürü "çevre" düşmanı ilan ederek en önemli enerji kaynağımıza sırt çevirmek bir çözüm değildir. Bunun yerine bu hammaddemizi daha rasyonel tüketmek için el ele verip bugüne kadar yapılan hataları düzeltmek yolunu seçmeliyiz. Prof .Dr. ORHAN KURAI. İTÜ Maden Fakültesi Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından hazırlanan "Ortak Geleceğimiz" raporuna göre tükenmekte olan enerji kaynakları; kömür, petrol, do- ğalgaz, bitümlü şistler, petrollü şistler ve uranyum-toryum olarak verilmektedir. Ye- nilenebilen enerji kaynakları ise odun, bit- ki artıkları (biomas), jeotermal, güneş, rüz- gar ve hidrolik enerji ile gelgit olaylarıdır. • Yarının enerji gereksinimini karşılamak için neler yapılmalıdır? • Enerji kaynakları her^steyene istediği biçimde ve fiyattan sağlanabilir mi? • Araştırma ve geliştirme çalışmalan, ye- ni enerji kaynakları ve daha verimli enerji kullanımını sağlayabilecek mi? • Dünyada yeterli ekonomik enerji kay- nakları var mı? • Nükleer enerjinin geleceği ne olacak? Linyit kömüriinün önemi Ülkemizin enerji kaynakian arasında en önemli yeri kuşkusuz linyit kömürü almak- tadır. Türkiye yaklaşık 8 milyar tonluk lin- yit rezervi ile Avrupa ülkeleri arasında (SSCB dışında) beşinci sırada yer almakta- dır. Linyit üretimimiz 1989 yılı içinde 48 milyon ton olarak gerçekleşmiş ve bunun %59'u elektrik üretiminde kullanılmıştır. Ülkemizde, düşük değerli, yani rutubet ve kül ıçeriği yüksek ve ısıl değeri düşük lin- yitlerden kaliteli linyitlere kadar çok çeşit- li linyit kömürü bulunmaktadır. Ancak dü- şük değerli linyitlerin toplam rezerv içindeki payı oldukça yüksektir. Toplam rezervlerimizin ancak °7nl4'ünün rutubet oranı °?b20'nin altında olup, diğer- leri yüksek oranda rutubet içermektedir. Linyitlerimizin ortalama rutubet oranı ^o41.8 dolayındadır. Dişük kül içerikü linyit rezervimiz çok azdır. Linyitlerimizin °7o85'inin kül oranı ""020'nin üzerindedir. Tüm rezervlerimizin %66'sının kükürt oranı %2'den fazladır. Linyitlerimizin ısıl değerleri 600 ile 6000 kcal/kg arasında değişmektedir. Isıl değe- ri 2500 kcal/kg'dan az olan kömürler tüm linyit potansiyelimizin ^o66.5'ini oluştur- maktadır. Taşkömür kaynaklarımız ise Zonguldak havzası ile sınırlıdır. Ülkemizin hızla artan koklaşabilir kömür gereksinımi ise ancak dışalımla sağlanabilmektedir. Ülkemiz linyit üretim ve tüketim gelişi- mi incelendiğinde; her ikisinde de sürekli artış olduğu ve hemen hemen paralel geliş- tiği görülmektedir. 1973 petrol bunalımın- dan sonra elektrik açığını kısa bir sürede karşılamak üzere termik santrallara ağırlık verilerek hızla kömür tüketilmeye başlan- mıştır. 1989 yılı içinde TKİ kurumu tarafından yapılan toplam 40.5 milyon tonluk satışın %72'si termik santrallara yapılmış, %1'0'u yakacak olarak ve % 18'i ise değişik sanayi sektörlerinde (gübre, çimento, şeker, tekel, tekstil ve seramik fabrikalan ile Devlet De- mir Yolları, Çay Kurumu ve Sümerbank... gibi) tüketilmiştir. Ülkemiz linyitlerinin tü- ketim sektörlerinde kullanımını belirleyen en önemli faktörler rezerv miktan ile nite- likleridır. Çevre, kömür tüketimi ve seçeneklerimiz Kömür, üretimi ve tüketimi sırasında do- ğaya zarar verdiği gerekçesi ile "çevre belası" olarak tanıtılmakta, "Yeşiller" ve "Çevreciler" "Kömür" sözcüğüne karşı kesin bir tavır alarak her türlü kullanımı- nın yasaklanmasını istemektedirler. Acaba ülkemiz için kömürün seçeneği ne olabilir?.. • Sadece K.Amerika ile Danimarka'da sı- nırlı bir kullanımı olan rüzgar değirmenle- ri mi? • Henüz ülkemizde ticari ölçekte rezerv- leri saptanmamış olan jeotermal (sıcak su) enerji mi? • Her geçen gün, dünyadaki politik ya- pıya bağlı olarak fiyatı değişen "petrol" mü? • Büyük riskleri yüzünden birçok ülke- de faaliyeti durdurulan "nükleer" enerji mi? • Belirli böigelerde kullanılmaya başla- nan dışa bağımlı doğalgaz mı? • İlk yatırımı ve işletme giderleri yüksek olan hidroelektrik enerji üretimimiz Nor- veç ve İsviçre'den sonra Avrupa'da üçün- cü sırada gelmektedir. Atatürk Barajı'nın araya girmesi ile bu hidroelektrik enerji üre- timimiz artacaktır. Son yıllarda kurakhk çe- ken ülkemize acaba kaç adet daha baraj in- şa edilebilir? Barajların ilk yatınmı yüksek olup, ömrü sınırlıdır. Çevre sağlığına özel bir özen gösterilmek- te olan bu ülkede, 1990 yılı ortalarında "Temiz enerji: Kömür" sloganı altında kö- müre bir dönüş başlamıştır. Amerikalıların yansı kömür tüketimine karşı iken bu oran şimdi hızla kömürün lehine çevrilmektedir. Kömür, dünya enerji kaynakları arasında rezerv bakımından en önemli olandır. Eğer kömür bilinçli üretilip tüketilirse çevreye ve- receği zararlar da en aza indirilmiş olur. Amerikalının bundan on yıl önce geçirdiği dönem bence bugün ülkemizde yaşan- maktadır. Sonuç Belirli böigelerde doğalgaza geçmemizin, nüfus artışına koşut olarak linyit tüketimi- mizi azaltmayacağı açıkça görülmektedir. Kömür, ülkemiz için en önemli enerji kaynağıdır ve bunu rasyonel olarak üret- mek ve tüketmek zorundayız. Ancak kö- mür tüketen alanların fazla olmasına kar- şın üst düzey yöneticileri de dahil bir ço- ğunun, yeraltı kaynakları arasında yapısı en zor anlaşılan bu yakıtı ve özelliklerini hiç tanımadığı da bir gerçektir. Acaba ilk plan- da neler yapılabilir? Kömürün kükürdünün yakıt olarak kul- lanılmadan önce giderilrrjesi, yakıldıktan sonra baca gazlarındaki kükürtlü bileşik- lerin tutulması, halkın ev yakıtı gereksini- minin karşılanması için rezervi fazla olma- yan ufak işletmelerin yakınlarına gezici bri- ket tesislerinin kurulması, bu fabrikalar sa- yesinde kömürlerin ısıl değeri yükseltilmiş, atılmakta olan toz kömür kayıpları önlen- miş ve hava kirliliğinin yüzde 60 oranında önüne geçilmiş, tüketiciye verimli ve güve- nebilecekleri bir yakıt temin edilmiş olur. Linyitlerimizin tuvenan olarak satılması yerine her ocakta kırma ve eleme tesisinin kurulması, böylelikle piyasaya satılan kö- mürlerin bu tip tesislerde hazırlanması ya- rarlıdır. Ülkemiz halen, bir 'kömür enstitüsü'nün bulunmayışının ve yapılan araştırma ve bil- gilerin dağınık olmasının sıkıntısını çek- mektedir. Türk linyitlerini tanımayan ya- bancı uzmanların kendi ülke kömür stan- dardını kullanmalanndan kaynaklanan ha- taları ülkemiz pahalı ödemiştir (Seyitömer Dumansız Yakıt Tesisi, Koç'un Vize Biri- ket Tesisi gibi). Kömürü "çevre" düşmanı ilan ederek en önemli enerji kaynağımıza sırt çevirmek bir çözüm değildir. Bunun yerine bu hammad- demizi daha rasyonel tüketmek için el ele verip bugüne kadar yapılan hataları düzelt- mek yolunu seçmeliyiz. Devrimci sağhk emekçisi, şirketimizin pazarlama temsilcisi, iyi insan MUSTAFA BAHNDIR'ı kaybettik. Tüm dostların başı sağolsun. BAŞAK BASIN YAYEV PAZ. LTD. ŞTİ. 1953-1990 1 Aralık 1990 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan AZMİ PAT'la ilgili ilandaki YELDA ile isim benzerliği dışında hiçbir ilişiğim yoktur. YELDA TANRIKULU RESTAURANT - BAR SULTAN SOFRASI, Boğazın doyumsuz güzellikleriyle iç içe size dostlarınızla birlikte akşamları nefis ziyafetler sunar. 15 çeşit mezeli 3 çeşit SOĞUK AÇIK BÜFE ARA SICAK GÜNÜN BALIĞI GÜNÜN TATLISI Geçmişten Geteceğe PİR SULTAN ABDAL K A S E T C İ L E R D E KDV DAHİL 35.000 TL. Not: CUMA, C.TESİ açık büfe servisi yoktur. PAZAR günleri servis 11.30'da başlar. SULTAN SOFRASI - ARNAVUTKÖY Birinci Cad. No:15 Arnavutköy Tel:163 32 34 ÇORUM 2. SULH CEZA MAHKEMESt HÜKÜM ÖZETİ Esas No: 1989/340 Karar No: 1990/46 Gıda Maddeleri Tüzüğü'ne aykın davranmak suçundan sanık Tahsin ve Nebile o|lu, 1963 D.lu Çorum UJukavak Mh. Nüf. kayıtlı Osman- cık Caddesi Akpınar Sokak No: 6 adresinde oturur HİKMET DÖN- GEL hakkında Çorum C.Savcılığı'nca TCK. 396 ve 4O2.maddeleri ile tecziyesi için kamu davası açılmış olup yargılaması sonunda; Sanığm gül reçeli imalatı yaptığı ve imal ettiği gül reçellerinde Pon- ceau 4 R boyası kullandığı ancak reçel imalatında boya kullanması- nın vasak olduğu anlasıldığından fıi! ve hareketine uyan TCK.nun 396 maddesi ile ve suç tarihine göre 3 ay müddetle hapis ve 20.000 TL. ağır para cezası ile tecziyesine, TCK.nun 402. maddesi gereğince sanığa verilen hapis cezasma mü- savi bir müddet gül reçeli imalathanesindeki meslek ve sanatmın ta- tiline, iş yerinin 7 gün müddetle kapatılmasına, Sanığm sabıkası olup iyi halli bulunmadığı ve bir daha suç işleme- yeceği yolunda mahkemeye yeterli bir kanaat vermemiş bulunduğun- dan geçmişte sabıkalı oluşu nazara alınarak 647 S.K.nun 4, 5 ve 6. maddeleri uygulanmamış verilen hapis cezası paraya çevrilmeyerek tecil edilmemiştir. l^bu hüktim özetinin masrafı bilahare hükümlüden alınmak üzere bir surerinin Çorum'da yayımlanan mahalli gazeıede, bir suretinin An- kara, İstanbul ve Izmir'de yayımlanan ve tirajı 100.000'in üzerinde bu- lunan bir gazetede yayımlanması için ilandır. 13.11.1990 Basın 39871 OKURLARA. OKAYGÖNENSİN Gazeteci Adaylarını Bekleyen... G azetecilik, özellikleri olan bir işkolu. Tıpkı doktorluk, mühendisllk, avukatlık veya öğretmenlik gibi. Gazeteciler de artık tartışması bile yapılmayacak kadar açık bir gerçekle iyi eğitimli olmalıdırlar. Bu saptamalan yaptıktan sonra ölkemizdeki gazetecilik ya da basın yayın yüksek oku/larının ana görevinin genel anlamıyla 'üniversite mezunu' çıkarmak mı yoksa mesleğe yönelik temel eğitimden geçmiş 'gazeteci' adayları mı yetiştirmek olduğu üzerinde durmak istemiyoruz. Biz diyoruz ki bu okullar da tıpkı tıp fakültelerinden doktor adayları, hukuk fakültelerinden hukukçu adayları yetiştiği gibi 'iyi eğitilmiş gazeteci adayı' mezun etmekle yükümlüdûrler. Gazeteci adaylarında aranılan birkaç temel niteliği de sıralamak olası: Sağlam genel kültür, kendini geliştirme çabası, mesleğin temel kavramlarına aşinalık, okumayı ve yazmayı sevmek, Türkçeyi iyi kulfanma çabası, iyi bir yabâncı dil bilmek, iyi bir gazete okuru olmak. Gazetecilik okullan, bu nitelikteki mezunlannı mı 'piyasaya' sürüyorlar? Bu soruya bugün olumlu yanıt vermek güç. 4 yıllık bir eğitim sürecinden geçtikten sonra Bab-ı Âli'de kendisine yer arayan basın yayın mezunlarına gerekli ilginin gösterildiği de kuşkulu. Mesleğe en uygun gençleri bulmak, onları belirli sürelerle stajyer olarak çalıştırmak, işin gerektirdlği özellikleri vermek için çabalar da sürdürülmüyor değil. Hürriyet Vakfı'nın Erol Simavi Özel iletişim ve Eğitim Merkezi'nde şu sıralar verilen kursta 22 genç gazeteci adayı eğitimde. Geçen yıl açılan kursu bitirenler ise bazı gazetelerimizde çalışmaya başladılar. Basın yayın okullarından staja gelen öğrenci arkadaşlar kendilerini gösterebilme çabalarını yıliardan beri sürdürüyoriar. Gazeteci meslektaşlarımız basın yayın okullannda okutulan meslek derslerine girmekteler. Bu çabalar yeterli mi? Okullarla basın-yayın organlarının sıkı ve yakın bir işbirliği mesleğe daha çok sayıda. nitelikli genç gelmesini sağlayabilir. Bunlar genel öneriler. Ama bu gençler nereye gelecek? istikrarlı bir gelişme göstermek bir yana, hızlı bir erozyona uğrayan yazılı basına mı? Şu anda basın sektörü, en büyük darboğazlanndan birini yaşıyor. Ve ne yazık ki sayılan binlere ulaşan gazete çalışanlan yannlarından umutsuz bir ortamda işlerini sürdürmeye çalışıyorlar. Dışarıdan pompalanmış geniş kaynaklarla istikrarsız bir gelişme ve sahte bir refah ortamında yaşayan sektörün bir bölûmü bugün yaşamını sürdürebilmek için geniş tasarruf önlemlerine yöneliyor. Tabii ki bu arada personel giderlerini de azaltmaya çalışıyor. Bu ortam, basının her kesiminde çalışanlar için büyük güçlükler getiriyor, genç gazeteci adayları için de belki birkaç yıla uzanacak bir tıkanıklık gündemde. Basın, bu noktaya bir günde gelmedi. Bu darboğazın ilk ---- belirtileri ortaya çıktığından beri de geleceğe dönük akılcı diyaloglar yerine günübirlik çıkarlar ya da çözümler ardında koşularak bu aşamaya gelindi. Çözümün anahtan şu anda tek kişide değil, basının önemini kavramış herkeste... Yoğun talep üzerine, yine Mitos ile, yine özel uçak ile... Leningrad MoskovaYENİ YIL ÖZEL GEZİSİ 28 Aralık - 04 Ocak ULA$IM, REHBERÜKHİZMETLERİ, TAMPANSİYON KONAKLAMA, YILBAŞI SHOVV'U ve GEZİLER DAHİL 795$ •MrrOSTUKIZM >llVAOAn!R!ZM »SUN-VAÎ ll) 1324442 « (D3I7M24 D572U73 {412271176 n)1323S» K*d*or/tst !1!S592fS9 Ankan — MİTOS TURİZMTİCARETA.$. ! Halaskargazi Cad. 48/1 Harbiye/istanbul (1) 132 48 42-43- (1! 132 36 96 A-1778 Prof. Dr. NUSRET H. FİŞEK Hocam içimizdesin. Seni ölümünün birinci ayında saygıyla anıyoruz. TEKİRDAĞ TABİB ODASI YÖNETİM KURULU Kızımız BİRAN CEREN DÖRTER'in Dünyaya gelişini tüm dostlarımıza duyururuz. 3C.11.1990 İstanbul DENÎZ-BORA DÖRTER TEŞEKKÜR BİRAN CEREN'in dünyaya gelişinde yardımlannı esirgemeyen Süleymaniye Doğumevi personelinden Başhekim Opr. Dr. ŞERAFETTİN TAŞÇIOĞLU'na Dr. GÜL YILMAZ'a Dr. DENİZ TEMEL'e ve Ebeler, Yıldız Karataş. Elif Ateş, Sevgi Çayır, Hatice Dede'ye sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. DENtZ-BORA DÖRTER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle