05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHORİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 10 KASIM1990 Aıılayaıtıadıklan Nokta" Türk devrim hareketinin karmakarışık savaş koşulları içinden geçerek vardığı platform, tarihin en uzun ve zor yürüyüşlerinden birisidir. Atatürk, Sıvas Kongresi'ndeki perdeyi artık kaldırmıştır. Müdafaa-i Hukuk ideolojisiyle konuşur: "Koşullarımız çok açık ve sadedir. İstiklalimizin kayıtsız şartsız tasdikini talep ediyoruz...'' Prof. Dr. TARIK ZAFER TUNAYA Londra'da bir savaş mttzesi (Royal War Mu- seum) vardır. Müzenin büyuk kapısı önünde be- tonla kaplanmış bir alan yapılmıştır. Bu küçuk meydan üzerine Resolution adındaki bir zırhlı- nın taretlerinden biri sökülerek konmuştur. ResolutioıTun topları Toplar üzerindeki san bir pirinç levhada bu geminin Mütareke yıllannda Marmara Denizi'- ni denetlediği ve İzmit Körfezi'ni topa tuttuğu yazılıdır. Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) Bey, büyuk zaferden kısa bir süre sonra birinci Lozan gö- rüşmeleri sırasında Ikdam gazetesi yazarlarm- dandır. Şu anda Londra'daki savaş müzesinin önünde sanki bir avuç iskelet yığını gibi beton zemin üzerine yığılmış olan bu emekli zırhlının serüvenlerini anlatır. Lozan görüjmelerinde In- giliz başdelegesi Lord Curzon, Ismet Paşa'ya kızdığı zaman masaya yumruğunu vurur ve teh- ditlerini savurur: "...İsmet Paşa kimbilir bu masaya yumnık vuruşlan, bu ha>kınş,lan, bu afyonu patlamış tir- yaki sinirlUiklerini nasü telakki edi>or ve için için bıyık altından ne kadar gtılınordur. Bu genç Türk murahhası ki sivaset >apmazdan evvel harp etti idi ve bir zamanlar hakikaten ordusuz ve si- lahsız olan Anadolu'ya en miithiş ve mehib (hey- betli) diretnotlann, siiper diretnotlann birer kiik- remiş deniz a\gın gibi dolaştığı sulardan geçip gilmişti. İsmet Paşa, Lord Curzon'un naralan- nı işitmeden evvel İngiliz gülklerinin tarakkala- nnı dinlemişti." (tkdam, 7 Ocak 1923) Yakup Kadri Bey, Lloyd George'un ülkesini bir başbakandan daha jyi temsil eden Sbakespe- are'in biçemiyle (üslubuyla) yazısına şunları da ekler: "Türk milletinin yarın neler yapmaya kadir olduğunu (ahmin edebilmek, onun dün neler yaplığını bilmeye mütevakkıftır (baglıdır)." Ikdam yazarına göre eğer dunya savaş yıkın- tılan içinde büyuk acılar çekiyorsa bunun tek ne- deni "Avrupa diplomatlannın bu noktadaki ce- haleti"dir. Insanları tammakta böylesine acz gösterenler, Turklerin haysiyetleri için ölümü ko- laybkla göze alabilecekJerini bir an düsünmüî ol- salardı belki de bu derece vahşi bir savaşla dün- ya karşılaşmazdı. Oysa onlann yaptıkları yan- lışları hep başkaları ödemişlerdi. Eğer bu adam- Iar, insanların yüce değerler uğrunda büyük öz- verilere katlanabileceklerini duşünerek hareket etmiş olsalardı belki de "Yunanistan 200.000 gencini yitirmiş olmayacaktı." Anlaşılmaz şey- ler miydi bunlar? Manda mı, istiklal mi? Turkiye'nin yazgısında (kaderinde) bir Sıvas kongresi vardır. Bir hafta kadar sürmuş olan bu kongrenin bu memleketin köklerine getirdiği coş- kuyu ve enerjiyi nedense pek az ahımsıyoruz. Şimdi 71 yıl öncesine gidelim ve Sıvas Kong- resi'nin ilginç 8 Eylül 1919 toplantısına bir göz atalım. Salonun kapısını açtığımızda başkanlık makamında Mustafa Kemal Paşa'yı göreceğiz. Hararetli konuşmalar yapılmaktadır. Konuşma- cılar arasında Refel Bey (Paşa, Bele), tsmail Ha- mi (Danişment) Be>, tsmail Fazü Paşa, Rauf (Orbay) Bey, Kara Vasıf Bev ve Mehmet Şükrü (Koç) Bey gibi devrim kaynaklarında yerlerini almış, fakat katkılan o derece etkili olamamış ilginç adlar vardır. Bunlardan daha sonra Yoz- gat mebusu tsmail Fazıl Paşa gibi olanlar "manda-istiklal" sarkacı arasında bocalarlar: "Tam istiklal mi, yoksa manda mı kabul ede- ceğiz? Tespit edecegimiz karar nedir?" (Uluğ Iğ- demir, Sıvas Kongresi Tutanaklan, s.53) Karahisar delegesi (daha sonra TBMM'de yi- ne Karahisar-ı Sahip mebusu) Mehmet Şükrü Bey de hazırlık komisyonunun görüşlerini açık- lıyor ve zorlukların aşılmaz olduğuna inanarak şöyle diyordu: "... (manda meselesi hakkında) herkes nokta-i nazarım söyledi ve münakaşa neticesinde oir şekl-i muayyen bulunamadığı için 'Manda ve is- tiklal' denildi ve bunlardan birinin kabulü kong- reye bırakıldı. Ondan sonra biz bugün bulundu- ğumuz vaziyete nazaran herhalde bir müzahe- rete (yardıma) muhtacız denildi. Memlekette ne fen, ne sanaat, ne para var; elbette bir muave- nete ihtiyacımız var. Bu itibar ile müzaheret lü- zumuna kani olduk ve bu müzahirin (yardımcı- nın), en muvafıkı (uygunu) kim olacağını düşün- dük. (...) en muvafık devlet olarak Şark'ta istila politikası düşünmeyen Amerika'yı kabul ettik." (Sıvas Kongresi Tutanaklan, s.50) Yine bir süre sonra Sıvas Mebusu seçilecek olan (Kara) Vasıf Bey daha da saf açıklamalar- da bulunacaktır: "Bütün devletler bizi tamamen müstakil bile bırakacaklarını söyleseler, yine müzaherete muh- tacız. 400 ila 500 milyon lira borcumuz var; bu parayı kimse kimseye bağışlamaz; bize bunu öde- yiniz diyecekler; halbuki bizim varidatımız fai- zine bile kâfi değildirf O zaman müşkil bir va- ziyette kalacağız. Bunun için müstakil yaşama- ya vaziyet-i maliyemiz müsait değildir. (...) Pa- rasız, ordusuz ne yapabiliriz? " (Sıvas Kongre- si Tutanaklan, s.70) Bu devrimci, ama Atatürk'ün düzeyine erişe- memiş insanlara kısa bir zaman içinde Ankara'- da, Türkiye Büyük MiJIet Meclisi'nde de rastla- yacağız. Örneğin Mehmet Şükrü Bey ile Ismail Fazıl Paşa arasındaki diyalog: "Mehmet Şükrü Bey -Anadolu'da hakikaten fena propagandalar vardır. Bu propagandalar- dan birisi, hükümet-i muvakkate (geçici hükü- met) teşekkül edecek ve bunun riyasetine Mus- tafa Kemal Paşa tayin edilecek, yok reisicum- hur olacak. Ismail Fazıl Paşa -Bunlar nâbemahaldir (yer- sizdir), nâbemahaldir." (TBMM Zabıt Ceride- si, cilt I, s.53, 25 Nisan 1920 tarihli oturum.) tşte burada bazı mebusların 'anlayamadıkla- n bir nokta' vardı. Geleceği keşfedememenin sı- kıntısı içinde devrimcilik adamakıllı zorlasıyor ve sorularla yüklenerek ağırlaşıyordu. Anlaşıla- mayan noktalar artıyordu. Bunları devrim çiz- gisini izlemekte zorluk çekenler yaratıyorlardı. Anlaşılır şeyler Türk devrim hareketinin karmakarışık savaş koşulları içinden geçerek vardığı platform, ta- rihin en uzun ve en zor yürüyüşlerinden birisi- dir. Büyük sanılan devletlerin ne kadar yırtıcı ol- dukları da o zaman görülür. Asıl savaş, insan kitlelerini ölüme sürüklemeden de kazamlabilir. Anlaşılmayan şeylerin aslında anlaşılırlığı bura- dadır. Bunu da ancak devrimin mimarlan keş- fedebilirler. Mustafa Kemal Paşa'nın bir Fransız gazete- ciye verdiği yanıt, sır denilen şeylerin ne kadar basit ve anlaşılır olduklarının kanıtıdır. (Ata- türk'ün Söylev ve Demeçleri III, s.50) O, Sıvas Kongresi'ndeki perdeyi artık kaldırmıştır. Her şey apaçıktır. "Manda mı, istiklal mi" gibi tar- tışmalar artık önemini yitirmiştir. Yeni ufukla- rın ardını keşfeden bir düşünce akımı başlamış- tır. Müdafaa-i Hukuk ideolojisi bütün ağırlığıyla yayılmaktadır: "Şeraitimiz (koşullarımız) çok açık ve sade- dir. istiklalimizin bilâkaydüşart tasdikini talep ediyoruz. Bu mücmel (özet) cümlede programı- mızın bütün hutut-ı esasiyesi (ana hatlan) mün- demiçtir (bulunmaktadır). Hudud-ı millimizda- hilinde bulunan topraklann bize verilmesinde ıs- rar edeceğiz. Ondan sonra bu topraklar dahilin- de tamamiyle müstakil, yani kapitülasyonsuz bir Türkiye yaşamasım istiyoruz. Işte bütün istedik- lerimiz budur." BugUn yürekten andığımız ölümsüz Gazi Mus- tafa Kemal Atatürk gibi konuşmaya ve eyleme geçirmeye ne büyük gereksinimimiz var? EVET/HAYIR OKT4TAKBAL Açıklıktan Korkmamalı... Açıklıktan korkmamalı. Hele devlet yönetiminde önemli gö- revler üstlenmiş insanlar saygmlıklarını korumak istiyorlar- sa açıklıktan hiç mi hiç çekinmemelidirler. Bir söylenti mi var, falanca birkaç yılda büyük servet mi yaptı? Yok, üst üste apartmanlar mı dikti? Arsa mı kapattı? Oglu, kızı birtakım işa- damlarından özel çıkarlar mı sağladı? Bütün bu doğru olup olmadığı karanlıkta kalan söylentilerin ortadan kaldırılması için tam biraçıklık baş koşuldur. Oaçıklık nasıl mı olur? İlgili devlet adamının, polrtika adamının tam bir dürüstlükle orta- ya çıkıp hesap vermesiyle... SHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, Çankaya konuğu Bay Turgut Özal'tn mal varlığıyla ilgili bir önerge verdi TBMM Baş- kanlığı'na... Bu önerge Meclis görüşmelerinde ele alınma- dı. Geçen günkü oturumda bir usul tartışması yaratılarak konu şimdilik örtbas edildi. SHPIİIer ellerinde bir valiz dolusu belge olduğunu, bu konu Meclis'te görüşülmezse "iki valizle" hal- kın karşısında konuşacaklarını bildirdiler. Buna karşılık, 'Sahte belge onlar' yanıtını aldılar, hatta SHP'de 'fanatikleşmiş Özal kini' bulunduğunu ileri sürdüler. Bunun yanıtı da "Özal'ın boy- nuna asılmış bir yafta"nın sürgit kalacağmı bikJirmek oluyo/. TBMM'de görüşme açılabilseydi İzmir Milletvekili Ersin şöy- le konuşacaktı: "Sayın Özal'ın ABD'de çiftliği var mıdif? Başbakan olduk- tan sonra bugünkü değeri bir mılyarı bulan üç daire, iki yaz- lık aldığı doğru mudur? Kaç kooperatife ortaktır? Kendisinin ve yakınlarının hangi turizm şirketinde hissesi vardır? Hangi tatil köyüne ortak olmuşlardır? Kendisinin ve hangi yakını- nın İsviçre bankalarında ve Yapı Kredi Bankası sırdaş hesa- bında parası var mtdır? Miktarı ne kadardır? Bir süre eski da- madı tarafından kullanılan 750 milyon liralık Nostalgia yatı- nın özel karamame ile ğetirtilip Zeynep Hanım'a hediye edil- diği düğru mudur?" Daha neler var neler! isviçre Alpleri'nde dağ evi, Korkut Özal'ın görkemli servete nasıl sahip olduğu, Turgut Bey'in çocuklarına verdiği milyonluk armağanlar, Ahmet Özal'ın Turkiye'nin en zengin, en etkin bir kişisi oluşuna kadar nice yanıtsız kalmış ve bu gidişle yanıtsız kalacak gibi görünen sorular, sorular... Bütün bu sorular 'usul'e takılıp bir yana itilmiştir, ama şim- dilik itifmiştir. SHP'liter kent, kasaba alanlarında halkın kar- şısına çıkıp bu konuları bir bir sıralayınca ne olacak? Kolluk güçleri hemen bu soruları soran kişileri tutuklayıp içeri mi atacaklar? Gündelik geçimini binbir zorlukla sağlamaya ça- lışan yoksul halkımız, bir memurun şöyle böyle on-on beş yıllık devlet görevi sırasında bu zenginlikleri nasıl elde etti- ğini acı acı düşünmeyecek mi? Özal ailesinin büyüğünden küçüğüne kadar her birinin zengınliklere boğulmasını nasıl karşılayacak? Açıklık gereklidir. Açıklık, demokrasinin baş ilkesidir. Ka- çınılmaz koşuludur. Bir mühendis, bir devlet memuru, bir süre Amerika'da çalışmış bir kışidir Bay Özal. Yoksul bir aile ço- cuğu, yani babasından anasından bir miras kalmamış. Ek- meğini kendi çabasıyla kazanan sıradan bir yurttaş... Bir dev- let görevlisi on yılda, on beş yılda nasıl büyük servetlere sa- hip olabilir? Kardeşi. oğlu, kızı, damadı hangi üstün nitelik- leri, çalışmalarıyla ülkenin en zengin insanlan haline gele- bilir? Herkesten mal variığını soranlar en başta Çankaya konu- ğundan bu soruyu yanıtlamasını istemelidirler. Oysa ANAP- lılar konunun derinlemesine araştırılmasından hiç hoşlanmı- yortar. 'İşte belgeler', deniyor. Buna yanıt, 'Göster o belgeleri' demektir, diyebilmektir. Birtakım suçlamalar, birtakım soru- lar karanlıkta kaldığı sürece, söylentiler daha da yoğunlaşır, katılaşır. Türk ulusu Çankaya konuğu olan kişinin güveniimez biri olduğu kuşkusuna kapılır. Bunu önlemenin yolu ANAP- lıların açıklıktan yana birtavır almalandır. Alamazlarsa, o za- man Ersin'in ileri sürdüğü, yıllardır toplumda dolaşan söy- lentilerin doğru olduğu kanısına vanlır. İMZA GÜNÜ ATİLLA ATALAY USULCACIK Adlı Kitabını TÜYAP Kitap Fuarı Papirus Yayınları Standında imzalıyor Saat: 14.00-18.00 İMZA GÛNÛ MUSTAFA SÖNMEZ -Doğu Anadolu'nun Hikayesi (Ekonomik ve Sosyal Tarih) -Kırk Haramiler -Türkiye' de Gelir Eşitsizltği adlı kitaplarını imzalıyor. Yor: Tüyap Kitap Fuarı Papirus Yayınları Standı 14.00 • 18.00 Türkîye'de Insan Haklam- Itaşandan BirBakıs gösteriyor. Dolayısıyla bu sorunun yalnız- ca siyasi yada idari tedbirlerle çözümlene- bilmesi beklenemez. Işkence yaptığı bilinen birkaç kişinin yargılanıp hapis cezasına carptınlması, bu sorunun'üzerine ciddiyetle gidildiği konusunda dünya kamuoyunda inandırıcı olmamaktadır. Aynca işkence somnu yalnızca politik tu- tuklularla sınırb değil. Adi suçlulara yapı- lan işkence ve kötü muameleleri de bu kap- nın çiğnenmesinı mcelıyor; bu konuda araş- s a m i ç i n d e düşünmemiz gerekiyor. lşken- tırmalara ve önlemlere yönelıyorlar. Bu ku- c e y a d a benzeri, insanca olmayan tutum- ruluşlar bununla yetinmeyip davranış büim- l a n «s^adan vatandaş' ile mahalle karakol- lerindeki gelişmelerin işkence yöntemlerinın ^ arasmdaki ilişkide de görmek mümkün. geliştirilmesi amacıyla kullanıldığı ıddiala- B u ömekien uzatarak işkence olgusunu aile nna da duyariüık gösteriyorlar. kunımunun içine kadar izleyebiliriz. Bu îngüiz Tıp Bırliği, kurduğu bir komısyon t o p ı u m s a ı s o r u n karşısında devletin işken- gilenmesi gereken akıl ve ruh sağlığı uzman- aracılığıyla doktorlann işkence sürecıne ka- c e p r a t jğj j]e nişkisi ne olursa olsun sorum- larının ve bir kez daha kamuoyunun dik- tıhmını inceleyen bir raporu birkaç yıl ön- ı u | u g u değişmiyor. Devletin en temel göre- kat alanına getiren kongre düzenleyicileri- ce yayımladı. Halen ikinci bir raponın ha- ^ onceiiide bireyi, nereden gelirse gelsin, ni kutlamak gerekiyor. zırlığı yapılıyor. Aynı duyarhhğı Dünya Tıp ş,ddete karşı korumak ve daha uzun vade- Bu kongrede gerçekleştirilen İnsan Hak- birliği de gösteriyor. Bu örnekleri çoğalt- d e şiddet kültürü ile mücadele ederek kalı- ları ve Psikiyatri Paneli çerçevesinde, bel- mak mümkün. Bütün bunlann yani sıra ge- c ı ' t o p ı u n ı s a ı değişimler getirmekür. Türk- ki de zaman darlığı nedeniyle detinilef«- rek Birleşmiş Milletler'în, gerekse Avrupa i y e an^ bu doğrultuda tedbirler almaya Konseyi'nin hazırladığı insan hakları söz- ^ d i d feşmeieri işkence pratiğini ve doktorlann iş- kence sürecine katılımmı kesinlikle ya- saklıyor. Turkiye'nin dünyadaki bu gelişmeleri görmemesi ya da görmezlikten gelmesi akıl alır bir tutum değil. Burada vurgulanması gereken nokta, Türk hükümetine insan hakları konusunda yapılan uyanlar, 'yıkı Türkiye uygar dünyada yerini almak istiyorsa, öncelikle bu sorunları ciddiyetle gözden geçirmek zorunda. Avrupa Topluluğu, Turkiye'nin üyeliği konusunda insan haklarına saygıyı şart koşuyorsa, bunu bu konuda hızla bilinçlenen kamuoyunun ve kendi seçmeninin baskısıyla yapıyor. Dr. METİN BAŞOĞLU Londra Ünivers. Psi. Ens. öğ. Üy. Geçenlerde 26. Ulusal Psikiyatri ve Nö- rolojik Bilimler Kongresi tzmir'de yapıldı. Bu kongrede, şimdiye kadar Türkiye'de ya- pılan psikiyatri kongreleri için pek olağan sayılmayacak bir konu ele aiındı: tnsan Haklan ve Psikiyatri. Böylesine önemli ve güncel bir konuyu, bu konuyla öncelikle il- yen ya da yeterince ayrıntıyla ele alınama- yin önemli konülar olduğunu düşünerek btl yaayı kaleme almanm gereğini duydum. Bu yazıyı gerektiren bir başka neden de Türk basınımn, 500'den fazla bilim insanının ka- tıldığı bir bilimsel toplantıda ele alınan böy- lesine önemli bir konuya gereken ilgiyi gös- termemesi. Gerekli duyurulann yapılması- na rağmen bir iki yayın organırun muhabi- zaman dünya kamuoyu nezdinde inandırıcıhk kazanabilir. Bugün dünyada ağırlık kazanan eğilim, işkence olayını 'örgütlü şiddet' (organised violence) kavramı içinde görmek. Bu görüşe göre işkence, örgütlü şiddet olaylarından sadece birisi. Bu kavram, kişinin işkence- ye kadar olan ve onu izleyen süreç içinde manız bırakıldığı durumları da kapsıyor. ri dışmda Türk basını toplantıda yoktu. cı dış mihraklar'dan ya da'kötü niyetli çev- Ijt-encegörsünyadagörmesin, kişinin tu- ^-^^ , __ , ı ,.ı. ı.._,.,. —I—.J ı.x.ı ı u_ı.-..x. , „ tukluğuk ya da hapis döneminde cezaevle- rinde insanca olmayan şartlar altında ba- nndınlması, hapisten çıktıktan sonra sos- yal ortamına dönememesi, işini, arkadaş- larını ve yakmlannı kaybetmesi, gayri hu- kuki uygulamalara maruz kalması, haya- tının tehlikede olması, yeniden işkence teh- didi, memleketini terk ederek yabancı ülkelere yerleşmek zorunda kalması, yeni bir kültüre uyum sağlamakta karşılaştığı büyük güçlükler ve benzeri sorunlar aynen işkencenin insan üzerinde yarattığı ruhsal çöküntüleri yaratabiliyor. Dünya kamuo- yu bu tür uygulamalan çok yakından tanı- yor ve işkence ile eşdeğer tutuyor. Bugün sadece Batı ülkelerinde 14 milyon siyasi göcmen var ve bunlann %5 ile <%35'i en azından ağır işkence görmüş durumda. Bu insanların yaşadığı olayların korkunçlugu ve içinde bulunduklan sosyal ve ruhsal so- runlann ağırlığı sık sık Batı kamuoyuna ko- TRT, kongrenin açılışını izlemekle birlik- te, hemen açılışı izleyen insan haklan pa- neline ilgi göstermedi. Bu, ister bir duyar- sızlık ya da ilgisizlik örneği, ister seçici bir dikkatsizlik olsun, üzücü ve eleştirilmesi ge- reken bir tutum. Bugün Türkiye acısından çok önemli bir gerçeği vurgulamak gerekiyor. İnsan hak- ları konusuna dünyada hızlı bir ilgi artışı var. Bu ilgi artışı sadece siyaset çevrelerin- de değil, çeşitli saygın meslek kuruluşların- da, basın ve yayın organlarında, aydın ke- simi içinde ve daha geniş planda kamuoyu içinde kendini gösteriyor. Insan haklan ko- nusu, değişik disiplinlerden kişilerin bir ara- ya gelerek çalışma ve araştırma yaptıkları bir 'bilim alanı'na dönüşmüş durumda. Av- rupa ve Kuzey Amerika'run bazı ülkelerin- de üniversiteler bünyesinde bu konuyla il- gili bölümlerin kurulması buna bir örnek. Amerikan Psikoloji Birliği ve Amerika Psi- kiyatri Birliği, alt komisyonlar oluşturarak kendi meslek alanları içinde insan hakları- reler'den değil, yukanda da belirttiğimiz gi- bi, insan haklannın çiğnenmesinden kaygı duyan sorumlu, saygın çevrelerden ve ka- muoyundan kaynaklanıyor. Bugün Batı dünyasında sokaktaki insan, ne yazık ki Türİciye'yi önce 'Geceyansı Ekspresi' adh ırkçı bir fümden kalan anılanyla ve sonra insan haklannın durumu ile ilgili okuduk- lanndan ve duyduklanndan tanıyor. Bu, yurtdışmda bir süre yaşayan ve ko- nuya biraz ilgisi olan herkesin tanıklık ya- pabileceği bir durum. Türkiye, dünyanın bu gerçeği karşısında daha akılcı bir tutum göstererek bu sorunun üzerine gitmeli ve ge- rekli tedbirleri alarak bu konudaki duyar- lılığını ve ciddiyetini dünya kamuoyuna ispat etmelidir. İşkence sorununun bugunden yarına çö- zümlenebilecek bir sorun olmadığını belirt- mek gerek. Davranış ve toplum bilimcile- rin işkence olgusu üzerinde yaptıkian ince- lemeler bu olgunun toplumları ne ölçüde köklü ve karmaşık bir biçimde sardığıru (Arkast 19. Sayfada) M t i Doşu \fla<jüia'nun Hikâvesi! » ' • • • « < • ı ı I I »*r DCXÎU ANADOLU'NUN HİKAYESİ {Ekonomik ve SosyaHarih) Batı ile Doğu arasındaki uçu- rum nasıl büyüyor? Kürt ayaklanmalan Doğu'yu nasıl etkiledi? * Emperyalızmın gerçekleşen Doğu projeleri nelerdı? * Doğu'da feodalite ne boyutta, kapitalizm nasıl gelişi- yor? * Doğu'dan işgücü ve sermaye kaçışı ne boyutta? * Gap, Doğu'da nasıl bir değişim öngörüyor? Zengin verilerle, harıtalarla, Türkiye'deki bölgesel eşıtsiz- lik ve doğu sorununu inceleyen zengin bir kaynak. MUSTAFA SÖNMEZ :15.000.-TL ARKAOAŞ YAYINLARI T«l: 134 46 24 Fax: 134 38 52 DAâfTIM: ANKARA AOAŞ: 134 46 24 İSTANBUL CEMMAY: 527 01 53 Tek istekierde 15 000 -TL lık damga pcılu gönderilmesi rica olunur. RUŞEN ÇAKIR Ayet veSloganTÜRKİYE'DE İSLAMİ OLUŞUMLAR Islami Hareket Tek Bir Cephe mi? Tarikatlar, Partiler, Ekoller, Çevreler Hakkında Ne Biliyoruz? Islami Hareket "İlericilik-Gercilk" Olçütüyte Kavranabılır mi? Ruşen Çakır"jn beş yıl boyunca gerçekleştirdiği sayısız gö- rûşmenin ve bu süre içinde yayınlanan islarm kaynakları tara- masının ürünü olan kitap, yalnızca Islami hareketın dünü, bugünü ve geleceği hakkında söz soylemekle kalmıyor. Turkiye'nin yakın tarihine ilişkın doğru bilinen bırçok görüşü de sorgutuyor. METİS YAYINLARI TÜYAP KİTAP FUARI'NDA DEVRIMCM emekÇ I K T I . . . BAYİLERDE • İSTEME ADRESİ Graba Hûseyinağa Mfı. Nalıncı Sk. Emek iş Hanı No: 39 Kat 2 Aksaray/İST. 4 RÜYA ESER Yeni Çıktı Kitapçılarda Arayınız Tüyap Kitap Fuan YAFEAK YAYIMLAM standında Kitaplarını imzalayacaktır. 11 Kasım Pazar günü saat:14.00-18.00 arası işçıler ve POLİTİKA Çıktı * Berbere Değil Greve * insan Hakları Askıda * Bürokrasinin Son Planı: Piyasa * Ekim 1917: Yığınların Devrimi PENCERE Bir Uygarlık Sorunu!.. Her toplum kendi tarihini allar pullar, donatır, şişirir, süs- ler püsler, eğer geçmiş pek parlak değilse cilalar. Olmadı mı? Uydurmacaya başvurur, söylenceler yaratır; bu yüzden kimi tarihçi alay eder: "Manş Denizi'nin iki yakasında tarih bir değildir?' Oysa tarih birdir. insanın insanlaşmasüreci, uygarlık tarihiyle özdeştir; ya- zılı olmayan kapkaranlık bir geçmişten başlar; gezegenimi- zin canlıları içinde alet yapmasını bilen tek yaratığın nasıl ge- liştiğini anlatır. • İnsanlık tarihinde en büyük devrimlerden birisi -belki de birincisi- aklın inançtan, bilimin dinden bağımsızlaşmasıdır ki buna "Aydınlanma" deniyor. "Aydınlanma" önce gezegenimizin bir bölgesinde gerçek- leşti; sonra dünyaya yayılma süreci başladı. Fikirlerin doğu- şu çoğunlukla bu kurala bağlt kalmıştır. Yainız fikirler mi? Bu- harlı gemiyi önce bir ülkede bir kişi icat eder; sonra buluş bütün dünyaya yayılır. Tekerlek, iskemle, düdüklü tencerenin serüveni de aynı değil mi? Din önce bir yörede, bir peygam- berden yola çıkıp ülkeden ülkeye yansıyarak evrenselleşmi- yor mu?.. "Aydınlanma" 18'inci yüzyılda Batı'da gerçekleşip gezege- nimize ışıklarını serpmiştir. • Ne var ki "Aydınlanma" durup dururken ortaya çıkmamış; daha önce "uyanış" ve "reform" aşamalarını yaşamış Batı, zorlu bir süreç sonunda "Aydınlanma"^ ulaşmış, "İnsan Hak- lan ve Temel Ozgürlükler Bildirisi" yazılmış; demokrasiye an- cak bu süreç sonunda ulaşılmış. Böyle bir dönüşüm bir kez insanlık tarihinde gerçekleşti mi artık bütün dünyaya yayılır; gezegenimizin doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi neresi olursa olsun, uygarlığın ortak keşfıni ister istemez paylaşacaktır. Ancak bağnazlar uygarhgı paylaşmaya yanaşmak istemez- ler ve direnirler. insanlık tarihinde değişmeye ve dönüşmeye karşı direniş hep sürdû. Geçmişimizde nice örnek var. Batı-Dogu çatış- ması diye özel bir anlam vermeye çalıştığımız ikilem, yainız bize özgü değildir. "Aydınlanma" 21'inci yüzyıla 10 kala, ge- zegenimizin her yanını ışıklandırmış değil. Hele yaklaşık bir milyar nüfuslu İslam dünyasında laikliğe, demokrasiye, in- san haklarına, temel özgürlüklere uzakta yaşayan çok top- lum var. Batı'nın uygarlık tarihinde iki yüzyıl önce aştığını İslam dün- yasında bugün yaşamak, geri kalmışlığın göstergelerinden birisidir. «. Bugün 10 Kasım; Atatürk'ün ölüm yıldönümü!.. Atatürk'ün yaptığı nedir? Bu soruyu yanıtlayabilmek için uygarlık tarihini bellemek gerekir; insanın insanlaşmasındaki süreçterın aşamalannı bil- meden Mustafa Kemal'i tartışmaya kalkışmak, körlerin renk- leri tartışmasına benzer. Uyanış ne demek? Refornfun anla- mı ne? Aydınlanma insanlık için nasıl bir aşamayı vurgulu- yor? Bu sorulann yanrtlarını öğrendikten sonra Gazi'yi tanım- layabiliriz: Atatürk, İslam dünyasında ilk kez 'Aydınlanma'yı toplumun yaşam biçimine dönüştürmek için devrim yapan kişidir. Ne var ki bu devrimin içeriğinde emperyalizme karşı ba- ğımsızlık savaşımı da vardır. İnsanın insanlaşma sürecinde daha üstün kuvvetlere bağımlılık hiçbir zaman özgürlük fik- riyle bağdaşmamıştır. "insanların eşitliği, kadın-erkek eşitli- ği, ulusların eşitliği" bir bütünün birbirinden koparılamaya- cak eklemleri dedil midir?.. • Gazi'nin Türkiye'de gerçekleştirmek istedikleri yüzeysel si- yasetin sığlığına indirgenemez. Atatürkçülük bir uygarlık sorunudur; politika ya da partici- lik işi değildir. Çünkü çağdaşlaşmak için "Aydınlanma"nm dı- şında bir başka yol yoktur; aklın inançtan, bilimin dinden ba- ğımsızlaşması, insan haklarına ve demokrasiye yönelişin bi- hncil koşuludur. Atatürk'e düşmanlıkla uygarlığa düşmanlık bunun için öz- deşleşiyor. LLHAN SELÇUK kitaplannı imzalıyor lOKastm 1990(bugün) Saat: 14.00-18.00 t> TÜYAP Kitap Fuarı t>TYS Standı SOSYALİSTLERİN BİRLtK PARTİSİ GtRİŞİMÎ BÖLGE TOPLANTISI (Trakya, İstanbul, Kocaeli, Sakarya) Program Tüzük Üzerine Görüş ve Öneriler 11.11.1990 PAZAR KT-17 00 Kafkas Oüğün Salonu Baharije Cad. Yeğiner tşhanı (Moda Slneması Üstü) Kadıköy - tSTANDUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle