22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbr Cumhunyct Malbaacıhk ve Gazetecıhk Turk Anonım Ştrfcelı adına ,\«!ır Nuti # Gend Ya>ın Muduru Hasan Ccanl. Muc-.scsc Muduru. EaıiM ifklıgH. Yızı Uler Muduru Ok«> Gonrnsin. £ Hahcr Merkea Muduru tajçın Bvyer. Sa>ta Duzcnı \oneımenı \h Aear 0 Temsı/ofer \\K \RA \bmrt Tın. IZMIR HiknKI Çrtinkayt, ADANA. Çelın t i*rnoğlu tc Polnıka Cetal B»^s>f*. Dıs Habalcr Eı^aa BUn. Ekonom. Cnflı Taıtu. Is-Scmbka J A ı u Kt»«ci kulıut.Cdal l « t . Uîanbui Habrrkn KdBSİ Ka**k. Egmm Gcaca) Şajlaa. >urt Haberlen V«*H Dofu. Sp<" DanısiMnı AMnBfdır VMCMBM. DIZI toılar k m a Çab)Ua- \rajlima. Ş«M» Alp». Doıeiım^ AMıJtaa V u n 9 Koortumor U M Kenalıaa # Malı hlcr l-ral Eftot 0 Muhıset* M « l V«*r £ Buı*e-P!ari.ama S««tı Osmrabcfcothl 9 feklaın MK TorM £ Ek Ya>ınlar Vavtrı ifunun Baslan \ a Okuy AkaaL lalçia Ba?«r. t » l . Hika« <.«*»»• »r MUK>. l I» Srara AkB« <••* Bcsıuı -r Yaram. < umhunro Matbaaoiık v* GrauaHk TA4- TOrk Oca* Cad. 39/41 Cataloi> l a a 34334 Is. PK 246 Ivunbui W SU 05 05 (20 haıl. T«tax: 12246. ftoc (1) 5 » 60 72 0 Ok» BuroUr A a k n 2 ı » OOlalp Blv In«ıi4p S. "x> 19 4, ld. 133 II 41-47, Tdejc 42344. Fu. (4) 133 llku 05 63 0 I » * - H Zıya Blv 1352 S. 2"5. k i 13 12 30. Tdcn 523)». Fa» (31) 19 53 60 : Inonu Cad 119 S No' I Kaı I. Td 19 37 !2 (4 hall. Tdct 62133. Faı: (71) 19 23 71 TAKVİM: 3 ARALIK 1990İALIK 1990 İmsak: 5.32 Guneş: 7.04 Oğle: 11.59 Ikındı: 14.22 Akşam: 16.43 Yatsı: »8.09 Ilk karikatürü 1940 yılındayayımlanan Ali Ulvi 40yıldır Cumhuriyet'te çiziyor Çizgîlerle yarım yüzyıl Abant'ta sempozyum 'Hemşireler dahaiyi eğitihneü'Abant'ta düzenlenen sempozyumda, Türkiye'de hemşire eğitiminde standardizasyona gidilmesi gereği vurgulandı. Daha az, ama kaliteli hemşire yetiştirilmesi önerilirken, Türkiye'de halen 35 bin hemşire açığı var. SERPİL GÜNDÜZ ABANT — Türkiye'nin AT- ye girmek amacıyla hemşire sa- yısı arttınhrken "fad«" hem- şire yerine, "kaliteli" hemşire yetiştirmesi gerektiği savunul- du. 5 ayn düzeyde gerçekleşti- rilen hemşirelik eğitiminin hiz- mette kalitesizliğe yol açtığı, bu yiizden eğitimde standardizas- yona gidilmesi gerektiği bildi- rildi. Saglık Bakanlıgı ile Vehbi Koç Vakfı Hemşirelik Komite- si'nce Abant'ta ortaklaşa du- zenlenen "Hemşireliğe Bakış" sempozyumunda hemşirelik mesleğinin birçok sorunları ol- duğu, bu sorunların da mesle- ğın gelişmesini olumsuz olarak etkilediği dile getirildi. tki gün suren sempozyumda hemşireler ve hemşire yetiştiren öğretim üyeleri, hemşirelik eği- timi, hemşirelik hizmeti ve yo- netimi ile hemşireliğin yasal so- runlarını tartıştılar. Konuşma- cılar halen hizmet veren 63 bin hemşireye karşıhk, 35 bin hem- şire açığ^ bulunduğunu belirtti- İer. Hemşire yetiştiren öğretim üyesi yetersizliği üzerinde de durulan sempozyumda bir hemşirenin yetiştirilmesi sıra- sında 10 milyon harcandığı, oy- sa bir sosyal bilimci için devle- tin sadece 400 bin lira harcama yaptığı belirtildi. Hemşirelik hizmetlerinin de- netimsiz olduğu da vurgulanan sempozyumda denetleyici hem- şirelerin yetiştirilmesi ve hem- şirelik danışma kurulu kurul- ması önerildi. Sempozyumun ikinci günün- de düzenlenen "Türkiye'de hemşirelik hizmetleri neden is- tenildiği gibi degil?" konulu panelde konuşmacılar, sağlık ekibinin bir üyesi olan hemşi- relerin de ülkenin sağlık politi- kalannın belirlenmesinde gö- rüşlerinin ahnması gerektiğini söylediler ve etkin katıhmın sağlanması amacıyla Yüksek Sağlık Şûrası'nda daimi bir hemşire temsilcisinin bulunma- Ozel koruma bölgelerî Danıştay yolunda İDİL GÜRSEL ANKARA — Özel çevre ko- ruma alanı ilan edilen yerlerde bazı bölgelerin konıma dışında tutulması, bu bölgelerde yapı- laşma sorununu da beraberinde getiriyor. Mimarlar, "spekülas- yona hizmet eden bir koruma- cılık anlayışı"nın bulunduğunu öne sürüyor. Gölbaşı Belediye- si ise özel çevre koruma uygula- masınm iptali için Damştay'a başvurmaya hazırlamyor. Daha önce ilan edilen koru- ma alanlanna 21 kasımda yeni- lerinin eklenmesiyle birlikte "konıma" tartışması da büyiı- yor. Mimar Oktay Ekinci, yeni koruma bölgelerinden Pamuk- kale'nin sorunlarını şöyle an- latıyor: Pamukkale'nin "kurtanlabil- mesi" için en önemli iki koşul olarak bu bölgede her türlü ya- püaşmanın durdurulması ve ge- rektiğinde mevcut (yanhş ama nıhsatlı) tesislerin bile yıkılma- sı kabul edilmişti. Yaklaşık 50 kadar bilim adamı, uzman, plancı ve yöneticinin imzaladı- ğı Pamukkale bildirgesinde, ha- len çalışmaları sürmekle olan Pamukkale koruma imar planı temel ilke olarak alınmıştı. Son kararname ise zaten 1. derecede SİT alanı olan Pamukkale'yi 1- derecede StT alanı yapıyor. Ye- ni karar ise değil mevcut tesis- leri, "subasmanian" bile kurta- ran hükümler getiriyor. Böyle- ce korunan Pamukkale değil, orada daha önce yapılan ve Pa- mukkale'nin ölümüne neden ol- dukları için ortadan kaldınlma- lan olmaz olan "bitmiş ve yeni başlayan tesisJer" oluyor. Yeni koruma alanlanndan Foça'da koruma sınırı, yalnızca "ketıt planı sıturlannı" içine alı- yor. Ancak bu yerleşme bölgesi dışında kalan ve özellikle Foça- Yeni Foça kıyı kuşağmda bulu- nan çoğu doğal ve kültürel StT alanı olarak belirlenmiş koylar ve yamaçlar koruma dışında bı- rakılıyor. Aynı kıyıdaki Aliağa- Gencelli de (santral bölgesi) ko- ruma dışında tutuluyor. Ekinci, bu planla santrala "yeşil ışık yakıldığım" belirtiyor. sını önerdiler. Panelde soz alan, Vehbi Koç Vakfı Hemşirelik Komilesi ku- rucusu Vehbi Koç, "Bir hasta- nede doktor ne kadar önemliy- se, hemşire de o kadar önemlidir" dedi. Hemşirelik eğitimi sorunlan- nı dile getiren Cumhuriyet Üni- versitesi Hemşirelik Yükseko- kulu Muduru Doç.Dr. Meliha Atalay, halen tamamlama kurs- lan, sağhk meslek liselerı, ön li- sans ve lisans gibi değişik kate- gorilerde hemşire yetiştirildiği- ni, bu durumun da hizmette kalitesizliğe yol actığını söyle- di. Doc. Atalay, hemşirelik eği- timi ile ilgili standardizasyona gidilmesi gerektiğini savundu. Ege Üniversitesi Hemşire- lik Yükşekokulu Müdürü Prof.Dr. İnci Erefe de konuş- masında 6283 sayılı Hemşirelik Yasası'nın günUmUz koşulları- na uygun şekilde düzenlenme- si gerektiğini sdyledi. Prof. Ere- fe, "Türkiye'de benimsenen te- mel hemşirenin tanımı, eğitim düzeyi ve standardı belirlenme- lidir. Bu hemşirenin, 2000 yılı sağlık hedefieri doğrultusunda, Avnıpa itandartlarına uygun WHO ve Avrupa Konseyi ka- rarlan doğruliusunda temel egitimi li$e>e da>alı en az 4600 saat mesleki eğitim olarak ye- tiştirilmiş bir hemşire olması gerekir" dedi. REFİK PURBAŞ Ali Ulvi tam kırk yıldır Cum- huriyet'in birinci sayfasında çi- ziyor. llk karikatürü 1940 yılın- da "Çoeuk Sesi" dergisinde çık- tığına göre tam elli yıldır da ka- rikatür sanatının içinde. Ali Ulvi, "çizgide mizah" an- laynşını benimseyen 1950 kuşa- gı çizerlerinin önde gelenlerin- den. Yazısız karikatürlerinde si- yasal ve toplumsal olayları göz- lemlerine dayanarak vermesiyle biliniyor. Kişileri gülünçleştir- mek yerine durum ve duşünce- lerle alay etmeyi yeğliyor. Çizer- liğinin 50. yılında Ali Ulvi ile karikatürü konuşuyoruz. Nedir karikatür? Ali Ulvi 50 yılın bi- rikimiyle yanıthyor: "Yıllardır kafamı kurcalayan soru şu: Bir sanat eseri neden sanat eseridir? Sözgelimi resim- se, resmin ana ögeleri renkler ve lekelerdir. Yani renklerin ve le- kelerin kurgusu o resmi sanat eseri yapar. Yine heykeli hacim- lerin kurgusu, şiiri sözcüklerin. muadği seslerin... Peki, karikatü- rü sanat yapan şey ne? Karika- türü sanat yapan şey, mizahın ve çizginin kurgusu bence. Bunun dışında bir şey ekliyorsanız ka- rikatüre, onun, sanat kimliğine hiçbir yaran yok. Sözgelimi ya- n. İyi bir karikatürde \azının ol- maması gerekir buna göre. Ya- zı eklemedir çünkü..." Ali Ulvi'nin bir özelliği 40 yıl- dır Cumhuriyet'in birinci sayfa- sında çizmesi. Peki, nedir gaze- te karikatürcülüğü? "Gazete karikatiirünü karika- tür sanatından ayırıyorum" di- ye söze başlıyor Ali Ulvi. Bu ay- rımı yaparken de karikatür sa- natının daha olumlu bir yeri ol- duğunu belirtiyor özellikle. Çünkü gazete karikatürcüluğü sanatı bir amaç olarak kullanı- yor, araç olarak değil. Birinci sayfada çizmeseydi ka- rikatürcülüğü başka boyutlara ALİ ULVİ'DEN GÖRÜŞLER Bana göre kolay olan devlete, hükümete karşı bir şeyler söylemek. Eleştirel düşünce için çok kolay o. Alt tarafı hapse girersiniz. Zor olan, halkın genel kanısı var va nna karsı değü, gaBba uyguluyoruz. BanaKanısı ydr ya, ona Karşı k o | o | g n d e v h ü k ü bir şeyler söylemek. ruluğun da bu olduğuna inanı- yorum. Çoğunluk orada çün- kü." Kimi karikatürleri 12 Mart, 12 Eylül gibi dönemlerde gaze- tede yayımlanmadı Ali Ulvi'nin. Bu dışandan gelen bir sansür, acaba sanatçının kendi kendisi- ne uyguladığı sansür konusun- da ne düşünüyor Ali Ulvi? "Çizerken uygulamıyonım di- yonım ama acaba gerçekten dogru mu bu? tn&anın elinde d ü mete karşı birtakım şeyleri söy- lemek. Eleştirel düşünce için çok kolay a Alt tarafı hapse girersiniz. Zor olan, halkın ge- nel kanısı var ya. ona karşı bir ALİ LLVİ— Karikatürlerini artık bir kitapta toplayacak. uzanabilir miydi Ali Ulvi'nin? "Hayır" diyor, "Öteki sayfalar- da çizseydim fazla bir şey degiş- mezdi, belki daha az siyasal ka- rikatür yapardım. o kadar. Al- tını çizmek istediğim nokta şu: Gazete karikatürcüsü bir kari- katür sanatçısı degildir, ama za- man zaman da karikatür sana- tına örnek karikaturler yapar. Siyasal ola\ karikatürünün sı- kıntısının uzaklaştığı anlarda özellikle. Ama bunlar azınlıkta kahr." Bu anlamda gazete karikatür- cüsü zamanla yanşıyor. Bu ya- rış içinde nasıl ve nelerden bes- lenecek? Öteki sanatlarla ileti- şimi nasıl olacak? Ali Ulvi bu- nu sanatçının "merak" öğesine bağhyor, bunun yanında da bir çok şey\ bılmesine. Biyolojiden fîziğe, felsefeden şiire birçok şeyi bılmesine, bunlara merak duy- masına yani... Bu da sanatçıyı bir şeyin içyüzünu ortaya çıkar- maya ve yorum yapmaya götü- ruyor. "Yorum" üzerinde ayrı- Söylediğinizin doğru olduğunu bildiğiniz halde, kamuoyunu ._ rahatSlZ edecek şeyler... şey söylemek. 'sîz biliyorsûnuz ki bu soylediğim doğrudur, ama Karıkatürle şıır arasında bir yakınlık görüyorûm. Şiirde mecaz, istiare, teşbih kullanılıyor, aynı şeyler karikatürde de var. Tezat sanatı da zıt gibi görünse de bir başka türlü benzeyiş aslında. Şiiri çok seviyorum ve acaba karikatüre yakınlığından dolayı mı diye düşünüyorum... ca duruyor Ali Ulvi: "Yorumun doğru olması ge- rekir. Yani bem çizgi sanatı ola- rak guzel yapmaya çalışacaksı- nız, espri olarak guzel yapmaya çalışacaksınız hem de o güzelli- ğin içinde bir doğru olacak. Sa- natçı nasıl dogrudan yana ola- babilir? Birtakım konularda çok bilgisi olursa ancak o zaman dogrudan >ana olabilir. Ben ilk gençliğimden bu yana dogrudan yana olmayı seçtim. Örnegin emekten yana bir insanım. Doğ- "ÇöldeBir Çay"fılmi ile mutluluğun olanaksızlığı îemasını işleyenyönetmen Bertolucci şöyle diyor 'Acının ııostaljislııi duydııırfBertolucci: Paul Bovvles'un romanını okurken acının nostaljisini duydum içimde. Kit ve Port birbirini çok seven, fakat mutlu olamayan bir çift. Çiftin gizemi bu. Vurgulamak istediğim nokta da bu. Sevginin içinde mutluluğu yakalamanın olanaksızlığı. NİLGÜN CERRAHOĞUJ ROMA — Bernardo Berto- lucci, üç yıldır "Çölde Bir Çay'- 'ı içinde taşıyor. Bir buçuk yıl önce "Cumhnriyet"e yaptığı- mız bir söyleşi için "Trastevere" Mahallesi'ndeki evinde buluştuğumuzda, vizyo- na girer girmez olay haline ge- len filmin kitabı masasının üze- rinde duruyordu. Çekim için son hazırlıklarmı tamamlayan Bertolucci, Paul Bovvles'un asıl adı "The Shelte- ring Sky" (Koruyucu Gökyüzü) olan kitabıyla Çin'de "Son tmparator"un çekimi sırasında tanıştığım söylüyordu. Çok ta- nmmış bir yazar olmamasına rağmen bir kesim "entel" ara- sında adı sık sık dolaşan Bovv- les'un kitabını geç okumuştu ünlü yönetmen. Okur okumaz da "filmleştirmeye" karar ver- mişti. Söyleşinin, henüz doğmamış bu film üzerinde değil de diğer yapıtlan üzerinde olmasıru yeğ- leyen Bertolucci'nin uzun za- mandır bir virüs gibi bu filmi kanında taşıdığı belliydi. "Son İmparator gibi kalaba- lık, büyük, ekranlara sığmayan, görkemli bir Blmden sonra; tek- rar bir çiftin yalnızlığına dön- meyi arzuladığım" açıklamak- tan kaçmmadı Bertolucci ve da- ha fazla anlatmamak; hep bu film hakkında konuşmamak için kendisini hep frenledi. Ama "Çölde Bir Çay"ın da "Son Tango" gibi mutluluğun ola- naksulığmı irdeleyen bir film ol- duğunu da sözlerine ekledi. "Paul Bovvies'un romanını okurken acının nostaljisini duy- dum içimde" diyen yönetmenin sözlerinde dozu beîirlenmeyen otobiyografık öğelerin ağırlığı hissediliyordu. "Evet işte beni 'Çölde Bir Çay "ı yapmaya iten de bu oldu. Kitapta psikolojik olan her şeyi fizyolojik bir dille anlatmak isüyonım. Kit ve Port birbirini çok seven fakat mutlu olamayan bir çift. 'Çiftin gizemi' bu. Paul Bowles'un 1940'lann sonuna yerlestirdigi Kit ve Port, bu anlamda çok modern bir çift. Çölde Bir Çay'- ın baş aktorltrinin rahatsızlığı- nı ben bugiin etrafımda sürekli olarak hissediyoruın. Vurgula- mak istediğim nokta da zaten ÇÖLDE BİR ÇAY — Filmin başoyuncuları John Malkovich (Port) ve Debra Winger (Kit) çölde sevgi arayan bir çifti canlandınyor. sevginin olanaksızlığı değil; sev- ginin içinde mutluluğu yakala- manın olanaksızlığı..." Bertolucci'nin son başyapıtı "Çölde Bir Çay" büyüleyici bir film. Şimdiye dek ekrana bu gü- zellikte aktarılmamış Sahara'- nın gözahcıhğı, Port ve Kit'i oy- nayan John Malkovich ve Deb- ra Winger'ın beyaz perdeyi de- len usta oyunu, Kara Kita'nın görkemli manzara ve insanları, olay yerlerinin seçimi, ışığın ola- ğanüstülüğü, Ivttorio Storaro'- nun iç geçirten fotoğraflan, Ja- mes Acheson kostümleri ve Af- rika müziği tümüyle hayranlık verici. Bowles'un güç öyküsüyle boy ölçüşen baştan çıkarıa tüm bu fiziki güzelliklerin yani sıra "Çölde Bir Çay'", öyküsüyle de irisana yoğun duygular yaşatı- yor. Öyku içlerüıdeki cehen- nemlere inebilen izleyicilerin; çok özel, çok kişisel tellerine do- kunabiliyor. Kit ve Port'u ya- şamsal açmazlaruı uçurumuna iten seruven, Tanca limanınm göz kamaştırıcı ışığı ile başlıyor. Bu paralı ve külturlu çift (ko- mpozitor Port ile yazar Kit) Tanca'ya gene kendileri gibi zengin ve amaçsız dostları Tun- ner (Campbell Scott) ile iniyor- lar. Bovvles'un olduğu denli Fitzgerald ya da Moravia'ya aıt olabilecek karakterlerın yolcu- luk turleri arasındaki buyuk ay- rım hemen vurgulanıyor. Berto- lucci, Kit ve Port Moresby'nin zaman kavramma sahip olma- yan koksüz gezginciler olduğu- nu çeşitli nüanslarla belinirken Tunner'ın hep nihai hedefe var- dıktan sonra eve dönecek bir tu- rist olduğunu haurlatvyor. "On yılı aşan bir evliliğin içinden gelen Kit ve Port, acı ve- ren bir nevroz ve imkânsızlıklar dengesi üzerinde duruyorlar. Yokluğu, hiçliği simgeleyen çöl- de mutsuz çift, çeşitli yerlerden kopan ilişkilerini bir araya ge- tirmeye çalışıyorlar ve evliliğin halhamurluğu içinde yitirilen kimliklerini yeniden bulmayı amaçlıyorlar. Yola daha az ge- rilim ve daha az duygusal bagaj- la çıkan Tunner ise gerek Port, gerek Kit'e hafıf âşık olan ortak dost olarak üçgeni tamamhyor. Ama yolculuk ilerledikçe Tun- ner bile alıkonamayan bir sıkıntı dolambacına surukleniyor ve gi- derek benliğini saran bir içe dö- nüşü engelleyemiyor. Port çölde başından beri yal- nız tehlikeyi ve yitirilmeyi an- yor. Çünkü Kit'e olan sevgisi acılı bir sır ortakiığından başka hiçbir vere gidemiyor. Karı ko- "ca ayn otel odalannda yatıyor- lar ve yalnız bir kez sürekli hiç- liği çağrıştıran çol kumlanrun sı- nırında sevişmeye çabahyorlar. Bertolucci, Kit ve Port'a ilişkin her planda Bow!es'a sadık ka- lıyor ve yazarın knabında hep öne çıkardığı tedirginlik ve hu- zursuzluğa "'tercüman oluyor". Çiftin içindeki karabasanlar bü- yûrken dış manzaralar büsbü- tün baştan çıkancı bir güzelliğe kisinden kurtaramadığım ve bir bürünüyor. Kit ve Port, Con- süre kendine gelemediğini anla- radvari bu "iç yolculuğu" sıra- sında bir noktada Tunner'dan kopuyorlar. Port ise sonunda bir anlamda Afrika'da aradığı belayı buluyor ve ateşler içinde tifodan ölüyor. Kit, Tuareg ka- bilesi ker\anlanndan birine ka- tıhyor. Hiçbir kültürel ve dil ile- tişiminin olmadığı bir Tuareg'- le sevişirken aradığı kurtuluşu çölde de bulamamanın ayırdmı yaşıyor. Ve kendi dünyasına suskunlaşmış, yoklaşmış bir ka- dın olarak dönüyor. İnsanın çok derinlerine uza- nan bir hiçlik yolculuğunu ek- rana taşıyan bu zor filmin çok güç gerçekleştirildiğini anlatıyor Bertolucci. "Beyazperdede ar- tistlerin alnında gördüğünüz her ter damlası makyaj değil, gerçektir" diyen yönetmen ek- liyor: "Filmi çekerken kamerayı VV'ignger'la Malkovich'in ciltle- rine hatta gözeneklerine yapış- tırdım. Benim için en tüyler üpertici sahne olan Kit ve Port'- un sevişmesi sırasında aktörler agladı. Aralanndaki arzu birden sözcüklere venik duşmüştü. Ko- nuşmaya başladıklan anda tut- kuyu yitirmişlerdi. Bu öylesine acılı bir sahnevdi ki Uinger ve Malkovich setin dışında da ag- lamaya devam ettiler. Filmdeki rollerivle gerçek >aşamın çakış- tığı enstantaneler yaşandığı bel- liydi." Başroldeki Debra Winger da kendisini uzun zaman filmin et- tıyor verdiği söyleşilerde, "Çöl yavaş yavaş içime işledi" diyor VVinger ve sözlerine şöyle devam ediyor: "Poıi'un ölümünden sonra Kit büyük bir degişimden geciyor. Kendisini çöl kumlann- da yitiriyor ve bir Tuareg'in sev- gilisi oluyor. DelUigin sınınndan geçiyor, sessiziigin dilini öğreni- yor ve göçebelerin giysileri ile türbanlannı giymek için kendi gjysilerini gömüyor. tşte tüm bn sahneleri çevirirken ben de ben- zeri duygulara kapıldım. Ama içimde bir çol kaldı." Filmi oluşturan yönetmen ve oyunculardan hep bir şeyler ta- şıyan ve onlann parçasına olan "Çölde Bir Çay"ı, perdede yer yer "anlatan" 80'lik yazar Pa- ul Bowles da hep kendisini an- latıyor. Filmle birlikte yaşayan bir mitosa dönüşen yazann ek- randa dağılan sesiyle biten öy- kü zaten Bovvles'un birer gülle gibi düşen tümceleriyle sona eri- yor: "Yaşamı hep bitip tüken- meyen bir güç olarak duşünüyo- ruz. Sonsuza dek her şeyin tek- rar tekrar yinelenebilecegini var- savıyoruz çünkü. Fakat kaç kez yetişkinlik çağımıza ait unutul- maz günü hatırlanz ki? Kaç kez hani o günsüz düşünemediğimiz yaşamımızın bu onemli kilomet- re taşını duyumsanz? Üç ya da dört kez mi? Kaç kez daha do- lunayı görecegiz kimbilir? 20 kez belki. Oysa her şey sonsuz- muş gibi..." bunu söylersem kamuovu rahat- sız olacak, işte zor olan bu..." Şiir sevgisi Alı Ulvi şiire çok yakın duran bir çizer. Şiirin karıkatürle iliş- kisi, üzerinde yıllardır düşündü- ğü bir konu: "Karikatürle şiir arasında bir yakınlık göriiyorum. Şiirde me- caz, istiare, teşbih kullanılıyor, aynı şeyler karikatürde de var. Çizer bunlan şairin kullandıgı gibi kullanmıyor ama, gene de kuUanıyor. Çünkü tezat sanatı da zıt gibi görünse de bir başka türlü "benzeyiş" aslında. Şiiri çok seviyorum ve zaman zaman düşünüyorum, acaba karikatü- riin şiire yakınlığından dolayı mı seviyorum, yoksa karikatür yap- masaydım yine şiiri sevebüir miydim diye..." Söz günümuz karikatürü üze- rine geliyor, son günlerde bir patlama gösteren karikatür ki- tapları üzerine. "Çok satışlı dergilerde kari- katür yapan arkardaşlarımın anlayışına karşıyım, onları tut- muyorum ama, bir meziyetleri var, onu da görmezlikten gele- miyorum. O da şu: Günlük ya- şamın birçok sonıniHiu karika- türün içine sokmalan. Bu onla- nn lehine bir olay, Bizim kuşa- ğa baktığımız zaman, biz siyasal-sosyal olaylan çiziyor- duk. Bizden öncekiler kimi sos- yal olaylar yanında karı-koca, âşık sonınlannı... Bu genç arka- daşlar hem bizim, hem bizden öncekilerin girmedikleri alanla- ra el attılar. Günlük hayatta ne varsa karikatüre soktular. Bana öyle geliyor ki o dergileri oku- yanlar, kendi sonınlannı gör- dükleri için bir satış da sağlan- dı. Yani ticari bir başan da elde ettiler. Bunu da küçümseyerek değil, beğenerek söylüyorum. ŞUBU da belirtmekte yarar var. Bu arkadaşlar konusal alan ge- nişliği sağlarken bir de karika- tür sanatuıa daha saygılı olsalar, yani bir çizgi, bir istifli kurgu ya- pabilseler, yıkarlar ortalığı..." Kitap kalsın Son olarak şimdiye kadar ni- ye albüm çıkarmadığına ya da bir kitap yapmadığına getiriyo- rum sözü. Oysa çoğu kişi "kitap" sahibi bilir Ali Ulvi'yi. "Ben de istiyorum benden bir şeyler kalsın" diye söze başlıyor Ali Ulvi ve sözü şöyle bağhyor: "Düşünüyorum, hiç kitap çı- kannazsam 40-50 >ıl sonra ben- den bir şey bulamaz insan. Ga- zeteler dagınıktır ama, kitap ka- hr. Bunu niye mi yapamıyorum? Bu iş için ayrılacak zaman ba- na yazık geliyor. İnsan ya çizer ya da kitap okur. Şimdi bu işle- rin zamanından çalarsam bu, bana harcanmış bir zaman gibi geliyor. Sonra seçerken olciı ne olacak? Spsyal-siyasal karika- türier mi olacak kitapta, kalıcı olanlar mı? Öncelikle kalıcı ka- rikaturlerimden bir kitap yap- mak istiyorum, daha azınlıkta olanlardan. Sonra da ötekiler- den, Türkiye'nin politik tarihi- ni de verenlerden yani..." Orhıın yazıtına restorasyon • ANKARA (AA) — Türkiye ve UNESCO'nun ortaklaşa yapacagı bir çahşma ile Moğolistan'da bulunan ve Türk tarihine ışık tutan Orhun yazıtlannın restore edileceği bildirildi. Türkiye, UNESCO şemsiyesi altında Moğalistan'da Orhun, Tula ve Selenga havzasında bulunan ve "Orhun yazıtlan" olarak adlandınlan Türkçe yazıtlann zamanla yok olmasını önletnek amacıyla bir çalışma başlattı. UNESCO tarafından görevlendirilen uzmanlar, kitabeler üzerinde çalışmalara başladılar. Tıırizm için özel vali • ANTALYA (AA) — Akdeniz Seyahat Acenteleri Derneği (AKSAD) Genel Sekreteri Abdullah Tekin, turizm faaliyetlerinin yoğun olduğu illere atanacak valilerın, turizm konusuna özeni ve ilgisi olan kişilerden seçilmesi gerektiğini söyledi. Muğla, Aydın, tzmir ve Antalya gibi kentlerde bunun zorunlu olduğunu kaydeden Tekin, "Klasik kalıplann ötesine ulaşamazsak, turizm pazarında rakip ülkelere yenik düşebiliriz" dedi. Burundaki seks hücresi • ANKARA (ANKA) — Burunda seks hücreleri bulunduğu bildirildi. New York Rockefeller Üniversitesi araştırmacılanndan Marlene Schwanzel-Fkuda, 10 yıldır sürdürdüğü araştırmalann sonucunda burunda seks hücreleri bulunduğunu ve bunun insanın seks yaşamında çok önemli etkileri olduğunu ortaya koydu. Amerika'da yayımlanan Discove dergisindeki haberde, Fkuda'mn insanlarda buluğ olayını başlatan ve Lhrh hormonu diye bilinen hormonun başlangıçta burunda ürediği ve daha sonra sinüier aracılığıyla beyne taşındığını keşfettiği kaydedildi. Şekere karşı ;t ve spordiyei • KONYA (AA) — Şeker hastalığının tedavisinde diyet ve spor yapmanın ilaç tedavisinden önce geldiği bildirildi. Selçuk Üniversitesi Tlp Fakültesi öğretim üyesi ve Türk Diabet Cemiyeti Konya Şubesi Başkanı Doç. Dr. Ahmet Kaya, yetişkin şeker hastalarında açlık kan şekerinin diyet, spor veya ilaçla düşürülmemesi halinde başta böbrek, göz ve sinir sistemi bozukluğu olmak üzere pek çok hastalığa yol açabileceğini söyledi. Çevre Koruma Fonu'na kaynak ANKARA (AA) — özel çevre koruma bölgelerindeki tarihi ve turistik çevre değerlerinin kçrunması için oluşturulan "Özel Çevre Koruma Fonu"na ilişkin yönetmelik Resmi Gazete'de yayımlandı. 383 sayılı kanun hükmünde kararname uyarınca hazırlanan yönetmeliğe göre fonun ita amiri özel Çevre Kurumu Başkanı olacak. Başkan, kanunlar ve yönetmeliklere göre fon kaynaklannm tahsilini, kullanılmasını ve kurum çıkarlarınm korunmasını sağlayacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle