05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 15 EKİM 1990 Maçka Kışlası Kimiıı? Maçka Kışlası'nın borsaya terk edilmesi kararı yalmz tarihsel, kentsel ve estetik yönden değil, hukuksal bakımdan da sakat ve yanlış bir karardır. Bu yapı, İTÜ'ce yürütülen "öğretim hizmeti"ne tahsislidir. Bunun kaldırılması için ortada hukuken geçerli olacak bir neden olmadığı gibi, bakanlık, burada öğretim hizmeti gören İTÜ'ce onaylanmadıkça, bu konuda yetkili de değildir. Prof. Dr. AYDIN AYBAY Cumhuriyet sonrası Istanbulu'nda, eski baş- kentin işlevini yitirmiş sarayları, köşkleri, kış- lalan vb yapılannın nasıl kullanılacağı sorunu ortaya çıkmıştı. Genç cumhuriyeti yönetenler bu sorunu pratik biçimde çözdüler: Bunlardan ba- zı özellikleri olanlar olduğu gibi muhafaza edi- lecek, geri kalanlar ise bilim ve öğretim hizmet- lerine özgülenecekti. Bu "formül" 1940'laraka- dar uzanan dönemde uygulamaya konuldu: "Harbiye Nezareti" binası ile onun bitişiğinde- ki kışlalar o tarihte Turkiye'nin biricik üniver- sitesi olan îstanbul Üniversitesi'ne (Darülfü- nun'a) verildi. Beşiktaş'tan Ortaköy'e kadar uza- nan sahildeki "Feriye Sarayları"na, sıra sıra ilk ve orta öğretim kurumları yerleştirildi. Fındık- lı'daki yapılar GSA öğretimine özgülendi. Yıl- dız Sarayı'nın bir bölümü "Erkânı Harp Mektebi" (Harp Akademisi) oldu. îstanbul'un çeşitli semtlerindeki birçok "paşa konağı"na çe- şitli derecede öğretim kurumları yerleşti. İTÜ'- nün "tasarrufunda"ki Taşkışla ile Maçka Kış- lası'nın "öğretim hizmeti malı olma" olayı da bu sürecin daha sonraki bir ürünüdür. Impara- torluk artığı görkemli yapıların "pazara sürülmesi" ve örneğin "aşar'ın kaldırılmasıy- la ortaya çıkan vahim bütçe açıklannın bu yol- da kapatılması gibi bir düşünce akıllardan bile geçmemiştir. Kamuya ait bu taşınmazların, top- lumda en vuksek ve saygın değeri temsil eden "bilim ve öğretim" amacına hizmet etmesi is- tenmiştir. Ne kadar ilginçtir ki bugün, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Türkiye'yi yöne- ten "elit"in içinde bu yapılan kullanan öğretim kurumlarmdan yetişmiş çok kimse vardır. Bugünlerde, önce Taşkışla'ya, onun ardından da Maçka Kışlası'na yapılan "parasal kazanç" amaçlı saldınlara tanık olunca, insan geçmiş dö- nemdeki bu uygulamayı ammsıyor. Yetmiş yıla yaklaşan bir yönetimin kökeninin neye dayan- dığından haberi olmayan, çağdaş bir devlette hangi değerlerin öne çıkanlacağını bilmeyen, ta- rih denince bunu kitaplarda yazıh padişah serü- venleri olarak algılayan köksüz bir "takım", ta- rihsel bir devlet binasında, "eshab-ı emlaktan Kırk Anahtarh Ahmet Bey" gibi, "keyfen mayesa" tasarruf edilebilir sanıyorlar. Şunu hemen belirtelim: Maçka Kışlası'nın İTÜ'den alınıp borsaya verilmesi olayında sadece "tarihsel yönden" yapılan bir yanlışhk yatmı- yor. Aslında bunun çok önemli olduğunda kuş- ku yok; ama bunun yanı sıra bu işlemin yapıl- masını engelleyecek başka nedenler de vardır. Örneğin kent planlaması açısından yapınm ko- numunun borsa merkezi olmaya elverişsiz oldu- ğu uzmanlarca kanıtlanabiliyor. Bunun gibi, kentin "estetik dokusu"nun böyle bir tahsise uy- gun düşmediği de yeterince anlatılmış durumda. Dayanaksız savlar Bu konuda bir de hukuksal engel var. Engel, yapının ÎTÜ'ye tahsis edilmiş olmasından kay- naklanıyor ve bunun 'ben aldım, sattım kime ne' iddias'ıyla aşılması olanaksız. Ortaya atılan karşı iddialann dayanaktan yok- sun olduğunu belirtmek için önce kamuya ait hizmet mallannın tahsisi işleminin oluşumu hak- kında özet bir bilgi aktarmak gerekiyor. Kamu malları (amme emlakı) başlıca iki bö- lüğe aynlıyor. Birinci bölükte doğal yapı ya da nitelikleri uyarınca özel mülkiyete konu olama- yan taşınır ve taşınmaz mallar yer alıyor. tkinci bölük ise fıziksel yapı ve niteliklerine göre özel mülkiyet konusu da olabilecek kamu mallann- dan oluşuyor. Bu ikinci bölükte yer alan mallar yine kamuya ait olmakla birlikte bu 'aidiyet,' yö- nünden kendi içlerinde ikiye aynlıyor: Kamui;a ait özel mallar ve "kamu hizmetine özgülenmiş" mallar. Kamuya ait özel mallar Uzerindeki ka- mu nun haksahipliği, Kırk Anahtarh Ahmet Bey'in mülkiyetine benziyor. Örneğin Hazine, kendisine bağışlanmış bir binayı, gelir sağlamak için kiraya veriyorsa, böyle bir mülkiyet (özel mülkiyet) ilişkisi söz konusu oluyor. Buna kar- şılık bu bina, zabıta tarafmdan "hizmet binası" olarak kullarulıyorsa, artık, bunun uzerindeki hak sahipliği, özel mülkiyet değildir. Bu hak - terimle ilgili tartışma bir yana- "kamu mülki- yeti"dir. Hak ilişkisindeki bu değişikliği yara- tan öğe, o malın belli bir "kamu hizmetine" öz- gülenmesi, "tahsis edilmiş" olmasıdır. Türkiye'de, belli bir kamu hizmetine tahsis edilmek suretiyle "hizmet malı" niteliğini kazan- rruş binlerce mal vardır. Bu tahsis işlemi yasa ile, Bakanlar Kurulu kararıyla, yerel yönetim kara- nyla gerçekleşmiş olabilir. Ama bunların yanı sıra, bir yasa ya da karar bulunmasa bile bir mal, niteliği gereği hizmet malı kategorisine girebi- lir (örneğin bir atom reaktörü). Aynı durum, bir malın uzun süredir belli bir kamu hizmetinin gö- rülmesine terkedilmiş olmasından da ileri gele- bilir. (Ülkemizde bunların örneği pek çoktur.) Bu özet tabloyu tamamlamak için bir nokta- yı daha ekleyeyim: Her ne suretle olursa olsun belli bir kamu hizmetine tahsisli bir malın o hiz- metle ilişkisini kesmek için yasaya ya da karara gereksinim vardır. tşte, Maçka Kışlası'nın yazgısıru belirleyecek hukuksal çerçeve budur. Buna göre İTÜ'ye tah- sisli olan yapının, Maliye Bakanlığı'nca, ayn bir kamu tüzel kişiliği olan üniversitenin onayı ol- madan ve bu binada görülen ya da görülecek olan kamu hizmeti hiç hesaba katılmadan bor- saya kiralanması ya da intifa hakkı kurulması suretiyle terk edilmesi hukuka uygun değildir. Şunu da ilave edeyim: Kira ya da intifa hakkı kurulması işleminin dayanağı olarak gösterilmek istenen 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanu- nu'nun 23 ve 24. maddeleri, Maliye Bakanlığı- na böyle bir yetki vermemektedir. Bu maddele- rin "menşeleri itibariyle hususi emlaktan olan veya bu hale gelmiş bulunan devlet mallannın tahsisine taalluk ettikleri şüphesizdir". (S.S. Onar, Idare Hukukunun Umumi Esaslan, 3. Ba- sı, s. 1342). Maçka Kışlası, "menşei itibariyle" hiçbir zaman özel mülkiyete tabi bir mal olmuş değildir. Tam tersine, gerek niteliği gereği, ge- rekse tarihsel kökü yönünden hep "kamu mül- kiyeti"nde olmuştur. Sonuç Öte yandan, devlet tarafından İTÜ bütçesine onarım tahsisatı konmuş bir yapının "hizmet malı" niteliğini yitirerek "hususi emlak" hali- ne gelmiş olması da düşünülemez. İTÜ'ye veri- len ödenek, "binanın onanlarak pazarlama de- ğerinin muhafazası" için değil, bu yerin "öğre- tim hizmetine elverişli hale getirilmesi" için ve- rilmiştir. Sonuç olarak, Maçka Kışlası'nın borsaya ter- kedilmesi kararı yalnız tarihsel, kentsel ve este- tik yönden değil, hukuksal bakımdan da sakat ve yanlış bir karardır. Bu yapı, İTÜ'ce yürütü- len 'öğretim hizmeti'ne tahsislidir. Bunun kal- dınlması için ortada hukuken geçerli olacak bir neden olmadığı gibi, bakanlık burada öğretim hizmeti gören İTÜ'ce onaylanmadıkça bu konu- da yetkili de değildir. Bu durumda yapılacak iş, hukukla inatlaşmayı bırakıp borsaya eğer mut- laka bir kamu malı verümek gerekiyorsa hal ve şanına uygun başka bir yer göstermekten ibaret- tir. ARADABIR Dr. IŞIK GÖRKER tst. Tıp Fak. Psikiatri Anabilim Dalı Çocuk Doruğu'nun Ardından... Birleşmiş Milletler Çocuk Yardım Fonu (UNICEF), geçmiş yakın günlerde yeni bir girişimde bulundu: Yetmiş kadar ül- kenin liderini bir araya getirerek "Çocuk Zirvesi" (Zirve yeri- ne öz Türkçe doruk denmeliydi) adı altında bir toplantıyı ger- çekleştirdi. Az gelişmiş ülkelerin birçoklarında yöresel örgü- tü bulunan ve yardımlarını yerinde sürdürme çabası göste- ren UNICEF'in, daha önce de benzer girişimleri olduğu bili- niyor. Atatürk'ün Türk çocuklarına armağani 23 Nisan Ço- cuk Bayramı da, uluslararası organizasyona dönüştüğü günlerden bu yana UNICEF'in özel ilgisini görüyor. Çocuk sorunlarını uluslararası ilgiye sunma çabası gösteriyor. Ne var ki çocuğun ayrı bir yaratık imişçesine ayrı sorunlarından söz edilerek sunulmasına karşın tartışılan konuların genel- likle çocuklara özgü olmadığı dikkatten kaçmıyor. Uygarlık yolunda ilerlemiş, daha açık deyişle insan hakla- rını uzun süredir benimsemiş ve uygulamış ülkelerin, soru- na daha kolaylıkla yaklaştıkları ayrıca dikkati çekiyor. İnsan haklarmın tartışıldıgı ülkelerin yaklaşımı daha çekingen, da- ha kuşkucu. Uluslararası Af Örgütü'nün (Amnesty internati- onal) |}ünya Çocuk Zirvesi nedeniyle yayımladığı bildiride, çocufcfann taciz edildiği ülkeler arasında Türkrye'nin de adı geçiyor. Reşit olma yaşına erişmemiş kişilerin ideolojik suç- laria yargılandığı iddia ediliyor. Çocuk sorunu denince, genelde çocukların ruhsal sorun- larının akla gelmesi doğaldır. Bilmediği bir dünyaya gözleri- ni açan çocuk için her gördüğü yenidir. Yaptığı her hareket, sergilediği her davranış, gördüklerinden, öğrendiklerinden esinlenir. Genleri ile şekillenen düşünsel potansiyeli, elbet- te gördüklerine, öğrendiklerine bazı katkılarda bulunacak, ba- zı yorumları ortaya çıkaracaktır. Ancak değişimler ve biçim- lenmeler, özellikle küçük yaşlarda, verilerden önemli sapma- lar göstermeyecektir. Algılarının kökeni sadece yakın çevre- sinde ise ve yaygın çevresinde olumlu bir düzen bulunuyor- sa, ilerleyen yaşlarında yanlışı ve doğruyu ayırabilme şansı bulunabilir. Ama uzak çevresi de olumlu bir düzen içinde de- ğilse, giderek davranış bozukluklan göstermesi genellikle ka- çınılmaz olacaktır. Toplumlarda insanlığın tümünü ilgilendiren genel sorun- lar önemli ölçüde bulunmuyorsa, çocuk sorunları uluslara- rası bir anlam ve benzerlik taşırlar. İyi yetişen çocuk, gele- ceğin iyi yetişmiş ergini demektir. Uygarlığı ve özgürlüğü ta- nıyarak yetişen çocuklar, ileri ve özgür toplumlan oluşturur- lar. Kuramsal olarak UNICEF'in varlığı bu nedene bağlı ol- malıdır. Çocuğun yalnızca iyi beslenmesi, iyi giyinmesi, be- dence sağlıklı olması, iyi yetişmesine yetmemektedir. Ruh sağlığı için gerekli verileri de alması sağlanmalıdır. Çocuk oyunlarını, çocuk oyuncaklannı, arkadaşlığı, sevgiyi, paylaş- mayı, özveriyi de tanımalı. yaşamalıdır. Algılarının birikimi ile giderek olgunlaşacak, kendisine ve çevresine yararlı bir ye- tişkin olma şansını elde edecektir. Çocuğun uzak çevresi uygar ve ileri bir toplumun olanak- lanndan yoksunsa, bu verilerin anlamı yoktur. Açlıktan kıv- ranarak ağlayan çocuğu oyuncakla yatıştıramazsınız. Has- talıkların pençesinde savrulan çocuğa, sevgiyi ve arkadaşlı- ğı öğretme fırsatını bulamazsınız. Bu nedenle çocuk sorun- larının uluslararası ortak sorunlar düzeyıne gelmesi için in- sanlığın genel sorunlarının tüm toplumlarda çözümlenmesi ya da çözüm yoluna girmesi gerekir. Bu dorukta liderierin ateşli konuşmalarından sonra alınan kararlara bir göz atalım: Doğum sırasındaki ana ve çocuk ölümlerini azaltmak, yetersiz beslenmeye karşı önlem almak, temiz ıçme suyu sağlamak, çöplerin ve başka atıkların za- rarlarından korunmak, ilkokui düzeyinde eğitimi % 80 ora- nına yükseltmek, kadınlann eğitimine önem vermek, silahlı çatışmalann zararını önlemek. Bunların hangisi çocuklara öz- gü sorun? Kuşkusuz hiç birisi. Hepsi de gelişmemiş ülkele- rin genel insan sorunları. Açık seçik belli olan gerçek, UNI- CEF'in insan sorunlarını aşıp çocuklara özgü sorunlara ula- şamamış olması. Çocuk sorununu çözmek için önce insan sorunlarını çözmek gerel.ir Çocuk, insandan ayrı bir varlık değil. Topluma katkısı de- ğil, toplumdan bir şeyler alması gereken bir insan yavrusu. Toplumun tüm koşulları, çocuğu da etkilemekte. Toplum ko- şullarına düzen getirilmedikçe, çocuklar için mutlu ve sağ- lıklı bir ortam yaratma olanağı yok. Tüm nüfusumuzun ge- reksinimini karşılayacak tek ve gerçekçi bir sağlık örgütünün varlığı zorunlu. Erkek kız ayırımı yapmadan tüm çocuklara ve yetişkinlere, parasal engeller yaratılmadan eğitim olanak- larının sağlanması, ekonomik kalkınma ve dengeli paylaşı- mın başarılması çok önemli. Böyle bir ortamda çocukların beden ve ruh sağlığı içinde yetişmeleri, gelecekteki toplu- mumuzun güvencesi. Çocuğun ççcukluğunu anlamak için insanın insanlığını bilmek gerekli. Öncelikle insana sevgi, ön- celikle insana saygı. KARASU SULH CEZA MAHKEMESİ'NDEN Esas: 1987/416 Karar: 1989/904 Mahkememizce v-ukanda esas ve karar numarası belinilen dava dos- yasının yapılan yargılaması sonunda Karasu İncilli Mahallesi nüfu- suna kayıtlı Durmuş oğlu, 1955 D.lu ŞEREF GÜLMEZ (KARAMA- NOĞLU) bıçak ile müessir fiil suçundan dolayı TCK. 456/4 ve 647 sayılı kanunun 6'ncı maddesi gereğince ONSEKİZ BİN LİRA AĞIR PARA CEZAS1 İLE cezalandınlmış olup verilen karar bugüne ka- dar Karasu İncilli Mah. ve Adapazar; Hacıoğlu Mah. Sok. 15, No 6 adreslerine tebliğ edilememiş olup bu kararın gazetede ilanından itibaren bir hafta içinde temyiz edilmediğinde kesinleşeceği ilanen tebliğ olunur. 27.9.1990 XI. Türk Tarih Kurultayı. 12 Eylül 1980'den önce Türk Tarih Kurumu bilimsel toplantılarına, Türk Dil Kurumu toplantılarında olduğu gibi kurultay denir, kongre sözü pek edilmezdi. NURER UĞURLU Türk Tarih Kunımu'nun düzenledigi XI. Türk Tarih Kunıltayı otuza yakın ülkeden üç yüzden çok bilim adamının katılmasıyla (5-9 Eylül 1990) Ankara'da toplandı. (Sanınm es- kiden, 12 Eylül 1980'den önce, Türk Tarih Kurumu bilimsel toplantılarına,' Türk Dil Kurumu toplantılarında olduğu gibi kurul- tay denir, kongre sözü pek edilmezdi. Biz de bu yazımızda, bu geleneğe uyarak kongre ye- rine kurultay sözünü kullanacağız.) XI. Türk Tarih Kurultayı, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın bir konuşmasıyla açıldı. Özal bu konuşmasında "...Doğru noktalara ağır- lık vererek çözüm arayan ve şovenist olma- dan tarafsız yazan, böylece iyi bir tarih bilin- cine sahip olması gereken siyasetçilere yol gösterme göreviyle yükümlü olan" diyerek bilim adamlanna bazı uyanlarda bulunmuş, sözlerini şöyle tamamlamıştı: "Tarih sadece geçmişe değil, bugüne ve yarjnajja ışık tutar 1 .' EskiCumtırirbaşltafııiCetıarl^Ten de, X. s Türk Tarih Kunıltayı'nı açış konuşmasında (22-26 Eylül 1986)şunlarısö>4eınişti: "Tarih iliminde en yanıltıcı ve tAlikeli tutum, taıi- hin saptırılmasıdır. Tarih, belge demektir. Belgesiz tarih olmaz. Milletler gerçekleri de- ğiştirerek tarihlerini kendi görüş ve düşünce- leri doğrukusunda yazmaya, anlatmaya kal- kışırlarsa, dünya tarihi karşısında suçlu du- ruma düşmüş olurlar" XI. Türk Tarih Kurultayı bilimsel çalışma- larına, Türk Tarih Kurumu Başkaru Prof. Dr. Yaşar Yücel'in, toplantının genel çizgilerini belirttiği şu sözleriyle başlamıştır: "Atatürk 1 ün, hadiselerin hakikatte olduğu veçhile dü- şünülmesi vetarihi yazanın yapana sadık kal- ması formülüne bağlıyız!' XI. Türk Tarih Kurultayı, çalışmalannı a!tı bölüm uzerinden şöyle düzenlemişti: I. Eskiçağ Türkiye Tarihi ve Uygarlıkları. II. Orta-Asya Türk Tarihi. III. Ortaçağ Türk ve Türkiye Tarihi. IV. (A-B-C) Osmanlı Ta- rihi. V. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi. VI. Dün- ya Başkenti îstanbul. Doyuruculuktan uzak Bu bölümler içinde bizim ilgimizi çeken Eskiçağ Türkiye Tarihi ve Uygariıklan ile (Bu bölümde altmışa yakın yerli ve yabancı bil- diri sunulmuş, bu bildirilerin büyük çoğun- luğu araştırmacıların ve arkeologların ken- di çalışmalarının değerlendirilmesi biçimin- de olmuştur) Türkiye Cumhuriyeti Tarihi (Bu bölümde değişik düşünce ve görüşleri içeren otuza yakın ilginç bilimsel bildiri su- nulmuştur) olmuştur. Ama en çok ilgimizi çeken, XI. Türk Tarih Kurultayı'na yenilik ve canhlık getiren, Îstan- bul'un "tarih boyunca siyasi, ekonomik, kül- tür, sanat ve sosyal" yönleriyle araştırılma- sına yönelik çalışmaların bilimsel bildiriler olarak sunulduğu Dünya Başkenti tstanbul bölümü olmuştur. Bu bölümde kurultaya on beşe yakın yer- li ve yabancı bildiri sunulmuş, bu bildirilerin bazılarında Dünya Başkenti tstanbul şöyle anlatılmaya çalışılmıştır: "XVII. yüzyılda Fransız edebiyatında ko- nusunu Osmanh tarihinden alan trajediler önemli bir yer tutmaktadır. Ünlü Fransız tra- jedi yazan Racine'in Ocak 1672'de ilk kez temsil edilen "Bajazet" adh oyunuyla Fran- sa'da Xürk görüntüsü yenitien^güaçeUesmiş- fir. *tH>yun," 1672*den 170Ö «rftine k*laf yirmi beş kere sahnelendi. Kamuoyunda bü- yük ilgi gördü. Bu ilgi XVIII ve XIX. yüzyd- larda da devam etti. Beş perdeden oluşan Bajazet trajedisinin konusu IV. Murat zamanında Osmanlı Sara- yı'nda geçen bir olayla ilgilidir. Trajedi, sa- raydaki iktidar mücadelesi üzerine temellen- dirilmiştir. Bağdat (doğrusu Revan) kuşat- ması sırasında IV. Murat'ın, kardeşi Bayezid'i öldürtmesi, trajedinin düğüm noktasını oluş- turmaktadır!' (1) "XIX. yüzyılda, Beyoğlu hızlı bir gelişme kaydetti. Hem iskân alanı genişledi hem nü- fus arttı. Bu gelişim, İstanbul'un tarihi ya- rımadasındaki durumdan farklı bir yol iz- ledi. Türk tstanbul'un fıziksel dokusundaki de- ğişim ve gelişimi, merkez yapıyı camilerin oluşturduğu külliyeler yönlendirmişti. Kül- liyelerin çevresinde kümelenen konutlann sa- kinleri de Müslüman Türklerdi. Beyoğlu'nun fiziksel dokusunun gelişimi- ni yönlendirmede ise modern ticaret ve ika- met yapılannın yanıbaşında özellikle mo- dern okul, kışla ve yönetim binalan rol sahibi olmuştu. Galata ile asıl Beyoğlu olarak bilinen, gü- nümüzün İstiklal Caddesi çevresi nüfusun- da çoğunluk gayrimüslimlerdeydi. Türk nü- fus yoğunluğu ise bunu çevreleyen kısımda yer almaktaydı. Beyoğlu yakası daha önceleri yeterli suya sahip değildi. 1732'de Bahçeköy şebekesinin inşası ile yeterli suya kavuşturulması iskân gelişmesine yol açmıştı!' (2) "Osmanlı Devleti'nin, idare merkezi ola- rak İstanbul'un, devrine göre çok kalabalık bir nüfusu banndırdığı bilinmektedir. Döne- mine göre muazzam sayılan bu şehrin, gün- lük ekmeğini temin etmek, fena günler için hazırlıklı bulunmak, halkın zaruri ihtiyaç maddesinde spekülasyona mani olmak ve fi- yatlan mutedil bir seviyede tutmak zamanın idarecileri tarafından büyük bir dava olarak ele alınıyordu" (3) "19. yy. sonlannda Osmanlı tmparatorluk Müzesi (Müze-i Hümayun) olarak, Osman Hamdi Bey tarafından kurulan îstanbul Ar- keoloji Müzeleri 13 Haziran 1891'de ziyare- te açılmıştır. İlk Türk müzesi olarak taşıdığı önemin yanı sıra dünyada da büyük bir ay- rıcalığa sahiptir. Bugün de dünyanın en bü- yük ve önemli 4-5 müzesi arasında seçkin yeri olan ve 1 milyonu aşkın eseriyle ülkemizin önde gelen kültür ve eğitim kurumlarmdan biri niteliğindedir;' (4) Bu bilimsel bildirilerle tstanbul'un tarih içinde "siyasi, ekonomik, kültür, sanat ve sosyal" çeşitli yönleriyle, değişik.vç ügi çekid. bfr bifimde verilmeye çalışılAğı pek-söyterfc- mez. Türk Tarih Kurumu, kurultayın "Dün- yaBaşkenti tstanbul bölümüne, bu konuda daha yetkili ve uzman bilim, kültür, sanat ve siyaset adamlanmızı çağırarak ilgi çekici, yol gösterici, görüş açıcı bilimsel bildiriler sunul- masını sağlayabilir, Türkiye ve bilimsellik adına çok yararlı bir tartışma ortamı yarata- bilirdi. Böyle bir bilimsel çahşma da hem Türk Tarih Kunımu'nun geleneksel yapısına ve onurlu kişiliğine hem de Dünya Başkenti tstanbul'a çok yakışırdı. Yayımlanmalı Özetlerini sunduğumuz Dünya Başkenti tstanbul bilimsel bildirilerinin tamamını gör- mek ve okumak, böylece bu bilimsel bildiri- ler üzerinde daha nesnel, daha ayrıntılı de- ğerlendirmelerde bulunmak isterdik. Eğer en yeni*en gelişmiş basım, yayın araç ve gereç- leri olan Türk Tarih Kurumu, ders kitabı, PTT Telefon Rehberi gibi büyük ticari işler- den başını kaldırır, XI. Türk Tarih Kurulta- yı'na sunulan bilimsel bildirileri kısa zaman- da kitap olarak yayımlarsa (X. Türk Tarih Kurultayı 22-26 Eylül 1986 tarihleri arasında yapılmış, bildiriler "Kongreye Sunulan Bildiriler" başhğı altında, iki cilt olarak an- cak dört yıl sonra, 1990 yılında çıkartılmış- tır) Türk ve dünj-a bilim, kültür, sanat alanı- na büyük katkıda bulunmuş sayılır. (I), (2), (3), (4) XI. Türk Tarih Kongresi, Bildiri özetleri; Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1990 Ankara. OKURLARA. OKAYGÖNENSİN Tarihin Seyircileri tğietnam Savaşı, 1970'lerde Çinhindi makilerinden V inanılmaz bir hızla Amerikaltlann salonlanna, mutfaklarına, yatak odalanna taşındı. Uzak bir ülkede Amerikan "onurunu" koruyan, komünizme karşı savaşan gençlerinin başanlannı göz ucuyla izleyen Amerikalılar kendilerini bir anda savaşın göbeğinde buldular. Savaş bütün şiddetiyle 75 milyon Amerikan ailesinin salonunda, 25 milyon yatak odası ve mutfakta cereyan eder olmuştu; yeni savaş alanı televizyon ekranları, dolayısıyla evlerin içiydi. Doğu Avrupa'daki değişim rüzgârları da ilk olarak yine televizyon ekranlarında başladı; hatta Doğu Avrupa'nın görece "sakin" ve bekleyen toplumlarını Sovyet televizyonu harekete geçirdi. Ekranda tarihi seyretmekle yetinen kalabalıklar yine ekranlarda kendilerini izlettirmek ve izlemek için kımıldadılar. Tarihin seyircileri işareti ekrandan alıyor ve yine kendilerini ekranda seyrediyorlardı. Coşku yerindeydi, ekrandan gelen mesajlara herkesin inancı ve güveni tamdı, sonra birden Romanya olayı ortaya çıktı; ekrandan art arda gelen görüntülerin hızı içinde, görüntülerle yetinmeye alışmış olan kalabalığın arasından rahatsız olan insanlar çıkmaya başladı. Bu rahatsızlık Körfez krizi ile birlikte yeni bir tartışmaya yol açtı. Körfez krizi ya da Körfez savaşı şu anda iki kişi tarafmdan yürütülüyor; ABD Başkanı Bush ile Irak lideri Saddam Hüseyin savaş alanı olarak ekranı seçtiler. Bütün mesajlannj ekrandan veriyorlar, pazarlıklarını dünyanın gözü önünde ekranda yürütüyorlar, gösterilerini yapıyorlar... Milyonlarca insan da evlerinde tarihi seyretmekle ' yetiniyor, daha fazla derinlik istemiyor, ekranda her akşam ya da 24 saat boyunca yinelenip duran hızlı görüntüler onlara yetiyor. Aşırı görüntü yığılması sonucu bunları yorumlamak, yararlanmak olanaksızlaşıyor. Le Monde Diplomatiçue'teki "Savaşan Televizyonlar" başlıklı yazısında Henri Madelin, insanların büyük çoğunluğunun derinlemesine tahlil yapmak yerine gördüklerine inanmak eğiliminde olduğuna dikkati çekiyor ve Makyavel'in "Hükümdar"/na gönderme yapıyor. Makyavel şöyle diyor: "İnsanlar genellikle ellerinden çok gözleriyle yargılarlar. Herkes sizi nasıl görünüyorsanız öyle görür. Fakat çok az kişi sizi olduğunuz gibi kavrar..." (Sosyal Yayınlar, Çev.: Selahattin Bağdatlı, s. 85) Dünyayı aklarla karalara ayrılmış bir basitlikte görmekle yetinen büyük kalabalık karşısında gazetecilerin işlevi ister istemez daha da büyümek zorundadır: "Görüntüleri sunan ve yorumlayan gazeteci, toplumsal olarak neyin iyi, neyin kötü olduğunu gösteren modern bir ahlakçı olmaktadır. Demokrasilerde kamuoyu, gazetecinin elindeki silahları iyi kullanmasını denetler. Ama toplumsal hareketsizlik karşısında ağırl]§: nedir?" (Le Monde Diplomatique, ekim 1990). Tarihi seyretmekle yetinmenin, hızla gelip geçen görüntülerin ardını araştırmamanın maliyeti toplumlara ağır olacaktır. Bunun belirtileri çoğalmıştır ve görünen bir tek seçenek vardır: Yazılı basının I eknyrtşrr&abetTtoygusyndan sryrılması ve nitelikten Jjj ödün vermeden görüntülerin uçuculuğuna karşı yazının ' gdcünü kortıması. -~ > • • • . . Demokrasinin, laikliğin, çağdaş düşüncenin savunucusu, değerli bilim insanı Doç. Dr. BAHRİYE ÜÇOK'un katledilmesini şiddetle kınıyoruz. ESKİŞEHİR BAROSU YÖNETİM KURULU r İNGİLİZCE'y? DİL BİÜM'de yaşayarak öğrenin. KAMUOYUNA DUYURU Laiklik ve demokrasinin yılmaz savunucusu olan Doç. BAHRİYE ÜÇOK'un öldürülmesini nefretle kınıyoruz. Atatürk ilkelerinin savunulmasmda üzerimize düşen görevi her zaman yerine getireceğiz. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİ ADAYLIĞA ÇAĞRI Çağdaş Avukatlar Grubu, seçim çalışmalarım yürütmek üzere Av. Ünsal Tüzün, Av. Erdoğan Şengezer, Av. İbrahim Sinemillioğlu, Av. Benal Karakaş, Av. Alişan Sertel'den oluşan bir komite kurmuştur. Ön seçim, 19.10.1990 günü Kartal, Kadıköy, Bakırköy ve Sultanahmet bölgelerinde yapılacak, sandık yerleri aynca duyurulacaktır. İstanbul Barosu seçimleri için başkanlığa, yönetim ve disiplin kurullarına, denetçiliğe ve TBB delegeliğine aday olmak isteyen meslektaşlarımızın, 16.10.1990 günü akşamına kadar yukanda adları yazıh komite üyelerine veya başkan aday adayı Av. Turgut Kazan'a bildirimde bulunmaları rica olunur. ÇAĞDAŞ AVUKATLAR GRUBU ADINA Av. ÜNSAL TÜZÜN • Her seviyeye herkese sınıflar • Uzman öğretim kadrosu • Milli Eğitim'den sertifıka • Herkese uygun taksitlerle DİL BİLİM Söğütlüeşme Cami karşısı, Kadıköy TEI: 348 01 71.3461947 Laikliğin ve çağdaş eğitimin savunucusu BAHRİYE ÜÇOK'un anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. EĞİTİM-İŞ SENDİKASI GENEL MERKEZİ Bir sinema edebiyat ödülleri sekreterliğinde görev alacak MSÜ'de öğrenim gören bayan Tel: 149 75 91 (Saat: 19.30-22.30) SAMSUN 1. AŞLİYE CEZA HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No: 1989/831 Karar No: 1990/485 Davacı: K.H. Sanıklar: 1- ABDURRAHİM YILDIRIM Selahattin ve Dürdantf den olma 1959 doğ. Terme Mesciti köyü hane 33'te nüf. kayıtlı olup halen Samsun Ağabalı Cad. No: 103'te oturur fırıncı. 2- HASAN DEMÎR Mehmet ve Şahsenem'den olma 1934 doğum- lu Samsun Rasathane Mah. Kütük 122'de Nüf. kayıtlı olup halen ay- nı mahalle Hamidiye sokak 5/3'te oturur fınncı. Saruk vekili: Av. GÜNGÖR TEOMAN (Samsun Baıosu Avukat- lanndan) Suç: Gıda Maddeleri Nizamnamesine muhalefet Suç tarihi: 16.8.1989 Sanıklar hakkında mahkememize açılan kamu davasının yapılan yargılama sonunda, Sanıklann suçu subut bulmakla eylemlerinden ötürü TCK'nun 398, 3506 S.K. 647 SK. 4 TCK 402. maddeleri gereğince 470.000'er bin lira ağır para ve üçer ay süre ile cürme vasıta kıldıklan meslek sanat ve ticaretlerirün taüline, masrafın bilahare hükümlülerden tahsil edilmek üzere kararın Ankara-lstanbul ve İzmir'de yayımlanan tirajı yüzbi- nin Üzerinde bulunan bir gazete ile Samsun'da münteşir bir gazete ile ilan olunmasına dair verilen ve kesinleşen karar ilan olunur. Basın: 34839 TURK HAVA YOLLARI A.O.'dan — Ortaklığımız ihtiyacı olarak 80x120 cm. 35.000 kg., 70x100 cm. 5000 kg., toplam 40.000 kg. siyah çöp tor- bası kapalı zarfla teklif alma usulü ile satın alınacaktır. — Anılan siyah çöp torbalarının toplam tahmini bedeli 240.000.000 TL olup, konuya ilişKin geçici teminat tutarı 9.600.000 TL'dir. — Kapalı zarfla verilecek teklif mektupları en geç 24.10.1990 günü saat 17.00'ye kadar İstanbul Atatürk Ha- valimanı THY A.O. Genel Yönetim Binası B Blok Asma Kat adresinde mukim Satınalma ve Stok Kont. Başkan- lığı'nda bulundurulacaktır. Anılan gün ve saatten sonra elden verilen veya posta ile gönderilen teklif mektuplan kabul edilmeyecektir. — Konuya ilişkin ihale 25.10.1990 günü saat 10.00'da yukarıdaki adreste yapılacaktır. — Tahmini bedeli aşan teklifler değerlendirme dışı bı- rakılır. — Şartnamede istenilen tüm belgelerin aslı veya no- terden tasdikli suretlerin ibrazı gereklidir. — Şartnameler yukanda belirtilen adresten temin edi- lir. — Ortaklığımız 2886 sayılı Devlet ihale Kanunu'na tabi olmayıp, ihale konusu işi yapıp yapmamakta, dilediğin- den kısmen veya tamamen satın almakta serbesttir. Emekli askeri kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. TAŞKADIN KORAL Emekli askeri kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. MÜMtS KORAL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle