25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 22 ARALIK 1990 Kooperatifçilik Oncüsü Ulusal birlikleşmedeki başarı; Türkiye'de kooperatifçiliğin gelişmesini Nusret Uzgören gibi inanmış, yaşamını bu konuya adamış kooperatifçilerimizin emeklerinin boşa gitmemesini sağlayacaktır. Prof. Dr. CEVAT GERAY SBF Öğretim Üyesi Kooperatifçilik hareketinin ülkemizdeki öncü- lerinden Nusret Uzgören'i geçenlerde, 22 Kasım 1990 günü 92 yaşında yitirdik. Uzgören, uzun Ömrü boyunca kooperatifçi bir yaşam biçimini sürdürmüş, erdemli, örnek bir kişiliğe sahipti. llerlemiş yaşına ve sağlık sınırlılıklanna karşın Nusret Uzgören, "kooperatif harekef'ten uzak kalmamıştır. Katılabildiği genel kurullarda, tar- tışmalı toplantılarda, kumltayda söz alarak en- gin deneyiminden, zengin bilgi dağarcığından genç kuşaktan kooperatifçileri aydınlatmış, on- lara yol göstenniş, gördüğü aksakhklan kimse- yi incitmeden yapıcı biçimde eleştirmekten ka- çınmamıştır. Knrumlaşmaya katkı "Bahçelievler Yapı Kooperatifi" örneğiyle Türkiye'de ilk konut kooperatifçiliğini başlatmış olan Nusret Uzgören, Atatürk'ün Ankara'da kur- duğu Memurlar Tüketim Kooperatifi'nde de tü- ketim kooperatifçiligine katkılarda bulunmuştu. Halk Bankası Genel Yönetmenliği'ni ve üst dü- zey yöneticiliğini uzun süreyle sürdüraıüş bulu- nan Uzgören, Türkiye'nin en geniş tabanlı koo- peratif kesimini oluşturan Esnaf-Sanatkâr Kefa- let Kooperatifleri'nin geüşiminde de yapıcı bir rol oynamıştı. Nusret Uzgören bir yandan koopera- tifçi olarak örnek yöneticilik, önderlik işlevleri- ni yerine getirirken, bir yandan da başmda bu- lunduğu banka aracıhğıyla kooperatif kesiminin desteklenmesine çalışmıştı. Türk Kooperatifçililc Kurumu'nun uzun süre başkanlığını yapan Uzgören, bu konuda eğitim, araştırma ve yayın etkinlikJerini başlattı. "Koo- peratifler Sarayj"nın yapımı için sağlanan bağış- ların her kuruşunun arkasında onun güvenilir kooperatifçi kişiliği, özverili çabalan vardı. Onun döneminde Türk Kooperatifçilik Kurumu her gö- rüşten kooperatifçiye açıktı. KooperatifçilikJe il- gili her türlü etkinliklere öncülük eden kurum, onun başkanlığı döneminde kamuoyunu etkile- yici girişimlerde bulundu. 1969'daçıkanlan 1163 sayüı Kooperatifçiler Yasası'nın hazırlık çaüşma- lannda Uzgören yönetimindeki kurumun büyük katkılan olmuştu. Üst birliğe doğru... Yabancı dildeki kooperatifçilik yayınlarını da yakından izleyen Uzgören; konuşmalarıyla, ya- zılarıyla kooperatifçiliğin gelişmesine, yaygınlık kazanmasına çalışmıştı. Kurumun dergisi Kann- ca'daki yazılan sonra iki ayrı kitap olarak "Ko- operatifçilik, Nusret Uzgören Diyor ki" adıyla yayımlannuştır. Herkesin kolayca anlayacağı bir dille yazılrruş bu yazılar kooperatifçilik öğrenci- leri ve araştıncıları için en zengin kaynağı oluş- tunnaktadır. Kooperatifçiye yakışır, gösterişsiz, alçakgönüllü bir yaşam sürdüren Uzgören'in evindeki tnüze ve belge değeri taşı>r an yapıtlarla dolu kitaphğının gelecek kuşaklann yararlanma- sına açık tutulması konusunda Uzgören ailesi- nin anlayış göstereceğine inanıyorum. Sonsuzluğa uğurladığımız Uzgören'i saygıyla anarken, ülkemiz kooperatifçiliğinin ulaştığı çok önemli bir gelişmeye değinmek istiyorum. 17-18 Mart 1990 günlerinde Kent Kooperatifleri Mer- kez Birliği'nce Ankara'da düzenlenen 1. Koope- ratifçilik Kurultayı'nın birinci günü çalışmaları- na Nusret Uzgören de katılmış, bir de konuşma yapmıştı. Kooperatifçiliğin yenidea yapılanma- s konusunun ele ahndığı kurultaydaki bu konuş- masında kooperatifçilik önderi Uzgören, dünya- nın her yerinde olduğu gibi kooperatiflerin ulu- sal birliğinin kurulması gereğini vurgulamıştı. Olabilen hızla ulusal birliğin kurulmasına götür- meyecekse kurultayın da ötekilerinden farkı ol- mayacağını söyledi. Kımjltayın ilk günü aynlır- ken bana, "ölınez sağ kahrsam yannki çalışma- lan da izleyeceğim" demişti. Fakat sağlığı elver- mediğinden katılamadı. Böylesi bir toplantının açıiış oturumuna katılıp da sonradan gelmeyen- lere, özellikle bakan ya da resmi kişilere pek kı- zıyordu. 1. Kooperatifçilik Kurultayı'nın sonunda Ko- operatifler Ulusal Birtigi'nin kurulmasına, ku- ruluş çalışmalarım yürütecek kurulun onursal başkanlığına Nusret Uzgören'in seçilmesine ka- rar verildi. Bu kararı ona iletmek ÜZSK evine gi- denler arasında ben de vardım. Ulusal birliğin kurulmasına ilişkin kararı öğrenince çok duygu- landı, bize "Artık gözüm açık gitmez" dedi. Ku- ruluş çalısmalarıyla ilgili olarak Kent Koopera- tifçüiği Bülteni için yapılan toplu söyleşiye katı- lan Uzgören, tüccarların kooperatif düşmanı ol- duklannı, bunların "bu ülkede sınıf yoktur" di- ye tutturduklannı, kooperatifçiliğin modası geç- tiğini ileri siirdüklerini açıkladı. Başka ülkeler- de de tüccarların adam tutup vitrin kırdıklannı örnek gösteren Uzgören, bu tür sözlerin kendi- sini hasta ettiğini, kooperatifçiliğin modasının hiçbir zaman geçmeyeceğini belirterek "Ben ko- operatifçiliğe âşığım" dedi. "Insan yaşamı için vitamin neyse kooperatif de toplumun yaşamı için aynı şeydir" diyen Uzgören, ulusal birliğin kurulmasıyla Türkiye'nin Uluslararası Koopera- tifçilik Birliği'nde de tam biçimde temsil edile- bileceğini sözlerine ekledi. Gerçekleşme yolunda Uluslararası kooperatifçilik hareketinin 146. yıldöniimünü kutladığımız şu günlerde Nusret Uzgören'in "Gözlerim artık açık gitmez" dediği istemi, daha doğrusu vasiyeti, yerine gelmiş olu- yor. Aralannda esnaf-sanatkârlar ve kent koo- peratifleri merkez birliklerinin, eczacılar, taşıyı- cılar, küçük sanayi siteleri, tüketim, köy kalkın- ma kooperatiflerinin bulunduğu yedi birlik, ya- sal adıyla "Türkiye Milli Kooperatifler Birliği" anasözleşmesini ilgili bakanlığa sunma aşama- sına gelmişlerdir. Kurulacak bu ulusal birlik, Türkiye'deki kooperatifçilik hareketinin gelişme- sini, demokratikleşmesini, toplumda ve ekono- mide güçlü bir konuma gelmesini amaçlayan et- kinliklerde bulunacak, ekonomiye egemen olan kesimlerin karşısında kooperatifçilerin gür sesi- ni duyurabilecektir. Ulusal birlige, bu konuda çok önemli eğitim, araştırma, denetim, yayın ve üst örgütlenmeyi özendirme işlevleri düşmekte- dir. Ulusal birlikleşmedeki başarı, Türkiye'de k o operatifçiliğin gelişmesini, Nusret Uzgören gibi inanmış, yaşamını bu konuya adamış koopera- tifçilerimizin emeklerinin boşa gitmemesini sağ- layacaktır. EVET/HAYIR OKTAVAKBAL Otuz Yıl Geriden...10 Aralık 1960 günü 'Cumhuriyet' gazetesinin başyazısın- da Nadir Nadi şöyle diyordu: "Kurucu Meclise girecek olan temsilcilerin önümüzdeki ilk genel seçimlere aday gösterilmemeleri şartını —Kurucu Mec- lis'in prestiji açısından— doğru bulduğumu yazmıştım. Fikir benim değildi. Onu ilk olarak zannedersem Vatan gazetesi yazarlarından Oktay Akbal ortaya atmıştı. Ben fikri beğen- miş ve desteklemiştim." "30 Yıl Önce Cumhuriyet" sütununda çıkan bu yazıyı okur- ken ister istemez o uzak günlere gitîim. 27 Mayıs'tan sonra Kurucu Meclis'in oluşturulmasına sıra gelmişti. Nasıl oluş- turulacaktı Kurucu Meclis? Uzun yıllar TBMM'de bir türlü ç o ğunluğu elde edemeyen, on yıl boyunca iktidara gelemeyen CHP'nin hırslı kişileri en kısa sürede her şeyi ellerine geçir- mek istiyortardı. Askerlerin bir an önce yönetimden aynlıp yer- lerini CİHP'ye bırakması için yoğun bir savaşım veriyorlardı. Hiç unutmam, o günlerin CHP Genel Sekreteri İsmail Rüş- tü Aksal, evindeki bir toplantıda bizlere "En kısa sürede ge- nel seçim yapılmasını ısteyen yazılar yazın" diye uyarılar yap- maktaydı. On yıkJır büyük bir çoğunlukla iktidan elinde tutan Demok- rat Parti kapatılmıştı. DP, 1957 seçimlerinde 4 milyon 373 bin oy almış bir büyük partiydi. 27 Mayıs'tan önce 419 milletve- kiline sahipti. Aldığı oy oranı yüzde 47.3'tü. Oysa CHP 1957 seçimlerinde önemli bir başarı kazanmasına karşın aldığı oy oranı yüzde 4O'ı aşmamıştı. Böylece DP'nin kapatıimasıyla sağda büyük bir boşluk açılmış oluyordu. Oy veren yüzde 48'e yakın yurttaş bir anda politika dışına itilmişti. Bütün Türk ulusunu temsil edecek, yeni bir anayasa ha- zıriayacak olan Kurucu Meclis'in partiler üstü, hatta partiler dışt kişilerden oluşturulmasınm daha doğru olacağmı düsti- nenler az değildi. Ben de 'Vatan'daki köşemde sağdı/yu sa- hiplerinden gelen bu öneriyi ileri sürmüştüm. Kurucu Mec- lis'e girecek kişilerin ilk genel seçimde milletvekilliğine aday olmamalarmın demokrasimiz açısından çok daha yararlı ola- cağını belirten bir iki yazım çıkmıştı. Biliyordum, tetikte bek- leyen hırslı politika adamları bu Meclis'e doluşacaklardı, ye- ni anayasayı onlar hazırlayacaklardı. Yalnızca CHP'nin ağır- lığıyla ortaya çıkacak bir anayasa ulusun önemli bir kesimince benimsenmeyecekii. Cekişmeler, tartışmalar yıllar yılı süre- cekti. En iyisi, yeni anayasayı hazırlayacak Meclis'in yansız, partisiz ya da parti militanı olmayan kişilerden oluşturulma- srydı. Kurucu Meclis üyeliğine aday olanların 1961'de yapıl- ması tasartanan genel seçimlerde aday olmamalan, aday ol- mayacaklannı önceden bildirmeleri yararlı olacaktı. Beni destekleyen tek yazar Sayın Nadir Nadi oldu. Ne var ki 'Vatan' gazetesi yazarlanndan Özcan Ergüder bu görüşe karşı çıktı. Ona göre Kurucu Meclis'e ülkenin ünlü, değerli politika adamları girmeliydi. Demokrasilerde Sen aday olur- sun, sen olamazsın' denilmesi doğru değildi. 'Seçimsiz de- mokrasi olamazdı. O halde Kurucu Meclis'e üyelerinden önü- müzdeki seçimlerde girmemelerini istemek demokrasiye sırt çevirmekti.' Nadir Nadi ikinci bir başyazı yazarak bu konudaki düşün- celerini ayrıntılarıyla açıkladı. Ergüder'in böyle bir durumun 'seçim müessesesinin zararh bir müessese olduğunu kabul etmek anlamına geldiği'ni belirten sözlerine karşı Nadir Bey şunları söylüyordu: "Son on yılın politika çatışmalan yazık ki vatandaşı kuş- kular içinde bırakmıştır. Millet Meclisi'ne girmek isteyen aday- lara halk şüphe ile bakar olmuştur. Kurucu Meclis'te görev yüklenecek adamların önümüzdeki genel seçimde adaylık- larını koymayacaklarını bilirse. bu geçici yasama organına karşı vatandaşın olumlu ilgisini arttırmaya yardım edecek, kö- tü propagandaların etkisini azaltacaktır." Bizim görüşlerimize katılan olmadı. Özellikle CHP'liler 'Böyle şey olmaz' dediler, Kurucu Meclis'e parti ve çeşrrli der- nek temsilcileri olarak CHP'li tam 175 üye girdi. Böylece CHP çoğunluğu Meciis'te sağladı, çeşitli komısyon başkanlıkları, özellikle Anayasa Komisyonu Başkanlığı CHP'lilerin eline geç- ti. Bağımsız bir kişi olan Velidedeoğlu bile Anayasa Komis- yonu Başkanlığı'na seçilemedi, yerine CHP'li bir başka kişi getirildi. Kurucu Meclis'te çoğunluğu elinde tutan CHP'nin hazırladığı 61 Anayasası böylece tek bir partinin malı oldu, daha doğrusu kamuoyunca öyle sayıldı 1965'ten başlaya- rak sürekli saldırılara uğratıldı. yıllar yı.'ı eleştiriler sona er- medi. İlk fırsatta bu anayasayı değiştireceğini söyleyen, DP'nin devamı Adalet Partisi'nin aralıklarla on yıl süren ikti- darının başlıca konusu 61 Anayasası'ydı. Sayın Nadir Nadi'nin ve benim ortaya attığımız öneri be- nimsenseydi 61 Anayasası bütün ulusça benimsenecekti. Belki 71'deki büyük değişikliklere, hele 12 Eylül sonrasında- ki yıkımlara hiç uğramayacaktı. "30 Yıl Önce Bugün" köşesinde yayımlanan Nadir Nadi- nin yazısını okuyunca bu geçmiş anılar canlandı. Zaman ge- çip gidiyor. Yanılgılara yeni yanılgılar ekleniyor. Partizanca dü- şünceler her zaman sağduyulu gerçekçı görüşlerl alt ediyor. Bu yüzden de demokrasimiz bir türlü yerlı yerine oturmuypr. DAVET Pulur Köy Enstitüsü ve Yavuz Selım Öğretmen Okulu ve mezunları geleneksel gecesıni eşlennizle birlikte onurlandırmanızı bekliyoruz Tarih: 30 Ocak 1991 Yer: PBndik-Akvaryum Restoran RBZ.: 354 85 73- 74 Giıiş: 40.000 TL. İSTANBUL TERTİP KOMİTESİ DUZELTME TAŞINMAZIN AÇIKARTTIRMA İLANI MENEMEN İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN 20.12.1990 tarihinde çıkan 49344 Basın İlan numaralı ilan trafo ve saha aydınlatması yerine 'saba' aydınlatması ola- rak çıkmıştır, düzeltiriz. Sonunda Öldürüeü Sîlle! Bilim ve laik eğitim sillecileri, 12 Mart, 12 Eylül darbeleriyle aşama Ustüne aşama kazanırlar. En sonunda da gelip, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın göbeğine, "Bütün eğitim kurumlarında zorunlu din ve ahlâk bilgisi" söylemiyle otururlar. Yıl 1982. Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti devlet felsefesinin asıl kaynağı olan Atatürk ilkeleri de son ve öldürüeü sillesini yemiş olur. ALİ DÜNDAR Eğitimci Yıl: 1420: Simavna Kadısı Şeyh Bedret- tin, "Evrenin başlangKi ve sonu yoktur. Ev- ren, kendi kendini oluşturup dengeleyen, önsttz ve sonsuz bir süreçtir dediği için, dinsizlik ve bozgunculukla suçlanır; sözde bir yargıcılar önünde yargılarur ve sonun- da bir başka şeyhin, bir Mevlevi şeyhinin "malı haram, kanı helâl" yargısını içeren fetvasına dayanılarak "siyaseten katl" edi- lir. Bundan tam 74 yıl sonra, 1494'te bir "deli" daha çıkar: Tokatlı Luıfi, Molla Lutfi ya da San Latfi gibi adlan vardır bu "de- li"nin. Bu "deli" Ali Kuşçu, Hınr Beyoğlu ve Yusuf Sinan Paşa gibi döneminin bilim ve sanat adamlarından bilim ve sanat kül- türü almış; Arapça, Farsca ve Latince öğ- renmiş bir bilge kişidir. Sık sık çevresinde- kilere takılır; dönemin bağnaz ve yobazla- nnın düşünceleriyle sürekli alay eder, on- Iara tersinik bir dünya görüşüyle yaklaşır. Molla Lutfi'nin kafası matematiğe ve fel- sefeye takılmıştır. Her düşünceyi, her sav ve öneriyi felsefenifl kuşkucu süzgecinderfge- çirmeye; her şeyi, her olguyu matematiksel bir düzkmde • yorumlamaya yönelmiştir. Günün birinde; "Matematik ve felsefe bil- meyen kadımn yargısı sahih olmaz" deyin- ce, kızılca kıyamet kopar. Zaten çevresin- dekiler tetiktedir. Molla'nm, anlamsız bir- takım dinsel ve inançsal yargılara alaycı ve tersinik yaklaşımından dolayı Meşihat ve çevresi de sürekli tedirginlik içindedir. He- men sözde kaJabalık bir yargıcılar kunılu oluşturulur, yargılamr ve can düşmanlann- dan Ibrahim Hatipzade'nin "katli vaciptir" fetvasıyla başı vurularak, o da "siyaseteo katl" edilir. Dönem, Osmanlı'nın yeni yeni göçer düzenden yerleşik düzene geçmeye başladığı dönemdir. Doğu ve Batı kaynak- lı düşünceler yeni yeni ülke sınırları içinde tartışılmaya başianmıştır. Adnan Adıvar, "Osmanlı Türklerinde llim" adındaki ya- pıtında konuyu incelerken, Molla Lutfi'nin katledilmesini "Osmanlı'da bilimin yediği ilk sille" diye nitelendirir. Yıl 1946: Türkiye Cumhuriyeti 23 yaşın- dadır. Osmanlıcılık, Islamcılık, Meşihat ve onun cüdümündeki fesat kumkumalanmn aruk çok gerilerde kaldığı varsayılmaktadır. Ikinci Dünya Savaşı sona ermiş; ülkede çok partili dönem açılmış; hatta bir de çok par- tili seçim denemesi yaşanmıştır. Ne var ki, o fesat kazanlannın ateşi henüz tam sön- müş değildir. Bu kez benzer fesat kazanla- rı bir başka alanda, devrim Ankara'sırun, çağdaş bilime henüz açılmak üzere olan genç üniversitelerinde kaynatılmaya başla- nır. Her biri kendi alanlarında çağdaş bili- min birer önaçıcısı yetkinliğinde olan P.N.Boratav, N\Berkes, B.Boran, M.Ş. Ba- şoglu ve M.Berkes vb. bilim adamlan, akıl almaz birtakım bütçe ve kadro oyunlarıyla görevlerinden uzaklaştınlırlar. Ancak, suç- lama bu kez dinsizlik-zındıklık üstune de- ğil, kızıllık-komünistük üstünedir. Bu olayla da genç Türkiye Cumhuriyeti'nin üniversi- telerinde henüz filizlenmeye başlayan çağ- daş bilim olanakları yemiş olur ilk sillesi- ni. Bu sille de Türkiye Cumhuriyeti bilim tarihine ilk "siyaseten azl" olarak geçer. Ögretim Bifliği'ne sille! Yıl 1949: Artık yaşanan, görece de olsa, çok partili, çoksesli bir dönemdir. Siyasal erki elinde tutan partinin daha başından, hatta kuruluşundan başlayarak, bütün dü- şün, eylem ve edimlerinin ortağı olan bir bö- lük partili ve mületvekili oradan aynlmış ve karşı partiyi kurmuştur. Parti olmuşlardır ama, ne kendilerine, ne de partilerine özgü bir düşünceleri vardır, ne de felsefeleri. Ne yapsınlar? Geçmişte, bütün karşıtlıklarda ve istenmezliklerde emeksizce kullanılagelen ve kısa sürede kolay sonuç alınabilen bir ku- rum var: Din ve inanç kurumu. Muhalefet bu hazır düzeneği işleterek olanca karala- ma ve çamurlamalarıyla yüklenince; siya- sal erk şaşırır, neye uğradığını bilemez olur. Hemen bir kurultay toplayarak şaşkmlık- tan kurtulma yolları arar. Burada da en ko- lay ve terlemesiz çözüm yordamı olarak din ve inanç kurumu getirilir sofraya. "Cami- lerimiz imamsız kaldı, ölülerimiz imansız gidiyor" diye bas bas bağıran muhalefete sözde yanıt verilmiş olur. llkokullann 4. ve 5. sınıflannın öğrencilerine "ihtiyari din dersi"nin eklenmesine ve gereğinin Milli Eğitim Bakanlığı'nca yerine getirümesüıe karar verilir. Kurultayda, laik devlet ilkele- rine aykırı bu karara olumsuz oy vererek partiden de, milletvekilliğinden de çekilen tek onurlu kişi Behçet Kemal Caglar olur. "'İhtiyari din dersi"nin uygulanmasıyla gö- revli ve sorumlu Milli Eğitim Bakanı, daha sonraki yıllarda çevresine şö^le diyecektir: "Ben bir hile yaptım, okullarda çocuklan- na din dersi verilmesini isteyen veliler değil de istemeyen veliler yazıh başvursunlar di- ye yönerge hazırlattım. Böylece hemen hiç- bir veli, ben çocuğuma din dersi okutmak istemiyorum diyemediği için, o gün bugün okullarda din dersi zorunluymuş gibi oku- tuldu..." Böylece, "ögreüm birliği" dolayısıyla la- ik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti eği- timciliği de, özgörevi devrimi yayıp yaşata- cak olan bir siyasal kadronun elinden ilk sil- lesini yemiş oldu. Atatürk ilkelerine sille! Yıl 1950 ve daha sonralan: Artık sillele- rin ardı arkası kesilmez. Türkçe ezan Arap- çaya dönüştürülur; Kur'an çeviri çalışma- lan durdurulur. Her biri birer laik ve de- mokratik devrim kurumu olan Köy Ensti- tüleri ve Halkevleri kapatıür. Onların yeri- ne imam hatip okullan, ilim yayma cemi- yetleri, aydınlar ocağı gibi, bol bol karşı dev- rimci, gerici ve bağnaz Ilreten çadırlar kurulur. Sözde "ihtiyari" din dersleri önce "ilıtiyari"likten çıkarıhr. Bununla da kalın- maz, öğretmen okullarında, meslek lisele- rinde, daha sonra bütün ilk ve orta dereceli öğretim aşamasmda "zorunlu" kılınır. Bi- lim ve laik eğitim sillecileri 12 Mart, 12 Ey- lül darbeleriyle aşama üstüne aşama kaza- rorlar. En sonunda da gelip, laik ve demok- ratik Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın göbeğine, "Bütün eğitim kurumlannda zo- runlu din ve ahlâk bilgisi" söylemiyle otu- rurlar. Yıl 1982: Laik ve demokratik Türki- ye Cumhuriyeti devlet felsefesinin asıl kay- nağı olan Ataturk ilkeleri de son ve öldü- rüeü sillesini yemiş olur. Türkiye Cumhuriyeti ve devrim tarihi öğ- retmenim Prof. Dr. Enver Z.Karal, tarih bi- linci üzerine yoğunlaştırdığı konusunu, "... uluslar, tarihsel birikimlerini birer atlama taşı gibi kullanmay-arak müzeleştirme yolu- nu tutarlarsa, günün birinde topyekûn mii- zelik olmaktan kendilerini kurtaramazlar" sözleriyle noktalardı. Rahmetli öğretmeni- min izniyle, ben de noktamı aynı yere koy- mak istiyorum. 1 ANNE VE BABALAR BU KASET ÇOCUKLARINIZA EN GÜZEL YILBAŞIHEDİYESİ 'UN DOGUM GÜNÜ 1 İHAPPY BtflTDAV TO VOU (VI Kİ DOÛOUH AYŞCOUL BIRGUN OKULA GIDERKEN ARI VtZ VtZ VtZ BAK POSTACI OEÜYOR ALI BABA NİN ÇİFTLIĞI «ALAHCt 8- OAHA DUH ANNEMIZIN 9 BALTALAP ELIUİ2DC 10- TAVŞAN KAÇ 11- T E K E R L £ M £ L £ R bj to4 Satarım c) Uf urfum 12- TEU.I TURNAM 13- BIRfBIRILERlNE 14 SAKKAL AMCA fS- StNANAY (AOA VftPUBUJ İ f NILÜFER MELEK HASAN SALTIK evlendik. 21.12.1990 Makepe-İSTANBUL Oğlumuz EFE DEMİRHAN'm 1. yaşına girdiğini rüm scvenlerinc duyururuz. 20.12.1990 İLKNUR-ÖZCAN DEMÎRHAN T Ü M K A S E T C İ L E R D E JMM JHMu () k \ .ı n ıı '" T«tt S'!)!S VlltV ı Fa 51T9« "TURGUFUN SERÜVENİ EMİN ÇÖLAŞAN TURGUFUN SERÜVENİ "EMİN ÇÖLAŞAN'ın bir solukta okuyacağınız bir kıtabı daha elinizde . ÇÖLAŞAN bu kitabında, TURGUT NEREDEN KOŞUYOR'un nefes kesen ve 11S milyon lıraya mankûm edilen serüvenini anlatıyor... "TUHGUT"u yazmaya nasıl karar verdi? Nasıl yazdı?.. Yazarken ve yazdıktan sonra başına neler geidP . Bılgı v<ermekten ve tanıklık yapmaktan Korkaniar Özal aılesının dava dılekçeterı Semra Özal'ın Peygamber soyundan gelmesı.. Turgut Ötal'ın "takunyalı ve tarikatçı" olma durumu... Ailenin, nedıye almakla ılgısi... "TURGUT" nasıl yargılandı ve nasıl mahkûm edildi?.. Bu kitabı da. ÇÖLAŞAN'ın dığer kitapları gibi, elinızden bıraikrnadan okuyacak ve "Olmaz böyle şey" diyeceksıniz . Tıpkı TURGUT NEREDEN KOŞUYOR'da olduğu gibi. TEKİN YAYINEVİ Ankara Cad. 43 istanbul Tel: 527 69 69- 512 59 84 PENCERE Ibtarlı Olmak İçin... Asil Nadir Kıbrıslı bir işadamı. Birden parladı, birden çök- tü. Başlangıç ve son, Thatcher ve Özal döneminde gerçek- leşti. Nadir olayında üçgenin üç köşesi: Ingiltere, Kıbrıs, Türkiye!.. Önce Türkiye'den başlamalı. Asil Nadir, Özal'ın aracıhğıy- la Babıâli'ye girdi; bir sürü gazete ve dergi satın aldı, dampin- ge başladı. Damping meşru bir yöntem sayılmaz; rakibini ba- tırmak, piyasayı ele geçirmek için malını zararına satacak- sın! Asil Nadir neden yaptı bunu? Tekel mi kuracaktı? 300 milyar zarara girdiği söyleniyor. Damping başan sağlayamadı. Bugün iş değişmiştir, Asil Nadir'in gazeteleri yaşamak için çırpınıyorlar; çalışanlar, bu amaç için çaba harcıyorlar; ba- şarrya ulaşmak yolunda emek veriyorlar, dilerim ki bu işin üs- tesinden gelirier, düze çıkarlar Olayın bir yanı bu; ama Kıbrıs'taki boyutu daha ilginç gö- rünüyor. Asil Nadir kısaca 'Del Monte' diye anılan bir şirket satın al- dı, Kıbrıs'ın meyvesinı sebzesini dışanya pazarladı. Rauf Denktaş ile Asil Nadir birbirine pek yakın. Rum ve İngilizin bu ticarete çok kızdtğı söyleniyor; irrtikam için üçgenin üçüncü köşesindeki Polly Peck adlı firmasında Asil Nadir'in üzerine yürüdükleri ileri sürülüyor. Demek ki Asil Nadir, Türkiye'de Babıâli'yi ele geçirmeye çalışırken Kıbrıs'fâ Türk kesiminin meyve ve sebze üretimini dışarı pazarlıyor; İngittere'de Polly Peck bütün bu işlerin ana şirketi gibi görünürken işler tersine dönüyor; Asil Nadir, Polly Peck Yönetim Kurulu Başkanı'yken yaptığı kimi işlemler yü- zünden soruşturmaya uğruyor, dolandırıcılık nedeniyle tutuk- lanıyor, kefalete baglanarak salıveriliyor. • Asil Nadir, İngHtere'de tutuklanınca, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş kendisine arka çıktı; DSP Genel Başkanı Ecevit devreye girdi, Babıâli'de kirnı yazar diyor ki: "Nadir, Kıbrıs'ta Rumun tekerine çomak soktuğu için İngil- tere'de cezalandınlıyor" Kimisi de iyiden iyiye 'vatan-millet-Sakarya' edebiyatı ya- pıyor. Londra'nın sarışın centilmeni, Big Ben'in gölgesinde ve Thames kıyılarında esmer Kıbrıslı Türkün cakasını gör- mek istemez; Londra Borsası da kendinden olmayanı kus- mak ister; sömürgecilik ve emperyalizm ingilizin kanına iş- lemiştir; Asil Nadir'e kin, geçmişin karanlık mirasından türe- tiliyor, mavi kanlı sarışın Ingiliz, mitolojinin çocuğu açtkgöz Yunanlıyla birleşerek bizim parlak işadamını yedi... • Bizim işadamlarında uluslararası boyuta ulaşan kaç kişi? Asil Nadir dünya piyasasında yıldız gibi parlamıştı; Londra^ da borsayı allak bullak ediyor, Kıbrıs'tan Uzakdoğu'ya alış- verişin ufuklarını açıyor, KKTC'yi de tek başına çekip çeviri- yordu. İngilizler bu kadarına dayanamadılar, Nadir'in canına oku- dular değil mi? Peki, biz iş dünyamızda fink atan yabancılara ne diyece- ğiz? Önlerinde eğilecek miyiz? Siyasetierini benimseyecek miyiz? Kıbrıslı Türkün İngiliz iş dünyasında defteri siyasal amaçlarta dürülürken Türkiye'deki bütün yabancı şirketler is- tedikleri gibi at oynatacaklar mı? İngiltere'nin ticareti, ban- kacılığı, borsaları, mahkemeleri, bu kadar 'poiitize' ise Türki- ye'deki Vepolitizasyon' neden? • Dünyanın tek pazara dönüştüğünü söyleyen, serbest re- kabetin her şeyi çözeceğini ileri süren, liberal ekonominin erdeminden söz açan ve Türkiye'de yabancı sermayenin goy- goyculuğunu yapanlar; Asil Nadir olayında 'vatan-millet- sakarya' edebiyatı türetirken 'ihtiyatlı' davransalar iyi olacak. Kövuşturmanın sonunu beklemek daha akıl kân gibi geliyor. DEVRIMCI MÜCADELE• Emperyalist Savaşa Itiliyoruz. • Kontrgerilla Tarüşmalan Üzerine. • Çağdaş Yol Üzerine Eleştiriler. • İHD Genel Kurul Değerlcndirmesi. • Sendikacıların Birliği flki? Işçi Sınıfının Birliği mi? S A Y I C I K T Bestekar Osman Sk. 8/19 Cağaloğlu-İST Tel:527 76 16 DEVRIMCI GENCLİK 6. SAYI ÇIKTI OLİGARŞİ MEZARA HALK İKTİDARA Adres:DosnukYurduSok.Selmbeyifhanı 8/2-19 Sjnanohmei-kfcnbul a Torumtay'ın Isrifaa-Yükselen Grev ddtgan- Derinleşen Kriz ve Devrimcilerln Gdrevleri O Bugünün Üniversitelileri Üzerine Gözlemler a Öncülük, Önderlik, Devrimci Önderlik O Orta Amerika: Devrim Mûcadeleslnde Yeni Süreç O Ahlakbilimin EleşttrUine Doğru 0 Ücret Kavgasını Demokrasi Kavgasına DonûştürrneliyizJ TAYAD KAPATILAMAZ TUTUKLU VE HÜKÜMLÜ AİLELERİ YILDIRILAMAZ KAMUOYUNA Demokraiık kitle örgütleri ûzerincteki baskılar artan bir oranda sürüyor; dernekter p«ş peşe kapatlıyor, yûzlerce ınsan ksyfi bir biçimde gozattına alınıyor, tutuklattınlryor TAYAD bunlann en son örneğklır. TA YAO'ın kapatılmas, yıflartif her tûrlü zoriuğu göze alan, bedel ödeyen tutuklu ve hükümlü aıleterine bir gozdağt- dır. Inanıyoruz ki ailelerimiz onurlu kavgalanyla hakazlığı, zorbalığı ve keyfi- ligı bir kez daha yenecekiır TA YAO'ın kapatılmastnı protesto ediyor, TAYAD açılmalıdır diyooız. Keyfi kapatmayı protesto için 3 günlük Açlık Grevıne başlıyor, tûm demokrat ka- muoyunu tutuklu ve hükümlû aileterınin mücadelesine karşı duyarh olma- ya, destek vermeye çağırıyoruz. Sağmatcılar Kapalı ve Özel Tlp Cezaevi DEVRİMCİ SOL davası tırtuklulan adına ALİŞAN YALÇIN PTT'Lİ MEMUR ARKADAŞ PTT bünyesinde memurların sendikalaşma çalışmasına güç ver katıl PTT Çalışanları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği ÜYESİ MEMURLAR 23 Aralık 1990'daki panelimize katılalıml VEFAT ASEVf ER Barış, demokrasi, eşitlik, özgürlük uğnına tüm çilelere katlandı. Hiçbir zaman yok olmayacak değerler bırakarak aramızdan aynldı. Başımız sağolsun. MALTEPELİ DOSTLARI ADI1VA RECAİ ASLAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle