05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
75 EKİM 1990 CUMHURİYET/19 HAVA DURUMU TURKIYE'DE BUGUN Meteorüloji Genel Müdürtûğü'n- den alınan bilgıye göre yurdun ku- zeydoğu kesımterı parcalı bulut- lu, diğer yerler az bulutlu ve acık geçecek. HAVA SICAKLIGI: Önemlı bir değışıklık olmayacak. RÜZGÂR: Kuzey ve dogu yönler- n hafif ara sıra orta kuvvette esecek. Denizlerimızde: Yıldız ve poyrazdan 3 ılâ 5, yer yer 6 kuv- vetinde saatte 10 ilâ 21, yer yer 27 denız mili hızla esecek. Denız mutedıl dalgalı olacak. Görüş uzaklığı 10 km.'nin ûzerınde bu- lunacak. Van Gölû'nde tıava- Az bulutlu ı/e acık geçecek, ruzgâr kuzey <K doğu yönıerden hafrf ara sıra orta kuvvette esecek. Göl kuçûk dalgalı ola- cak. Görûs uzaklığı 10 km.'nın üzerırtde olacak. Adana Mapazan Mıyaman A'yon Ağrı Anıura Anlakya Antalya Mm Aydın Balıkesv Bleo» Bngöl Bıtls Bolj Bursa CanaMoıe Corum DenızJı A 32° 18° Dıyaroatar A 21" 10° Edıme A 27° 12° Erancan A 24° 3°Eraırum A 15° 0°Esksehır A 21° 6°Gaaan!ep A 29° 19" Gıresun A 32" 19° Gûmüşhane 8 B 16° 6°Hal*ârı A 33° 14° Isparö A 25° 12° Istanbui A Z4° 1Û° Izmr A 24° S°Kare A 20° 6° Kaslamonu 8 8 19° 4°Kayüen A 23° 10° Kırtdarel. A 23° 13° Konya B 20° 7°Kiitaliya A 29° 14° Matttya 29° V° Manaa 25° 8°KMaraş 20° 4°Mersın 14° 0°Mu8Ll 21° 5 Mus 27° 15 Nıjde 19° 13° Ordu 17° 4°Rıze 28° S°Samsun 23° 8°Snrt 20° 12° Smop 29°16°Sıvas 14° -1° TetardaS 19° 5°Trab2on 21° 4°Tunceiı 22° 7°Uşak 20° 6°Vm 26" *"ıtagat 24° 10° Zonguldak A 31° 15° A 28° 15° A 2B°18° A 30° 16° A 24° 5° A 19° 6° B 18° 13° B 19° 12° B 18° 12° A 30° 16° B 18° 12° A 19° 4° A 21° 10" B 19° 12° A 22° 7° A 27° 6° A 18° 8° A 18° 4° B 17° 12° ; '(jj: açık bulutlu yaOmurtu ft kariı A-ac* B-buk/tu G-gûneşlı K-kartı S-ss» Y-yajmuriu f O Î , ^ Kopenhag ft « X 5 ^ ^ •Berlın .u. Heteınkı :- Lenıngrad • Moskova Kahıre » DUNYA'DA BUGUN Amsteröajn Anrnıan Atna Bajdat Barceiona. BassH Belg-aû Berlın Bonn Bruksel Budapeşle C Cezayr Cıdde Dubaı Franttfb't Gıme Helsınkj Kahre Kopenhag Köh Lelkoşa Y 20° A 34° A 26° A 33° Y 25° B 24° A 25° B 21° B 24° B 24° B 20° 8 23° A 31° A 36° A 35° B 24° A 28° < 8° A 31° Y 14° B 23° A 29° A 10° Y 18° Y 26° B 21° Y 12° A 6° B 22° Y 26° Y 10° Y 24° B 19° A 37° A 26° A 25° A 32° A 35° A 30° 8 18° B 23° B 22° Vtesfıınglon Y 25° Zunh B 21° lenngrad Londra Madrıd Mılano Momrea! Moskova Murah Mev. Yorfc Osio Patıs Pıag Rtyâö Roma Solya Sam Tel Avıv lünus Vferşova VenMık Vıyana BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Ağn kesimi. 2/ Yunan ulusal dansı. 3/ Her yanı suyla çevrili kara parçası... Ege ve Akdeniz'de yaşayan lezzetli bir bahk. 4/ Sepetçi sö- ğiidü de denilen ve hasır ya da sepet ör- meye yarayan bir çe- şit ince saz. 5/ Irid- yumun simgesi... Ti- yatro ve sinemada teknik ustahkla ya- pılan hile. 6/ Sahip... Kraliçe... Japon lirik dramı. 7/ Tümcenin öğelerinden bi- ri... İlgi çekici ve değişik kımse. 8/ ABD'de plajlarıyla ünlü bir kent... Uzaklık anlatmakta kullanılan söz. 9/ Su... Bürümcük görünüşlü, çok bükümlü, genellikle pamuk iplikle- ri ile dokunmuş bir kumaş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Üzerine sarık sarılan keçe.külâh ya da kavuğun altına giyilen takke. 2/ Üstü toprakla örtülü saman yığı- nı... Mevlevi ayini. 3/ Zonguldak yöresine özgü, karşüama tü- rü bir halk oyunu... Bir nota. 4/ Lantan elementinin simgesi... Çok netnli bir topraktan, fazla suyun kendiliğinden ya da bir horu sebekesi yardımıyla boşaltılması. 5/ Kadınların bluz üze- ıe giydikleri yelek... Kemal Bilbaşar'ın, 1967 Türk Dil Kuru- ınu Odülü'nü kazanan romanı. 6/ Bir kenara atılmış, uzaklaş- tırılmış... İran'ın plaka işareti. 7/ Açık, belli. 8/ Birim. 9/ Ruh hastası. 60 YIL ÖNCE Cumhuriyel Venizelos'un nutku 15 EKtM 1930 Yunan istiktal mücadelesi kahramanı General Celocotrovis'in kemiklerinin nakli munasebetile M.Venizelos, Tripolis'te irat ettiği nutukta Yunan milletinin sulh mesaisine vakfinefsetmesi lüzumunu kaydetmiş ve Yunanistan muhacirlerinin iskânı için otuz milyar drahmi sarfettiğini ve gelecek senelerde de sarfedeceğini söyliyerek demiştir ki: "Geçici bir fikir de olsa tasavvur eder misiniz ki bu halkın Anadoluya avdetinin tasavvuru mümkün olup olmadığını görmek için yeni bir harbi tecrübe etmek istiyelim? Zannetmiyorum. Zira muhacirlerin iskânı için bu kadar fevkalbeşer mesai sarfından sonra bunun ferdasında tekrar mücadeleye başlamak millet için son budalalık olur!' M. Venizelos müteakiben 1923 Lozan konferansındaki mesaisini hatırlatarak Ismet Paşaya söylediği şu sözleri bilhassa tekrar etmiştir: "Türklerle aramızda yedi asır süren mücadele veya muhakeme bitiyor. Son karar Lozan ahitnamesile verilmiş bulunuyor. Kendi hesabıma istinaf arzusunda değilim. Size de böyle yapmamzı tavsiye ederim!' 30 YIL ÖNCE Cumhuriyei Köpek davası Celal Ba>ar 15 EKtM 1960 Celal Bayar ve Nedim Ökmen'i gilendiren köpek davasına öğleden| >onra saat 16'da başlandı. Saat 15.50'de sanık Celal Bayar ve Nedim Ökrnen muhafızları ile salona getirildiler. Yanyana oturan iki sanık, bir müddet hâkimleri bekledikten sonra Celal Bayar'ın Nedim Ökmen'e eğilerek bir sual sorması üzerine aralarında konuşmaya başladılar. Tam saat 16'da hâkimler heyeti salondaki yerini aldı. Başkan Başol, Yüksek Soruşturma Kurulunun 25.9.1960 tarihli kararırun okunmasmı istedi. Kararda Celal Bayar'ın nüfuzunu ve vazifesini suiistimal ederek Afganistan Kırahnın kendisine hediye ettiği 1000 lira değerindeki köpeği Ankara Atatürk Orman Çiftliğine 20 bin liraya Nedim Ökmen'in marifetiyle sattığı, işbu kararda Nedim Ökmen'in de nüfuzunu kullanarak müessese müdürüne tesir ettiği bildirilmekte idi. Karar okunurken Bayar büyük bir dikkatle dinliyor, arada bir (Allah, Allah..) kabiiinden başım sallıyordu. Kararın okunması bittikten sonra başkan, düşük Bayar'a söz verdi. Sanık mikrofonu önune gelen Bayar: — Benim müdafaa için bir avukatım yoktur. Avukat aramak fırsatmı bulamadım. Evvelemirde sizden bir avukat tayinini istiyorum. Dışarıda çalışacak kimsem yok. Avukat bulmak için ben gidemiyorum. Avukatlar da buraya gelemiyorlar. Bunu hassaten sizden rica ediyorum Başkan: — Bugün sizin ifadenize müracaat ediyoruz. Avukat hususunda da gerekli muamele yapılacaktır. dedi. Başkanm suallerine cevap vermek için Bayar tam 14 kere oturduğu yerden kalkarak mikrofona gelmiş ve gitmiştir. Muhtelif sualler vesilesiyle salonda olan gulüşmelere Bayar kızarak ve kinle bakmıştır. Nedim Ökmen'in de sorgusu yapıldıktan sonra şahitlerin dinlenilmesine geçilmiştir. İlk üç şahitin ifadelerinden sonra son şahit Fuat Belge'nin malûmatına müracaat edilmiştir. GEÇEN YIL BUGÜN C ^ Paris konferansı 15 EKtM 1989 'Kürtlerin Kültürel Kimliği ve İnsan Hakları' konulu konferans dün Paris'te başladı. Sabah Fransız hükümetinin Insancıl Eylem Bakanı Bernard Kouchner söz aldı, öğleden sonra ise Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın eşi Danielle Mitterrand toplantıya başkanlık etti. Konuşması boyunca tam dört kez "kişisel olarak" söz aldığını vurgulama gereği duyan Bakan Kouchner, Kürt haklarından sık sık söz etti, fakat bu konuda hükümetlere çatılmamasını özel ve yarı resmi bir şekilde rica etti. L Nedim Ökraen TAKTISMA Bahriye Cçok: Gerçek Atatürkçü Demokrasi lafla değil, aksiyonlarla, alman tavırlarla nitelik kazanır, inandırıcı olur. İşte, Üçok bu niteliklere sahip olan yürekli bir demokrat ve gerçek bir Atatürkçü idi. Bir öğretmen olarak o, yalnız öğrencile- rine bilgi aktaran değil, onların gidişatı ile de yakından ilgilenen bir insandı. Yazıları ve konuşmalarıyla İslam tarihinin gerçek- lerini, iaiklik kavramının açıklamasını yap- masıyla da Atatürkçü misyonun ilkelerini sürekli vurgulayan bir idealistti. Bir gerçe- ğin yaygın biçimde bilinmesi, saptanması ancak o düşüncenin yıimadan söylenmesi ve yayın yoluyla yaygınlaştırılmasıyla uy- gulanabilirdi. Bu uygulama ise düşunce öz- gurluğü ile gerçekleşebilirdi, ama bu düşun- ce özgürlüğünün güven ortamı var mıydı?.. Sosyo-politik ve kültürel önerilerin aktif ya- ni eylemsel bir duzeye çıkanlması yasal bir örgüt içinde gerçekleştirilebileceğinden, o kendi düşüncelerine en yakın bulduğu par- tide yer aldı. Çağdaş düşünceyi ve yaşamı destekleyen derneklere iiye oldu. Son günlerde yayımlanmış bir gazete ha- berinde "Rabıta" adlı dış kaynakh bir ör- gütün Türkiye'de cami yapımı ve Kuran kurslarmın açılması için milyarlarca fon ayırdığı yazılıydı. Tiirk halkı ve Türk dev- leti bunları kurmaktan aciz miydi? Bu ör- gütün hibe ettiği yardım karşılığı istenen- ler nelerdi? Bu örgutün kollarından birinin 1968'de tlahiyat Fakültesi'nde başını boh- çalayan bir kızı maşa yapıp olaylar çıkart- tığı iyi bilinir. Boykot hareketini destekle- yenlerin parasal yardım gördükleri ve özel- likle Atatürkçü çizgide laik düşünceyi sa- vunan öğretim üyelerine yönelik çirkin ey- lemler başlattıkları Ankara Lniversitesi Se- natosu'nca kurulan Tahkikat Komisyonu Raporu'nda açıkça saptanmıştı. Üçok ile o günlerdeki birlikteligimiz bizi en yakın dost haline getirmişti. Üçok'un, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından kontenjan senatöru seçilip fa- külteden ayrılmasından sonra, yıldırarak üniversiteden uzaklaşmamı isteyenlere karşı kıyasıya uğraş vererek görevimi sürdürmüş- tüm. "tslam Dininden Aynlan Cereyanlar: Nurcuhık" adıyla yayımladığım kitapta on- ların asıl niyetleri belgelerle ortaya konul- duğundan doğrudan ve dolaylı olarak ba- na karşı çıkarılan olaylardan birini 1970'teki Eskipazar anarşik eylemlerini ha- tırlatarak geçmek isterim. Planlı ve programlı taktiklerle Üçok'un kahpece sadınya uğraması ülke düzeyinde nefretle karşılandığından, Atatürk düşman- larının içerideki uzantıları, gerek cami ce- maati arasma, gerekse kahvelere sokularak, onun başörtusüne karşı çıkan bir din düş- Yok Etmek... çekimine başlıyor. Saym Bakan üç-beş da- kikalık konuşmasını yapıyor ve yerine geçiyor. Sonra bizlerden birileri kürsüde konuş- maya başlıyor. O an kamera kürsüyü bı- rakıp, salona ışığını yansıtıyor. Salonun çekim işlemi bir dakika kadar sürdü. Parlak ışıklar söndü yerini loş ışık- lara bıraktı. Kongre başlayalı ancak yarım saat olmuştu. O da ne? Protokol ayağa Sonradan öğrendim ki TRT sadece olayların hükümetle ilgili olan kısımlarını haber yaparmış. İki bakan konuşmayacak olsaymış onlar gelmezlermiş bile. Türkiye Mali Müşavirler Odaları Birliği de kim oluyormuş? Türkiye'de ilk defa ve 57 yıllık bir gecikmey- le "Türkiye Mali Müşavirler Muhasebeci- ler Odalan Birliği" kongresi Ankara'da ya- pıldı. Türkiye'nin dört bir yanından -tum illerinden- delegeler büyük bir aşk ve he- yecan ile gelip, oylarını kullandılar. Kong- re salonu tıklım tıklım dolu. Delegelerin birçoğu ayakta. Salonun ön sıralan ise pro- tokole aynlmış. Protokolde ise sadece iki bakan (Saym Kahveci ve Sayın Çelebi) var. Eh buna da şükür. Hiç olmayabilirlerdi de. Ya basının ileri gelenleri neredeydi? Hani gazete temsilcileri, değerli yazar, çizerler onlar neredeydi? Ertesi gün gazetelerde ha- ber de yoktu. Ne var ki "yiğidi öldür, faakkını inkâret- me". Süslü püslü kameraları ve projektör- leriyle TV kameramanı oradaydı. Bizlerin adını duyuracak, filmini çekecekti. Dertle- rimizi, sorunlarımızı ve isteklerimizi kamu- oyuna duyuracaktı. Saat 9.30'da kongre açıldı, aç-.ş konuş- ması, divan oluşması vb. gerekli işlerden sonra "onur konukiannın" konuşmalan başladı. İşte bu an karşımızda Maliye Ba- kanımız Saym Adnan Kahveci. Sahne bir- den aydınlanıyor, kameraman heyecanlı, profilden çekim yapıyor. Bakan birkaç iyi sözle ve birkaç dakikalık bir konuşmayla toplumu selamlıyor ve yerine geçiyor. Bu- nun ardından Sayın Işın Çelebi kursüye ge- liyor. Yine ışıklar yanıyor, kameraman film kalkmış, korumalar yanında, TRT elema- nı peşlerinde birden salonu terk etmezler mi?.. Derken ilk gün tamamlandı. Akşam yir- mi haberlerini sabırsızlıkla bekledik. Biz- den hiç bahis yoktu. Sonra büyük bir sa- bırla kapanış haberlerini bekleyip TV'yi aç- manı olduğu propagandasını yayıp halkın gözünde bu işi mazur gosterme cabasına gi- rişmişlerdir bile... SHP Genel Başkanı Sa- yın tnönü'nün de belirttiği gibi onu yakın- dan tanıyanlar, dine saygüı, inanmış bir kişi olduğunu çok iyi bilirler. Ama çıkarcı bir yobaz, bile bile dini bi- reysel alandan toplumsal konulara kaydı- np, kendi çıkarına kullanmaktan utanmaz. Rahmetle andığım Yargıtay Başkanı İmran Öktem'in cenaze namazında olay çıkaran- lar, onun da dinsiz olduğunu ileri sürüp na- mazını kıldırmayı engellemek eylemine geç- mişlerdi. Asıl neden, gerici örgütlerin ser- mayesiyle basılıp"Nur Risaleleri" adıyla anılan yayınlann zararlı olduğuna karar ve- ren ve onları yasaklayan Yargıtay karann- da başkan olarak onun imzasının var olu- şu idi. Ama sonralan ne günlere gelindi; bu risaleleri öneren ve öven milletvekilleri ve bakanlar ortaya çıktı... Ülke sorunlannda çıkarcı olmamak, ger- çekleri yıimadan söylemek, yazmak ve bu yolda olanlan desteklemek demokrasinin gerekleri arasmda değil mi? Demokrasi laf- la değil aksiyonlarla, alınan tavırlarla ni- telik kazanır, inandırıcı olur. İşte, Üçok bu niteliklere sahip olan yurekli bir demokrat ve gerçek bir Atatürkçü idi. Onun onuru çağdaş Türk kadınlarının ve gençlerin me- şalesi olacaktır. PROF. DR. NEDA ARMANER tık. Once çok önemli haberler, derken ikin- cil haberlere geçildi. Maliye Bakanı'nın ko- nuşması birkaç cümleyle, sonra c'iğer ba- kanınki yine birkaç cümleyle söylendi. Cümlelerle birhkte goruntüler de kaybol- du, salondaki kalabalık, kitle halinde ve üç- beş saniyede tüm ülkeye tanıtıldı. Sonradan öğrendim ki TRT sadece olay- ların hükümetle ilgili olan kısımlarını ha- ber yaparmış. İki bakan konuşmayacak ol- saymış onlar gelmezlermiş bile. Türkiye Mali Müşavirler Odaları Birliği de kim olu- yormuş? Bine yakın delege neymiş? 25-30 bin meslek mensubunun, yanlarında çalı- şan binlerce stajyer ve binlerce yardımcının, onların ailelerinin hiç mi hiç önemi yokmuş. Ayrıca şu gerçeğin de hiç onemi yokmuş: Devletin iki ana hesabı vardır. Btınlardatı biri "gelirler", diğeri ise "giderler"dir. Devlet bütçesi bu iki ana kavram üzerine oturur. Giderleri masraf daireleri "bakanuklar" yapar, gelirleri ise bizler biz meslek mensupları toplar, kayıtlara bizler devrederiz. Yergi deyince akla muhasebe- ciler, mali müşavirler gelir. Gelir de gel gör ki harcamayı rahat ya- pan, kazanmayı bilmeyen bir toplum olup çıkmaktayız. Kötü bir tüketici olduk. Neydi tüketimin diğer adı, "istihlak" değil miy- di? "tstihlak"ın manası neydi, "tüketmek yok etmek". Doğayı yok etmek. Insanları yok etmek. İyileri yok etmek. Değerleri yok etmek. Bi- linci, bilgiyi yok etmek. Kitlelerin görüşü- nü yok etmek. Konuşmayı yok etmek ve daha niceleri... Ş. ÖMER BEKAR Serbest Muhasebeci/Mali Müşavir tstanbul Çağ Atlanan Tek Dönem 27Mayıs bu memlekete yenilik ve özgürlükçü demokrasi yollannı açmıştır. Gericiliğin önünü almıştır. Laik TC okullarında din dersini kaldırmıştır. Sayın Uğur Mumcu'nun Cumhuriyet Gazetesi'nin "GÖZLEM" sü'unundaki açıklaması çok ilginçtir. Milli Birlik Komitesi'nin ilk kuruluş dev- resinde Harb Akademisi'nde öğrenci iken üç arkadaşla birlikte İstanbul'da bizler, An- kara'da da Talat Aydemir ve Sadi Koçaş'- lar ayrı bir grup kurmuşlardı. Bizim kuruluş amacımız Demokrat Par- ti'nin kanunsuz ve karanlık gidişine son vermek ve en kısa zamanda ülkede demok- rasiyi kurmaktı. DP iktidan demokrasi, hu- kuk ve sosyal adalet ile bağdaşmayan öyle icraatlar içine girmiş, ülkeyi öyle meçhul bir istikamete sürüklüyordu ki yüreğinde va- tan sevgisi taşıyan her Türk bu durumdan kurtulmamn çarelerini arar olmuştu. Hizip- çilik, adam kayırma öyle boyutlardaydı ki vatan cepheleri kurularak devletin radyo- sundan üyelerinin adları okunarak devamlı partizanlık yapılıyordu. Gerici Saidi Nur- si'ye devlet kesesinden Cadillac araba ve- rilip eli dpülerek Nurcu yobazlara ödunler veriliyordu. Başbakan Menderes, Meclis kürsüsünden partililere, "siz isterseniz hi- lafeti bile geri getirebilirsiniz" mesajlarını veriyordu. Türkiye teokratik bir diktaya doğru kayıyordu. Tahkikat komisyonları vasıtasıyla basın mensupları, aydınlar ezi- liyor, hapse atıhyordu. Subaylar hor görü- lüyor, Silahlı Kuvvetlere "Battalgazi ordusu" miting yapan profesörlere "kara cüppeliler" yakıştırması yapılıyordu. Bununla beraber o günün tanınmış pro- fesörleri ve rektörlerinin hiçbirinin aklın- dan devrin ileri gelenlerine "fahri doktoriuk" payeleri dağıtmak ve arkalann- dan cüppelerini tutmak geçmiyordu. Atatürk ilkelerini yok eden gerici yobaz- lara taviz veren, Amerika'ya bağımsızhğı- mıza halel getirecek kadar kucak açan, ül- keyi Amerikan üsleri ile dolduran ve her mahallede bir milyoner yaratmak teziyle halkı fakir düşüren ve gitgide diktaya doğru kayan rejimi kurtarmak için her aydın Türk subayı içinden isyan ediyordu. Şimdi eski demokratların iddia ettiği gi- bi Ismet İnönü'nün 27 Mayıs ihtilalinden ne haberi vardı ne de bilgisi olsa buna razı olurdu. İsmet tnönü'ye oturumlara katılmama cezaları düzenleyeceklerine, İnönü'nün ko- nuşmalanndan ders alabilselerdi esasen böyle bir ihtilale gerek kalmaz ve Türkiye Cumhuriyeti demokrasi içinde deneyimle- rini arttırarak daha sonra gelen Meksika- vari ordu müdahalelerine manız kalmazdı. 27 Mayıs'ı yapan genç ve fedakâr subay- lann hiçbirinin maddi çıkarları yoktu. Ha- reket Ordusu ve Kutai Miliiye ruhuyla ül- keyi karanlıktan aydınlığa çıkarmak ve mu- asır medeniyet seviyesine ulaştırmak ama- cıyla kelle koltukta bu ihtilali yapmışlardı. Kunıcu Meclis. ülkenin en değerli hukuk profesörlerinden oluşmuştu ve 1961 Ana- yasası dünyaya örnek olacak nitelikteydi. Fakat maalesef 12 Mart hareketiyle başta Cevdet Sunay ve Nihat Erim'in tavsiyeleri ile değişikliğe uğradı ve 80 darbesinden son- ra da "Kışla Talimatnamesi"ne çevrilerek tanınmayacak hale getirildi. 12 Eylül darbesini yapanlar gerçekten memleketin ve demokrasinin gelişmesini ar- zu etmiş olsalardı 20 seneden beri TBMM'de senatör olarak bulunan tecrü- beli, zeki, vatansever Milli Birlik üyekrini Dantşma Medisi'ne alırlardı. Oysa onlar 27 Mayıs'ı "tu kaka" etmişler, bayram ol- maktan çıkarmışlar, adeta kendilerini meş- ru kılmamn yolunu 27 Mayıs'ı karalamakta aramışlardır. 27 Mayıs bu memlekete yenilik ve özgür- lükçü demokrasi yollannı açmıştır. Gerici- liğin onünu almıştır. Laik TC okuliarında din dersini kaldırmıştır. Türkiye Cumhu- riyeti'nin ATATÜRK'ten sonra çağ atladığı tek dönem de budur. FARUK GÜVENTÜRK Emekli Korgeneral Bakan mı, 4 Masaleı Abla 9 mı? Kendi bakanlığmız bünyesindeki astığı astık, kestiği kestik tavırlannızdan sonra kadın hakları konusunda bu gayret niye? Çaüşma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sa- ym tmren Aykut, bugünlerde biz kadınla- rın derdine düşmüş. Neymiş efendim, bi- zim haklanmızın verilmesine içimizden kar- şı çıkanlar varmış. Bu yüzden karşı çıkan- ları karşı çıkmayanlara şikâyet edecekmiş. Mensup olduğunuz iktidar, yok ettiği sosyal dengeler, daha doğrusu sosyal den- gesizlikler sonucu binlerce kadını fahişeli- ğe sürüklerken sizi de içinden üç-beşinin haklarını korur görünüp diğerlerini uyut- mak için Masalcı Abla' olarak mı seçti? önünüzde kangren olan süper emeklile- rin durumu, SSK hastanelerindeki pislik ve düzensizlik, işyerindeki işçi sağlığı ve işgü- venliği ve hatta patlamaya yüz tutmuş ken- di bakanhğınız personelinin sorunlan dağ gibi ortada dururken ve sık sık bu sütunla- ra yansırken siz hangi haklardan bahsedi- yorsunuz? önünüzde var olan bu sorunla- rın çözümü yoksa kadınlan ilgilendirmiyor mu? Kış ortasında eşi hamile olan personeli- nizi sürdüğünüz, doğacak bebeleri bile ba- basız büyümeye mahkûm ettiğiniz, yani kendi bakanlığmız bünyesindeki astığı as- tık, kestiği kestik tavırlannızdan sonra ka- dın haklan konusunda bu gayret niye? Sosyal Sigortalar Kunımu'nun imkânla- rının çar-çur edilmesine dayanmayan bir kreşiniz var mı? Yakın çevrenizin hayat se- viyelerine ne kattınız? Yoksa sürgunlerle işi bitirmek daha sağlıkh bir çözüm olarak mı göründü size. Ben de buradan, hamile kadınların eşle- rini bile kış ortasında sürgün ettiğiniz, be- beleri babasızlığa mahkûm ettiğiniz ve Do- ğu'da penceresiz sürgün odaları kurduğu- nuz için sizi bütün Türk kadınlanna ve Türk milletine şikâyet ediyor, her sağduyu sahibinı bu işleminize tepkisini dile getir- meye davet ediyorum. SONGÜL SARIOCLU Devlet Opcra ve Balesi Ankara POLmKA VE OTESI MEHMED KEMAL Şairlerin Çekiştirmesi...Yusuf Ziya Ortaç'ın Akbaba'sına takma adla izlenimler ya- zardım. Birbirimizle tanışmazdık, mektupla konuşurduk. Bir İstanbul'a gelişimde üstadı ziyaret ettim; öğle üzeriydi, beni alıkoydu, Beyoğlu'ndaki Abdullah Efendi lokantasında yeme- ğe götürdü. Rahmetli Yusuf Ziya, yüksekten konuşur, çevre- sine yüksekten bakanlardandı. Lokantadan içeri girdi, ileri- de, sağdaki masada Yahya Kemal birkaç arkadaşı ile oturu- yordu. Yusuf Ziya masaya doğru şöyle bir baktı, hiç yüz ver- meden bir selamla yetindi. Soldaki köşeye oturdu. Jkisi de tanınmış şairlerdi, böyle davranışlanna bir anlam veremedim. Masaya oturur oturmaz da yüksek sesle, "Münip Bey bugün ne yiyeceğiz?" diye sordu. Münip Bey, Abdullah Efendi'nin oğlu mu, torunu mu, bilmiyorum yakını oluyordu. Münip Bey bu yüksekten konuşma karşısırtda se- yirtti, Yusuf Ziya'nın kulağına, ancak onun işitebileceği bir sesle yemekleri sıraladı. Baştaki ilgi dağılmıştı. Masaya meze olarak çekirdekleri ayıklanmış kan kırmızı bir karpuz, beyazpeynir, patlıcan salata, soğumuşluğu terle- mesınden belli bir küçük karafaki rakı, şişede Taşdelen su- lar geldi. Belli ki öğle rakısı içecektik. Üstat bana, "Ne yiyeceksin, ne içeceksin?" dıye sormadı. O söylüyor, Münip Bey dinliyor, bir şeyler geliyordu. Hiç unutmam, ye- mek kuşbaşı etii ebegümeciğiydi. Birer yudum içtikten sonra Yahya Kemal'i göstererek, "Sizler bilmezsiniz, ne hain adamdır" dedi. Ben susuyor, çevreye bakıyordum. "Ne hain adamdır" diye yıneledi. "Genç birer şairiz. Mütareke yılları, arada bir gidip şiirlerimizi oku- yoruz. Dinliyor, 'iyi', 'güzel' gibi laflar ediyor. Başka bir şey söylemiyor. Bazen 'Kimleri okuyorsunuz?' diye soruyor, biz- de yerli yabancı okuduğumuz şairieri söylüyoruz. Kimi şair- leri söyledikçe Aman ha, sakın ha, onları okumayın' diyor. 'Neden üstat?' diye soruyoruz. 'Safiyetiniz bozulur, temizli- ğiniz gider' diye bizleri yönlendiriyor. Sonradan öğreniyoruz ki kendisi hep o şairieri okurmuş, o şairlerden esinlenirmiş. Bunları öğrendik, ama nice yıllar sonra... Ne haindir o siz bilmezsiniz." Üstat karpuzunu çatallıyor, peynirinden alıyor, rakısından yudumluyor, gözü Yahya Kemal'de... Birden gene kızdı, oya- na dik dik bakarak, "Nâzım Hikmet'i bilirsin. Onun annesi Celile Hanımefen- di vardı. Babasmdan aynldıktan sonra ona tutuldu (Tutukju demiyor meclup oldu diyordu), gider gelirdi. Bir gün oldu Nâ- zım hapse girdi. Bağışlanması için annesi imza topluyor. Ge- lip Yahya Kemal'den de imza istiyorlar. 'Atanm' diyor. 'Veririm' diyor. Vermiyor. Yakınları neden vermediğini sorduklannda, 'Bu yaştan sonra kendime komünist dedirtmem' demiyor mu? İşte böyledir bu şişgöbek." Üstat Yahya Kemal'e taktı ya, durmadan onu yeriyor. "Atatürk para gönderdi buna... Anadolu'ya gelsin diye... Ordu Polatlı yakınlarında bozguna uğrayınca parayı aldı, Bul- garistan'a kaçtı. Atatürk bu, unutur mu? Bir daha yurda ge- lemez oldu. Sonunda Hamdulah Suphi, Ata'nın bir eşref sa- atinde getirdi de elini öptürdü, Yalova'da... Falih Rıfkı anla- tır. 'Ben Atatürk'ün ayağına kapanan tek adam gördüm, o da Yahya Kemal'dir' der. Gözleri ile görmüş. Güçlülerin karşı- sında boyun eğer, güçsüzlerin tepesine biner. Bak çevresin- de oturanlara ya biri parasını veriyor, ya ötekiler, daikavukla- rıdır." Üstat, yemek boyunca ulu şairi çekiştirdi durdu. Düşün- düm, acaba öteki masada Yahya Kemal, Yusuf Ziya için ne- ler söylüyordu. Ulu şair, Hece'nin beş şairinden birini nasıl çekiştiriyordu. İkisi de edebiyat tarihine gırmişlerdi. Biri Os- manlı şairi olarak, öteki Hececi olarak. ÇAUŞANLARIN SORULAR1/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL "Ebe Olarak Çalışıyonun" SORU: 1966 yılında sağlık okulu (ortaokul düzej'i) mezunn ebe olarak göreve başladım. Aralıksız bu güne dek çalıştım. Halen de ebe olarak çalışıyorum. 1958 do- ğumluyum. 5. derece 3. kademeden maaş alıyornm. Ogrenmek istediklerim: 1) Kaçıncı derece ve kademeye kadar yükselebili- rim? 2) tkramiye ve maaşımı hak ederek ne zaman emekli olabilirim? 3) tkramiyem bu günün koşullarına göre kaç lira olur? 4) Yaş sınınnı bekleyerek ve maaş almaksızm emek- li olabüir mivim? -JJL\ YANIT: 1) Devlet Memurlan Yasası'nın 36. maddesinde, dev- let memurlarımn öğrenim durumlarına göre yükselebılecekle- ri derece ve kademeler belirlenmiştir. Bu belirleme ile "Ortaokul dengi mesleki veya teknik öğrenimi bitirenler", 5. derecenin 9. kademesine kadar yükselebilirler. Yasanm 37. maddesinde "Yükselinebilecek derecenin bir üs- tünde bir dereceye ytıkselme" koşulları belirtilmiştir. Maddeye göre "Son altı yıllık sicil notu ortalaması doksan ve daha yu- karı olanlardan son sicil notu olumlu bulunanlann kazamlmış hak aylıkları kadro şartı aranmaksızın bir üst dereceye yüksel- tilir!' Bu koşullar yerine geldiğinde, 4. derece 9. kademeye yüksel- mek yasal hakkınızdır. 2) "Fili hizmet müddetleri 20 yılı ve yaşları (45)'i dolduran kadın iştirakçiler istekleri üzerine" emekli olabümektedir. Bu- na göre emekli olabileceğiniz tarih, 1993 yılı nisan ayıdır. An- cak bu tarihte emekli aylığı ile ikramiyeye hak kazanabilirsiniz. 3) 4. derece 9. kademeye yükseldiğinizi varsayarak ve 1993'te sağlık hizmetleri sınıfında yer alan ve 4. dereceden emekli ola- cak ebelere uygulanacak ek gösterge olan 550, (1.265 + 550 = 1.815 toplam gösterge) ile 320 genel ve kıdem aybk, 380 ta- ban aylık katsayısma göre 27 yıl karşılığı (1993'e kadar çalış- manız koşuluyla) alacağınız ikramiye, 15 milyon 681 bin 600 lira genel aylık ikramiyesi, 1 milyon 728 bin lira kıdem ikrami- yesi ve 10 milyon 260 bin lira da taban aylık ikramiyesi oimak üzere toplam 27 milyon 669 bin 600 lira toplam emekli ikrami- yesi alabilirsiniz. 4) Emekli Sandığı'nın 113 sayılı dış genelgesinde kadın işti- rakçilerden, 20 fiili hizmet süresini bitirip de 45 yaşım doldur- madıkları için "emeklilikleri yapılamayanlann 45 yaşını" çalışmak suretiyle doldurabilecekleri gibi görevlerinden istifa v.s. surette aynldıklan takdirde açıkta iken de doldurmalan ha- linde "45 yaşmı doldurdukları" tarihten sonra emekliliklerini açıkta bulundukları süre içinde de istemelerinin mümkün ola- bileceği vurgulanmaktadır. Yasa, kadın iştirakçilere 20 fiili hizmet yılını doldurduktan sonra gorevden aynlıp 45 yaşını doldurdukları tarihte aylık bağ- lanmasıru öngörmüştür. Ancak ikramiye alabilmeniz için gö- revden ayrıldıktan sonra Emekli Sandığı dışındaki bir başka sosyal güvenlik kurumu kapsamında çalışmaksızın 45 yaşınıa doldurmalısınız. ANKARA 15. SULH CEZA MAHKEMESİ HÜKÜM ÖZETt ESAS: 1989/692 KARAR: 1990/651 HÂKÎM: SEYTETTİN ÖZKAN KÂTİP: IŞIK SEYFE SANIK: RAMAZAN İNCE, Hüseyin oğlu, 1950 doğumlu, Ak- saray ili Güzelyurt ilçesi nüfusuna kayıtb Yenimahalle Olgunlar So- kak No: 170/3'te oturur evli, dört çocuklu, okuryazar, sabıkasız. SUÇ: Gıda maddeleri nizamnamesine muhalefet etmek. SUÇ TARİHİ: 1.8.1990 Sanığın gıda maddeleri nizaronamesine muhalefet etmek suçun- dan TCY'nın 396, 647/4 402/2, üç ay cürme vasıta kıldığı meslek ve sanatının tadiline ve takdiren YEDİ GÜN işyerinin kapatılraası- na, hüküm özetinin kapatma süresi kadar göze çarpan bir yerine asıl- masına, karann kesinleşmesini müteakip. hüküm özetinin Ankara'da tirajı yüzbinin üzerinde bulunan bir gazetede derhal ilan olunması- na, 11.850 lira yargılama giderinin alınmasına, sanığın yüzüne karjı Yargıuy yolu açık olmak üzere karar verildi. 17.9.1990 Basın: 34749
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle