Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyel
Sahıbı: Cumhunyct Malbaaalık vı Gunecılık Turk Anoıum Şırkeıı adına
N»dir N»* # Gcnd Yayın MüdUnl Hnan C n ı l , MUKKK Müdurü
EaUat l «aklıjM, Yazı Işlcn MudUrü Okıy Goarnsin. 0 Haber Merkea
MUduru ValfM Baytr. Sayfa Duzcnı Yonetmcnı Alı Aar 0 Temsılaler
ANKARA Ateef Tın. İZMIR Hiknrl Çetiakay*. ADAiNA. Ç«m \$«ıothı
Iç PdıuU. Cttal B^U^K. Du Haberlcr Eıj»« •Ucı. Ekonomı C«*ü Ikffaa. U-Scndılu. $ * • b u d KOIıtlr Cdal Lncr.
Isunbul HatKTİen feaal Kac*. Elnım Gcaoa $•?!••. Vun Hıbtrlen Xc*< Daf», Spor Dunıunı AMtftedır Vtcdnak
DJI YazıUr b r a Çıfcıku. Armırnu ŞaUı Alp» Dotriımt A H d d h n Q Koordınuör Abacl Konhaa # Malı
Ism E™t Eriıaı 0 Muhıscbc U n tan 0 Buı;c PUrnmj Scf> O—ı«>wmlı 0 Rekjaoı A»e ton £ Ek Yayinbr
H»l» U » l % Idıre H ı x n Gaıtr 9 Uioıııc Öaakr Ç<at 0 »l§ı IMon Nail loi # Posonrt 5r
frrın *uruu Bukan "«••* Vadl
OkMj A W Vslca Bn<r. Ha»
CeaaL Hık_t< ÇKiaka». Okn
G6aoula. l|ar Maau*. tlku
Sdç«» Ali Skmn. Ahan Tu
Auofi w VffMM Cumhırn)*! M*tba»nl]i vr Gueucifik TA-ŞL Türk Ocaf Caû J9
34Î34 Isl PK 246 Uunbul Td 512 05 0! (20 hal), Tefc*. 22246, Fta (1) SM 60 72 0
Bunltr AakafS. Zıya GokDp Bh InMap & No 19/4. Td 13) II n-C. TOa- 42344. Fu (4) 1}}
05 « • lltfr H Zıyl Blv I3S2 1 U , W 1] 12 30, Tcta. 52339. Fl*. 131) 1» 53 «0
InMHI Cld 119 & ho I Kaı I. Td 19 37 52 (4 hal), TekjL 62155. F». tft) 19 15 lt
TAKVİM: 24 ARALIK 1990 lmsak: 5.47 Guneş: 7.19 Oğle: 12.08 Ikindi: 14.27 Aksam: 16.47 Yaısı: 18.14
Modada 30 yıllık öykü
Jhlentino
kadınlanİtalyan modasımn "1 numarası" olan
Vatentino, son yıllann çılgınlıklarına hiç
kulak asmıyor ve "kadını kadın gibi görmek
istediğini" her fırsatta yurguluyor.
Valentino'nun tek derdi şık kadınların
giderek azalması.
NİLGÜN CERRAHOĞLU
ROMA — Ispanyol merdi-
venlerinin yanıbaşındaki "Boc-
ct di Leone" Sokağı'nda Va-
lentino'nun Noeh'n kırmın si-
yah ve yeşil renklerine bezen-
miş butiği hemen göze çarpı-
yor.
Roma'nın "in" yerlerini iyi
bilenlerin kaldığı "Hotel d'Ing-
hilterra"nın hemen sağındaki
butiğin orta camında insan bo-
yunda dirseklere dek uzanan
iki kırmızı eldivenli kadın eli
görünüyor. Bilekleri kalın
straslı bileziklerle süslü bu
uzun, ince parmaklı seksi ka-
dın eUeri düzinelerle kırmızı gü-
lün bulunduğu iri bir sepetin
içinden fırlıyorlar. Ve dua
edercesine gökyüzüne doğru
açtıkları avuçlarının ortasında
siyah harflerle yazılmış
"Valentino" imzasını taşı-
yorlar.
Lüks, tılsım ve düş karma-
sından oluşan barok bir zevk
ile havada parfüm gibi uçuşan
sansualite dolu Valentino femi-
nitesi, vitrin camını delerek
aralık ayazının dondurduğu so-
kağa taşıyor. öyle ki vitrinin
önünden geçen her kadın en az
bir kez duruyor ve sanki birden
Binbir Gece Masalları'nın bü-
yüsüne kapümış gibi bir an için
olsun çıplak teninin üzerinde
içeride rengârenk asılı tuvalet-
lerin satenlerini, kadifelerini,
tüllerini hissediyor. ftalyan mo-
dasımn "bir namara"sı Valen-
tino, bu işi çok iyi biliyor.
Geçen hafta moda dünyasın-
da 30. yılını kutlayan Valenti-
no, son yüların çılgınlıklarına
hiç kulak asmıyor ve "kadını
kadın gibi görmek istediğini"
her fırsatta yineliyor. Paris'te
50'li, 60'lı yıllann ünlu moda-
cısı Balenciaga'nın yanında ye-
tişmiş olan Valentino, bunu
nostaljiyle haûrbyor ve artık et-
rafta gerçek anlamda şık kadın
görememekten yakınıyor.
"Bir zamanlar" diyor Va-
lentino "Her şey o kadar konJ-
rollii, temiz ve hoştu ki şık ve
zarif kadınlara ber yerde rast-
lıyordunnz. Fada imkânı ol-
mayanlar bile beJli kurallann
içinde giyinivoriardı. Yapabi-
len günde dort kez ust baş de-
giştiriyordn. Sabah kıyafeti,
öğieden sonra giysisi, kokteyl
lulıgı, küçük 'soire' (gece) ve
büyük 'soire' kıyafetkri bep
farkJıydı.
O yıllard» bambaşka bir
'allure' (albeni) vardı. Bugiin
ise tayyörlü şık bir kadın göre-
bilmek için New York ya da
Paris'e gitmek laam. Yalnız bu
iki keatte arada bir iyi bir res-
toranda boyle bir şıklığa rast-
lay abiliy orsunuz.''
Dunyanın en zengin kadınla-
nnın favori terzisi, tabulan ve
tüm kurallan yıican modern za-
manlardan hiç hoşlanrruyor.
"Maalesef" diyor günümüz
modasından bahsederken
"Şimdi büyük bir karmaşa var.
Her şey fazla fazia. Fada Mr
çılgınhk, fazla seksilik, fazia
çıplaklık, fazla aşınlık hükıim
süriiyor. Sonra bu gençlik
kompleksi de giilünç. Fevkala-
de güzel bir kadın da beBi ya-
salara uymalı. Örnegin bu ya-
salardan biri 40 yaşındaki bir
kadının, 20 yaşındaki bir genç
kız gibi artık ortalıkta mikro
eteklerie dolaşmamasını söylü-
yor. Birtakım stnırlar zorlan-
mamalı. Zira yalnu zarafetin
degil, terbiyenin suurian da bu-
nu gereküriyor."
Tüm tutuculuğuna rağmen
Valentino, Loden, Burberry,
Tvit tayyör, küçük çiçekli bluz-
lar, uzun pileli etekler ve tvin-
setlerden oluşan bir Laora Aah-
ley giyiminden de nefret
ediyor.
Bu tarz giyimi düş gücünden
uzak bir "bon chic, bon genre"
olarak tanımlayan "üstat",
"kadın" diyor, "havah ouna-
lı. Hoşluğuyla çarpmalı. Bn
tümce benim için çok önemli.
Kadın hoş olmalı. Ama bunun
için üzerinde taşıdıgı giysiler
yetmiyor. Uyandırdığı ilgi, ki-
şiliği, beslediği dostluklar, ta-
şıdıgı fıkirler ve turuşturabfldigi
tartışmalar hep bu tanımın içi-
ne giriyor."
Tatar Cumhuriyeti Başbakanı Sabırov, yarım yüzyıldır kopan bağları kurmaya geldi
Tataristaııclaıı^Merhaba'Türkiye ile kültürel ve
ticari ilişkiler kurmak
isteyen Tataristan, 4 ay
önce "egemenlik" ilan
etti. Şimdi ürettiği
değerlerden "pay
alma" savaşında.
Rusya Federasyonu
Devlet Başkanı, Tatar
Başbakaıu'nın
"egemenlik" isteğini
şöyle yanıtladı:
"Yutabildiğiniz
kadarını alırsınız!''
Tataristan-Türkiye su
yolugemiile 15gün.
Tatarlar hampetrol
satmak ve ortak
şirketler kurmak
istiyorlar.
KEREM ÇALIŞKAN
Tataristan Başbakanı Mu-
hammed Sabırov, Tûrkiye'de.
Şimdi 'Tataristan da neresi' di-
yebilirsiniz. Bu küçük ülke Sov-
yetler Birliği'nin sayılan 60"ı ge-
çen "özerk cumhuriyetierindeB"
birisi. Başkenti Kazan, Mosko-
va'nın 800 km. kadar doğusun-
da. Genişligi 98 bin km kare, nü-
fusu 3.6 milyon
Halkın yansı Müslüman. Ko
nuşulan Tatarca'nın sözcükleri-
nin üçte biri "Turkçe" kökenli.
Tataristan'da yaşayanlann yüz-
de 48'i Tatar, yüzde 43'ü Rus.
Geri kalanlar ise tam 108 ayn ve
değişik "milliyetten." Bu kesim
Ukraynalılardan Yakutlara, Be-
yaz Ruslar'dan Çuvaşlara uza-
nan geniş bir yelpaze çiziyor.
Halen 20 kadar cami faaüyet
halinde
Egemenlik
lşte bu küçük ülke Tataristan,
30 Ağustos 1990'da yani bundan
4 ay önce "egemenlik" ilan et-
miş. Mart ayında seçilen ve yüz-
de 90'ını komünıst partililerin
oluşturduğu Tataristan Yüksek
Sovyeti (parlamento), diğer
özerk cumhuriyetlerin izinden
giderek Rusya Federasyonu için-
de, daha bağımsız ve egemen
(squverain) bir yol izlemek için
çaba harcamaya başlamış. Par-
lamentoda azınlıkta olmasına
rağmen başlıca 2 muhalefet ha-
reketi de "milli egemenlik" isti-
yor.
Tataristan Devlet Başkanı
Şaymişev Mintimur Şaripoviç-
in önerisi ile parlamento tarafın-
dan başbakanüğa seçilen Mu-
hammed Sabırov, Turkiye'ye ge-
KİMLÎKKARTI
TATARİSTAN
Statü: Özerk cumhuriyet.
Nüfus: 3.6 milyon.
Genişlik:98binkm
:
.
Baskent: Kazan (1.3 milyon).
Tarihçe: 10-15. yüzyülar
arasında Güney Sibirya'da
Bulgar adıyia anılan
topluluklar vardı. Moğol
akınları sonucu bu
topluluklar Batı'ya göç etti.
Bir kol Kazan Tatarlannı
oluşturdu. Korkunç Ivan,
1558'de Kazan'ı işgal ederek
Tatarları Rusya'ya bağladı.
Yansı Hıristiyan oldu. Halen
SSCB'de 8 milyon Tatar var.
lişini yeni kazamlmaya başlayan
bu "egemenlifin" bir parçası
olarak görüyor.
Rusya Federasyonu'ndan Ya-
kıt Birliği Başkanı Anatoly Li-
surenko ve yanındaki heyetle
birlikte Tûrkiye'de incelemeler-
de bulunacak olan Tataristan
Başbakanı, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Şükrü Yürür'ün davet-
lisi olarak bu hafta Anka-
ra'da resmi temaslarda bu-
lunacak. Heyeti, Istanbul'da
Türk-Sovyet ticari ilişkilerinde
önemli bir payı olan ve şu sıra
10. kuruluş yıldönumü kutlayan
Degere firması ağırlıyor.
Gönül bagı
"Ticarel o kadar önemli de-
gil, gönül birliği önemli." Böy-
le diyor 58 yaşındaki 3 çocuklu,
san saçları ile Tataristan Başba-
kanı Sabırov. Soyadı Türkçe
"sabretmek" kökünden turemiş.
Yanm yüzyıl sabretmiş Tatar-
lar. "Elimiz kolumuz bagtaydı"
diye anlatıyor Sabırov. "Git de-
dikteri yere gider, söyte dedikle-
rini soylerdik." Gorbaçov ve pe-
restroyka polıtikası ile birlikte
kendi "ulusal kimliklerini" bul-
maya ve "başlannı dik tuünaya"
başlamışlar. "Elimiz çöznldn,
TÜRKtYE ÖZLEMt — TatarisUn Başbakanı Muharamed Sa-
bırov (58) "Yıllardır Turkiye'ye gehnenin özlemini çekiyordum.
Nihayet bn gerçekleşügi için mutluyum. Yarım yüzyıldır elimiz
bağlıydı. Artık kendi başımıza hareket edebiliyoruz" diyor.
ama kaslar uyuşmuş, hareket
ederken acıyor" diye anlatıyor
bunu Muhammed Sabırov ve el-
leri çözüldükten sonra ilk yap-
tığı iş "50 yıldır içinde >«tan öz-
lemi gerçekleştinnek" olmuş ve
Turkiye'ye gelmiş...
"Nedir bn Türk-Tatar
bagianüsT diye soruyorum. Gü-
lüyor. öykü eskilere, 8-9. yüzyü-
lara Orta Asya'ya kadar uzaru-
yor. Bulgar devleti, Altınordu
devleti "Türkik"kökenli kavim-
lerin Orta Asya'da cirit atıp:
Moğol istilası Ue Batı'ya sürül-
düğü cağlar. Sonra yüzyıllar
içinde birbirinden aynlan kopan
topluluklar, ama başka toprak-
larda, başka ülkelerde de olsa,
geleneklerde göreneklerde bulu-
nan bazı ortak yanlar, birden or-
tak sözcüklerde anlaşmamn gü-
lümsemesi... "Borası beni
çekiyor" diyor Sabırov ve ekli-
yor: "Neden Ispanya çekmi-
yor?"
Talaş böreği
Başbakan Sabırov, latarlann
milli yemeglni sorunca anlatma-
ya başlıyor. "Patatesi, bavucu
ince ince kıyarsınız, içine koyun
ya da tavşan etini didip koyar-
sınız, sonra yufkaya sanp fın-
na verirsiniz. Biz buna balaş bö-
regi deriz." Çeviriyi yapan De-
gere firması hukuk damşmanı
Natalie Uluhan ile birbirimize
bakıp gülümsüyoruz. Tûrkiye'-
de "talaş böregi" olarak bilinen
yemek başbakanın ağzından
milli tatar yemeği olarak tescil
ediliyor.
Peki, Sovyetler'de Azerbay-
can'dan özbekistan'a Kırgızlara
kadar uzanan bu "Turkik" bağ-
lar, çağnşımlar bir pan-türkizm
esintisi mi yaratacak? Belki bu
tür heveslere kapılanlar olabilir,
ama 21. yüzyıhn eşiginde dün-
yanın bunca altüst olduğu bir
çağda böylesine düşleri bırakıp,
yıllardır donmuş ve insanı yok
sayan sistemlerüı engeline takıl-
mış kültürel bağJann zenginlıği-
ni yaşamak daha güzel olmaz
mı?
Tataristan Başbakanı Sabırov
da işte bu duygular içinde Tur-
kiye'ye "merhaha" demeye gel-
miş. Atatürk ve Lenin dönemin-
de Türkiye ile Tataristan arasın-
da dostluk ve bağlar daha sıkıy-
mış. Tataristan'uı lideri Said Ga-
liyef 1937'de Stahn tarafından
kurşuna dizilmiş ve bu bağlar
tamamen kopmuş. Yanm yüzyıl
sonra yeniden canlanmaya bağ-
layacak.
"Yalnız Değilsiniz"fılmi ölümün güzelliğini vurgulayan uzun konuşmalarla dolu
TürbanHar bu filmde çok ağlıyorFmdıkzade'deki
sinemada filmi
izleyenlerin büyük
kısmı türbanlıydı.
Ellerinde fizik,
matematik ve tıp
okuduklannı belli
eden kitaplar vardı.
Bir şenlik içinde
birbirlerini bulmanın,
onları anlatan bir
filmi izlemenin keyfi
içindeydiler. Ama çok
ağladılar. Kâğıt
mendiller çıkarıldı.
Olanlar, olmayanlara
verdi.
IŞIL ÖZGENTÜRK
Film başlar. Zengin kızı Hül-
ya saçlannı savurarak spor giy-
siler içinde bisikletle, yabancı
firma ilanlanyla, reklam afişle-
riyle kuşatılmış, bir tüketim
cangıhnı anımsatan caddelerde
dolaşır.
Birden o tüketim cangüının
içinde sanki bir başka dunyanın
insanıymışçasına huzur dolu bir
yüzle hurma satan o yaşlı ada-
mı görür.
Ve sonra her şey birbirine ka-
nşır. Yaşlı, dindar, sevilen an-
neannenin ölümüyle hayat ve
ölüm ûstüne sorular sormaya
başlayan zengin kızı Hülya'ya
en son model giysileriyle, özen-
li saç tıraşıyla bir inanmıştan
çok, temiz yüzlü aile çocuklan-
nı andıran genç bir tıp öğrenci-
si yol gösterir. Hülya bu önder-
liğîn eşliğınde yaşamın gerçek
anlamını inanmakta bulur, ör-
tünür.
Ama genç kızı bir trajedi bek-
lemektedir. Inana bir ayıp, top-
lumsal bir düşüş olarak algıla-
yan ailesi onu bir psikiyatri kli-
niğine kapatır. Gene de genç kız
yalnız değildir, Tanrı onunladır.
Bugunlerde lstanbul sinema-
larlnda oynayan ve özel bir pro-
paganda filmi olan "Yalnız De-
filsiniz", fılminin konusu kısa-
ca böyle. Ancak senaryo öyle-
sine akıl ve mantık dışı ve her
şey öylesine birbirine kanştırıl-
mış ki filmin amacına ulaşıp
ulaşrr.adığı bir soru işareti.
Evet taşradaydım.
Benim gittiğim seansta seyir-
ci çoğunluğu üniversiteli genç
kızlardaydı. Hemen hepsinin
başında türban vardı, ellerinde
fizik, matematik ve tıp okuduk- SabdntOVl
lannı belli eden kitaplar.
Bu küçük özerk ulkede petrol
üretiliyor ve çok büyflk bir ra-
fıneri var. Şimdiye kadar cıkan
bütün petrol, merkeze yani
Moskova'ya gidermiş. İlk kez
1991 yüında üretilecek olan 35
milyon ton, hampetrolün 3.5
milyon kadannı Tatar hüküme-
ti olarak kendileri kullamp sat-
ma ve ticaret yapma hakkına sa-
hip olacaklar.
Otomotiv
Aynca Sovyetler'in en büyük
otomotiv fabrikalanndan biri
Tataristan topraklanndaki Brej-
nev kentinde. Fabrika yılda 150
bin kamyon ve 630 bin otomo-
bil üretiyor. Fiat lisanslı "JignM"
önümüzdeki yıl Tataristan hü-
kümeti bunun yüzde 10-15 ka-
dannı kendisi satma hakkına sa-
5ip olacak. Aynca uçak sanayi
e var ve bundan da Tataristan
şimdi pay istiyor.
Bu çabalannda ne kadar ba-
şarıb olacaklar. Rusya Federas-
yonu onlara ne kadar hak tanı-
yacak. Bu sonıyu Rusya Fede-
rasyonu Devlet Başkanı Yelt-
sin'e yöneltmişler, "Yntnp haz-
medebildiginiz kadar egemenlik
alacaksımz" demiş. Şimdi Ta-
taristan "yiyebilecegi kadar"
özgürlüğünü tatma peşinde.
Şu sıralar Sovetler Birliği
Halk Temsilciler Mecüsi'nde tar-
tışılan ve 15 büyük cumhuriye-
tin yani sıra 60 kadar daha kü-
çük "özerk" cumhuriyeti de il-
gılendiren "Birlik Yasası", kü-
çük cumhuriyetlerin hak ve öz-
gürlüklerini de belirleyecek. Bu
bakımdan çok önemli. Tataris-
tan daha şimdiden Latviya, Le-
tonya, Estonya ve Bejru Rusya
ile bağımsız ticari anlaşmalar
yapmaya başlamış. Bu da Sov-
yetler'de cumhuriyetlerarası "ye-
niden yapüanma"nın önemli bir
parçası.
Bagımsız ticaret
Ancak Tataristan 1991'de ba-
ğımsız olarak kullanacağı tica-
ri kaynaklan, hampetrol, petrol
türevleri, kimyasal maddeler ve
otomotiv ürünlerini yalnızca dış
ve Batılı ülkelerle ticarete ayır-
mayacak. Çünkü örneğin daha
yakın olan ülkelerden (Baltık gi-
bi) şimdiye kadar aldığı demir,
çimento vb mallan, et, süt gibi
Orünleri şimdi özgürce yapılan
ticari anmaşmalarla almaya de-
vam etmek zorunda.
Türkiye ile Tataristan arasın-
da ticari bağlantı nasıl olabilir.
Sabırov ve Sovyet heyeti uzman-
lan buna "su yoln" diye yanıt
veriyorlar. Kazan'dan kalkan bir
gemi Volga nehri üzerinden ve
Volga-Don kanabndan Karade-
niz'e çıkıp 15 günde tstanbul'a
gelebüiyor.
Türkiye, Tataristan'a ne sata-
bilir. "Bitkisel yaglar, et, iç cm-
maşın ve bazı tekstil üriınleri"
diye sıralıyor bunları Başbakan
Sabırov. Bunlar ilk planda akla
gelenler. "Aynca Tatar ve Türk
şirketleri ortak sermaye koynp,
bem karşıhklı ticaret yapar, hem
de üçüncü ülkelerde is
yapabilir" diyor Tatar Baş-
bakanı.
REKLAMDA tSLAM VAR — tslami düşünce ve "türban kavgası"nı işleyen fümi daha çok genç türbanlılar izliyor.
Bir defa filmde yok, yok. Fa-
natik bir biçimde Batı düşünce-
sini savunan ünlü bir makale ya-
zarı, makale yazannın yakın
dostu kişisel çıkarlan için mes-
leki sapmalar yapan ünlü bir
psikiyatrist, Fransa'da okumuş,
"Özgür Kadınlar Demegi" ve
feminist bir kulüp kunna peşin-
de bir kuzen ve tıp biliminde
gerçek şifanın hastanın inana
olduğunu savunan, şifalı otlara
ve Gazali'ye düşkün, yol göste-
rici bir doktor... Kokainci genç
kız, sekreterini metres tutan ba-
ba, kumaro anne...
Ve ölüm üstüne filmin nere-
deyse yarısmı bulan diyaloglar.
Üstelik ölûm üstüne, ölümün
güzelliği üstüne tüm konuşma-
lan yapan, yaşatmamn bir er-
dem olduğunu baştan kabul et-
mesi gereken tıp öğrencisi bir
deiikanlı. Genç kızımız da tıp
öğrencisi zaten.
Tabii filmde türban taktıkla-
rı için sınavlara alınmayan kız
öğrencilerin sınav kapısında ver-
dikleri mücadele de var. Ancak
onlan içeri almayan öğretim
üyesi öylesine korkunç gösteril-
miş ki insan ister istemez "bu
kadar da olmaz" diyor.
Aynca baştan sona dünyanın
ölümlü bir dünya, hayatm ise
geçici bir an olduğunu ve insa-
nın bir inanç, bir düşünce uğru-
na kendini feda etmesinin en
büyük erdem sayılacağıru savu-
nan bu film, gayet dünyevi bir
din olan, meseleleri pratik bir
biçimde çözümlemeye yönelik
tslami anlayışa da ters düşüyor.
Filmin sonunda ise daha da
derin bir mesaj var (!) Ana kah-
raman kliniğe giderken kuzeni
Fransalarda okumuş, feminist
kulüpler kuran genç kız inanan-
lann yanına geçiyor.
Nereden nereye giden bir bu-
luşma...
Böylesine bir kavram kanşık-
lığına sahip filmin seyircisi de
tıpkı kavramlann birbirine ka-
rıştığı Türkiye gibi çok renkli.
Belki de bu nedenden onlan sey-
retmek bana fılmi seyretmekten
daha büyük bir keyif verdi.
Öncelikle Fmdıkzade'deki o
küçük sinemadan söz etmeli-
yim. Floresan lambalarırun çiğ
ışığuun ve yeşil rengin hâkim ol-
duğu sinema, sert koltuklan,
basık tavanı, "Kuruyemiş ye-
mek katiyetle yasakür" yaasıy-
la Istanbul'un göbeğinde bir
taşra sineması gibi...
Bir şenlik içindeydiler, birbir-
lerini bulmanın, onlan anlatan
bir filmi izlemenin, bir ortak
duyguyu paylaşmanın keyfini
çıkanyorlardı. Ama çok ağladı-
lar. Yanımda yöremde kâğıt
mendiller çıkanldı, olanlar ol-
mayanlara verdi.
Arada, konuştuklan tek ko-
nu vardı; kendileri, kendi ya-
şamlan... Inancın yüceliği. Baş-
lan acık, yüzleri boyalı, blucinli
kızlar onlan derin bir ilgiyle din-
liyorlardı, hepsinin yüzünde bir
ortak anlama isteği...
Ya fılme karanlık bir mekân
aramak için giren sevgililere ne
demeliydi, onlar kendilerini he-
men biletlerin numaralı olmadı-
ğı sinemada en arkaya attılar.
Film boyunca kendi dünyalany-
la fazlasıyla meşguldüler; Kim-
se bir şey demedi.
Kuruyemiş yasağına rağmen
sinema bir yazlık sinema hava-
sındaydı.
Herkes bütün yemişlerini so-
nuna kadar yedi, onlara da kim-
se ses çıkarmadı.
Sinemanın gerçek kahramaru
ise yedi yaşlarında bir erkek ço-
cuğuydu. Henüz tam erkek ol-
madığı için annesiyle birlikte ka-
dm seyircüer arasında oturuyor-
du, ama doğrusu erkekliğini
gösterdi, tüm film boyunca ken-
di kendine yüksek sesle şarkı
söyleyip durdu, "seni sevmem
ank&naT, imkânsız", sözlerinin
sık sık yinelendiği şarkıyı da hiç
kimse susturmadı.
Sonunda gözyaşlan, şarkılar,
kuruyemiş sesleri arasında film
bitti. Sevgililer el ele tutuşup
mutlu, sevinçli çıktılar, üniver-
siteli kızlar son kez gözyaşlan-
nı sildiler.
Ben de çıktım, dışarda ince
bir yağmur çiseliyordu, birden
aklıma "Savaşa Hayır!" dedi-
ği için hâlâ tutuklu olan N.A.
geldi. Derin bir soluk aldım ve
"Belki bir gün hep birlikte kur-
banlann olmadıgı bir dünyanın
filmini yapabiliriz" diye düşün-
düm.
Evet, Sovyetler Birliği'nden
Türkiye'ye doğru büyük bir pa-
zann ve çeşitli alanlarda işbirli-
ğinin olanaklan açıhyor yavaş
yavaş, üstelik eski ve ortak kül-
türel bağların sicakhğıyla...
"Tatarlar, Tûrkiye'de at ve
posta adı ile anıur" diyorum,
"Sizde hfilfi at kaltüriı var mı?"
Gülüyor Sabırov "Kazan"ın he-
men yakınında büyük at çiftlik-
leri var diyor; 'Tatarlar hâlâ fır-
sat buldukça ata biner, yanşlar
da yapılır. Hele haziranda
'Sabantoyı' diye bir bayram ya-
panz, hasatla beraber, atlan ya-
nştınnz, oyun oynanz, güreş de
ederiz..."
Toy, Anadolu'da şenlik, dü-
ğün demektir. Saban da bildiği-
miz saban.
Hoşgeldin Tataristan...
Kuş cenneti
konııklan
• MANYAS (AA) — Her
yıl yaklaşık 2.5 milyon
göçmen kuşun uğrak yeri
olan Manyas Kuş Cenneti, \
bugünlerde kuzey
ülkelerinden taşı geçirmek
için gelen ve sayılan 60
bine yaklaşan ördek, kaz ve
dalgıç kuşlannı ağırlıyor.
Kuş Cenneti Milü Park
yetkililerinden alınan bilgiye
göre, Manyas gölünün su
yüksekliği son yağışlarla
birlikte ideal seviyesine •
yaklaştı. Yetkililer, uzun
süredir devam eden
yağışlarla birlikte gölde
derinliğin 16 metreye
ulaştığım kaydettiler,
göldeki su yüksekliğinin
"sevindirici" olduğunu
belirttiler.
Radyasyonlu
• RİZE (AA) — SSCB'de
Çeraobil Nükleer
Santralı'nda 1986 yılında
meydana gelen kazanın
ardından 4 yıl geçmesine
rağmen Çay-Kur
radyasyonlu çaylardan
kurtulamadı. Çay-Kur
Genel Mudürlüğü'nden
alınan bilgiye göre TAEK
tarafından yüksek
radyasyon içerdiği için
fabrika ve özel depolarda
koruma altına alınan 58
bin 100 ton cayın büyük bir
bölümü imha edilirken
halen 14 bin ton
radyasyonlu çay depolarda
bekletiliyor. Buna göre 4 yıl
içinde 44 bin 100 ton
yüksek radyasyonlu çay
aralıklarla lstanbul, Ankara
ve Doğu Karadeniz
bölgesindeki çay fabrikaları
ve özel depoların
bulunduğu sahaiarda
toprağa gömülerek imha
edildi.
Alternatif
yılbaşı gece§i
• lstanbul Haber Servisi
— Yeni yılı karşılamak için
otel ve gazinoların eğlence
programlannın yani sıra
Ortaköy'de de "açık havada
alternatif yılbaşı gecesi"
programı hazırlandı. Bemol
Ajans'ın düzenlediği
eğlence programı, Ortaköy
Spor Tesisleri'nde
yapılacak. Eğlence
programım Besiktaş
Belediyesi'nin de
katkılanyla
gerçekleştireceklerini
soyleyen Bemol Ajans
yöneticisi Ercan Kendir,
geceye Erol Pekcan, Ayşen
Gruda, Rasim öztekin gibi
sanatçılann yani sıra blues,
rock, hard-rock, pop-rock
gruplanmn da katılacağını
bUdirdi. 21.30-03.00 saatleri
arasında yapılacak
eğlencede, gece boyunca bir
"dostluk ateşi" yanacak ve
multivizyondan Pink
Floyd'un Londra konseri,
Madonna ve Michael
Jackson konserleri de
gösterilecek.
Çürükdiş
öldtirüyor
• İSTANBUL (ANKA) —
Tedavi edilmeyen diş
çürüklerinin, insan
vücudunda ölümle
sonuçlanan hastalıklara
neden olduğu bildirildi.
Dişlerin insanlar için
yaşamsal bir önem
taşıdıgını belirten uzmanlar
diş çürüklerinin bütün
organlara zararı olduğunu,
tedavi ediünemesi halinde
ölüme kadar
eötürebileceğini belirttiler.
lstanbul Diş Hekimleri
Odası Genel Sekreteri Rıfat
Yüzbaşıoğlu, pek çok
önemli hastalığa diş
çürüklerinin neden
olduğunu söyledi.