Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/16
KöNUK YAZAR
DIŞ HABERLER 8 EKİM 1990
Ortadoğu'da yeni zeminler hazırlanmalıdır
MEHMET DÜLGER
Doğru Yol Partisi Genel Başkan Yardımcısı
— 3 —
Ortadoğu'da zafer ABD'nin olursa, ge-
lişmesi muhtemel bir demokratikleşme
karşısmda, demokrasi havariliği ile ken-
dini görevli sayan çevrelerin, "ABD zaferi
olmasaydı, demokrasi olmazdı!" iddiala-
rını ileri surmelerini beklemek lazımdır.
Ancak böyle bir gelişmenin Batı'nın böl-
gedeki çıkarlanna uygun olabilmesi ih-
timali azdır. Zira çoğulcu demokrasinin,
tanımı gereğı, kaynaklann ttlke halkının
menfaatleri doğrultusunda değerlendiril-
mesi hedefıni gerçekleştireceği kabul edi-
lir. Bunun Batı'nın "uzun vadede nispi
ucuz fiyatla petrol" hedefı ile kolayca
bağdaşmayacağı görülür. Bu durumda
Batı, bölgede gerçek çoğulcu demokra-
siye gidişi destekler mi?
Diğer taraftan Ortadoğu'daki mücade-
le, Batılı devletlerin ustunluğu ile bitse de
"bitmese de dünya bazj gerçekleri görmek
zorunda kalacaktır:
1- 20. yüzyüı, ucuza kapaiılan Ortado-
ğu petrolu ve Ortadoğu halklannın sefa-
leti karşılığında tamamlayan dünya, 21.
yuzyılda petrole nıspi olarak daha yuk-
sek bir bedel odemek durumunda olacak-
tır. Zıra Ortadoğu çok yakın bir gelecekte
refahtan daha yuksek bir pay almak zo-
rundadır.
2- Dünya, Irak'a karşı savunmak üze-
re seferber olduğu çağdışı yönetimlerin
hızla değişerek yerlerini daha demokra-
tik nitelikteki idarelere bıraktığını göre-
cektir.
3- Bu ulkelerin halklannın aşiret yapı-
sından sıynlıp "rnilli kimlik arama" der-
dıne duştuğu görulecektir. Sınırlar artık
istenilen yerlerden çekılemeyecek; kitle-
ler kendilerini bağlı hıssettikleri yönetim-
lerin yanında yer alacaklardır.
Böylece Batı dünyasına savunduğu te-
mel demokratik ilkeler ile uyguladığı Or-
tadoğu siyasetini bağdaştırma fırsatı çık-
mış olmaktadır. Batı'nın dunyadaki gü-
venirliliğine gölge duşuren ve özellikle Or-
tadoğu'da uyguladığı politikalann tenıe-
lini teşkil eden "çifte standartlı anlayısı"
aşmak için gayret sarf etme zamanı gel-
miştir.
Ne yazık ki petrol menfaatleri ile ilgıli
kanaatlerinin katıhğı, "Ortadoğu'da gu-
dumlu yönetimler" tercihinin değişmesı-
ni güçleştıren bir unsurdur. Bir ara çözu-
mün, bazı çevre ülkelerde de görüldüğu
şekli ile, diğer Ortadoğu ülkelennde de
güdumlü demokrasilerin desteklenmesi ve
her ülke içinde çeşitli etkili gruplaria pa-
zarlıklara girişilmesi yönunde olması ih-
timal dahilindedir.
Böyle bir dönem, mantıken, Batı'nın
petrole olan bağımlılığının azalacağı bir
devreye kadar devam etmek durumunda
olacaktır.
Ancak "prtrotde tstikrar nmıreti"nrn
böyle oynak bİT zemıne tahammülü olur
mu? Bunun için uzerinde durulacak al-
ternatifin, daha çok "müstebit denetim
ve sindirme" temeline dayanacağından
endişe edilir. Böyle bir alternatif, Suudi
Arabistan'ı koruma gerekçesi ile asker
yerleştirilen Ortadoğu'dan uzun yıllar çı-
kılmaması ve buna benzer yeni cepheler
kurulması konusunu da gundeme getir-
mektedir. Bu türden güvenlik sistemleri
ve asker bulundurma politikalannın so-
rumluluğunu kimin taşıyacağı, ayrıca
önemli ve tartışılması gerekli bir konudur.
Körfez bunalımı karşısında, dünyanın
tutarlı bir strateji çıkaramamış olması
ciddi bir eksikliktir. Halen Ortadoğu'da
mevcut askeri altyapı petrolu korumak
uzere kurulmuş olduğundan, bu tutarlı
strateji eksikliğinin, raflardaki eski senar-
yolarla, gunun eğilimleri ve yeni ihtiyaç-
larıyla butünleştirilmeden, uygulamaya
geçilmesi suretiyle kapatılması tehlikesi
de akla gelmektedir.
Ortadoğu'da petrol için çıkacak bir sa-
vaşta Batı'nın teknolojik ustunluğu var-
dır. Hedefleri havati petrol üretimi nok-
talannı ele geçirmek olacaktır. Daha son-
ra buralardan çıkmamak amaç halıne ge-
lecektir. Bu değerlendirme ile Batılı pek-
çok kişi zafer çığlıklarını şimdiden atıp
"petrol artık tamamen bizim" demeye
başlamıştır bile. Boylece 20. yuzyılda sö-
mürgecilikle karşılaşan Ortadoğu, uzun
zaman yeni sömurgecilikle (dolayh sö-
murgecilikle) yaşadıktan sonra, tam sö-
mürge konumuna tekrar donmuş olur ki
bu çağda korkunç bir felâkettir. Böyle bir
duruma halkın tepkilerîni tahmin guç de-
ğıl. Ancak yenilse de Saddam Huseyin-
in ve taraftarlarının boş duracağını dü-
şünmek de safdillilik olur. Köşeye sıkış-
tınlan her kedi gibi saldırıp tırmalayacak-
tır. Ve Ortadoğu bir ateş denizine döne-
bilir. Kendi kullanamadığı petrolu başka-
sına da kullandırmama kararı alsa, Sad-
dam Hüseyin dünyayı sallar. Zira elinde
petrol gibi bir silah var. Irak, bir Pana-
ma değildir. Bundan bütun dunya ve Ba-
mesı ve Ortadoğu'da istibdatın yayılma-
sı yorumunu geçerlı kıbyor.
Bu yoruma kesin gözü ile bakmadan
önce bazı hususların açıklığa kavuşması
faydalı olacaktır.
Evvela, Saddam Huseyin'in kimliğine
bakalım:
Saddam Huseyin, daha dune kadar
Batılı ulkelerin tran'a karşı destekle>
r
ip yol
yordam gosterdikleri, işbirliğı yaptıklan,
başka ulkelerle de işbirliğı yapmasına goz
yumup vaatlerde bulundukları ve nıha-
yet silahlandırma yanşına girdikleri bir
asker liderdir.
Batıh ulkeler ve Saddam Hüseyin, bu-
günlere birbirlerini kullanarak gelmişler-
dir. Bugun birbirlerinin zaaflanna oyna-
yabilecekleri kadar, aym oyunun oyuncu-
su da olabilirler.
Diğer taraftan, Irak etrafında oluşan
ve Arap ulkelerinin de katıldığı tepki
çemberi ile köşeye sıkışan Saddam Hü-
seyin, Arap dünyasına dönuk bir strateji
ortaya çıkarabılmiştir. Kuveyt'i işgali es-
nasında zihninde var olup olmadığı meç-
hul bulunan bu strateji, Saddam Huse-
yin'in Arap dünyasının dertlerini iyi bil-
diğini ve bunu iyi kullanabildiğiru göster-
mektedir.
Saddam Hüseyin'in çajnsı, zengin kay-
naklann varlığına rağmen son yuzyılı fa-
kir geçirmiş Arap halklanna dönüktür.
Ortadoğu'da petrol sahipleri ile petrol ithal eden ulkelerin
ternsilcüerinin ikili görüşmelerini sağlayacak zeminlere
ihtiyaç vardır. Durum tespiti ve ortak tavır geliştirme
açısmdan altyapı çalışmalannı yapacak ortak bir kuruluşa
ihtiyaç vardır. Türkiye bu zeminlerin hazırlanmasında pek
çok katkıda bulunabılecek bir konumdadır. Ancak böyle
bir yolla 21. yüzyıla adil bir dünya ile girme umudu olabilir.
tdı ulkeler büyük zarar görürler. Bu ara-
da Irak daha az zarar görmus bile sayı-
labilir, çunkü pekçok Arap ülkesinde ol-
duğu gibi, halkın kaybedecek şeyi zaten
pek azdır.
Bunaümdan ABD zaferle de çıksa, de-
mokratikleşme ruzgârlannın her gun da-
ha kuvvetle estiği bir dunyada, zafer son-
rası oynanabilecek bu tür senaryolann,
taraflar için bir devamhlık sağlayamaya-
cağı kesin bir gerçektır. Aksine SSCB'de
"glasnosf'un dört nala mesafeler katet-
tiği bir devrede, böyle senaryolar Batı'-
nın yüce ideallerimn değil, çelişkilerinın
sergilenmesine yol açacaktır.
Türkler, Batı idealine inanan bir ülke-
nin çocukları olarak ne Ortadoğu'ya, ne
de Batı dünyasına kazanç sağlayamaya-
cak bu tur kanlı veya baskıcı çozumler-
den ıstırap duyacaklardır. Hele böyle
olaylar Doğu Bloku'nda demokrasi ha-
reketı gelişirken yaşanacak olursa...
Kçrfpş buoaiımı dolayısyia, Batı dun-
yası önemli bir yol ayrımındadır: Ucuz
enerji yolu ile ekonoftnk güç sağlamak
mı, yoksa, herkesten bir ölçüde fedakâr-
lık gerektirecek eşit insan hakları ve öz-
yönetimler için dünya önderliği mi?
Türkiye'nin tercihi, her iki tarafın ih-
tiyaçlanna da cevap arayan yapıcı çözüm-
ler uzerinde çalışılması olmalıdır.
Bir Saddam Hüseyin
galibiyeti halinde
Saddam Huseyin'in Kuveyt'e girerken
ortaya koyduğu gerekçelere ve birikmiş si-
lah gücüne bakılacak olursa, bir Saddam
Hüseyin galibiyeti, hâkimiyetin genişle-
Bu çağn, kendilerini Batı dünyasına ez-
diren yönetimler ile halk arasındaki çe-
lişkileri sergilemeyi hedef almaktadır.
Bugün halen Ortadoğu'da halk ile yö-
netim kopuk; halk fakirdir. Büyük kay-
naklanna rağmen, Ortadoğu halkı büyuk
çoğunluğu ile gelir dağılımı dengesizlik-
leri içinde fakir, eğitimsiz, istihdamsız, re-
fahtan pay alamaz, sosyal güvenliksiz kıt-
lelerden teşekkul etmektedir. Buyük kay-
naklann harekete geçirilmesine rağmen,
kaynak ve kazanç ülkelerde kalmamak-
ta, ulkeler kanamaktadır. Batı teknolo-
jılen kullanıldığı halde, teknoloji trans-
ferine bağlı bir teknoloji bilgisi birikimi
olduğuna dair bir işaret yoktur.
Saddam Huseyin'in bugûnkü gerçeği
budur.
Saddam Huseyin'in karşısındakı dev-
letler de Ortadoğu'daki varhklanru böy-
le inandıncı vasfı bulunan mukabil bir
tezle destekleme zarureti ile karşı karşı-
yadırlar.
tsrail karşısında birleşen Arap dünya-
sının Körfez bunalımı yuzunden bu bir-
liğini kaybettiği, bir zengin Arap ülkele-
ri / fakir Arap ulkeleri karşıtlığının or-
taya çıktığı temeline dayanan tezleri, sağ-
lam bir zemine oturmuş görmek imkân-
sızdır. Bu olsa olsa bugünlük devlet si-
yasetleri açısmdan yapılmış bir değerlen-
dirme olabilir.
Arap dünyasının bölünmuşlüğü, zen-
gin Arap ulkelerinin zengin yönetimleri
ile zengin veya fakir Arap ulkelerinin re-
fahtan yeterince pay alamayan halklan
arasmdadır. Bu bölünme, halklarından
kopuk yönetimlerin devrilmesini daha da
hızlandıran bir süreçte halen seyret-
mektedır.
Nitekim, altın musluklardan akan an-
tılmış deniz suyu ile yuzlerini yıkayan pet-
rol zengini yönetici ailelerle, fakir ve pe-
rişan halk ârasında uçurumlar vardır.
On yıl once, Iran'da şahın gönderilip
Humeyni'nin başa geçmesi, bu uçurum-
dan ilham alan bir hareketti.
Suriye ve Ürdün'de, Irak'ı destekleyen
halk hareketlerini, "istibdat arayanlann
gösterUeri" olarak yorumlamak mumkün
değildir.
Hele, bütün dünya Irak'm uzerine çul-
lanmakta ıken Suriye'nin kuzeydoğu böl-
gesinin Suriye'den aynlıp Irak'a bağlan-
mak istemesi, eğer cinnet değilse, yalnız-
ca Arap dünyasımn gerçekleri ile açıkla-
nabilir.
Bugün Suudi Arabistan yönetimi,
ABD askerinin neyı savunmak üzere mu-
kaddes topraklar uzerinde bulunduğunu
halkına izah edemiyor.
Aynı şekilde ABD yönetimi, kendi hal-
kına "Suudi Arabistan'ın bagımsızlıgını
mı, Kuveyt'in bagımsızlıgını mı, ucuz pet-
roliın devamlılıgını mı aradığı" sorulan-
nın cevaplarını vermekte guçluk çekiyor.
Yine de Saddam Huseyin'in Arap halk-
larını kazanmak için yuruttuğu bu siya-
setin nihai amacının kendi yayılmasına
ortam hazırlamak olduğu duşunulebılir.
Bu durumda, aym silahın geri tepip ken-
disını de vurmasımn buyuk ihtımal oldu-
ğunu da hesaba katmak gerekir.
Diğer yandan, Saddam Huseyin böyle
hayal etse bile, onun buyuk Arap devle-
tını kurabilmesi, Enver Paşa'mn Pantür-
kizmi'nin akıbetine uğramamasına
bağhdır.
Kaldı ki böyle bir Arap birleşmesı için
Araplar ârasında bulunması gereklı mıl-
li birlik pek görünmemektedir. Aslında,
aralannda din, dil, tarih birliği olması-
na rağmen, bunlann tek bir millet olma-
ya yetmediklerı görülmektedir. Başta gö-
rüş ve ulkü farkhlıklan olmak uzere Arap
ulkeleri arasında kendilerinin mandığı et-
nik farklılıklar, kultür birikimi farkhlık-
lan ve hayat tarzı farklıhklan vardır. Me-
sela Suudiler, Mısır, Suriye, Cezayir ayrı
birikim, beklenti ve hedefleri temsil eden
kutuplar halindedir. Kaynaklardan pay
ahna ümidinın ne derecede bir yapıştırı-
cı unsur olacağım görmek içm beklemek
gerekecektir. Ancak çağımızın ruh hali
açısmdan etkisi yuksek bir yapıştırıcının
piyasaya sürulduğunu de kabul etmek ge-
rekıyor.
Ortadoğu'nun açılma ve değişme süreci
içinde Saddam Huseyin'in şahsen ayak-
ta kalması mumkun değildir. Ya ABD ile
mucadelesinde yok edilecek ya da Arap
halklannı demokratikleştirme hareketin-
de devnlecektir.
Saddam Huseyin diktatörlüğü üstün
gelse de dunyadaki bağımsızlık ve kendi
kaderini tayin eğilimlerinin geçerliliği ora-
runda, bundan en az 15-20 yıl sonrasına
kadar surecek bir demokratikleşme, sınır-
ların düzeltilmesi ve milli gaye belirleme
süreci Ortadoğu için başlamıştır.
Goninen odur ki demokratikleşme egi-
limlerine hizmet açısmdan Saddam Hu-
seyin'in temsil ettiği dava kalıcıdır.
SSCB glasnostu,
Ortadoğu glasnostu
Hur dunya ile demirperdeyi birbirinden
ayıran anlaşmazlık, demokrasi ilkesinin
belirlenmesi ile ilgili idi. tki taraf da, ken-
di yönetim tarzının doğruluğunu ve gü-
cunü ispat ıçın yaygın bir soğuk savaş
içindeydiler. Birbirlerinin yanhşhklarmı
insafsızca eleştirdiler.
Bu arada ABD'nin hâkimiyetindekı
Batı dünyası, bu eleştirilerden faydalana-
rak kendi ıçlerine dönuk pekçok mahzuru
ortadan kaldırıcı gelişmeleri sağlayabil-
di. Ancak dış dunya ile ilgıli ilke ve ta-
vırlannda yeniden bir değerlendirmeye
gıtmeye yanaşmadı. Yenne göre baskı ve-
ya şiddet kullanarak, "milli menfaatler"
başhğı altına, 20. yuzyılda artık geçerli-
liği olmaması gereken pekçok maddeyi
doldurmakta bir sakınca görmedi. So-
nuçta, insanlık adına kendi vaz ettiği il-
keleri işine gelmediği zaman uygulama-
yan bir "buyük fiziki guç" ortaya çıkar-
mış, ama savunduğu ulkulerin bir "cihan
mefkuresi" haline gelebilmesi için müca-
defe ve destek verecek bir manevi ortamı
meydana getu-ememiş oldu.
Diğer yandan Batı'dan gelen eleştirilere
kulak tıkadığı bılinen Doğu Bloku hâki-
mi SSCB'nin birden bu eleştınleri duşün-
duğu ortaya çıkıverdi.
SSCB'nin esaslı bir özelestiri geçirip ye-
ni bir kimlik kazanmak uzere yola çıktı-
ğı görüldu. Sistemin gucu sanılan fakat
en buyuk özuru olduğu ortaya çıkan
"kapalılığı" adım adım aşarak "açıklığa"
(glasnosta) ulaşmayı hedef aldı.
"Glasnosf'un sadece içe dönuk bir si-
yaseti değil, Batı'nın aksine, dışa dönük
kendi içinden gelecek bir ivme ile hare-
kete geçirilmek zorundaydı. Çünkü uy-
gun bir zamanın gelmesini beklemekle
kaybedilmiş çok şey vardır.
Bugün bu Saddam Hüseyin'e kısmet
olmuş görunuyor. Mutlaka bu çizgi üze-
rınde yenileri de çıkacaktır. Edindiğimiz
izlenim, Ortadoğu halklaruıın demokra-
si arayışında "uzun yüruyuşe" başlamak
uzere olduklandır.
Dünyanın Ortadoğu'ya kendi kaderi-
ni tayin hakkı ve kendi kaynakları uze-
rinde tasarruf imkânı tanıma borcu var
mıdır, yok mudur? Cevap aranması ge-
rekli soru bu!
Ortadoğu'da iki tarafın davalanmn ne
olduğuna bakacak yerde, şahıslara bak-
makla yanılgıya düşülüyor.
Olaya bir Bush - S. Hüseyin tezatlığı
içinde bakıldığı zaman, şiddet ve zorba-
lık içinde olan Saddam Huseyin'in kar-
şısında, bölgeyi korumak için gelmiş
Bush'un yanında yer almamak imkânsız-
dır. Bu görüntü Bush'u da zor duruma
sokuyor. Cumhurbaşkanlığmı ve siyasi
kariyerini riskte gormesıne ve olaya açık
müdahale ile yaklaşmaya zorlanmasına
yol açılıyor.
Halbuki olaya, taraflann güttükleri da-
valar açısmdan bakılması doğru yolu bul-
Ortadoğu'daki açıklık ve demokrasi ihtiyacı da SSCB'nin
peyklerinin açıklık ve demokrasi ihtiyacından fazla
değildir. Ancak SSCB'den farklı olarak Batı dünyası,
Doğu blokundaki bu açılmayı desteklerken kendi etki
alamndaki ülkelerde böyle bir açıklık ve gerçek
demokrasi yönündeki değişmeyi teşvik etmek niyetinde
görünmemektedir.
bir tutarhlığı da hedef aldığı görümıek-
tedir. tlk safhada, SSCB güdumündeki
devletler de benzer "açıklık" ve "yeniden
yapılanma" sureçlenni yaşamak üzere ye-
ni hayatın içıne itihvermişlerdir. Bu ya-
pılırken sadece SSCB'ye yuk olanlann de-
ğil, SSCB menfaatine kullamlabilenlerin
de fırsat eş.itliğıne sahip olabilmiş-olma-
ları ilgi çekicidir.
"Glasnost" ilkesinin SSCB'nin dış si-
yasetinin tamamı ile butunleşmesi bekle-
nir. Aksi takdirde SSCB, dış dünyadan
kural dışı ılave menfaatler elde edebilen
Batı kansında eşit olmayan bir duruma
düşebilecek, hatta hızla bağımhhğa gire-
bilecektır. SSCB'nin bugün için Batı'nın
kaynaklanna ihtiyaç duyacağı ve haylı ta-
viz vereceğı kesindir, ama bunu ileridekı
bir teslimiyet karşıhğmd^yaptığı duşünü-
lemez. Üstelik Ortadoğu ve Irak'ta etkili
noktalar elde etmişken...
Açmazla karşı karşıya
Ortadoğu'daki açıklık ve demokrasi ih-
tiyacı da SSCB'nin peyklerinin açıklık ve
demokrasi ihtiyacından fazla farklı değil-
dir. Üstelik.buyuk kaynak imkânlanna
sahıp bu üikeler, kaynaklannı kaybet-
mektedirler. Ancak SSCB'den farkh ola-
rak Batı dünyası Doğu Bloku'ndaki bu
açılmayı desteklerken kendi etki alamn-
daki ülkelerde böyle bir açıklık ve gerçek
demokrasi yönündeki değişmeyi teşvik et-
mek niyetinde görunmemektedir. Orta-
doğu böylece bir açmazla karşı karşıya
bulunmaktadır.
Ortadoğu'nun "glasnost"a ilk adımı,
mamıza yardımcı olur. Batı ulkelerinin
ekonomiîeri petrole bağımlıdır; bu eko-
nomilerin devletlerinin petrol bulma ve
bu kaynağın ithalini ıstikrara kavuştur-
ma mecburiyeti vardır. Irak'm ve Arap ül-
keleri halklannın ise refahtan adil bir pay
almanın yollarını arama ihtiyaçlan var-
dır. tkisi de haklıdır. Bu iki davayı çatış-
tıracak yerde uzlaştıracak çareler aran-
malıdır.
Ortadoğu'da bu amaçla yeni zeminler
hazırlanmahdır. Petrol sahipleri ile pet-
rol ithal eden ulkelerin temsücilerinin ikili
görüşmelerini sağlayacak zeminlere ihti -
yaç vardır. Durum tespiti ve ortak tavn
geliştirme açısmdan altyapı çalışmalan-
nı yapacak ortak bir kuruluşa ihtiyaç var-
dır. Büyük petrol ithalatçısı ulkelerin, pet-
rol olayını dolayh yollardan etkilemek ye-
rine, durumlannı açıkca ortaya koyacak
bir teşkilata ve pazarhk yurutecek tem-
silcilere ihtiyaçlan vardtf.
Butun bu teşkilatlanmalar için derhal
harekete geçilmesi ve konuların dolaysız
görüşühneye başlanması en sağlam vol
olacaktır.
Türkiye bu zeminlerin hazırlanmasına
pekçok katkıda bulunabılecek bir ko-
numdadır.
Ancak böyle bir yolla, insanhğm 18.
yuzyıhn insanlık dışı anlayış ve yöntem-
lerine geri dönmekten korunup 21. yüz-
yıla daha adil bir dunya ile girme ümidi
olabilir.
Yann: Türkive'nin kooam
İstanbul Ticaret Odası'ndan Üreticiye... Tüccara... Tüketiciye Çağn!
tstanbul Ticaret Odası Üyeleri TüketiciyiKoruma Taahhütnamesi'yle
Daha kazançlı... güvenli ve daha çağdaş
bir alışveriş hayatım birlikte oluşturalım!
İstanbul Ticaret Odası Üyeleri Tüketiciyi Koruma
Taahhütnamesi'ni imzalamış bir ÎTO üyesi,
tüketiciye sundugu mal ve hizmetin,
• Kullanım ve tüketim amaçlanna,
• TSE'nin uyulması zorunlu standartlarına,
(o konuda bir standart mevcutsa)
• trO'nun mesleki kararlanna uygun olduğunu,
• Anlaşmazlık durumunda İTO'nun vereceği
kararlara uyacağını önceden kabul eder.
Tüketiciyi Koruma Taahhütnamesi...
Tüketiciler için güvenli... hesaplı... kazançlı bir alışveriş.
Üretici ve tüccar için tüketici tercihini kazanmak
demektir.
Üreticisiyle... Tüccarıyla... Tüketicisiyle...
Tüketiciyi Koruma Taahhütnamesi'ne sahip çıkalım.
Alışveriş hayatımızda yepyeni bir dönemi, birlikte
başlatalım.
£ Taahhötnameyı ımzalamış
ışyerlennın kapısında
göreceğımz bu amblem,
güvenli ve kazançlı alışvenşın
sımgesıdır
İSTANBUL TİCARET ODASI
Tetefon 511 41 50 (44 haü Telefax. 526 21 97
İstanbul Tıcaret Odası L'yelen Tüketiciyi Koruma
Taahhütnamesi'ni ımzalamak isteyen ûyelenmam
5114150(Dahılı 239) numaralı telefonumuzdan
İç Ticaret Murlürlüğü w baş\urmalan nca olunur