Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet
Sahıbı Cumhunm Matbaacılık ve Gazetecıhk Turk Anonım Şırketı adına
Nadlr Nıdl 0 Gene! Yayin Muduru Hftsan Cemal. MUCSSCSe Muduru
EnilK L^akhgil. Vazt Işlen Muduru Oka} GOBCnsİn, 0 Haber Merkezı
Muduru talçın B»*r. Savr
a Duze-ı Yönetmenı Mı tar 0 Temsücıler
\NKARA \hmtt Tan. İZM1R Hiltıncl Çtlınk>)a. »ıDANA ÇcliD Yİ£«IO0U
N Pottıka Cdal •»•••(K. D>> Hıbcrkr Lrtu> «alrı, Ekonomı C n t b Tutaa. I; Senjıka S«kr». t ı w t kmtur l ı U LsKf. lnanbul
Haberlcr l u m l kaçajı Egmm Gc*ca) Şayfauı. Habcr *ras!ırma İHBrt Brrtıa. Vun Habfrlf Neeato Do|am. Spor DamsmanE
AtMhrfkıdır t n ı t a ı Ou Yazılar Kmaı Çaafkaa *raşhrma Şakıa Alpa>. Duıelımc tbdallaB Yuıcı 0 koon]ına[Or AaaMH lUnlaaa
0 VIa lsltr Erol Eskaı 0 M L - L C T BaleM «nar 0 Buıçc Ptonlama Sofi Oaaaacyotia 0 Rrklam VrK Tot»a 0 Ek
la.ınlar Halya \k)<J 0 tdare Havrıa Oum 0 Islctmc Öaa» C<hk 0 Bılıı Islan Nal taal 0 Prnond Sr^ı
Yayın kurultı Ba*kan Nadır Nadı Bcsar * YayaA Cumhunyct Malbaaolık ve Ga2«ccılık T A Ş. Türt Ocaiı Cad 39v 41
Okurj AkaaL lalçia Baycr, Hasa* 14334 İSI PK 246 isıanbul Td 5L2 05 05 (20 ha->, feieı 22246, Fl* (I) 526 60 72 0
tcanl. Hikavl Çnıakln Okn Bu-olnr t.kıra: Zı>a Gokalj! Bl. Inküap S N« H 4 Tc: 133 II 41-4-\ Tdet- 42344, Ftı (4) 13]
Coaramı l J.r Mnaca. llkoı 05 65 0 İMaa- H Zıya Bl> 1352 S 2'3 W 1' 12 30. Tctoı Î235», F u |5I) 19 53 60
am l ı n 0 Adaaa: inOntı Cad 119 S. No I K»! 1. Ts) 1» T 52 {4 tuii. Ttta 621*5. F u f » I» » "8
TAKVIM: 15 EKİM 1990 Imsak: 4.43 Guneş: 6.08 Oğle- 11.55 Ikındı: 14.59 Akşam: 17.32 Yatsı: 18.51
'Antik'
edebiyat
kitapfarıTürkiye'yi dünyada temsil eden ve tanıtan
pek çok şair ve yazarın eserlerine lise
edebiyat kitaplarında yer verilmediği, üç
kuşağın aynı eserleri okuduğu belirtildi.
GÜNEŞ GÜRSON
ANKARA — 21. yüzyıla 10
kala liselerde okutulan edebiyat
kitaplannın "çağdışı" olduğu
belirtildi. Uzmanlar, Türkiye'-
yi dünyada temsil eden ve tanı-
tan pekçok şair ve yazann eser-
lerine lise edebiyat kitapların-
da yer verilmediğini, üç kuşa-
ğın aynı eseri okuduğunu vur-
guladılar.
Türk dili ve edebiyatı öğreti-
minin ulke çapında bir sorun
olduğunu kaydeden uzmanlar,
bunun süratle çağdaş bir hale
getirilmesi gerektiğini savundu-
lar. AÜ Eğitim Bilimleri Fakul-
tesi (EBF) oğretim üyelerinden
Prof. Enise Kandemir, edebiyat
öğretimine yeni bir "ruh ve
canlıkk" verilmesinin zorunlu-
luğunu vurgulayarak edebiyat
kitaplannın yeni baştan düzen-
lenmesi gerektiğini söyledi.
Prof. Kandemir, edebiyat ki-
taplannın 401ı yıllarda takılıp
kaldığmı kaydederek şöyle ko-
nuştu:
"Son dönem bizi biitün dün-
yada temsil eden, sanat elçile-
rimiz olan >"azaıianmi2 ve şa-
uierimizden parçalar bu kitap-
larda yer almıyor. Bu, buyiik
bir haksızhk ve sorundur. Ya-
ni muayyen bir yere kadar gel-
miştir, 40'lı yıllardan öteki ya-
zariar yeralmamıştır. O zaman
diim-aya dar bir çerceveden ba-
kıiıyor. Eger biz çagdaş uygar-
lık düzeyi ustune çıkmak isli-
yorsak mutlak surette son dö-
nem yazarianmıza yer verme-
miz gerektiği gibi uygar dunya
edebiyatında çıkan bütün ya-
zariardan da örnekler vermeli-
yiz. Çiinkü edebiyat son dere-
ce geniş perspektifi olan bir sa-
nattır. Hiçbir eğitim alanı, ede-
biyat kadar insan kafasını ve
ruhuno geliştinnede etkin de-
ğildir."
Edebiyat kitaplarında denge-
li olarak her döneme ait eserin
bulunması gerektiğini vurgula-
yan Kandemir, Türk dili ve ede-
biyatı öğretiminin "devlet
politikası" olması gerektiğini
savundu.
Dil Derneği V&zmanı Sevgi
Özel de Türkçe kitaplannın dil
açısından "ilkei" olduğuna dik-
kat çekiyor. 3 kuşağın aynı ede-
biyat eserlerini okuduğunu an-
latan özel, şunları söyledi:
"Nihat Sami Banarlı'dao 40
yıl önce seçilmiş eserier okunu-
yor. Dünyanın alkışladığı ya-
zarlanmızın eserleri ise yer al-
mıyor. Günumüzdekj yazarla-
nn pek çoğu yok. Bir toplantı-
da Ernin Ozdemir'in söyledigi
gibi dede ile torunun aynı ede-
biyat kitabını okudugu tek iıl-
ke herhalde Turkiye."
Yazar Beşir Gögüş de edebi-
yat kitaplarında "ölmiiş" bir
edebiyat turü olan "divan ede-
biyatı"na yer verilmesini eleş.tir-
di. Göğuş, divan edebiyatı
okutmarnn anlanısızlığına işa-
ret ederek "Divan edebiyatı di-
li, felsefesi, şekli bakımından
100 sene önce ölmiiş bir edebi-
yat. Bunu okutacak öğretmen
yetismiyor, ögrendler ilgilenmi-
yor" diye konuştu. Bu kitapla-
rın gençleri hayata hazırlama-
dığını söyleyen Göğüş, şöyle
konuştu:
"Divan edebiyatı batağına
batbktan sonra oradan çıkmak
öğretmen ve oğrenci için kolay
olmuyor. Gençler Türk toplu-
munun sorunlannı bilmiyoriar,
kendi dillerini ögrenmiyorlar,
bugiinün insanı olarak yetişmi-
yorlar. Edebiyat kitaplan "do-
laylı yaşantı' denen bir deneyim
verir insana."
Eleştirileriyle tanınan MemetFuat, sonradan dergi veyayınevi yöneticiliğine ağırlık verdi
Kendini gölgeleyen yazar"İlk deneme kitabımın
adı Düşünceye Saygı
idi. Bu sözü bir liberal
olarak değil ırk, soy,
din, ulus ayrımı
gözetmeden, baskıya,
sömürüye, savaşa,
kargaşaya karşı bir
insan olarak
söylemiştim. Otuz yıl
sonra yine 'Düşünceye
Saygı' diyorum"
ALPAY KABACALI ~
"Kimin olursa olsun, iyi bir
yazı, iyi bir kitap yayımladığım
zaman, kendi yazımı ya da ken-
di kitabımı yayımlamış gibi mut-
lu olurum" dıyor Memet Fuat.
"Samnm, kendi için hiçbir şe>
istemeden yaşamak, bende bir
duşünce değil, bir uygulama ol-
du. Bugün de zamanımın nere-
deyse bütününü başkalannın ki-
taplannı deriemeve, düzenleme-
ye, düzeltmeve, yayımlamaya
İıarcıyonım. Övünerek söjlemi-
yorum bunları, ö\ünülecek bir
şey değil. Vazma guciınuz varsa,
bunu engellememelisiniz. Ama
ben kendimi hep engelledim.
Bilmeden diyemem, bilerek...
Sanınm, insanların korkunç
bencilliğine karşı benim ahla-
kımda denetleyemediğim yeğin
bir tepki var. Ozgecilikte çok ile-
ri gitmem bu yuzden olabilir.
Kendimle ilgilenmekten elimden
geldigince kaçtım. Boylece de
yazariığımı gölgetemiş oldum."
Lise sualarında, annesinin
zorlamasıyla öyküler, şiirler yaz-
maya, yazdıklannı dergilerde ya-
yımlama>
r
a başlıyor. Çevresi, da-
ha çok oykülerini beğeniyor.
Bunları, bir iki eksiğiyle, arka-
daşı Tuna Bahacıoglu'yla birlik-
te çıkardıklan Aşk ve Sumüklü-
böcek'te topluyor (1946).
Üniversite sıralannda yazdığı
Yaşadığımız'ı "Birbirine bağlı iç
içe öykıilerden olnşan bir
roman" diye tanımhyor. Yaşar
Nabi'nin övdüğü, o dönemde
Orhan Kemal, Orhan Hançerli-
oğlu vb yeni yazarlan tanıtan
Varlık Yayınları arasında yer
vermek istediği kitap, telif ucreti
konusundaki anlaşmazlık dola-
yısıyla yayımlanmıyor. 1951'de
MEMET FUAT — Banşçı insanlar yeliştir-
mekte, hiçbir spor vole>bolla yarışamaz.
•PORTRE MEMET FUAT
Eleştiri yazıları1926'da Istanbul'da doğan Memet Fuat
Bengu, Haydarpaşa Lisesi'ni ve ÎÜ Edebiyat
Fakültesi Ingiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü
(1951) bitirdi. Kısa bir süre Aylık
Ansiklopedi'de çalıştı (1945), iki arkadaşıyla
Kitaplar dergisini çıkardı (1950-51), çağdaş
Amerikan yazarlanndan çeviriler yaptı.
Dergilerde yayımlanan eleştiri yazılarıyla
dikkati çekti. Ataç Eleştiri Armağanı'm
(1959), Düşünceye Saygı adlı kitabıyla Turk
Dil Kurumu Deneme-Eleştiri Ödülü'nü (1961)
kazandı. Uzun yıllar Yeni Dergi'yi çıkardı
(1964-75); kurduğu "de Yavınları"nı yonetti.
Bir ara Yazko-Edebiyat'ı yoneten Memet Fuat,
şimdi Adam Sanat dergisini yönetiyor; Adam
Yaymları'nda danışman olarak çalışıyor. Yunus
Emre, Karacaoğlan, Şinasi, Ahmet Haşim vb.
yazarlan konu alan yardımcı edebiyat kitapları
hazırladı; 1962-72 arasında Türk Edebiyatı
başlığını taşıyan antoloji niteliğinde yılhklar
çıkardı. Son yıllarda yazılarını Çağını
GörebUmek (1982), Unutulmuş Yazılar (1986),
adlı iki ciltte topladı; Çagdaş Türk Şiiri
Antolojisi'ni (1985) hazırladı.
kendisi bastınyor Yaşadıgıımz'ı,
ama dağıtamıyor. "Varlık Yaym-
lan arasında çıksaydı, sanınm
birkaç roman daha gelirdi arka-
sından, romancı olarak
gelişirdim" diyor.
Ilk sayısı şubat 1950'de çıkan
Kitaplar, temiz, derlitoplu, bib-
liyografya dergiciliğimizde ozel
yeri olması gereken bir yayın.
Memet Fuat'la arkadaşları Tu-
na Baltacıoğlu ve Oktay Verel,
dergilerini tutturmak için epey
çaba harcıyorlarsa da basaramı-
yorlar. Ama Memet Fuat dergi-
ciliğe "bulaşmış" oluyor bir ke-
re... Bu, onun günumuze kadar
gelecek dergicilik tutkusunun ilk
adımı...
1940'lann ikinci yansında bir
süre Aylık Ansiklopedi'de çalı-
şıyor. O sıralar hazırladığı mad-
deleri, magazin bölümü için
yaptığı serbest çevirileri beğe-
nen, arada bir dergilere yazdığı
edebiyatla ilgili yazılardaki üs-
lubunu öven Hüsamettin Bo-
zok, Yeditepe'yi çıkarmaya baş-
layınca diyor İci: "Sen bu işi kı-
vınyorsun. Yeditepe'ye sürekli
yazmalısın." Bir iki unlu yazar
dışında kimseye bir şey ödemez-
ken, Memet Fuat'a telif ucreti de
öduyor. Böyîece onun Yeditepe^
ye süreklr yazmasını, eleştiriye
geçmesini sağlıyor.
öykü kitaplan çevirmesini
öneren de Hüsamettin Bozok...
Yeditepe Yayınlan için Stein-
beck, Caldwell, Jack London,
Hemingway'den çeviriler yapı-
yor. Gunün birinde, Yaşar Na-
bi'den bir mektup... Görüştük-
lerinde, Varlık Yayınlan için Ed-
gar Allan Poe'nun oykülerini
öneriyor; "Bunlan ancak siz
çevirebilirsiniz" diyor.
"Bu tür övgülü yaklaşımlar
genç yazarlan yüreklendirir, ça-
lışma istegi verir. Hiç aklımda
yokken Poe*yu çevirmeye koyul-
dura. Arkadan Saroyan, Kathe-
rine Mansfield, Truman Capo-
te... Çok güzel bir dönemimdi
diyebilirim. Çeviri degil, sanki
'uslup çalışmaları' yapıyor-
dum... Kaptınyordum kendi-
mi... Gerçi sürekli çeviri yap-
maktan, para kazanmak için çe-
viri yapmaktan bıkkınlık geldi-
ği oluyordu, ama aslında is pa-
ra kazanmayı çoktan aşmıştı...
Sonunda Walt \V hitman çeviri-
si girdi araya. Yaşar Nabi'nin is-
teği üzerine bir de Tiyatro Tari-
hi çevirdim ile yazdım arası bir
şey..."
Bu çevirmenlik donemınde,
bir soruyu yanıtlarken, "Benim
için iyi bir kitap yazmakla iyi bir
kitap çevirmek arasında bir ay-
nm yoktur" diyor Memet Fuat.
Bu, çkur açısından doğru. Ama
yazar ya da çevirmen açısından
bakmca? "Dağlarca. bir konuş-
mamızda, çevirmenligin 'edilgin'
bir iş olduğunu söylemişti kü-
çümseyerek. 'Kendin yaz!' di-
yordu... 'Yazmak 'etkm' bir ey-
lem. Bir başkasının aracısı degil-
siniz. Bütün 'onur' sizin... Kim-
senin gölgesinde kalmıyor, one
çıkıyorsunuz'..."
Çeviriler yaparken el^tiri ala-
nına da "boylu boyunca
girmişti" Memet Fuat. Düşün-
celerini, özellikle tartışmalarla
açıklıyordu dergilerde. Eleştiri
yaalan ügi gorüyor, beğeniliyor-
du. 1959"da dergilerde çıkan ya-
zılanna Ataç Eleştiri Armağa-
nı'm veren kurulda Macit Gök-
berk, Sabahattin Eyuboglu,
Dağlarca, Sabahattin Kudrei
Aksal gibi unlu, saygın kişiler
vardı. 1961'de TDK'nın
Talıtakuşlarlda yaşamın başka yüzü
NECATİ GÜNGÖR
Eski zamanlarda ülkemizi
görmeye gelen yabancı gezginle-
rin ilgilerini en fazla çeken yer-
lerden biri de mezarlıklarımız-
dı. Uzun, yeşil selvilerin tath bir
serinlik duygusu veren gölgele-
riyle çevrili bu yerler, Türklerin
gündelik yaşamlannın ayrılmaz
bir parçası gibidir çünkü.
1874'lerde Galata Mezarlığı'nı
dolaşan Edmondo De Amicis.
sanki gravür resimlerden birinı
seyreder gibi bir duyguya kapı-
lır: "Onnanm içindeki yollar
kıvnla kıvnla ve birbirini kese-
rek gider. gölgelere oturtnuş ba-
zı Türkler çubuk içeıier, mezar-
lann arasında çocuklar koşup
oynar, inekler otlar, yüzierce
kumnı seivi dallannın arasında
dem çeker, yaşmaklı kadınların
geçtiği görnlür. Selvilerin arasın-
dan Istanbul minarelerinin üs-
tüne beyaz çizgiler çizdiği mavi
Altınboynuz pırıl pırıl parlar."
Bir başka gezginin yazısında,
Mısır'ın bir bölgesinde mezarla-
nnın yanına küçük eyler yapıl-
dığını okumuştum. Yıhn belli
günlerinde, ölen kişinin yakın-
lan gelip bu evlerde kalıyorlar-
mış. önceden hazırlanmış daya-
nıklı >iyeceklerini de yanlannda
getiren Mısırlılar, burada olüle-
riyle başbaşa birkaç gün geçirip
sonra yine gündelik yaşamları-
na dönüyorlarmış.
"Şarkın esrar dolu havasını"
merak edip de yollara düşen es-
ki ya da yeni zaman gezginleri,
eğer Edremit Körfezi'ne bakan
Tahtakuşlar Köyü'ne uğramış
olsalardı, burada Türkmen me-
zarlığını görselerdi "taaccüp"le-
rinden ağızlan bir kanş açık ka-
lırdı belki de! Öylesine yaşamla
iç içe, öylesine olümün soğuk
ürpertisinden uzak; hiç durma-
dan Körfez'den doğru esen yel-
le çam dallannın hışırdadığı bir
piknik yeri ki burada yaşama se-
vincini ta yüreğinizin içinde
duymamak mümkün değil!
Bu köyün insanlan, Moğol is-
tilasuıdan kaçıp Anadolu'yu
mesken tutan Türkmenlerin to-
runları. Horasan uzerinden
Adana'ya gelmiş bir kol, oradan
Kazdağlan'na uzanmışlar. Edre-
mit kıyılanna inen yamaçlanrun
cennet yeşiline vurulmuş, bura-
da kalmışlar. Geldiklerinde tah-
tab kuşlann kaynaştığı bir bel-
deymiş. Bir yanı ormanhk, bir
yanı zeytinlik... Kuşun bin bir
türlüsü varmış, ama asıl tahtalı
kuşlanyla ünlüymuş; avcılık ya-
panların ayağı eksik olmazraış
buralardan.
Gel zaman git zaman kuşlar
göçmüş, tahtacılar tahtacılığın
yerine zeytinciliği koymuşlar;
ama köyün adı Tahtakuşlar ola-
MEZARIN BAŞUCU — Her mezann başucunda bir testi, bir kavanoz ya da cam bardak var.
İçlerinde çerezler. sigaralar, hatla bazen para bulunuyor. Oradan geçen yabancılar, yolcular, çerez-
lerle karnını doyursun, sigarasını içip dinlensin, gereksinimi varsa parayı da alsın diye. Bir de her
aile mezarlıgının içine yer ocağı konuyor. (Fotoğraf: kayıhan Güven)
rak yazılmış kütüğe.
Türkmenler, geleneklerine,
göreneklerine sıkı sıkıya bağh
insanlar. Aradan yüzyıllar geç-
mesine karşın zamanın akışı
içinde birçok şeyin değişip yok
olmasına karşın kimi özellikle-
rini ve de güzel yanlanru kıs-
kançlıkla koruyagelmişler.
Işte bu kentin en gözde parkı
gibi düzenli, bakımlı, çiçeklerle
donatılmış köy mezarlığı, koru-
nagelmiş güzelliklerden biri.
Perşembe günleri herkes gelip
kendi mezannın çevresini temiz-
liyor, ağaçlarına su veriyor, ku-
ruyan çiçekleri iplere dizip ayn
bir süs yaratıyor. Her mezarın
başucunda bir testi, bir kavanoz
ya da cam bardak var. Aynca
mezann hemen yanı başında bir
yer ocağı. Başucundaki camın
dalına bağlanmış bir supürge.
Tahtakuşlar Turkmenlerinin
ölumle ilgili gelenekleri, ölen
kimsenin yaşına ve durumuna
göre bazı değişiklikler gösteri-
yor. Sözgelimi kırkı çıkmamış
bir çocuk oldüğünde daha ba-
sit bir törene tabi tutuluyor. Gö-
müldukten sonra ölü sahibi,
köylülere bir yemek veriyor, o
kadar...
Ölen kimse kırkını çıkarmış
bir çocuksa, büytiklerle aynı tö-
rene tabi oluyor. Ölüm, günün
dar bir vaktinde gelip çalmışsa
kapıyı o gece ölünün başucun-
da bekliyor tüm köylüler. Erte-
si sabah gün ağardıktan sonra
toprağa veriüyor. Ölünün başın-
da beklerken yakınlannın acısını
dindirmek ve onu avutmak için
ağıtlar yakılıyor, nefesler yakı-
lıyor. Tan ağarıncaya dek sürü-
yor bu.
Ölü yıkandıktan ve tıraşı ya-
püdıktan sonra ölü sahibi yakm-
lannı çağınyor onun çe\Te yanı-
na. Veda töreni başlıyor, Yakın-
ları, dostlan can bildikleri teker
teker sırayla ölünün elini öpüp
son kez dokunmuş oluyorlar
ona. Sonsuzluğa kadar sürecek
olan buyük aynlık burada baş-
lıyor!
Veda töreni bitince kefenleni-
yor ölu. Sevdiği kişiler, onun ke-
feninin arasma güllet çiçekler
koyuyorlar. Bu çiçekıer gönül-
lerindeki sevgjnin bir simgesi sa-
yılıyor. Eğer ölen bir genç kızsa
yeryüzünde murada ermemişli-
ğinin acısını, onu gelin gibi süs-
leyerek çıkanyorlar! Güllerle, çi-
çekli dailarla, rengârenk kumaş-
larla, gelin telleriyle, tulden yaz-
malarla süslenip öyle uğurlanı-
yor toprağa! Tabii namazı kıh-
narak...
Toprağa verilirken once din
adamı bir avuç toprak atıyor
ölünün yüzüne. Sonra mezarı
kazan kişiler... Ardmdan da ya-
kınlan, dostlan. Bir avuç topra-
ğm anlamı, "Toprakla doyasuı!"
oluyor. Ya da "Gözünü toprak
doyursun!" Toprak, olen kişinin
tek gıdası sayıhyor çünkü. Me-
zannın başucuna konulan top-
rak testi de ölenin su gereksini-
mi için! 'Toprakla doy, bu sudan
ic..:
Mezarların yanına konulan
kavanozlarda da çerezler, siga-
ralar, hatta bazen para bulunu-
yor. Bunlar da oradan geçen ya-
Eski bir Türkmen
köyü olan
Edremit'teki
Tahtakuşlar'da köy
mezarlığı, bir
kentin en gözde
parkı gibi düzenli,
bakımlı ve
çiçeklerle
donatılmış.
Perşembe günleri
herkes gelip kendi
yakınının
mezannın çevresini
temizliyor.
Türkmenlerdeki
ölüm ve öte dünya
anlayışı
Mevlevilerin dünya
ve ahiret
anlayışlarını
anımsatıyor.
Onlarda da ölmek,
daha doğru bir
deyişle göçmek,
toprağa gelin gitme
anlamına gelmiyor
muydu? Aynı
kültür kaynağının
izleri burada
görülebiliyor.
bancılar, garipler, yolcular için...
Çerezlerle karnını doyursun, si-
garasını içip dinlensin, gereksi-
nimi varsa parayı da alsın diye...
Bir başka ilginçlik de her aile
mezarlığının içinde bir yer oca-
ğının bulunması. Bunlar da me-
zarı ziyarete gelenlere çay, kah-
ve pişirmek için... Ocağı ziyaret
edilmeyen, çayı kahvesi içüme-
yen ailenin, gebneyene karşı
küsme hakkı her zaman saklı.
Mezarhğın yıllık temizliğiyse
hıdırellezde yapılıyor. Çevre si-
linip süpürülüyor, mezarlann
bakımı yapılıyor, meyve ağaçlan
böceklere karşı kireçle sıvanı-
yor... Dergâh yerinde dedenin
önderliğinde sazlar calınıp de-
yişler söyleniyor, yerel oyunlar
oynamyor. Orada yatan ölülerin
hoşgöreceği biçimde eğleniüyor.
ölülerin burada işlenen kusur-
lan kabahatleri hoşgöreceğine
inanılıyor.
Erkek ve kadın mezarlan,
başucuna dikilen tahtanın biçi-
mi ve motifıyle ayrılıyor birbi-
rinden. Buraya dikilen tahta ge-
çici bir belirti. Mermer mezar
taşı dikilinceye kadar konulmuş
bir im. Zamanla çürüyor zaten.
Yuvarlak biçimli tabtalar erkek
mezarlanna dikiliyor, çatal bi-
çimli olanlarsa kadın mezarla-
nna... Kadınlar için dikilen tah-
tanın üzerinde aynca kaz ayağı
biçiminde simge yer alıyor. Bu
simgenin Oğuz boylanndan ge-
len bir alışkanlık olduğu belir-
tiliyor. Aynca Kazdağı'yla ilgili
olma olasıhğı da var.. Nerede
olursa olsun bir mezann başın-
daki tahtada kaz ayağı imi gör-
düğümüz zaman burada bir
Türkmen kadını yatıyor diyebi-
lirsiniz.
Tahtakuşlar Köyü'ndeki
ölumle hayatın iç içeliği yaşam
felsefesinin bir göstergesi.
Ölümden korkulmuyor. Gidilen
öte yaka anlam zenginliğiyle do-
lu bir ülke olarak benimseniyor.
Bu mezarhkta yatanlar bu anla-
yışta olan kimseler. Türkmenler-
deki ölüm ve öte dünya anlayışı
Mevlevilerin dünya ve ahiret an-
layışlannı anımsatıyor. Onlarda
da ölmek, daha doğru bir deyiş-
le göcmek, toprağa gelin gitme
anlamına gelmiyor muydu?
Mevlana'mn da babasıyla birlik-
te Moğol istilasından korkup
Anadolu'ya sığınması, Türk-
menlerin tarihsel serüvenlerini
hemen akla getiriyor. Aynı kül-
tür kaynağından gelmenin ver-
diği bir benzerlik olabilir mi ara-
lannda? Evet belki de..
Uzun sözün kısası Tahtakuş-
lar'da ölüm, yaşamın bir başka
yüzü. Ölmek, ölümsüzlük bah-
çesine adım atmak...
Köyün sakinlerinden emeku'
öğretmen Alibey Kudar'dan öğ-
rendiğimize göre şimdüerde köy-
deki yaş ortalaması altmış beş
civannda. Toplam nüfusu 576
kişi. Kadın erkek sayısı birbiri-
ne eşit düzeyde. Okuryazar ora-
nı, yüzde doksan beşin üstünde.
Yükseköğrenim gören insanla-
rın sayısı, ülke genelinin ötesin-
de... Köyden kente göç hiç dü-
şünülmeyen bir konu. Ancak
burada okuyup da memur ola-
rak gidenler ayrı.
Tahtakuşlar'da olumsuz bir
gelişmenin de altını çizmek ge-
rekirse, geleneksel köy evlerinin
yerini beton yığınlannın aldığı-
m söyleyebiliriz. Bu olumsuzlu-
ğa karşılık, köyde gerçekleştiri-
len çok önemli tasandan da söz
etmeden geçemeyeceğiz: Tahta-
kuşlar Köyü Etnoğrafya Müze-
si!
Sozkonusu tasarı, Alibey Ku-
dar tarafından gerçekleştirüiyor.
Müzenin yapımı önümüzdeki
aylarda tamamlanacak...
Sözün özü, Tahtakuşlar il-
ginçlikler ve özgunlükler dolu
bir köy. Isterdik ki bizimle bir-
likte gezip göresiniz!
Deneme-Eleştiri Ödülü'nü ka-
zandı. Bunlar, Türkiye'de bir
eleştirmene verilen ilk ödüllerdi.
Ama o, eleştiri yazılanna ağır-
hk vereceği yerde, az satıldığı
için kimsenin yayımlamak iste-
mediği değerli kitaplan basmak
üzere "de Yayınevi"ni kurdu hiç
parası yokken Briç kitabının ge-
lirine dayanarak... Derken Yeni
Dergi'yi çıkarmaya başladı. Baş-
ka yazarlann yazılanm yayımla-
mak için... Çok az yazısı çıktı
Yeni Dergi'de...
"Yıtlarca bep böyle çalıştım"
diyor. "Kendimden çok başka-
larını gözeterek... Aynca tanın-
mak, ünlü bir kişi olmak da is-
temedim hiç. Yazar olarak adı-
nız bilinmeii, yayılmalı, bu ye-
ter. Boyunuzu bosunuzu, yüzü-
nüzü gözünüzü görmelerine ne
gerek var! Biliyorum, bütünüy-
le kaçınılmaz. Bir yeıierde re-
simleriniz çıkacaktır. Gelenek
böyle... Yoksa alınganlıklar, kır-
gınlıklar olur. Ama bunu en aza
indirmeye özen gösterilebilir."
En önemlisi de "televizyona
yakalanmamak"._ Bir televizyon
ekibini Bağlarbaşı Spor Salo-
nu'ndan geri çevirirken ne kadar
utandığını, üzüldüğunü anlatı-
yor...
Ama yakalandığı da oluyor:
"Voleybol milli takımı antrenö-
riiyken, gittiğimiz turnuvayla il-
gili olarak televizyona bilgi ver-
mek zorunda kalmıştım. Ertesi
gün kapıcısı, bakkalı, manavı,
herkes bir söz attı; uzun bir sü-
re uzak tanıdıklara basketbol
değil, voleybol antrenöriı oldu-
gumu anlattım..."
Evet, voleybol... Bu da bir
ozveri...
"Oturduğum semtin çocukla-
nnı, sokaklarda dolasmak, kah-
ve köşelerinde kâğıt oynamak-
tan kurtarmak için semtin eski
aileierince girişüen bir etkinlik-
te pa>ıma duşen, önce futbol
antrenöriüğuydü. Sonra bu spo-
nın şiddete açıklığından rahat-
sız olarak voleybola yoneldik.
Kısa bir süre sonra Altınyurt,
hatta bütün Altunizade bir vo-
leybol cennetine dönüştü. Şu
anda çevremde dört tane A mil-
li, iki tane genç mdli olmuş
komşum var."
Voleybolu yılnızca bir spoF
degil, tıpkı amatör ti>
r
atroculuk
gibi, bir eğitim aracı olarak gö-
rüyor Memet Fuat.
"Bansçı, dürüst. çevresine
uyum sağlayabilen insanlar ye-
tişürmekte hiçbir spor voleybol-
la yanşamaz. Atletizm, cimnas-
tik, yüzme gibi temel bireysel
sporlar aklınıza gelebilir ki vo-
leybol onlara da gnıp sponı olu-
şuyla üstundür."
Ve voleybola ayırdığı zaman-
Iann yazarlığından çahnmış, ça-
lınmakta olan zamanlar olduğu-
nu bile bile "Ne yapalım" diyor,
"böyle daha mutluyum."
Ona gore bir çeşit "öğretmen
duyariığı"nın sonucu bu:
"Biçimlenme dönemindeki
genç insanlarla surekli ilgileni-
rim. olumlu geüşmelerini görür-
sen sevinirim. Sanat alanuıda da
böyle bir eğilimim olduğu açık.
Yeni yetişenleri hep desteklemi-
şimdir."
Eleştiri anlayışma gelince...
"En belirgin yan, 'bildiren' bir
kişi olmaktan kacınmamdır" di-
yor. "Arayan, sorular ortaya atıp
yanıtlannı bulmaya çalışan bir
yaklaşunı her zaman üstün tut-
tum. Benim için tartışılmayacak
konu yoktur. Yanılmaktan hiç
korkmam, değişik donemlerim-
de değişik yanıtlara ulaşmaktan
da... Her seyi bilen, tepeden ko-
nuşanlan somem diyemem, on-
lann da ayn bir tadı vardır, ama
onlar gibi olmak istemem. İlk
deneme kitabımın adı Düşünce-
ye Saygı idi. Bu sözü bir liberal
olarak değil, ırk, soy, din, ulus
aynmı gözetmeden, bütün in-
sanların mutlulugunu özleyen,
baskıya, sömürüye, savaşa, kar-
gaşaya karşı bir insan olarak
söylemiştim. Otuz yıl sonra yi-
ne 'Düşünceye Saygı' diyorum.
Bugün bu sözü söylemenin çok
daha kolaylaşraış olması beni
sevindiriyor..."
Migren için
yeni ıımut
• ANKARA (ANKA) —
Migren hastabğının tedavi
için yeni bir yöntem
geliştirildiği büdirildi.
Fransa'da yayımlanan
'Science Et Vie* adlı
dergide yayımlanan
haberde, son zamanlarda
migren krizi sırasında
yüzün renginin solması
üzerinde durulduğu ve
bunun, damarlann
daralmasına bağlandığı
ifade edilerek daralmamn
giderilmesi için yüzde 2'lik
nitrogliserin çözeltisinin
hazırlandığı açıklandı. Yüze
ve alna sürülen bu ilacın,
damarlan genişleterek
migren krizini geçirdiği
belirtildi. Haberde aynca,
bu ilacın el bileklerine
sürüldüğünde de migren
krizini geçirdiği belirtUiyor.
Çöpkonduya
protesto
• BURSA (Cumhuriyet
Bürosu) — Merkez ilçe
Osmangazi'ye bağh 5 köyün
içinde yer alan 2 bin
dönümlük tanm alanına
belediye tarafından çöp
boşaltılacağının açıklanması
üzerine köylüler sesslz bir
yüniyüş yaparak karan
protesto ettiler. Çöp
dökülecek alanda enginar,
buğday ve zeytin tarımı
yapıldığmı söyleyen köylüler
dün sabah saatlerinden
itibaren Hamitler Köyü
kahveler bölgesinde
toplanmaya başladılar. Saat
15.00'te yaklaşık 500 köylü
Hamitler Köyü'nden
Mudanya-Bursa
karayolunun 1050 konutlar
mevküne kadar sessiz
yürüyüş yaptılar.
ÜeşUlerin
gösterisi
• ORHANELİ/DOGAN-
CI/BLRSA (Cumhuriyet)
— Yeşiller Partisi
üyelerinden ve bir grup
bağımsız yeşilden oluşan
"Yeşil Eylem Gnıbu"
gelecek yıl üretime geçmesi
planlanan Orhaneli Termik
Santralı'nın içerisine girerek
protesto gösterisi yaptılar,
grubun terrnik santrâla
daha fazla yaklaşması
güvenlik güçlerince
engellenirken klarnet ve
davul eşliğinde halay
çekildi, "termik santrâla
hayır", "ölmek istemiyoruz"
sloganları atıldı.
Yesemek
kazüan
• GAZtANTEP (AA) —
Gaziantep'in Islahiye ilçesi
yakmlannda bulunan ve
dünyada tek olduğu
bildirilen tarihi açık heykel
atölyesi "Yesemek"te,
kazılar sürdüriilüyor. Kültür
BakanlığYndan gelen 10
milyon lira ek ödenek ile
kazıların devam ettiğini
belirten yetkililer,
çalışmalann, Bakanlık
Müşaviri Arkeolog llhan
Temizsoy başkanlığında bir
ekip tarafından
yürütüldüğünü söylediler.
Trafik
güvenligi
• BURSA (AA) — Uludağ
Üniversitesi tktisadi ve
tdari Bilimler Fakültesi ile
Avusturya Kültür Ofisi'nce
duzenlenen "2. Uluslararası
Trafik Güvenhği ve
Psikoteknik Uygulamalar"
konulu seminer, bugün
Bursa'da başlayacak. İki
gün sürecek seminere, Prof.
Dr. Zeyyat Sabuncuoğlu,
Dr. Wolf Zuzan, Bursa
Emniyet Müdür Yardımcısı
Sebahattin özel ve Prof.
Dieter Klebelsberg
konuşmacı olarak
katılacaklar.
HER ŞEYİN BAŞI PARA