22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
24 ARALIK 1990 EKONOMİ CUMHURİYET/13 Banka kredileri • ANKARA (AA) — Banka kredileri toplamı, kasım ayı sonunda 55 trilyon 283 milyar liraya ulaştı. Merkez Bankası verüerine göre bu yılın ilk 11 ayında mevduat toplamını yüzde 37 oranında arttırabilen bankalann, aynı dönemde kredi hacmi ise yüzde 61.4 oranında genişledi. Geçen yılın sonunda 34 trilyon 256 milyar lira düzeyinde bulunan banka kredileri, bu yıhn ocak-kasım aylan arasında 21 trilyon 27 milyar lira arttı. öte yandan, bankalardaki toplam mevduat geçen yıl 29 arahkta 43 trilyon 888 milyar lira iken, bu yıl 30 kasımda 59 trilyon 997 milyar lira olarak gerçekleşti. Eximhank kredileri • ANKARA (AA) — Türk Eximbank'ın, ihracatın gelışmesi amacıyla değişik ülkelere açtığı kredi tutan 1 milyar dolaruı üzerine çıktı. Eximbank bugüne kadar, 5 ülkeye 1 milyar 165 milyon dolar kredi açtı. Eximbank kredilerinin 950 milyon dolarlık bölümü SSCB'ye açıldı. Eximbank'ın açtığı kredi kapsamında mal ihracı sırasında, önceden bankadan izin almak gerekiyor. Paktaş'ın diırumu • ADANA (AA) — Vergi borçlannı ödeyemediği için Maliye ve Gümrük BakanlığYnca tüm malvarlığına el konulan, 4 yıl süreyle Sümerbank tarafından işletildikten sonra statü değişikliği yapılarak bu yıl başında AKSANTAŞ adıyla KlT'leştirilen Paktaş tekstil fabrikalarında üretimin yüzde 90 kapasite ile sürdüğü bildirildi. Devlet Malzeme Ofısi'nin (DMO) baglı ortakhğı olarak kurulan Akdeniz Sanayii ve Ticaret lşletmeleri AŞ (AKSANTAŞ) adıyla uretiminı sürdüren Adana ve Tarsus'ta kurulu Paktaş fabrikalarında, bu yılki cironun da 225 milyar lira qlarak gerçekleşmesi planlandı. EHinya Bankası rezerv ayınyor • WASHINGTON (AP) — Dünya Bankası, Irak'tan şüpheli alacakları için rezerv ayınyor. Bankadan yapılan açıklamada, Irak'ın ödemelerinin bundan böyle dikkate alınmayacağı belirtilerek bu ülkeden 51.4 milyon dolarlık alacak karşılığında rezerv ayınlmaya başlanıldığı belirtildi. Bankanın cuma günü açıklanan karan, geçen pazartesi gününden itibaren yürurlüğe girdi. Banka, böylece normal prosedür uyarınca Irak'ı 'ödemelerini 6 aydan fazla geciktiren ülkeler' kategorisine koydu. Irak'ın 7.1 milyon doları anapara, 3.1 milyon dolan da faiz olmak üzere 10.2 milyon dolar gecikmiş borcu bulunuyor. Menkul kıymetler • ANKARA (ANKA) — Sennaye Piyasası Kurulu (SPK), 17-21 arahk arasındaki bir haftada 43.9 milyar liralık menkul kıymete ihraç.izni verdi. SPK'dan yapılan açıklamaya göre verilen izinlerin 34.9 milyar liralık bölümü hisse senedi ihracına ilişkin bulunuyor. Yunanistan'da enflasyon • ATtNA (AA) — Yunanistan, Avrupa Topluluğu'nun (AT) en yüksek enflasyon oranına sahip üyesi olma özelliğini koruyor. Topluluğun istatistik servisi tarafından kasım 1990 itibarıyla son bir yılhk dönem esas tutularak yayımlanan rakamlara göre yıllık yüzde 22.9'luk enflasyonla Yunanistan, AT'nin en zayıf ekonomilerjnden birine sahip. Portekiz'in yüzde 8.8'lik enflasyon oranmın bile önünde bulunuyor. Bu arada Yunanh yetkililerin enflasyon oranını ısrarla yüzde 23 göstermelerine karşılık, gerçekte bu oran yüzde 30 civannda bulunuyor. Başbakan Mitçotakis, önceki gün bütçe göruşmeleri sırasmda amaçlannın enflasyonu yeni yılda yüzde 17'ye çekmek olduğunu açıklamıştı. Tasarrufavakıf gediğiTasarruf Genelgesi ve son Bütçe Yasası, başta bakanlıklar olmak üzere tüm kamu kuruluşlarında bir "iğne ahmı''nı bile izne bağladı. Ancak bakanlıklar, bu kısıtlamaları vakıflar sayesinde delmeyi başardı. Hemen hemen her bakanlıkta bulunan bu vakıflar kanahyla karşılama, uğurlama, kokteyl ve yemek gibi harcamalar yapılabiliyor. Vakıf aracılığıyla yapılan bu tür hıasrafların 50 milyarı aştığı belirtiliyor. TURAN YILMAZ ANKARA — Enflasyonla mücadele amaayla getirilen tasarruf önlemlerinin, bizzat bu önlemleri alanlarca delindiği saptandı. Bakanlık ve kamu kurumları- nın kurduklan vakıflar yardımıyla, kar- şılama, ağırlama, uğurlama, kokteyl ve yemek gibi giderleri "tasarruf genelgesi" dışına çıkardıkları belirtildi. Bir Danış- tay yetkilisi, buna ilişkin kendilerine ge- Vaklf gediği len tüzük değiikliklerine "onay" verme- diklerini söyledi. nelgesi hükümlerine ek olarak Bütçe Ka- nunu ile bu tür kurumların kuruluş yıl- dönümlerinde yapacakları yemek ve kokteyl gibi kuüamalann beş yılda bir yapılma zonınluluğu getirildi. Böylece yapılan düzenlemelerle genel bütçeye da- hil bu tür kurumların karşılama, ağırla- ma, uğurlama, yemek ve kokteyl gibi harcama kalemleri önemli boyutta kı- sıtlandı. Kamu kurum ve kuruluşlannın gider- lerine önemli sınırlamalar getiren tasar- ruf genelgesi hükümlerine son Bütçe Ka- nunu ile yeni önlemler getirildi. Başta Bakanlıklar olmak Uzere tüm kamu ku- rum ve kuruluşlarında bir "iğne alıını"m bile izne bağlayan tasarruf ge- Getirilen bu kısıtlamalann, uygulama- da yaşama geçmediği, kamu kurum ve kuruluşlarının buldukları yeni bir "fonnül" ile bu yasağı deldikleri saptan- dı. Danıştay'dan bir yetkilinin verdiği bil- giye göre bu konudaki gedik, bu kunım- lar bünyesinde oluşturulan vakıflar yar- dımıyla açıldı. Başta bakanlıklar olmak üzere bu tasarruf önlemlerinden etkile- 199FE GİRERKENSİGOKTACILIK nen kamu kurum ve kuruluşlarında son yıllarda bir "vakıf patlaması" yaşandı. Oluşturulan bu vakıflar, özellikle tasar- ruf önlemlerinin getirdiği olanaksızlık- ların asılmasmda kullanıldı. Edinilen bilgilere göre bu harcamalar için 50 milyar lirayı aşkın bir kaynağın yaratıhnasında kullanılan bu vakıflann, Içişleri, Adalet, Sanayi ve Teknoloji, Sağ- lık, Milli Eğitim bakanlıkları başta ol- mak üzere hemen her bakanlıkta kurul- duğu saptandı. Bu bakanlıklara bağlı birçok kamu kurum ve kuruluşunda da bu tür vakıflar oluşturulduğu belirtildi. Yetkililer, bu vakıflar yardımıyla yapılan harcamaların genel bütçe denetimi dışı- na çıkanldığına dikkat çektiler. Cumhuriyet'e bilgi veren Danıştay yet- kilisi, oluşturulan bu vakıflara ilişkin çok sayıda tüzük değişikliğinin de ken- dilerine incelenmek üzere geidiğini söy- ledi. Gelen kimi tüzüklerde, bu harcama kalemlerinin kurulan vakıflar yardımıyla karşılanacağına ilişkin hükümlere de açıkça yer verüdiğini belirten yetkili, ken- dilerinin ise konuya genel bütçe ilkeleri çerçevesinde yaklaşarak "kanuna karşı hile" olarak yorumlanabilecek bu uygu- lamaya "onay" vermediklerini kaydetti. öte yandan, bu sert tasarruf önlem- lerinin özellikle, vakıf kurma olanağı bu- lunmayan yüksek yargı kunımlarını olumsuz yönde etkilediği belirtildi. Da- nıştay'ın bu nedenle, 10 mayısta gerçek- leştirdiğj kuruluş yemeği başta olmak üzere buna benzer bazı harcamalanm Zi- raat Bankası ve Halk Bankası gibi ka- mu bankalarının karşıladığı öğrenildi. Danıştay mensuplan, bunu, yargı bağım- sızlığını olumsuz yönde etkileyen bir olay olarak nitelediler. Uzun kış uykusu sona erdîSigortacının 1991 hedefleri (milyar dolar) Ak Anadoiu Ankara Başak Bab Birlik Doğan Emek Genel Güneş Gûven HalkD Hûr imtaş İnan Merkez Oyak Ray Şeker Tam 19M 150 365 55 120 45 18 5.5 26 52-53 180 55 300 26 64-65 25 34-35 60 85 5^60 30-32 1M1 290 belırtemedi 83 180 90 35 10 50 100 320 85 610 50 155 50 105 100 120-130 93-94 50 (*) Halk Sigorta'mn 610 milyar liralık toplam priminin 190 mil- yarlık hayat branşından elde edilecek olan kısmmı 91 yılı için- de kurulacak olan Halk Yaşam Şirketi hedefliyor. 1990 yıhnda sigortacılık, 100 yıllık geçmişirü bir anda silip yeniliklerle karşı karşıya geldi. İlk kez rekabetle karşılaşan sektör, 1991'e belirsizlik ve endişeyle giriyor. ESER ATİLLA Sektörler içinde bir sektön Si- gorta. Orman içinde bir asırlık çınar. 1990 yüında esen rekabet rüzgârlanyla "rahatı kaçan' bu ağaç, sorunlan, çözüm arayışla- n, umutları ve umutsuzluklany- la 1991 yılına giriyor. Hükümetçe getirilen yeni dü- zenlemelerle 1989 yıhrun sonun- da âdeta "dinamitlenen" sigor- tacılık, Türkiye'de giderek öne- mi artan finans sektöründe önemli bir yer edinebilmek için bugün yeniden yapüanıyor. 1990 yıhnda 100 yıÜık mazisini bir anda "silbaştan" yapan sektör, tüm sorunlanna rağmen uzun vadede gelecekten umutlu. 1989 yıhnın son dönemlerin- de sigona sektörüne can vermek amacıyla sözü edilmeye başla- nan yenilikler sektörü hareket- lendirdi. Yeni kararlann getirdiği tartış- malarla 1990 yıhna girildi. Zo- runlu sigortaların arttırüması, fiyat serbestisi, sermaye arttın- mı, hayat sigotalanmn ayn ola- rak 'şirketleşmesi' 1990 yılının en önemli gelişmeleri oldu. 1990 yıhnda ilk olarak zorun- lu koltuk sigortası çıkanldı. Ocak ayında çıkarılan bu yasa- ya göre, şehirlerarası yolculuk yapan otobüs şirketlerinin sigor- talanması öngörüldü. Nisan ayında yapılan bir araştırma 9 bin otobüsün sigortalandığım ortaya koydu. Ancak daha son- ra çıkanlan yeni bir tebliğe gö- re, bu yasanın salt 100 kilomet- reyi aşan otobüsler için geçerli olması yasanın delinmesine ne- den oldu. 1990 yıhnda sigortacılık iki dönum noktası yaşadı. Bunlar- dan birincisi 1 mayısta yürürlü- ğe konan kaza, makine montaj ve kasko dallannda fiyat serbes- tisiydi. Ancak özellikle kazada yıpratıcı rekabetten korkan ba- zı şirketler bir araya gelerek cen- tilmenlik anlaşması imzaladılar ve kendi aralarında bir tarife be- lirlediler. Ikinci aşama 1 ekimde yangın ve nakliyat dallannda fiyat ser- bestisine geçilmesiydi. Toplam prim istihsalinin yaklaşık yüzde 40'ını temsil eden bu dallardaki fiyat serbestisi sektörü yoğun bir rekabet ortamına itti. Bazı şir- ketlerin yüzde 80*6 varan fiyat indirimine gitmeleri rekabeti kı- zıştırdı. Serbestinin salt fiyatlar- da olmamasına karşın vadede de rekabete soyunan sektör, kanun- da 6 ay vade şartının bulunma- sına karşın 14-18 aya kadar va- de uygulamaya başlayınca 1990 yıhnın sonlanna doğru kendini çetin bir rekabetin ortasında buldu. Yılın sonlanna doğru ka- D.Avnıpa narenciyeyi kurtardı ADANA — Narenciyede en biiyük pazar olan Ortadogu'nun Körfez kriziyle büyuk ölçüde kapanması üzerine, urünün elde kalacağı yolundaki lehlike. üretici rakip ulkelerde bu yı) yaşa- nan olumsuz iklim koşullan sayesinde, "şans eseri" atlatıldı. İspanya, İtalya ve Yunanistan'da bu yd görülen kuraklık ürü- KöNUK YAZAR nün gecikmesine yol açınca, S. Arabistan dışındaki Ortadofu pazarlannı yitiren ihracatçılar, SSCB, Romanya, Polonya, Çe- koslovakya, Batı Avrupa ve tskandinavya'ya iiriin satarak bu yılı kurtardılar. Akdeniz Narenciye Yaş Sebze ve Meyve ttara- catçılan Birligi Başkanı Isa Öner, limon ve mandalinada plan- lanan hedeflere vaklaşüdığını, yalnızca portakalda hedeflerin alûnda kalınabilecegini söyledi. (Fotograf: Mehrnel Yapıcı) za branşında cenülmenlik anlaş- masırta imza atan bazı şirketle- rin de fıyatta rekabete soyun- dukları dikkat çekti. 1990 yıhnda sigorta sektörü kâğıt üzerinde olumlu sonuçla- ra ulaştı. Bu yıl toplam primi- nin geçen yıla oranla yüzde 110 artarak 2.1-2.2 trilyona varması bekleniyor. Sadece sigorta iş- lemlerinden elde edilen teknik kâruhğın da geçen yıhn rakamı- nı yakalaması ve yüzde 17 ola- rak gerçekleşmesi bekleniyor. Hasar prim oranının da yüzde 35-40 gibi makul düzeylerde kal- dığı söyleniyor. Şirket sayısının 4O'ı aşması da oiumlu bir geliş- me olarak gösteriliyor. Yeni dü- zenlemelerle fiyat ve vadedeki aşırı rekabet bu yıl ba; gösteren en önemli sorun olarak gösteri- liyor. Sektörün yıllardır çözüme ulaştıramadığı kronikleşmiş so- runlar olarak da tahsil edileme- yen alacaklar ve acenteler gös- teriliyor. 1990 yıhnda sigortacıhkta olumlu geüşmelere de rastlamak mümkün. Yeni bir kanun tasa- nsı gündeme geldi. Fiyattaki re- kabetten dolayı teknik kârhhğın düşmesi tehlikesiyle karşılaşan sigortacılık, mali yapıyı güçlen- dirmek için önlemler almaya başladı. Birçok şirket sennaye arttınmına gitti. Yeni şirketler kuruldu. Reasörlerle anlaşmalar başarıyla sonuçlandı. 1991 yıh için tüm sigortacılar "belirsiz ve dolayısıyla umut va- at etmeyen bir yü" tanımını kul- lanıyorlar. 1991 yıhnda fiyatta- ki rekabetten dolayı primlerin düşeceği, hasar prim oranlannın artacağı üeri sürülüyor. Bazı şir- ketler 1991 yıh için toplam prim hedefıni mütevazı bir artışla sı- nırlarken bazı şirketlerin de be- lirsizlikten dolayı herhangi bir hedef belirleyemedikleri dikkat çekiyor. Bilinçsiz rekabetin 1991 yılında doğurabileceği sonuçlar ise şöyle özetleniyor: "Ya elimizi kolumuzu bağla- yıp 1-2 şirket batarsa batsın di- yerek ola}-a seyirci kalınacak. Ya şirketler kendi aratannda anla- şarak rekabette normal şartlara dönülmesi için fivatta bir alt sı- nır belirleyecekler. Ya da Hazi- ne bu gidişi göriip, size serbesti j'aramadı dJyerek tokmağı yeni- den eline alacak." ANAP, ücretlinin vergisini yükseltti Gelir Vergisi artan oranlı bir tarifeye dayandığı için enflasyon dönemlerinde nominal gelirlerin yükselmesiyle vergi mükellefi tarifenin üst dilimlerine doğru kayar. Böylece sanki gerçek geliri artmış gibi vergi yükü de yükselir. 1986-1991 döneminde fiyatlar hemen hemen 10 katına yaklaşmış olacak. Halbuki tarife dilimleri yalnızca 4 katına çıkarılmış oluyor. Dolayısıyla vergi yükü, adı konulmadan, artıyor. PROF. DR. BURHAN ŞENATALAR İÜ SBF Ûğretim Ûyesı Son günlerde ekonomik tartışma gün- demine giren konulardan biri de Gelir Vergisi'nin tarife dilimlerinin genişletü- mesi oldu. Konu bazı basın organlann- da ücretlilere getirilen "vergi indirimi" olarak değerlendirildi. Konunun sağlıklı bir değerlendirme- sini yapabilmek için çok basit birkaç noktayı tekrarlamak gerekli: Gelir Ver- gisi, artan oranh bir tarifeye dayandığı için enflasyon dönemlerinde nominal ge- lirlerin yükselmesiyle -eğer tarife değiştirilmezse- yükümlü tarifenin üst di- limlerine doğru kayar. Bu kaymayla bir- likte -âdeta reel gelir artmış gibi- vergi yükü (ödenen verginin gelire oranı) yük- selir. Gerçekte vergi önecesi reel geür aynı kalmış, hatta düşmüş bile olabilir. So- runun başlıca kaynağı enflasyon nede- niyle nominal gelirlerin şişmesi, buna karşılık tarife dilimlerinin aynı tutulması ya da çok az değiştirilmesidir. Dolayısıy- la yukümlülerin vergi yükü durduk yer- de yükselmekte, devlet ise pek çaktırma- dan vergi gelirini arttırmaktadır. Ne var ki bu mekanizma zaten vergi ağı içinde yer alanların vergisini daha da arttırmak- ta, vergi ağı dışında olanları ise etkile- memektedir. Gelir Vergisi'nin enflasyondan etkile- nen yönü yalnızca tarife dilimleri değil- dir. Gelir Vergisi'nin mutlak tutar ola- rak saptanmış tüm öğeleri -örneğin in- dirimler, istisnalar, muafhklar vbr enf- lasyon döneminde nominal olarak aynı tutulduklan takdirde, reel olarak aşı- mrlar. Şimdi Türkiye'den örnekleyelim: 1986'da ve 1987'de uygulanan tarifenin dilimleri yıllık ve milyon TL olarak 0-3, 3-6, 6-12, 12-24, 24-48, 48'in üstünde ka- lan biçiminde sıralanmıştı. Oranlar Vo25 ile başhyor ve %50 ile bitiyordu. 1988'de oranlar aynı tutulurken dilimler %66.7 oranında genişletildi. Halbuki DlE'nin yıllık ortalama tüketici fiyatlan indek- sinde 88-86 yükseüşi %144'tü. Yani ayar- lama, enflasyonun yarısını bile karşıla- mamıştı. Dolayısıyla Gelir Vergisi yükü adı konmaksızın yükseltilmişti. 1989'da diümler «7o20 genişletildi. Halbuki 89-88 enflasyonu %70'ti. 1990'da dilimler <Pb33.3 oranında genişletildi, ama 90-89 enflasyonu bunun iki katına yakın çıka- cak. 1991 için dilimler %50 genişletildi, enflasyonun da bu dolayda olacağı söy- lenebihr. 1986-91 döneminde fiyatlar hemen he- men 10 katına yaklaşmış olacak. Halbu- ki tarife dilimleri yalnızca 4 katına çıka- rılmış oluyor. Dolayısıyla vergi yükü adı konmadan, parlamentoda goruşülmeden ve Gelir Vergisi'nin mantığına aykırı bi- çimde yükseltilmiş oluyor. Hükümet her yıl sonunda "verginizi hafifletiyonım" diyerek ve bir illüzyonist maharetiyle as- lında vergi yükseltiyor. Vergi yükünü arttıncı bir mekanizma da ücretlilere tanınmış özel indirimin reel olarak aşılması. iki çocuklu bir ücretli 1981'de >ılda 70.200 TL bir indirimden yararlamyordu (özel artı genel indirim). 1986'dan itibaren genel indirim kaldınl- dı, özel indirim 72.000 TL'ye çıkanldı. Bu tutar 1988'de 144.000'e, 1989'da 216.000'e, 1990'da 432.000'e çıkanldı. 1991'de de bu tutann uygulanmak isten- diği anlaşıhyor. 1981-91 döneminde fiyat- lar 40 katına çıkmış olacak. Ancak üc- retlilerin yararlandığı indirim tutan yal- nızca 6 katına çıkmış oluyor. 1981'deki düzey enflasyona göre yükseltilmiş ol- saydı, 1991'de 2,8 milyon dolayında ol- ması gerekirdi. Hükümet yıllar içinde özel indirimin reel tutannı düşürmüş, üc- retlinin vergi yükünü yükseltmiştir. 1991*de hem özel indirim hem de di- limler 1986'daki reel düzeylerini koru- muş olsalardı, özel indirimin yılhk 700.000 TL dolayında olması, ilk %25'lik dilimin de yaklaşık 0-30 milyon olması gerekecekti. Uygulamada yapılan ayarlamalar bu sayıların çok gerisinde kaldığından, hem vergi yükü yükselmiş oluyor hem de daha önceki yıllarda gö- rülmeyen ölçüde çok sayıda yükümlü yıl ortasında üst vergi dilimlerine kayıyor ve net reel gelir kaybına uğruyor. Orneğin 1991'de aylık 2.5 milyonluk bir matrahın vergi yükü (yıllık tutara göre) %29 ola- caktır, halbuki aynı reel gelir düzeyinin vergisi 1986'da %25'ti. Aynca 1991'de bu gelir düzeyi ile beşinci ayda %30'luk di- hme, onuncu ayda da VoSyiik dilime ge- çilecektir, halbuki aynı reel gelirle 1986'da ikinci dilime hiç geçihniyordu. Sorunun temelinde siyasi bir tercih yatmaktadır. Hükümet Geür Vergisi'ni her yıl indiriyormuş gibi yapıp arttıraıayı bilinçli olarak benimsemiştir. Sorunun teknik çözümü oldukça basittir: Gelir Vergisi'nin temel indirim ve bağışıkhk tu- tarlan ile dilimlerini enflasyona indek- slemek. Birçok Batı ülkesi 1970'lerde biz- dekinden çok daha düşük enflasyonlar karşısında bu yöntemi uygulamaya koy- muştur. örneğin Lüksemburg 1988'de, Fransa 1989'da, Danimarka 1970'te, Hollanda 1971'de, Kanada 1974'te, Avustralya 1976'da, Ingiltere 1978'de, Is- veç 1979'da, Isviçre ve ABD 1985'te Ge- Ur Vergisi'nde indekslemeye geçmişlerdir. Enflasyonun yavaşlaması nedeniyle Avustralya 1982'de, Danimarka ve Isveç 1983'te uygulamayı durdurmuştur. Türkiye'de ise ANAP hükümetleri bu konuda da tercihlerinin sermaye kesi- minden yana olduğunu kanıtlayarak ilk önce şirketler için yeniden değerleme yöntemini getirmiştir. Bu, vergileme mantığı açısından doğruydu, ama sakat olan, enflasyon karşısında bu mantığın yalnızca sennaye için uygulanmasıydı. Yani sennaye üzerindeki verginin salt enflasyon nedeniyle artması önlenmeye çahşılmış, ama aynı düzeltmenın emek gelirleri için de gereken ölçüde yapılması yoluna gıdilmemiştir. Bu durum karşı- sında çalışan kesimlerin çıkarlarına ön- celik veren ekonomik ve politik kuruluş- ların soruna daha yakından eğilmeleri gerekmektedir. EKONOMİ NOTLARI OSMAN ULAGAY Neden Karamsarım?.. Lufthansa'nın yeni hizmete giren Çırağan Kempinsky Ote- li'nde düzenlediği yemekte yanıma işadamı Üzeyir Garih otur- du. Yemek boyunca çeşitlı hikâyeler anlatan, karikatürler çi- zen ve masamızın ilgi odağı haline gelen Üzeyir Bey bir ara bana bir soru sordu, "Yazıiarın neden genellikle karamsar" dedi. Hemen aklıma geliveren cevap şu oldu: "Olur olmaz ne- denlerle, yerli yersiz gerekçelerle öyle iyimserlik tabloları çi- ziliyor ki bunları biraz olsun düzeltmek için girişilen her ça- ba karamsarhk olarak yorumlanıyor." Sonra yeniden düşündüm bu sorunun cevabını. Acaba ben mi gereksız yere bir karamsarhk havasına kaptırmıştım ken- dimi? Türkiye'de her şey güllük gülistanlıktı da ben mi hep olumsuz şeyieri öne çıkartıyordum? Yoksa hiç değilse benim gibi birisinin karamsar olması için yeterli nedenler var mıydı bugünün Türkiyesi'nde? Hemen belirteyim ki Türkiye'de her şeyin kötüye gittiğini, bir umutsuzluk batağına baıtığımızı falan düşunmüyorum. Türkıye'deki dinamizmi görüyorum ve Türkiye'nin mevcut po- tansiyeliyle çok daha iyi noktalara gelmesinin mümkün ol- duğunu düşünüyorum. Ancak bugün ortada olan tabloya ba- kınca, bir türlü aşılamayan engelleri anımsayınca ne yazık ki iyimser olamıyorum. Bu tabloda neler en fazla rahatsız ediyor beni? Bir kere aktın ve bilginin ikinci plana itildiği bir ortamda inançların, ihtirasların, inatlann, ilkel duygusallıklann öne çık- ması ve pek çok olaya yön vermesi son derece rahatsız edi- yor beni. Gerekli birikimden yoksun kişilerin hemen her alan- da cahiltere özgü bir cesaretle ortaya atılarak "aeneriz, olursa olur, olmazsa olmaz" yaklaşımıyla olaylara yön vermesi ve toplumun büyük bir kesiminin buna seyirci kaiması, hatta yer yer alkış tutması bana son derece ters geliyor. Bu tavır her- kesin kendi kuralını icat etmesi ve "biz yaptık oldu" anlayı- şının yerleşmesine de zemin hazırlıyor. Böyle bir ortamda, aklın ve bilginin yardımıyla herhangi birtoplumsal uzlaşma- ya varmak da olanaksız görünüyor. Takıldığım ikinci nokta da bir anlamda birincinin uzantısı. Bilgi ve birikimden yoksun kişilerin hemen her olaya çok kı- sa vadeli bakış açılarıyla yaklaşmaJarı, olayın yalnızca bir yö- nünü yakalayarak karmaşık sorunlan bile çözümleyebılecek- lerini sanmaları sonuçta çoğu kez yeni sorunlara yol açıyor. Bilgiye dayanmayan bir pragmatizmin ilk bakışta parlak gibi görünen sonuçları bir süre sonra hiç de parlak olmayan baş- ka sonuçlara yol açabiliyor. Her konuya çok kısa vadeli ba- kış açılarıyla yaklaşılınca ülkenin ve toplumun yakın gelece- ği bile ipotek altına sokulmuş oluyor. Kendi kuruluşlarında bir alay para harcayarak beş yıllık planlar ve projeksiyonlar yaptıran, 2000 yılı senaryoları hazırlatan işadamlarının bile Türkiye'nin böylesine kısa vadeli ve gelişigüzel bir anlayışla yönetilmesine ses çıkarmamaları karamsarlığımı arttırıyor. Beni çok rahatsız eden üçüncü bir nokta, artık çok yaygın hale gelen "ölçü erozyonu". Toplumda belirlı bir noktaya gel- miş, eski deyişle "mevki sahibi" kişiler bile dün ak dedığine bugün kara derken, dün lanetlediği kişiyie bugün sarmaş do- laş olurken en ufak bir gerekce göstermek, özeleştiri yap- mak gereğini duymuyor; kendi kısa vadeli çıkarı için türlü ka- lıba girebiliyor. Düne kadar saygı duyduğum bazı meslektaş- larım bile, patronlarını temize çıkarmak için, henüz pek çok yönü karanlıkta olan olaylan kendilerine -ya da patronlarına göre- yorumlayarak akıl almaz şeyler yazabiliyorlar. İktidara yakın olma ve bu yakınlığm avantajlarından yararlanma tut- kusu pek çok kimpenin kolaylıkla ölçüyü kaçırmasına neden olabiliyor. Böyle bir ortamda belli ölçüleri korumaya çalışan- lara ise giderek garip yaratıklar olarak bakılıyor. Özetlemeye çalıştığım bu yaklaşım ve davranış biçimleri- nin yaygınlaşmasıyla çok yakından ilişkili olduğunu düşün- düğüm tabloya, Türkiye'nin bugünkü tablosuna baktığımız- da ne görüyoruz? Türkiye'nin kaderinin, hemen her şeyi yaparak, deneye- rek öğrendiğini sık sık söyleyen bir kişinin, Sayın Ozal'ın iki dudağı arasında belirlendiği, kendine özgü bir yönetim biçi- mi görüyoruz. Başbakan ve bakanlar, en hayati konularda bile boş kâğıtlara imza atan, önemini yitirmiş koltukların sahibi olarak görünüyorlar. Türkiye'nin kısa vadeli yaklaşımlarla gözardı edilen sorun- lan kendilerine göre patlama vesileleri bularak ortaya çıkı- yor. Zonguldak olayı bunun çarpıcı bir örneğı. Kısa vadeli bakış açıları yüzünden ihmal edilen yatırımlar, bilim ve teknolojideki ve egitimdeki yetersizlikler nedeniyle Türkiye'nin, Türk sanayiinin ve ekonomisinin yarını şimdıden ipotek altına alınmış durumda. Türkiye ekonomisi çok kısa vadeli dış borçlanmalar ve ser- maye hareketleriyle ayakta duruyor. İthalat furyasıyla gerçek- leşen aldatıcı bolluğun bize nasıl bir fatura çıkaracağını hep birlikte göreceğiz. Biriken sorunların içinden çıkılmaz bir yumak haline dö- nüştüğü ve ülkede genel bir çözümsüzlük havasının egemen olduğu bir noktaya gel'ındiğinde doğacak boşluğu doldurmak üzere en kapsamlı hazırlığı yapan kesimin İslami düzen şem- siyesi altında toplanan kesim olduğu ortada. Önde gelen muhalefet partileri ise böyle bir boşluğun doğ- masını önlemek ve bu boşluğu doldurmak konusunda ne ya- zık ki fazla umut veremiyorlar. Hep bildiğimiz bu tabloyu daha fazla anlatmak istemiyo- rum. Gören gözler için ortada olan bu tablo ve ardında yatan yaklaşım ve davranış biçimleri beni karamsar yazmaya zor- luyor. Acaba haksız mıyım? Maliye'nin affı tebliğiANKARA (ANKA) — Ma- liye ve Gümrük Bakanlığı, am- me alacaklannm tahsil usulü hakkında kanuna eklenen bir geçici maddeyle vadesi geldiği halde ödenmemiş, ihtilafh ha- le gelmiş ve dava açma süresi henüz geçmemiş, miktan üç milyon lirayı gecmeyen, yılhk beyannameler üzerinde tarh olunan vergilerde de 25 milyon lirayı aşmayan vergi ceza ve ge- cikme faizlerine kısmi af geti- ren düzenlemeye açıklık getir- di. Bakanlığın tahsilat genel teb- liği Resmi Gazete'de yayımlan- dı. Tebliğe göre kanun çerçeve- sinde yapılacak ödemelerde, vergi ashmn kanunda öngöru- len şekil ve sürede tam olarak ödenmesi şartıyla bu vergiye bağlı gecikme zammı, gecikme faiz ve vergi cezaları birbirinden bağımsız olarak değerlendirile- cek. Tebliğe göre 3 milyon ile 25 milyon liralık miktarlann tespi- tinde kanunun yürürlüğe girdi- ği 20 Arahk 1990 tarihinde ih- tilafh bulunan ya da temyiz sü- resi henüz geçmemiş olan ihti- laflar hakkında en son vergi mahkemesince tasdik karan ve- rilmiş olması halinde, miktar- lann tespiünde bu kararlar dik- kate alınacak. Aynca Cieçıci Vergi, Götürü Usulde Vergi, Gelir Vergisi, Damga Vergisi, tapu harçlan için miktar 25 milyon lira ola- rak dikkate alınacak. Moıorlu Taşıtlar Vergisi'nde ise 3 milyon liralık miktar her taşıt için ayn ayn uygulanacak. DÖVİZ KURLARI Oövıan Cinsı 1 ABODoOrı 1 BAImanMarta 1 Avustralya Dolan 1 Avusturya $ılını 1 Belgka Frangı OanımarKa Kronu Rn Martdtası Franse Frangı Hollanda ftorim Isveç Kronu Isvıçre Frangı 00 Italyan Lıret JaponYea, Nonreç Kronu Stertın S Arabistan FHyalı Oûvtt Al^ 2914 16 190904 2249 73 272 35 92 40 496.24 79189 560 96 1692 31 509 34 2253 70 252 41 2145 487 31 549173 777 04 0«vz Satış 2920 00 1912 87 2254 24 272.90 92 58 497 23 793 48 562 06 1695 70 510 36 2228 16 252 92 2150 488 29 5502 74 778 60 24 AMLIK 1990 Etektıf Ais 291125 1907 13 2211.48 272 08 90 83 491.28 778 43 560 40 1690 62 504 25 222148 248 12 2124 482.44 5486 24 763 83 Efetctıf Satış 2928 76 1918 61 2261.00 273 72 92 86 498 72 795 86 563 77 1700 79 51189 2234.14 253 68 2156 489 75 5519 25 780 94 («nıu«M S •• 5265 Alman Mark i 5 1949 Fr Franq< S 1 7220 Hol Fıornı $ 1 3104 Isv Frangı $ 1154 51 Itai Lıretı t 135.84 Japon Yeflı $ •>. 7503 S Arafi Rryak £ 18845$
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle