05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet Sahıbı Cumhunm Matbaacılık ve Gazetecıhk Turk Anonım Şırketı adına Nadlr Nıdl 0 Gene! Yayin Muduru Hftsan Cemal. MUCSSCSe Muduru EnilK L^akhgil. Vazt Işlen Muduru Oka} GOBCnsİn, 0 Haber Merkezı Muduru talçın B»*r. Savr a Duze-ı Yönetmenı Mı tar 0 Temsücıler \NKARA \hmtt Tan. İZM1R Hiltıncl Çtlınk>)a. »ıDANA ÇcliD Yİ£«IO0U N Pottıka Cdal •»•••(K. D>> Hıbcrkr Lrtu> «alrı, Ekonomı C n t b Tutaa. I; Senjıka S«kr». t ı w t kmtur l ı U LsKf. lnanbul Haberlcr l u m l kaçajı Egmm Gc*ca) Şayfauı. Habcr *ras!ırma İHBrt Brrtıa. Vun Habfrlf Neeato Do|am. Spor DamsmanE AtMhrfkıdır t n ı t a ı Ou Yazılar Kmaı Çaafkaa *raşhrma Şakıa Alpa>. Duıelımc tbdallaB Yuıcı 0 koon]ına[Or AaaMH lUnlaaa 0 VIa lsltr Erol Eskaı 0 M L - L C T BaleM «nar 0 Buıçc Ptonlama Sofi Oaaaacyotia 0 Rrklam VrK Tot»a 0 Ek la.ınlar Halya \k)<J 0 tdare Havrıa Oum 0 Islctmc Öaa» C<hk 0 Bılıı Islan Nal taal 0 Prnond Sr^ı Yayın kurultı Ba*kan Nadır Nadı Bcsar * YayaA Cumhunyct Malbaaolık ve Ga2«ccılık T A Ş. Türt Ocaiı Cad 39v 41 Okurj AkaaL lalçia Baycr, Hasa* 14334 İSI PK 246 isıanbul Td 5L2 05 05 (20 ha->, feieı 22246, Fl* (I) 526 60 72 0 tcanl. Hikavl Çnıakln Okn Bu-olnr t.kıra: Zı>a Gokalj! Bl. Inküap S N« H 4 Tc: 133 II 41-4-\ Tdet- 42344, Ftı (4) 13] Coaramı l J.r Mnaca. llkoı 05 65 0 İMaa- H Zıya Bl> 1352 S 2'3 W 1' 12 30. Tctoı Î235», F u |5I) 19 53 60 am l ı n 0 Adaaa: inOntı Cad 119 S. No I K»! 1. Ts) 1» T 52 {4 tuii. Ttta 621*5. F u f » I» » "8 TAKVIM: 15 EKİM 1990 Imsak: 4.43 Guneş: 6.08 Oğle- 11.55 Ikındı: 14.59 Akşam: 17.32 Yatsı: 18.51 'Antik' edebiyat kitapfarıTürkiye'yi dünyada temsil eden ve tanıtan pek çok şair ve yazarın eserlerine lise edebiyat kitaplarında yer verilmediği, üç kuşağın aynı eserleri okuduğu belirtildi. GÜNEŞ GÜRSON ANKARA — 21. yüzyıla 10 kala liselerde okutulan edebiyat kitaplannın "çağdışı" olduğu belirtildi. Uzmanlar, Türkiye'- yi dünyada temsil eden ve tanı- tan pekçok şair ve yazann eser- lerine lise edebiyat kitapların- da yer verilmediğini, üç kuşa- ğın aynı eseri okuduğunu vur- guladılar. Türk dili ve edebiyatı öğreti- minin ulke çapında bir sorun olduğunu kaydeden uzmanlar, bunun süratle çağdaş bir hale getirilmesi gerektiğini savundu- lar. AÜ Eğitim Bilimleri Fakul- tesi (EBF) oğretim üyelerinden Prof. Enise Kandemir, edebiyat öğretimine yeni bir "ruh ve canlıkk" verilmesinin zorunlu- luğunu vurgulayarak edebiyat kitaplannın yeni baştan düzen- lenmesi gerektiğini söyledi. Prof. Kandemir, edebiyat ki- taplannın 401ı yıllarda takılıp kaldığmı kaydederek şöyle ko- nuştu: "Son dönem bizi biitün dün- yada temsil eden, sanat elçile- rimiz olan >"azaıianmi2 ve şa- uierimizden parçalar bu kitap- larda yer almıyor. Bu, buyiik bir haksızhk ve sorundur. Ya- ni muayyen bir yere kadar gel- miştir, 40'lı yıllardan öteki ya- zariar yeralmamıştır. O zaman diim-aya dar bir çerceveden ba- kıiıyor. Eger biz çagdaş uygar- lık düzeyi ustune çıkmak isli- yorsak mutlak surette son dö- nem yazarianmıza yer verme- miz gerektiği gibi uygar dunya edebiyatında çıkan bütün ya- zariardan da örnekler vermeli- yiz. Çiinkü edebiyat son dere- ce geniş perspektifi olan bir sa- nattır. Hiçbir eğitim alanı, ede- biyat kadar insan kafasını ve ruhuno geliştinnede etkin de- ğildir." Edebiyat kitaplarında denge- li olarak her döneme ait eserin bulunması gerektiğini vurgula- yan Kandemir, Türk dili ve ede- biyatı öğretiminin "devlet politikası" olması gerektiğini savundu. Dil Derneği V&zmanı Sevgi Özel de Türkçe kitaplannın dil açısından "ilkei" olduğuna dik- kat çekiyor. 3 kuşağın aynı ede- biyat eserlerini okuduğunu an- latan özel, şunları söyledi: "Nihat Sami Banarlı'dao 40 yıl önce seçilmiş eserier okunu- yor. Dünyanın alkışladığı ya- zarlanmızın eserleri ise yer al- mıyor. Günumüzdekj yazarla- nn pek çoğu yok. Bir toplantı- da Ernin Ozdemir'in söyledigi gibi dede ile torunun aynı ede- biyat kitabını okudugu tek iıl- ke herhalde Turkiye." Yazar Beşir Gögüş de edebi- yat kitaplarında "ölmiiş" bir edebiyat turü olan "divan ede- biyatı"na yer verilmesini eleş.tir- di. Göğuş, divan edebiyatı okutmarnn anlanısızlığına işa- ret ederek "Divan edebiyatı di- li, felsefesi, şekli bakımından 100 sene önce ölmiiş bir edebi- yat. Bunu okutacak öğretmen yetismiyor, ögrendler ilgilenmi- yor" diye konuştu. Bu kitapla- rın gençleri hayata hazırlama- dığını söyleyen Göğüş, şöyle konuştu: "Divan edebiyatı batağına batbktan sonra oradan çıkmak öğretmen ve oğrenci için kolay olmuyor. Gençler Türk toplu- munun sorunlannı bilmiyoriar, kendi dillerini ögrenmiyorlar, bugiinün insanı olarak yetişmi- yorlar. Edebiyat kitaplan "do- laylı yaşantı' denen bir deneyim verir insana." Eleştirileriyle tanınan MemetFuat, sonradan dergi veyayınevi yöneticiliğine ağırlık verdi Kendini gölgeleyen yazar"İlk deneme kitabımın adı Düşünceye Saygı idi. Bu sözü bir liberal olarak değil ırk, soy, din, ulus ayrımı gözetmeden, baskıya, sömürüye, savaşa, kargaşaya karşı bir insan olarak söylemiştim. Otuz yıl sonra yine 'Düşünceye Saygı' diyorum" ALPAY KABACALI ~ "Kimin olursa olsun, iyi bir yazı, iyi bir kitap yayımladığım zaman, kendi yazımı ya da ken- di kitabımı yayımlamış gibi mut- lu olurum" dıyor Memet Fuat. "Samnm, kendi için hiçbir şe> istemeden yaşamak, bende bir duşünce değil, bir uygulama ol- du. Bugün de zamanımın nere- deyse bütününü başkalannın ki- taplannı deriemeve, düzenleme- ye, düzeltmeve, yayımlamaya İıarcıyonım. Övünerek söjlemi- yorum bunları, ö\ünülecek bir şey değil. Vazma guciınuz varsa, bunu engellememelisiniz. Ama ben kendimi hep engelledim. Bilmeden diyemem, bilerek... Sanınm, insanların korkunç bencilliğine karşı benim ahla- kımda denetleyemediğim yeğin bir tepki var. Ozgecilikte çok ile- ri gitmem bu yuzden olabilir. Kendimle ilgilenmekten elimden geldigince kaçtım. Boylece de yazariığımı gölgetemiş oldum." Lise sualarında, annesinin zorlamasıyla öyküler, şiirler yaz- maya, yazdıklannı dergilerde ya- yımlama> r a başlıyor. Çevresi, da- ha çok oykülerini beğeniyor. Bunları, bir iki eksiğiyle, arka- daşı Tuna Bahacıoglu'yla birlik- te çıkardıklan Aşk ve Sumüklü- böcek'te topluyor (1946). Üniversite sıralannda yazdığı Yaşadığımız'ı "Birbirine bağlı iç içe öykıilerden olnşan bir roman" diye tanımhyor. Yaşar Nabi'nin övdüğü, o dönemde Orhan Kemal, Orhan Hançerli- oğlu vb yeni yazarlan tanıtan Varlık Yayınları arasında yer vermek istediği kitap, telif ucreti konusundaki anlaşmazlık dola- yısıyla yayımlanmıyor. 1951'de MEMET FUAT — Banşçı insanlar yeliştir- mekte, hiçbir spor vole>bolla yarışamaz. •PORTRE MEMET FUAT Eleştiri yazıları1926'da Istanbul'da doğan Memet Fuat Bengu, Haydarpaşa Lisesi'ni ve ÎÜ Edebiyat Fakültesi Ingiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü (1951) bitirdi. Kısa bir süre Aylık Ansiklopedi'de çalıştı (1945), iki arkadaşıyla Kitaplar dergisini çıkardı (1950-51), çağdaş Amerikan yazarlanndan çeviriler yaptı. Dergilerde yayımlanan eleştiri yazılarıyla dikkati çekti. Ataç Eleştiri Armağanı'm (1959), Düşünceye Saygı adlı kitabıyla Turk Dil Kurumu Deneme-Eleştiri Ödülü'nü (1961) kazandı. Uzun yıllar Yeni Dergi'yi çıkardı (1964-75); kurduğu "de Yavınları"nı yonetti. Bir ara Yazko-Edebiyat'ı yoneten Memet Fuat, şimdi Adam Sanat dergisini yönetiyor; Adam Yaymları'nda danışman olarak çalışıyor. Yunus Emre, Karacaoğlan, Şinasi, Ahmet Haşim vb. yazarlan konu alan yardımcı edebiyat kitapları hazırladı; 1962-72 arasında Türk Edebiyatı başlığını taşıyan antoloji niteliğinde yılhklar çıkardı. Son yıllarda yazılarını Çağını GörebUmek (1982), Unutulmuş Yazılar (1986), adlı iki ciltte topladı; Çagdaş Türk Şiiri Antolojisi'ni (1985) hazırladı. kendisi bastınyor Yaşadıgıımz'ı, ama dağıtamıyor. "Varlık Yaym- lan arasında çıksaydı, sanınm birkaç roman daha gelirdi arka- sından, romancı olarak gelişirdim" diyor. Ilk sayısı şubat 1950'de çıkan Kitaplar, temiz, derlitoplu, bib- liyografya dergiciliğimizde ozel yeri olması gereken bir yayın. Memet Fuat'la arkadaşları Tu- na Baltacıoğlu ve Oktay Verel, dergilerini tutturmak için epey çaba harcıyorlarsa da basaramı- yorlar. Ama Memet Fuat dergi- ciliğe "bulaşmış" oluyor bir ke- re... Bu, onun günumuze kadar gelecek dergicilik tutkusunun ilk adımı... 1940'lann ikinci yansında bir süre Aylık Ansiklopedi'de çalı- şıyor. O sıralar hazırladığı mad- deleri, magazin bölümü için yaptığı serbest çevirileri beğe- nen, arada bir dergilere yazdığı edebiyatla ilgili yazılardaki üs- lubunu öven Hüsamettin Bo- zok, Yeditepe'yi çıkarmaya baş- layınca diyor İci: "Sen bu işi kı- vınyorsun. Yeditepe'ye sürekli yazmalısın." Bir iki unlu yazar dışında kimseye bir şey ödemez- ken, Memet Fuat'a telif ucreti de öduyor. Böyîece onun Yeditepe^ ye süreklr yazmasını, eleştiriye geçmesini sağlıyor. öykü kitaplan çevirmesini öneren de Hüsamettin Bozok... Yeditepe Yayınlan için Stein- beck, Caldwell, Jack London, Hemingway'den çeviriler yapı- yor. Gunün birinde, Yaşar Na- bi'den bir mektup... Görüştük- lerinde, Varlık Yayınlan için Ed- gar Allan Poe'nun oykülerini öneriyor; "Bunlan ancak siz çevirebilirsiniz" diyor. "Bu tür övgülü yaklaşımlar genç yazarlan yüreklendirir, ça- lışma istegi verir. Hiç aklımda yokken Poe*yu çevirmeye koyul- dura. Arkadan Saroyan, Kathe- rine Mansfield, Truman Capo- te... Çok güzel bir dönemimdi diyebilirim. Çeviri degil, sanki 'uslup çalışmaları' yapıyor- dum... Kaptınyordum kendi- mi... Gerçi sürekli çeviri yap- maktan, para kazanmak için çe- viri yapmaktan bıkkınlık geldi- ği oluyordu, ama aslında is pa- ra kazanmayı çoktan aşmıştı... Sonunda Walt \V hitman çeviri- si girdi araya. Yaşar Nabi'nin is- teği üzerine bir de Tiyatro Tari- hi çevirdim ile yazdım arası bir şey..." Bu çevirmenlik donemınde, bir soruyu yanıtlarken, "Benim için iyi bir kitap yazmakla iyi bir kitap çevirmek arasında bir ay- nm yoktur" diyor Memet Fuat. Bu, çkur açısından doğru. Ama yazar ya da çevirmen açısından bakmca? "Dağlarca. bir konuş- mamızda, çevirmenligin 'edilgin' bir iş olduğunu söylemişti kü- çümseyerek. 'Kendin yaz!' di- yordu... 'Yazmak 'etkm' bir ey- lem. Bir başkasının aracısı degil- siniz. Bütün 'onur' sizin... Kim- senin gölgesinde kalmıyor, one çıkıyorsunuz'..." Çeviriler yaparken el^tiri ala- nına da "boylu boyunca girmişti" Memet Fuat. Düşün- celerini, özellikle tartışmalarla açıklıyordu dergilerde. Eleştiri yaalan ügi gorüyor, beğeniliyor- du. 1959"da dergilerde çıkan ya- zılanna Ataç Eleştiri Armağa- nı'm veren kurulda Macit Gök- berk, Sabahattin Eyuboglu, Dağlarca, Sabahattin Kudrei Aksal gibi unlu, saygın kişiler vardı. 1961'de TDK'nın Talıtakuşlarlda yaşamın başka yüzü NECATİ GÜNGÖR Eski zamanlarda ülkemizi görmeye gelen yabancı gezginle- rin ilgilerini en fazla çeken yer- lerden biri de mezarlıklarımız- dı. Uzun, yeşil selvilerin tath bir serinlik duygusu veren gölgele- riyle çevrili bu yerler, Türklerin gündelik yaşamlannın ayrılmaz bir parçası gibidir çünkü. 1874'lerde Galata Mezarlığı'nı dolaşan Edmondo De Amicis. sanki gravür resimlerden birinı seyreder gibi bir duyguya kapı- lır: "Onnanm içindeki yollar kıvnla kıvnla ve birbirini kese- rek gider. gölgelere oturtnuş ba- zı Türkler çubuk içeıier, mezar- lann arasında çocuklar koşup oynar, inekler otlar, yüzierce kumnı seivi dallannın arasında dem çeker, yaşmaklı kadınların geçtiği görnlür. Selvilerin arasın- dan Istanbul minarelerinin üs- tüne beyaz çizgiler çizdiği mavi Altınboynuz pırıl pırıl parlar." Bir başka gezginin yazısında, Mısır'ın bir bölgesinde mezarla- nnın yanına küçük eyler yapıl- dığını okumuştum. Yıhn belli günlerinde, ölen kişinin yakın- lan gelip bu evlerde kalıyorlar- mış. önceden hazırlanmış daya- nıklı >iyeceklerini de yanlannda getiren Mısırlılar, burada olüle- riyle başbaşa birkaç gün geçirip sonra yine gündelik yaşamları- na dönüyorlarmış. "Şarkın esrar dolu havasını" merak edip de yollara düşen es- ki ya da yeni zaman gezginleri, eğer Edremit Körfezi'ne bakan Tahtakuşlar Köyü'ne uğramış olsalardı, burada Türkmen me- zarlığını görselerdi "taaccüp"le- rinden ağızlan bir kanş açık ka- lırdı belki de! Öylesine yaşamla iç içe, öylesine olümün soğuk ürpertisinden uzak; hiç durma- dan Körfez'den doğru esen yel- le çam dallannın hışırdadığı bir piknik yeri ki burada yaşama se- vincini ta yüreğinizin içinde duymamak mümkün değil! Bu köyün insanlan, Moğol is- tilasuıdan kaçıp Anadolu'yu mesken tutan Türkmenlerin to- runları. Horasan uzerinden Adana'ya gelmiş bir kol, oradan Kazdağlan'na uzanmışlar. Edre- mit kıyılanna inen yamaçlanrun cennet yeşiline vurulmuş, bura- da kalmışlar. Geldiklerinde tah- tab kuşlann kaynaştığı bir bel- deymiş. Bir yanı ormanhk, bir yanı zeytinlik... Kuşun bin bir türlüsü varmış, ama asıl tahtalı kuşlanyla ünlüymuş; avcılık ya- panların ayağı eksik olmazraış buralardan. Gel zaman git zaman kuşlar göçmüş, tahtacılar tahtacılığın yerine zeytinciliği koymuşlar; ama köyün adı Tahtakuşlar ola- MEZARIN BAŞUCU — Her mezann başucunda bir testi, bir kavanoz ya da cam bardak var. İçlerinde çerezler. sigaralar, hatla bazen para bulunuyor. Oradan geçen yabancılar, yolcular, çerez- lerle karnını doyursun, sigarasını içip dinlensin, gereksinimi varsa parayı da alsın diye. Bir de her aile mezarlıgının içine yer ocağı konuyor. (Fotoğraf: kayıhan Güven) rak yazılmış kütüğe. Türkmenler, geleneklerine, göreneklerine sıkı sıkıya bağh insanlar. Aradan yüzyıllar geç- mesine karşın zamanın akışı içinde birçok şeyin değişip yok olmasına karşın kimi özellikle- rini ve de güzel yanlanru kıs- kançlıkla koruyagelmişler. Işte bu kentin en gözde parkı gibi düzenli, bakımlı, çiçeklerle donatılmış köy mezarlığı, koru- nagelmiş güzelliklerden biri. Perşembe günleri herkes gelip kendi mezannın çevresini temiz- liyor, ağaçlarına su veriyor, ku- ruyan çiçekleri iplere dizip ayn bir süs yaratıyor. Her mezarın başucunda bir testi, bir kavanoz ya da cam bardak var. Aynca mezann hemen yanı başında bir yer ocağı. Başucundaki camın dalına bağlanmış bir supürge. Tahtakuşlar Turkmenlerinin ölumle ilgili gelenekleri, ölen kimsenin yaşına ve durumuna göre bazı değişiklikler gösteri- yor. Sözgelimi kırkı çıkmamış bir çocuk oldüğünde daha ba- sit bir törene tabi tutuluyor. Gö- müldukten sonra ölü sahibi, köylülere bir yemek veriyor, o kadar... Ölen kimse kırkını çıkarmış bir çocuksa, büytiklerle aynı tö- rene tabi oluyor. Ölüm, günün dar bir vaktinde gelip çalmışsa kapıyı o gece ölünün başucun- da bekliyor tüm köylüler. Erte- si sabah gün ağardıktan sonra toprağa veriüyor. Ölünün başın- da beklerken yakınlannın acısını dindirmek ve onu avutmak için ağıtlar yakılıyor, nefesler yakı- lıyor. Tan ağarıncaya dek sürü- yor bu. Ölü yıkandıktan ve tıraşı ya- püdıktan sonra ölü sahibi yakm- lannı çağınyor onun çe\Te yanı- na. Veda töreni başlıyor, Yakın- ları, dostlan can bildikleri teker teker sırayla ölünün elini öpüp son kez dokunmuş oluyorlar ona. Sonsuzluğa kadar sürecek olan buyük aynlık burada baş- lıyor! Veda töreni bitince kefenleni- yor ölu. Sevdiği kişiler, onun ke- feninin arasma güllet çiçekler koyuyorlar. Bu çiçekıer gönül- lerindeki sevgjnin bir simgesi sa- yılıyor. Eğer ölen bir genç kızsa yeryüzünde murada ermemişli- ğinin acısını, onu gelin gibi süs- leyerek çıkanyorlar! Güllerle, çi- çekli dailarla, rengârenk kumaş- larla, gelin telleriyle, tulden yaz- malarla süslenip öyle uğurlanı- yor toprağa! Tabii namazı kıh- narak... Toprağa verilirken once din adamı bir avuç toprak atıyor ölünün yüzüne. Sonra mezarı kazan kişiler... Ardmdan da ya- kınlan, dostlan. Bir avuç topra- ğm anlamı, "Toprakla doyasuı!" oluyor. Ya da "Gözünü toprak doyursun!" Toprak, olen kişinin tek gıdası sayıhyor çünkü. Me- zannın başucuna konulan top- rak testi de ölenin su gereksini- mi için! 'Toprakla doy, bu sudan ic..: Mezarların yanına konulan kavanozlarda da çerezler, siga- ralar, hatta bazen para bulunu- yor. Bunlar da oradan geçen ya- Eski bir Türkmen köyü olan Edremit'teki Tahtakuşlar'da köy mezarlığı, bir kentin en gözde parkı gibi düzenli, bakımlı ve çiçeklerle donatılmış. Perşembe günleri herkes gelip kendi yakınının mezannın çevresini temizliyor. Türkmenlerdeki ölüm ve öte dünya anlayışı Mevlevilerin dünya ve ahiret anlayışlarını anımsatıyor. Onlarda da ölmek, daha doğru bir deyişle göçmek, toprağa gelin gitme anlamına gelmiyor muydu? Aynı kültür kaynağının izleri burada görülebiliyor. bancılar, garipler, yolcular için... Çerezlerle karnını doyursun, si- garasını içip dinlensin, gereksi- nimi varsa parayı da alsın diye... Bir başka ilginçlik de her aile mezarlığının içinde bir yer oca- ğının bulunması. Bunlar da me- zarı ziyarete gelenlere çay, kah- ve pişirmek için... Ocağı ziyaret edilmeyen, çayı kahvesi içüme- yen ailenin, gebneyene karşı küsme hakkı her zaman saklı. Mezarhğın yıllık temizliğiyse hıdırellezde yapılıyor. Çevre si- linip süpürülüyor, mezarlann bakımı yapılıyor, meyve ağaçlan böceklere karşı kireçle sıvanı- yor... Dergâh yerinde dedenin önderliğinde sazlar calınıp de- yişler söyleniyor, yerel oyunlar oynamyor. Orada yatan ölülerin hoşgöreceği biçimde eğleniüyor. ölülerin burada işlenen kusur- lan kabahatleri hoşgöreceğine inanılıyor. Erkek ve kadın mezarlan, başucuna dikilen tahtanın biçi- mi ve motifıyle ayrılıyor birbi- rinden. Buraya dikilen tahta ge- çici bir belirti. Mermer mezar taşı dikilinceye kadar konulmuş bir im. Zamanla çürüyor zaten. Yuvarlak biçimli tabtalar erkek mezarlanna dikiliyor, çatal bi- çimli olanlarsa kadın mezarla- nna... Kadınlar için dikilen tah- tanın üzerinde aynca kaz ayağı biçiminde simge yer alıyor. Bu simgenin Oğuz boylanndan ge- len bir alışkanlık olduğu belir- tiliyor. Aynca Kazdağı'yla ilgili olma olasıhğı da var.. Nerede olursa olsun bir mezann başın- daki tahtada kaz ayağı imi gör- düğümüz zaman burada bir Türkmen kadını yatıyor diyebi- lirsiniz. Tahtakuşlar Köyü'ndeki ölumle hayatın iç içeliği yaşam felsefesinin bir göstergesi. Ölümden korkulmuyor. Gidilen öte yaka anlam zenginliğiyle do- lu bir ülke olarak benimseniyor. Bu mezarhkta yatanlar bu anla- yışta olan kimseler. Türkmenler- deki ölüm ve öte dünya anlayışı Mevlevilerin dünya ve ahiret an- layışlannı anımsatıyor. Onlarda da ölmek, daha doğru bir deyiş- le göcmek, toprağa gelin gitme anlamına gelmiyor muydu? Mevlana'mn da babasıyla birlik- te Moğol istilasından korkup Anadolu'ya sığınması, Türk- menlerin tarihsel serüvenlerini hemen akla getiriyor. Aynı kül- tür kaynağından gelmenin ver- diği bir benzerlik olabilir mi ara- lannda? Evet belki de.. Uzun sözün kısası Tahtakuş- lar'da ölüm, yaşamın bir başka yüzü. Ölmek, ölümsüzlük bah- çesine adım atmak... Köyün sakinlerinden emeku' öğretmen Alibey Kudar'dan öğ- rendiğimize göre şimdüerde köy- deki yaş ortalaması altmış beş civannda. Toplam nüfusu 576 kişi. Kadın erkek sayısı birbiri- ne eşit düzeyde. Okuryazar ora- nı, yüzde doksan beşin üstünde. Yükseköğrenim gören insanla- rın sayısı, ülke genelinin ötesin- de... Köyden kente göç hiç dü- şünülmeyen bir konu. Ancak burada okuyup da memur ola- rak gidenler ayrı. Tahtakuşlar'da olumsuz bir gelişmenin de altını çizmek ge- rekirse, geleneksel köy evlerinin yerini beton yığınlannın aldığı- m söyleyebiliriz. Bu olumsuzlu- ğa karşılık, köyde gerçekleştiri- len çok önemli tasandan da söz etmeden geçemeyeceğiz: Tahta- kuşlar Köyü Etnoğrafya Müze- si! Sozkonusu tasarı, Alibey Ku- dar tarafından gerçekleştirüiyor. Müzenin yapımı önümüzdeki aylarda tamamlanacak... Sözün özü, Tahtakuşlar il- ginçlikler ve özgunlükler dolu bir köy. Isterdik ki bizimle bir- likte gezip göresiniz! Deneme-Eleştiri Ödülü'nü ka- zandı. Bunlar, Türkiye'de bir eleştirmene verilen ilk ödüllerdi. Ama o, eleştiri yazılanna ağır- hk vereceği yerde, az satıldığı için kimsenin yayımlamak iste- mediği değerli kitaplan basmak üzere "de Yayınevi"ni kurdu hiç parası yokken Briç kitabının ge- lirine dayanarak... Derken Yeni Dergi'yi çıkarmaya başladı. Baş- ka yazarlann yazılanm yayımla- mak için... Çok az yazısı çıktı Yeni Dergi'de... "Yıtlarca bep böyle çalıştım" diyor. "Kendimden çok başka- larını gözeterek... Aynca tanın- mak, ünlü bir kişi olmak da is- temedim hiç. Yazar olarak adı- nız bilinmeii, yayılmalı, bu ye- ter. Boyunuzu bosunuzu, yüzü- nüzü gözünüzü görmelerine ne gerek var! Biliyorum, bütünüy- le kaçınılmaz. Bir yeıierde re- simleriniz çıkacaktır. Gelenek böyle... Yoksa alınganlıklar, kır- gınlıklar olur. Ama bunu en aza indirmeye özen gösterilebilir." En önemlisi de "televizyona yakalanmamak"._ Bir televizyon ekibini Bağlarbaşı Spor Salo- nu'ndan geri çevirirken ne kadar utandığını, üzüldüğunü anlatı- yor... Ama yakalandığı da oluyor: "Voleybol milli takımı antrenö- riiyken, gittiğimiz turnuvayla il- gili olarak televizyona bilgi ver- mek zorunda kalmıştım. Ertesi gün kapıcısı, bakkalı, manavı, herkes bir söz attı; uzun bir sü- re uzak tanıdıklara basketbol değil, voleybol antrenöriı oldu- gumu anlattım..." Evet, voleybol... Bu da bir ozveri... "Oturduğum semtin çocukla- nnı, sokaklarda dolasmak, kah- ve köşelerinde kâğıt oynamak- tan kurtarmak için semtin eski aileierince girişüen bir etkinlik- te pa>ıma duşen, önce futbol antrenöriüğuydü. Sonra bu spo- nın şiddete açıklığından rahat- sız olarak voleybola yoneldik. Kısa bir süre sonra Altınyurt, hatta bütün Altunizade bir vo- leybol cennetine dönüştü. Şu anda çevremde dört tane A mil- li, iki tane genç mdli olmuş komşum var." Voleybolu yılnızca bir spoF degil, tıpkı amatör ti> r atroculuk gibi, bir eğitim aracı olarak gö- rüyor Memet Fuat. "Bansçı, dürüst. çevresine uyum sağlayabilen insanlar ye- tişürmekte hiçbir spor voleybol- la yanşamaz. Atletizm, cimnas- tik, yüzme gibi temel bireysel sporlar aklınıza gelebilir ki vo- leybol onlara da gnıp sponı olu- şuyla üstundür." Ve voleybola ayırdığı zaman- Iann yazarlığından çahnmış, ça- lınmakta olan zamanlar olduğu- nu bile bile "Ne yapalım" diyor, "böyle daha mutluyum." Ona gore bir çeşit "öğretmen duyariığı"nın sonucu bu: "Biçimlenme dönemindeki genç insanlarla surekli ilgileni- rim. olumlu geüşmelerini görür- sen sevinirim. Sanat alanuıda da böyle bir eğilimim olduğu açık. Yeni yetişenleri hep desteklemi- şimdir." Eleştiri anlayışma gelince... "En belirgin yan, 'bildiren' bir kişi olmaktan kacınmamdır" di- yor. "Arayan, sorular ortaya atıp yanıtlannı bulmaya çalışan bir yaklaşunı her zaman üstün tut- tum. Benim için tartışılmayacak konu yoktur. Yanılmaktan hiç korkmam, değişik donemlerim- de değişik yanıtlara ulaşmaktan da... Her seyi bilen, tepeden ko- nuşanlan somem diyemem, on- lann da ayn bir tadı vardır, ama onlar gibi olmak istemem. İlk deneme kitabımın adı Düşünce- ye Saygı idi. Bu sözü bir liberal olarak değil, ırk, soy, din, ulus aynmı gözetmeden, bütün in- sanların mutlulugunu özleyen, baskıya, sömürüye, savaşa, kar- gaşaya karşı bir insan olarak söylemiştim. Otuz yıl sonra yi- ne 'Düşünceye Saygı' diyorum. Bugün bu sözü söylemenin çok daha kolaylaşraış olması beni sevindiriyor..." Migren için yeni ıımut • ANKARA (ANKA) — Migren hastabğının tedavi için yeni bir yöntem geliştirildiği büdirildi. Fransa'da yayımlanan 'Science Et Vie* adlı dergide yayımlanan haberde, son zamanlarda migren krizi sırasında yüzün renginin solması üzerinde durulduğu ve bunun, damarlann daralmasına bağlandığı ifade edilerek daralmamn giderilmesi için yüzde 2'lik nitrogliserin çözeltisinin hazırlandığı açıklandı. Yüze ve alna sürülen bu ilacın, damarlan genişleterek migren krizini geçirdiği belirtildi. Haberde aynca, bu ilacın el bileklerine sürüldüğünde de migren krizini geçirdiği belirtUiyor. Çöpkonduya protesto • BURSA (Cumhuriyet Bürosu) — Merkez ilçe Osmangazi'ye bağh 5 köyün içinde yer alan 2 bin dönümlük tanm alanına belediye tarafından çöp boşaltılacağının açıklanması üzerine köylüler sesslz bir yüniyüş yaparak karan protesto ettiler. Çöp dökülecek alanda enginar, buğday ve zeytin tarımı yapıldığmı söyleyen köylüler dün sabah saatlerinden itibaren Hamitler Köyü kahveler bölgesinde toplanmaya başladılar. Saat 15.00'te yaklaşık 500 köylü Hamitler Köyü'nden Mudanya-Bursa karayolunun 1050 konutlar mevküne kadar sessiz yürüyüş yaptılar. ÜeşUlerin gösterisi • ORHANELİ/DOGAN- CI/BLRSA (Cumhuriyet) — Yeşiller Partisi üyelerinden ve bir grup bağımsız yeşilden oluşan "Yeşil Eylem Gnıbu" gelecek yıl üretime geçmesi planlanan Orhaneli Termik Santralı'nın içerisine girerek protesto gösterisi yaptılar, grubun terrnik santrâla daha fazla yaklaşması güvenlik güçlerince engellenirken klarnet ve davul eşliğinde halay çekildi, "termik santrâla hayır", "ölmek istemiyoruz" sloganları atıldı. Yesemek kazüan • GAZtANTEP (AA) — Gaziantep'in Islahiye ilçesi yakmlannda bulunan ve dünyada tek olduğu bildirilen tarihi açık heykel atölyesi "Yesemek"te, kazılar sürdüriilüyor. Kültür BakanlığYndan gelen 10 milyon lira ek ödenek ile kazıların devam ettiğini belirten yetkililer, çalışmalann, Bakanlık Müşaviri Arkeolog llhan Temizsoy başkanlığında bir ekip tarafından yürütüldüğünü söylediler. Trafik güvenligi • BURSA (AA) — Uludağ Üniversitesi tktisadi ve tdari Bilimler Fakültesi ile Avusturya Kültür Ofisi'nce duzenlenen "2. Uluslararası Trafik Güvenhği ve Psikoteknik Uygulamalar" konulu seminer, bugün Bursa'da başlayacak. İki gün sürecek seminere, Prof. Dr. Zeyyat Sabuncuoğlu, Dr. Wolf Zuzan, Bursa Emniyet Müdür Yardımcısı Sebahattin özel ve Prof. Dieter Klebelsberg konuşmacı olarak katılacaklar. HER ŞEYİN BAŞI PARA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle