25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 10 KASIM1990 Selma Selçuker, Atatürk'ün ölümünden 52 yıl sonra, O'nu tanıyan ünlülerle konuştu 'Atatürk'ün gizli gözyaşları' Refet Angın Türkler dünyanın medeniyet hocasıchr.' Bu sözleri boğazı düğümlenerek bitirdi. Evet, Atatürk ağlıyordu, gözyaşları birer inci tanesi gibi iniyordu o güzelim gözlerinden. SELMA SELÇUKER "— O da bir hassas insandı ve elbetle o da ağJardı... Profesör Pitart konferansını bitirip knrsuden inince, Atatürk yerinden be- yecanla kaiktı, kursuye geidi, uolü konuşraasını yaptı ve dedi ki: Tnrkler, Orla Asyadan çıkıp dunyaya yayılmış ve her yere mede- niyet goturmuşlerdir. Profesör Pitart, biraz once size, bu olayı butıin delilleriyle ortaya koymuş bulunuyor. Turlder, dünyamn medeniyet hocasıdır. Bu sozleri, boğazı düğümlenerek bitirdi. Evet, Atatürk ağJıjordu, gozyaslan birer inci tanesi gibi iniyor- du o güzelim gözlerinden. Kürsuden, 'Ne Mutlu Tıirköın Diyene 5 sözieriyie inerken, heyecanı doruk noktasına çıkmıştı..." Bu eşsiz anılann sahibesi, yetmişin uzerındeki yaşına rağmen, hâlâ tarih öğretmenı tayin edildiği gunJerin gençliğini, inancını ve azmıni taşıyan Sayın Refet Angın Hanımefendi idı. Masasındaki telefonun sesı hiç dinmiyor, her arayana sıcak ve dinamik sesi üe cevap yetiştiriyor, odasına sokaktan dolan araba ve klakson seslerı arasında benim soruJanma da karşılık veriyor- du. Cağaloğlu'ndakı Milli Eğıtim Mudurluğu binasının üst ka- tındaki, bakanlık danışmanlığı odasında konuşuyorduk: — Evet, Atatürk'le berabcr olmaktan, onun tarihi konuş- malarına tanık olmaktan son derece mutlu ve gururluyum. Bu gururu ömur boyu tasıdım, ru- hen de genç kaüsımı ve dincli- ğimi Atatürk ilkelerine sabip çı- kışuna borçluyum. Bu ilkelerin her yerde savunucusu olmaktan daha buyuk zevk olabilir mi? — Nasıl oMu, o biiyUk insan- la İlk tanışmanuı? REFET ANGIN — Efendim, ben ilkokulun beşinci sınıfın- daydım. GeliboJu'ya geJdüer. O zaman Gehbolu'da, ilkokaldan başka hiçbır şey yok. Babam da emniyet amiri orada, ben, tüm çocuklar adına, kendilerini kar- şılamak ve çiçek vennekJe gö- revlendirildim. Heyecandan, ge- ce uyumadan sabahı ettün. Şeh- rin büyukleriyle birlikte kıyıda yerimi aldım. O zaman gemiler Gelibolu'ya yanasamıyor, uzak- ta duruyor. Motorla iskeleye ge- linebiliyor. — YA batııiıyorsııauz Ubü~ REFET ANGIN — Tabii, 1927. İskeleye çıktılar, heyecan- la koştum, çiçeği vermek için, fakat ayağım kaydı yere düştüm, elimin ustüne düştüm, sıynldı. Hemen ilgilendi, elimden tuttu kaJdırdı. Yüzümden öptü. Ba- kın, ilgilenin diye etrafı telaşlan- dırdı. benim, o buyuk insana kavuşmaktan dolayı acımı duyacak halim mi var... Benim bu haJim, onu o kadar duygulandtrdı ki çocuklan çok seven o buyuk insanın gözlerinin nemlendiğini, son- radan büyuklerimden işittim... — Çocuk scvgisi, doğa sevgisi, hayvan sevgisi... Biitiin bnnlar, gerçek insan sevgisine çıkan yollar degil midir? REFET ANGIN — Elbette, ve çocuğun geleceği nasıl olacak- tır. Ataturk, her yerde bunun uzerinde durmuştur. O gün de ba- na sordu, ne olmak istersin? Muaüim olmak isterim dedim... Yü- zunde mutlu bir ifade belirdi. Fazla konuşmadık, aynldı, resmi ziyaretlerini yaptı tabii. Aradan yıllar geçtı. Ben, Edirne Kız öğ- retraen Okulu'nun parasız yatılı imtıhanlannı kazanarak gittim, öğretmen olmak için. Yine son sınıftayım, yıl 1932. Buyük Ata- türk... Böyle diyoruz onu öyle anmayı sevdigimız için, o zaman daha Ataturk soyadını aimamıştı, Gazı Mustafa Kemal olarak Edirne'ye geldi. Okulda, yine benı görevlendırdiler. Yine elimde çıçeklerim, arkadaşlarırrun önünde ben çıktım. CEVAD MEMDUH ALTAR — Hayatımda özlemını duydu- ğum insanlann başında Atatürk gelirdı. Ben, Batı'dan döndüğüm zaman 24 yaşındaydım. O günlerde ona yanaşmak ne mumkün. Fakat bir gün müdü- rümuz Zeki Üngör Bey beni çağırdı Cevad dedi bana, Çankaya'dan Atatürk sizlerı görmek istiyor, deyince ben heyecanımdan bayıüyordum. O gece sabaha kadar uyuyamadım. Kerpiç bir evde, bir bekâr odasında yaşıyorum. Bir iki gun geçti, gidiyorsun dediler, üstü açık bir araba geldi. Beni aldıiar. Köşke çıkük. Bir oda yaverler bilardo oynuyorlar. Buyrun oturun dediler. Yaran saat kadar geçti. Sen misin bakalım, çocuk gel dedi. Oturdu, beni de oturttu. Onune bir kahvaltı masası getirdiler. Zeytin, peynir, reçel filan. Karnm aç mı dedi. Teşekkür ederım pasam dedim. Sordu uzun uzun Ahnanya'da kirnlerden neler öğrendiğimi. Meğer bu oğrenmek istedikleri bir kultür reformuna baslan- gıç hareketiymiş. — Peki Sayın Altar, şu anda fam sırası. Biliyorsnnnz Atafârk, sanata ve sanatcılara çok deger verirdi. Hatta, ber şey olursunuz. ama sanatçı olamaz- s ı n ı z diye bir sozu vardır. Sözöa I^^^^ tamamında şunlar da vardı ga- feî' ^ ^ ^ ^ ^ * liba, vekil, başvekii, hatta cnm- hurreisi olabilirsiniz de sanatçı otamazsmız gibi. Alatürk'un hiç agJadıgııa veya gözunön yaşar- dığına şahit (tanık) otdannz mn? — Efendim, o kadar zarif, o ka- dar ince adamdı ki. O ne ağla- dığznı göstermiştir ne de herhan- gi bir şeyden hoşlandığı zaman kahkaha atmıştır. Sadece tebes- süm etmiştir. Gülüşü nasıl, dudaklannın kenarında kalnuşsa gözyaşı da bir nemlenmeden öteye gitmiş değildir. Ondan ne kahkahalarla gulme beklenebılirdi ne de hıç- kırıklarla ağlama. Ama size ba- na nakledenden nakledecegım bir hikâye anlatayım. Ne tür bir hadise karşısında gözleri bula- ruverdi. Yaslan düsmedi, ama bulamverdi. Bunu bana Meh- met Aii Bey anlatü. Dil Kuru- mu üyelerinden. Göz doktoru, ama dil uğru- na doktorluğunu bırakmış, Gi- ritli, ama Atatürk'ün devamlı maiyetinde. Biz bu aileyi yakın- dan tanınz, annem, babam, çok yakjnı bu ailenin. Cevad JHemdnh Altar O kadar zarif, o kadar ince adamdı ki. O ne ağladığını göstermiştir ne de herhangi bir şeyden hoşlandığı zaman kahkaha atmıştır. Mehmet Ali Ağakaya, Istiklal Savası sırasında, büytlk taarruz- dan birkaç gün evvel Kırsehir'e gidiyor. Orada bir grup oluştur- maya çalışıyor. Gazi üe beraberce Kırşehir'i gezerken, pazar ye- rinden geçmeleri gerekiyor. Ortada bir sessizlik, Gazi geüyor di- ye. Herkes malını getirmiş satmaya çalışıyor. Kadınlar var, satı- cılar. Birısinin önunde duruyor. Ninem sen nerelisin diyor, Sıvaslı- yım diyor faraza. Peki senin efendin nerede? Paşam o, camnı va- tana verdi diyor. Çanakkale'de şehit ettik. Iste o zaman gözleri buğulanıyor. Basını başka yöne çeviriyor, boğazı düğumleniyor. Orada bir başka kadın gözüne ıiısiyor. Incik boncuk, yüzûk satan. Oradan yuzükler alıyor. Gidiyor, o runenin parmagına ta- kıyor. Yine gözleri nemli, hadi çocuklar, gidelim diyor ve derin bir düşunce içinde yürüyor. Ve harbı çok iyi bilen Atatörk, bir harbin yuvaları nasıl yıktığını ve harbin zararlaruu her fırsatta yakınlarma anlatıyor. Bemm de gözlerim yaşarıyor, buyuk sanatçı Cevad Memduh Altar'ın da. Acımızı içimize gömuyor ve vedalaşıyoruz. "-Hayır kahkaha ile gülmez- Öyle httngür hfingür de agla- mxzdı» Aaa, gözyapnı gördiim». Bir defaak~" Türk tiyatrosunun en büyuk- lerinden biri ve rahmetli Muh- sin ErtuğruJ'un kader arkadaşı, tiyatromuzun uzun hikâyesınde, beraber gülüp beraber ağlayanı, "Uzun Hikâyenin Sonu" kıtabı ile Türk tiyatrosuna ışık tutan, birçok bilinmeyenin Ustüne en doğrularla gidip aydınlatan bu- yük aktör, büyük usta Vasfi Rı- a Zakm, sualime en neşeli kah- kahalanndan biriyle cevap ver- di: — Haaayırrr... Bir defa daha söyledim ben bunu bir yerde. Kahkaha ile gülmezdi. Sesli se- dalı bile güldüğünü görmedim. Tebessüm ederdi. Ama ne tebes- süm. Ne güzel, neanlamlı bir te- bessüm olurdu o." — N d , bnnıııı tam tersini so- rayiB. Atatürk aglar mıydı? Oaaı gözTaşııu gördünüz mü? VJLZOBU — Haaayırrr... Ağlamazdı. Yani öyle bizim an- ladığımı? mânada, hungur hün- gür «ynmq7ii;. Ama yalmz bir defmsında onun gözyaşuıı gör- Vasfi Rıza Zobu Hayır. Atatürk ağlamazdı. Yani öyle bizim anladığımız manada, hüngür hüngür ağlamazdı, ama yalmz bir defasında onun gözyaşmı gördüm. Cöz pınarlarınm hemen ucunda. Manası büyük bir gözyaşı... düm. Göz pınarianmn hemen ucunda. Mânası büyuk bir göz- yaşı. Gözünun yaşardığı an mı? O da bir gün Çankaya'daki köşkünde balkonunda otunıluyor- du. Gece saat uç raddelerınde balkona çıktık. Yanında oturuyor- dum. O balkonu bilir misinız? Uzunca bir balkondur o. (Telefon çalıyor. Ona bir bak devam ederız. Tamam sonra arasın konuşu- ruz.) Evet ne diyordum. Uzun balkonda sandalyeler var, saglı sollu davethler oturuyor. Gözüm takıldı benim. Taa, balkonun öbür köşesinde, parmak- hğında. bir şey geçiyor böyle. Parlak bir şey, bir sağa gidiyor. Bir müddet sonra tekrar o parlak şey.'Lamba vurmuş da parlıyor. Dalmış da ona bakıyo- rum. Farkına vardı, neye bakı- yorsun sen öyle dedi. Anlayama- dun dedim, o parlak şeye gözüm takıldı. ' Baktı, nöbetci dedi, beni bek- liyor. Işte bu çocuk dedi, Ana- dolu'nun, taa bir ucundan kalk- mış buraya gelmiş, beni muha- faza için. Bak sabah oiuyor, uy- kusuz, beni bekliyor bu Türk çocuğu dedi. Türk çocugu, Türk askeri riayetkârdır, fedakârdır. Ve bunu söylerken dikkat ettün, gözü yasardı. öyle yaş akması değil, bir nem, bir ıslaklık. Türk çocuğu- na, Türk askerine, onun feda- kârlığına hayranuk besleyen, onun zaferler kazanacağına iman etmiş, onunla yola çıknuş, onunla zafere ulasmış bir ku- mandanın, dünyalar kadar kıy- metli bir gözyaşı idi bu. — Yani askerİBdeo emla o\- ma duygusu.- V.ILZOBV — Emin. Askere inanmış. Türke inanmış. Büyük- lüğüne inanmış. Atatürk'ün gözyaşı, kalbindeki imandariır. SADİ YAVER ATAMAN: "Atam'ı sanat duygulandırdı. O sa- nata vurgundu. Sanattan yoksun olan bir millet kolları budan- mış insana benzer diyen Atatürk'ü bir sanat eseri kadar duygu- landıran şey, kazandığı zaferler ve Türk milletinin istiklâline ya- ni özgurluğune kavuşmasıdır. Çünku Atatürk için savaştan son- ra gelen barış da bir sanat eseri kadar değerlidir. Ve hep barıştan yanadır... Yurtta barış, cihanda barış onun en güzel sözlerinden biridir:' — Atatörk, halk muziğini de çok severmiş, Anadolu'nun, bu toprağın sesi diye çok doygulanırmış değil mi? S.Y. ATAMAN — Elbette... Çok sever, Ugıyle dinlerdi. Radyo- nun Turkiye'ye yeni gırdiği günlerdeydik. Istanbul Büyük Posta- nesi'nin üstünde yayınlar yapıyor... Biz de Osman PehL'vanla arada sırada halk türküleri çalıp oku- yoruz. Atatürk bunu dinlemiş olacak veyahut dinieyenlerden işit- miş olacak ki... Dinlemek istemış. Ben öyle tahmin ediyorum, Ah- met Rasim bey bir şey söylemedi ama, öyie tahmin ediyorum. Ah- met Rasim bey beni Kadıköy Şark Musiki Cemiyetı'nden biliyor, bağlama çaldığımı da biliyor. Osman Pehüvanla bizi bir akşam götürdü. Salona girdiğımiz zaman büyuk masanın başında Atatürk oturuyor, üstünde ceket yok, beyaz bir yelek var... Kaiktı yerinden, elinde rakı kadehi yanırruza doğru geldi. Osman PebJivana takJdı, Ru- meli şivesiyle takıldı ona: A be süpürttürüyorsun burayı be aga... Bana elini uzattı. O sıcak ve yumuşak eli büyük bir say- gıyla öptüm. Bir koltuğa otur- du. Osman Pehlivamn caldığı bir Rumeli havasından sonra, Ahmet Rasim beyin işareti ile bir zeybek havası çaldım. Ata- türk, bir kere daha çalmamı is- tedi... Bitirdiğim zaman ayaga kalku ve yammıza geldi. Etrafa hitaben dedi ki bu iki arkadasımıza teşekkür ederim bize Anadolu'dan sesler getirdi- ler. Bu Türkün sazıdır, bu kü- çük sazın bağnnda bir milletin kültürü dile gelir. Sonra, gözle- ri biraz buğulandı ama, sözleri- ne neşeyle devam etti, bir mille- tin kultür ve sanat hareketleri- ni ve seviyesini, milli gelenekle- rine bağlı kalarak medeni dün- yannı gidişine ayak uydurmaya , , , * , mecbur oiduğumuzu unutma- olaylar karşısında Sadi Yaver Araman Onun ne kadar hisli bir adam olduğunu herkes bilir. En sazın bagnndan kopan nağmeleri, bu istikamet- te geliştirmeye ehemmiyet ve A t a t Ü r k ' Ü , luymet vermeye dikkat etmeli- • • , yiz... Ve Atatürk yainız halk mu- OIT S a n a t O l a y i sikisini değil, Türk musikisini de a ğ l a t a b İ l İ r d î . Batı musikisini de severdi. — Ağlar mıydı Atatürk? S.Y. ATAMAN — Onun ne kadar hisli bir adam olduğunu her- kes bilir. En acı, en karmaşık olaylar karşısında çelik bir yüreğe sahip olan Atatürk, sanata ve sanatkâra çok ehemmiyet verirdi ve aglatırsa onu ancak, bir sanat olayı ağlatırdı. Size buna ait bir olay anlatayım... Atatürk'ün yakmianndan Rasim Özgen adın- da bir zat, anlaünış... Adanah Sıtkı bey adında bir zat, bestelediği şarkılarını plak şirketlerine vermek üzere lstanbul'a gelmiş. O sıra da Atatürk- ün yanlış anlasılan bir sözu üzenne, Türk musikisı radyolardan kaldırılmış, adeta yasaklanmış. Plak şirketının sahibi bunu ileri sürerek şarkıları almak istemıyor. O da üzülüyor, Ataturk'e kurşun kalemle adı bir defter kâğıdı üzerine sitem dolu bir mektup yazıyor gönderiyor. Birkaç gün sonra verdiği adrese bir polis gelip onu Dolmabahçe Sarayı'na götürüyor. Cezalandırılma korkusu içinde huzura çı- kıyor. Atatürk, kendisine iltifatlar edip gönlunü aiıyor. Sıtkı be- yin hanımı da çok guzel seklı bir hanımmış, bir akşam Sıtkı bey ve ailesi şarkılar okuyorlar. Şarkılar arasında Yemen türküleri var... Yemen türküleri söylenirken Ataturk ağlamış. Ve sonra şöyle anlatıyor Atatürk yakınlarma, Yemen türküleri beni hüngür hüngür ağlattı. Ismet Paşa'ya dinlettim o da agladı diyor. Türkünün sözleri şöyle: Mızıka çalındı düğün mü sandın Al yeşii bayrağı gelin mi sandın? Yemen'e gideni gelir mi sandın? Tez gel ağam tez gel, dayanamıram Uyku gaflet çökmüş inanamiram Ağam ölmüş, inanamiram... İşte bu türkü, Yemen ıllerinde kalan erimizin, askerimizin türk- üsü her dinlediğinde ağlatırmış Atatürk'ü... Savaşı iyi bilen Ata, savaşı sevmezdi... Türkün zekâsım her yerde anlatırdı. Övünur- dü... Buna bir örnek vereyim. Bir çoban çocuğunun türküsünü dinledikten sonra pek keyifleniyor... Ve tekrar söylesın diye, Bis.. bis diyor. Çoban anlamaymca bis bis demek tekrar et demek diye izah ediyor. Çoban tekrar okuyor. Atatürk çıkanp bir elJi lira veriyor eline... Çoban para- yı alıp bakıyor, yüzü gülüyor, bu sefer de o, Ataturk'e sesleniyor... Bis bis.. diye. Atatürk dönüp et- rafına şöyle söylüyor... O Muso- lini denen adam, Türkler için ileri geri konuşacağına, bu kü- çük çobanın hazır cevaplığmı duysa, Türklerin ne olduğunu anlar, şasar kalırd) diyor..." FÜREYA KORAL: Seramik sanatının büyük ustası. Ata- türklü günlerin genç kızı. Onun en yakın arkadaşlarından Kıhç Ah' ile evlendikten sonra Ata- türklü gecelerin güzel ve olgun ev sahibesi: — Atatörk Izmir'i geri aldı- ğmda babam orada mevlcii müs- y ö n Ü V İ e b Ü V Ü k tahkem kumandamolduğuiçin J . n . . .., onu sık sıkgördura Evlenirken, adam. BuyÜk babam onun nikâh davetiyeleri- olmak kolay de m göndermistir. Bizim eve gel- .. . miştir, Atatürk Lâtife Hammi O m e k la. Nikâhtan sonra. Çünkü Lâ- tife Hanım'la annem genç kız- hkiannda tamşıriarmış. Ben Kılıç Ali ile evlendikten g ü l e n b i r sonra Ankara'da oturdum, yer- leştim. Bu vesile ile daima yakınında bulundum. Fakat, bunların hiçbirinde ben ağladığını görmedim. Fakat Küıç Ali'den işituğim bir durum var ki. Çok yakın ar- kadaşlanndan biri de Nuri Conker'di. Salih Bozok'la birlikte Ata- türk'ün de uzaktan akrabası oluyordu. Bozok'la Conker akra- baydı zaten. Nuri Conker'i bilhassa severdi. Benim enfiyem der- di. Yani kendisıni rahatlatan insan. Conker, dürust, tok sözlü, tok sesli, duşunduğünu hemen söy- leyen bir insandı. Gaiiba 1935'lerde, Nurı Conker öldu. Ataturk Ankara'da değil bir seyahatte idi. Dönduğunde hemen duyurmak istememişler, sofrada söylerruşler kendisine. Tabii, son derece sar- sılmış, büyük şok geçirmiş. Gözlerinden boşanan yaslan, hemen mendili ile kapatrnış, sof- radan kalkmış. Salih Bozok hemen bozulan, ağlayan biri idi, o, başlamış hüngür hüngür ağlamaya. Onu görünce bu defa kızar gibi olmuş, ona çıkışmış, "Sen onun için ağlamıyorsun, kendine ağlıyorsun. Olumden korktuğun için ağlıyorsun" demis. Atatürk, her yönuyle büyük adam. Buyuk olmak kolay ucg.il, örnek insan olmak kolay değil... O, kalbiyle ağlayan ve güien insan..." Füreya Koral Atatürk her değil... O kalbıyle ağlayan ve
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle