30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 4 KASIM 1990 Arabeskyaşam biçimi, ifadesizliği besliyor, insanlann kafalannı 'kahnlaştırıyor.' İnliyor başımı vurduğum taşlar— ı — Galata Köprüsü'nde indim taksiden... Dilimin ucunda Orhan Veli'nin "Galata Köpriuü" şiiri: "Dikihr Köpriı üzerine, Keyifle seyrederim hepioiri." Köprü üzerinde durup yuzüne bakıyo- rum insanlann. Sıvashlar, Tokathlar, Erzunımlular, Ela- zığlılar, Kastamonulular, Erzincanlılar, Si- inliler, Bingöller, Karslılar, Maiatyahlar, Adanahlar, Sinoplular, Rizeliler, Niğ- deffler... 71 ilin 71 çe^t insanı... "Heplnlz geçiın derdinde, Bir ben miyim keyif ehli, içinizde?" diye soran sesi Orhan Veli'nin... Köprü üzerinde yüzune bakıyorum in- sanlann... Sabahın yedisinde işe gidenlerin yüzüne... Akşamın altısında işten dönenlerin... Yor- gun, sevinçli, bezgin, umarsız, anlamb ve anlamsız yüzüne... Bu yüzü daha önce nerede görmüştüm? Amor Amor Eminönü altgeçidinde. Nimet Abla gişe- si önünde piyango kuyruğunda. Sirkeci Is- tasyonu'nda banliyö treninin son vagonu- na atlarken. Topkapı Suriçi'nde bayramlık ayakkabı alırken. Kadıköy tskelesi'nde pa- zar günü baük ekmek yerken. Mecidiye- köy'de lurmızı ışıkta karşıya geçerken. Ka- raköy'de altgeçit önunde "amor, Amor" diye bagırırken. Laleli, Aksaray arasında "AdMas" marka çorap satarken. Bu yüzü daha önce nerede görmüştüm? Hep aynı yüz, vapurda küçük şişe viski- sine tombala çeken. Aynı yüz, dolmuşta iki bacağını yayarak oturan. Sol elinde suni de- riden çantası. Çantanın içinde kimlik cüz- danı, evinin anahtan, bir de işyerindeki do- labın. Çakmağı ve Samsun sigarası. Ama Marlboro çantanın içinde değil, o sol aya- ğının çorabında. Çünkü gizli içilen bir si- gara Marlboro, Samsun ise dostlara ikram adına... Bir de Milli Piyango bileti ve at yanşla- nnın bültenleri... ARABESK- ALISTIĞIMIZ BİR YAŞAMBiçlMl GFözleri, yuvalarında şaşkın. Bıyıklannın ucunda ekmek kınntıları. Koltuk altlarmda bira kokusu. Boynunda altın zincir, sol serçe parmağında ta$lı bir yüzük. Gömleğinin üç düğmesi de yaz-kış açık. Tespihini hiç düşürmüyor elinden... Ve gazetelerden kestiği çeşitli kuponlar... Bu yüzü daha önce nerede görmüştüm? Rakıyı evinde içiyor, iş dönüşü bir avuç leblebiyle iki bira... Pazar günleri parklara bahçelere gitmeyi seviyor. Küçük aygazın- da çayını demliyor, çay bardağmda rakısı- nı yudumluyor, pijamasıyla böyle yerlerde daha rahat... Boynunda altın zincir Köprü üzerinde yüzüne bakıyorum. Gözleri yuvalannda şaskın. Bıyıklannın ucunda ekmek kırıntılan. Koltuk altlarm- da bira kokusu... Boynunda altın zincir, sol serçe parma- ğında taşlı bir yüzük... Gömleğinin üç düğmesi de yaz kış açık... Tespihini hiç duşürmuyor elinden... Bu yüzü daha önce nerede görmüştüm? Oysa onun adına çıkıyor bunca resimli dergi, gazete. Okumayıp baksa da... Tele- vizyonda taa Brezilya'lardan bunca lsaura'- h, Antonio'lu dizi onun adına... Bunca şar- kı, türkü, kaset onun adına... Ferdili, Or- hanlı, Ibolu bunca video fılmi onun adına... O sevdiği beğendiği için bütün bunlar... Onun beğenisi önemli çünkü. Evinin adresini bilmesin, bilmesine de ge- rek yok zaten. Ama kim, hangi türküyü, hangi sarkıyı söylüyor, ezberinde. Sevgisi "Köle tsaııra" sevgisi, aşkı "Antonio"nun aşkı... Ferdi ile yaşıyor aşkı, Orhan ile se- vinci, tbo ile hüznü... Hayaü böyle bir ha- yat üzre kapaklanmış... jnLafamm dumanım alıyor. Can mı dayanır bu strese? Günde hiç yapmazsan 200 kilometre yapıyorsun. Dur kalk, dur kalk... Sabahtan akşama kimle konuşacaksın? Ben bu müzikle konuşuyorum işte. O söylüyor, ben cevap veriyorum, ben soruyorum o söylüyor. Yoksa nasıl geçer gün?' "Gözkr yol gösterir, göniil biıkmeder tnsan oğiudur bu hep hata eder Tann kollannı zaten affeder Yeter ki sea beni affet sevgilim" Ol şarkıda aşkının yemini, mevsimsiz sa- rarsa da hayatı... Yüzünün derin çizgilerinde belli olmuyor mu ol hayatın ipuçları? O ipuçlaruun çizgilerine bakıyorum işte Köprü üzerinde... Ve "£• Büyük Kibariye"nin sesiyle bini- yorum bir taksiye. Sürücü taksimetreyi çahştırmadan teyp- ten kaseti çıkarıp bir yenisini koyuyor. Ka- pagına bakıyorum: "Sevenkr Taveması-2". E] freninin yanında iki-üç kaset daha: "Hayatımı Yaşıyorum, Kara Sevda, Gurbet Yolcusu..!' Kapağı kınk torpido gözünde "renkli" bir gazete dörde katlanmış... — Müziği çok seviyorsun galiba? — Bu strese can mı dayanır? Bir sigara uzatıyorum. — tçmem, istersen sen de içme... Strese can dayanmaz . "Sevenler Tavernası" kasedine bakıyo- rum. Kapakta gülen üç kızın resmi. Resim- lerin üzerinde üç şarkı adı: "Fosforiu Cev- riye, Şiuuıay, Telli TeOİ." Bu çalan "Fosforiu Cevriye" olmau: Doğrudan şu sorulabilir: "Arabesk" nedir? Bu yazı dizisinde bu sorunun altını çİ2mekten çok, "arabesk"in günlük yaşamımıza yansıyan kalın hatlan belirlenmeye çalışıldı. Çünkü özellikle son on yıldır artık neyin arabesk olduğu, neyin olmadığı birbirine kanştı. Her yıl ortalama bir milyon kişinin doğudan batıya taşındığı bir ülkede böylesine bir kultür karmaşasının yaşanması da doğal değil mi? Devletin yasakladığı arabesk müziğin bırakın yılbaşı, bayram gibi özel günlerde TV'de boy göstermesini, televizyon reklamlannda her gün ve REFIK DURBAŞ her gece "rampalara tuş ettirerek", "Sölioı mi söylee söylee" diyerek alıştığımız, artık yadırgamadığımız bir türkü haline gelmesinden hangimiz rahatsız oluyoruz. Evet, "arabesk" artık bir yaşam biçimi, hem de alıştığımız bir yaşam biçimi... Sınırlarırun nerede başladığı, nerede bittiği kesin çlzgilerle belirlenemeyen bir yaşam biçimi... Bu yazı dizisini bir arabesk üslupla kaleme almayı çok isterdim. Ama arabesk} ben de böyle kesin çizgiler içine oturtamayınca o üslup da kalemimin ucundan kayıp gitti. Bu yaşam biçiminin dışında kendimi nasıl tutabilirdim ki... Şimdi hep birlikte bir taksiye binip bu yaşamın içinde kısa bir geziye çıkabiliriz. "Bas gaza şoför kardaş" diyerek teybe kasedi sürmenin zamanı şimdi... I Sokak satıcılanndaki kasetler, neredeyse biıtuniivle arabesk muzik kasellerinden oluşuyor. (Fotoğraf: L'ğur (,un_\ıu) "Karakolda ayna var ayna var Kız kolunda damga var Gözlerinden bellidir Cevriyem Sende kara sevda var" — Kafamın dumanım aüyor. Can mı da- yanır bu strese? Günde hiç yapmazsan 200 kilometre yapıyorsun. Hele geceyse, trafik açık ya, 300 kilometre. Dur kalk, dur kalk... Sabâhtan akşama kiminle konuşacaksın? Ben bu muzikle konuşuyorum işte. O bir şeyler söylüyor ben cevap veriyorum, o ce- vap veriyor ben soru soruyorum. Yoksa na- sıl geçer gün?" Adı Sabri, soyadı Sönmez. Yaşı elliyi gös- teriyor. Taksi kendisinin. Üç "ertek" baba- sı. "Erkek" derken sözcüklerin üzerine ba- sıyor. Ikisi büyümüş, biri 18, öteki 20 ya- şında. Üçüncüsü daha dört yaşında. Adı "ügur." Bu yüzden, onu çok sevdiği için taksinin arka tamponuna "Kücük Ugnr" di- ye yazdırmış... Evi Rumelihisan'nın arka artlannda. 20 yıldır taksicilik yapıyor. 20 yıl kadar önce sol omzunu vermiş kapıya. Bir eli direksiyonda; öteki, motorun üzerindeki para kutusunda. Dikiz aynasıruri üzerine kocaman bir 'maşallah' çekmiş. Sağda solda levhalar: 'Âlem buysa kral benim', 'Kapılma rüzgârıma! Sıvas'tan gelmiş Istanbul'a. — Okur musun? Sağ eliyle kırık torpido gözündeki "renkli" gazeteyi gösteriyor. — İşte gazete orada. Buradan okurum onu. Okudukça sayfalannı değiştiririm. Ak- şama kadar böyle hem kaset dinlerim, hem gazetemi okurum, yoida giderken işte. Yok- sa nasıl dağılır kafaıun dumaoı? Pazar günleri çalışmıyor Sabri Dönmez. Pazar günleri doğru Şile'ye, kafa dinleme- ye. O gün gazete okumak da yok, kaset din- lemek de... Bir araştırma yapılsa tstanbul'da kaç tak- side, kaç minibüste teyp yok acaba? Hani en çok satan kasetlere sık sık "altm plak" veriyorlar ya, taksisinde, minibüsünde teyp olmayan sürücüye de bir "altın plak" vermeli... Tahtakale'de elektronik eşya tezgâhlann- da neden araba teyplerinin bas köşeyi tut- tuğunu şimdi daha iyi ankyonım. Izzet Altınmeşe'nin "Hatun Yarim" se- siyle iniyorum taksiden. Harem, tstanbul'un yan kapılanndan bi- ri. Topkapı'dan, Taksim'den kalkıp Anado- lu'ya gidecek otobüslerin ara uğrak yeri. Ya- kacık gibi yakın banliyölerin ise ana durağı... Minibüs müzigi Araba vapurundan inen minibüslere koşu- yor. Bekir Yıldız da koşanlar arasında. Yü- dız, ayakta gitmemek için bir sonraki mi- nibüsü bekiiyor ve hemen sürücünün arka- sındaki koltukta yerini alıyor. Sürücüyü saymazsak 20 kadar kişi var minibüste. Sürücü sol omuzunu vermiş kapıya. Bir eli direksiyonda, öteki motorun üzerinde- ki para kutusunda. Dikiz aynasının üzeri- ne kocaman bir "maşallah" çekmiş. Ayna- nın sağında solunda iki levha: "Âlem buy- sa kral benim" ve "Kapılma rüzginma." Aynanın altında Allahlı, Muhammeth, Bis- millahlı bir levha daha: "Düaya malı elde iken, Hep düşmanlar dost olur. Elde bir şey kalmayınca, Dost bile dttşman olur." Sürücü sağ eliyle kontağı acıp minibüsü çahştınyor. Haydarpaşa'ya doğnı elden ele paralar toplamyor. Ve birden ortalığı yakıp kavuran Ibrahim Tatüses'in sesi: "Nerde sevdiklerün hani sevenler, Ağlatıyor beni acı gerçekler..;* Minibüs Aabadem Köprüsü'ne yaklaş- makta. Sürücü gaza bastıkça şarkının sesi yükseliyor: "Bitmiyor isyanlar bitmiyor SBCİar, inliyor başımı vurduğum taşlar" Sürücü daİip gitmiş şarkının girdabına. Yolculann çoğu da... Kimsenin kimseyi du- yacak hali yok. Arkalardan bir yolcunun sesi dolanıyor minibüsün içinde: -- Köprüde inecek var... Herkes birbirinin yüzüne bakıyor. Sürücüyü şarkının büyüsünden kurtar- mak ne mümkün? Ses bir daha, bir daha dolaşıyor minibü- sün içinde. — Köprüde inecek... inecek... inecek... Köprüyü geçti gidiyor minibüs. Bekir Yıl- dız elini uzatıp sağ omuzuna dokunuyor sü- rücünün. — Kardeşim, dursana, inecek var... Yıldız, daha sözün ardını getirmeden acı bir frenle duruyor minibüs. Fren sesinin ar- dından sürücünün tok sesi: B>eni katil mi edeceksiniz ulan?' Herkeste bir şaşkmlık. Bu da nereden çıktı şimdi? 'Hadi minibüsten vazgeçtim, ya bu 20 yolcunun hayatı?.. Yolcunun sesi duyulmuyormuş. İki adım ötede insin. Ben şarkıyı dinlemeyip de kaza yapsam daha mı iyi?' — Beni katil mi edeceksiniz ulan... Herkeste bir saşkmlık. Bu da nereden çık- tı şimdi? — Hadi minibüsten vazgeçtim, ya bu 20 yolcunun hayatı? Yolcunun sesi duyulmu- yormuş... İki adım ötede insin. Ne var bun- da? Ben bu şarkıyı dinlemeyip de kaza ya- payım daha mı iyi? Sürücünün yüzüne bakamıyorum... Yarın: Kaset dönyası ARABESK İÇINNE DEMÎŞLERDİ? Orhan Genceba*: Arabesk, Türk sanat müziği, Türk halk müziği ve bunlara ek olarak da Batı tekniğinin her türlü olanaklanna, özgur sunumun eklenmesinden oluşan bir müziktir. (Güisün Karamustafa ile konuşması, Gösteri mart 1982, sayı: 16) Timur Sdçuk: Arabesk, Türk sanat müziği ve Türk halk muziğinden etkilenen, Batı tarzı yapay motif ve tavırlar da katarak çağdaş bir müzikal, azgelişmişlik örneği olarak ülkemizin ekonomik ve kültürel tablosunu büyük bir ustalıkla sergileyen ritmik yapısıyla dinamizmden uzak, tek duze bir müziktir. (Dünyanın batık kesiminin müziği, Bilim ve Sanat, şubat 1981, sayı: 2) Tansı Şenyapılı: ...Arabesk müzik toplumsal düzeyden kişisel düzeye değin uzanan bu çok boyutlu, karmaşık sorunlan "anlayamamak" ve "anlatamamaktan" doğan sıkıntıları açıklamaya olanak tanımaktadır. Ustelik, politik ve ekonomik düzeyde sağlıklı ve yaygın örgütleri henüz olmadığından sorunlan gelişmiş, çağdaş düzeylerde tartışılamayan, eğitim düzeyleri düşük, yaşantı özelliklerinden ötürü kentin parasız sunulan olanaklarından yararlanamayan (örneğin sergiler gibi) kitlelere yazın, resim, yontu ve benzeri sanatsal anlatım yolları da kapalıdır. Müzik ise tek anlatım kanalıdır. (Gecekondu Yaşamı ve Arabesk Müzik, Türkiye Yazılan, sayı 40, eylül 1980). Ziılfü Livaneli: TUrk aydınının "arabesk" akım dolsryısıyla tartıştığı konu müzik değil, Doğu ile Batı arasında yer almış, ikisi ile de bütünleşememiş bir ülkenin "kimlik" sorunuydu. Arabesk bize sürekli bir biçimde, Doğulu kimliğimizi, halkımızın gelenekselden yana koyduğu tavrı ve Tanzimat'tan bu yana Batı'ya yönelmiş aydınımızla arasındaki uçurumu vurguluyordu. (Nazife Güngör'ün "Arabesk" adlı kitabına yazdığı önsözden. Mayıs 1990, sayfa: 7). Kayahan: Arabesk ve taverna müziği hakkında ne düşttnüyorsunuz? — Müziğin her turü güzeldir. Samimi olan her şeyi seviyorum ve dinliyorum. (Muzik Magazin, 11-17 Haziran 1990, sayı 24). Giil Çetinor: Arabesk, bir yaşam biçimidir, taşradan gelip merkezin çevresinde yerleşen ve gecekondulu olarak tanımlanan yeni bir sosyal sınıfın oluşturduğu bir anlayıştır. önceleri fazla önemşenmeyen, bu sınıfa özgü olarak nitelenen arabesk, zamanla tum toplumu etkisi altına almış ve artık devletin bile gözardı edemediği bir "sosyal gerçek"liğe dönuşmüştür. (Arabesk Yozlaşma, Cumhuriyet, 30 Haziran 1990, s: 2). Murat Belge: Arabesk artık bir hayat tarzı çünku. Bu ad bu hayat tarzını anlatmak için ne kadar uygun bilemem, ama ne ad konursa konsun böyle bir şey var. Bir "gerçeksizlik" kültürü belki. Her şeyin, aslını değil de taklidini yapmak... Duygusallık mı, duygulanmanın kalıpları, jestleri, ama kendisi değil. Ahlaklılık mı, onun da biçimsel kalıpları, görüntüleri, ama ahlaklıhğın özü değil. Sonuç olarak bir "içsizlik." (Tarihten Güncelliğe, haziran 1986, sayfa: 391). Emrah: "Arabesk... Nasıl anlatayım arabeski... Eee... Bir kesim insanın yaşadığı hayat... stili." (Deniz Som'la röportajı. Güneş pazar, 17.6.1990). Gencebay: Özgur sunum Küçük Emrah: Bir kesimin stili Kayahan: Müziğin her türü güzel Belge: Bir 'gerçeksizlik' kültüru Livaneli: Sorun, kimlik sorunu ARABESK NEDİR? Araplardan makam, Batılılardan armoni"Arabesk müzik, günümüzde Türkiye'de çok yaygın olan sozlü müzik türlerinden biri. önceleri bu niteleme, 1930'lann ortalarından başlayarak büyük kentlerden köylere kadar yayılan müzikli Mısır fılmlerinin Türkçe uyarlanmış şarkıları için kullanılırdı. Bu tür füm şarkıları, Mısır'da 20. yüzyılm ikinci çeyreğinde güçlenen modern muzik hareketinin ürünleriydi. Arap makamlanyla klasik Batı armonisinin temel kuralları birleştirilerek ve başta kemanla flüt olmak üzere bazı Batı çalgıları da kulianılarak, bir tur çokseslilik gerçekleştirilmişti. Arabesk müzik tanımlaması, şarkıcı Orhan Gencebay'm 1960'ların sonlarına doğru başlattığı yeni bir akım için kullanılmaya başladı. Bu müzik, geleneksel birikimden (halk müziği ve klasik Türk müziği) başka, o yıllarda "aranjman"lann temsi ettiği Turk hafif müziğiyle Arap müziğinin de katıldığı bir bileşim niteliğindeydi. Sözleri genellikle, karşılıksız kalmış aşkları, yaşamdan bezmişliği, acıları, karamsar ve kaderci duygulan dile getiriyordu. Orkestra ise hem halk, hem Batı, hem de klasik Türk müziği çalgılarından oluşuyordu. Gencebay kısa sürede, kentte yaşayan kırsal kökenli halkın sevgilisi durumuna geldi. Aynı türü benimseyen birçok yeni besteci ve şarkıcı ortaya çıktı. Çok gecmeden arabesk müzik, kendinden olan türleri de etkilemeye başladı. Toplumbilimciler ve müzikçiler de bu olaya ilgisiz kalamayarak, arabesk müziğin değeri ve işlevini tartışmaya başladılar. Bazılan cazın doğuşu ve gelişimiyle arabesk arasında ilişki bularak, bu türun hiç de küçümsenmemesi gerektiğini savunurken, başka müzik türlerinin temsilcileri arabeski "bayağı", "yoz" ve "değersiz" bulduklarını açıkladılar!' (AnaBritannica. cilt 2, sayfa 213)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle