Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 15 EKİM 1990
Maçka Kışlası Kimiıı?
Maçka Kışlası'nın borsaya terk edilmesi kararı yalmz tarihsel, kentsel
ve estetik yönden değil, hukuksal bakımdan da sakat ve yanlış bir
karardır. Bu yapı, İTÜ'ce yürütülen "öğretim hizmeti"ne tahsislidir.
Bunun kaldırılması için ortada hukuken geçerli olacak bir neden
olmadığı gibi, bakanlık, burada öğretim hizmeti gören İTÜ'ce
onaylanmadıkça, bu konuda yetkili de değildir.
Prof. Dr. AYDIN AYBAY
Cumhuriyet sonrası Istanbulu'nda, eski baş-
kentin işlevini yitirmiş sarayları, köşkleri, kış-
lalan vb yapılannın nasıl kullanılacağı sorunu
ortaya çıkmıştı. Genç cumhuriyeti yönetenler bu
sorunu pratik biçimde çözdüler: Bunlardan ba-
zı özellikleri olanlar olduğu gibi muhafaza edi-
lecek, geri kalanlar ise bilim ve öğretim hizmet-
lerine özgülenecekti. Bu "formül" 1940'laraka-
dar uzanan dönemde uygulamaya konuldu:
"Harbiye Nezareti" binası ile onun bitişiğinde-
ki kışlalar o tarihte Turkiye'nin biricik üniver-
sitesi olan îstanbul Üniversitesi'ne (Darülfü-
nun'a) verildi. Beşiktaş'tan Ortaköy'e kadar uza-
nan sahildeki "Feriye Sarayları"na, sıra sıra ilk
ve orta öğretim kurumları yerleştirildi. Fındık-
lı'daki yapılar GSA öğretimine özgülendi. Yıl-
dız Sarayı'nın bir bölümü "Erkânı Harp
Mektebi" (Harp Akademisi) oldu. îstanbul'un
çeşitli semtlerindeki birçok "paşa konağı"na çe-
şitli derecede öğretim kurumları yerleşti. İTÜ'-
nün "tasarrufunda"ki Taşkışla ile Maçka Kış-
lası'nın "öğretim hizmeti malı olma" olayı da
bu sürecin daha sonraki bir ürünüdür. Impara-
torluk artığı görkemli yapıların "pazara
sürülmesi" ve örneğin "aşar'ın kaldırılmasıy-
la ortaya çıkan vahim bütçe açıklannın bu yol-
da kapatılması gibi bir düşünce akıllardan bile
geçmemiştir. Kamuya ait bu taşınmazların, top-
lumda en vuksek ve saygın değeri temsil eden
"bilim ve öğretim" amacına hizmet etmesi is-
tenmiştir. Ne kadar ilginçtir ki bugün, başta
Cumhurbaşkanı olmak üzere Türkiye'yi yöne-
ten "elit"in içinde bu yapılan kullanan öğretim
kurumlarmdan yetişmiş çok kimse vardır.
Bugünlerde, önce Taşkışla'ya, onun ardından
da Maçka Kışlası'na yapılan "parasal kazanç"
amaçlı saldınlara tanık olunca, insan geçmiş dö-
nemdeki bu uygulamayı ammsıyor. Yetmiş yıla
yaklaşan bir yönetimin kökeninin neye dayan-
dığından haberi olmayan, çağdaş bir devlette
hangi değerlerin öne çıkanlacağını bilmeyen, ta-
rih denince bunu kitaplarda yazıh padişah serü-
venleri olarak algılayan köksüz bir "takım", ta-
rihsel bir devlet binasında, "eshab-ı emlaktan
Kırk Anahtarh Ahmet Bey" gibi, "keyfen
mayesa" tasarruf edilebilir sanıyorlar.
Şunu hemen belirtelim: Maçka Kışlası'nın
İTÜ'den alınıp borsaya verilmesi olayında sadece
"tarihsel yönden" yapılan bir yanlışhk yatmı-
yor. Aslında bunun çok önemli olduğunda kuş-
ku yok; ama bunun yanı sıra bu işlemin yapıl-
masını engelleyecek başka nedenler de vardır.
Örneğin kent planlaması açısından yapınm ko-
numunun borsa merkezi olmaya elverişsiz oldu-
ğu uzmanlarca kanıtlanabiliyor. Bunun gibi,
kentin "estetik dokusu"nun böyle bir tahsise uy-
gun düşmediği de yeterince anlatılmış durumda.
Dayanaksız savlar
Bu konuda bir de hukuksal engel var. Engel,
yapının ÎTÜ'ye tahsis edilmiş olmasından kay-
naklanıyor ve bunun 'ben aldım, sattım kime ne'
iddias'ıyla aşılması olanaksız.
Ortaya atılan karşı iddialann dayanaktan yok-
sun olduğunu belirtmek için önce kamuya ait
hizmet mallannın tahsisi işleminin oluşumu hak-
kında özet bir bilgi aktarmak gerekiyor.
Kamu malları (amme emlakı) başlıca iki bö-
lüğe aynlıyor. Birinci bölükte doğal yapı ya da
nitelikleri uyarınca özel mülkiyete konu olama-
yan taşınır ve taşınmaz mallar yer alıyor. tkinci
bölük ise fıziksel yapı ve niteliklerine göre özel
mülkiyet konusu da olabilecek kamu mallann-
dan oluşuyor. Bu ikinci bölükte yer alan mallar
yine kamuya ait olmakla birlikte bu 'aidiyet,' yö-
nünden kendi içlerinde ikiye aynlıyor: Kamui;a
ait özel mallar ve "kamu hizmetine özgülenmiş"
mallar. Kamuya ait özel mallar Uzerindeki ka-
mu nun haksahipliği, Kırk Anahtarh Ahmet
Bey'in mülkiyetine benziyor. Örneğin Hazine,
kendisine bağışlanmış bir binayı, gelir sağlamak
için kiraya veriyorsa, böyle bir mülkiyet (özel
mülkiyet) ilişkisi söz konusu oluyor. Buna kar-
şılık bu bina, zabıta tarafmdan "hizmet binası"
olarak kullarulıyorsa, artık, bunun uzerindeki
hak sahipliği, özel mülkiyet değildir. Bu hak -
terimle ilgili tartışma bir yana- "kamu mülki-
yeti"dir. Hak ilişkisindeki bu değişikliği yara-
tan öğe, o malın belli bir "kamu hizmetine" öz-
gülenmesi, "tahsis edilmiş" olmasıdır.
Türkiye'de, belli bir kamu hizmetine tahsis
edilmek suretiyle "hizmet malı" niteliğini kazan-
rruş binlerce mal vardır. Bu tahsis işlemi yasa ile,
Bakanlar Kurulu kararıyla, yerel yönetim kara-
nyla gerçekleşmiş olabilir. Ama bunların yanı
sıra, bir yasa ya da karar bulunmasa bile bir mal,
niteliği gereği hizmet malı kategorisine girebi-
lir (örneğin bir atom reaktörü). Aynı durum, bir
malın uzun süredir belli bir kamu hizmetinin gö-
rülmesine terkedilmiş olmasından da ileri gele-
bilir. (Ülkemizde bunların örneği pek çoktur.)
Bu özet tabloyu tamamlamak için bir nokta-
yı daha ekleyeyim: Her ne suretle olursa olsun
belli bir kamu hizmetine tahsisli bir malın o hiz-
metle ilişkisini kesmek için yasaya ya da karara
gereksinim vardır.
tşte, Maçka Kışlası'nın yazgısıru belirleyecek
hukuksal çerçeve budur. Buna göre İTÜ'ye tah-
sisli olan yapının, Maliye Bakanlığı'nca, ayn bir
kamu tüzel kişiliği olan üniversitenin onayı ol-
madan ve bu binada görülen ya da görülecek
olan kamu hizmeti hiç hesaba katılmadan bor-
saya kiralanması ya da intifa hakkı kurulması
suretiyle terk edilmesi hukuka uygun değildir.
Şunu da ilave edeyim: Kira ya da intifa hakkı
kurulması işleminin dayanağı olarak gösterilmek
istenen 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanu-
nu'nun 23 ve 24. maddeleri, Maliye Bakanlığı-
na böyle bir yetki vermemektedir. Bu maddele-
rin "menşeleri itibariyle hususi emlaktan olan
veya bu hale gelmiş bulunan devlet mallannın
tahsisine taalluk ettikleri şüphesizdir". (S.S.
Onar, Idare Hukukunun Umumi Esaslan, 3. Ba-
sı, s. 1342). Maçka Kışlası, "menşei itibariyle"
hiçbir zaman özel mülkiyete tabi bir mal olmuş
değildir. Tam tersine, gerek niteliği gereği, ge-
rekse tarihsel kökü yönünden hep "kamu mül-
kiyeti"nde olmuştur.
Sonuç
Öte yandan, devlet tarafından İTÜ bütçesine
onarım tahsisatı konmuş bir yapının "hizmet
malı" niteliğini yitirerek "hususi emlak" hali-
ne gelmiş olması da düşünülemez. İTÜ'ye veri-
len ödenek, "binanın onanlarak pazarlama de-
ğerinin muhafazası" için değil, bu yerin "öğre-
tim hizmetine elverişli hale getirilmesi" için ve-
rilmiştir.
Sonuç olarak, Maçka Kışlası'nın borsaya ter-
kedilmesi kararı yalnız tarihsel, kentsel ve este-
tik yönden değil, hukuksal bakımdan da sakat
ve yanlış bir karardır. Bu yapı, İTÜ'ce yürütü-
len 'öğretim hizmeti'ne tahsislidir. Bunun kal-
dınlması için ortada hukuken geçerli olacak bir
neden olmadığı gibi, bakanlık burada öğretim
hizmeti gören İTÜ'ce onaylanmadıkça bu konu-
da yetkili de değildir. Bu durumda yapılacak iş,
hukukla inatlaşmayı bırakıp borsaya eğer mut-
laka bir kamu malı verümek gerekiyorsa hal ve
şanına uygun başka bir yer göstermekten ibaret-
tir.
ARADABIR
Dr. IŞIK GÖRKER tst. Tıp Fak. Psikiatri
Anabilim Dalı
Çocuk Doruğu'nun
Ardından...
Birleşmiş Milletler Çocuk Yardım Fonu (UNICEF), geçmiş
yakın günlerde yeni bir girişimde bulundu: Yetmiş kadar ül-
kenin liderini bir araya getirerek "Çocuk Zirvesi" (Zirve yeri-
ne öz Türkçe doruk denmeliydi) adı altında bir toplantıyı ger-
çekleştirdi. Az gelişmiş ülkelerin birçoklarında yöresel örgü-
tü bulunan ve yardımlarını yerinde sürdürme çabası göste-
ren UNICEF'in, daha önce de benzer girişimleri olduğu bili-
niyor. Atatürk'ün Türk çocuklarına armağani 23 Nisan Ço-
cuk Bayramı da, uluslararası organizasyona dönüştüğü
günlerden bu yana UNICEF'in özel ilgisini görüyor. Çocuk
sorunlarını uluslararası ilgiye sunma çabası gösteriyor. Ne
var ki çocuğun ayrı bir yaratık imişçesine ayrı sorunlarından
söz edilerek sunulmasına karşın tartışılan konuların genel-
likle çocuklara özgü olmadığı dikkatten kaçmıyor.
Uygarlık yolunda ilerlemiş, daha açık deyişle insan hakla-
rını uzun süredir benimsemiş ve uygulamış ülkelerin, soru-
na daha kolaylıkla yaklaştıkları ayrıca dikkati çekiyor. İnsan
haklarmın tartışıldıgı ülkelerin yaklaşımı daha çekingen, da-
ha kuşkucu. Uluslararası Af Örgütü'nün (Amnesty internati-
onal) |}ünya Çocuk Zirvesi nedeniyle yayımladığı bildiride,
çocufcfann taciz edildiği ülkeler arasında Türkrye'nin de adı
geçiyor. Reşit olma yaşına erişmemiş kişilerin ideolojik suç-
laria yargılandığı iddia ediliyor.
Çocuk sorunu denince, genelde çocukların ruhsal sorun-
larının akla gelmesi doğaldır. Bilmediği bir dünyaya gözleri-
ni açan çocuk için her gördüğü yenidir. Yaptığı her hareket,
sergilediği her davranış, gördüklerinden, öğrendiklerinden
esinlenir. Genleri ile şekillenen düşünsel potansiyeli, elbet-
te gördüklerine, öğrendiklerine bazı katkılarda bulunacak, ba-
zı yorumları ortaya çıkaracaktır. Ancak değişimler ve biçim-
lenmeler, özellikle küçük yaşlarda, verilerden önemli sapma-
lar göstermeyecektir. Algılarının kökeni sadece yakın çevre-
sinde ise ve yaygın çevresinde olumlu bir düzen bulunuyor-
sa, ilerleyen yaşlarında yanlışı ve doğruyu ayırabilme şansı
bulunabilir. Ama uzak çevresi de olumlu bir düzen içinde de-
ğilse, giderek davranış bozukluklan göstermesi genellikle ka-
çınılmaz olacaktır.
Toplumlarda insanlığın tümünü ilgilendiren genel sorun-
lar önemli ölçüde bulunmuyorsa, çocuk sorunları uluslara-
rası bir anlam ve benzerlik taşırlar. İyi yetişen çocuk, gele-
ceğin iyi yetişmiş ergini demektir. Uygarlığı ve özgürlüğü ta-
nıyarak yetişen çocuklar, ileri ve özgür toplumlan oluşturur-
lar. Kuramsal olarak UNICEF'in varlığı bu nedene bağlı ol-
malıdır. Çocuğun yalnızca iyi beslenmesi, iyi giyinmesi, be-
dence sağlıklı olması, iyi yetişmesine yetmemektedir. Ruh
sağlığı için gerekli verileri de alması sağlanmalıdır. Çocuk
oyunlarını, çocuk oyuncaklannı, arkadaşlığı, sevgiyi, paylaş-
mayı, özveriyi de tanımalı. yaşamalıdır. Algılarının birikimi ile
giderek olgunlaşacak, kendisine ve çevresine yararlı bir ye-
tişkin olma şansını elde edecektir.
Çocuğun uzak çevresi uygar ve ileri bir toplumun olanak-
lanndan yoksunsa, bu verilerin anlamı yoktur. Açlıktan kıv-
ranarak ağlayan çocuğu oyuncakla yatıştıramazsınız. Has-
talıkların pençesinde savrulan çocuğa, sevgiyi ve arkadaşlı-
ğı öğretme fırsatını bulamazsınız. Bu nedenle çocuk sorun-
larının uluslararası ortak sorunlar düzeyıne gelmesi için in-
sanlığın genel sorunlarının tüm toplumlarda çözümlenmesi
ya da çözüm yoluna girmesi gerekir.
Bu dorukta liderierin ateşli konuşmalarından sonra alınan
kararlara bir göz atalım: Doğum sırasındaki ana ve çocuk
ölümlerini azaltmak, yetersiz beslenmeye karşı önlem almak,
temiz ıçme suyu sağlamak, çöplerin ve başka atıkların za-
rarlarından korunmak, ilkokui düzeyinde eğitimi % 80 ora-
nına yükseltmek, kadınlann eğitimine önem vermek, silahlı
çatışmalann zararını önlemek. Bunların hangisi çocuklara öz-
gü sorun? Kuşkusuz hiç birisi. Hepsi de gelişmemiş ülkele-
rin genel insan sorunları. Açık seçik belli olan gerçek, UNI-
CEF'in insan sorunlarını aşıp çocuklara özgü sorunlara ula-
şamamış olması. Çocuk sorununu çözmek için önce insan
sorunlarını çözmek gerel.ir
Çocuk, insandan ayrı bir varlık değil. Topluma katkısı de-
ğil, toplumdan bir şeyler alması gereken bir insan yavrusu.
Toplumun tüm koşulları, çocuğu da etkilemekte. Toplum ko-
şullarına düzen getirilmedikçe, çocuklar için mutlu ve sağ-
lıklı bir ortam yaratma olanağı yok. Tüm nüfusumuzun ge-
reksinimini karşılayacak tek ve gerçekçi bir sağlık örgütünün
varlığı zorunlu. Erkek kız ayırımı yapmadan tüm çocuklara
ve yetişkinlere, parasal engeller yaratılmadan eğitim olanak-
larının sağlanması, ekonomik kalkınma ve dengeli paylaşı-
mın başarılması çok önemli. Böyle bir ortamda çocukların
beden ve ruh sağlığı içinde yetişmeleri, gelecekteki toplu-
mumuzun güvencesi. Çocuğun ççcukluğunu anlamak için
insanın insanlığını bilmek gerekli. Öncelikle insana sevgi, ön-
celikle insana saygı.
KARASU
SULH CEZA MAHKEMESİ'NDEN
Esas: 1987/416
Karar: 1989/904
Mahkememizce v-ukanda esas ve karar numarası belinilen dava dos-
yasının yapılan yargılaması sonunda Karasu İncilli Mahallesi nüfu-
suna kayıtlı Durmuş oğlu, 1955 D.lu ŞEREF GÜLMEZ (KARAMA-
NOĞLU) bıçak ile müessir fiil suçundan dolayı TCK. 456/4 ve 647
sayılı kanunun 6'ncı maddesi gereğince ONSEKİZ BİN LİRA AĞIR
PARA CEZAS1 İLE cezalandınlmış olup verilen karar bugüne ka-
dar Karasu İncilli Mah. ve Adapazar; Hacıoğlu Mah. Sok. 15, No
6 adreslerine tebliğ edilememiş olup bu kararın gazetede ilanından
itibaren bir hafta içinde temyiz edilmediğinde kesinleşeceği ilanen tebliğ
olunur. 27.9.1990
XI. Türk Tarih Kurultayı.
12 Eylül 1980'den önce Türk Tarih Kurumu bilimsel
toplantılarına, Türk Dil Kurumu toplantılarında olduğu gibi
kurultay denir, kongre sözü pek edilmezdi.
NURER UĞURLU
Türk Tarih Kunımu'nun düzenledigi XI.
Türk Tarih Kunıltayı otuza yakın ülkeden üç
yüzden çok bilim adamının katılmasıyla (5-9
Eylül 1990) Ankara'da toplandı. (Sanınm es-
kiden, 12 Eylül 1980'den önce, Türk Tarih
Kurumu bilimsel toplantılarına,' Türk Dil
Kurumu toplantılarında olduğu gibi kurul-
tay denir, kongre sözü pek edilmezdi. Biz de
bu yazımızda, bu geleneğe uyarak kongre ye-
rine kurultay sözünü kullanacağız.)
XI. Türk Tarih Kurultayı, Cumhurbaşkanı
Turgut Özal'ın bir konuşmasıyla açıldı. Özal
bu konuşmasında "...Doğru noktalara ağır-
lık vererek çözüm arayan ve şovenist olma-
dan tarafsız yazan, böylece iyi bir tarih bilin-
cine sahip olması gereken siyasetçilere yol
gösterme göreviyle yükümlü olan" diyerek
bilim adamlanna bazı uyanlarda bulunmuş,
sözlerini şöyle tamamlamıştı: "Tarih sadece
geçmişe değil, bugüne ve yarjnajja ışık tutar
1
.'
EskiCumtırirbaşltafııiCetıarl^Ten de, X.
s
Türk Tarih Kunıltayı'nı açış konuşmasında
(22-26 Eylül 1986)şunlarısö>4eınişti: "Tarih
iliminde en yanıltıcı ve tAlikeli tutum, taıi-
hin saptırılmasıdır. Tarih, belge demektir.
Belgesiz tarih olmaz. Milletler gerçekleri de-
ğiştirerek tarihlerini kendi görüş ve düşünce-
leri doğrukusunda yazmaya, anlatmaya kal-
kışırlarsa, dünya tarihi karşısında suçlu du-
ruma düşmüş olurlar"
XI. Türk Tarih Kurultayı bilimsel çalışma-
larına, Türk Tarih Kurumu Başkaru Prof. Dr.
Yaşar Yücel'in, toplantının genel çizgilerini
belirttiği şu sözleriyle başlamıştır: "Atatürk
1
ün, hadiselerin hakikatte olduğu veçhile dü-
şünülmesi vetarihi yazanın yapana sadık kal-
ması formülüne bağlıyız!'
XI. Türk Tarih Kurultayı, çalışmalannı a!tı
bölüm uzerinden şöyle düzenlemişti:
I. Eskiçağ Türkiye Tarihi ve Uygarlıkları.
II. Orta-Asya Türk Tarihi. III. Ortaçağ Türk
ve Türkiye Tarihi. IV. (A-B-C) Osmanlı Ta-
rihi. V. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi. VI. Dün-
ya Başkenti îstanbul.
Doyuruculuktan uzak
Bu bölümler içinde bizim ilgimizi çeken
Eskiçağ Türkiye Tarihi ve Uygariıklan ile (Bu
bölümde altmışa yakın yerli ve yabancı bil-
diri sunulmuş, bu bildirilerin büyük çoğun-
luğu araştırmacıların ve arkeologların ken-
di çalışmalarının değerlendirilmesi biçimin-
de olmuştur) Türkiye Cumhuriyeti Tarihi
(Bu bölümde değişik düşünce ve görüşleri
içeren otuza yakın ilginç bilimsel bildiri su-
nulmuştur) olmuştur.
Ama en çok ilgimizi çeken, XI. Türk Tarih
Kurultayı'na yenilik ve canhlık getiren, Îstan-
bul'un "tarih boyunca siyasi, ekonomik, kül-
tür, sanat ve sosyal" yönleriyle araştırılma-
sına yönelik çalışmaların bilimsel bildiriler
olarak sunulduğu Dünya Başkenti tstanbul
bölümü olmuştur.
Bu bölümde kurultaya on beşe yakın yer-
li ve yabancı bildiri sunulmuş, bu bildirilerin
bazılarında Dünya Başkenti tstanbul şöyle
anlatılmaya çalışılmıştır:
"XVII. yüzyılda Fransız edebiyatında ko-
nusunu Osmanh tarihinden alan trajediler
önemli bir yer tutmaktadır. Ünlü Fransız tra-
jedi yazan Racine'in Ocak 1672'de ilk kez
temsil edilen "Bajazet" adh oyunuyla Fran-
sa'da Xürk görüntüsü yenitien^güaçeUesmiş-
fir. *tH>yun," 1672*den 170Ö «rftine k*laf
yirmi beş kere sahnelendi. Kamuoyunda bü-
yük ilgi gördü. Bu ilgi XVIII ve XIX. yüzyd-
larda da devam etti.
Beş perdeden oluşan Bajazet trajedisinin
konusu IV. Murat zamanında Osmanlı Sara-
yı'nda geçen bir olayla ilgilidir. Trajedi, sa-
raydaki iktidar mücadelesi üzerine temellen-
dirilmiştir. Bağdat (doğrusu Revan) kuşat-
ması sırasında IV. Murat'ın, kardeşi Bayezid'i
öldürtmesi, trajedinin düğüm noktasını oluş-
turmaktadır!' (1)
"XIX. yüzyılda, Beyoğlu hızlı bir gelişme
kaydetti. Hem iskân alanı genişledi hem nü-
fus arttı. Bu gelişim, İstanbul'un tarihi ya-
rımadasındaki durumdan farklı bir yol iz-
ledi.
Türk tstanbul'un fıziksel dokusundaki de-
ğişim ve gelişimi, merkez yapıyı camilerin
oluşturduğu külliyeler yönlendirmişti. Kül-
liyelerin çevresinde kümelenen konutlann sa-
kinleri de Müslüman Türklerdi.
Beyoğlu'nun fiziksel dokusunun gelişimi-
ni yönlendirmede ise modern ticaret ve ika-
met yapılannın yanıbaşında özellikle mo-
dern okul, kışla ve yönetim binalan rol sahibi
olmuştu.
Galata ile asıl Beyoğlu olarak bilinen, gü-
nümüzün İstiklal Caddesi çevresi nüfusun-
da çoğunluk gayrimüslimlerdeydi. Türk nü-
fus yoğunluğu ise bunu çevreleyen kısımda
yer almaktaydı.
Beyoğlu yakası daha önceleri yeterli suya
sahip değildi. 1732'de Bahçeköy şebekesinin
inşası ile yeterli suya kavuşturulması iskân
gelişmesine yol açmıştı!' (2)
"Osmanlı Devleti'nin, idare merkezi ola-
rak İstanbul'un, devrine göre çok kalabalık
bir nüfusu banndırdığı bilinmektedir. Döne-
mine göre muazzam sayılan bu şehrin, gün-
lük ekmeğini temin etmek, fena günler için
hazırlıklı bulunmak, halkın zaruri ihtiyaç
maddesinde spekülasyona mani olmak ve fi-
yatlan mutedil bir seviyede tutmak zamanın
idarecileri tarafından büyük bir dava olarak
ele alınıyordu" (3)
"19. yy. sonlannda Osmanlı tmparatorluk
Müzesi (Müze-i Hümayun) olarak, Osman
Hamdi Bey tarafından kurulan îstanbul Ar-
keoloji Müzeleri 13 Haziran 1891'de ziyare-
te açılmıştır. İlk Türk müzesi olarak taşıdığı
önemin yanı sıra dünyada da büyük bir ay-
rıcalığa sahiptir. Bugün de dünyanın en bü-
yük ve önemli 4-5 müzesi arasında seçkin yeri
olan ve 1 milyonu aşkın eseriyle ülkemizin
önde gelen kültür ve eğitim kurumlarmdan
biri niteliğindedir;' (4)
Bu bilimsel bildirilerle tstanbul'un tarih
içinde "siyasi, ekonomik, kültür, sanat ve
sosyal" çeşitli yönleriyle, değişik.vç ügi çekid.
bfr bifimde verilmeye çalışılAğı pek-söyterfc-
mez. Türk Tarih Kurumu, kurultayın "Dün-
yaBaşkenti tstanbul bölümüne, bu konuda
daha yetkili ve uzman bilim, kültür, sanat ve
siyaset adamlanmızı çağırarak ilgi çekici, yol
gösterici, görüş açıcı bilimsel bildiriler sunul-
masını sağlayabilir, Türkiye ve bilimsellik
adına çok yararlı bir tartışma ortamı yarata-
bilirdi. Böyle bir bilimsel çahşma da hem
Türk Tarih Kunımu'nun geleneksel yapısına
ve onurlu kişiliğine hem de Dünya Başkenti
tstanbul'a çok yakışırdı.
Yayımlanmalı
Özetlerini sunduğumuz Dünya Başkenti
tstanbul bilimsel bildirilerinin tamamını gör-
mek ve okumak, böylece bu bilimsel bildiri-
ler üzerinde daha nesnel, daha ayrıntılı de-
ğerlendirmelerde bulunmak isterdik. Eğer en
yeni*en gelişmiş basım, yayın araç ve gereç-
leri olan Türk Tarih Kurumu, ders kitabı,
PTT Telefon Rehberi gibi büyük ticari işler-
den başını kaldırır, XI. Türk Tarih Kurulta-
yı'na sunulan bilimsel bildirileri kısa zaman-
da kitap olarak yayımlarsa (X. Türk Tarih
Kurultayı 22-26 Eylül 1986 tarihleri arasında
yapılmış, bildiriler "Kongreye Sunulan
Bildiriler" başhğı altında, iki cilt olarak an-
cak dört yıl sonra, 1990 yılında çıkartılmış-
tır) Türk ve dünj-a bilim, kültür, sanat alanı-
na büyük katkıda bulunmuş sayılır.
(I), (2), (3), (4) XI. Türk Tarih Kongresi, Bildiri özetleri;
Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1990 Ankara.
OKURLARA.
OKAYGÖNENSİN
Tarihin Seyircileri
tğietnam Savaşı, 1970'lerde Çinhindi makilerinden
V inanılmaz bir hızla Amerikaltlann salonlanna,
mutfaklarına, yatak odalanna taşındı. Uzak bir ülkede
Amerikan "onurunu" koruyan, komünizme karşı
savaşan gençlerinin başanlannı göz ucuyla izleyen
Amerikalılar kendilerini bir anda savaşın göbeğinde
buldular. Savaş bütün şiddetiyle 75 milyon Amerikan
ailesinin salonunda, 25 milyon yatak odası ve mutfakta
cereyan eder olmuştu; yeni savaş alanı televizyon
ekranları, dolayısıyla evlerin içiydi. Doğu Avrupa'daki
değişim rüzgârları da ilk olarak yine televizyon
ekranlarında başladı; hatta Doğu Avrupa'nın görece
"sakin" ve bekleyen toplumlarını Sovyet televizyonu
harekete geçirdi. Ekranda tarihi seyretmekle yetinen
kalabalıklar yine ekranlarda kendilerini izlettirmek ve
izlemek için kımıldadılar. Tarihin seyircileri işareti
ekrandan alıyor ve yine kendilerini ekranda
seyrediyorlardı. Coşku yerindeydi, ekrandan gelen
mesajlara herkesin inancı ve güveni tamdı, sonra
birden Romanya olayı ortaya çıktı; ekrandan art arda
gelen görüntülerin hızı içinde, görüntülerle yetinmeye
alışmış olan kalabalığın arasından rahatsız olan
insanlar çıkmaya başladı. Bu rahatsızlık Körfez krizi ile
birlikte yeni bir tartışmaya yol açtı. Körfez krizi ya da
Körfez savaşı şu anda iki kişi tarafmdan yürütülüyor;
ABD Başkanı Bush ile Irak lideri Saddam Hüseyin
savaş alanı olarak ekranı seçtiler. Bütün mesajlannj
ekrandan veriyorlar, pazarlıklarını dünyanın gözü
önünde ekranda yürütüyorlar, gösterilerini yapıyorlar...
Milyonlarca insan da evlerinde tarihi seyretmekle '
yetiniyor, daha fazla derinlik istemiyor, ekranda her
akşam ya da 24 saat boyunca yinelenip duran hızlı
görüntüler onlara yetiyor. Aşırı görüntü yığılması
sonucu bunları yorumlamak, yararlanmak
olanaksızlaşıyor.
Le Monde Diplomatiçue'teki "Savaşan Televizyonlar"
başlıklı yazısında Henri Madelin, insanların büyük
çoğunluğunun derinlemesine tahlil yapmak yerine
gördüklerine inanmak eğiliminde olduğuna dikkati
çekiyor ve Makyavel'in "Hükümdar"/na gönderme
yapıyor. Makyavel şöyle diyor: "İnsanlar genellikle
ellerinden çok gözleriyle yargılarlar. Herkes sizi nasıl
görünüyorsanız öyle görür. Fakat çok az kişi sizi
olduğunuz gibi kavrar..." (Sosyal Yayınlar, Çev.:
Selahattin Bağdatlı, s. 85)
Dünyayı aklarla karalara ayrılmış bir basitlikte görmekle
yetinen büyük kalabalık karşısında gazetecilerin işlevi
ister istemez daha da büyümek zorundadır:
"Görüntüleri sunan ve yorumlayan gazeteci, toplumsal
olarak neyin iyi, neyin kötü olduğunu gösteren
modern bir ahlakçı olmaktadır. Demokrasilerde
kamuoyu, gazetecinin elindeki silahları iyi
kullanmasını denetler. Ama toplumsal hareketsizlik
karşısında ağırl]§: nedir?" (Le Monde Diplomatique,
ekim 1990). Tarihi seyretmekle yetinmenin, hızla gelip
geçen görüntülerin ardını araştırmamanın maliyeti
toplumlara ağır olacaktır. Bunun belirtileri çoğalmıştır
ve görünen bir tek seçenek vardır: Yazılı basının
I eknyrtşrr&abetTtoygusyndan sryrılması ve nitelikten Jjj
ödün vermeden görüntülerin uçuculuğuna karşı yazının '
gdcünü kortıması. -~ > • • • . .
Demokrasinin, laikliğin,
çağdaş düşüncenin savunucusu,
değerli bilim insanı
Doç. Dr.
BAHRİYE ÜÇOK'un
katledilmesini şiddetle kınıyoruz.
ESKİŞEHİR BAROSU
YÖNETİM KURULU
r
İNGİLİZCE'y?
DİL BİÜM'de
yaşayarak öğrenin.
KAMUOYUNA DUYURU
Laiklik ve demokrasinin yılmaz
savunucusu olan
Doç. BAHRİYE
ÜÇOK'un
öldürülmesini nefretle kınıyoruz.
Atatürk ilkelerinin savunulmasmda
üzerimize düşen görevi her zaman yerine
getireceğiz.
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP
FAKÜLTESİ ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİ
ADAYLIĞA ÇAĞRI
Çağdaş Avukatlar Grubu, seçim çalışmalarım yürütmek
üzere Av. Ünsal Tüzün, Av. Erdoğan Şengezer, Av.
İbrahim Sinemillioğlu, Av. Benal Karakaş, Av. Alişan
Sertel'den oluşan bir komite kurmuştur.
Ön seçim, 19.10.1990 günü Kartal, Kadıköy, Bakırköy ve
Sultanahmet bölgelerinde yapılacak, sandık yerleri
aynca duyurulacaktır.
İstanbul Barosu seçimleri için başkanlığa, yönetim ve
disiplin kurullarına, denetçiliğe ve TBB delegeliğine
aday olmak isteyen meslektaşlarımızın, 16.10.1990 günü
akşamına kadar yukanda adları yazıh komite üyelerine
veya başkan aday adayı Av. Turgut Kazan'a bildirimde
bulunmaları rica olunur.
ÇAĞDAŞ AVUKATLAR GRUBU ADINA
Av. ÜNSAL TÜZÜN
• Her seviyeye herkese sınıflar
• Uzman öğretim kadrosu
• Milli Eğitim'den sertifıka
• Herkese uygun taksitlerle
DİL BİLİM
Söğütlüeşme Cami karşısı, Kadıköy
TEI: 348 01 71.3461947
Laikliğin ve çağdaş eğitimin
savunucusu
BAHRİYE
ÜÇOK'un
anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.
EĞİTİM-İŞ SENDİKASI
GENEL MERKEZİ
Bir sinema edebiyat ödülleri
sekreterliğinde görev alacak
MSÜ'de öğrenim gören bayan
Tel: 149 75 91
(Saat: 19.30-22.30)
SAMSUN 1. AŞLİYE CEZA
HÂKİMLİĞİ'NDEN
Esas No: 1989/831
Karar No: 1990/485
Davacı: K.H.
Sanıklar: 1- ABDURRAHİM YILDIRIM Selahattin ve Dürdantf
den olma 1959 doğ. Terme Mesciti köyü hane 33'te nüf. kayıtlı olup
halen Samsun Ağabalı Cad. No: 103'te oturur fırıncı.
2- HASAN DEMÎR Mehmet ve Şahsenem'den olma 1934 doğum-
lu Samsun Rasathane Mah. Kütük 122'de Nüf. kayıtlı olup halen ay-
nı mahalle Hamidiye sokak 5/3'te oturur fınncı.
Saruk vekili: Av. GÜNGÖR TEOMAN (Samsun Baıosu Avukat-
lanndan)
Suç: Gıda Maddeleri Nizamnamesine muhalefet
Suç tarihi: 16.8.1989
Sanıklar hakkında mahkememize açılan kamu davasının yapılan
yargılama sonunda,
Sanıklann suçu subut bulmakla eylemlerinden ötürü TCK'nun 398,
3506 S.K. 647 SK. 4 TCK 402. maddeleri gereğince 470.000'er bin lira
ağır para ve üçer ay süre ile cürme vasıta kıldıklan meslek sanat ve
ticaretlerirün taüline, masrafın bilahare hükümlülerden tahsil edilmek
üzere kararın Ankara-lstanbul ve İzmir'de yayımlanan tirajı yüzbi-
nin Üzerinde bulunan bir gazete ile Samsun'da münteşir bir gazete
ile ilan olunmasına dair verilen ve kesinleşen karar ilan olunur.
Basın: 34839
TURK HAVA YOLLARI
A.O.'dan
— Ortaklığımız ihtiyacı olarak 80x120 cm. 35.000 kg.,
70x100 cm. 5000 kg., toplam 40.000 kg. siyah çöp tor-
bası kapalı zarfla teklif alma usulü ile satın alınacaktır.
— Anılan siyah çöp torbalarının toplam tahmini bedeli
240.000.000 TL olup, konuya ilişKin geçici teminat tutarı
9.600.000 TL'dir.
— Kapalı zarfla verilecek teklif mektupları en geç
24.10.1990 günü saat 17.00'ye kadar İstanbul Atatürk Ha-
valimanı THY A.O. Genel Yönetim Binası B Blok Asma
Kat adresinde mukim Satınalma ve Stok Kont. Başkan-
lığı'nda bulundurulacaktır. Anılan gün ve saatten sonra
elden verilen veya posta ile gönderilen teklif mektuplan
kabul edilmeyecektir.
— Konuya ilişkin ihale 25.10.1990 günü saat 10.00'da
yukarıdaki adreste yapılacaktır.
— Tahmini bedeli aşan teklifler değerlendirme dışı bı-
rakılır.
— Şartnamede istenilen tüm belgelerin aslı veya no-
terden tasdikli suretlerin ibrazı gereklidir.
— Şartnameler yukanda belirtilen adresten temin edi-
lir.
— Ortaklığımız 2886 sayılı Devlet ihale Kanunu'na tabi
olmayıp, ihale konusu işi yapıp yapmamakta, dilediğin-
den kısmen veya tamamen satın almakta serbesttir.
Emekli askeri kimliğimi
kaybettim. Hükümsüzdür.
TAŞKADIN KORAL
Emekli askeri kimliğimi
kaybettim. Hükümsüzdür.
MÜMtS KORAL