22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 EKİM 1990 CUMHURİYET/17 HAVA DURUMU Devlet Meteorotojı Işlen Genel Müdürtüğü'nden alınan bıigrye gö- re yurdun batı tesımlerı çok bu- lutiu, Marmara, Ege, gölle<" böl- gesi, Iç Anadolu'nun kuzey batı- sı ile Batı ve, orta Karadenız böl- geleri yer yer yağmurlu. öteki yer- ler parçalı bulutlu yurdun iç ke- sımlen sabah saatterinde sısli ge- çecek. HAVA SIÇAKLIĞI: Tüm yurtta artacak. RÛZGÂR: Güney ve batı yönierden hafif ara sıra or- ta kuvvette, yurdun kuzeybatı ke- simlennde kuvvetlice esecek. De- nizterimizde: Karadenız ve Akde- niz'de kıbie ve gûn doğusu, ötetcı denizlerimizde kıbteden TURKIYE'DE BUGÜN 3 ıla 5 yeryer 6 kuvvetinde saatte 10-21 yer yer 27 denız mıli htda esecek Dalga yükseklığı 0.5-1.5 Karadeniz açık- lannda 2 m. dolayında olacak Van Götö'nde rtava1 Par- çalı bulutlu geçecek Rüzgâr güney ve baû yönierden hafif ara sıra orta kuvvette esecek Gûi mutedil dalgalı olacak. Adara Mapazar M yaman Afyon Ağ-ı Anka» Antakya AntaJya Artvm Apfcı BaMesr Bıteak Bmgöl Brtlıs Bdu Bursa ÇsnattaJe Comm Oenak B 27° 13° Oyarbakır Y 21° 13° E*me A 22° 8°Eraincan Y 20° 7°Eraırum A 15° (PEshşeHr y 20*> 5°Gaaantep B 27" 13° (iresun B 25° 14° Gûmıişhane B S 16" 3°Hai*ân A Y 23°13°lsp>na ¥ Y 22°13°lsJanbul Y B 17° *>!zmir Y A 19° 4° Kars 21° 4°Manısa 20° 10° K Ntaas 19° 2°Mefsın 14°-4° Mu#a 20° 7 Muş 23° 7 Nıfide 20° 10° Onîu A 20° 3° KasOmomı Y Y 18" 7°Kays«n Y 22° W KırMare* Y 20° 1?» tonya Y 20° 4°Küühya Y 22° 11" Malatya 20° 3°Samsun 22° 6°S«rt 2O°13°Smop 23°14°Sıvas 15° -2° TelordaS 16° 6°Trataw 20° fTuncefı 20° 8 ° U ş * 21° 5° Van 20° 7°YO2ga[ 18° 3°Zongu*iafc Y 20° 12° B 26° 12° B 26° 15° Y 21° 14° A 18° 2° B 21° 2» Y 20° 10° B 16° 2° Y 21° 12° A 23° 7° Y 20° 12° Y 18° 1° Y 20° 10° B 20° 8° A 18° 3° Y 21° 8° A 17° 3° Y 21° 4° Y 18° 10° , bubOu isut CkJrtı A açık B-buluüu G-guneş» K-kartı S-stslı Y^aflmurto BULMACA 8 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 1/ Nişanlanan kıza ilk kez görmeye gi- dildiğinde erkek ta- rafından takılan ya da verilen armağan. 2/ Eski yapı ya da kent kalmtısı... Yur- dumuzda bir ırmak. 3/ Sazın en ince ses veren teli... Arapça- da "ben". 4/ Şalva- rın üstüne giyUen ve önde uzun iki parça- sı olan giysi... Ilkel bir silah. 5/ Neon elementinin simge- si... Yelin esişi. 6/ Birrcnk...Mikrop- tan ileri gelen hastalık. 7/ Hz. Mu- hammed'in çevresinde toplanan Müslümanlann tümü... Güney Ame- rika'daki dağ sırası. 8/ Dolleme... Türkçede ilgi adıh. 9/ Türk müziğın- de usul anlamında kuîlanılan söz- cük... Divan edebiyatında manzum bilmece. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Duyularla algılanabilen her şey. 2/ Çit, perde... Kaplıca. 3/ İnce talaş... Yızım. 4/ Birim... Söz- cük türetmek ya da sözcüğün görevini belirtmek için kullaru- lan biçim verici ses. 5/ Tek bir sanatçının tek bir çalgı ile verdi- ği konser. 6/ Bir nota... öç almayı amaçlayan gizli düşmanük... Derviş selamı. 7/ Yapay reçine verniği ve tutkalı üretiminde kul- ' lanılan beyaz ve billursu toz... Madencilikle ilgili kuruluşumu- zun kısa yazılışı. 8/ Kürekle yürütülen dar, uzun ve hafif bir tekne... Bir masal kuşu. 9/ Satürn gezegenine verilen bir başka ad. 60 YIL ÖNCE Cumhuriyet Venizelos geldi 29 EKİM 1930 Hükümetimizin misafiri olarak Ankara'ya gitmekte olan Yunan Başvekili M.Venizelos ile zevcesi, Hariciye Nazın M. Mihalakopulos ve maiyeti erkânı dıin Elli kruvazörü ile Yunanistan'dan limanımıza geünişlerdir. Yunan Basvekilini istikbal etmek üzere sureti mahsusada Ankara'dan gelen Hariciye Vekâleti birinci şube müdürü Nizamettin, kalemi mahsus müdürü Kemal Aziz Beyler misafirlerimizi getiren Elli kruvazörünü Marmara açıklannda bir motörle karşılayarak gemiye çıkmışlar ve kendilerine Türk hükûmeti narnına beyanı ' hoşamedî etmişlerdir. 1 Kruvazör istikbalcileri de aldıktan sonra yoluna devam etmiş ve saat üç buçukta Marmara ufuklarında görunmüştur. Peykişevket, . Berkısatvet ve Samsun torpidolanmız Yunan kruvazörünü karşılamışlardır. •«»senıılı Venûs ulnm fBANDO MU2İKASIÎ a -. » ^ ^ ı JHbıNk \l(Sl H' MESİKESİNOfJ 3w;nı- ' - - J—JLl' Tam saat 4'te Elli; yanında torpito muhriplerimiz olduğu . halde Haydarpaşa limanına yaklaştı. Binlerce halk Haydarpaşa istasyon meydanını ve sahilleri doldurmuştu. 30 YIL ÖNCE Cumhuriyel H.V. Velidedeoğlu'nun aemecı 29 EKİM 1960 Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, 147 profesör konusiyle ilgili olarak şunları söylemişdir: "—Üniversiteler Kanununun aldıfı yeni şekli görmeden ; bu hususta bir şe>r söyliyemem. Tasfiye meselesine gelince; bu arkadaşların her birini sever ve sayanm. Ancak, muhtar üniversiteler bünyesinde iç kontrol sağlanmadıkça bugün - olduğu gibi, korkarım ki yarının siyasi iktidarlarının müdahalesini gerektirecek haller her zaman zuhur edebilecektir. Ben bundan korktuğum için şimdiye kadar kendi ölçumde bu kontrolü kurmak için uğrastım, olmadı. Üniversite muhtariyetine ve fikir hürriyetine öteden beri çok bağlı bir öğretim üyesi olarak kendim için hocalıktan başka bir meslek veya memuriyet veya1 siyasi hayat düşünmüyorum. Eğer yeni kanunla üniversite ' muhtariyetine tamamen son verilmişse kendi kütüphanemde ve kendi fikir âlemimde çalışmaktan başka yol görmüyorum. Eğer muhtariyet devam ediyorsa, hocalık vazifeme devam edeceğjm!' H.V. VeHdcdeoila Nüfus sayımı 1960 yıh muvakkat nüfus sayımı neticeleri bugün açıklanmıştır. Daha evvel Devlet Bakam Nasır Zeytinoğlu'nun bir basın toplantısı yapacağı bildirilmişse de İstatistik Umum Müdürlüğü'nde toplanan basın mensuplanna Umum Müdür, Bakan ile telefonla konuştuğunu işlerinin çok olmasmdan gelemeyeceğini bildirdiğini söyliyerek, toplantıyı kendisi yapmıştır. Bu toplantıda açıklandığına göre nüfusumuz 27.776.069 olup 1955 sayımına göre 3.711.305 bir artış kaydedilmiştir. Buna göre Istanbul merkez 1.719.922, ilçe ve köyler 204.990 olup umumi nüfusu 1.924.912'dir. 1955 nüfus sayımına göre ıstanbul'un nüfusu 378.282 kişi artmıştır. Ankara ise merkez ve kazalar dahil olmak üzere nüfusu 1.316.879 olup 1955 nüfus sayımına göre 257.393 kişi artmıştır. îzmir şehrinin nüfusu 370.923, Adana'mn 230.024, Bursa'nın 153.939, Eskişehir'in 153.190'dır. GEÇEN YIL BUGÜN Cumhuh^t Varşova Paktı 29 EKİM 1989 Polonya'nın başkenti Varşova'da bir araya gelen Varşova Paktı üyesi 7 ülke birbirlerinin iç işlerine müdahaİe edilmemesi konusunda anlaşmaya vardılar. Varşova Paktı'nda düzenlemelere gidilmesini isteyen Polonya ve Macaristan'ın girişimleri sonucu, "Halkların kendi kaderleri ile sosyal, siyasal ve ekonomik gelişmeleri hakkında dışarıdan müdahale olmaksızın kendilerinin karar vermeleri" konusunda görüş birliğine varıldı. Böylece "Sosyalizmi kurtarmak amacıyla" bir sosyalist ülkeye mudahaleyi öngören "Brejnev Doktrini" resmen tarihe karışmış oluyor. OÜNYA'DA BUGUN Lenngrad Londra Madnd Mılano Montreal MosbM MûnhBdgrac Beriin Bonn Brûksel Budapes» Cenevre Ceayır Ddde Duta Franıdur; Gıme TARTISMA Bodrunılu Gönüllülerden Çağrı elbette, herkesin sorumsuzca kirlettiğini gidip temizlemek değildir... Asıl çözüm, kirletilmemesi bilincinin oluşmasıdır. Biz "Bodrumlu Gönüllüler", 11 yıldan beri çeşitli konularda kampanyalarımızı sürdürmekteyiz... Kampanyalanmızdan bi- ri de, çok önem verdiğimiz ve "Mavi Yol Yaşayacak" sloganı ile yinelediğimiz "Gö- kova Çöp Seferi"mizdır. Kamuoyu yaratarak geniş kapsamlı uyan yapmaktayız. Ülke çapmdaki çağnmıza uyarak, yurdun her yanından gelip, kam- panyamıza omuz veren gönüllüler ve Bod- rum'dan yine göniillü katılan teknelerle Mavi Yol'a demir almakta ve hep birlikte Gökova koylarında 5 gün süre ile tonlarla çöp toplamaktayız. Amaç, elbette, herkesin sorumsuzca kir- lettiğini gidip temizlemek değildir... Asıl çö- züm, kirletilmemesi bilincinin oluşmasıdır. Biz gönullüler, 28-31 ekim tarihleri ara- sında çöpleri ellerimizle toplayarak, bir ey- Iemi gerçekleştirmekte ve ülke çapında 'uyan' yapmaktayız. Bu konuda 1988 yılındaki 'Çöp Seferi'n- den önce bir proje geliştirmiştik. Bu pro- jemiz, sefere çıkmadan bir gun önce düzen- lediğimiz 'Mavi Yolun Çevre Sonınlan' adlı panelimizde açıklanmıştı. Her yıl yineledi- ğimiz panelin amacı da, yöneticilerle, gö- nüllülerin birlikteüğini sağlamak, sorunlara birlikte eğilmek, onlardan bilgi almak ve sorunlan aktararak, çözüme doğru güçlü adımlar atabilmektir. Dış görünüşü ile Akdeniz mimarisinin ozelliklerini taşıyan çöp evlerimiz, bacası, gumbilyası, nişi, beyaz badanası ve çiçek- likleri ile tek odah bir Bodrum evi görünü- mündedir... Estetik unsur ön planda tutul- 'Raciııe ve Bajazet" Bütün oyunlarını klasik çağdan seçen Racine, acaba niçin oyunda Istanbul'da geçen bir olayı işlemiştir? bu Cumhuriyet'in 15 Ekim 1990 günkü sa- yısında, Nurer Uğurlu imzalı "XI. Türk Tarih Kurultayı..." başlıklı bir yazı dikka- timi çekti. Yazarın burada, "dovuruculuk- tan uzak" yargısı, "kongre mi, kunıltay mı" tarttşması, açış konuşmalanndan yap- tığı alıntılar beni ilgilendirmemektedir. Üze- rinde durmak istediğim nokta, "Dünya Başkenti Istanbul" bölümünde sunulan bil- dirilerin -bu arada benim- fstanbul'u "si- yasi, költiir, sanat ve sosyal" yönleriyle ta- mtmaktan uzak olduğunun vurgulanmış ol- masıdır. Üç beş cümlelik bildiri özetlerinden yo- la çıkarak böyle bir yargıya varmanın an- lamsızhğını ve bu arada yetersizliğini belirt- mek isterim. Konuyu ana çizgileriyle bir- kaç cümlede aktaran bu özetler, bildirile- rin içeriği ve niteliği konusunda hiçbir za- man gerçek bir ölçü olamaz. Unutmamak gerekir ki bu özetlerin bir bölümü yalnız "hava basmak", Türk Tarih Kongresi'nde "bildiri sunmuştur" izlenimini yaratmak için gönderilmektedir. Çarpıcı bir başlık al- tında özet gönderen "muhterem âlim" kongre sırasında zaten ortada görünmez. Boylece bildiri daha da gizemli bir havaya bürünür. Ne var ki bu özet, her türlü akademik Uerleme, yükselme, atama ve görevlendir- melerde temel alınır. Bu bakımdan özetle- re dayanarak bildirileri değerlendirmek son derece sakıncah ve tehlikelidir. Bu yüzden bildirileri toptan "mahkûm" etmek, kara- lamak yerine, bunlardan hangilerinin su- nulduğunu öğrenmek, birkaçını yerinde iz- lemek ve gerekli eleştirileri sıcağı sıcağına yapmak daha tutarlı olurdu. Benim sunduğum ve Bay Uğurlu'nun "yetersiz" damgasını yiyen "Racine ve Bajazet" konusuna gelince: Bu bildiri, ünlu Fransız şairi Racine'in işlediği "Bajazet" trajedisi çerçevesinde XVII. yüzyılda Fran- muştur. Çöp Evleri; ÇaU, Löngöz, Yedi Adalar ve Balıkçı Koyu olmak üzere dört koyda in- şa edilmiştir. Biz gönüllüler, Mavi Yol'da çöplerin bu evlere bırakılmasını istiyoruz. Ayrıca, he- defimiz sadece Gökova Körfezi değil, kir- lilik oranı yüksek olan lüm -kıyılardır. Bu sorunun çözümlenebilmesi için de, daha çok sayıda çöp toplama teknesine ve çöp evlerine gereksinim vardır. Yine Bodrum'dan gönullü olarak katı- lacak teknelerle Mavi Yol'a demir alaca- ğız.. Yine tüm yurda çağrı yapıyoruz... Yurdumuzun her yanından gelecek gönül- lüler ile Mavi Yol'da gönul birliğine vara- cağız. Ancak, bu kez çözüme doğru bir adım olarak nitelediğimiz çöp teknemiz ve çöp evlerimizin işlevini sürdürüyor olmasının verdiği iç huzuru ile 'Çöp Seferi'mizin bu yıl 'Çöp Şöleni'ne dönüşeceğini umut ediyoruz. Ayrıca bu yıl ülkemizdeki tüm tekne sa- hiplerine, yatçılara, yat işletmecilerine tek- neleri ile birlikte bize katılmaları için ses- leniyoruz... Lütfen, bulunduğunuz limandan demir aJınız... Mavi yolda buluşalım... Sorunla- rımıza hep birlikte eğilelim... Fikir birliği- ne varalım... SAYNUR GELENDOST Bodrumlu Gönüllüler sa'daki Türk görüntüsünü ele almıştır. Bü- tün oyunlannı klasik çağdan seçen Racine, acaba niçin bu oyunda Istanbul'da geçen bir olayı işlemiştir? Olayın tarihsel boyutu nedir? BB oyun, Fransız kamuoyunu ne öl- çüde etkilemistir? Oyun neden 1672 yılın- da yazılnuş ve aynı tarihte oynanmıştır? Ve daha bir dizi sorunun yanıtı, bildirinin su- nuluşunda açıkJanmaya çalışılmıştır. Unut- mamak gerekir ki 1672 ocağında Hötel de Bourgogne'da "Bajazet" trajedisinin sah- nelendiği günlerde Beyoglu'nda Fransız el- çiliğinde de Moliere'in komedileri oynanı- yordu. Ama bizim "Dünya Başkenti Istan- bul"umuzun bundan haberi yoktu. Ham- mer tarihinin Türkçeye çevrilmesine kadar da olmayacaktır. Görebildiğim ve anlayabildiğim kadany- la Bay Uğurlu, eleştiriye ve katkıya meraklı biri. Ancak bu eleştiriler, tutarlı ve gerçekçi olursa yararlı olur sanırım. PROF. DR. ZEKt ARIKAN Ege Üniversitesi Edebiyat Fak. Tarib Bölümü/lzmir Toprak İçin Evrensel Çağrı Ulkemizde her yıl erozyon nedeniyle denizlere, göllere ve barajlara gönderdiğimiz toprak 0.5 milyon m 3 'tür. İleri ülkelerle kıyaslarunca bu rakam çok büyüktür. çapta havadan çekilen fotoğraflardan ya- rarlanarak ve arazide bazı incelemeler ya- parak karara varabilmektedirler. Nerenin tanm, nerenin orman ve nerenin otlak alcuıı olması gerektiği bu şekilde saptanmaktadır. Ulkemiz için böyle bir plan yapılnus değil- dir. Yapılanlara da kimse uymamaktadır. Bu durumun doğal sonucu olarak; bilim- sel düşüncelere göre orman veya otlak ol- ması gereken yerlerdeki topraklar kazıl- makta ve toprak erozyonu arttırılmaktadır. Sayın Mabmut Yağmur'un 5/10/990 günlü Cumhuriyet'te çıkan "Evrensel Çagn" isimli yazısmı dikkatle ve buyük bir zevkle okudum. Her bakımdan son dere- cede güzel ve hakL olan bu yazıya, bazı ila- veler yapmak istiyorum. Ülkemiz toprakları, diğer ülkelerdekine kıyasla çok daha fazla bozulmaktadır. Top- rak erozyunu çok büyük boyutlara ulaşmış- tır. Bunun sebebini sadece sanayileşmemiz- de aramamız doğru değildir. Büyüyen şe- hirlerimizin ve kurulan fabrikalanmızın, topraklanmıza bir miktar zarar verdiği doğ- rudur, fakat bu zarar küçük kalmaktadır. Batı Avnıpa ülkelerindeki kad.r büyük bir sanayileşmemiz olsa, o zaman sanayiden dolayı topraklanmızın zarara uğradığını söyjeyebilirdik. Ülkemiz topraklarına en büyük zarar, arazilerimizin özelliklerine uygun şekilde kullanılmamasından gelmektedir. Bugün Afrika ülkelerinin çoğunluğu, arazilerini Avrupalı uzmanlara incelettirmekte ve ne- reyi ne şekilde kullanması gerektiğini mey- dana çıkarttırmaktadır. Uzmanlar büyük Tarım yapılan yerlerde de erozyona karşı alınması gereken önlemler alınmamaktadır. Örneğin; yamaçlardaki tarlaların iniş doğ- rultusunda sürülmemesi, eşyükselti eğrile- rine (tesviye münhanilerine) paralel sürül- mesi gerektiği halde böyle yapılamamakta- dır. Tarlalar iniş doğrultusunda sürülürse, yağmur suları süratle aşağıya iner ve top- rak taneciklerini de beraberinde sürükler. Yatay sürülürse her çizgi bir küçük baraj oluşturur, hem suyun hem de toprak zer- relerinin tarlada kalmasını sağlar. Ulkemiz- de bu basit kurala dahi uyulmamaktadır. Anadolu seyahatlerinde çevrelerine dikkat edenler, yeni sürülen yamaçlardaki tarla- larda, pulluk çizgilerinin yukardan aşağı- ya doğru uzandığını kolaylıkla görebilirler. Ulkemizde her yıl erozyon nedeniyle de- nizlere, göllere ve barajlara gönderdiğimiz toprak 0.5 milyon m"tür. İleri ülkelerle kı- yaslanınca bu rakam çok büyüktür. Her yıl bir Kıbns adası kaybetmekteyiz. Yapılan bilimsel incelemelere ve kaba bir ölçüye göre ulkemizde tarıma elverişli ara- zi 17 milyon hektardır, fiilen tarım yapılan ise 27 milyon hektardır. Yani tanm yapıl- maması gereken 10 milyon hektar alanda tarım yapılmaktadır. Bilime ters düşen bu hareketimiz, topraklanmızın mahvına se- bep olmaktadır. Dere kenarına kurulmuş bir fabrikanın atıkiarıyla dereyi kirlettiğinden şikâyet ederken, o fabrikanın arkasındaki ve dere- nin iki yanındaki yamaçlardan gelen top- raklann dereyi ne kadar çamurlaştırdığını düşünmek gerekir. Kanımızca; ülkemizdeki toprak erozyo- nunun sulanmıza ve en kıymetli doğal kay- nağımız olan topraklanmıza verdiği zarar, fabrikalanmızın verdiğinden çok fazladır. Prof. Dr. TAHStN TOKMANOGLU Orman Mühendisleri Odası Başkanı Turkey-Hindi Adı Değişmelidir 9 Hindinin ille de kötü bir şey olduğunu nereden çıkartıyorsunuz? Hem kim bilir, belki birilerinin dilinde de Amerika tavuk anlamına geliyordur; dünyada binlerce dil var. Nur Yaycıoğlu adlı psikolog arkadaşımı- zın 8 Ekim 1990'da Tartışma köşesinde ya- yimlanan "Turkey-Hindi Adı Degişmelidir" başlıklı yazısında insanı ilk çarpan nokta, medenilerin surlarına aba- nıp abanıp bir türlu istilayı başaramayan göçebe kabilesine özgü o koyu şovenizm ve aşağılık kompleksi. Hemen ardından da inanılmaz bir aymazlıkla atlanan iki "küçük" ayrıntı: İlki, değiştirmemiz gerek- tiği savunulan, başkasının dili; ikincisi de dünya, biri fngiliz, öbıiru Türkce konuşan iki insan topluluğundan oluşmuyor. Ama Nur Hanım'm mektubundaki mantıksızlık- lar bunlarla bitmiyor. 1. Sovyetler Birliği'nde isim değişikliği duşünulmesinin, Nur Hanım'ın problemiy- le ilgisi yoktur. Bu devlet, gerçekleşen sis- tem değişikliğinden ötürıi, eski sistemi yan- sıtan adını değiştirmek istemektedir. 2. Kişisel gelişimindeki en önemli kay- nağın, TV'deki ÂBD dizileri olduğu anla- şılan Nur Hanım'ın sandığı gibi "yabancılar" değil, sadece "Ingilizce konuşanlar" için Türkiye ve hindi sözcük- leri eşanlamlıdır. Kendileri bu konuda öy- le koşullanmış ki "land" meselesini savun- mak için verdiği örneklerin hepsi de tngi- lizce. Bir tek Deutschland hariç; eh, Ger- many dese olmayacak tabii. Ötekilerden de -haliyle resmi dili Ingilizce olan- England hariç, hiçbiri o devletin kendi dilindeki adı değil. Onun verdiği örnekler - Finland, Pö- land, Switzerland, Ireland- bu ülkelerin İn- gilizcedeki adlandır. Gene bu koşullanma- nın bir başka uzantısı da arkadaşımızın, yıl- başlarında "...dünyanın her köşesinde, hin- di yemeği hazırhklan..." olduğunu zan- netmesi. 3. Çift anlamlı sözcükler ve bunun so- nucu "kötü tesadüfler" bir dilde vardır. (Örneğin, Ingilizcede en yaygın erkek isim- lerinden biri olan John, argoda kenef an- lamına gelir.) Ayrıca bir dildeki sözcük, bir başka dilde farklı (bazen "nahoş") anlam- lara gelebilir de. Almaniar, "Kardeşim lüt- fen o çirkin sözcüğü deği^tirip sadece "po- po"yu kullanın, bizim en büyük şairimize karşı saygısızlık olujor," dese, Can Yücel fena bozulurdu herhalde. Ayrıca kavram- lar da dilden dile değişir; hindinin ille de kötü bir şey olduğunu nereden çıkartıyor- sunuz? Hem kim bilir, belki birilerinin di- linde de Amerika tavuk anlamına geliyor- dur: dünyada binlerce dil var. 4. Diğer bir ulusal hassasıyetımıze gelin- ce... Eğer onun bunun başkentini, harita- daki yerini, kaç ton buğday sattığıru kafa- lara d'oldurmak meziyetse, Türkiye'nin ha- ritalardaki yerinin bilinmemesi cahilliktir tabii ve Türkiye'nin adının, dilin birinde hindi anlamına gelmesiyle de hiç ilgisi yok- tur. Franstzlann haritalannda "Turquie" yazıyor, bu kelime Fransızcada hindi falan demek değil ve eminim haritadaki yerimi- zi bilmeyen Fransız da çoktur. Tıpkı öm- ründe görmediği New York'un sokak ad- larını ezbere bilen, ama Ruanda'nın, Bur- kina Faso'nun Turks ve Caicos Adalan'- nın, Surinam'ın haritadaki yerini bilmeyen on binlerce Türk olduğu gibi. Dünyanın bir bölümu karşısında sürekli kendimizi aşağılayıp, inanılmaz komplek- sler içinde kıvranıyoruz; aşağılayıcı, saldır- gan ve şoveniz. Her şeyimizi TV dizileri şe- killendirdiği için ırkçılığın bile sadece siyah düsmanlığı olduğunu sanıyor ve ırkçı olma- makla övünüyoruz. Acaba artık şu dünya- daki yerimizi, geleceğimizi ve kendimizi iyi- ce bir sorgulayıp bu kişiliksizlikten silkin- mek için çok mu geç? EMİNE ÖZTÜRK Kızıltoprak/İstanbul POLTITKA VE OTESI MEHMED KEMAL Cumhuriyetin İlanı... Atatürk'ün cumhuriyeti ne zaman düşündüğü tartışmalı- dır. Cumhuriyet sözcüğünü Atatürk, ilk kez 1919 yılının 7/8 temmuzunda Mazhar Müfit Kansu'ya soylemiştir. Bunu Maz- har Müfit şöyle anlatır: "Paşa, vatanın kurtulmasından sonra cumhuriyet ilanının şart olduğu hakkındaki düşünce ve mancını bir kez daha sağ- ladıktan sonra: —Mazhar Müfit, not defterin yanında mı, diye sordu. —Hayır Paşam, dedim. —Zahmet olacak, ama bir merdiveni inip çıkacaksın. Al gel, dedi. Neredeyse sabah olacaktı. (..) Not defterini alıp geldim. —Ama bu defterin bu yaprağını kimseye göstermeyecek- sin. Sonuna değin gizli kalacak. Bir ben, bir Süreyya, bir de sen bileceksin. Şartım bu, dedi. Süreyya da ben de: —Buna emin olabilirsiniz Paşam, dedik. Paşa bundan sonra: —Öyle ise önce bir tarih koy, dedi. Koydum. 7/8 Temmuz 1919. Sabaha karşı. Tarihi sayfanın üzerine yazdığımı görünce: —Pekâlâ, yaz, dedi. Zaferden sonra şekli hükümet cum- huriyel olacaktır. Bunu size daha önce de bir sorunuz üzeri- ne söylemiştim. Bu bir; iki, padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır. Üç, örtünme kal- kacaktır Dört, fes kalkacak, uygar uluslar gibi şapka giyile- cektir. Sözün burasında kalem elimden birdenbire düştü. Yüzü- ne baktım. O da benim yüzüme baktı. Bu, gözlerin bir takı- lışta birbirlerine çok şey anlatan konuşuşuydu. Paşa ile za- man zaman senli benli konuşmaktan çekinmezdim. —Neden durakladın deyince: —Darılma, ama Paşam, sizın de hayalperest yanlarınız var, dedim. Paşa gülerek: —Bunu zaman belirler, sen yaz. dedi. Yazmayı sürdürdüm: —Beş, Latin harfleri kabul edilecek. —Paşam, yeter yeter, dedim. Cumhuriyet ilanını başara- lım da üst yanı yeter. Defterimi kapadım ve koltuğumun altı- na sıkıştırdım. Inanmayan bir adam tavrı ile: —Paşam, sabah oldu. Siz oturmaya devam edeceksiniz, hoşçakalın, diyerek yanından aynldım. Gerçekten gün ağar- mıştı. Süreyya da benimle beraber odadan çıktı." Atatürk'ün, cumhuriyeti daha ayaklanma yıliarının başın- da ve içinde düşûndüğünü sezenler vardır. Yabancı kaynak- jardan bu daha sonra öğrenilmiştir. Şevket Süreyya Aydemir İngiliz kaynaklarında bir Amiral Vesek'ten söz eder. "O zamanki İngiltere hükümetinin ve genelkurmayının gö- rüşleri, çelişkileri, verilen raporlar... Amiral Vesek, ilk kez Türkiye cumhuriyete gidiyor, diye Hariciye'ye yazabilmiştir. İlk anlayanlardan bıridir. Türkiye'de Atatürk yeni bir hükümet- ten söz etmiştir." özel oturma ve konuşmalarda ülkenin geleceğine ait ko- nuşmalar, söyleşiler, tartışmalar olmuştur. Özel konuşmalarm dışında birisi çıkıp da, "Savaştan son- ra padişah devrilecek, hanedan yıkılacak, yerine cumhuri- yet ilan edilecek" dese, herkes diyene deli değilse bir aca- yip gözle bakar. Sonraki anılarda kimi izler vardır. Sakarya Savaşı'ndan sonra Sivrihisar'da Yakup Kadri Ka- raosmanoğlu, İsmet Paşa'ya: "Bu işin sonu ne olacak, Paşam" diye sorar, "Ne olacak, cumhuriyet olacak" yanıtını alır. Bu konuşma Yakup Kadri ile İsmet Paşa arasında geçer. Anadolu hükûmeti Meclis'in kuruluşu ile başlar. Ondan ön- ce vatanı kurtarmaya çalışan dağınık güçler vardır. Meclis'in kurulup açılmasıyla ki ortada birotorite vardır. Meclis, hükü- met ve onun ordusu... Cumhuriyet nice sonra ilan edilecek- 4ir. Bunu çok önceden düşünenler ve akla koyanlar vardır. Başta Atatürk geliyor. ÇAUŞANLAREV SORULARI/SORUNLARI YILMAZŞİPAL "Zorunlu hizmetle yükümhiydüııf SORU: 1950 yılında Köy Enstitüsii mezunu olarak, 18 va- şımı doldurmadan öğretmenliğe başladım. Hem de 3803 saytfı yasa uyannca 20 yıl zorunlu hizmetle yü- kümliiydüm. 4357 sayılı yasanın 2. maddesinde belirtilen husus- lan, süresinde yerine getirdigim için asıl oğretmenli- ge geçirildim. Bu maddenin son paragrafında "Öğretmenliğe gecirilenlerin stajyerlikte bulunduk- lan müddet tekaütlüklerinde fiili hizmet sayüır" den- mektetir. Emekli oluncaya kadar hiçbir sonın çıkmadı. 1981'de emekli olduktan sonra emeklilik işlemlerin- de, 18 yaşından önceki hiztnetlerim fiili hizmet ola- rak kabul edilmedi. Yazılı ve sözlu başvunılanma 3803 ve 4357 sayılı yasalann geçerli olmadığı ve iş- lemlerin 5434 sayılı TC Emekli Sandığı Yasası'na göre yapıldığı bildirildi. Arada başvurulanmı sürdürdüysem de bir sonuç alamadım. Bu konuda Danıştay kararı var mıdır? I.K. YANIT: 19 Ocak 1943 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan, 4357 sayılı yasanın 2. maddesine göre "tlkokul öğretmenliğine yeni tayin edilenler bir yıldan üç yıla kadar stajyer olarak çalı- şırlar." Aynı maddenin son fıkrasında da "öğretmenliğe geci- rilenlerin stajyerlikte bulunduklan müddet tekaütlüklerinde fiili hizmetlerine sayılır" hükmüne yer verilmektedir. 4357 sayılı yasa kapsarmnda geçirilen staj süresinin emekli- lik yönünden değerlendirileceği açıktır. Genel olarak TC Emekli Sandığı Yasası ile tanınan haklar- dan yararlanabilmek için 18 yaşını bitirmiş bulunmak koşulu aranmaktadır. Ancak "Bir meslek ve sanat okulunu bitirenlerden, Türk Me- deni Kanunu hukümlerine göre kazai rüşt kararı almak sure- tiyle Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı'na tabi ve öğrenınileri ile ilgili görevlere atananlar" için 18 yaş koşulu aranmayacaktır. Devlet tarafından okutulup, zorunlu görev yükümlülüğü olan ve 18 yaşın dolumundan önce kazai rüşt kararı aranmaksızm meslekleri ile ilgili görevlere atananlara, uygulama nasıl yapı- lacaktır? Danıştay 10. Daire'nin 13.2.1980 tarih, 1976/2654 esas ve 1980/275 karan: * "18 yaşm dolumundan önce mecburi hizmet yükümlülü- ğü nedeniyle geçen hizmetin emeklilik tahsisinde değerlendi- rilmesi gerekeceği" hakkmdadır. * Kaynak: Emrullah Damar, TC Emekli Sandığı Mevzuaö 1987, sayfa 376 I M Z A G U N U 29 Ekim 1990 Pazartesi 13,00-17.00 RIFAT ILGAZ HALİL NEBİLER Cumhuriyet Kitap Kulübü Kastamonu Temsilciliği ÖZKAN KİTABEVİ Yer: Cumhuriyet Cad. No: 24
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle