22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyel Sahıbı: Cumhunyct Malbaaalık vı Gunecılık Turk Anoıum Şırkeıı adına N»dir N»* # Gcnd Yayın MüdUnl Hnan C n ı l , MUKKK Müdurü EaUat l «aklıjM, Yazı Işlcn MudUrü Okıy Goarnsin. 0 Haber Merkea MUduru ValfM Baytr. Sayfa Duzcnı Yonetmcnı Alı Aar 0 Temsılaler ANKARA Ateef Tın. İZMIR Hiknrl Çetiakay*. ADAiNA. Ç«m \$«ıothı Iç PdıuU. Cttal B^U^K. Du Haberlcr Eıj»« •Ucı. Ekonomı C«*ü Ikffaa. U-Scndılu. $ * • b u d KOIıtlr Cdal Lncr. Isunbul HatKTİen feaal Kac*. Elnım Gcaoa $•?!••. Vun Hıbtrlen Xc*< Daf», Spor Dunıunı AMtftedır Vtcdnak DJI YazıUr b r a Çıfcıku. Armırnu ŞaUı Alp» Dotriımt A H d d h n Q Koordınuör Abacl Konhaa # Malı Ism E™t Eriıaı 0 Muhıscbc U n tan 0 Buı;c PUrnmj Scf> O—ı«>wmlı 0 Rekjaoı A»e ton £ Ek Yayinbr H»l» U » l % Idıre H ı x n Gaıtr 9 Uioıııc Öaakr Ç<at 0 »l§ı IMon Nail loi # Posonrt 5r frrın *uruu Bukan "«••* Vadl OkMj A W Vslca Bn<r. Ha» CeaaL Hık_t< ÇKiaka». Okn G6aoula. l|ar Maau*. tlku Sdç«» Ali Skmn. Ahan Tu Auofi w VffMM Cumhırn)*! M*tba»nl]i vr Gueucifik TA-ŞL Türk Ocaf Caû J9 34Î34 Isl PK 246 Uunbul Td 512 05 0! (20 hal), Tefc*. 22246, Fta (1) SM 60 72 0 Bunltr AakafS. Zıya GokDp Bh InMap & No 19/4. Td 13) II n-C. TOa- 42344. Fu (4) 1}} 05 « • lltfr H Zıyl Blv I3S2 1 U , W 1] 12 30, Tcta. 52339. Fl*. 131) 1» 53 «0 InMHI Cld 119 & ho I Kaı I. Td 19 37 52 (4 hal), TekjL 62155. F». tft) 19 15 lt TAKVİM: 24 ARALIK 1990 lmsak: 5.47 Guneş: 7.19 Oğle: 12.08 Ikindi: 14.27 Aksam: 16.47 Yaısı: 18.14 Modada 30 yıllık öykü Jhlentino kadınlanİtalyan modasımn "1 numarası" olan Vatentino, son yıllann çılgınlıklarına hiç kulak asmıyor ve "kadını kadın gibi görmek istediğini" her fırsatta yurguluyor. Valentino'nun tek derdi şık kadınların giderek azalması. NİLGÜN CERRAHOĞLU ROMA — Ispanyol merdi- venlerinin yanıbaşındaki "Boc- ct di Leone" Sokağı'nda Va- lentino'nun Noeh'n kırmın si- yah ve yeşil renklerine bezen- miş butiği hemen göze çarpı- yor. Roma'nın "in" yerlerini iyi bilenlerin kaldığı "Hotel d'Ing- hilterra"nın hemen sağındaki butiğin orta camında insan bo- yunda dirseklere dek uzanan iki kırmızı eldivenli kadın eli görünüyor. Bilekleri kalın straslı bileziklerle süslü bu uzun, ince parmaklı seksi ka- dın eUeri düzinelerle kırmızı gü- lün bulunduğu iri bir sepetin içinden fırlıyorlar. Ve dua edercesine gökyüzüne doğru açtıkları avuçlarının ortasında siyah harflerle yazılmış "Valentino" imzasını taşı- yorlar. Lüks, tılsım ve düş karma- sından oluşan barok bir zevk ile havada parfüm gibi uçuşan sansualite dolu Valentino femi- nitesi, vitrin camını delerek aralık ayazının dondurduğu so- kağa taşıyor. öyle ki vitrinin önünden geçen her kadın en az bir kez duruyor ve sanki birden Binbir Gece Masalları'nın bü- yüsüne kapümış gibi bir an için olsun çıplak teninin üzerinde içeride rengârenk asılı tuvalet- lerin satenlerini, kadifelerini, tüllerini hissediyor. ftalyan mo- dasımn "bir namara"sı Valen- tino, bu işi çok iyi biliyor. Geçen hafta moda dünyasın- da 30. yılını kutlayan Valenti- no, son yüların çılgınlıklarına hiç kulak asmıyor ve "kadını kadın gibi görmek istediğini" her fırsatta yineliyor. Paris'te 50'li, 60'lı yıllann ünlu moda- cısı Balenciaga'nın yanında ye- tişmiş olan Valentino, bunu nostaljiyle haûrbyor ve artık et- rafta gerçek anlamda şık kadın görememekten yakınıyor. "Bir zamanlar" diyor Va- lentino "Her şey o kadar konJ- rollii, temiz ve hoştu ki şık ve zarif kadınlara ber yerde rast- lıyordunnz. Fada imkânı ol- mayanlar bile beJli kurallann içinde giyinivoriardı. Yapabi- len günde dort kez ust baş de- giştiriyordn. Sabah kıyafeti, öğieden sonra giysisi, kokteyl lulıgı, küçük 'soire' (gece) ve büyük 'soire' kıyafetkri bep farkJıydı. O yıllard» bambaşka bir 'allure' (albeni) vardı. Bugiin ise tayyörlü şık bir kadın göre- bilmek için New York ya da Paris'e gitmek laam. Yalnız bu iki keatte arada bir iyi bir res- toranda boyle bir şıklığa rast- lay abiliy orsunuz.'' Dunyanın en zengin kadınla- nnın favori terzisi, tabulan ve tüm kurallan yıican modern za- manlardan hiç hoşlanrruyor. "Maalesef" diyor günümüz modasından bahsederken "Şimdi büyük bir karmaşa var. Her şey fazla fazia. Fada Mr çılgınhk, fazla seksilik, fazia çıplaklık, fazla aşınlık hükıim süriiyor. Sonra bu gençlik kompleksi de giilünç. Fevkala- de güzel bir kadın da beBi ya- salara uymalı. Örnegin bu ya- salardan biri 40 yaşındaki bir kadının, 20 yaşındaki bir genç kız gibi artık ortalıkta mikro eteklerie dolaşmamasını söylü- yor. Birtakım stnırlar zorlan- mamalı. Zira yalnu zarafetin degil, terbiyenin suurian da bu- nu gereküriyor." Tüm tutuculuğuna rağmen Valentino, Loden, Burberry, Tvit tayyör, küçük çiçekli bluz- lar, uzun pileli etekler ve tvin- setlerden oluşan bir Laora Aah- ley giyiminden de nefret ediyor. Bu tarz giyimi düş gücünden uzak bir "bon chic, bon genre" olarak tanımlayan "üstat", "kadın" diyor, "havah ouna- lı. Hoşluğuyla çarpmalı. Bn tümce benim için çok önemli. Kadın hoş olmalı. Ama bunun için üzerinde taşıdıgı giysiler yetmiyor. Uyandırdığı ilgi, ki- şiliği, beslediği dostluklar, ta- şıdıgı fıkirler ve turuşturabfldigi tartışmalar hep bu tanımın içi- ne giriyor." Tatar Cumhuriyeti Başbakanı Sabırov, yarım yüzyıldır kopan bağları kurmaya geldi Tataristaııclaıı^Merhaba'Türkiye ile kültürel ve ticari ilişkiler kurmak isteyen Tataristan, 4 ay önce "egemenlik" ilan etti. Şimdi ürettiği değerlerden "pay alma" savaşında. Rusya Federasyonu Devlet Başkanı, Tatar Başbakaıu'nın "egemenlik" isteğini şöyle yanıtladı: "Yutabildiğiniz kadarını alırsınız!'' Tataristan-Türkiye su yolugemiile 15gün. Tatarlar hampetrol satmak ve ortak şirketler kurmak istiyorlar. KEREM ÇALIŞKAN Tataristan Başbakanı Mu- hammed Sabırov, Tûrkiye'de. Şimdi 'Tataristan da neresi' di- yebilirsiniz. Bu küçük ülke Sov- yetler Birliği'nin sayılan 60"ı ge- çen "özerk cumhuriyetierindeB" birisi. Başkenti Kazan, Mosko- va'nın 800 km. kadar doğusun- da. Genişligi 98 bin km kare, nü- fusu 3.6 milyon Halkın yansı Müslüman. Ko nuşulan Tatarca'nın sözcükleri- nin üçte biri "Turkçe" kökenli. Tataristan'da yaşayanlann yüz- de 48'i Tatar, yüzde 43'ü Rus. Geri kalanlar ise tam 108 ayn ve değişik "milliyetten." Bu kesim Ukraynalılardan Yakutlara, Be- yaz Ruslar'dan Çuvaşlara uza- nan geniş bir yelpaze çiziyor. Halen 20 kadar cami faaüyet halinde Egemenlik lşte bu küçük ülke Tataristan, 30 Ağustos 1990'da yani bundan 4 ay önce "egemenlik" ilan et- miş. Mart ayında seçilen ve yüz- de 90'ını komünıst partililerin oluşturduğu Tataristan Yüksek Sovyeti (parlamento), diğer özerk cumhuriyetlerin izinden giderek Rusya Federasyonu için- de, daha bağımsız ve egemen (squverain) bir yol izlemek için çaba harcamaya başlamış. Par- lamentoda azınlıkta olmasına rağmen başlıca 2 muhalefet ha- reketi de "milli egemenlik" isti- yor. Tataristan Devlet Başkanı Şaymişev Mintimur Şaripoviç- in önerisi ile parlamento tarafın- dan başbakanüğa seçilen Mu- hammed Sabırov, Turkiye'ye ge- KİMLÎKKARTI TATARİSTAN Statü: Özerk cumhuriyet. Nüfus: 3.6 milyon. Genişlik:98binkm : . Baskent: Kazan (1.3 milyon). Tarihçe: 10-15. yüzyülar arasında Güney Sibirya'da Bulgar adıyia anılan topluluklar vardı. Moğol akınları sonucu bu topluluklar Batı'ya göç etti. Bir kol Kazan Tatarlannı oluşturdu. Korkunç Ivan, 1558'de Kazan'ı işgal ederek Tatarları Rusya'ya bağladı. Yansı Hıristiyan oldu. Halen SSCB'de 8 milyon Tatar var. lişini yeni kazamlmaya başlayan bu "egemenlifin" bir parçası olarak görüyor. Rusya Federasyonu'ndan Ya- kıt Birliği Başkanı Anatoly Li- surenko ve yanındaki heyetle birlikte Tûrkiye'de incelemeler- de bulunacak olan Tataristan Başbakanı, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Şükrü Yürür'ün davet- lisi olarak bu hafta Anka- ra'da resmi temaslarda bu- lunacak. Heyeti, Istanbul'da Türk-Sovyet ticari ilişkilerinde önemli bir payı olan ve şu sıra 10. kuruluş yıldönumü kutlayan Degere firması ağırlıyor. Gönül bagı "Ticarel o kadar önemli de- gil, gönül birliği önemli." Böy- le diyor 58 yaşındaki 3 çocuklu, san saçları ile Tataristan Başba- kanı Sabırov. Soyadı Türkçe "sabretmek" kökünden turemiş. Yanm yüzyıl sabretmiş Tatar- lar. "Elimiz kolumuz bagtaydı" diye anlatıyor Sabırov. "Git de- dikteri yere gider, söyte dedikle- rini soylerdik." Gorbaçov ve pe- restroyka polıtikası ile birlikte kendi "ulusal kimliklerini" bul- maya ve "başlannı dik tuünaya" başlamışlar. "Elimiz çöznldn, TÜRKtYE ÖZLEMt — TatarisUn Başbakanı Muharamed Sa- bırov (58) "Yıllardır Turkiye'ye gehnenin özlemini çekiyordum. Nihayet bn gerçekleşügi için mutluyum. Yarım yüzyıldır elimiz bağlıydı. Artık kendi başımıza hareket edebiliyoruz" diyor. ama kaslar uyuşmuş, hareket ederken acıyor" diye anlatıyor bunu Muhammed Sabırov ve el- leri çözüldükten sonra ilk yap- tığı iş "50 yıldır içinde >«tan öz- lemi gerçekleştinnek" olmuş ve Turkiye'ye gelmiş... "Nedir bn Türk-Tatar bagianüsT diye soruyorum. Gü- lüyor. öykü eskilere, 8-9. yüzyü- lara Orta Asya'ya kadar uzaru- yor. Bulgar devleti, Altınordu devleti "Türkik"kökenli kavim- lerin Orta Asya'da cirit atıp: Moğol istilası Ue Batı'ya sürül- düğü cağlar. Sonra yüzyıllar içinde birbirinden aynlan kopan topluluklar, ama başka toprak- larda, başka ülkelerde de olsa, geleneklerde göreneklerde bulu- nan bazı ortak yanlar, birden or- tak sözcüklerde anlaşmamn gü- lümsemesi... "Borası beni çekiyor" diyor Sabırov ve ekli- yor: "Neden Ispanya çekmi- yor?" Talaş böreği Başbakan Sabırov, latarlann milli yemeglni sorunca anlatma- ya başlıyor. "Patatesi, bavucu ince ince kıyarsınız, içine koyun ya da tavşan etini didip koyar- sınız, sonra yufkaya sanp fın- na verirsiniz. Biz buna balaş bö- regi deriz." Çeviriyi yapan De- gere firması hukuk damşmanı Natalie Uluhan ile birbirimize bakıp gülümsüyoruz. Tûrkiye'- de "talaş böregi" olarak bilinen yemek başbakanın ağzından milli tatar yemeği olarak tescil ediliyor. Peki, Sovyetler'de Azerbay- can'dan özbekistan'a Kırgızlara kadar uzanan bu "Turkik" bağ- lar, çağnşımlar bir pan-türkizm esintisi mi yaratacak? Belki bu tür heveslere kapılanlar olabilir, ama 21. yüzyıhn eşiginde dün- yanın bunca altüst olduğu bir çağda böylesine düşleri bırakıp, yıllardır donmuş ve insanı yok sayan sistemlerüı engeline takıl- mış kültürel bağJann zenginlıği- ni yaşamak daha güzel olmaz mı? Tataristan Başbakanı Sabırov da işte bu duygular içinde Tur- kiye'ye "merhaha" demeye gel- miş. Atatürk ve Lenin dönemin- de Türkiye ile Tataristan arasın- da dostluk ve bağlar daha sıkıy- mış. Tataristan'uı lideri Said Ga- liyef 1937'de Stahn tarafından kurşuna dizilmiş ve bu bağlar tamamen kopmuş. Yanm yüzyıl sonra yeniden canlanmaya bağ- layacak. "Yalnız Değilsiniz"fılmi ölümün güzelliğini vurgulayan uzun konuşmalarla dolu TürbanHar bu filmde çok ağlıyorFmdıkzade'deki sinemada filmi izleyenlerin büyük kısmı türbanlıydı. Ellerinde fizik, matematik ve tıp okuduklannı belli eden kitaplar vardı. Bir şenlik içinde birbirlerini bulmanın, onları anlatan bir filmi izlemenin keyfi içindeydiler. Ama çok ağladılar. Kâğıt mendiller çıkarıldı. Olanlar, olmayanlara verdi. IŞIL ÖZGENTÜRK Film başlar. Zengin kızı Hül- ya saçlannı savurarak spor giy- siler içinde bisikletle, yabancı firma ilanlanyla, reklam afişle- riyle kuşatılmış, bir tüketim cangıhnı anımsatan caddelerde dolaşır. Birden o tüketim cangüının içinde sanki bir başka dunyanın insanıymışçasına huzur dolu bir yüzle hurma satan o yaşlı ada- mı görür. Ve sonra her şey birbirine ka- nşır. Yaşlı, dindar, sevilen an- neannenin ölümüyle hayat ve ölüm ûstüne sorular sormaya başlayan zengin kızı Hülya'ya en son model giysileriyle, özen- li saç tıraşıyla bir inanmıştan çok, temiz yüzlü aile çocuklan- nı andıran genç bir tıp öğrenci- si yol gösterir. Hülya bu önder- liğîn eşliğınde yaşamın gerçek anlamını inanmakta bulur, ör- tünür. Ama genç kızı bir trajedi bek- lemektedir. Inana bir ayıp, top- lumsal bir düşüş olarak algıla- yan ailesi onu bir psikiyatri kli- niğine kapatır. Gene de genç kız yalnız değildir, Tanrı onunladır. Bugunlerde lstanbul sinema- larlnda oynayan ve özel bir pro- paganda filmi olan "Yalnız De- filsiniz", fılminin konusu kısa- ca böyle. Ancak senaryo öyle- sine akıl ve mantık dışı ve her şey öylesine birbirine kanştırıl- mış ki filmin amacına ulaşıp ulaşrr.adığı bir soru işareti. Evet taşradaydım. Benim gittiğim seansta seyir- ci çoğunluğu üniversiteli genç kızlardaydı. Hemen hepsinin başında türban vardı, ellerinde fizik, matematik ve tıp okuduk- SabdntOVl lannı belli eden kitaplar. Bu küçük özerk ulkede petrol üretiliyor ve çok büyflk bir ra- fıneri var. Şimdiye kadar cıkan bütün petrol, merkeze yani Moskova'ya gidermiş. İlk kez 1991 yüında üretilecek olan 35 milyon ton, hampetrolün 3.5 milyon kadannı Tatar hüküme- ti olarak kendileri kullamp sat- ma ve ticaret yapma hakkına sa- hip olacaklar. Otomotiv Aynca Sovyetler'in en büyük otomotiv fabrikalanndan biri Tataristan topraklanndaki Brej- nev kentinde. Fabrika yılda 150 bin kamyon ve 630 bin otomo- bil üretiyor. Fiat lisanslı "JignM" önümüzdeki yıl Tataristan hü- kümeti bunun yüzde 10-15 ka- dannı kendisi satma hakkına sa- 5ip olacak. Aynca uçak sanayi e var ve bundan da Tataristan şimdi pay istiyor. Bu çabalannda ne kadar ba- şarıb olacaklar. Rusya Federas- yonu onlara ne kadar hak tanı- yacak. Bu sonıyu Rusya Fede- rasyonu Devlet Başkanı Yelt- sin'e yöneltmişler, "Yntnp haz- medebildiginiz kadar egemenlik alacaksımz" demiş. Şimdi Ta- taristan "yiyebilecegi kadar" özgürlüğünü tatma peşinde. Şu sıralar Sovetler Birliği Halk Temsilciler Mecüsi'nde tar- tışılan ve 15 büyük cumhuriye- tin yani sıra 60 kadar daha kü- çük "özerk" cumhuriyeti de il- gılendiren "Birlik Yasası", kü- çük cumhuriyetlerin hak ve öz- gürlüklerini de belirleyecek. Bu bakımdan çok önemli. Tataris- tan daha şimdiden Latviya, Le- tonya, Estonya ve Bejru Rusya ile bağımsız ticari anlaşmalar yapmaya başlamış. Bu da Sov- yetler'de cumhuriyetlerarası "ye- niden yapüanma"nın önemli bir parçası. Bagımsız ticaret Ancak Tataristan 1991'de ba- ğımsız olarak kullanacağı tica- ri kaynaklan, hampetrol, petrol türevleri, kimyasal maddeler ve otomotiv ürünlerini yalnızca dış ve Batılı ülkelerle ticarete ayır- mayacak. Çünkü örneğin daha yakın olan ülkelerden (Baltık gi- bi) şimdiye kadar aldığı demir, çimento vb mallan, et, süt gibi Orünleri şimdi özgürce yapılan ticari anmaşmalarla almaya de- vam etmek zorunda. Türkiye ile Tataristan arasın- da ticari bağlantı nasıl olabilir. Sabırov ve Sovyet heyeti uzman- lan buna "su yoln" diye yanıt veriyorlar. Kazan'dan kalkan bir gemi Volga nehri üzerinden ve Volga-Don kanabndan Karade- niz'e çıkıp 15 günde tstanbul'a gelebüiyor. Türkiye, Tataristan'a ne sata- bilir. "Bitkisel yaglar, et, iç cm- maşın ve bazı tekstil üriınleri" diye sıralıyor bunları Başbakan Sabırov. Bunlar ilk planda akla gelenler. "Aynca Tatar ve Türk şirketleri ortak sermaye koynp, bem karşıhklı ticaret yapar, hem de üçüncü ülkelerde is yapabilir" diyor Tatar Baş- bakanı. REKLAMDA tSLAM VAR — tslami düşünce ve "türban kavgası"nı işleyen fümi daha çok genç türbanlılar izliyor. Bir defa filmde yok, yok. Fa- natik bir biçimde Batı düşünce- sini savunan ünlü bir makale ya- zarı, makale yazannın yakın dostu kişisel çıkarlan için mes- leki sapmalar yapan ünlü bir psikiyatrist, Fransa'da okumuş, "Özgür Kadınlar Demegi" ve feminist bir kulüp kunna peşin- de bir kuzen ve tıp biliminde gerçek şifanın hastanın inana olduğunu savunan, şifalı otlara ve Gazali'ye düşkün, yol göste- rici bir doktor... Kokainci genç kız, sekreterini metres tutan ba- ba, kumaro anne... Ve ölüm üstüne filmin nere- deyse yarısmı bulan diyaloglar. Üstelik ölûm üstüne, ölümün güzelliği üstüne tüm konuşma- lan yapan, yaşatmamn bir er- dem olduğunu baştan kabul et- mesi gereken tıp öğrencisi bir deiikanlı. Genç kızımız da tıp öğrencisi zaten. Tabii filmde türban taktıkla- rı için sınavlara alınmayan kız öğrencilerin sınav kapısında ver- dikleri mücadele de var. Ancak onlan içeri almayan öğretim üyesi öylesine korkunç gösteril- miş ki insan ister istemez "bu kadar da olmaz" diyor. Aynca baştan sona dünyanın ölümlü bir dünya, hayatm ise geçici bir an olduğunu ve insa- nın bir inanç, bir düşünce uğru- na kendini feda etmesinin en büyük erdem sayılacağıru savu- nan bu film, gayet dünyevi bir din olan, meseleleri pratik bir biçimde çözümlemeye yönelik tslami anlayışa da ters düşüyor. Filmin sonunda ise daha da derin bir mesaj var (!) Ana kah- raman kliniğe giderken kuzeni Fransalarda okumuş, feminist kulüpler kuran genç kız inanan- lann yanına geçiyor. Nereden nereye giden bir bu- luşma... Böylesine bir kavram kanşık- lığına sahip filmin seyircisi de tıpkı kavramlann birbirine ka- rıştığı Türkiye gibi çok renkli. Belki de bu nedenden onlan sey- retmek bana fılmi seyretmekten daha büyük bir keyif verdi. Öncelikle Fmdıkzade'deki o küçük sinemadan söz etmeli- yim. Floresan lambalarırun çiğ ışığuun ve yeşil rengin hâkim ol- duğu sinema, sert koltuklan, basık tavanı, "Kuruyemiş ye- mek katiyetle yasakür" yaasıy- la Istanbul'un göbeğinde bir taşra sineması gibi... Bir şenlik içindeydiler, birbir- lerini bulmanın, onlan anlatan bir filmi izlemenin, bir ortak duyguyu paylaşmanın keyfini çıkanyorlardı. Ama çok ağladı- lar. Yanımda yöremde kâğıt mendiller çıkanldı, olanlar ol- mayanlara verdi. Arada, konuştuklan tek ko- nu vardı; kendileri, kendi ya- şamlan... Inancın yüceliği. Baş- lan acık, yüzleri boyalı, blucinli kızlar onlan derin bir ilgiyle din- liyorlardı, hepsinin yüzünde bir ortak anlama isteği... Ya fılme karanlık bir mekân aramak için giren sevgililere ne demeliydi, onlar kendilerini he- men biletlerin numaralı olmadı- ğı sinemada en arkaya attılar. Film boyunca kendi dünyalany- la fazlasıyla meşguldüler; Kim- se bir şey demedi. Kuruyemiş yasağına rağmen sinema bir yazlık sinema hava- sındaydı. Herkes bütün yemişlerini so- nuna kadar yedi, onlara da kim- se ses çıkarmadı. Sinemanın gerçek kahramaru ise yedi yaşlarında bir erkek ço- cuğuydu. Henüz tam erkek ol- madığı için annesiyle birlikte ka- dm seyircüer arasında oturuyor- du, ama doğrusu erkekliğini gösterdi, tüm film boyunca ken- di kendine yüksek sesle şarkı söyleyip durdu, "seni sevmem ank&naT, imkânsız", sözlerinin sık sık yinelendiği şarkıyı da hiç kimse susturmadı. Sonunda gözyaşlan, şarkılar, kuruyemiş sesleri arasında film bitti. Sevgililer el ele tutuşup mutlu, sevinçli çıktılar, üniver- siteli kızlar son kez gözyaşlan- nı sildiler. Ben de çıktım, dışarda ince bir yağmur çiseliyordu, birden aklıma "Savaşa Hayır!" dedi- ği için hâlâ tutuklu olan N.A. geldi. Derin bir soluk aldım ve "Belki bir gün hep birlikte kur- banlann olmadıgı bir dünyanın filmini yapabiliriz" diye düşün- düm. Evet, Sovyetler Birliği'nden Türkiye'ye doğru büyük bir pa- zann ve çeşitli alanlarda işbirli- ğinin olanaklan açıhyor yavaş yavaş, üstelik eski ve ortak kül- türel bağların sicakhğıyla... "Tatarlar, Tûrkiye'de at ve posta adı ile anıur" diyorum, "Sizde hfilfi at kaltüriı var mı?" Gülüyor Sabırov "Kazan"ın he- men yakınında büyük at çiftlik- leri var diyor; 'Tatarlar hâlâ fır- sat buldukça ata biner, yanşlar da yapılır. Hele haziranda 'Sabantoyı' diye bir bayram ya- panz, hasatla beraber, atlan ya- nştınnz, oyun oynanz, güreş de ederiz..." Toy, Anadolu'da şenlik, dü- ğün demektir. Saban da bildiği- miz saban. Hoşgeldin Tataristan... Kuş cenneti konııklan • MANYAS (AA) — Her yıl yaklaşık 2.5 milyon göçmen kuşun uğrak yeri olan Manyas Kuş Cenneti, \ bugünlerde kuzey ülkelerinden taşı geçirmek için gelen ve sayılan 60 bine yaklaşan ördek, kaz ve dalgıç kuşlannı ağırlıyor. Kuş Cenneti Milü Park yetkililerinden alınan bilgiye göre, Manyas gölünün su yüksekliği son yağışlarla birlikte ideal seviyesine • yaklaştı. Yetkililer, uzun süredir devam eden yağışlarla birlikte gölde derinliğin 16 metreye ulaştığım kaydettiler, göldeki su yüksekliğinin "sevindirici" olduğunu belirttiler. Radyasyonlu • RİZE (AA) — SSCB'de Çeraobil Nükleer Santralı'nda 1986 yılında meydana gelen kazanın ardından 4 yıl geçmesine rağmen Çay-Kur radyasyonlu çaylardan kurtulamadı. Çay-Kur Genel Mudürlüğü'nden alınan bilgiye göre TAEK tarafından yüksek radyasyon içerdiği için fabrika ve özel depolarda koruma altına alınan 58 bin 100 ton cayın büyük bir bölümü imha edilirken halen 14 bin ton radyasyonlu çay depolarda bekletiliyor. Buna göre 4 yıl içinde 44 bin 100 ton yüksek radyasyonlu çay aralıklarla lstanbul, Ankara ve Doğu Karadeniz bölgesindeki çay fabrikaları ve özel depoların bulunduğu sahaiarda toprağa gömülerek imha edildi. Alternatif yılbaşı gece§i • lstanbul Haber Servisi — Yeni yılı karşılamak için otel ve gazinoların eğlence programlannın yani sıra Ortaköy'de de "açık havada alternatif yılbaşı gecesi" programı hazırlandı. Bemol Ajans'ın düzenlediği eğlence programı, Ortaköy Spor Tesisleri'nde yapılacak. Eğlence programım Besiktaş Belediyesi'nin de katkılanyla gerçekleştireceklerini soyleyen Bemol Ajans yöneticisi Ercan Kendir, geceye Erol Pekcan, Ayşen Gruda, Rasim öztekin gibi sanatçılann yani sıra blues, rock, hard-rock, pop-rock gruplanmn da katılacağını bUdirdi. 21.30-03.00 saatleri arasında yapılacak eğlencede, gece boyunca bir "dostluk ateşi" yanacak ve multivizyondan Pink Floyd'un Londra konseri, Madonna ve Michael Jackson konserleri de gösterilecek. Çürükdiş öldtirüyor • İSTANBUL (ANKA) — Tedavi edilmeyen diş çürüklerinin, insan vücudunda ölümle sonuçlanan hastalıklara neden olduğu bildirildi. Dişlerin insanlar için yaşamsal bir önem taşıdıgını belirten uzmanlar diş çürüklerinin bütün organlara zararı olduğunu, tedavi ediünemesi halinde ölüme kadar eötürebileceğini belirttiler. lstanbul Diş Hekimleri Odası Genel Sekreteri Rıfat Yüzbaşıoğlu, pek çok önemli hastalığa diş çürüklerinin neden olduğunu söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle