03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 27 KASIM 1990 TBMM Başkanlığuıa Açık IHlekçe-Mektııp (2) Sorun, hem bireysel otoriteye dayalı tek güç odağı oluşrriası, hem de ulusal egemenlik ilkesine dayalı halk iradesinin gerçekleşmesi anlamında 'demokratik cumhuriyet'in zedelenmesi, yıpratılması, zaafa uğratılmasıdır. Prof. Dr. ALİ GİTMEZ ODTÜ İktisadi ve îdari Bil.Fak. Parlamentosu ile hükümeti ile muhalefeti ve kamuoyu ile tüm siyasal sistem devre dışı bıra- kılarak yapılan ABD ve Körfez gezileri, "tek adam"hğın erişebileceği tehlike boyutlannı açık- ça göstermesi bakımından çok somut, çok önem- li tırmanış örneğidir. Sayın Özal, iılke geleceği- ni ipotek altına alabilecek dış dünya bağlantıla- nnı tek başına ve kendi dileğince, hiçbir devlet yetkilisiyle ortaklık yapmamaya özen göstererek yürütmüştür. Üstelik, ülke adına bu turları atan Cumhurbaşkanı, ülkenin banşçı politikasına kar- şın bunalımın ilk gününden itibaren "aktif politika" adına ABD'nin "savaş" yandaşlığını, gerilimi ilke edinmiş; dahası da sınırdışı toprak- lar üzerinde gerçekçi olmayan ve ulusal iradece oluşturulmamış "fetih" emellerini açıklamıştır. Bir kez, kamuoyunda, parlamentoda ve par- tiler arasında, bir çatışmada ve çatışma sonra- sında ülkenin olası konumu ile "bölgeye ilişkin ulusal çıkarlar" ulusça belirlenmemiş, bu yön- de politika oluşturulmamıştır. Bu durumda "yetkisiz" özal neyi pazarlamakta, hangi ulusal çıkarı korumaktadır? Ülke güvenliği karsılığın- da böylesi kişisel çıkar pazarlarnası, bu tür kişi- sel prestij sagiama gayretkeşliği, monarşilerde bi- le mümkün değildir. Sonra, bu misyonu Sayın özal'a devlet vermemişti, yasalar vermemişti, Meclis de vermemişti. Kim ve ne adına ülke çı- karları pazarlanmakta idi? Daha sonra da dev- letin yetkili dışişleri bakaru da dahil, tek bir devlet yetkilisi görüşmelerde bulundurulmamış, görüş- melerin bilgisi kamuoyuna, parlamentoya, hat- ta hükümete aktarılmamıştır. Örneğin Sayın özal'ın hangi konularda "tereddüt etmeden yaparım" türü, devleti ve elli yedi milyonluk ül- keyi bağıt altında tutan kişisel bonkörlük ve va- atlerde bulunduğunu devlet, kamuoyu, parla- mento, hatta varlığı belirsiz hükümet biliyor mu? Kaldı ki devlet olanaklarının ve devletin siyasal kimliğinin çok bonkörce harcandığı bilinen bu "kişisel gösterileri"nin sonucunun devlet açısın- dan bir "hiç" olduğu da az-çok bilinmektedir. Ve de katılımcı ve parlamenter demokrasi açı- sından daha önemlisi, demokrasinin vazgeçilmezi muhalefet, kamuoyu, demokrasi bu tablonun ne- resinde? Şekere zam yaparken muhalefeti etki- sizleştirici formülleri uygulayabilirsiniz, ama ulu- sal güvenlik, dış politikada ana yönelişler ve sı- cak savaşa da dönüşebilecek gelişmelerde muha- lefetsiz, halksız, katılımsız bir politika demok- rasilerde izlenemez. Bırakın demokrasileri, mo- narşilerde bile olmaz bu. Bundan dolayı da baş- kam olduğunuz ytice Meclis, bu tablonun bir ye- rinde olmalı, değil mi Sayın Başkan? Yüce Mec- lis, gelişmeleri yönlendirmek için çaba göstermek yerine, en temel ve yaşamsal işini yetkisiz bir ki- şinin omuzlarına atmanın rahatlığında. Öte yandan Sayın Başkan, tüm ulusun gele- ceğini karartabilecek tehlikeli yükümlülükler al- tına girmenin, özellikle de ulus adına olmaktan çok, kişisel bir gösteri amaçlı dış gezilerin neden- leri bana çok tüccarca geüyor; doğrusu da be- nim ulusal onurumu çok zedeliyor. Önce, ulu- sal bir politika oluşturmaksızın ABD yedekçili- ğinde devlet ve ulus kişiliksiz bir uydu durumu- na getirildiği için. Sonra, ülkeyi ve dünyayı alt- üst edecek savaş yandaşlığı ve çığırtkanlığının arkasında "biraz daha yardım koparmak" gibi küçültücü bir neden olduğu, böyle açıklandığı için. Daha sonra da böylesi küçültücü, bezirgân- ca bir tutum, ulusa ve dünyaya övünç vesilesi ya- pıldığı için. Kısacası, bir tür ticaret mantığı içinde savaş çığırtkanlığı yapılmasını yüce Meclis'in de onurlu, kişilikli bir politika olarak görmesini üzüntüyle, şaşkıniıkla karşılıyorum. Ve işte bu zemin üzerüıde ve ABD çıkarlan doğrultusunda içine itildiğimiz bunalımın tüm ekonomik yükü halka fatura edilirken yüce Mec- lis, üyelerinin maaşlannı servete dönüştürme yo- ğun uğraşı içinde; çağdaş laiklik uygulamalan- nı çağlar gerisine götürme, bunu oya dönüştür- me çabasında. Kaygısız ve görevini tam yapmış- lığın gönül rahatlığında. Tablo insanı bunaltıyor Sayın Başkan!. Sayın Başkan, burada dile getirüen derin kaygı, "tek adam"hğı meşrulaştırmış görünen Cumhur- başkanı'nın karar ve uygulamalarının yerindevve ulusal çıkarlar açısından doğru olup olmadığı- mn sorgulanmasını içermiyor. Özellikle Körfez"le ilgili olarak fazla bir karar da gerekmiyor; ABD, onu kararlaşürmış, uyguluyor. ABD kararlan- na Sayın Özal tarafından «yulması ile ilgili faz- la bir yanlış uygulama da yok görünüyor. Uy- gulamalar, olması gereken yönde. Sorun bura- da değil. Monarşilerin, hükümdarlann reddedil-" mesinde, sonlandırılmasında, demokrasi için yüz- yıllar boyu savaş verilmesinde de sorun bu de- ğildi. Hükümdarlar, krallar yanlış yaptıklan, ulu- sal çıkarları korumadıklan için tarihe gömülme- di. Sorun, "tek adam"ın doğru ya da yanlış ka- rar vermesi değil. Ozet ve istem Sorun, hem bireysel otoriteye dayalı tek güç odağı oluşması hem de ulusal egemenlik ilkesine dayalı halk iradesinin gerçekleşmesi anlamında "demokratik cumhuriyef'in zedelenmesi, yıpra- tılması, zaafa uğratılmasıdır. Ve bunun, siyasal otoritenin doruğunda, varlık nedeni yasa ege- menliğini korumak ve kollamak olan sonımlu Cumhurbaşkanınca yapılmasıdır. Sorun, ulusal egemenliğin ipotek altına alınması anlamına ge- len "tek adam" yönetimine boyun eğilmesi, ulu- sal iradenin gerçekleşmemesi, yasa egemenliği- nin bizzat sistem koruyucu güçlülerce ihlal edil- mesidir. Sorun, katılımcı demokrasinin özünü yi- tirmesi, bırakın çek-tek bireylerin politik etkile- meden yoksunluğunu, güçlü siyasal partilerin bile demokratik oluşum ve ülke kaderinin belirlen- mesi kararlarından dışlanmasıdır. Ve bu dilekçe-mektubun hedefi açısından so- run, pervasız yasadışıhğın, sistem bozuculuğun, ulusal egemenliği temsil eden demokratik cum- huriyetin gerçek kurumunca kayıtsızlıkla hoşgö- rülmesi, hatta bu bozulmayı meşrulaştırma des- teği verilmesidir. Kısaca sorun, yasa egemenliği- nin geniş ölçüde zedelenmesi ve kendi varlık ne- deni olan parlamenter demokrasinin derin yara- lar alması karşısında yüce Meclis'in sessiz, işlev- siz, etkisiz kalmasıdır. Sistemdeki işlevi, varlık nedeni "ulusu temsil etmek, birleştirici, uzlaştıncı hakem olmak, yü- rütmenin dışında, tarafsız ve sorumsuz kalmak" olan Sayın Cumhurbaşkanı, sistemin niteliğini değiştirerek demokratik cumhuriyet yönetimini, monarşik düzenlere benzer bir "tek adam" yö- netimine dönüştürmektedir. Böyle bir anayasa dı- şı zorlama, ancak ve ancak ulusal iradenin şer- çekleştiğiTBMM'ce frenlenebilir, önlenebilir. Ön- lennıelidir de. Çünkü bu yasatanımazhk, yalnızca sistemin özünü, niteliğini değiştirmek gibi ana- yasa ve yasaların ihlali gibi demokratik düzeni yok etmek gibi sonuçlar doğunnaz. Bunların ya- mnda ve daha da önemli olarak demokratik cum- huriyetin kurumlanm var eden, onlara dinamizm veren, onlan yaşatan halk kitlelerinde demokra- tik sisteme ve (en başta da TBMM olmak üzere) onun kurumlanna olan inancı, güveni sarsmak- ta, zedelemekte, yıkmakta. Bu da kitlelerde umutsuzluk, güçsûzlük ve yabancılaşma duyu- muna yol açmakta, onlan çaresizliğe itmekte. Kitlelerin yabancılaşma, umutsuzluk ve çaresiz- lik duyumu ise dipten-derinden sarsıntılı tepki- ye, giderek de tehlikeli patlamalara dönüşmeye aday gözükmekte. Sayın Başkan, bu demokratik cumhuriyet yö- netimi hepimizin; sizin, bizim, bu halkın. Tek adamlığı, sultanlığı Kurtuluş Savaşı ile yıkmış bu ülke, bu halk; böylesi güdümlü, katılımsız ve "halka rağmen" bir demokrasi hak etmiş olamaz. Bu yasadışılık, mevcut yasalar ve kurunilarla ön- lenebilir, önlenmeli. Bundan halkın da parlamen- tonun da sistemin de ve inanın Sayın özal'ın da çıkarı var. Dahası, demokrasiye başka birileri- nin ve onu yok edici yöntemlerle sahip çıkma- sından önce bir şeyler yapılmalı. Ve Sayın Başkan, bu "tek adam" sorunu ne derece alışılmadık yöntemlerle yaratıldı ise "tek adam"lığa karşı geliştirilebilecek çözümlerin de alışılmadık yöntemlerle, bir tür yüreklilikle, belki bir tür gözükaralıkla, fakat parlamento içinde, ulusal egemenlik adına yapılması zorunlu. Meş- ru zeminde, anayasa sınırlan içinde fakat içten, alışılmadık, etkili yöntemlerle ve de kitlelerin des- teği sağlanarak, kurumlar çalıştınlarak, parla- mentoya dinamizm kazandınlarak. HESAPLAŞMA BURHANARPAD UyarıL. Üçüncü bir dünya savaşından çuvallar dolusu vurgun uman- lar için heyecan dolu günler! Uzakdoğu'dan Ortadoğu'ya, Latin Amerika ülkelerinden Afri- ka'ya savaş türküleri yükselıyor. I. ve II. dünya savaşlarının korkunç gerçekleri unutuldu. Büsbütün unutulmadı belki de! II. Dünya Savaşı'nın korkunç hava saldırıları nasıl unutulur? Savaşa karşı çıkan insanlann sayısı az da olsa sesleri güçlü. Sa- vaşın son yıllarında 50 bin kişinın iki günde yok edildigı hava saldırıları unutulabılir mi? Milyonlarca insan kurban vermiş Berlin'in unutulmaması için uyarı girişimieri yapılıyor. Bu girişimlerin en ilginci Berlin'de. Kentin hemen hemen orta yerınde büyük kilisenin bir avuç kalıntısının kurtarılması için gi- rişimler... Yıllarca savaşım vermiş insanlann sesine kulak ver- mek zorunda kalanlar. en son kalıntılan yeni katedralin yapısına katarak yükselttiler. II. Dünya Savaşı'nın korkunç gerçekleri hiç unutulmasuı diyen AlmanlariFjoasarijıgtrışımlerini daha başka örneklerî de görüldü. Sadece iki günde 50 bin insan kurban ve- ren Hamburg kenti acı bir ger- çektir. Yıllar önce gezdiğım Ohl- sdort Park Mezarlığı olayında gördüğüm gibi... ...Bir an durakladım. 1943 temmuzunun kurbanı bu insan- lar için simgesel (sembolik) me- zarlar yapılmıştı. Görünüm bütü- nüyle ele alındlğında mezarlık değil, görkemh bir parkla karşı- laşılıyordu. Belleri iyice bükül- müş yaşlı kadınlar, çimeniiğin boş duran bir kıyısını kazıp titrek elleriyle tuttukları küçük bir bah- çe kovasıyla suluyortardı. Ve sonra yine görkemli yollar- dan, ağaçlıklar ve parklar orta- sından geçerek ana kapıya doğ- ru yürümeye başladım. Bu konu- da bana bilgiler veren, açıklama- lar yapan bir görevli ilginç şey- ler anlattıktan sonra etiyle bir anı- tı göstererek "Görmek ister misiniz" diye sordu. Az ilerimizde. krematoryum yapısının tam karşısında, üç-bes metre genişlikte ve on beş met- re kadar yükselikte bir dikdört- gen vardı. Anıtı çevreleyen top- rak söbü (ovai) bir taş levha ile örtülmüş, üzerine kimi adlar ya- zılmıştı. Yaklaşıp okudum: Alman top- lumuna bin yıllık tarih yazmak için III. Reich'ın sadece ülke sı- nırlan içinde kurduğu tam 26 top- lama kampının adları görülüyor- du. Hiçbir açıklama ve hiçbir yo- rum yapılmadan Lichtenburg'la başlayıp Dachau ve Buchen- vvald'de sona eren III. Reich top- lama kamplarının tam bir listesı idi. Süslemelerden uzak bu tu- haf anıtın beyaz taşlarında şöy- le yazıyordu: "Ohlsdorf Park Mezarlığı" "Haksızlıklar bizlerin ölümüne yol açtı." Hayattakiler, sana düşen gö- revi unutma!" Taşın öteki yanında şu ya- zılıydı: "Çektiklerimizi düşün ve ölü- mümüzü anımsa." "İnsan insanlarla kardeş olma- lıdır." Yemyeşil mezarlıktan çıkıyor- dum. Yol göstericim şu açıklama- yı sözlerine ekledi: "Ohlsdorf Park Mezarlığı, Hamburg Belediyesi'nin olduğu için burada din ve mezhep farkı gözetilmez. Müsiüman ile Hırıs- tiyan, Budist ile Musevinin yan yana gömülmesi olanağı her za- man vardır." Ne var ki böylesine insanc uyarılara pek kulak verilmiyor. Almanların 'Barış Savaşçısı" dedikleri Remarque'ın kitaplar' ve büyük komedyen Chaplin'm "Diktatör" filmi gibi olumlu çalış- malar görülse de genelinde ye- terli olamıyorlar İki Almanya'nın Birleşik Al-' manyası kimi çevrelerde kayg uyandırıyor. Umarız haksız çı- karlar! GAYRİMENKUL AÇIKARTTIRMA tLANI (ANTALYA MAHKEME SATIŞ MEMURLUĞU'NDAN) Esas: 1990/69 Antalya Kışla Mahallesı 1278 ara 15 pajrselde kayıtlı taşınmaz An talya 1. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 16.7.1990 tarih ve 1990/13-852 sayılı kararı gereğince satılacaktır. Sauşa konu parsel tapu kaydına göre 650 m' genisliğinde olup parsel aynk nizam 4 kat inşaata müsaittir. Parselin bir kısmı ortaokul sa- hası içinde kalmaktadır. Taşınmazın muhamrnen bedeli mahalli ra- yiçlere göre m 2> si 100.000 TL'den 65.000.000 TL'dir. 1. Saüş: 17.12.1990 günü saat 14.00 - 14.15 arasında Antalya özel tdare binası kat: 6'da açıkarttırma ile yapılacaktır. 1. satışta değeri- nin yüzde 75'ini bulmadığı takdirde 27.12.1990 günü aynı yerde ve aynı saatte 2. arttırma yapılacaktır. 2. satışta ise değerinin % 40'ını bul- duğu takdirde ve mahkeme masraflannı karşıladığında en çok arttı- rana ihale edilir. Satış peşin para iledir. lste>'en alıcıya 20 günü geç- memek üzere mehil verilebilir. Ihaleye iştirak edenlerin degerin % 20*51 nispetinde teminat yatırması şarttır. Satışa iştirak edenlerin şartna- meyi görmüş ve münderecaünı kabul etmiş sayüacaklan, başkaca bilgi almak isteyenlerin memurluğumuzun 1990/69 esas sayılı dosyasma başvurmalan ilan olunur. •-••--• ., Basın:|4874(i SIBEL SEZAL Ş B U KALP SENI UNUTUR MU? Yön. FfKRET KIZILOK ANKARA, ASLİYE 2. TİCARET MAHKEMESt BAŞKANLlCl'NDAN Dosya No: 1990/1462 Davaa (alacaklı) Cuma Akkuş tarafından Necatibey Caddesi 34/1 Ankara adresinde faaliyet gösteren ANO Inşaat ve Ticaret Limited Şirketi aleyhine Ankara 18. îcra Müdürlügü'nün 1990/3305 sayüı dos- yasında yapılan iflas takibine dayalı olarak itirazın iptali ile iflas da- vası açılmış olmakla, itK'nun hükümleri uyarınca iflas talebine itiraz veya müdahale ta- lebi bulunan alacakhlann işbu ilanın yayımından itibaren 15 gün içe- risinde mahkememize yazüı olarak bildirmeleri ilan olunur. PENCERE Aldatmaca!.. Düşmez kalkmaz bir Allah!.. Sonunda "Demir Leydi" de sürçtü, tökezledi, burun üstü kapaklandı. Oysa bu yaman kadın on yılı aşkın bir süredir İngiltere'nin siyasal yaşamına hırçın kişiliğinin damgasını vuruyordu. Aftı gün önce hem başbakanlık koltuğundan, hem partisinin baş- kanlığından çekiliverdi. Ne olmuştu? Ne olmuşsa olmuştu. Kamuoyu yoklamalarında tehlike çanları çalıyordu. Sözde Thatcher liderliğinde Muhafazakâr Parti'nin seçim şansı yokmuş!.. Partililer elinde "7ö/y"lerin bayrağıyla zaferden zafere koşan Margaret'in deflerini bu ge- rekçeyle dürüverdiler... Ama bu işin bir yüzü... Ya öteki yüzü? Ortada bir genel seçim meçim, sandık mandık sonucu bu- lunmadığından Thatcher durumu daha bir süre idare edebi- lir, "Bir günün beyliği beyliktir" diye iktidarını sürdürebilirdi. "Bakkalın kızı" soylu davrandı. Bizde pditikacı, kottuğuna ma- cun gibi bulaştığından ingiltere'de yaşanan olaya şaşırdık; yankılar, tepkiler, yorumlar gazete başlıklarında vurgulandı: — Erdemli çekiliş!.. — Demokrasi dersi!.. — Dansı başımıza!.. Yaşadıkça ve Batı'yı gözledikçe demokrasiyi ögreniyoruz. Ancak bir eski çağ bilgesi demiş ki: — Bu adam hep öğreniyor; ne zaman bilecek?.." • "Demir Leydi' çekilince, çoğu gazete sözleşmiş gibi ortak bir başlıkta birleşti: "Thatcherizm öldü!.." Öldü mü? Kapitalist ekonomide biri yer, biri bakar, kimileri deyorum yapar; Friedmancılık çıkar, Keynesçilik oluşur, liberalizm hort- layıp neoliberalizm maskesiyle fink atar, öldü sanılan Key- nesçilik neokeynesçilik adıyla uç verir; tartışmalar sürer gi- der; bu süreçlerde Thatcherizm de gelip geçiyor; "sizlere ömür" diye baş sağlığı dilemek için vakit erken, ama can çe- kişiyor Söylenenlere bakarsanız Thatcher ekonpmiyi çok kötü kr> şullarda devraldı; kurtardı, alladı, pulladı, İngittere'yi çökün- tüden kurtardı, eski görkemine kavuşturdu; sonra ne olduy- sa oldu, işler tersine döndü. Bugün İngiliz ekonomisi için ne- ler söyleniyor? Enflasyon oranı kara Avrupası'na göre çok yüksek, piyasa nanay, durgunluk tehlikeli boyutlarda, sos- yal adalet hak getire, göstergeler bozuk!.. Thatcher, İngilte- re'yi döndürdü dolaştırdı, teslim aldığı noktaya getirdi. Amerika için benzeri şeyler söylenemez mi? Gazetelerde çarşaf çarşaf yazılar çıkıyor. "Reaganizm" de "Thatcherizm" gibi bir parladı, bir söndü. ABD şimdi Körfez'in bulanık su- larında dinamitle balık avına çıkıyor. Ne var ki bu görüntüler Türkiye'de yaşayanları aldatma- sın!.. İster İngiltere'de olsun, ister Amerika'da ya da "Zenginler Kulübü"nün bir başka üyesinde, özeleştiri, yaşanan ortamın koşullarına göre işler. Sanayileşmiş ülkeler, bilgisayarlaşma sürecıne de girdiler. Oralarda ölçüler başkadır. Thatcher, in- giltere'yi ne "kurtarabHir" ne "batırabilir" ne de topluma "çağ atlatabilir." Şekspir'in ülkesi uygarlığın belirli bir aşamasın- da yaşıyor; başbakan değiştirmek, Batı Avrupa demokrasi- lerinde bir tür siyasal eğlencedir. Türkiye'de ise bir dram!.. Hem de çok acıklı bir dram!.. Çünkü Thatcher gitti; ama İngiltere'de Thatcher'dan önce de var olan demokrasi yine sürecektir; Özal'ın gitmesi ise Türkiye'de demokrasinin ilk şartı... •<.<*•-. PARLIAMENT ANKARA ASLtYE BEŞİNCİ TİCARET MAHKEMESt BAŞKANLIĞI'NDAN Esas No: 1990/1061 Davacı Cuma Zeren tarafından davab (Necatibey Caddesi 34/1 Sıh- hiye/Ankara) faaliyet gösteren ANO Inşaat ve Ticaret Limited Şir- keti aleyhine açürrus davada; Davah şirketin iflası iaenilraiş olup yargılaması 11.12.1990 günü saat 10.20'ye talik edilmiştir. İlan tarihinden itibaren 15 gün içinde alacakhlann davaya müda- hale veya itiraz ederek iflası gerektiren bir hal bulunmadığını ileri sürerek mahkemeden talebin reddini isteyebilecekleri hususu ilanen tebliğ olunur. Basın: 39585 SIVAS KADASTRO MAHKEMESt'NDEN Esas No: 1988/134 Karar No: 1989/119 Davaa Hazine tarafından, davablar Hüsne Erdemir ve müsterek- leri aleyhlerine açılan kadastro tespitinin iptali ve tescil davasında mah- kememizden verilen Sıvas Akpınar köyünde bulunan 2592 parselin tespitinin iptali ile mera olarak sınırlandınlmasına ilişkin karar da- vahlardan Hasan kızı Hüsne Erdemir ile lbrahim kızı Zöhre Sevin- dir'in tum aramalara ragmen açık adresleri tespit edilemediginden ilanen teblıgat yerine gecerli olmak üzere ilanen tebliğine, ilan tari- hinden itibaren 15 gün sonra tebliğ edümi; sayılacagı ve karann ke: sinleştirileceği ilanen tebliğ olunur. Basın: 48706 1986 YIL! VE 86/109Î1 SAYILI BAKANLAR KURULU KARAHiNA GÖRE SIGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR. TÜBtTAK 1991 YILI ÖDÜLLERİNE ÎLtŞKİN AÇIKLAMA Türkiye Cumhuriyeti uyruklu bilim adamlannın müspet biümle- rin temel ve uygulamalı alanlanndaki raüstesna arastırma, çalışma ve hizmetlerini değerlendinnek, üstün liyakatlerini tescil etmek ve bir tesvik unsuru olmak üzere Türkiye Biümsel ve Teknik Arastırma Ku- rumu tarafından her yıl, a) Bilim Ödttlü, b) Hizmet ödülü, c) Tesvik ödülü verilmektedir. BtLÎM ÖDÜLÜ: Bu ödüle hak kazanabilmek için, bilimsel çalış- ma ve arastırmalanyla, bilime uluslararası düzeyde önemli bir kat- kıda bulunmus olmak veya bilimsel bulgulanyla memleketin gelişmesine >ıırt ölçüsünde önemli bir yarar sağlamıs bulunmak ge- rekir. Bilim Ödülü'ne yalmz hayattaki bilim adamlan aday gösteri- lebilir. Bilim ödülü, belirli bir alandaki katkılar için verilebildiği gibi bir bilim adarnının eserlerinin tümü için de verilebilir. HİZMET ÖDÜLÜ: Mensup olduğu bilim dalının yurdumuzdaki gelişmesine büyük eraeğı geçmiş ve yaptığı çalışmalarla yeni yetişen- lere ilham kaynagı olmuş ve basarüı girişimieri, üstün gayret ve hiz- metleri ile önayak olduğu çalışmalar sonucunda yurdumuzun müspet bilim ve/veya teknolojide önemli ve belirgin asamalara erişmesini sağ- lamış kişilere verilir. Hizmet ödülü'ne aday gösterilebilecek kişılerde hayatta bulunma şartı aranmamaktadır. TEŞVtK ÖDÜLÜ: Odülün verildiği yüın ilk gunünde 40 yaşını geç- memiş genç bilim adamlanna son beş yıl içindeki bir çalışmasından dolayı verilir. Bu ödüle hak kazanabilmek için, calışmanın üstün bi- limsel düzeyde olması veya yurt kalkınmasına yarar sağlayacak so- nuçlar elde etmiş bulunması gereklidir. Tesvik ödülü'ne yalnız hayattaki bilim adamlan aday gösterilebilir. Bu ödüller için; a) Bilim ödülüne, geçmişte Bilim ödülü alrmş oianlar, TUBtTAK Arastırma Grupları Yürütme Komiteleri, müspet bilimler alamnda- ki fakültelerin fakülte kurulları ve yüksekokulların yüksekokul ku- rullan veya üniversitelerin senatolan, müspet bilimlerle ilgili ulusal arastırma merkezlerinin ve enstitülerin en yüksek kunıllan aday gös- terebilirler. b) Hizmet Ödüllerıne ilgili bakanhklarca da aday gösterilebilir. c) Tesvik ödülü için adaylar da kendilerini önerebilirler. Adaylık önerilerinin her yıl, en geç ocak ayının son is günü resmi çalışma saati bitiminden önce TÜBİTAK Başkanlığı'na ulaşmış ol- ması şarttır. Söz konusu önerilerin konuya ilişkin forma uygun ola- rak yapılması gereklidir. Ödül kazanan bilim adamlanna para ödülü ile birlikte bir plaket (Bilim ve Hizmet Ödülü alanlar için altın, Tesvik ödülü alanlar için gümüş) ve bir berat verilir. Verilecek para ödülü miktarlan TÜBİ- TAK Yönetim Kunılu tarafından tespit edilir. Konuyla ilgili daha aynntıh bilgi almak isteyenler, TÜBİTAK Ta- rutma ve Halkla tlişkiler Müdürlüğü, Istanbul Caddesi No: 88 tskitler- Ankara, Tel: 342 08 81 - 341 92 51 / 74 adresine başvurabiür. Basın: 39356
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle