02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 30 KASIM1990 Bergama'daUygarhkKonusu MELİH CEVDET ANDAY Belediye Başkanı Sayın Sefa Taşkın'ın "Bcr- gama'ya ilk gelişiniz mi?" sonısuna "Evet" ya- nıtını verdiğimde utandığımı duyumsadım. Ne nedenle olursa olsun, Bergama'yı görmemek, ta- nımamak büyük bir eksikliktir. Ben orayı uzak- tan, diyesim kitaplardan biliyordum. Meğer ne yetcrsizmiş kitap bilgisi! Belli bir yerin insanı, havas, suyu, evi, çarşısı, tarihi birarada tanınır- ,sa, oranın tam arüamına varılabilir. Bunun için dcrim ki, Almanya'da (eski Doğu Almanya) bir mOzede duran Zeus sunağı kendi yerine getiril- meli, Bergama akropolüne konulmalı ki anlamı ortaya çıksın! Halk Eğitim Merkezi'nde, kültür konulu bir konuşma için çağrılı idim Bergama'ya. Eski Halk Evi'nden kalma dörtyüz, dörtyüz elli kişi- lik bir salonda konuştum. Doğnısu, "kültür" gibi, ne anlama kullanıldığı açık seçik bilinme- yen, geniş kapsamlı kavramlan söyleşi konusu yapmak hoşuma gitmez. öğleye doğru vardık Bergama'ya, konuşma akşam 19.30'da idi. Sö- ze neresinden başlamanın yerinde olacağını ka- rarlaştırmağa epey vaktim vardı. Sefa Bey'in rehberliğinde yaptığımız o tadına doyulmaz ak- ropol gezisi, bir yandan benim konuşmama da iyi bir giriş hanrlamış oldu. Bu yaşa geldim, es- ki yapıtlan, yok olmuş uygarhkların kalıntıla- nnı gördükçe kendi kendime sorduğum bir so- ru vardır ki, yanıtını bir türlü bulamamışımdır: Ne oldu bu uygarlıklara? Bunca büyük yapıtlar (kültürler) yarattıktan sohra neden yok oldular? Deprem mi, hastabkJar mı, savaşlar mı sildi on- lan tarihten? Bu soruyu tarihçiler de yanıtlaya- mıyorlar inandırıcı bir biçimde, kimi varsayım- lara yöneliyorlar. Sözgelişi Spengler, uygarbk- lan, doğup büyüyüp ölen canlılara benzetiyor. Böyle ise kendi uygarlığınuza nasıl güveneceğiz? Nitekim bu güvensizliği derinden duyan Valery, "Uygarlıgımızın ölümlü olduğunu büiyoruz" di- ye yazmıştı. Işte ben Bergamalı dinleyicilerime bu soruyu yönelttim ve oradan kalkarak başka sorulara geçtim. Athena tapınağırun batısında yapılmıs olan o dik Tiyatro 10.000 seyirci alacak büyük- lükte idi; demek o zaman Bergamalılar bu tiyat- joyu dolduruyorlardı. Bugünkü Bergama'mız- da ise tiyatro yoktu. Bu durum karşısında ne di- yeceğiz? Tarih geriye mi gidiyor? Elbet asıl amacım, Bergamalı dinleyicilerim- le bu konuyu tartışmak değildi; Zeus sunağını geri istemek, anladığıma göre Bergamalılarda büyük bir coşkunluk yaratmıştı; er geç sunağa kavuşacaklanna inamyorlardı... Bunu anlıyor- dum ve derin bir sevinç duyuyordum. Bergama'- nın (genel olarak Anadolu'nun) tarihine gerçek- ten sahip mi çıkıyorduk? Geçmişe, bir toprağın tarihine sahip çıkmak ne demektir? Bunun kül- türümüzle ve uygarhk anlayışımızla bir yakınlı- ğı olması gerekir. Neden derseniz, Zeus sunağı- nın 1886'da göz göre göre dışarı taşınmasımn ne- denlerini kavramadan, ona sahip çıkmanm bi- lincine varamayu. Bu nedenlerden başhcası, yur- dumuzda gelip geçmiş uygarbklan, çok uzun bir süre kendimize yabancı görmemizdir. Şimdi önemli bir konuya gelmis bulunuyoruz: Zeus su- nağını götürenlerin eski Hellen uygarlığı ile bir akrabalıkları mı vardı? Buna kolayca "Hayır" yanıtını verebiliriz. German halkları Batı uygar- lığı ilkelerini çok geç benimsetnişlerdir. Goethe, bundan, diyesim Almanya'nın geri kalmışhğm- dan sık sık yakınıp durmuştu. Bundan uygarhk sorununun bir kabul sorunu olduğu gerçeğini ko- layca çıkarabiliriz. Başka bir deyişle seçmeli bir konudur bu, yeğlememize bağhdır. Konuşmamda, dinleyicilerime, Ingiltere tari- hi üzerinde durmamn bizim için yararlı olaca- ğını belirttim. lngiüzler, Breton'lardan başlaya- rak, Ada'nın tarihini kendi tarihleri olarak an- latırlar, okuturlar. Bunun içine Angl-Sakson is- tilalan, Roma ve Fransız kıralları gibi dönem- ler rahatça girer. Demek bizim önce seçimimizi açık seçik bir biçimde yapmamız ve yurdumu- zun tarihini kendi tarihimiz olarak içtenlikle be- nimsememiz gerekir. Üç yüz arslaodan bu Va- tan/Kaldı bize yadıgfir anlayışından vazgeçmek anlamına gelir bu. Bundan başka, bLzde kültür ve uygariık kav- ramlarının gereğince açıklığa kavuşturulamadığı, böylece de bizden olan ve yabancı olan gibi için- den çıkılmaz çatışkılara, anlaşmazlıklara düşül- düğünü de kısaca belirttim orada. Zeus sunağı bize yabancı ise ona sahip çıkan oluyordu. Gö- kalp'ın kültür ile uygarhğı ayırması, bunlardan ilkini ulusal, ikincisini evrensel sayması yanhş- tı. lşte Bergama Halk Eğitim Merkezi'ndeki top- lantıda bu konulan ele aldık genellikle; sonra da Iskender Oteli'ndeki akşam yemeğine gittik. Sof- radaki söyleşimiz de bunun sürmesi ile renklen- di. Çok sevindirici bilgiler edindim. Çağdaş Türkiye'nin övünülecek genç aydınlan ile tanış- tım. Ertesi gün, Bergama Belediyesi Halkla llişki- ler Müdtirü Sayın Ozcan Durmaz ile tarihsel zen- ginlik bakımmdan nerdeyse yanşılmaz durum- da olan bu içaçıcı kenti dolaşmayı sürdürdük. Gördüğüm birbirinden ilginç yerlerin tümünü burada size anlatmaya kalkmayacağım, sadece Asklepieion sağhk yurdu üzerinde duracağım. Yunan dünyasında hekimlik tannsı olarak ta- nınan, Romahlann da Aesculapius adıyla benim- seyip tapmdıklan Asklepios, Thessalia kralı Phlegyas kızı Koronis'in Apollon tanndan dün- yaya getirdiği bir çocuktu. Onu bir at a'dam olan Kheiron büyütmüştü. Asklepios'a hekimlik sa- natını öğreten Kheiron, doğanın içinde yaşayan, doğamn gizlerine enniş bir varhktı. Sağlığın kay- nağı da doğada olduğuna göre açık havada, gü- neşin altında, şifalı sulardan ve otlardan yarar- lanmamn yoÛanm biliyordu. Böylece, usta bir hekim olarak yetişen Asklepios, ölüleri diriltme yolunu bile tutar. Fakat Zeus, doğal düzeni bo- zan bu hekim tanrıyı cezalandırmakta gecikme- miş, onu yıldınmı ile öldürmüş. Ünlü hekim son deminde bir reçete yazmış, ama onu otlann üze- rine düşürmüş, yağmur yağmış, yazmın özü böy- lece ota kanşmış ve her derde deva sarmısak böy- lece ortaya çıkmış. Bergama'daki bu hastahane tapınak üstüne Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü'nde şunlan söy- lüyor: "Asklepios tannnın tapınaklanna Ask- lepieion denir. Bunlardan en ünlü birinin eski Pergamon, bugünkü Bergama'da bulunuşu he- kim tanrıya adanmış bu tapınak hastahanelerin ne biçim şeyler olduğunu bize açık açık göster- mektedir." Asklepieion, sağlamca kahnış, az bulunur ka- hntılardan biridir. Tiyatrosu onanlmış, kermes- lerde, konserlerde kullanıhyor. Hastaİann psi- koterapisi için yapılmış dehlizinden, temiz ha- va soluyarak sessizce geçtik; üstümüzdeki pen- cerelerden gelen "1yi olacaksın" seslerini duyar gibi olduk. Tapınağın şifalı suyundan içtik. Bü- yüleyici bir yerdi. Sonra o tatlı, sakin, insanın ayrılmak isteme- diği Bergama çarşısına girdik, güleryüzlü hem- şehrilerle selamlaştık, çay içtik ve yoğurtlu köf- tesini yedik. Parşömeni bulan Bergama, her yanı ile bir ha- zinedir ve şimdi bilgili ellerde eski ününe lâyik bir gelişme sürecine girmiş bulunmaktadır. ARADABffi HÜSNU A. GÖKSEL Cumhuriyet Çatırdıyor Türkiye, cumhuriyet tarihinin en bulanık, en belirsiz, en ala- cakaranlık dehlizinde, kaygan ve eğri yüzeyde kayıyor. Cumhuriyet çatırdıyor. Oin görevlilerinin Rabıta örgütünce petrodolarla beslen- diği Türkiye... Yurt savunmasında çok gizii bir görevi olan as- keri örgütün Amerikan dolarları ile finanse edilip, Amerikan Yardım Heyeti ile aynı binada çalıştığını Başbakanın bile bil- mediği Türkiye... Üniversitelerinin Arap bankalarından gelen, sozde "araç gereç yardımı" ile uydulaştırılmaya çalışıldığı Türkiye... "Milli kültür" etiketi altında sunulmayaçalışılan kül- tür boşluğunun, vakum gibi önüne gelen kültürü içine çekti- ği Türkiye... Dizboyu cehalete gömülmüş, debilite'nin tercih nedeni, kurnazlığın devlet adamlığı, yalanın zekâ sayıldığı Türkiye... Tek adamtn, parmağına takıp savaşa bile sürükle- yebiteceği Türkiye... Nedenleri bilinen, fakat bu nedenleri ken- dilerine bile açıklamaktan çekinenlerin tek adamın peşine takılıp sürüklendikieri ve beraberlerinde sürüklediklerı Tür- kiye... Varsıl hastayı kurtarmak için, yalnız kan vermesi gerek- tiği zaman akla gelen, NATO'nun yoksul akrabası Türkiye... Ortak manevralarda, "Suya düşen eski bir kamyonu çıkar- maya çalışırken, yanlanndan geçen süper modern silahlı ABD askerlerine şaşkınlıkla bakıyorlardı" diye alay edilen Türki- ye... Ve, bir avuç dolarla, birkaç varil petrole kanını vermeye boyun eğen, Batı'nın insan deposu Türkiye... Cumhuriyet çatırdıyor... öyle tek tek olayların sergilenmesinden yarar umulacak dönemi çoktan geçtik. Hanedan öykûleri ile, laisizm yûrüyüş- leri ile, Atatürkçülük teorisyenliği ile önlenecek gibi değil teh- like. Türkiye'nin içinde bulunduğu bu bulanık, bu karanlık ge- çit, öyle, kınama demeçleri ile, bilmem kaç imzalı kamuoyu- na duyurularla, Atatürk'e yakınma gösterileri, özel deftere süslü yazılar yazmakla aydınlığa çıkılabilecek geçitlerden de- ğil. Virüs adalete bile giriyor; ülkenin temeli olan adalete... Cumhuriyet çatırdıyor... Şimdi yeni bir oyunun sahne hazırlıklan yapılıyor. Adı: "İkin- ci Cephe". Bu büyük oyunda başoyuncu bile rejisörün gö- zünde sadece bir figüran değerinde. Oyununda falso görür- se bir anda değiştiriverir onu. Ama başoyuncunun gözleri guruıia bağlanrmş; ne önünü görebiliyor ne arkasını. Cumhuriyet çatırdıyor... Türkiye'nin talihsizligi, dünyanın bu devrim-karşıdevrim gel- grtleri çalkantılannda, yarını görmekten yoksun, ufuksuz, te- melsiz, aydınlıksız ellerde kalmış olmasıdır. Bu iş öyle, "Siz bizim grupta yaptığımız konuşmalan duysanız şaşarsınız. Si- zin eleştirileriniz onların yanında kaymaklı ekmek kadayıfı kalır" gibi vicdan yıkama çabaları ile geçişiirilecek kadar hafif değil. Bu iş öyle, "Ben bunu o zatın yüzüne karşı da söyledim" gibi yalancı pehlivan peşrevteri ile geçiştirilecek kadar ucuz değil. Bu iş öyle, "Sizin duyduklarınız da bir şey mi? Onun belki on katı, belki yüz katı" gibi fıkralarla geçişti- rilecek kadar güiünç değil. Bu iş öyle "İyi olacak iyi, fakat zaman lazım" gibi tevekküle gömülmekle geçiştirilecek ka- dar yumuşak değil. Cumhuriyet çatırdıyor Temel organları ile, tüm kurumlan, tüm kuruluşları ile çatırdıyor. Ülke dipten dipten kaynıyor, fokurduyor Türkiye ve cum- huriyet çatırdıyor. "ilelebet müdafaa ve muhafaza etmek bi- rinci vazifemiz" olan cumhuriyet, pariamento kürsüsünde "il- kelerine bağlı kalacağımıza namusumuz ve şerefimiz üzeri- ne ant içtiğimiz" cumhuriyet çatırdıyor. Bu çatırtı, parlamentodan duyulmuyorsa ya da parlamen- tonun caydırıcı gücü, şu ya da bu nedenle kalmamışsa, bir gün gelir hep birlikte parlamentoyu aramaya çıkarız. Bulur muyuz, bulamaz mıyız? Bilmiyorum. GÜNÜMÜZ TÜRKİYESİNDE KİM KİMDtR WH0'S WH0 IN TURKEY 1990-1992 KIM KİMDİR 90/92 150yılUcdünya getenegi 13 bW aşkn biyografi Süleyman Nlazif Sok. 14/4 Nişantaşı istanbul 140 7026 Sistem Tıkannıak Üzere... Günümüzde tartışma konusu olan temel konular, hükümetin ciddi çalışması sonucu kanun tasarıları şeklinde değil de daha çok çeşitli kanun tasan ve tekliflerine, komisyonlarda ve genel kurullarda son anda eklenen masum görüntüler altındaki korsan maddeler şeklinde önergelerle ya da kanun gücünde kararnamelerle halledilmeye çaüşılmaktadır. AKIN GÖNEN îzmir Milletvekili Toplumsal sorunların, kurallar koyarak çözüm yeri parlamentolardır. Parlarnentolar, bu konuda yetersiz kalırsa ya da koyduklan kurallar temsili demokra- sinin kurallanna ters düşerse, azuılık çoğun- luğa hükmeder duruma gelirse, sistem tı- kanmaya başlar. Toplumu ilgilendiren temel sorunlar, hü- kümetler tarafından ele alınıp enine boyu- na incelenip kanun tasarısı şeklinde parla- mentoya gelmelidir. Günümüzde tartışma konusu olan temel konular, hükümetin ciddi çalışması sonu- cu kanun tasarıları şeklinde değil de daha çok çeşitli kanun tasan ve tekliflerine, ko- misyonlarda ve genel kurullarda son anda eklenen masum görüntüler altındaki kor- san maddeler şeklinde önergelerle ya da ka- nun gücünde kararnamelerle halledilmeye calışılmaktadır. Bu iş, önergelerle halledildiği için o ko- nu ile flgüi bakan ve bakanlık bürokratla- nnın bile sonradan haberi olmakta, bırakın toplumsal uyuşumu (mutabakatı) parti içi, kabine içi uzlaşma bile sağlanamamaktadır. İçine sindiremeyen vicdan sahibi millet- vekili "partiyi, iktidan en fazla sıkıntıya so- kan ben olmayayım" diye oylamaya katıl- mamayı, tavır koyma olarak benimseyerek kendini tatmine çalışmaktadır. Bu şekilde parti içi, grup içi uzlasması bi- le sağlanamayan sorun, azınlığın kurnazlı- ğı ve vurdumduymazhğı ile kural şeklini al- makta, toplumun o günkü genel eğilimiyle çelişmektedir. Bu sorun, rejimle, cumhuriyetin temel müesseseleri ile ilgili bir konuda ise çelişki yasama gücünü elinde tutan azınlık iradesi ile sistemin öbür anayasal organlan ve kuv- vetleri arasında ve zaman zaman da toplu- mun rahatsızlığını arturıcı boyutlarda de- vam etmektedir. Şeklen kural şeklini alan konu, ruhen anayasâmızın 6. maddesinde ifadesini bu- lan tarzda egemenliğin gerçek sahibi ulus çoğunluğunun arzusunu yansıtmadığı, meş- ru zeminlerde yeterince tartışılıp olgunlaş- ünlmadığı için feryat ve itiraziar yükselmek- te, şeklen bitti gözüken sorun, toplumun il- gili her biriminde tepki görmekte, toplum- sal barış zorlanmakta, siyasal alan dışında tartışılmaktadır. '_ Yanlılık sıkıntısı Kanun yapma tekniğmin zorlanmasmdan doğan bu çatışma dışında, önemli bir tar- tışma nedeni de anayasamızdaki cnmhor* başkanlannın tarafsızlıgı konusu ile vata- na ihanet dışındaki anayasa ihlallerinin ve anayasa boşluklarımn nasıl doldurulacagı- nın bugüne kadar yeterince tartışılıp çözü- me kavuşturuhnamasından kaynaklanmak- tadır. 1982 Anayasa sistemimiz siyasal partile- rin eşit koşullarda, yani devlet olanaklan- nın leh ve aleyhlerinde kullanılmadığı dü- rüst ve güvenli bir ortamda seçime katılma- lan ve alacaklan desteğe göre ülkeyi yönet- meleri esasına dayanmaktadır. Günümüzde en önemli propaganda ara- cı, radyo ve televizyondur. Adeta seçimin yazgısmı bu araçlar belirlemektedir. Ana- yasamız 133. madde ile bu konuda bir dü- zenleme getirerek radyo ve TV idarelerinin tarafsız olacağını ve yayınlarda tarafsızlık ilkesinin gözttümesini benimsemiştir. Taraf- sızlığın korunması konusundaki ana görev, kanunla Radyo-Televizyon Yüksek Kurulu- na verilmiştir. Bu kurulun tarafsız çalışabil- mesi için del2 üyesinden 8'inin ataması doğ- rudan doğruya ya da seçim yohıyla cumhur- başkanına bırakılmıştır. Şayet cumhurbaşkanlığının tarafsızhğı konusu toplumda netlik kazanmamışsa, tar- tışılıyorsa sistem esasından yara alacaktır. Eşit koşullarda seçimden söz edilemeye- cektir. 1982 Anayasası'nın kurduğu hassas den- gede bir husus daha yaşamsal önem taşı- maktâdır: Seçim güvenliği ve seçimlerin dü- rüst yapılması yargı gücüne bırakılnuçtır. Yargıçlardan oluşan Yüksek Seçim Kunılu, son genel seçimler dahil, bu görevini tartış- masız sürdürmüştür. Fakat cumhurbaşkan- lığının tarafsızlıgı konusu netleştirilmediği takdirde, bu konuda da önümüzdeki gün- lerde büyük tartişmalann çıkması kaçınıl- maz bir olgu gibi gözükmektedir. Çünkü kurulun üyeleri Danıştay ve Yargıtay genel kunıllarınca kendi aralanndan seçilmekte- dir. Oysa Danıştay üyelerinin dörtte birini cumhurbaşkanı seçmektedir. Ayrıca cum- hurbaşkanının, Hâkimler ve Savalar Yük- sek Kurulu'nun üyelerini de seçmesi hük- me bağlanmıştır. Yetkileri arasında partile- rin denetim ve takipleri, partilerin kapatıl- ması hakkında dava açma yetkisi de mev- cut bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsav- cısı ve vekilini de cumhurbaşkanırruz seçe- cektir. Kısacası seçim güvenliği tarafsız yargıya verilmiş, yargı organımn düzenlenmesinde de tarafsızlıgı ilke olarak kabul edilen ve partisi ile ilişkisi kesileceği emredilen cum- hurbaşkanına çok önemli yetkiler veril- miştir. Bu tarafsızlık ve güvence konusunda or- taya çıkacak en küçük tereddüt ve tartışma, sistemi özünden yaralayacak, dengeleri al- tüst edecek, işlemez hale sokacaktır. En yetkili ağızlardan çıktığı ifade edilen ve daha sonra da yalanlanmayan birçok ga- zete haberi ve TV beyanı dikkate alınırsa, bu konuda toplumda ciddi tereddütlerin or- taya çıkmasının kaçınılmaz olduğu kanısı kitlelerde gittikçe kuvvetlenmektedir. Adalet duygusu, toplumsal uzlaşmanın temel koşuludur. Eşitliğin bozulduğu adil olmayan, dürüstlüğü tartışılır bir ortam ise temsili demokrasinin olduğu kadar devlet düzeninin de en büyük düşmanı olduğu si- yasal tarihin bilinen bir gerçeğidir. ÇOK AQ KAYBIMIZ Sevgili eşjm, babamız, büyükbabam ve yeri doldurulamayacak insan, Radyoloji Uzmaru Dr. TARIK OFLAZER'inani vefatını tüm dostlarına üzüntüyle iletiriz. özgün yaşantısı hepimize örnek olacaktır. Tann'dan rahmet dileriz. Cenazesi, 30.11.1990 Cuma günü Moda Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip Karacaahmet Mezarhğı'na defnedüecektir. EŞİ: ŞEN OFLAZER ÇOCUKLARI: PİRAYE^ERDAR SERDAROĞLU IŞK - ERCÜMENT KARABAY FEZA-MAZLUM KOCATÜRK TORUNU: ARDA KARABAY Nof Çelenk göndermek isteyenlerin T.E.Vna bağışta bulunmalan rica olunur. AOKAYIP Evimizin direği, sevgili varlığnnız UĞUR ALPER'İ kaybettik. Onu 30 Kasım 1990 Cuma günü (Bugün) Suadiye Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra ebedi istirahatgâhına uğurlayacağız. Dostlarımız sağolsun. TAHÎRE-OBEN-BURAK TEŞEKKÜR Torunumun dünyaya merhaba deyişine yardımcı olan Şişli Etfal Hastanesi Başhekimi Dr. RASİM TORUN'a ve 2. Doğum Klirüği doktor ve personeline yürekten teşekkür ederim. Dr. ADİL MANZOKOĞLU ZONGULDAK GREVİNİN PERDE ARKASI çoğulBAĞIMSIZ, ÛDÜNSÜZ, DEMOKÜAT HALK GAZETESİ İNGİLİZCE'yl 6 ayda konuşun SİZİ AMERİKALI DOSTLARIMIZLA BULUŞTURALIM Tel: 349 48 57 YUZYUZE Atillâ Dorsay 5.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul Ödemeli gönderilmez. PENCERE Kaplumbağa ve İnsan... Bir dost telefon etti: — Bugûn senin kösenin altında Amasya Cezaevi'ne iliş- kin bir duyuru çıktı. İkjilenmeni istiyorlar. Duyuru şoyle: "Amasya Cezaevi'nde siyasi tutsaklarca 29 ekim açık gö- rüşünden bu yana insanca yaşam mûcadelesi veriliyor. Tüm bu insanlık dışı uygulamalara, hakiannm gaspedilmesine karşı bedenleriyte direnen siyasi tutuklular bugün hayati tehlike ile karşı karşıya. Ve bugün açlık grevinin 31. günündeJer. Insa- nım dfyen herkesi, siyasi tutuklular üzerindeki insanlık dışı uy- gulamalara karşı duyarlı olmaya çağınyoruz." Diyarbakır'daki açlık grevinin bitmesine sevinirken Amas- ya'da eytem başladı. Açlık grevi insan bedeni için yikımdır; kullanılacak son si- lahtır. Cezaevlerindeki gençler özgürtüklerine kavuştuklan za- man sakat, kınk, yetersiz, sayn değil sağlam bir bedenle ha- yata başlamalı... • Adalet Bakanı Oltan Sunguıiu ayın 14'ünde Meclis'te ce- zaevlerine ilişkin bir açıklama yaptı. Bakanlıktan gönderilen konuşma tutanağını okurken artını çizdiğim ilginç satırlan bir- likte okuyalım. Sungurlu diyor ki: •i-Cezaevlerinde nasıl davranılacağı hususu Avrupa ceza- evleri ve Biriesmiş Milletler cezaevleri kurallanyla tespit edih miştir. Bu kurallar bizim sistemimize de gelmiştir ve biz bunu tatbik ediyoruz. Bunu tatbik etmediğimiz noktalan bu Meclis kürsüsünden ifade ettim. En bariz nokta yasak kitap mevzu- udur. Başka kanunlarımızla yasaklanmış kitapları içeri vere- meyiz. Avrupa cezaevi kurallannda yasaklanmış kitap1 diye bir mefhum olmadığı için her tûrlü kitap içeri verilir" "— Biz cezaevlerini ıslah etmek için cezaevlerini daha iyi yaşanır hale getirmek için büyük gayret sari ettik ve Avrupa cezaevlerine nazaran cezaevferinde hükümlü ve tutuklulan da- ha iyi yaşar hale getirdik." "— 'TutukJu ve mahkûmlar1 devamlı şunu yapmak istiyorlar: Kamuoyunun alakasını çekmek. Şimdi milletvekili arkadaşla- nmız cezaevine gidince kendileri son derece memnun. Bası- nımız bunları yazınca kendileri son derece memnun. Bu defa eylemlerini arttınyorlar. Şu anda Diyarbakır Cezaevi'nde beş kişinin açlık grevi sebebiyle sağlık durumlan tehlikeli nokta- dadır. Şu anda Amasya Cezaevi'nde iki kişi açlık grevi sebe- biyle mide kanaması geçirmiştir. Ama şimdi bunlar yapılıyor diye devletimizin teslim dmasını mı isteyeceğiz?" — Merhamet duygulannın sömürüldüğü bu ortamda, mer- hamet ettiğimiz bu insanlann ülkemize kastettiklerini, merha- met ettiğimiz bu insanlann görevlilere kastettiklerini bilelim. Bir atasözümüz var: Mernametten maraz doğar!' • Ne yazık ki 12 Eylül kafasıyla "çağ atlamak" olanaksız gö- rünüyor. 12 Eylül kafası ne? "Asmayalım da besleyelim mi?" "Idam mahkûmlannın Avrupa Konseyi ülkelerine hoş görün- mek için idam edilmemelerini vicdanım kabul etmiyor. Bu ko- nuda üzüldüğüm kadar başka şeylere üzûlmüyorum." "Basın ve kamuoyu cezaevlerindeki açlık grevteriyle'ilgilen- mezse, bu iş biter." "Devletimizin bunlara teslim oimasını mı isteyeceğiz?" "Merhamet ettiğimiz bu İnsanlann görevlilere kastettikleri- ni bilelim." "Merhametten maraz doğar?' Kafa bu olunca cezaevlerinde insanlık dışı bir düzenin yû- rüdüğO kuşkusu da artıyor. • Sorun "merhamef' değil, "hukuk" sorunu. Açlık grevleri- ne herkesin gözünü kapamasını istemek yanlış bir yaklaşım- dır. Tersine, herkes gözünü açmalı, açlık grevinin nedeni hakiı mı, değil mi araştırmalı. Careta kaplumbağaları ya da kel- aynak kuşları kadar mapusanedeki insanlaria da ilgilenmek insanlığın gereğidir. Ancak cezaevlerindeki gençlerin açlık grevterine artık bir son vermelerini de istiyoruz. Isteklerini duyurmanın başka yolları da var; kendi bedenlerine ve yaşamlanna karşı bu bir borctur. KENAN EVREN'IN YAZILMAMIŞ ANILARI BU İKİ KİTAPTA 4 ANILARI BASK1N ORAN 1. Kenan Evren'in yazılmamış Anıları /1 9. Basım 15.000 Lira 2. Kenan Evren'in Yazılmamış Anıları / 2 Son Deffter 4. Basım 12.000 Lira • Ederi kadar posta ya da damga pulu göndererek isteyebilirsiniz. • Kitapçılara % 25 indirimli ödemeli gönderilir. BİLGİ YAYINEVİ, Meşrutiyet Cad. 461A - 06420 Ankara Tel: 131 81 22-131 16 65 Fax:13177 58 BİLOİ DAÖrriM, Babıâli Cad. 1 9 / 2 - 34360 Cagatoğlu • İstanbul Tel: 522 52 01 -526 70 97 Fax:527 4119 SELÇUK YAYINLARI TUrklye'de Alevîlik Bektâşîlil çağımızda îtikadi İSLÂM mezlıepleri Â.boskt jlâhiyatçılık açısından ilmî metod- la bu konuda hazırlanmış ilk telif eserdir. (418 sayfa). İslâmdaki çeşitli itikadî mezhep- lerin bugüne gelmiş bütün akım- ları.. Kaynak eser. (383 sayfa). Genel Dağrttm: Boğaziçi Yaymlan A Ş Kâzım ismaıl Gürkan Cad. 12/25 34410 Cağaloğlu-İstanbul, Tel: 526 09 77 P.K 13S7 Sirkeci GİDERAXAK ^VŞARKEN VedatGünyol 6000 lira (KDV içinde) _ ^ Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad 39-41 Cağaloğlu-tstanbul Ödemeli gönderilmez.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle