Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet
Sahıbr Cumhunyct Malbaacıhk ve Gazetecıhk Turk Anonım Ştrfcelı adına
,\«!ır Nuti # Gend Ya>ın Muduru Hasan Ccanl. Muc-.scsc Muduru.
EaıiM ifklıgH. Yızı Uler Muduru Ok«> Gonrnsin. £ Hahcr Merkea
Muduru tajçın Bvyer. Sa>ta Duzcnı \oneımenı \h Aear 0 Temsı/ofer
\\K \RA \bmrt Tın. IZMIR HiknKI Çrtinkayt, ADANA. Çelın t i*rnoğlu
tc Polnıka Cetal B»^s>f*. Dıs Habalcr Eı^aa BUn. Ekonom. Cnflı Taıtu. Is-Scmbka J A ı u Kt»«ci kulıut.Cdal l « t .
Uîanbui Habrrkn KdBSİ Ka**k. Egmm Gcaca) Şajlaa. >urt Haberlen V«*H Dofu. Sp<" DanısiMnı AMnBfdır VMCMBM.
DIZI toılar k m a Çab)Ua- \rajlima. Ş«M» Alp». Doıeiım^ AMıJtaa V u n 9 Koortumor U M Kenalıaa # Malı
hlcr l-ral Eftot 0 Muhıset* M « l V«*r £ Buı*e-P!ari.ama S««tı Osmrabcfcothl 9 feklaın MK TorM £ Ek Ya>ınlar
Vavtrı ifunun Baslan \ a
Okuy AkaaL lalçia Ba?«r.
t » l . Hika« <.«*»»•
»r MUK>. l
I» Srara AkB«
<••* Bcsıuı -r Yaram. < umhunro Matbaaoiık v* GrauaHk TA4- TOrk Oca* Cad. 39/41 Cataloi>
l a a 34334 Is. PK 246 Ivunbui W SU 05 05 (20 haıl. T«tax: 12246. ftoc (1) 5 » 60 72 0
Ok» BuroUr A a k n 2 ı » OOlalp Blv In«ıi4p S. "x> 19 4, ld. 133 II 41-47, Tdejc 42344. Fu. (4) 133
llku 05 63 0 I » * - H Zıya Blv 1352 S. 2"5. k i 13 12 30. Tdcn 523)». Fa» (31) 19 53 60
: Inonu Cad 119 S No' I Kaı I. Td 19 37 !2 (4 hall. Tdct 62133. Faı: (71) 19 23 71
TAKVİM: 3 ARALIK 1990İALIK 1990 İmsak: 5.32 Guneş: 7.04 Oğle: 11.59 Ikındı: 14.22 Akşam: 16.43 Yatsı: »8.09
Ilk karikatürü 1940 yılındayayımlanan Ali Ulvi 40yıldır Cumhuriyet'te çiziyor
Çizgîlerle yarım yüzyıl
Abant'ta sempozyum
'Hemşireler
dahaiyi
eğitihneü'Abant'ta düzenlenen sempozyumda,
Türkiye'de hemşire eğitiminde
standardizasyona gidilmesi gereği vurgulandı.
Daha az, ama kaliteli hemşire yetiştirilmesi
önerilirken, Türkiye'de halen 35 bin hemşire
açığı var.
SERPİL GÜNDÜZ
ABANT — Türkiye'nin AT-
ye girmek amacıyla hemşire sa-
yısı arttınhrken "fad«" hem-
şire yerine, "kaliteli" hemşire
yetiştirmesi gerektiği savunul-
du. 5 ayn düzeyde gerçekleşti-
rilen hemşirelik eğitiminin hiz-
mette kalitesizliğe yol açtığı, bu
yiizden eğitimde standardizas-
yona gidilmesi gerektiği bildi-
rildi.
Saglık Bakanlıgı ile Vehbi
Koç Vakfı Hemşirelik Komite-
si'nce Abant'ta ortaklaşa du-
zenlenen "Hemşireliğe Bakış"
sempozyumunda hemşirelik
mesleğinin birçok sorunları ol-
duğu, bu sorunların da mesle-
ğın gelişmesini olumsuz olarak
etkilediği dile getirildi.
tki gün suren sempozyumda
hemşireler ve hemşire yetiştiren
öğretim üyeleri, hemşirelik eği-
timi, hemşirelik hizmeti ve yo-
netimi ile hemşireliğin yasal so-
runlarını tartıştılar. Konuşma-
cılar halen hizmet veren 63 bin
hemşireye karşıhk, 35 bin hem-
şire açığ^ bulunduğunu belirtti-
İer. Hemşire yetiştiren öğretim
üyesi yetersizliği üzerinde de
durulan sempozyumda bir
hemşirenin yetiştirilmesi sıra-
sında 10 milyon harcandığı, oy-
sa bir sosyal bilimci için devle-
tin sadece 400 bin lira harcama
yaptığı belirtildi.
Hemşirelik hizmetlerinin de-
netimsiz olduğu da vurgulanan
sempozyumda denetleyici hem-
şirelerin yetiştirilmesi ve hem-
şirelik danışma kurulu kurul-
ması önerildi.
Sempozyumun ikinci günün-
de düzenlenen "Türkiye'de
hemşirelik hizmetleri neden is-
tenildiği gibi degil?" konulu
panelde konuşmacılar, sağlık
ekibinin bir üyesi olan hemşi-
relerin de ülkenin sağlık politi-
kalannın belirlenmesinde gö-
rüşlerinin ahnması gerektiğini
söylediler ve etkin katıhmın
sağlanması amacıyla Yüksek
Sağlık Şûrası'nda daimi bir
hemşire temsilcisinin bulunma-
Ozel koruma
bölgelerî
Danıştay
yolunda
İDİL GÜRSEL
ANKARA — Özel çevre ko-
ruma alanı ilan edilen yerlerde
bazı bölgelerin konıma dışında
tutulması, bu bölgelerde yapı-
laşma sorununu da beraberinde
getiriyor. Mimarlar, "spekülas-
yona hizmet eden bir koruma-
cılık anlayışı"nın bulunduğunu
öne sürüyor. Gölbaşı Belediye-
si ise özel çevre koruma uygula-
masınm iptali için Damştay'a
başvurmaya hazırlamyor.
Daha önce ilan edilen koru-
ma alanlanna 21 kasımda yeni-
lerinin eklenmesiyle birlikte
"konıma" tartışması da büyiı-
yor. Mimar Oktay Ekinci, yeni
koruma bölgelerinden Pamuk-
kale'nin sorunlarını şöyle an-
latıyor:
Pamukkale'nin "kurtanlabil-
mesi" için en önemli iki koşul
olarak bu bölgede her türlü ya-
püaşmanın durdurulması ve ge-
rektiğinde mevcut (yanhş ama
nıhsatlı) tesislerin bile yıkılma-
sı kabul edilmişti. Yaklaşık 50
kadar bilim adamı, uzman,
plancı ve yöneticinin imzaladı-
ğı Pamukkale bildirgesinde, ha-
len çalışmaları sürmekle olan
Pamukkale koruma imar planı
temel ilke olarak alınmıştı. Son
kararname ise zaten 1. derecede
SİT alanı olan Pamukkale'yi 1-
derecede StT alanı yapıyor. Ye-
ni karar ise değil mevcut tesis-
leri, "subasmanian" bile kurta-
ran hükümler getiriyor. Böyle-
ce korunan Pamukkale değil,
orada daha önce yapılan ve Pa-
mukkale'nin ölümüne neden ol-
dukları için ortadan kaldınlma-
lan olmaz olan "bitmiş ve yeni
başlayan tesisJer" oluyor.
Yeni koruma alanlanndan
Foça'da koruma sınırı, yalnızca
"ketıt planı sıturlannı" içine alı-
yor. Ancak bu yerleşme bölgesi
dışında kalan ve özellikle Foça-
Yeni Foça kıyı kuşağmda bulu-
nan çoğu doğal ve kültürel StT
alanı olarak belirlenmiş koylar
ve yamaçlar koruma dışında bı-
rakılıyor. Aynı kıyıdaki Aliağa-
Gencelli de (santral bölgesi) ko-
ruma dışında tutuluyor. Ekinci,
bu planla santrala "yeşil ışık
yakıldığım" belirtiyor.
sını önerdiler.
Panelde soz alan, Vehbi Koç
Vakfı Hemşirelik Komilesi ku-
rucusu Vehbi Koç, "Bir hasta-
nede doktor ne kadar önemliy-
se, hemşire de o kadar
önemlidir" dedi.
Hemşirelik eğitimi sorunlan-
nı dile getiren Cumhuriyet Üni-
versitesi Hemşirelik Yükseko-
kulu Muduru Doç.Dr. Meliha
Atalay, halen tamamlama kurs-
lan, sağhk meslek liselerı, ön li-
sans ve lisans gibi değişik kate-
gorilerde hemşire yetiştirildiği-
ni, bu durumun da hizmette
kalitesizliğe yol actığını söyle-
di. Doc. Atalay, hemşirelik eği-
timi ile ilgili standardizasyona
gidilmesi gerektiğini savundu.
Ege Üniversitesi Hemşire-
lik Yükşekokulu Müdürü
Prof.Dr. İnci Erefe de konuş-
masında 6283 sayılı Hemşirelik
Yasası'nın günUmUz koşulları-
na uygun şekilde düzenlenme-
si gerektiğini sdyledi. Prof. Ere-
fe, "Türkiye'de benimsenen te-
mel hemşirenin tanımı, eğitim
düzeyi ve standardı belirlenme-
lidir. Bu hemşirenin, 2000 yılı
sağlık hedefieri doğrultusunda,
Avnıpa itandartlarına uygun
WHO ve Avrupa Konseyi ka-
rarlan doğruliusunda temel
egitimi li$e>e da>alı en az 4600
saat mesleki eğitim olarak ye-
tiştirilmiş bir hemşire olması
gerekir" dedi.
REFİK PURBAŞ
Ali Ulvi tam kırk yıldır Cum-
huriyet'in birinci sayfasında çi-
ziyor. llk karikatürü 1940 yılın-
da "Çoeuk Sesi" dergisinde çık-
tığına göre tam elli yıldır da ka-
rikatür sanatının içinde.
Ali Ulvi, "çizgide mizah" an-
laynşını benimseyen 1950 kuşa-
gı çizerlerinin önde gelenlerin-
den. Yazısız karikatürlerinde si-
yasal ve toplumsal olayları göz-
lemlerine dayanarak vermesiyle
biliniyor. Kişileri gülünçleştir-
mek yerine durum ve duşünce-
lerle alay etmeyi yeğliyor. Çizer-
liğinin 50. yılında Ali Ulvi ile
karikatürü konuşuyoruz. Nedir
karikatür? Ali Ulvi 50 yılın bi-
rikimiyle yanıthyor:
"Yıllardır kafamı kurcalayan
soru şu: Bir sanat eseri neden
sanat eseridir? Sözgelimi resim-
se, resmin ana ögeleri renkler ve
lekelerdir. Yani renklerin ve le-
kelerin kurgusu o resmi sanat
eseri yapar. Yine heykeli hacim-
lerin kurgusu, şiiri sözcüklerin.
muadği seslerin... Peki, karikatü-
rü sanat yapan şey ne? Karika-
türü sanat yapan şey, mizahın ve
çizginin kurgusu bence. Bunun
dışında bir şey ekliyorsanız ka-
rikatüre, onun, sanat kimliğine
hiçbir yaran yok. Sözgelimi ya-
n. İyi bir karikatürde \azının ol-
maması gerekir buna göre. Ya-
zı eklemedir çünkü..."
Ali Ulvi'nin bir özelliği 40 yıl-
dır Cumhuriyet'in birinci sayfa-
sında çizmesi. Peki, nedir gaze-
te karikatürcülüğü?
"Gazete karikatiirünü karika-
tür sanatından ayırıyorum" di-
ye söze başlıyor Ali Ulvi. Bu ay-
rımı yaparken de karikatür sa-
natının daha olumlu bir yeri ol-
duğunu belirtiyor özellikle.
Çünkü gazete karikatürcüluğü
sanatı bir amaç olarak kullanı-
yor, araç olarak değil.
Birinci sayfada çizmeseydi ka-
rikatürcülüğü başka boyutlara
ALİ ULVİ'DEN
GÖRÜŞLER
Bana göre kolay olan
devlete, hükümete
karşı bir şeyler
söylemek. Eleştirel
düşünce için çok
kolay o. Alt tarafı
hapse girersiniz. Zor
olan, halkın genel
kanısı var va nna karsı değü, gaBba uyguluyoruz. BanaKanısı ydr ya, ona Karşı k o | o | g n d e v h ü k ü
bir şeyler söylemek.
ruluğun da bu olduğuna inanı-
yorum. Çoğunluk orada çün-
kü."
Kimi karikatürleri 12 Mart,
12 Eylül gibi dönemlerde gaze-
tede yayımlanmadı Ali Ulvi'nin.
Bu dışandan gelen bir sansür,
acaba sanatçının kendi kendisi-
ne uyguladığı sansür konusun-
da ne düşünüyor Ali Ulvi?
"Çizerken uygulamıyonım di-
yonım ama acaba gerçekten
dogru mu bu? tn&anın elinde
d ü
mete karşı birtakım şeyleri söy-
lemek. Eleştirel düşünce için
çok kolay a Alt tarafı hapse
girersiniz. Zor olan, halkın ge-
nel kanısı var ya. ona karşı bir
ALİ LLVİ— Karikatürlerini artık bir kitapta toplayacak.
uzanabilir miydi Ali Ulvi'nin?
"Hayır" diyor, "Öteki sayfalar-
da çizseydim fazla bir şey degiş-
mezdi, belki daha az siyasal ka-
rikatür yapardım. o kadar. Al-
tını çizmek istediğim nokta şu:
Gazete karikatürcüsü bir kari-
katür sanatçısı degildir, ama za-
man zaman da karikatür sana-
tına örnek karikaturler yapar.
Siyasal ola\ karikatürünün sı-
kıntısının uzaklaştığı anlarda
özellikle. Ama bunlar azınlıkta
kahr."
Bu anlamda gazete karikatür-
cüsü zamanla yanşıyor. Bu ya-
rış içinde nasıl ve nelerden bes-
lenecek? Öteki sanatlarla ileti-
şimi nasıl olacak? Ali Ulvi bu-
nu sanatçının "merak" öğesine
bağhyor, bunun yanında da bir
çok şey\ bılmesine. Biyolojiden
fîziğe, felsefeden şiire birçok şeyi
bılmesine, bunlara merak duy-
masına yani... Bu da sanatçıyı
bir şeyin içyüzünu ortaya çıkar-
maya ve yorum yapmaya götü-
ruyor. "Yorum" üzerinde ayrı-
Söylediğinizin doğru
olduğunu bildiğiniz
halde, kamuoyunu ._
rahatSlZ edecek şeyler... şey söylemek. 'sîz biliyorsûnuz
ki bu soylediğim doğrudur, ama
Karıkatürle şıır
arasında bir yakınlık
görüyorûm. Şiirde
mecaz, istiare, teşbih
kullanılıyor, aynı
şeyler karikatürde de
var. Tezat sanatı da zıt
gibi görünse de bir
başka türlü benzeyiş
aslında. Şiiri çok
seviyorum ve acaba
karikatüre
yakınlığından dolayı
mı diye düşünüyorum...
ca duruyor Ali Ulvi:
"Yorumun doğru olması ge-
rekir. Yani bem çizgi sanatı ola-
rak guzel yapmaya çalışacaksı-
nız, espri olarak guzel yapmaya
çalışacaksınız hem de o güzelli-
ğin içinde bir doğru olacak. Sa-
natçı nasıl dogrudan yana ola-
babilir? Birtakım konularda çok
bilgisi olursa ancak o zaman
dogrudan >ana olabilir. Ben ilk
gençliğimden bu yana dogrudan
yana olmayı seçtim. Örnegin
emekten yana bir insanım. Doğ-
"ÇöldeBir Çay"fılmi ile mutluluğun olanaksızlığı îemasını işleyenyönetmen Bertolucci şöyle diyor
'Acının ııostaljislııi duydııırfBertolucci: Paul
Bovvles'un romanını
okurken acının
nostaljisini duydum
içimde. Kit ve Port
birbirini çok seven,
fakat mutlu olamayan
bir çift. Çiftin gizemi
bu. Vurgulamak
istediğim nokta da bu.
Sevginin içinde
mutluluğu yakalamanın
olanaksızlığı.
NİLGÜN CERRAHOĞUJ
ROMA — Bernardo Berto-
lucci, üç yıldır "Çölde Bir Çay'-
'ı içinde taşıyor. Bir buçuk yıl
önce "Cumhnriyet"e yaptığı-
mız bir söyleşi için
"Trastevere" Mahallesi'ndeki
evinde buluştuğumuzda, vizyo-
na girer girmez olay haline ge-
len filmin kitabı masasının üze-
rinde duruyordu.
Çekim için son hazırlıklarmı
tamamlayan Bertolucci, Paul
Bovvles'un asıl adı "The Shelte-
ring Sky" (Koruyucu Gökyüzü)
olan kitabıyla Çin'de "Son
tmparator"un çekimi sırasında
tanıştığım söylüyordu. Çok ta-
nmmış bir yazar olmamasına
rağmen bir kesim "entel" ara-
sında adı sık sık dolaşan Bovv-
les'un kitabını geç okumuştu
ünlü yönetmen. Okur okumaz
da "filmleştirmeye" karar ver-
mişti.
Söyleşinin, henüz doğmamış
bu film üzerinde değil de diğer
yapıtlan üzerinde olmasıru yeğ-
leyen Bertolucci'nin uzun za-
mandır bir virüs gibi bu filmi
kanında taşıdığı belliydi.
"Son İmparator gibi kalaba-
lık, büyük, ekranlara sığmayan,
görkemli bir Blmden sonra; tek-
rar bir çiftin yalnızlığına dön-
meyi arzuladığım" açıklamak-
tan kaçmmadı Bertolucci ve da-
ha fazla anlatmamak; hep bu
film hakkında konuşmamak
için kendisini hep frenledi. Ama
"Çölde Bir Çay"ın da "Son
Tango" gibi mutluluğun ola-
naksulığmı irdeleyen bir film ol-
duğunu da sözlerine ekledi.
"Paul Bovvies'un romanını
okurken acının nostaljisini duy-
dum içimde" diyen yönetmenin
sözlerinde dozu beîirlenmeyen
otobiyografık öğelerin ağırlığı
hissediliyordu. "Evet işte beni
'Çölde Bir Çay "ı yapmaya iten
de bu oldu. Kitapta psikolojik
olan her şeyi fizyolojik bir dille
anlatmak isüyonım. Kit ve Port
birbirini çok seven fakat mutlu
olamayan bir çift. 'Çiftin
gizemi' bu. Paul Bowles'un
1940'lann sonuna yerlestirdigi
Kit ve Port, bu anlamda çok
modern bir çift. Çölde Bir Çay'-
ın baş aktorltrinin rahatsızlığı-
nı ben bugiin etrafımda sürekli
olarak hissediyoruın. Vurgula-
mak istediğim nokta da zaten
ÇÖLDE BİR ÇAY — Filmin başoyuncuları John Malkovich (Port) ve Debra Winger (Kit) çölde sevgi arayan bir çifti canlandınyor.
sevginin olanaksızlığı değil; sev-
ginin içinde mutluluğu yakala-
manın olanaksızlığı..."
Bertolucci'nin son başyapıtı
"Çölde Bir Çay" büyüleyici bir
film. Şimdiye dek ekrana bu gü-
zellikte aktarılmamış Sahara'-
nın gözahcıhğı, Port ve Kit'i oy-
nayan John Malkovich ve Deb-
ra Winger'ın beyaz perdeyi de-
len usta oyunu, Kara Kita'nın
görkemli manzara ve insanları,
olay yerlerinin seçimi, ışığın ola-
ğanüstülüğü, Ivttorio Storaro'-
nun iç geçirten fotoğraflan, Ja-
mes Acheson kostümleri ve Af-
rika müziği tümüyle hayranlık
verici.
Bowles'un güç öyküsüyle boy
ölçüşen baştan çıkarıa tüm bu
fiziki güzelliklerin yani sıra
"Çölde Bir Çay'", öyküsüyle de
irisana yoğun duygular yaşatı-
yor. Öyku içlerüıdeki cehen-
nemlere inebilen izleyicilerin;
çok özel, çok kişisel tellerine do-
kunabiliyor. Kit ve Port'u ya-
şamsal açmazlaruı uçurumuna
iten seruven, Tanca limanınm
göz kamaştırıcı ışığı ile başlıyor.
Bu paralı ve külturlu çift (ko-
mpozitor Port ile yazar Kit)
Tanca'ya gene kendileri gibi
zengin ve amaçsız dostları Tun-
ner (Campbell Scott) ile iniyor-
lar. Bovvles'un olduğu denli
Fitzgerald ya da Moravia'ya aıt
olabilecek karakterlerın yolcu-
luk turleri arasındaki buyuk ay-
rım hemen vurgulanıyor. Berto-
lucci, Kit ve Port Moresby'nin
zaman kavramma sahip olma-
yan koksüz gezginciler olduğu-
nu çeşitli nüanslarla belinirken
Tunner'ın hep nihai hedefe var-
dıktan sonra eve dönecek bir tu-
rist olduğunu haurlatvyor.
"On yılı aşan bir evliliğin
içinden gelen Kit ve Port, acı ve-
ren bir nevroz ve imkânsızlıklar
dengesi üzerinde duruyorlar.
Yokluğu, hiçliği simgeleyen çöl-
de mutsuz çift, çeşitli yerlerden
kopan ilişkilerini bir araya ge-
tirmeye çalışıyorlar ve evliliğin
halhamurluğu içinde yitirilen
kimliklerini yeniden bulmayı
amaçlıyorlar. Yola daha az ge-
rilim ve daha az duygusal bagaj-
la çıkan Tunner ise gerek Port,
gerek Kit'e hafıf âşık olan ortak
dost olarak üçgeni tamamhyor.
Ama yolculuk ilerledikçe Tun-
ner bile alıkonamayan bir sıkıntı
dolambacına surukleniyor ve gi-
derek benliğini saran bir içe dö-
nüşü engelleyemiyor.
Port çölde başından beri yal-
nız tehlikeyi ve yitirilmeyi an-
yor. Çünkü Kit'e olan sevgisi
acılı bir sır ortakiığından başka
hiçbir vere gidemiyor. Karı ko-
"ca ayn otel odalannda yatıyor-
lar ve yalnız bir kez sürekli hiç-
liği çağrıştıran çol kumlanrun sı-
nırında sevişmeye çabahyorlar.
Bertolucci, Kit ve Port'a ilişkin
her planda Bow!es'a sadık ka-
lıyor ve yazarın knabında hep
öne çıkardığı tedirginlik ve hu-
zursuzluğa "'tercüman oluyor".
Çiftin içindeki karabasanlar bü-
yûrken dış manzaralar büsbü-
tün baştan çıkancı bir güzelliğe kisinden kurtaramadığım ve bir
bürünüyor. Kit ve Port, Con- süre kendine gelemediğini anla-
radvari bu "iç yolculuğu" sıra-
sında bir noktada Tunner'dan
kopuyorlar. Port ise sonunda
bir anlamda Afrika'da aradığı
belayı buluyor ve ateşler içinde
tifodan ölüyor. Kit, Tuareg ka-
bilesi ker\anlanndan birine ka-
tıhyor. Hiçbir kültürel ve dil ile-
tişiminin olmadığı bir Tuareg'-
le sevişirken aradığı kurtuluşu
çölde de bulamamanın ayırdmı
yaşıyor. Ve kendi dünyasına
suskunlaşmış, yoklaşmış bir ka-
dın olarak dönüyor.
İnsanın çok derinlerine uza-
nan bir hiçlik yolculuğunu ek-
rana taşıyan bu zor filmin çok
güç gerçekleştirildiğini anlatıyor
Bertolucci. "Beyazperdede ar-
tistlerin alnında gördüğünüz her
ter damlası makyaj değil,
gerçektir" diyen yönetmen ek-
liyor: "Filmi çekerken kamerayı
VV'ignger'la Malkovich'in ciltle-
rine hatta gözeneklerine yapış-
tırdım. Benim için en tüyler
üpertici sahne olan Kit ve Port'-
un sevişmesi sırasında aktörler
agladı. Aralanndaki arzu birden
sözcüklere venik duşmüştü. Ko-
nuşmaya başladıklan anda tut-
kuyu yitirmişlerdi. Bu öylesine
acılı bir sahnevdi ki Uinger ve
Malkovich setin dışında da ag-
lamaya devam ettiler. Filmdeki
rollerivle gerçek >aşamın çakış-
tığı enstantaneler yaşandığı bel-
liydi."
Başroldeki Debra Winger da
kendisini uzun zaman filmin et-
tıyor verdiği söyleşilerde, "Çöl
yavaş yavaş içime işledi" diyor
VVinger ve sözlerine şöyle devam
ediyor: "Poıi'un ölümünden
sonra Kit büyük bir degişimden
geciyor. Kendisini çöl kumlann-
da yitiriyor ve bir Tuareg'in sev-
gilisi oluyor. DelUigin sınınndan
geçiyor, sessiziigin dilini öğreni-
yor ve göçebelerin giysileri ile
türbanlannı giymek için kendi
gjysilerini gömüyor. tşte tüm bn
sahneleri çevirirken ben de ben-
zeri duygulara kapıldım. Ama
içimde bir çol kaldı."
Filmi oluşturan yönetmen ve
oyunculardan hep bir şeyler ta-
şıyan ve onlann parçasına olan
"Çölde Bir Çay"ı, perdede yer
yer "anlatan" 80'lik yazar Pa-
ul Bowles da hep kendisini an-
latıyor. Filmle birlikte yaşayan
bir mitosa dönüşen yazann ek-
randa dağılan sesiyle biten öy-
kü zaten Bovvles'un birer gülle
gibi düşen tümceleriyle sona eri-
yor: "Yaşamı hep bitip tüken-
meyen bir güç olarak duşünüyo-
ruz. Sonsuza dek her şeyin tek-
rar tekrar yinelenebilecegini var-
savıyoruz çünkü. Fakat kaç kez
yetişkinlik çağımıza ait unutul-
maz günü hatırlanz ki? Kaç kez
hani o günsüz düşünemediğimiz
yaşamımızın bu onemli kilomet-
re taşını duyumsanz? Üç ya da
dört kez mi? Kaç kez daha do-
lunayı görecegiz kimbilir? 20
kez belki. Oysa her şey sonsuz-
muş gibi..."
bunu söylersem kamuovu rahat-
sız olacak, işte zor olan bu..."
Şiir sevgisi
Alı Ulvi şiire çok yakın duran
bir çizer. Şiirin karıkatürle iliş-
kisi, üzerinde yıllardır düşündü-
ğü bir konu:
"Karikatürle şiir arasında bir
yakınlık göriiyorum. Şiirde me-
caz, istiare, teşbih kullanılıyor,
aynı şeyler karikatürde de var.
Çizer bunlan şairin kullandıgı
gibi kullanmıyor ama, gene de
kuUanıyor. Çünkü tezat sanatı
da zıt gibi görünse de bir başka
türlü "benzeyiş" aslında. Şiiri
çok seviyorum ve zaman zaman
düşünüyorum, acaba karikatü-
riin şiire yakınlığından dolayı mı
seviyorum, yoksa karikatür yap-
masaydım yine şiiri sevebüir
miydim diye..."
Söz günümuz karikatürü üze-
rine geliyor, son günlerde bir
patlama gösteren karikatür ki-
tapları üzerine.
"Çok satışlı dergilerde kari-
katür yapan arkardaşlarımın
anlayışına karşıyım, onları tut-
muyorum ama, bir meziyetleri
var, onu da görmezlikten gele-
miyorum. O da şu: Günlük ya-
şamın birçok sonıniHiu karika-
türün içine sokmalan. Bu onla-
nn lehine bir olay, Bizim kuşa-
ğa baktığımız zaman, biz
siyasal-sosyal olaylan çiziyor-
duk. Bizden öncekiler kimi sos-
yal olaylar yanında karı-koca,
âşık sonınlannı... Bu genç arka-
daşlar hem bizim, hem bizden
öncekilerin girmedikleri alanla-
ra el attılar. Günlük hayatta ne
varsa karikatüre soktular. Bana
öyle geliyor ki o dergileri oku-
yanlar, kendi sonınlannı gör-
dükleri için bir satış da sağlan-
dı. Yani ticari bir başan da elde
ettiler. Bunu da küçümseyerek
değil, beğenerek söylüyorum.
ŞUBU da belirtmekte yarar var.
Bu arkadaşlar konusal alan ge-
nişliği sağlarken bir de karika-
tür sanatuıa daha saygılı olsalar,
yani bir çizgi, bir istifli kurgu ya-
pabilseler, yıkarlar ortalığı..."
Kitap kalsın
Son olarak şimdiye kadar ni-
ye albüm çıkarmadığına ya da
bir kitap yapmadığına getiriyo-
rum sözü. Oysa çoğu kişi
"kitap" sahibi bilir Ali Ulvi'yi.
"Ben de istiyorum benden bir
şeyler kalsın" diye söze başlıyor
Ali Ulvi ve sözü şöyle bağhyor:
"Düşünüyorum, hiç kitap çı-
kannazsam 40-50 >ıl sonra ben-
den bir şey bulamaz insan. Ga-
zeteler dagınıktır ama, kitap ka-
hr. Bunu niye mi yapamıyorum?
Bu iş için ayrılacak zaman ba-
na yazık geliyor. İnsan ya çizer
ya da kitap okur. Şimdi bu işle-
rin zamanından çalarsam bu,
bana harcanmış bir zaman gibi
geliyor. Sonra seçerken olciı ne
olacak? Spsyal-siyasal karika-
türier mi olacak kitapta, kalıcı
olanlar mı? Öncelikle kalıcı ka-
rikaturlerimden bir kitap yap-
mak istiyorum, daha azınlıkta
olanlardan. Sonra da ötekiler-
den, Türkiye'nin politik tarihi-
ni de verenlerden yani..."
Orhıın yazıtına
restorasyon
• ANKARA (AA) —
Türkiye ve UNESCO'nun
ortaklaşa yapacagı bir
çahşma ile Moğolistan'da
bulunan ve Türk tarihine
ışık tutan Orhun
yazıtlannın restore edileceği
bildirildi. Türkiye,
UNESCO şemsiyesi altında
Moğalistan'da Orhun, Tula
ve Selenga havzasında
bulunan ve "Orhun
yazıtlan" olarak
adlandınlan Türkçe
yazıtlann zamanla yok
olmasını önletnek amacıyla
bir çalışma başlattı.
UNESCO tarafından
görevlendirilen uzmanlar,
kitabeler üzerinde
çalışmalara başladılar.
Tıırizm için
özel vali
• ANTALYA (AA) —
Akdeniz Seyahat Acenteleri
Derneği (AKSAD) Genel
Sekreteri Abdullah Tekin,
turizm faaliyetlerinin yoğun
olduğu illere atanacak
valilerın, turizm konusuna
özeni ve ilgisi olan
kişilerden seçilmesi
gerektiğini söyledi. Muğla,
Aydın, tzmir ve Antalya
gibi kentlerde bunun
zorunlu olduğunu kaydeden
Tekin, "Klasik kalıplann
ötesine ulaşamazsak, turizm
pazarında rakip ülkelere
yenik düşebiliriz" dedi.
Burundaki
seks hücresi
• ANKARA (ANKA) —
Burunda seks hücreleri
bulunduğu bildirildi. New
York Rockefeller
Üniversitesi
araştırmacılanndan Marlene
Schwanzel-Fkuda, 10 yıldır
sürdürdüğü araştırmalann
sonucunda burunda seks
hücreleri bulunduğunu ve
bunun insanın seks
yaşamında çok önemli
etkileri olduğunu ortaya
koydu. Amerika'da
yayımlanan Discove
dergisindeki haberde,
Fkuda'mn insanlarda buluğ
olayını başlatan ve Lhrh
hormonu diye bilinen
hormonun başlangıçta
burunda ürediği ve daha
sonra sinüier aracılığıyla
beyne taşındığını keşfettiği
kaydedildi.
Şekere karşı
;t ve spordiyei
• KONYA (AA) — Şeker
hastalığının tedavisinde
diyet ve spor yapmanın ilaç
tedavisinden önce geldiği
bildirildi. Selçuk
Üniversitesi Tlp Fakültesi
öğretim üyesi ve Türk
Diabet Cemiyeti Konya
Şubesi Başkanı Doç. Dr.
Ahmet Kaya, yetişkin şeker
hastalarında açlık kan
şekerinin diyet, spor veya
ilaçla düşürülmemesi
halinde başta böbrek, göz
ve sinir sistemi bozukluğu
olmak üzere pek çok
hastalığa yol açabileceğini
söyledi.
Çevre Koruma
Fonu'na kaynak
ANKARA (AA) — özel
çevre koruma
bölgelerindeki tarihi ve
turistik çevre değerlerinin
kçrunması için oluşturulan
"Özel Çevre Koruma
Fonu"na ilişkin yönetmelik
Resmi Gazete'de
yayımlandı. 383 sayılı
kanun hükmünde
kararname uyarınca
hazırlanan yönetmeliğe göre
fonun ita amiri özel Çevre
Kurumu Başkanı olacak.
Başkan, kanunlar ve
yönetmeliklere göre fon
kaynaklannm tahsilini,
kullanılmasını ve kurum
çıkarlarınm korunmasını
sağlayacak.