Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 22 ARALIK 1990
Kooperatifçilik Oncüsü
Ulusal birlikleşmedeki başarı; Türkiye'de kooperatifçiliğin gelişmesini
Nusret Uzgören gibi inanmış, yaşamını bu konuya adamış
kooperatifçilerimizin emeklerinin boşa gitmemesini sağlayacaktır.
Prof. Dr. CEVAT GERAY SBF Öğretim Üyesi
Kooperatifçilik hareketinin ülkemizdeki öncü-
lerinden Nusret Uzgören'i geçenlerde, 22 Kasım
1990 günü 92 yaşında yitirdik. Uzgören, uzun
Ömrü boyunca kooperatifçi bir yaşam biçimini
sürdürmüş, erdemli, örnek bir kişiliğe sahipti.
llerlemiş yaşına ve sağlık sınırlılıklanna karşın
Nusret Uzgören, "kooperatif harekef'ten uzak
kalmamıştır. Katılabildiği genel kurullarda, tar-
tışmalı toplantılarda, kumltayda söz alarak en-
gin deneyiminden, zengin bilgi dağarcığından
genç kuşaktan kooperatifçileri aydınlatmış, on-
lara yol göstenniş, gördüğü aksakhklan kimse-
yi incitmeden yapıcı biçimde eleştirmekten ka-
çınmamıştır.
Knrumlaşmaya katkı
"Bahçelievler Yapı Kooperatifi" örneğiyle
Türkiye'de ilk konut kooperatifçiliğini başlatmış
olan Nusret Uzgören, Atatürk'ün Ankara'da kur-
duğu Memurlar Tüketim Kooperatifi'nde de tü-
ketim kooperatifçiligine katkılarda bulunmuştu.
Halk Bankası Genel Yönetmenliği'ni ve üst dü-
zey yöneticiliğini uzun süreyle sürdüraıüş bulu-
nan Uzgören, Türkiye'nin en geniş tabanlı koo-
peratif kesimini oluşturan Esnaf-Sanatkâr Kefa-
let Kooperatifleri'nin geüşiminde de yapıcı bir rol
oynamıştı. Nusret Uzgören bir yandan koopera-
tifçi olarak örnek yöneticilik, önderlik işlevleri-
ni yerine getirirken, bir yandan da başmda bu-
lunduğu banka aracıhğıyla kooperatif kesiminin
desteklenmesine çalışmıştı.
Türk Kooperatifçililc Kurumu'nun uzun süre
başkanlığını yapan Uzgören, bu konuda eğitim,
araştırma ve yayın etkinlikJerini başlattı. "Koo-
peratifler Sarayj"nın yapımı için sağlanan bağış-
ların her kuruşunun arkasında onun güvenilir
kooperatifçi kişiliği, özverili çabalan vardı. Onun
döneminde Türk Kooperatifçilik Kurumu her gö-
rüşten kooperatifçiye açıktı. KooperatifçilikJe il-
gili her türlü etkinliklere öncülük eden kurum,
onun başkanlığı döneminde kamuoyunu etkile-
yici girişimlerde bulundu. 1969'daçıkanlan 1163
sayüı Kooperatifçiler Yasası'nın hazırlık çaüşma-
lannda Uzgören yönetimindeki kurumun büyük
katkılan olmuştu.
Üst birliğe doğru...
Yabancı dildeki kooperatifçilik yayınlarını da
yakından izleyen Uzgören; konuşmalarıyla, ya-
zılarıyla kooperatifçiliğin gelişmesine, yaygınlık
kazanmasına çalışmıştı. Kurumun dergisi Kann-
ca'daki yazılan sonra iki ayrı kitap olarak "Ko-
operatifçilik, Nusret Uzgören Diyor ki" adıyla
yayımlannuştır. Herkesin kolayca anlayacağı bir
dille yazılrruş bu yazılar kooperatifçilik öğrenci-
leri ve araştıncıları için en zengin kaynağı oluş-
tunnaktadır. Kooperatifçiye yakışır, gösterişsiz,
alçakgönüllü bir yaşam sürdüren Uzgören'in
evindeki tnüze ve belge değeri taşı>r
an yapıtlarla
dolu kitaphğının gelecek kuşaklann yararlanma-
sına açık tutulması konusunda Uzgören ailesi-
nin anlayış göstereceğine inanıyorum.
Sonsuzluğa uğurladığımız Uzgören'i saygıyla
anarken, ülkemiz kooperatifçiliğinin ulaştığı çok
önemli bir gelişmeye değinmek istiyorum. 17-18
Mart 1990 günlerinde Kent Kooperatifleri Mer-
kez Birliği'nce Ankara'da düzenlenen 1. Koope-
ratifçilik Kurultayı'nın birinci günü çalışmaları-
na Nusret Uzgören de katılmış, bir de konuşma
yapmıştı. Kooperatifçiliğin yenidea yapılanma-
s konusunun ele ahndığı kurultaydaki bu konuş-
masında kooperatifçilik önderi Uzgören, dünya-
nın her yerinde olduğu gibi kooperatiflerin ulu-
sal birliğinin kurulması gereğini vurgulamıştı.
Olabilen hızla ulusal birliğin kurulmasına götür-
meyecekse kurultayın da ötekilerinden farkı ol-
mayacağını söyledi. Kımjltayın ilk günü aynlır-
ken bana, "ölınez sağ kahrsam yannki çalışma-
lan da izleyeceğim" demişti. Fakat sağlığı elver-
mediğinden katılamadı. Böylesi bir toplantının
açıiış oturumuna katılıp da sonradan gelmeyen-
lere, özellikle bakan ya da resmi kişilere pek kı-
zıyordu.
1. Kooperatifçilik Kurultayı'nın sonunda Ko-
operatifler Ulusal Birtigi'nin kurulmasına, ku-
ruluş çalışmalarım yürütecek kurulun onursal
başkanlığına Nusret Uzgören'in seçilmesine ka-
rar verildi. Bu kararı ona iletmek ÜZSK evine gi-
denler arasında ben de vardım. Ulusal birliğin
kurulmasına ilişkin kararı öğrenince çok duygu-
landı, bize "Artık gözüm açık gitmez" dedi. Ku-
ruluş çalısmalarıyla ilgili olarak Kent Koopera-
tifçüiği Bülteni için yapılan toplu söyleşiye katı-
lan Uzgören, tüccarların kooperatif düşmanı ol-
duklannı, bunların "bu ülkede sınıf yoktur" di-
ye tutturduklannı, kooperatifçiliğin modası geç-
tiğini ileri siirdüklerini açıkladı. Başka ülkeler-
de de tüccarların adam tutup vitrin kırdıklannı
örnek gösteren Uzgören, bu tür sözlerin kendi-
sini hasta ettiğini, kooperatifçiliğin modasının
hiçbir zaman geçmeyeceğini belirterek "Ben ko-
operatifçiliğe âşığım" dedi. "Insan yaşamı için
vitamin neyse kooperatif de toplumun yaşamı
için aynı şeydir" diyen Uzgören, ulusal birliğin
kurulmasıyla Türkiye'nin Uluslararası Koopera-
tifçilik Birliği'nde de tam biçimde temsil edile-
bileceğini sözlerine ekledi.
Gerçekleşme yolunda
Uluslararası kooperatifçilik hareketinin 146.
yıldöniimünü kutladığımız şu günlerde Nusret
Uzgören'in "Gözlerim artık açık gitmez" dediği
istemi, daha doğrusu vasiyeti, yerine gelmiş olu-
yor. Aralannda esnaf-sanatkârlar ve kent koo-
peratifleri merkez birliklerinin, eczacılar, taşıyı-
cılar, küçük sanayi siteleri, tüketim, köy kalkın-
ma kooperatiflerinin bulunduğu yedi birlik, ya-
sal adıyla "Türkiye Milli Kooperatifler Birliği"
anasözleşmesini ilgili bakanlığa sunma aşama-
sına gelmişlerdir. Kurulacak bu ulusal birlik,
Türkiye'deki kooperatifçilik hareketinin gelişme-
sini, demokratikleşmesini, toplumda ve ekono-
mide güçlü bir konuma gelmesini amaçlayan et-
kinliklerde bulunacak, ekonomiye egemen olan
kesimlerin karşısında kooperatifçilerin gür sesi-
ni duyurabilecektir. Ulusal birlige, bu konuda
çok önemli eğitim, araştırma, denetim, yayın ve
üst örgütlenmeyi özendirme işlevleri düşmekte-
dir. Ulusal birlikleşmedeki başarı, Türkiye'de k o
operatifçiliğin gelişmesini, Nusret Uzgören gibi
inanmış, yaşamını bu konuya adamış koopera-
tifçilerimizin emeklerinin boşa gitmemesini sağ-
layacaktır.
EVET/HAYIR
OKTAVAKBAL
Otuz Yıl Geriden...10 Aralık 1960 günü 'Cumhuriyet' gazetesinin başyazısın-
da Nadir Nadi şöyle diyordu:
"Kurucu Meclise girecek olan temsilcilerin önümüzdeki ilk
genel seçimlere aday gösterilmemeleri şartını —Kurucu Mec-
lis'in prestiji açısından— doğru bulduğumu yazmıştım. Fikir
benim değildi. Onu ilk olarak zannedersem Vatan gazetesi
yazarlarından Oktay Akbal ortaya atmıştı. Ben fikri beğen-
miş ve desteklemiştim."
"30 Yıl Önce Cumhuriyet" sütununda çıkan bu yazıyı okur-
ken ister istemez o uzak günlere gitîim. 27 Mayıs'tan sonra
Kurucu Meclis'in oluşturulmasına sıra gelmişti. Nasıl oluş-
turulacaktı Kurucu Meclis? Uzun yıllar TBMM'de bir türlü ç o
ğunluğu elde edemeyen, on yıl boyunca iktidara gelemeyen
CHP'nin hırslı kişileri en kısa sürede her şeyi ellerine geçir-
mek istiyortardı. Askerlerin bir an önce yönetimden aynlıp yer-
lerini CİHP'ye bırakması için yoğun bir savaşım veriyorlardı.
Hiç unutmam, o günlerin CHP Genel Sekreteri İsmail Rüş-
tü Aksal, evindeki bir toplantıda bizlere "En kısa sürede ge-
nel seçim yapılmasını ısteyen yazılar yazın" diye uyarılar yap-
maktaydı.
On yıkJır büyük bir çoğunlukla iktidan elinde tutan Demok-
rat Parti kapatılmıştı. DP, 1957 seçimlerinde 4 milyon 373 bin
oy almış bir büyük partiydi. 27 Mayıs'tan önce 419 milletve-
kiline sahipti. Aldığı oy oranı yüzde 47.3'tü. Oysa CHP 1957
seçimlerinde önemli bir başarı kazanmasına karşın aldığı oy
oranı yüzde 4O'ı aşmamıştı. Böylece DP'nin kapatıimasıyla
sağda büyük bir boşluk açılmış oluyordu. Oy veren yüzde
48'e yakın yurttaş bir anda politika dışına itilmişti.
Bütün Türk ulusunu temsil edecek, yeni bir anayasa ha-
zıriayacak olan Kurucu Meclis'in partiler üstü, hatta partiler
dışt kişilerden oluşturulmasınm daha doğru olacağmı düsti-
nenler az değildi. Ben de 'Vatan'daki köşemde sağdı/yu sa-
hiplerinden gelen bu öneriyi ileri sürmüştüm. Kurucu Mec-
lis'e girecek kişilerin ilk genel seçimde milletvekilliğine aday
olmamalarmın demokrasimiz açısından çok daha yararlı ola-
cağını belirten bir iki yazım çıkmıştı. Biliyordum, tetikte bek-
leyen hırslı politika adamları bu Meclis'e doluşacaklardı, ye-
ni anayasayı onlar hazırlayacaklardı. Yalnızca CHP'nin ağır-
lığıyla ortaya çıkacak bir anayasa ulusun önemli bir kesimince
benimsenmeyecekii. Cekişmeler, tartışmalar yıllar yılı süre-
cekti. En iyisi, yeni anayasayı hazırlayacak Meclis'in yansız,
partisiz ya da parti militanı olmayan kişilerden oluşturulma-
srydı. Kurucu Meclis üyeliğine aday olanların 1961'de yapıl-
ması tasartanan genel seçimlerde aday olmamalan, aday ol-
mayacaklannı önceden bildirmeleri yararlı olacaktı.
Beni destekleyen tek yazar Sayın Nadir Nadi oldu. Ne var
ki 'Vatan' gazetesi yazarlanndan Özcan Ergüder bu görüşe
karşı çıktı. Ona göre Kurucu Meclis'e ülkenin ünlü, değerli
politika adamları girmeliydi. Demokrasilerde Sen aday olur-
sun, sen olamazsın' denilmesi doğru değildi. 'Seçimsiz de-
mokrasi olamazdı. O halde Kurucu Meclis'e üyelerinden önü-
müzdeki seçimlerde girmemelerini istemek demokrasiye sırt
çevirmekti.'
Nadir Nadi ikinci bir başyazı yazarak bu konudaki düşün-
celerini ayrıntılarıyla açıkladı. Ergüder'in böyle bir durumun
'seçim müessesesinin zararh bir müessese olduğunu kabul
etmek anlamına geldiği'ni belirten sözlerine karşı Nadir Bey
şunları söylüyordu:
"Son on yılın politika çatışmalan yazık ki vatandaşı kuş-
kular içinde bırakmıştır. Millet Meclisi'ne girmek isteyen aday-
lara halk şüphe ile bakar olmuştur. Kurucu Meclis'te görev
yüklenecek adamların önümüzdeki genel seçimde adaylık-
larını koymayacaklarını bilirse. bu geçici yasama organına
karşı vatandaşın olumlu ilgisini arttırmaya yardım edecek, kö-
tü propagandaların etkisini azaltacaktır."
Bizim görüşlerimize katılan olmadı. Özellikle CHP'liler
'Böyle şey olmaz' dediler, Kurucu Meclis'e parti ve çeşrrli der-
nek temsilcileri olarak CHP'li tam 175 üye girdi. Böylece CHP
çoğunluğu Meciis'te sağladı, çeşitli komısyon başkanlıkları,
özellikle Anayasa Komisyonu Başkanlığı CHP'lilerin eline geç-
ti. Bağımsız bir kişi olan Velidedeoğlu bile Anayasa Komis-
yonu Başkanlığı'na seçilemedi, yerine CHP'li bir başka kişi
getirildi. Kurucu Meclis'te çoğunluğu elinde tutan CHP'nin
hazırladığı 61 Anayasası böylece tek bir partinin malı oldu,
daha doğrusu kamuoyunca öyle sayıldı 1965'ten başlaya-
rak sürekli saldırılara uğratıldı. yıllar yı.'ı eleştiriler sona er-
medi. İlk fırsatta bu anayasayı değiştireceğini söyleyen,
DP'nin devamı Adalet Partisi'nin aralıklarla on yıl süren ikti-
darının başlıca konusu 61 Anayasası'ydı.
Sayın Nadir Nadi'nin ve benim ortaya attığımız öneri be-
nimsenseydi 61 Anayasası bütün ulusça benimsenecekti.
Belki 71'deki büyük değişikliklere, hele 12 Eylül sonrasında-
ki yıkımlara hiç uğramayacaktı.
"30 Yıl Önce Bugün" köşesinde yayımlanan Nadir Nadi-
nin yazısını okuyunca bu geçmiş anılar canlandı. Zaman ge-
çip gidiyor. Yanılgılara yeni yanılgılar ekleniyor. Partizanca dü-
şünceler her zaman sağduyulu gerçekçı görüşlerl alt ediyor.
Bu yüzden de demokrasimiz bir türlü yerlı yerine oturmuypr.
DAVET
Pulur Köy Enstitüsü ve Yavuz Selım Öğretmen Okulu ve
mezunları geleneksel gecesıni eşlennizle birlikte
onurlandırmanızı bekliyoruz
Tarih: 30 Ocak 1991
Yer: PBndik-Akvaryum Restoran
RBZ.: 354 85 73- 74
Giıiş: 40.000 TL.
İSTANBUL
TERTİP KOMİTESİ
DUZELTME
TAŞINMAZIN AÇIKARTTIRMA İLANI
MENEMEN İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
20.12.1990 tarihinde çıkan 49344 Basın İlan numaralı ilan
trafo ve saha aydınlatması yerine 'saba' aydınlatması ola-
rak çıkmıştır, düzeltiriz.
Sonunda Öldürüeü Sîlle!
Bilim ve laik eğitim sillecileri, 12 Mart, 12 Eylül darbeleriyle
aşama Ustüne aşama kazanırlar. En sonunda da gelip, laik ve
demokratik Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın göbeğine,
"Bütün eğitim kurumlarında zorunlu din ve ahlâk bilgisi"
söylemiyle otururlar. Yıl 1982. Laik ve demokratik Türkiye
Cumhuriyeti devlet felsefesinin asıl kaynağı olan Atatürk
ilkeleri de son ve öldürüeü sillesini yemiş olur.
ALİ DÜNDAR Eğitimci
Yıl: 1420: Simavna Kadısı Şeyh Bedret-
tin, "Evrenin başlangKi ve sonu yoktur. Ev-
ren, kendi kendini oluşturup dengeleyen,
önsttz ve sonsuz bir süreçtir dediği için,
dinsizlik ve bozgunculukla suçlanır; sözde
bir yargıcılar önünde yargılarur ve sonun-
da bir başka şeyhin, bir Mevlevi şeyhinin
"malı haram, kanı helâl" yargısını içeren
fetvasına dayanılarak "siyaseten katl" edi-
lir. Bundan tam 74 yıl sonra, 1494'te bir
"deli" daha çıkar: Tokatlı Luıfi, Molla Lutfi
ya da San Latfi gibi adlan vardır bu "de-
li"nin. Bu "deli" Ali Kuşçu, Hınr Beyoğlu
ve Yusuf Sinan Paşa gibi döneminin bilim
ve sanat adamlarından bilim ve sanat kül-
türü almış; Arapça, Farsca ve Latince öğ-
renmiş bir bilge kişidir. Sık sık çevresinde-
kilere takılır; dönemin bağnaz ve yobazla-
nnın düşünceleriyle sürekli alay eder, on-
Iara tersinik bir dünya görüşüyle yaklaşır.
Molla Lutfi'nin kafası matematiğe ve fel-
sefeye takılmıştır. Her düşünceyi, her sav ve
öneriyi felsefenifl kuşkucu süzgecinderfge-
çirmeye; her şeyi, her olguyu matematiksel
bir düzkmde • yorumlamaya yönelmiştir.
Günün birinde; "Matematik ve felsefe bil-
meyen kadımn yargısı sahih olmaz" deyin-
ce, kızılca kıyamet kopar. Zaten çevresin-
dekiler tetiktedir. Molla'nm, anlamsız bir-
takım dinsel ve inançsal yargılara alaycı ve
tersinik yaklaşımından dolayı Meşihat ve
çevresi de sürekli tedirginlik içindedir. He-
men sözde kaJabalık bir yargıcılar kunılu
oluşturulur, yargılamr ve can düşmanlann-
dan Ibrahim Hatipzade'nin "katli vaciptir"
fetvasıyla başı vurularak, o da "siyaseteo
katl" edilir. Dönem, Osmanlı'nın yeni yeni
göçer düzenden yerleşik düzene geçmeye
başladığı dönemdir. Doğu ve Batı kaynak-
lı düşünceler yeni yeni ülke sınırları içinde
tartışılmaya başianmıştır. Adnan Adıvar,
"Osmanlı Türklerinde llim" adındaki ya-
pıtında konuyu incelerken, Molla Lutfi'nin
katledilmesini "Osmanlı'da bilimin yediği
ilk sille" diye nitelendirir.
Yıl 1946: Türkiye Cumhuriyeti 23 yaşın-
dadır. Osmanlıcılık, Islamcılık, Meşihat ve
onun cüdümündeki fesat kumkumalanmn
aruk çok gerilerde kaldığı varsayılmaktadır.
Ikinci Dünya Savaşı sona ermiş; ülkede çok
partili dönem açılmış; hatta bir de çok par-
tili seçim denemesi yaşanmıştır. Ne var ki,
o fesat kazanlannın ateşi henüz tam sön-
müş değildir. Bu kez benzer fesat kazanla-
rı bir başka alanda, devrim Ankara'sırun,
çağdaş bilime henüz açılmak üzere olan
genç üniversitelerinde kaynatılmaya başla-
nır. Her biri kendi alanlarında çağdaş bili-
min birer önaçıcısı yetkinliğinde olan
P.N.Boratav, N\Berkes, B.Boran, M.Ş. Ba-
şoglu ve M.Berkes vb. bilim adamlan, akıl
almaz birtakım bütçe ve kadro oyunlarıyla
görevlerinden uzaklaştınlırlar. Ancak, suç-
lama bu kez dinsizlik-zındıklık üstune de-
ğil, kızıllık-komünistük üstünedir. Bu olayla
da genç Türkiye Cumhuriyeti'nin üniversi-
telerinde henüz filizlenmeye başlayan çağ-
daş bilim olanakları yemiş olur ilk sillesi-
ni. Bu sille de Türkiye Cumhuriyeti bilim
tarihine ilk "siyaseten azl" olarak geçer.
Ögretim Bifliği'ne sille!
Yıl 1949: Artık yaşanan, görece de olsa,
çok partili, çoksesli bir dönemdir. Siyasal
erki elinde tutan partinin daha başından,
hatta kuruluşundan başlayarak, bütün dü-
şün, eylem ve edimlerinin ortağı olan bir bö-
lük partili ve mületvekili oradan aynlmış ve
karşı partiyi kurmuştur. Parti olmuşlardır
ama, ne kendilerine, ne de partilerine özgü
bir düşünceleri vardır, ne de felsefeleri. Ne
yapsınlar? Geçmişte, bütün karşıtlıklarda ve
istenmezliklerde emeksizce kullanılagelen ve
kısa sürede kolay sonuç alınabilen bir ku-
rum var: Din ve inanç kurumu. Muhalefet
bu hazır düzeneği işleterek olanca karala-
ma ve çamurlamalarıyla yüklenince; siya-
sal erk şaşırır, neye uğradığını bilemez olur.
Hemen bir kurultay toplayarak şaşkmlık-
tan kurtulma yolları arar. Burada da en ko-
lay ve terlemesiz çözüm yordamı olarak din
ve inanç kurumu getirilir sofraya. "Cami-
lerimiz imamsız kaldı, ölülerimiz imansız
gidiyor" diye bas bas bağıran muhalefete
sözde yanıt verilmiş olur. llkokullann 4. ve
5. sınıflannın öğrencilerine "ihtiyari din
dersi"nin eklenmesine ve gereğinin Milli
Eğitim Bakanlığı'nca yerine getirümesüıe
karar verilir. Kurultayda, laik devlet ilkele-
rine aykırı bu karara olumsuz oy vererek
partiden de, milletvekilliğinden de çekilen
tek onurlu kişi Behçet Kemal Caglar olur.
"'İhtiyari din dersi"nin uygulanmasıyla gö-
revli ve sorumlu Milli Eğitim Bakanı, daha
sonraki yıllarda çevresine şö^le diyecektir:
"Ben bir hile yaptım, okullarda çocuklan-
na din dersi verilmesini isteyen veliler değil
de istemeyen veliler yazıh başvursunlar di-
ye yönerge hazırlattım. Böylece hemen hiç-
bir veli, ben çocuğuma din dersi okutmak
istemiyorum diyemediği için, o gün bugün
okullarda din dersi zorunluymuş gibi oku-
tuldu..."
Böylece, "ögreüm birliği" dolayısıyla la-
ik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti eği-
timciliği de, özgörevi devrimi yayıp yaşata-
cak olan bir siyasal kadronun elinden ilk sil-
lesini yemiş oldu.
Atatürk ilkelerine sille!
Yıl 1950 ve daha sonralan: Artık sillele-
rin ardı arkası kesilmez. Türkçe ezan Arap-
çaya dönüştürülur; Kur'an çeviri çalışma-
lan durdurulur. Her biri birer laik ve de-
mokratik devrim kurumu olan Köy Ensti-
tüleri ve Halkevleri kapatıür. Onların yeri-
ne imam hatip okullan, ilim yayma cemi-
yetleri, aydınlar ocağı gibi, bol bol karşı dev-
rimci, gerici ve bağnaz Ilreten çadırlar
kurulur. Sözde "ihtiyari" din dersleri önce
"ilıtiyari"likten çıkarıhr. Bununla da kalın-
maz, öğretmen okullarında, meslek lisele-
rinde, daha sonra bütün ilk ve orta dereceli
öğretim aşamasmda "zorunlu" kılınır. Bi-
lim ve laik eğitim sillecileri 12 Mart, 12 Ey-
lül darbeleriyle aşama üstüne aşama kaza-
rorlar. En sonunda da gelip, laik ve demok-
ratik Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın
göbeğine, "Bütün eğitim kurumlannda zo-
runlu din ve ahlâk bilgisi" söylemiyle otu-
rurlar. Yıl 1982: Laik ve demokratik Türki-
ye Cumhuriyeti devlet felsefesinin asıl kay-
nağı olan Ataturk ilkeleri de son ve öldü-
rüeü sillesini yemiş olur.
Türkiye Cumhuriyeti ve devrim tarihi öğ-
retmenim Prof. Dr. Enver Z.Karal, tarih bi-
linci üzerine yoğunlaştırdığı konusunu, "...
uluslar, tarihsel birikimlerini birer atlama
taşı gibi kullanmay-arak müzeleştirme yolu-
nu tutarlarsa, günün birinde topyekûn mii-
zelik olmaktan kendilerini kurtaramazlar"
sözleriyle noktalardı. Rahmetli öğretmeni-
min izniyle, ben de noktamı aynı yere koy-
mak istiyorum.
1
ANNE VE BABALAR
BU KASET ÇOCUKLARINIZA
EN GÜZEL YILBAŞIHEDİYESİ
'UN
DOGUM GÜNÜ
1 İHAPPY BtflTDAV TO VOU
(VI Kİ DOÛOUH AYŞCOUL
BIRGUN OKULA GIDERKEN
ARI VtZ VtZ VtZ
BAK POSTACI OEÜYOR
ALI BABA NİN ÇİFTLIĞI
«ALAHCt
8- OAHA DUH ANNEMIZIN
9 BALTALAP ELIUİ2DC
10- TAVŞAN KAÇ
11- T E K E R L £ M £ L £ R
bj to4 Satarım
c) Uf urfum
12- TEU.I TURNAM
13- BIRfBIRILERlNE
14 SAKKAL AMCA
fS- StNANAY (AOA VftPUBUJ
İ
f
NILÜFER MELEK
HASAN SALTIK
evlendik.
21.12.1990
Makepe-İSTANBUL
Oğlumuz
EFE DEMİRHAN'm
1. yaşına girdiğini
rüm scvenlerinc duyururuz.
20.12.1990
İLKNUR-ÖZCAN DEMÎRHAN
T Ü M K A S E T C İ L E R D E
JMM JHMu () k \ .ı n ıı
'" T«tt S'!)!S VlltV ı Fa 51T9«
"TURGUFUN SERÜVENİ
EMİN ÇÖLAŞAN
TURGUFUN
SERÜVENİ
"EMİN ÇÖLAŞAN'ın bir solukta
okuyacağınız bir kıtabı daha
elinizde . ÇÖLAŞAN bu
kitabında, TURGUT NEREDEN
KOŞUYOR'un nefes kesen ve
11S milyon lıraya mankûm edilen
serüvenini anlatıyor...
"TUHGUT"u yazmaya nasıl
karar verdi? Nasıl yazdı?..
Yazarken ve yazdıktan sonra
başına neler geidP . Bılgı
v<ermekten ve tanıklık yapmaktan
Korkaniar Özal aılesının dava
dılekçeterı Semra Özal'ın
Peygamber soyundan gelmesı..
Turgut Ötal'ın "takunyalı ve
tarikatçı" olma durumu... Ailenin,
nedıye almakla ılgısi...
"TURGUT" nasıl yargılandı ve
nasıl mahkûm edildi?..
Bu kitabı da. ÇÖLAŞAN'ın dığer
kitapları gibi, elinızden
bıraikrnadan okuyacak ve "Olmaz
böyle şey" diyeceksıniz . Tıpkı
TURGUT NEREDEN
KOŞUYOR'da olduğu gibi.
TEKİN YAYINEVİ
Ankara Cad. 43 istanbul Tel: 527 69 69- 512 59 84
PENCERE
Ibtarlı Olmak İçin...
Asil Nadir Kıbrıslı bir işadamı. Birden parladı, birden çök-
tü. Başlangıç ve son, Thatcher ve Özal döneminde gerçek-
leşti. Nadir olayında üçgenin üç köşesi:
Ingiltere, Kıbrıs, Türkiye!..
Önce Türkiye'den başlamalı. Asil Nadir, Özal'ın aracıhğıy-
la Babıâli'ye girdi; bir sürü gazete ve dergi satın aldı, dampin-
ge başladı. Damping meşru bir yöntem sayılmaz; rakibini ba-
tırmak, piyasayı ele geçirmek için malını zararına satacak-
sın! Asil Nadir neden yaptı bunu? Tekel mi kuracaktı? 300
milyar zarara girdiği söyleniyor. Damping başan sağlayamadı.
Bugün iş değişmiştir, Asil Nadir'in gazeteleri yaşamak için
çırpınıyorlar; çalışanlar, bu amaç için çaba harcıyorlar; ba-
şarrya ulaşmak yolunda emek veriyorlar, dilerim ki bu işin üs-
tesinden gelirier, düze çıkarlar
Olayın bir yanı bu; ama Kıbrıs'taki boyutu daha ilginç gö-
rünüyor.
Asil Nadir kısaca 'Del Monte' diye anılan bir şirket satın al-
dı, Kıbrıs'ın meyvesinı sebzesini dışanya pazarladı. Rauf
Denktaş ile Asil Nadir birbirine pek yakın. Rum ve İngilizin
bu ticarete çok kızdtğı söyleniyor; irrtikam için üçgenin üçüncü
köşesindeki Polly Peck adlı firmasında Asil Nadir'in üzerine
yürüdükleri ileri sürülüyor.
Demek ki Asil Nadir, Türkiye'de Babıâli'yi ele geçirmeye
çalışırken Kıbrıs'fâ Türk kesiminin meyve ve sebze üretimini
dışarı pazarlıyor; İngittere'de Polly Peck bütün bu işlerin ana
şirketi gibi görünürken işler tersine dönüyor; Asil Nadir, Polly
Peck Yönetim Kurulu Başkanı'yken yaptığı kimi işlemler yü-
zünden soruşturmaya uğruyor, dolandırıcılık nedeniyle tutuk-
lanıyor, kefalete baglanarak salıveriliyor.
•
Asil Nadir, İngHtere'de tutuklanınca, KKTC Cumhurbaşkanı
Rauf Denktaş kendisine arka çıktı; DSP Genel Başkanı Ecevit
devreye girdi, Babıâli'de kirnı yazar diyor ki:
"Nadir, Kıbrıs'ta Rumun tekerine çomak soktuğu için İngil-
tere'de cezalandınlıyor"
Kimisi de iyiden iyiye 'vatan-millet-Sakarya' edebiyatı ya-
pıyor. Londra'nın sarışın centilmeni, Big Ben'in gölgesinde
ve Thames kıyılarında esmer Kıbrıslı Türkün cakasını gör-
mek istemez; Londra Borsası da kendinden olmayanı kus-
mak ister; sömürgecilik ve emperyalizm ingilizin kanına iş-
lemiştir; Asil Nadir'e kin, geçmişin karanlık mirasından türe-
tiliyor, mavi kanlı sarışın Ingiliz, mitolojinin çocuğu açtkgöz
Yunanlıyla birleşerek bizim parlak işadamını yedi...
•
Bizim işadamlarında uluslararası boyuta ulaşan kaç kişi?
Asil Nadir dünya piyasasında yıldız gibi parlamıştı; Londra^
da borsayı allak bullak ediyor, Kıbrıs'tan Uzakdoğu'ya alış-
verişin ufuklarını açıyor, KKTC'yi de tek başına çekip çeviri-
yordu.
İngilizler bu kadarına dayanamadılar, Nadir'in canına oku-
dular değil mi?
Peki, biz iş dünyamızda fink atan yabancılara ne diyece-
ğiz? Önlerinde eğilecek miyiz? Siyasetierini benimseyecek
miyiz? Kıbrıslı Türkün İngiliz iş dünyasında defteri siyasal
amaçlarta dürülürken Türkiye'deki bütün yabancı şirketler is-
tedikleri gibi at oynatacaklar mı? İngiltere'nin ticareti, ban-
kacılığı, borsaları, mahkemeleri, bu kadar 'poiitize' ise Türki-
ye'deki Vepolitizasyon' neden?
•
Dünyanın tek pazara dönüştüğünü söyleyen, serbest re-
kabetin her şeyi çözeceğini ileri süren, liberal ekonominin
erdeminden söz açan ve Türkiye'de yabancı sermayenin goy-
goyculuğunu yapanlar; Asil Nadir olayında 'vatan-millet-
sakarya' edebiyatı türetirken 'ihtiyatlı' davransalar iyi olacak.
Kövuşturmanın sonunu beklemek daha akıl kân gibi geliyor.
DEVRIMCI
MÜCADELE• Emperyalist Savaşa Itiliyoruz. • Kontrgerilla
Tarüşmalan Üzerine. • Çağdaş Yol Üzerine Eleştiriler.
• İHD Genel Kurul Değerlcndirmesi. • Sendikacıların
Birliği flki? Işçi Sınıfının Birliği mi?
S A Y I C I K T
Bestekar Osman Sk. 8/19 Cağaloğlu-İST Tel:527 76 16
DEVRIMCI
GENCLİK
6. SAYI ÇIKTI
OLİGARŞİ MEZARA
HALK İKTİDARA
Adres:DosnukYurduSok.Selmbeyifhanı 8/2-19 Sjnanohmei-kfcnbul
a Torumtay'ın Isrifaa-Yükselen Grev ddtgan-
Derinleşen Kriz ve Devrimcilerln Gdrevleri
O Bugünün Üniversitelileri Üzerine Gözlemler
a Öncülük, Önderlik, Devrimci Önderlik
O Orta Amerika: Devrim Mûcadeleslnde Yeni Süreç
O Ahlakbilimin EleşttrUine Doğru
0 Ücret Kavgasını Demokrasi Kavgasına DonûştürrneliyizJ
TAYAD KAPATILAMAZ
TUTUKLU VE HÜKÜMLÜ AİLELERİ
YILDIRILAMAZ
KAMUOYUNA
Demokraiık kitle örgütleri ûzerincteki baskılar artan bir oranda sürüyor;
dernekter p«ş peşe kapatlıyor, yûzlerce ınsan ksyfi bir biçimde gozattına
alınıyor, tutuklattınlryor
TAYAD bunlann en son örneğklır. TA YAO'ın kapatılmas, yıflartif her tûrlü
zoriuğu göze alan, bedel ödeyen tutuklu ve hükümlü aıleterine bir gozdağt-
dır.
Inanıyoruz ki ailelerimiz onurlu kavgalanyla hakazlığı, zorbalığı ve keyfi-
ligı bir kez daha yenecekiır
TA YAO'ın kapatılmastnı protesto ediyor, TAYAD açılmalıdır diyooız. Keyfi
kapatmayı protesto için 3 günlük Açlık Grevıne başlıyor, tûm demokrat ka-
muoyunu tutuklu ve hükümlû aileterınin mücadelesine karşı duyarh olma-
ya, destek vermeye çağırıyoruz.
Sağmatcılar Kapalı ve Özel Tlp Cezaevi
DEVRİMCİ SOL davası tırtuklulan adına
ALİŞAN YALÇIN
PTT'Lİ MEMUR ARKADAŞ
PTT bünyesinde memurların sendikalaşma
çalışmasına güç ver katıl
PTT Çalışanları Yardımlaşma ve
Dayanışma Derneği
ÜYESİ MEMURLAR
23 Aralık 1990'daki panelimize katılalıml
VEFAT
ASEVf ER
Barış, demokrasi, eşitlik, özgürlük uğnına tüm çilelere
katlandı. Hiçbir zaman yok olmayacak değerler
bırakarak aramızdan aynldı. Başımız sağolsun.
MALTEPELİ DOSTLARI ADI1VA RECAİ ASLAN