03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyel Sahıbı CLjmhunyeî Maibaacılık \e Gazetecıhk Turk \nornm Şırkeîi adına Nadİr Nadl 0 Geneİ ^3>ın Muduru Hasan Cemal, Müessoe Huduru. Emine Lşaklıgil, Yazı Işlen Muduru Oka> Gonensin, 0 Haber Merkezı Muduru \alçin Bay*r, Savta Duzenı >oner .menı \U Acar £ Temsılcüer Ahmfl Tan, 1ZMIR Hikmei Çtiinkata. \DA\A. ÇelİB tigenogtu U Poln ka (HaJ Bfl^laagK. Dts HaberleT trgua Baicı. Ekonomı Cragb Tariıu. 1$ Scrıdıka >nkna hrirart. kutur trtal tnw htanbui Habenen krraal huçuk. tjıum Oacat $•>•*&, Haber Ara$iırma Imtd Bcrka*. Vun H=wr!e- Ntcdei Doftan Spor Danısmam AMvlkadtr ^ncrinta. r>2 tazılar fcercm Çaiçku, \rasmma ^fcın Alpa>. DJJCIHIK \Mullali \ancı 0 ksorJtna'?- Akmtt Kormlsu % Ma Ijıer E/ol Lrkut £ Mu~aseDe Balraı tea*r 0 Buts e-Plar ama ***$! OfmubeşeogİB £ Rckla- Ajy Torw 0 Ek >JMr« Huhs *k>ol 0 ldare HUSTMII Oınr 0 [slcme Ondcr Çrtık 0 Bı.g. >iem Natl lıal £ Pem-d Se*ft BosfMcw«l<ı \cvın kunttu Baskan Nadır NMI Ofct« Akbal. >tiçm Bmytr Htuı (nnal. HıkoMI (,f(lBk«y« Ok«- Ahn Scso« -r Yavan Cumhunvcı Maıbaaalık -e Gazetecılık T \ Ş Turk Ocafı Cad 39 41 U ' U ISE Pk 246 Is-^nbul Te 512 0! 05 (20 hao Tel« 22246, F « Ü> 326 60 ""2 0 fltro'jr \skan. 2ı>a Gokajp Bh înküap S So 19 4. Tel 133 11 4141 Tdcı 42344, Ftx (4) 133 05 65 0 tznar H Zıva Biv 1352 S. Z'3 Teİ 13 12 30, Teta. Î2359. Fan (51) 19 53 60 9 Adant I-Tûnu Cad l>9 S No I Kat 1. Td 19 3" *2 (4 han Tdc* 62H5 Fax O l 19 2? 78 TAKVIM: 22 EKIM 1990 Imsak: 4.50 Guneş: 6.15 Öfile: 11.54 Ikindı: 14.52 Akşam: 17.22 Yaısı: 18.41 ABD'deyeni moda Kasadaki ayakkabıSpor ayakkabılarında büyük rekabet sürerken en pahalı markalar, satışı arttırmak için her ayakkabıya bir banka kasası ikramiyesi vermeyi vaat ediyor. ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK — Kay kay devriminin basketbola dayalı dev radyo çalarlan ve rap ile ka- nştırdığı sağlıklı yaşama bulaş- tırdığı yaratıcılık, kendini en fazla atletik ayakkabı alanında belli ediyor. Boyutları ve fiyat- ları (100 dolar ve üstü) sürekli büyüyen, özellikleri sürekli çe- şitlenen atletik ayakkabılar bir tür üstünlük simgesi haline gel- meye başladı. Reebok, Nike, L.A. Gear, Adidas, Tiger, Puma, New Ba- lance, havalı, havasız, ortope- dik, kalkık burun, kut topuk, bilekli, bağcıklı, bağcıksız ast- ronomik fiyatlarda satılan ko- caman spor ayakkabılannı bir- biriyle yarıştırmaca çabası ala- bildiğine sürüyor. Üzerlerinde çeşitli kıymetli taşlar, nadir ipekkr, artistik de- ri desenler, dayanıklı naylonlar, yüksek teknoloji uyumlu, ge- rektiğinde kendiliğinden şişen şişkotlar bulunabilen bu ayak- kabılann bazılan öyle pahalı ki özellikle New York gibi deri ce- ket, altm zincir uğruna çatış- malann olduğu bir yerde şidde- te teşvik öğesi olabiliyor. Bu nedenle en pahalı marka- lann satışı arttırmak için her ayakkabıya bir banka kasası ik- ramiyesi vereceklerinden söz ediliyor. Ayakkabılar banka ka- sasına konduktan sonra sahibi boynuna sık bir zincirle ayak- kabı sahiplik belgesini asacak. Altın, gurauş, bakır gibi de- recelerine uygun yaldızh sahip- lik belgeleri aynca ayakkabıla- rın izahlı bir krokisini de bann- dıracak. Asıiındığında koparı- lamayacak sağlam bir zincir ve yutılrnayan mum> r aL kalıplarda taşınacaklar. Çaünmasına karşı güvenlik önlemi olarak belge- ye sahibinin ayak başparmağı izinin de basılacağı öne surülü- yor. Yalnız arada bir bazı sorun- lar da çıkıyor. Örneğin "Push" grubu Nike'tan yaptığı satışlar oranında siyahlara iş vermesi için talepte bulundu. "Push"un ruhani lideri Rahip Crider, Amerikalı siyahların lideri Jes- se Jackson'ın bir ozentisi ola- rak biliniyor. Nike ayakkabıla- rı en fazla siyahlara satılıyor. Bu durumda Nike'ın bütün kadrosunu değiştirmesi ve yeri- ne siyahları işe alması gereki- yor. "Push", Nike teklifı kabul et- mezse boykota ba$layacağını açıkladı. Nike teklifı geri çevır- di. Push boykot çağrısı yaptı. Boykot sonucunda Nike en iyi sezonunu yaşadı. Satışlar yuz- de yiız arttı. Mümtaz Yener, 1940'taoluşan Yeniler Grubu'ndan buyana resminigeliştirme çabasında Makine ve karınca ressaım"Gerektiği kadar çırakhk dönemi geçirmemişiz. Figüratif resmi öğrenmeden, eğitimimizi yarıda bırakıp soyut resim denemelerine kalkarsak orada da çıkmaza saplanırızî' ALPAY KABACALI ~ Sarı muşambalı, kukuletalı, sarı çizmeliydi balıkçı. Elinde makas... Çevik adımlarla merdi- venleri tırmandı... İkinci kata gelince, kendisini bekleyen res- samların ve çağrıların bakışları arasında, salonun kapısına geril- miş balık ağını kesti... Yeniler Grubu'nun Beyoğlu'n- da, Basın Birliği'nin ikinci ka- tında düzenlediği Liman Sergi- si böyle açıldı. Takvimler 10 Ma- yıs 1941'i gösıeriyordu. Resim ta- rihine geçen bu sergi için, konu- lanru deniz emekçilerinden, Ha- liç kıyılarından alan tablolar hazırlanmıştı. Yeniler'in sergileri 1950'ye ka- dar sürdü. Edebiyatta "1940 Ku- şağı"nın çıkışıyla çakışan bu et- kinlik içerisinde yer alanlar, o kuşağın yazarları gibi, toplum sorunlanna ağırlık vermenin ya- nı sıra, özde ve biçimde yenilik arayışındaydılar. O dönemde fi- gür bile bir yenilikti Türkiye res- mi için. Batı, ta Yunan sanatın- dan bu yana figürü resmin baş köşesine yerleştirmişti. Bizde ise, Batı anlayışına dönük resim sa- natını baslatanlar ve onları izle- yenler, bir ikisi dışında, doğa gö- rünümlerine ağırlık vermişlerdi. Yeniler'den Mümtaz Yener'i PORTRE MÜMTAZ YENER Çizgi, tasarım, istif başarısı MLMTAZ YENER - Hiçbir sanatçı, "Kim- seve bir şev anlatma kaygım yok" diyemez. İstanbul'da doğdu. Gelenbevi Ortaokulu'ndan sonra Guzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenim gordu (1935-40). "Yeniler Grubu" içerisinde yer alarak Liman Sergisi (1941) başta olmak uzere. birçok karma sergıye katıldı. Bir ara sinemacılıkla uğraşu, iki film yönetti (Papai\a, Binnaz). Akşam gazetesi ambar mudurluğunden emekli olunca, resim çalışmalarına ağırlık verdi. 1978'den bu yana on iki kişisel sergi açan Mümtaz Yener, toplumun çeşitli kesimlerini çizgi, tasarım ve istif yetkinliğiyle tuvaline aktaran başarıh bir ressam olarak tanınıyor. Istanbul Belediyesi'nin düzenlediği "Fetih Yıldonumu" yarışmasında Rumelihisarı tablosuyla başan (1953), Turkiye Ressamlar Cemiyeti'nin yarışmasında Karıncalar Geliyor tablosuyla Altın Baykuş Birincilik Ödulu'ne (1969) değer goruldu. tanıtmak için gerekli olan bu gi- rişten sonra başa donelim. BabaSı deniz subayıydı. Kasımpaşa'da otururlardı. Ilko- kulda tahtadan kayıklar, sandal- lar yontardı. Ortaokulda tanker- lerin, şileplerin, Şirket-i Hayri- ye (Denizcilik Işletmesi) vapur- lannın resimlerini çizip boyama- ya başladı: 66 numaralı Bogazi- çi'ni, 74 numaralı Altınkum'u, 68 numaralı Sütlüce'yi... Sarı ba- calı, yakışıklı gemileri... Giderek bunların maketlerini hazırlama- ya girişti. Içlerine saat zembe- reklerinden makine koyuyor, tahtadan pervane takıyor, bah- çelerindeki büyük havuza salıve- riyordu... Sevmediği derslerde, gizli gizli resim yapıyordu. Günun birin- de İngilizce öğretmeni onu sıruf- la ilişkisini büsbütun kesmiş, önundeki resimle uğraşır du- rumda yakaladı: "Bir el, defle- rimi sıranın iistunden aldı. Ben o zaman anladım, ayaga kalk- üm. Defteri kanştırdı. Kalıncay- dı; içinde herkese gosterilmeye- cek resimler de vardı. 'Öğret- menler odasında beni gör' dedi. Çok sert bir bayan öğretmendi fngilizceci." Mümtaz Yener, ayakları geri geri giderek yanı- na vardı: "Beni oturttu. 'Bir de- fa İngilizce dersinde resim yap- mak kabahat' dedi. 'Çalışmala- rını beğendim. Ama bazılanmn konuları iyi değii; diye ekledi. 'Sana ceza vermeyeceğim. Hat- ta, Ingilizceden biraz gerisin, is- tersen ders de verebilirim. Belki ileride bir sanatçı olursun. Ya- bancı dil de bir sanatçı için çok lüzumlu. Senin yerinde olsam. Güzel Sanatlar Akademisi'ne gi- giderdim bu okulu bitirdikten sonra,' dedi. Defterimi geri ver- di. O tavn beni çok etkiledi. Akademiye girmeye karar ver- dim. Sonradan ders de verdi ba- na. Birçok Fransız şairinin ad- lannı ondan öğrendim. Baude- laire'den, Shakespeare'den çevi- riler yapardı derslerde. Çok ya- rarlandım." 1935'te akademiye yazıldı. Nazmi Ziya'nın ve Çallı'mn atöl- yelerinde çahştı. Sonra 'Leopold Levy geldi. Yeniler Grubu'nu kuracak olan Mümtaz Yener, Avni Arbaş, Nuri İyem, Fethi Karakaş, Selim Turan, Agop Arad, Turgut Atalay onun atöl- yesine aynldılar. Unutulmaya- cak anılarla dolu yıllar geçip de akademi öğrenimi sona erince, resim dışında bir işle uğraşma- makta, sanatlanndan ödün ver- memekte direndiler. Yeniler Grubu, 194O'lı yıllar boyunca Taksim'deki Fransız Konsoloslu- Aheste çek kürekleri, Haliç uyanmasın Kıyıda üç kayık boyanıyor allı morlu. Kayıkçı yüreğinin sevgisini katıyor o renklere, daha sıcak oluyor renkler. Eyüp iskelesine bir gemi yanaştı Üsküdar'dan. Yolcularını indirdi kaptan. Selam yerine öttürdü geminin düdüğünü kayıkçılara. Boya sonrası isim yazılacak kayıklara, sonra da törensiz indirecekler Haliç'te denize, ardından ver elini Sütlüce. ERDAL YAZICI Her iki yakadan kayıklar sü- zülüyor karşıya; Eyüp-Sütlüce arasına köprü kurmuş bu kayık- lar; tam ytız kayık Sütlüce ve Eytip hattında; dizseniz sandal- lan yan yana inci gibi bir bir olur size bir köprü... Haliç kat- ran gibi; kurşun rengi hâkim su- da; hani mavi ve tonları; oysa bir zamanlar "gözümün mavisi gibi" maviymiş Haliç; nereye gitti o "gözümün rengi"? Kurda, kuşa, yılana, çıyana mı sorsam, nereye yitti gitti o mavilik! Siz Haliç"in "karalığı"na bakıp da içinizi karartmayın. Kayıklar çi- çektir renk renk. Havanın ve su- yun kurşuniliğine inat, menek- şe ve karanfü gibi açrruşlardır. "Altın Boynuz"da... Kürek çeke- nin yüreği gibidir kayıklar: Saf ve temiz... Uzaktan sinek vızıkısı bir ses duyuldu Eyüp'ten. Sütlüce'den bu yana yanaştıkça anlaşıldı bu ses: Bir kayığın motor gürültü- sü. Bütün kürek çekenleri solla- dı bir bir... 35 yıldır Haliç'e kü- rek sallayan Mustafa Bodur ve 81'lik "İsmail Dede" geride kal- dılar motorluya göre. Yanların- dan geçerken neler geçirdiler acaba bu gedikJi iki kayıkçı; im- renerek iç mi geçirdiler yoksa yerdiler mi mo^or gürültüsünü çıkaranı: "Biz kocamış haümizle kürek çekerken Haliç'te, motor- lu utanmaz mı yanımızda..." Gerçekten de utanıyorlardır bel- ki gedikli kürekçilerin yanından geçerken bu genç motorlu ka- yıkçılar. "SoUamanın" keyfini de tadıyorlardır hafifçe... Ka- zançları erken karşıya varmak bu kayıkçılann. Ya kaybettikle- ri? "Kürek çekmek insanı demir gibi yapar..." diyor İsmail De- de... 62'lik 'Kayıkçı Mustafa' da katıbyor bu görüşe: "Biz sağlı- ğımızı kürek cekmeye borçlu- yuz..." Bu 'yaşlı kurt'lar sanki kurek yarışı j'apıyorlar HahVte... "İsmail Dede açil iskeleden, yol- cu indirecegim de..." Telaşla ba- kıyor gerisine 81'lik kürekçi: "Ne çabuk geldin ha Mustafa, peki peki..." Kıyıda üç kayık boyanıyor allı morlu; kayıkçı yüreğinin sevgi- sini katıyor o renklere; daha sı- cak oluyor renkler. Eyıip iskele- sine bir gemi yanaştı Üsküdar'- dan. Yolculannı indirdi kaptan; selam yerine öttürdü geminin düdüğünü kayıkçılara... İskele- HALİÇ'İN KAVIKLARI — Haliç'in karahğına bakıpda içinizi karartmayın. Kayıklar çiçektir renk renk.Havanın \e su>un kur şuniliğine inat.menekse ve karanfil gibi açmışlardır. Kürek çekenin >üreği gibidir kayıklar.Saf vetemiz.(Fotoğraf: Erdal Yazıcı) de boşalanlar bir "kolay gelsin" çektiler kayıkçılara... "Eyvallah" dedi fırça elinde kayıkçı. Baştan aşağı kendini de boyamış bu ka- yıkçı. Boya sonrası isim yazıla- cak kayıklara; sonra da törensiz indirecekler Haliç'te denize... Ardından ver elini Sutluce... "İstiap haddi" dört kişi bu kayıklann. Geçiş ucreti "500 kâ- at..." Ola ki gezintiye çıkacaksı- mz sevgilinizle veya "ailecek" ge- çeceksiniz karşıya, ödeyeceğiniz para sadece "1500 kâat... Üç ve- ya bir şişe su parası..." İsmail Dede "Bir kilo zeytin parası bi- le değil" diyor. Zeytine "takmış" bu yaşlı kayıkçı; demek ki eski- den bir seferle zeytin alabiliyor- muş katık niyetine ekmek ara- sı. Şündi sadece üç simit veya bir şişe su: "O da zam gelmemiş- se..." Karşıdan bu yakaya guven- le geçersiniz bu kayıklarla. Eğer Haliç'in sineğine, kokusuna al- dırmazsanız "nostaljik bir gezi" bile yapabilirsiniz "gönlü zen- gin, sohbeti tatlı" kayıkçılarla... Şu sıralar nostaljik geziden çok, zorunlu geçiş oluyor karşıdan karşıya: "Eskiden mezbahahane ve fabrika işçileri vardı, işler fe- na değildi, ama şimdi..." Evet şimdi geçenler sadece "semt sa- kinleri"... Gunde en fazla 10 se- fer yapabiliyorlarmış kayıkçılar. ismail Dede yaşına, aklanmış saçlarına karşın yine de yakalı- yor bu sayıyı. Motorlu olanlar da aynı seferi yapıyor; "Var mı öyle uyanıklık, sen motor tak yap yiiz sefer. Hoş o kadar se- ferde nerede bulacak yolcuyu; ancak kendini getirir götüriir!..." Motorlulara bir de binmiş, ben- zin parası; "tamiridir ıvır zıvır... Kazanç ortada; günde 10 sefer, 2000 kâattan eder 20 bin kâat.. Bize ne kalacak geriye..." Eh hız- lı gitmenin bir kaybı daha... Onun için 'abeste aheste' çeki- yor kürekleri İsmail Dede ile Ka- yıkçı Mustafa... Uzaktan bir kayık süzüldü Eyüp'e doğru. İçinde bir ana bir kız; tertemiz elbiseleri miniğin; bugun bayram değil, ama belki de var bir düğun. Özenle çeki- yor kürekleri yaşh kayıkçı; suları sıçratmadan. İyilik ederken kö- tülük yapmasın yolculanna... Acemi kürekçi mi sandınız siz İsmail Dede"yi... Ne kadar da ol- sa 'Karadeniz uşağı'... Sohbeti- ne doyum olmaz bu "yaşlı kurt"un; gelini ve torunu yaşın- dan da olsa yolcuları fark et- mez... Neler neler anlatır size; askerliğinden bu yaşa kadar. Bir giln yolunuz düşerse eğer Haliç'e, hem nostaljik bir gezi yapın Eyüp-Sütlüce arası, hem de "81lik delikanlf'nın bitip tu- kenmez anılarını dinleyin. Memur kayıkçı "Kayıkçılık artık meslek degil Haliç'te. Çoğu emekliler ve ek iş tutanlar... Yoksa çekilir mi bu paraya kürek..." Doğru söyler kayıkçılar, "Hangi babajigit çe- ker küreği 1500 kâada, karşıdan karşıya. Hele bir de kokusu ve sinegi yok mu..." Emeklilerin > r a- m sıra memur kayıkçı bile var iç- lerinde. Ne yapsın "geçim der- di, ek iş niyetine; yoksa baslı ba- şına bu paraya kim çeker Haliç- in kokusunu ve derdini..." Ya nostaljik yanı nedir kayıkçıla- ra göre? Gülüp geçiyor memur, emekli, yaşlı ve genç kayıkçılar; "Bizim için mi?" Kimbilir içle- rinden "yerin dibine batsın nos- taljik ^ n ı " diye mi geçiriyorlar- dır acaba. Rengi "göz mavisi" olmasa da içlerinde bir Haliç sevgisi olsa gerek; kızgınlıklan Haliç'e değil aslında; maviliği yok edip, Haliç1 ! bu hale getiren- lere... İskelede barınakları var ka- yıkçılann; eski bir motorludan bozma. Sıcakta, soğukta, yağ- murda karda bannağıdır kayık- çılann. Yorgunluk orada atılır "tavşan kanı" çayla. Bir de üs- tüne tütün çektin mi Sütlüce'ye doğru ne çabuk akar zaman... "Mustafa Dayı yolcular... Sı- ra sende..." Ha gayret Kayıkçı Mustafa ha gayret: "1500 kâa- da çekilir mi kürek" desen de spor niyetine çek kürekleri... Ko- lay gele... Çevreci, ÇED'i istiyorÇevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) yönetmeliğinin aradan 7 yıl geçmesine karşın hâlâ çıkarılmaması çevrecilerin yoğun eleştirilerine neden oluyor. uygulama>a HAKAN KARA İZMİR — ÇED tartışması alevieniyor. Çevre Yasası'na gö- re bir yıl içerisinde çıkanlması gereken ÇED (Çevresel Etki De- ğerlendirmesi) yönetmeliğinin aradan 7 yıl geçmesine karşın hâlâ çıkarılmaması çevrecilerin yoğun eleştirilerine neden oluyor. ABD ve Avrupa ulkelerinde de ÇED yönetmeliklerinin çok geç çıktığını belirten Çevre Müs- teşarı Halit Kara, "ÇED yönet- meliğinin jürürlüğe girebilmesi için öncelikle Çevre Kanunu- nun diğer yönetmeliklerinin iş- ler hale getirilmesi gerekir" der- ken, bilim adamları "ÇED bir an once başlanmalıdır" gorüşunü savu- nuyorlar. Danıştay'ın Aliağa Termik Santralı konusunda verdiği yü- rutmeyi durdurma kararını ör- nek gosteren hukukçular ise yö- netmelik çıkmasa da ÇED'in uygulanmak zorunda olduğunu vurguluyorlar. Berlin Universitesi'nden Prof. Dr. Türker Altan da ÇED uygu- lamasının Türkiye'de bir an ön- ce başlatılması gerektiğini vur- gulayarak uygulama sırasında ortaya çıkacak eksikliklerin za- manla giderilebileceğini soyledi. D.E.Ü. Mimarlık Mühendislik Fakültesi Çevre Muhendisliği Bölum Başkanı Prof. Dr. Orhan Uslu da ÇED yonetmeliği çıkar- manm guç olmadığını belirterek şunları sövledi: "Yönetmelikte sadece ana ko- nular >er almalıdır. Birincisi ÇED hangi projeler için yapıla- cak, ikincisi hazırlanan rapor nasıl bir işleme tabi olacak. ÇED olumsuz çıknğında projeyi uyumlu hale getirmek için han- gi enstrümanlar olacak, ne ya- pılacak. Tabii olayın bir de de- mokratikleşme vönü var. Yurt- taşlara bu konuda bilgi aktarı- mı sağlanmalı, aynca itiraz hak- kı da olmalı." ÇED yönetmeliğinin bir an once çıkarılması gerektiğini sa- vunan Prof. Dr. Orhan Uslu. "Her şeyin başlangıcı zordur. Ancak bunu gerçekleştirmek zonındayız" dedi. Prof. Dr. Us- lu, ÇED uygulamasında da mutlaka objektif davranılması gerektiğini vurguladı. ğu Resim Galerisi'nde ve başka yerlerde sergiler açtı. Grubun 1942'de yeni Basın Birliği salonunda açılan ikinci sergisindeki bir olayı hiç unut- muyor Mümtaz Yener: "Avrupa'da savaş başlamıştı. Türkiye'de de sıkıyönetim ilan edilmişti. Geceleri karartma >-a- pılıyoridu, ekmek karaeyle veri- liyordu. Bir fınnın önünde ek- mek almak için üç saat bekle- dim bir gün. Biz ekmeğin çık- masını beklerken, arka kapıdan gizlice bir küfe ekmek gitti. O gün Fırın adında bir tablo yap- maya başladım." Bekleyen insanlan, elini kal- dırmış 'Ekmek yok' diyen fınn- cıyı konu alan Fırın'la 'Tamirat Fabrikası'mn demir parmakhklı kapısından işçilerin çıkışını gos- teren Paydos adlı tablosu yer alır o yıl sergide. Bu ikinci sergi de basından geniş ilgi görür. Hemen hemen butün gazeteler sergiyi tanıtan yazılara yer verir; Hilmi Ziya Ül- ken Resim ve Cemiyet adlı kita- bını çıkarır. Orhan Seyfı Orhon ile onun gibi duşünenler ise "Güzel Moda koylanmız, yalı- lanmız, sağlıklı kızlanmız, oğ- lanlarımız dururken gençler ne diye Haliç kıyılannın, bazı siıf- li yerlerin resimlerini >^parlar" yollu yazılar yayımlarlar. Bunun üzerine Örfı Idare (Sıkıyönetim) sergiyi denetler: "Her gün birimiz sergide bek- ledik. O gün nöbet bendeydi. Koridora subaylar girdi. Önde paşa, ötekiler arkasında... 'Kim bakıyor buraya' dedi. 'Efendim, bendeniz' dedim. Dolaştı, Fınn- ın karşısında durdu. 'Kim yaptı bu resmi' diye sordu. Ben yap- tım, dedim. 'Evet bu oluyor ama, bunu göstermek, böyle ilan etmek olur mu' dedi. 'Paşa Hazretleri' dedim gayet saygılı. 'Malumunuz, biz ziraat memle- ketiyiz. Hamdolsun her şeyimiz bolca var. Eğer biraz daha dik- katli hareket edilse bunlar olmaz düşüncesiyle yaptım. Bendeniz, bir ekmek alabilmek için üç sa- at bekledim' 'Ha, evet' filan de- di, arkasına döndü. Orada da Paydos tablosu var. -Baktı bak- tı, yanındakine, 'Bak' dedi, 'Ta- mirat Fabrikası'ndan muhtac-ı ta/nir insanlar çıkıyor! Bana dö- nüp 'Peki bunu kim yaptı' diye sordu. 'Bendenizin efendim' de- dim. 'Malum, malum' dedi. 'Uğurlu kademli olsun' diyerek gittiler..." Grup dağıldıktan sonra Mümtaz Yener, resim çalışmala- rını sürdürmekle ve karma ser- gilere katılmakla birlikte, film- cilikle de uğraştı: Once dekora- tör olarak çahştı değişik studyo- larda, sonra sanat yönetmenliği yaptı. İki filmde de rejisörlük: Erich von Stroheim'ın Paprika adlı romanından uyarlanan Pa- patya (başlıca oyunculan Nezi- he Becerikli, Bülent Oran, Öz- can Tekgül) ve Binnaz(Belgin Doruk - Orhan Günşıray) film- lerini yönetti. Sonradan beş yıl kadar da Akşam gazetesinde ambar müdürü olarak çahştı ve emeklilik hakkını elde etti. Mümtaz Yener'in zaman za- man ağırlık verdiği konular var: Bir dönem "Makineler'M, makine-insan ilişkisini ele aldı. Makine tutkusu, "Bir uygarlık makineye egemen olamazsa, başka uygarlıklann etkisi altın- da kalır. Hiçbir zaman bağım- sızlığını konıyamaz" düşünce- sinden kaynaklanıyordu. "Kanncalar"ı da işledi. Onlar da bir simgeydi resminde; "ka- nncalardaki mükemmel bera- beriiği, biriikte iş yapabilme gü- cünü, dayanışmalanm sevdiği için" bu konuya yönelmişti. Şimdi de "Eski Beyoğlu"nu, "Beyoğlu'nun Beyoğlu olduğu dönemleri" aktarıyor tuvaline. Resim anlayışım açıklarken, "Sanatçının toplumdaki ya da çevresindeki kişilerle bir diyalog kurma, onlara bir şeyler söyle- me ihtiyacı"ndan yola çıkıyor: "Hiçbir sanatçı, 'ben tek bası- ma sanat yapıyorum, kimseye bir şey anlatma kaygım yok' di- yemez. Sanat anlayışımın köke- m'nde bu yatıyor. Eğer konuşa- caksak, bir dilimiz olmalı. Geri kalmış ülkelerde resim yapma- ya kalkışan sanatçı, yalnızlığa itilmiş demektir. Çünkü karşı- sında o dili bilenlerin sayısı çok azdır. Soyut denemeler yapan bazı sanatçıların sergilerine gi- diyorum. Orada gayet suskun, ne düşünecegini, ne diyeceğini kestiremeyen insanlara rastlıyo- rum. Sanatçının görevi bu değil bence..." Soyut resimleri bir deneme olarak görüyor Mümtaz Yener: "Avrupa'ya gitmişiz, onlardan ancak manzara resmini alıp gel- mişsiz. Gerektiği kadar çıraklık dönemi geçirmemişiz. Figüratif resmi oğrenmeden, eğitimimizi yarıda bırakıp, soyut resim de- nemelerine kalkarsak. orada da çıkmaza saplanınz. Fransa'da denevebilirler. Biraz, bu kadar kısa sürede, daha figüratif res- mi tanımadan, tadını anlama- dan nasıl geçeriz anlamsız, kar- gaşa içinde, ne olduğu belli ol- mavan bir yola? Batı'da bile ge- leceği belirsiz. Hem, sanattan insanı nasd çıkanrsınız? Diyelim ki öykü yazıyorsunuz; insanı çı- karınca ne yazacaksınız?" Tuvalet standardı • ANKARA (AA) — Halka açık tuvaletleri standarda bağlamak amacıyla yapılan çalışmaJar çerçevesinde 32 ayrı tip proje geliştiriliyor. Türkiye Tuvalet Vakfı Başkanı A.Ü. Ziraat Fakültesi öğretim uyesi Prof. Baha Galip Tunalıgil, TSE ile işbirliği sonucu hazırlanan "Kamuya Açık Hela Standardı"na paralel olarak Bayındırlık Bakanlığı ile İller Bankası'nın hazırladığı söz konusu projelerin yıl sonuna kadar tamamlanacağını ve belediyelere dağıtılacağını söyledi. Prof. Tunalıgil, "Artık belediyeler istediği yerde istediği şekilde yüznumara yapamayacaklar. Nerede nasıl yapacaklarını biz standarda bağladık" şeklinde konuştu. 2OOOyıllık köprü • KÜTAHYA (AA) — Kütahya'mn Çavdarhisar ilçesinde 2 bin yıl önce yaptınlan "Aizani Köprüsü" korumaya alındı. Kütahya-Emet ilçesi karayolunu bağlayan köprüden 20 tonluk kamyonların rahatça geçtiği bildirildi. Kütahya Muze Mudürü Metin Türktüzün, Romahlar döneminde yaptınlan ve günümüze kadar işlevini yitirmeyen Aizani Köprüsü'nün ayakta durduğunu söyledi. Türktüzün, "Köprüden geçen yıla kadar ağır tonajlı kamyonlar geçebiliyordu. Yaptığımız incelemelerde köprünün taşlannda kaymalar saptadık ve geçişler yasaklandı. Tarihi köprüyü korumaya aldık" dedi. Kralmezarı kazısı • TRABZON (AA) — Gürcistan Kralı David'in (2. Solomon) mezarını ortaya çıkarmak amacıyla Trabzon'da başlatılan kazının 4. gününde kafatasları bulundu. SSCB'nin Gürcistan Cumhuriyeti'nden gelen Batum Belediye Başkanı Rostom H. Dolidze'nin başkanlığındaki 14 kişilik heyet için izin alındı ve kazıya devam edildi. Kemerkaya Mahallesi'nde Anadolu lisesi bahçesinde yaklaşık 10 metre karelik alanda 1.5 metre derinliğe inerek sürdürulen kazıda küçuk kemik parçalarmın yanı sıra biri parçalanmış 4 kafatasına rastlandı. Kazı sırasında bulunan işlenmiş taşlann ise daha önce burada bulunan kiliseye ait olduğu tahmin ediliyor. AIDS'e yeni ilaç: Altın • ANKARA (ANKA) — Altının, AIDS virüsunün çoğalmasını önlediği belirlendi. İngiltere'de Manchester Universitesi'nde yapılan "Altın ve Diğer Metallerin Tıpta Kullanımı" konulu konferansta, altının AIDS virüsünü onlemede etkin bir ilaç olduğu açıklandı. Paris Pasteur Enstitüsü ve ABD Sillahlı Kuv\etler Bulaşıcı Hastalıklar Araştırma Enstitüsü'nde yapılan araştırmalar sonucunda altın bileşiklerinin AIDS tedavisinde kullanılan Retrovir isimh' ilaçtan daha etkili olduğu belirlendi. Özel çevreye açıkoturum • MUĞLA (Cumhuriyet) — Özel çevre konıma bölgeleri, düzenlenen açık- oturumda, 10 belediye başkanının katılımı ile ele alınarak tartışılacak. Yeni Muğla gazetesinin düzenlediği "Özel çevre koruma bölgeleri ve belediyeler" konulu açıkoturum 24 ekim çarşamba gunü Muğla Gazeteciler Cemiyeti'nde yapdacak. Gazetenin yazarlarından mimar Oktay Ekinci'nin yöneteceği açıkoturuma konuşmacı olarak Fethiye Belediye Başkanı Özer Olgun, Göçek Belediye Başkanı Behzat Akdolun, Köyceğiz Belediye Başkanı Yılmaz Sertkaya, Dalyan Belediye Başkanı Mehmet Ali Tezcan, Bodrum Belediye Başkanı Emin Anter, Milas Belediye Başkanı Fevzi Topuz, Ören Belediye Başkanı Kâzırn Tnran, Uja Belediye Başkanı Ümit Karaaslan, Dalaman Belediye Başkanı Musa Siva ve Ortaca Belediye Başkanı Kemal Şahin katılacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle