Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyel
Sahıbı CLjmhunyeî Maibaacılık \e Gazetecıhk Turk \nornm Şırkeîi adına
Nadİr Nadl 0 Geneİ ^3>ın Muduru Hasan Cemal, Müessoe Huduru.
Emine Lşaklıgil, Yazı Işlen Muduru Oka> Gonensin, 0 Haber Merkezı
Muduru \alçin Bay*r, Savta Duzenı >oner
.menı \U Acar £ Temsılcüer
Ahmfl Tan, 1ZMIR Hikmei Çtiinkata. \DA\A. ÇelİB tigenogtu
U Poln ka (HaJ Bfl^laagK. Dts HaberleT trgua Baicı. Ekonomı Cragb Tariıu. 1$ Scrıdıka >nkna hrirart. kutur trtal tnw htanbui
Habenen krraal huçuk. tjıum Oacat $•>•*&, Haber Ara$iırma Imtd Bcrka*. Vun H=wr!e- Ntcdei Doftan Spor Danısmam
AMvlkadtr ^ncrinta. r>2 tazılar fcercm Çaiçku, \rasmma ^fcın Alpa>. DJJCIHIK \Mullali \ancı 0 ksorJtna'?- Akmtt Kormlsu
% Ma Ijıer E/ol Lrkut £ Mu~aseDe Balraı tea*r 0 Buts
e-Plar ama ***$! OfmubeşeogİB £ Rckla- Ajy Torw 0 Ek
>JMr« Huhs *k>ol 0 ldare HUSTMII Oınr 0 [slcme Ondcr Çrtık 0 Bı.g. >iem Natl lıal £ Pem-d Se*ft
BosfMcw«l<ı
\cvın kunttu Baskan Nadır NMI
Ofct« Akbal. >tiçm Bmytr Htuı
(nnal. HıkoMI (,f(lBk«y« Ok«-
Ahn
Scso« -r Yavan Cumhunvcı Maıbaaalık -e Gazetecılık T \ Ş Turk Ocafı Cad 39 41
U ' U ISE Pk 246 Is-^nbul Te 512 0! 05 (20 hao Tel« 22246, F « Ü> 326 60 ""2 0
fltro'jr \skan. 2ı>a Gokajp Bh înküap S So 19 4. Tel 133 11 4141 Tdcı 42344, Ftx (4) 133
05 65 0 tznar H Zıva Biv 1352 S. Z'3 Teİ 13 12 30, Teta. Î2359. Fan (51) 19 53 60
9 Adant I-Tûnu Cad l>9 S No I Kat 1. Td 19 3" *2 (4 han Tdc* 62H5 Fax O l 19 2? 78
TAKVIM: 22 EKIM 1990 Imsak: 4.50 Guneş: 6.15 Öfile: 11.54 Ikindı: 14.52 Akşam: 17.22 Yaısı: 18.41
ABD'deyeni moda
Kasadaki
ayakkabıSpor ayakkabılarında büyük rekabet sürerken
en pahalı markalar, satışı arttırmak için her
ayakkabıya bir banka kasası ikramiyesi
vermeyi vaat ediyor.
ŞEBNEM ATİYAS
NEW YORK — Kay kay
devriminin basketbola dayalı
dev radyo çalarlan ve rap ile ka-
nştırdığı sağlıklı yaşama bulaş-
tırdığı yaratıcılık, kendini en
fazla atletik ayakkabı alanında
belli ediyor. Boyutları ve fiyat-
ları (100 dolar ve üstü) sürekli
büyüyen, özellikleri sürekli çe-
şitlenen atletik ayakkabılar bir
tür üstünlük simgesi haline gel-
meye başladı.
Reebok, Nike, L.A. Gear,
Adidas, Tiger, Puma, New Ba-
lance, havalı, havasız, ortope-
dik, kalkık burun, kut topuk,
bilekli, bağcıklı, bağcıksız ast-
ronomik fiyatlarda satılan ko-
caman spor ayakkabılannı bir-
biriyle yarıştırmaca çabası ala-
bildiğine sürüyor.
Üzerlerinde çeşitli kıymetli
taşlar, nadir ipekkr, artistik de-
ri desenler, dayanıklı naylonlar,
yüksek teknoloji uyumlu, ge-
rektiğinde kendiliğinden şişen
şişkotlar bulunabilen bu ayak-
kabılann bazılan öyle pahalı ki
özellikle New York gibi deri ce-
ket, altm zincir uğruna çatış-
malann olduğu bir yerde şidde-
te teşvik öğesi olabiliyor.
Bu nedenle en pahalı marka-
lann satışı arttırmak için her
ayakkabıya bir banka kasası ik-
ramiyesi vereceklerinden söz
ediliyor. Ayakkabılar banka ka-
sasına konduktan sonra sahibi
boynuna sık bir zincirle ayak-
kabı sahiplik belgesini asacak.
Altın, gurauş, bakır gibi de-
recelerine uygun yaldızh sahip-
lik belgeleri aynca ayakkabıla-
rın izahlı bir krokisini de bann-
dıracak. Asıiındığında koparı-
lamayacak sağlam bir zincir ve
yutılrnayan mum>
r
aL kalıplarda
taşınacaklar. Çaünmasına karşı
güvenlik önlemi olarak belge-
ye sahibinin ayak başparmağı
izinin de basılacağı öne surülü-
yor.
Yalnız arada bir bazı sorun-
lar da çıkıyor. Örneğin "Push"
grubu Nike'tan yaptığı satışlar
oranında siyahlara iş vermesi
için talepte bulundu. "Push"un
ruhani lideri Rahip Crider,
Amerikalı siyahların lideri Jes-
se Jackson'ın bir ozentisi ola-
rak biliniyor. Nike ayakkabıla-
rı en fazla siyahlara satılıyor.
Bu durumda Nike'ın bütün
kadrosunu değiştirmesi ve yeri-
ne siyahları işe alması gereki-
yor.
"Push", Nike teklifı kabul et-
mezse boykota ba$layacağını
açıkladı. Nike teklifı geri çevır-
di. Push boykot çağrısı yaptı.
Boykot sonucunda Nike en iyi
sezonunu yaşadı. Satışlar yuz-
de yiız arttı.
Mümtaz Yener, 1940'taoluşan Yeniler Grubu'ndan buyana resminigeliştirme çabasında
Makine ve karınca ressaım"Gerektiği kadar
çırakhk dönemi
geçirmemişiz.
Figüratif resmi
öğrenmeden,
eğitimimizi yarıda
bırakıp soyut resim
denemelerine
kalkarsak orada da
çıkmaza saplanırızî'
ALPAY KABACALI ~
Sarı muşambalı, kukuletalı,
sarı çizmeliydi balıkçı. Elinde
makas... Çevik adımlarla merdi-
venleri tırmandı... İkinci kata
gelince, kendisini bekleyen res-
samların ve çağrıların bakışları
arasında, salonun kapısına geril-
miş balık ağını kesti...
Yeniler Grubu'nun Beyoğlu'n-
da, Basın Birliği'nin ikinci ka-
tında düzenlediği Liman Sergi-
si böyle açıldı. Takvimler 10 Ma-
yıs 1941'i gösıeriyordu. Resim ta-
rihine geçen bu sergi için, konu-
lanru deniz emekçilerinden, Ha-
liç kıyılarından alan tablolar
hazırlanmıştı.
Yeniler'in sergileri 1950'ye ka-
dar sürdü. Edebiyatta "1940 Ku-
şağı"nın çıkışıyla çakışan bu et-
kinlik içerisinde yer alanlar, o
kuşağın yazarları gibi, toplum
sorunlanna ağırlık vermenin ya-
nı sıra, özde ve biçimde yenilik
arayışındaydılar. O dönemde fi-
gür bile bir yenilikti Türkiye res-
mi için. Batı, ta Yunan sanatın-
dan bu yana figürü resmin baş
köşesine yerleştirmişti. Bizde ise,
Batı anlayışına dönük resim sa-
natını baslatanlar ve onları izle-
yenler, bir ikisi dışında, doğa gö-
rünümlerine ağırlık vermişlerdi.
Yeniler'den Mümtaz Yener'i
PORTRE MÜMTAZ YENER
Çizgi, tasarım, istif başarısı
MLMTAZ YENER - Hiçbir sanatçı, "Kim-
seve bir şev anlatma kaygım yok" diyemez.
İstanbul'da doğdu. Gelenbevi Ortaokulu'ndan
sonra Guzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenim
gordu (1935-40). "Yeniler Grubu" içerisinde
yer alarak Liman Sergisi (1941) başta olmak
uzere. birçok karma sergıye katıldı. Bir ara
sinemacılıkla uğraşu, iki film yönetti
(Papai\a, Binnaz). Akşam gazetesi ambar
mudurluğunden emekli olunca, resim
çalışmalarına ağırlık verdi. 1978'den bu yana
on iki kişisel sergi açan Mümtaz Yener,
toplumun çeşitli kesimlerini çizgi, tasarım ve
istif yetkinliğiyle tuvaline aktaran başarıh bir
ressam olarak tanınıyor. Istanbul
Belediyesi'nin düzenlediği "Fetih Yıldonumu"
yarışmasında Rumelihisarı tablosuyla başan
(1953), Turkiye Ressamlar Cemiyeti'nin
yarışmasında Karıncalar Geliyor tablosuyla
Altın Baykuş Birincilik Ödulu'ne (1969) değer
goruldu.
tanıtmak için gerekli olan bu gi-
rişten sonra başa donelim.
BabaSı deniz subayıydı.
Kasımpaşa'da otururlardı. Ilko-
kulda tahtadan kayıklar, sandal-
lar yontardı. Ortaokulda tanker-
lerin, şileplerin, Şirket-i Hayri-
ye (Denizcilik Işletmesi) vapur-
lannın resimlerini çizip boyama-
ya başladı: 66 numaralı Bogazi-
çi'ni, 74 numaralı Altınkum'u,
68 numaralı Sütlüce'yi... Sarı ba-
calı, yakışıklı gemileri... Giderek
bunların maketlerini hazırlama-
ya girişti. Içlerine saat zembe-
reklerinden makine koyuyor,
tahtadan pervane takıyor, bah-
çelerindeki büyük havuza salıve-
riyordu...
Sevmediği derslerde, gizli gizli
resim yapıyordu. Günun birin-
de İngilizce öğretmeni onu sıruf-
la ilişkisini büsbütun kesmiş,
önundeki resimle uğraşır du-
rumda yakaladı: "Bir el, defle-
rimi sıranın iistunden aldı. Ben
o zaman anladım, ayaga kalk-
üm. Defteri kanştırdı. Kalıncay-
dı; içinde herkese gosterilmeye-
cek resimler de vardı. 'Öğret-
menler odasında beni gör' dedi.
Çok sert bir bayan öğretmendi
fngilizceci." Mümtaz Yener,
ayakları geri geri giderek yanı-
na vardı: "Beni oturttu. 'Bir de-
fa İngilizce dersinde resim yap-
mak kabahat' dedi. 'Çalışmala-
rını beğendim. Ama bazılanmn
konuları iyi değii; diye ekledi.
'Sana ceza vermeyeceğim. Hat-
ta, Ingilizceden biraz gerisin, is-
tersen ders de verebilirim. Belki
ileride bir sanatçı olursun. Ya-
bancı dil de bir sanatçı için çok
lüzumlu. Senin yerinde olsam.
Güzel Sanatlar Akademisi'ne gi-
giderdim bu okulu bitirdikten
sonra,' dedi. Defterimi geri ver-
di. O tavn beni çok etkiledi.
Akademiye girmeye karar ver-
dim. Sonradan ders de verdi ba-
na. Birçok Fransız şairinin ad-
lannı ondan öğrendim. Baude-
laire'den, Shakespeare'den çevi-
riler yapardı derslerde. Çok ya-
rarlandım."
1935'te akademiye yazıldı.
Nazmi Ziya'nın ve Çallı'mn atöl-
yelerinde çahştı. Sonra 'Leopold
Levy geldi. Yeniler Grubu'nu
kuracak olan Mümtaz Yener,
Avni Arbaş, Nuri İyem, Fethi
Karakaş, Selim Turan, Agop
Arad, Turgut Atalay onun atöl-
yesine aynldılar. Unutulmaya-
cak anılarla dolu yıllar geçip de
akademi öğrenimi sona erince,
resim dışında bir işle uğraşma-
makta, sanatlanndan ödün ver-
memekte direndiler. Yeniler
Grubu, 194O'lı yıllar boyunca
Taksim'deki Fransız Konsoloslu-
Aheste çek kürekleri, Haliç uyanmasın
Kıyıda üç kayık
boyanıyor allı morlu.
Kayıkçı yüreğinin
sevgisini katıyor o
renklere, daha sıcak
oluyor renkler. Eyüp
iskelesine bir gemi
yanaştı Üsküdar'dan.
Yolcularını indirdi
kaptan. Selam yerine
öttürdü geminin
düdüğünü kayıkçılara.
Boya sonrası isim
yazılacak kayıklara,
sonra da törensiz
indirecekler Haliç'te
denize, ardından ver
elini Sütlüce.
ERDAL YAZICI
Her iki yakadan kayıklar sü-
zülüyor karşıya; Eyüp-Sütlüce
arasına köprü kurmuş bu kayık-
lar; tam ytız kayık Sütlüce ve
Eytip hattında; dizseniz sandal-
lan yan yana inci gibi bir bir
olur size bir köprü... Haliç kat-
ran gibi; kurşun rengi hâkim su-
da; hani mavi ve tonları; oysa
bir zamanlar "gözümün mavisi
gibi" maviymiş Haliç; nereye
gitti o "gözümün rengi"? Kurda,
kuşa, yılana, çıyana mı sorsam,
nereye yitti gitti o mavilik! Siz
Haliç"in "karalığı"na bakıp da
içinizi karartmayın. Kayıklar çi-
çektir renk renk. Havanın ve su-
yun kurşuniliğine inat, menek-
şe ve karanfü gibi açrruşlardır.
"Altın Boynuz"da... Kürek çeke-
nin yüreği gibidir kayıklar: Saf
ve temiz...
Uzaktan sinek vızıkısı bir ses
duyuldu Eyüp'ten. Sütlüce'den
bu yana yanaştıkça anlaşıldı bu
ses: Bir kayığın motor gürültü-
sü. Bütün kürek çekenleri solla-
dı bir bir... 35 yıldır Haliç'e kü-
rek sallayan Mustafa Bodur ve
81'lik "İsmail Dede" geride kal-
dılar motorluya göre. Yanların-
dan geçerken neler geçirdiler
acaba bu gedikJi iki kayıkçı; im-
renerek iç mi geçirdiler yoksa
yerdiler mi mo^or gürültüsünü
çıkaranı: "Biz kocamış haümizle
kürek çekerken Haliç'te, motor-
lu utanmaz mı yanımızda..."
Gerçekten de utanıyorlardır bel-
ki gedikli kürekçilerin yanından
geçerken bu genç motorlu ka-
yıkçılar. "SoUamanın" keyfini
de tadıyorlardır hafifçe... Ka-
zançları erken karşıya varmak
bu kayıkçılann. Ya kaybettikle-
ri? "Kürek çekmek insanı demir
gibi yapar..." diyor İsmail De-
de... 62'lik 'Kayıkçı Mustafa' da
katıbyor bu görüşe: "Biz sağlı-
ğımızı kürek cekmeye borçlu-
yuz..." Bu 'yaşlı kurt'lar sanki
kurek yarışı j'apıyorlar HahVte...
"İsmail Dede açil iskeleden, yol-
cu indirecegim de..." Telaşla ba-
kıyor gerisine 81'lik kürekçi:
"Ne çabuk geldin ha Mustafa,
peki peki..."
Kıyıda üç kayık boyanıyor allı
morlu; kayıkçı yüreğinin sevgi-
sini katıyor o renklere; daha sı-
cak oluyor renkler. Eyıip iskele-
sine bir gemi yanaştı Üsküdar'-
dan. Yolculannı indirdi kaptan;
selam yerine öttürdü geminin
düdüğünü kayıkçılara... İskele-
HALİÇ'İN KAVIKLARI — Haliç'in karahğına bakıpda içinizi karartmayın. Kayıklar çiçektir renk renk.Havanın \e su>un kur
şuniliğine inat.menekse ve karanfil gibi açmışlardır. Kürek çekenin >üreği gibidir kayıklar.Saf vetemiz.(Fotoğraf: Erdal Yazıcı)
de boşalanlar bir "kolay gelsin"
çektiler kayıkçılara... "Eyvallah"
dedi fırça elinde kayıkçı. Baştan
aşağı kendini de boyamış bu ka-
yıkçı. Boya sonrası isim yazıla-
cak kayıklara; sonra da törensiz
indirecekler Haliç'te denize...
Ardından ver elini Sutluce...
"İstiap haddi" dört kişi bu
kayıklann. Geçiş ucreti "500 kâ-
at..." Ola ki gezintiye çıkacaksı-
mz sevgilinizle veya "ailecek" ge-
çeceksiniz karşıya, ödeyeceğiniz
para sadece "1500 kâat... Üç ve-
ya bir şişe su parası..." İsmail
Dede "Bir kilo zeytin parası bi-
le değil" diyor. Zeytine "takmış"
bu yaşlı kayıkçı; demek ki eski-
den bir seferle zeytin alabiliyor-
muş katık niyetine ekmek ara-
sı. Şündi sadece üç simit veya bir
şişe su: "O da zam gelmemiş-
se..." Karşıdan bu yakaya guven-
le geçersiniz bu kayıklarla. Eğer
Haliç'in sineğine, kokusuna al-
dırmazsanız "nostaljik bir gezi"
bile yapabilirsiniz "gönlü zen-
gin, sohbeti tatlı" kayıkçılarla...
Şu sıralar nostaljik geziden çok,
zorunlu geçiş oluyor karşıdan
karşıya: "Eskiden mezbahahane
ve fabrika işçileri vardı, işler fe-
na değildi, ama şimdi..." Evet
şimdi geçenler sadece "semt sa-
kinleri"... Gunde en fazla 10 se-
fer yapabiliyorlarmış kayıkçılar.
ismail Dede yaşına, aklanmış
saçlarına karşın yine de yakalı-
yor bu sayıyı. Motorlu olanlar
da aynı seferi yapıyor; "Var mı
öyle uyanıklık, sen motor tak
yap yiiz sefer. Hoş o kadar se-
ferde nerede bulacak yolcuyu;
ancak kendini getirir götüriir!..."
Motorlulara bir de binmiş, ben-
zin parası; "tamiridir ıvır zıvır...
Kazanç ortada; günde 10 sefer,
2000 kâattan eder 20 bin kâat..
Bize ne kalacak geriye..." Eh hız-
lı gitmenin bir kaybı daha...
Onun için 'abeste aheste' çeki-
yor kürekleri İsmail Dede ile Ka-
yıkçı Mustafa...
Uzaktan bir kayık süzüldü
Eyüp'e doğru. İçinde bir ana bir
kız; tertemiz elbiseleri miniğin;
bugun bayram değil, ama belki
de var bir düğun. Özenle çeki-
yor kürekleri yaşh kayıkçı; suları
sıçratmadan. İyilik ederken kö-
tülük yapmasın yolculanna...
Acemi kürekçi mi sandınız siz
İsmail Dede"yi... Ne kadar da ol-
sa 'Karadeniz uşağı'... Sohbeti-
ne doyum olmaz bu "yaşlı
kurt"un; gelini ve torunu yaşın-
dan da olsa yolcuları fark et-
mez... Neler neler anlatır size;
askerliğinden bu yaşa kadar. Bir
giln yolunuz düşerse eğer Haliç'e,
hem nostaljik bir gezi yapın
Eyüp-Sütlüce arası, hem de
"81lik delikanlf'nın bitip tu-
kenmez anılarını dinleyin.
Memur kayıkçı
"Kayıkçılık artık meslek degil
Haliç'te. Çoğu emekliler ve ek iş
tutanlar... Yoksa çekilir mi bu
paraya kürek..." Doğru söyler
kayıkçılar, "Hangi babajigit çe-
ker küreği 1500 kâada, karşıdan
karşıya. Hele bir de kokusu ve
sinegi yok mu..." Emeklilerin >
r
a-
m sıra memur kayıkçı bile var iç-
lerinde. Ne yapsın "geçim der-
di, ek iş niyetine; yoksa baslı ba-
şına bu paraya kim çeker Haliç-
in kokusunu ve derdini..." Ya
nostaljik yanı nedir kayıkçıla-
ra göre? Gülüp geçiyor memur,
emekli, yaşlı ve genç kayıkçılar;
"Bizim için mi?" Kimbilir içle-
rinden "yerin dibine batsın nos-
taljik ^ n ı " diye mi geçiriyorlar-
dır acaba. Rengi "göz mavisi"
olmasa da içlerinde bir Haliç
sevgisi olsa gerek; kızgınlıklan
Haliç'e değil aslında; maviliği
yok edip, Haliç1
! bu hale getiren-
lere...
İskelede barınakları var ka-
yıkçılann; eski bir motorludan
bozma. Sıcakta, soğukta, yağ-
murda karda bannağıdır kayık-
çılann. Yorgunluk orada atılır
"tavşan kanı" çayla. Bir de üs-
tüne tütün çektin mi Sütlüce'ye
doğru ne çabuk akar zaman...
"Mustafa Dayı yolcular... Sı-
ra sende..." Ha gayret Kayıkçı
Mustafa ha gayret: "1500 kâa-
da çekilir mi kürek" desen de
spor niyetine çek kürekleri... Ko-
lay gele...
Çevreci, ÇED'i istiyorÇevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)
yönetmeliğinin aradan 7 yıl geçmesine karşın
hâlâ çıkarılmaması çevrecilerin yoğun
eleştirilerine neden oluyor.
uygulama>a
HAKAN KARA
İZMİR — ÇED tartışması
alevieniyor. Çevre Yasası'na gö-
re bir yıl içerisinde çıkanlması
gereken ÇED (Çevresel Etki De-
ğerlendirmesi) yönetmeliğinin
aradan 7 yıl geçmesine karşın
hâlâ çıkarılmaması çevrecilerin
yoğun eleştirilerine neden
oluyor.
ABD ve Avrupa ulkelerinde
de ÇED yönetmeliklerinin çok
geç çıktığını belirten Çevre Müs-
teşarı Halit Kara, "ÇED yönet-
meliğinin jürürlüğe girebilmesi
için öncelikle Çevre Kanunu-
nun diğer yönetmeliklerinin iş-
ler hale getirilmesi gerekir" der-
ken, bilim adamları "ÇED bir
an once
başlanmalıdır" gorüşunü savu-
nuyorlar.
Danıştay'ın Aliağa Termik
Santralı konusunda verdiği yü-
rutmeyi durdurma kararını ör-
nek gosteren hukukçular ise yö-
netmelik çıkmasa da ÇED'in
uygulanmak zorunda olduğunu
vurguluyorlar.
Berlin Universitesi'nden Prof.
Dr. Türker Altan da ÇED uygu-
lamasının Türkiye'de bir an ön-
ce başlatılması gerektiğini vur-
gulayarak uygulama sırasında
ortaya çıkacak eksikliklerin za-
manla giderilebileceğini soyledi.
D.E.Ü. Mimarlık Mühendislik
Fakültesi Çevre Muhendisliği
Bölum Başkanı Prof. Dr. Orhan
Uslu da ÇED yonetmeliği çıkar-
manm guç olmadığını belirterek
şunları sövledi:
"Yönetmelikte sadece ana ko-
nular >er almalıdır. Birincisi
ÇED hangi projeler için yapıla-
cak, ikincisi hazırlanan rapor
nasıl bir işleme tabi olacak.
ÇED olumsuz çıknğında projeyi
uyumlu hale getirmek için han-
gi enstrümanlar olacak, ne ya-
pılacak. Tabii olayın bir de de-
mokratikleşme vönü var. Yurt-
taşlara bu konuda bilgi aktarı-
mı sağlanmalı, aynca itiraz hak-
kı da olmalı."
ÇED yönetmeliğinin bir an
once çıkarılması gerektiğini sa-
vunan Prof. Dr. Orhan Uslu.
"Her şeyin başlangıcı zordur.
Ancak bunu gerçekleştirmek
zonındayız" dedi. Prof. Dr. Us-
lu, ÇED uygulamasında da
mutlaka objektif davranılması
gerektiğini vurguladı.
ğu Resim Galerisi'nde ve başka
yerlerde sergiler açtı.
Grubun 1942'de yeni Basın
Birliği salonunda açılan ikinci
sergisindeki bir olayı hiç unut-
muyor Mümtaz Yener:
"Avrupa'da savaş başlamıştı.
Türkiye'de de sıkıyönetim ilan
edilmişti. Geceleri karartma >-a-
pılıyoridu, ekmek karaeyle veri-
liyordu. Bir fınnın önünde ek-
mek almak için üç saat bekle-
dim bir gün. Biz ekmeğin çık-
masını beklerken, arka kapıdan
gizlice bir küfe ekmek gitti. O
gün Fırın adında bir tablo yap-
maya başladım."
Bekleyen insanlan, elini kal-
dırmış 'Ekmek yok' diyen fınn-
cıyı konu alan Fırın'la 'Tamirat
Fabrikası'mn demir parmakhklı
kapısından işçilerin çıkışını gos-
teren Paydos adlı tablosu yer alır
o yıl sergide.
Bu ikinci sergi de basından
geniş ilgi görür. Hemen hemen
butün gazeteler sergiyi tanıtan
yazılara yer verir; Hilmi Ziya Ül-
ken Resim ve Cemiyet adlı kita-
bını çıkarır. Orhan Seyfı Orhon
ile onun gibi duşünenler ise
"Güzel Moda koylanmız, yalı-
lanmız, sağlıklı kızlanmız, oğ-
lanlarımız dururken gençler ne
diye Haliç kıyılannın, bazı siıf-
li yerlerin resimlerini >^parlar"
yollu yazılar yayımlarlar. Bunun
üzerine Örfı Idare (Sıkıyönetim)
sergiyi denetler:
"Her gün birimiz sergide bek-
ledik. O gün nöbet bendeydi.
Koridora subaylar girdi. Önde
paşa, ötekiler arkasında... 'Kim
bakıyor buraya' dedi. 'Efendim,
bendeniz' dedim. Dolaştı, Fınn-
ın karşısında durdu. 'Kim yaptı
bu resmi' diye sordu. Ben yap-
tım, dedim. 'Evet bu oluyor
ama, bunu göstermek, böyle
ilan etmek olur mu' dedi. 'Paşa
Hazretleri' dedim gayet saygılı.
'Malumunuz, biz ziraat memle-
ketiyiz. Hamdolsun her şeyimiz
bolca var. Eğer biraz daha dik-
katli hareket edilse bunlar olmaz
düşüncesiyle yaptım. Bendeniz,
bir ekmek alabilmek için üç sa-
at bekledim' 'Ha, evet' filan de-
di, arkasına döndü. Orada da
Paydos tablosu var. -Baktı bak-
tı, yanındakine, 'Bak' dedi, 'Ta-
mirat Fabrikası'ndan muhtac-ı
ta/nir insanlar çıkıyor! Bana dö-
nüp 'Peki bunu kim yaptı' diye
sordu. 'Bendenizin efendim' de-
dim. 'Malum, malum' dedi.
'Uğurlu kademli olsun' diyerek
gittiler..."
Grup dağıldıktan sonra
Mümtaz Yener, resim çalışmala-
rını sürdürmekle ve karma ser-
gilere katılmakla birlikte, film-
cilikle de uğraştı: Once dekora-
tör olarak çahştı değişik studyo-
larda, sonra sanat yönetmenliği
yaptı. İki filmde de rejisörlük:
Erich von Stroheim'ın Paprika
adlı romanından uyarlanan Pa-
patya (başlıca oyunculan Nezi-
he Becerikli, Bülent Oran, Öz-
can Tekgül) ve Binnaz(Belgin
Doruk - Orhan Günşıray) film-
lerini yönetti. Sonradan beş yıl
kadar da Akşam gazetesinde
ambar müdürü olarak çahştı ve
emeklilik hakkını elde etti.
Mümtaz Yener'in zaman za-
man ağırlık verdiği konular var:
Bir dönem "Makineler'M,
makine-insan ilişkisini ele aldı.
Makine tutkusu, "Bir uygarlık
makineye egemen olamazsa,
başka uygarlıklann etkisi altın-
da kalır. Hiçbir zaman bağım-
sızlığını konıyamaz" düşünce-
sinden kaynaklanıyordu.
"Kanncalar"ı da işledi. Onlar
da bir simgeydi resminde; "ka-
nncalardaki mükemmel bera-
beriiği, biriikte iş yapabilme gü-
cünü, dayanışmalanm sevdiği
için" bu konuya yönelmişti.
Şimdi de "Eski Beyoğlu"nu,
"Beyoğlu'nun Beyoğlu olduğu
dönemleri" aktarıyor tuvaline.
Resim anlayışım açıklarken,
"Sanatçının toplumdaki ya da
çevresindeki kişilerle bir diyalog
kurma, onlara bir şeyler söyle-
me ihtiyacı"ndan yola çıkıyor:
"Hiçbir sanatçı, 'ben tek bası-
ma sanat yapıyorum, kimseye
bir şey anlatma kaygım yok' di-
yemez. Sanat anlayışımın köke-
m'nde bu yatıyor. Eğer konuşa-
caksak, bir dilimiz olmalı. Geri
kalmış ülkelerde resim yapma-
ya kalkışan sanatçı, yalnızlığa
itilmiş demektir. Çünkü karşı-
sında o dili bilenlerin sayısı çok
azdır. Soyut denemeler yapan
bazı sanatçıların sergilerine gi-
diyorum. Orada gayet suskun,
ne düşünecegini, ne diyeceğini
kestiremeyen insanlara rastlıyo-
rum. Sanatçının görevi bu değil
bence..."
Soyut resimleri bir deneme
olarak görüyor Mümtaz Yener:
"Avrupa'ya gitmişiz, onlardan
ancak manzara resmini alıp gel-
mişsiz. Gerektiği kadar çıraklık
dönemi geçirmemişiz. Figüratif
resmi oğrenmeden, eğitimimizi
yarıda bırakıp, soyut resim de-
nemelerine kalkarsak. orada da
çıkmaza saplanınz. Fransa'da
denevebilirler. Biraz, bu kadar
kısa sürede, daha figüratif res-
mi tanımadan, tadını anlama-
dan nasıl geçeriz anlamsız, kar-
gaşa içinde, ne olduğu belli ol-
mavan bir yola? Batı'da bile ge-
leceği belirsiz. Hem, sanattan
insanı nasd çıkanrsınız? Diyelim
ki öykü yazıyorsunuz; insanı çı-
karınca ne yazacaksınız?"
Tuvalet
standardı
• ANKARA (AA) —
Halka açık tuvaletleri
standarda bağlamak
amacıyla yapılan çalışmaJar
çerçevesinde 32 ayrı tip
proje geliştiriliyor. Türkiye
Tuvalet Vakfı Başkanı A.Ü.
Ziraat Fakültesi öğretim
uyesi Prof. Baha Galip
Tunalıgil, TSE ile işbirliği
sonucu hazırlanan
"Kamuya Açık Hela
Standardı"na paralel olarak
Bayındırlık Bakanlığı ile
İller Bankası'nın hazırladığı
söz konusu projelerin yıl
sonuna kadar
tamamlanacağını ve
belediyelere dağıtılacağını
söyledi. Prof. Tunalıgil,
"Artık belediyeler istediği
yerde istediği şekilde
yüznumara
yapamayacaklar. Nerede
nasıl yapacaklarını biz
standarda bağladık"
şeklinde konuştu.
2OOOyıllık
köprü
• KÜTAHYA (AA) —
Kütahya'mn Çavdarhisar
ilçesinde 2 bin yıl önce
yaptınlan "Aizani
Köprüsü" korumaya alındı.
Kütahya-Emet ilçesi
karayolunu bağlayan
köprüden 20 tonluk
kamyonların rahatça geçtiği
bildirildi. Kütahya Muze
Mudürü Metin Türktüzün,
Romahlar döneminde
yaptınlan ve günümüze
kadar işlevini yitirmeyen
Aizani Köprüsü'nün ayakta
durduğunu söyledi.
Türktüzün, "Köprüden
geçen yıla kadar ağır
tonajlı kamyonlar
geçebiliyordu. Yaptığımız
incelemelerde köprünün
taşlannda kaymalar
saptadık ve geçişler
yasaklandı. Tarihi köprüyü
korumaya aldık" dedi.
Kralmezarı
kazısı
• TRABZON (AA) —
Gürcistan Kralı David'in (2.
Solomon) mezarını ortaya
çıkarmak amacıyla
Trabzon'da başlatılan
kazının 4. gününde
kafatasları bulundu.
SSCB'nin Gürcistan
Cumhuriyeti'nden gelen
Batum Belediye Başkanı
Rostom H. Dolidze'nin
başkanlığındaki 14 kişilik
heyet için izin alındı ve
kazıya devam edildi.
Kemerkaya Mahallesi'nde
Anadolu lisesi bahçesinde
yaklaşık 10 metre karelik
alanda 1.5 metre derinliğe
inerek sürdürulen kazıda
küçuk kemik parçalarmın
yanı sıra biri parçalanmış 4
kafatasına rastlandı. Kazı
sırasında bulunan işlenmiş
taşlann ise daha önce
burada bulunan kiliseye ait
olduğu tahmin ediliyor.
AIDS'e yeni
ilaç: Altın
• ANKARA (ANKA) —
Altının, AIDS virüsunün
çoğalmasını önlediği
belirlendi. İngiltere'de
Manchester Universitesi'nde
yapılan "Altın ve Diğer
Metallerin Tıpta Kullanımı"
konulu konferansta, altının
AIDS virüsünü onlemede
etkin bir ilaç olduğu
açıklandı. Paris Pasteur
Enstitüsü ve ABD Sillahlı
Kuv\etler Bulaşıcı
Hastalıklar Araştırma
Enstitüsü'nde yapılan
araştırmalar sonucunda
altın bileşiklerinin AIDS
tedavisinde kullanılan
Retrovir isimh' ilaçtan daha
etkili olduğu belirlendi.
Özel çevreye
açıkoturum
• MUĞLA (Cumhuriyet)
— Özel çevre konıma
bölgeleri, düzenlenen açık-
oturumda, 10 belediye
başkanının katılımı ile ele
alınarak tartışılacak. Yeni
Muğla gazetesinin
düzenlediği "Özel çevre
koruma bölgeleri ve
belediyeler" konulu
açıkoturum 24 ekim
çarşamba gunü Muğla
Gazeteciler Cemiyeti'nde
yapdacak. Gazetenin
yazarlarından mimar Oktay
Ekinci'nin yöneteceği
açıkoturuma konuşmacı
olarak Fethiye Belediye
Başkanı Özer Olgun, Göçek
Belediye Başkanı Behzat
Akdolun, Köyceğiz Belediye
Başkanı Yılmaz Sertkaya,
Dalyan Belediye Başkanı
Mehmet Ali Tezcan,
Bodrum Belediye Başkanı
Emin Anter, Milas Belediye
Başkanı Fevzi Topuz, Ören
Belediye Başkanı Kâzırn
Tnran, Uja Belediye
Başkanı Ümit Karaaslan,
Dalaman Belediye Başkanı
Musa Siva ve Ortaca
Belediye Başkanı Kemal
Şahin katılacak.